حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَيْلاً قِبَلَ نَجْدٍ فَجَاءَتْ بِرَجُلٍ مِنْ بَنِى حَنِيفَةَ يُقَالُ لَهُ ثُمَامَةُ بْنُ أُثَالٍ سَيِّدُ أَهْلِ الْيَمَامَةِ . فَرَبَطُوهُ بِسَارِيَةٍ مِنْ سَوَارِى الْمَسْجِدِ فَخَرَجَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « مَاذَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ » . فَقَالَ عِنْدِى يَا مُحَمَّدُ خَيْرٌ إِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ وَإِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ . فَتَرَكَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى كَانَ بَعْدَ الْغَدِ فَقَالَ « مَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ » . قَالَ مَا قُلْتُ لَكَ إِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ وَإِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ . فَتَرَكَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى كَانَ مِنَ الْغَدِ فَقَالَ « مَاذَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ » . فَقَالَ عِنْدِى مَا قُلْتُ لَكَ إِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ وَإِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَطْلِقُوا ثُمَامَةَ » . فَانْطَلَقَ إِلَى نَخْلٍ قَرِيبٍ مِنَ الْمَسْجِدِ فَاغْتَسَلَ ثُمَّ دَخَلَ الْمَسْجِدَ فَقَالَ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ . يَا مُحَمَّدُ وَاللَّهِ مَا كَانَ عَلَى الأَرْضِ وَجْهٌ أَبْغَضَ إِلَىَّ مِنْ وَجْهِكَ فَقَدْ أَصْبَحَ وَجْهُكَ أَحَبَّ الْوُجُوهِ كُلِّهَا إِلَىَّ وَاللَّهِ مَا كَانَ مِنْ دِينٍ أَبْغَضَ إِلَىَّ مِنْ دِينِكَ فَأَصْبَحَ دِينُكَ أَحَبَّ الدِّينِ كُلِّهِ إِلَىَّ وَاللَّهِ مَا كَانَ مِنْ بَلَدٍ أَبْغَضَ إِلَىَّ مِنْ بَلَدِكَ فَأَصْبَحَ بَلَدُكَ أَحَبَّ الْبِلاَدِ كُلِّهَا إِلَىَّ وَإِنَّ خَيْلَكَ أَخَذَتْنِى وَأَنَا أُرِيدُ الْعُمْرَةَ فَمَاذَا تَرَى فَبَشَّرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَمَرَهُ أَنْ يَعْتَمِرَ فَلَمَّا قَدِمَ مَكَّةَ قَالَ لَهُ قَائِلٌ أَصَبَوْتَ فَقَالَ لاَ وَلَكِنِّى أَسْلَمْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ وَاللَّهِ لاَ يَأْتِيكُمْ مِنَ الْيَمَامَةِ حَبَّةُ حِنْطَةٍ حَتَّى يَأْذَنَ فِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم .
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Leys, ona Saîd b. Ebu Saîd, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (sav) Necid kabilesine bir süvari birliği gönderdi. Bu birlik Hanîfe oğulları kabilesinden Yemâmelilerin reisi Sümame b. Üsal denilen kişiyi alıp getirdiler ve onu mescidin direklerinden birine bağladılar. Arkasından Hz. Peygamber (sav) oraya geldi ve "Ne umuyorsun ya Sümâme?" diye sordu. Sümâme "Ben hayır umuyorum. Şayet beni öldürecek olursan, kanı değerli birini öldürmüş olursun; ama eğer lütfedecek olursan, şükreden birine lütfetmiş olursun. Eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste, sana hemen verilir" dedi.
Rasulullah (sav) onu kendi hâline bıraktı. Ertesi gün yine geldi ve yine "ne umuyorsun ya Sümâme?" diye sordu. Sümâme yine "Sana söylemiştim; eğer lütfedecek olursan şükreden birine lütfetmiş olursun, şayet beni öldürecek olursan kanlı birini öldürmüş olursun. Ama eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste, istediğin sana hemen verilir" diye cevap verdi. Hz. Peygamber (sav) onu yine kendi hâline bıraktı. Sonra ertesi gün yine geldi ve yine "ne umuyorsun ya Sümâme?" diye sordu. Sümâme de "Sana söylediğim gibiyim; eğer bana lütfedecek olursan şükreden birine lütfetmiş olursun, şayet beni öldürecek olursan kanlı birini öldürmüş olursun. Ama eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste, istediğin sana hemen verilir" dedi. O zaman Rasûlullah (sav) yanındakilere "Sümâme’yi serbest bırakın!" buyurdu. Bunun üzerine onu serbest bıraktılar.
Sümâme, hemen mescidin yakınındaki bir hurmalığa gitti, yıkandı, sonra dönüp mescide geldi ve "Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur! Yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulüdür. Ya Muhammed! Vallahi dünyada senin yüzünden daha çok nefret ettiğim bir yüz yoktu; şimdi ise senin yüzün, bana bütün yüzlerin en sevgilisi hâline geldi. Vallahi senin dininden daha çok nefret ettiğim bir din yoktu; şimdi ise senin dinin benim gözümde bütün dinlerin en sevgilisi oldu. Vallahi senin memleketinden daha çok nefret ettiğim hiçbir belde yoktu; şimdi ise senin memleketin, benim gözümde bütün beldelerin en sevgilisi hâline geldi. Süvarilerin beni yakaladığında, ben umre yapmak istiyordum. Şimdi ne yapmamı emredersiniz?" Bunun üzerine Rasûlullah (as.) kendisini müjdeledi ve umre yapmasını emretti.
Mekke’ye gittiğinde, kendisine "Sen de dinini terk ettin mi?" diye soruldu. O da "hayır! Ama ben, Allah’ın Rasulü Muhammed’le (sav) birlikte Müslüman oldum. Vallahi Rasulullah (sav) izin vermediği müddetçe, size Yemâme’den bir buğday tanesi bile gelemez" dedi.
Açıklama: Yemâme, tarım ürünleri açısından Mekke’yi besleyen bir yerdi. Sümâme Mekkelilerin Rasûlullah’a (sav) yaptıklarını bildiği için, müslüman olduktan sonra Mekke’ye buğday sevkiyatını durdurdu ve Rasûlullah (sav) izin vermeden onlara buğday vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine müşrikler, Hz. Peygamber’den ricâ ettiler ve onların ricaları üzerine Rasûlullah (sav) da Sümâme’ye, Mekkelilere erzak götürmesini yazdı.
Sümâme, irtidat hareketlerine karşı mücâdele edenlerden biriydi. Kabilesi Benû Hanîfe irtidat ettiği halde, o direnmiş, onlarla savaşmış, neticede mürtedlerle savaşırken Bahreyn’de 12/633 yılında şehid edilmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2540, M004589
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَيْلاً قِبَلَ نَجْدٍ فَجَاءَتْ بِرَجُلٍ مِنْ بَنِى حَنِيفَةَ يُقَالُ لَهُ ثُمَامَةُ بْنُ أُثَالٍ سَيِّدُ أَهْلِ الْيَمَامَةِ . فَرَبَطُوهُ بِسَارِيَةٍ مِنْ سَوَارِى الْمَسْجِدِ فَخَرَجَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « مَاذَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ » . فَقَالَ عِنْدِى يَا مُحَمَّدُ خَيْرٌ إِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ وَإِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ . فَتَرَكَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى كَانَ بَعْدَ الْغَدِ فَقَالَ « مَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ » . قَالَ مَا قُلْتُ لَكَ إِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ وَإِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ . فَتَرَكَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى كَانَ مِنَ الْغَدِ فَقَالَ « مَاذَا عِنْدَكَ يَا ثُمَامَةُ » . فَقَالَ عِنْدِى مَا قُلْتُ لَكَ إِنْ تُنْعِمْ تُنْعِمْ عَلَى شَاكِرٍ وَإِنْ تَقْتُلْ تَقْتُلْ ذَا دَمٍ وَإِنْ كُنْتَ تُرِيدُ الْمَالَ فَسَلْ تُعْطَ مِنْهُ مَا شِئْتَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَطْلِقُوا ثُمَامَةَ » . فَانْطَلَقَ إِلَى نَخْلٍ قَرِيبٍ مِنَ الْمَسْجِدِ فَاغْتَسَلَ ثُمَّ دَخَلَ الْمَسْجِدَ فَقَالَ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ . يَا مُحَمَّدُ وَاللَّهِ مَا كَانَ عَلَى الأَرْضِ وَجْهٌ أَبْغَضَ إِلَىَّ مِنْ وَجْهِكَ فَقَدْ أَصْبَحَ وَجْهُكَ أَحَبَّ الْوُجُوهِ كُلِّهَا إِلَىَّ وَاللَّهِ مَا كَانَ مِنْ دِينٍ أَبْغَضَ إِلَىَّ مِنْ دِينِكَ فَأَصْبَحَ دِينُكَ أَحَبَّ الدِّينِ كُلِّهِ إِلَىَّ وَاللَّهِ مَا كَانَ مِنْ بَلَدٍ أَبْغَضَ إِلَىَّ مِنْ بَلَدِكَ فَأَصْبَحَ بَلَدُكَ أَحَبَّ الْبِلاَدِ كُلِّهَا إِلَىَّ وَإِنَّ خَيْلَكَ أَخَذَتْنِى وَأَنَا أُرِيدُ الْعُمْرَةَ فَمَاذَا تَرَى فَبَشَّرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَمَرَهُ أَنْ يَعْتَمِرَ فَلَمَّا قَدِمَ مَكَّةَ قَالَ لَهُ قَائِلٌ أَصَبَوْتَ فَقَالَ لاَ وَلَكِنِّى أَسْلَمْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ وَاللَّهِ لاَ يَأْتِيكُمْ مِنَ الْيَمَامَةِ حَبَّةُ حِنْطَةٍ حَتَّى يَأْذَنَ فِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Leys, ona Saîd b. Ebu Saîd, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (sav) Necid kabilesine bir süvari birliği gönderdi. Bu birlik Hanîfe oğulları kabilesinden Yemâmelilerin reisi Sümame b. Üsal denilen kişiyi alıp getirdiler ve onu mescidin direklerinden birine bağladılar. Arkasından Hz. Peygamber (sav) oraya geldi ve "Ne umuyorsun ya Sümâme?" diye sordu. Sümâme "Ben hayır umuyorum. Şayet beni öldürecek olursan, kanı değerli birini öldürmüş olursun; ama eğer lütfedecek olursan, şükreden birine lütfetmiş olursun. Eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste, sana hemen verilir" dedi.
Rasulullah (sav) onu kendi hâline bıraktı. Ertesi gün yine geldi ve yine "ne umuyorsun ya Sümâme?" diye sordu. Sümâme yine "Sana söylemiştim; eğer lütfedecek olursan şükreden birine lütfetmiş olursun, şayet beni öldürecek olursan kanlı birini öldürmüş olursun. Ama eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste, istediğin sana hemen verilir" diye cevap verdi. Hz. Peygamber (sav) onu yine kendi hâline bıraktı. Sonra ertesi gün yine geldi ve yine "ne umuyorsun ya Sümâme?" diye sordu. Sümâme de "Sana söylediğim gibiyim; eğer bana lütfedecek olursan şükreden birine lütfetmiş olursun, şayet beni öldürecek olursan kanlı birini öldürmüş olursun. Ama eğer mal isteyecek olursan, arzu ettiğin kadar iste, istediğin sana hemen verilir" dedi. O zaman Rasûlullah (sav) yanındakilere "Sümâme’yi serbest bırakın!" buyurdu. Bunun üzerine onu serbest bıraktılar.
Sümâme, hemen mescidin yakınındaki bir hurmalığa gitti, yıkandı, sonra dönüp mescide geldi ve "Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur! Yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Rasulüdür. Ya Muhammed! Vallahi dünyada senin yüzünden daha çok nefret ettiğim bir yüz yoktu; şimdi ise senin yüzün, bana bütün yüzlerin en sevgilisi hâline geldi. Vallahi senin dininden daha çok nefret ettiğim bir din yoktu; şimdi ise senin dinin benim gözümde bütün dinlerin en sevgilisi oldu. Vallahi senin memleketinden daha çok nefret ettiğim hiçbir belde yoktu; şimdi ise senin memleketin, benim gözümde bütün beldelerin en sevgilisi hâline geldi. Süvarilerin beni yakaladığında, ben umre yapmak istiyordum. Şimdi ne yapmamı emredersiniz?" Bunun üzerine Rasûlullah (as.) kendisini müjdeledi ve umre yapmasını emretti.
Mekke’ye gittiğinde, kendisine "Sen de dinini terk ettin mi?" diye soruldu. O da "hayır! Ama ben, Allah’ın Rasulü Muhammed’le (sav) birlikte Müslüman oldum. Vallahi Rasulullah (sav) izin vermediği müddetçe, size Yemâme’den bir buğday tanesi bile gelemez" dedi.
Açıklama:
Yemâme, tarım ürünleri açısından Mekke’yi besleyen bir yerdi. Sümâme Mekkelilerin Rasûlullah’a (sav) yaptıklarını bildiği için, müslüman olduktan sonra Mekke’ye buğday sevkiyatını durdurdu ve Rasûlullah (sav) izin vermeden onlara buğday vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine müşrikler, Hz. Peygamber’den ricâ ettiler ve onların ricaları üzerine Rasûlullah (sav) da Sümâme’ye, Mekkelilere erzak götürmesini yazdı.
Sümâme, irtidat hareketlerine karşı mücâdele edenlerden biriydi. Kabilesi Benû Hanîfe irtidat ettiği halde, o direnmiş, onlarla savaşmış, neticede mürtedlerle savaşırken Bahreyn’de 12/633 yılında şehid edilmiştir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4589, /751
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Sa'd Said b. Ebu Said el-Makburî (Said b. Keysan)
3. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
4. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Haklar, haklara saygı
Hz. Peygamber, daveti
Savaş, Esirlere nasıl muamele edileceği
Savaş, esirlik
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ سَرْحٍ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ حَدَّثَنِى كَثِيرُ بْنُ عَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ قَالَ قَالَ عَبَّاسٌ شَهِدْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ حُنَيْنٍ فَلَزِمْتُ أَنَا وَأَبُو سُفْيَانَ بْنُ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ نُفَارِقْهُ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى بَغْلَةٍ لَهُ بَيْضَاءَ أَهْدَاهَا لَهُ فَرْوَةُ بْنُ نُفَاثَةَ الْجُذَامِىُّ فَلَمَّا الْتَقَى الْمُسْلِمُونَ وَالْكُفَّارُ وَلَّى الْمُسْلِمُونَ مُدْبِرِينَ فَطَفِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَرْكُضُ بَغْلَتَهُ قِبَلَ الْكُفَّارِ قَالَ عَبَّاسٌ وَ أَنَا آخِذٌ بِلِجَامِ بَغْلَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَكُفُّهَا إِرَادَةَ أَنْ لاَ تُسْرِعَ وَأَبُو سُفْيَانَ آخِذٌ بِرِكَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَىْ عَبَّاسُ نَادِ أَصْحَابَ السَّمُرَةِ » . فَقَالَ عَبَّاسٌ وَكَانَ رَجُلاً صَيِّتًا فَقُلْتُ بِأَعْلَى صَوْتِى أَيْنَ أَصْحَابُ السَّمُرَةِ قَالَ فَوَاللَّهِ لَكَأَنَّ عَطْفَتَهُمْ حِينَ سَمِعُوا صَوْتِى عَطْفَةُ الْبَقَرِ عَلَى أَوْلاَدِهَا . فَقَالُوا يَا لَبَّيْكَ يَا لَبَّيْكَ - قَالَ - فَاقْتَتَلُوا وَالْكُفَّارَ وَالدَّعْوَةُ فِى الأَنْصَارِ يَقُولُونَ يَا مَعْشَرَ الأَنْصَارِ يَا مَعْشَرَ الأَنْصَارِ قَالَ ثُمَّ قُصِرَتِ الدَّعْوَةُ عَلَى بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ فَقَالُوا يَا بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ يَا بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ . فَنَظَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَلَى بَغْلَتِهِ كَالْمُتَطَاوِلِ عَلَيْهَا إِلَى قِتَالِهِمْ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « هَذَا حِينَ حَمِىَ الْوَطِيسُ » . قَالَ ثُمَّ أَخَذَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَصَيَاتٍ فَرَمَى بِهِنَّ وُجُوهَ الْكُفَّارِ ثُمَّ قَالَ « انْهَزَمُوا وَرَبِّ مُحَمَّدٍ » . قَالَ فَذَهَبْتُ أَنْظُرُ فَإِذَا الْقِتَالُ عَلَى هَيْئَتِهِ فِيمَا أَرَى - قَالَ - فَوَاللَّهِ مَا هُوَ إِلاَّ أَنْ رَمَاهُمْ بِحَصَيَاتِهِ فَمَا زِلْتُ أَرَى حَدَّهُمْ كَلِيلاً وَأَمْرَهُمْ مُدْبِرًا .
Bana Ebü’t-Tâhir Ahmed b. Amr b. Serh, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Kesîr b. Abbas b. Abdulmuttalib, Abbas’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamberle (sav) birlikte Huneyn savaşında bulundum. Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdümuttalib ile birlikte Hz. Peygamber’in peşine takılarak ondan hiç ayrılmadık. Hz. Peygamber (sav), beyaz bir katırının üzerinde idi. Onu kendisine Ferve b. Nüfâse el-Cüzâmî hediye etmişti. Müslümanlarla kafirler karşı karşıya gelince Müslümanlar, arkalarını dönüp gittiler. Hz. Peygamber (sav) ise katırını kâfirlere doğru mahmuzlamaya başladı. Ben Resulullah’ın katırının geminden tutuyor, onu düşmana doğru dört nala gitmesin diye (esirgemek için) engellemeye çalışıyordum. Ebu Süfyan da Hz. Peygamber'in (sav) özengisinden tutuyordu. Derken Hz. Peygamber (sav) “Ey Abbas! Semura ashabını (Hudeybiye’de biat edenleri) çağır!” dedi. Abbas -sesi kuvvetli birisiydi- şöyle devam etti: Ben de bağırabildiğim kadar bağırarak (yardıma çağırmak için) “Semura ashabı nerede?” diye haykırdım. Vallahi sesimi işittikleri vakit (yerlerine) dönüşleri, ineğin yavrularına dönüşü gibi oldu. Ve “Ya lebbeyk! Ya lebbeyk! diyerek kafirlerle savaştılar. Ensârı (yardıma) çağırmak için “Ey Ensâr cemaati! Ey Ensâr cemaati!” diyorlardı. Sonra davet el-Haris b. el-Hazrec oğullarına kısıtlı oldu. Ve “Ey el-Haris b. el-Hazrec oğulları! Ey el-Haris b. el-Hazrec oğulları!” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) katırının üzerinde uzanmış gibi bir vaziyette onların çarpışmasına baktı da “Bu an, tandırın kızıştığı andır!” dedi. Sonra Hz. Peygamber, birkaç çakıl alarak onları kafirlerin yüzlerine attı ve “Muhammed’in Rabbine and olsun bozguna uğradılar!” dedi. Az sonra (olup bitene) bakmağa gittim. Bir de ne göreyim! Harb onun dediği şekilde (gerçekleşmiş!) Vallahi Hz. Peygamber (sav) kafirlere çakıl atmaktan başka bir şey yapmamıştı. Artık onların kuvvetinin zayıfladığını, durumlarının hücum değil arkalarını dönüp kaçma şeklini aldığını görüyordum.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2613, M004612
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ سَرْحٍ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ حَدَّثَنِى كَثِيرُ بْنُ عَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ قَالَ قَالَ عَبَّاسٌ شَهِدْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ حُنَيْنٍ فَلَزِمْتُ أَنَا وَأَبُو سُفْيَانَ بْنُ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ نُفَارِقْهُ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى بَغْلَةٍ لَهُ بَيْضَاءَ أَهْدَاهَا لَهُ فَرْوَةُ بْنُ نُفَاثَةَ الْجُذَامِىُّ فَلَمَّا الْتَقَى الْمُسْلِمُونَ وَالْكُفَّارُ وَلَّى الْمُسْلِمُونَ مُدْبِرِينَ فَطَفِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَرْكُضُ بَغْلَتَهُ قِبَلَ الْكُفَّارِ قَالَ عَبَّاسٌ وَ أَنَا آخِذٌ بِلِجَامِ بَغْلَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَكُفُّهَا إِرَادَةَ أَنْ لاَ تُسْرِعَ وَأَبُو سُفْيَانَ آخِذٌ بِرِكَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَىْ عَبَّاسُ نَادِ أَصْحَابَ السَّمُرَةِ » . فَقَالَ عَبَّاسٌ وَكَانَ رَجُلاً صَيِّتًا فَقُلْتُ بِأَعْلَى صَوْتِى أَيْنَ أَصْحَابُ السَّمُرَةِ قَالَ فَوَاللَّهِ لَكَأَنَّ عَطْفَتَهُمْ حِينَ سَمِعُوا صَوْتِى عَطْفَةُ الْبَقَرِ عَلَى أَوْلاَدِهَا . فَقَالُوا يَا لَبَّيْكَ يَا لَبَّيْكَ - قَالَ - فَاقْتَتَلُوا وَالْكُفَّارَ وَالدَّعْوَةُ فِى الأَنْصَارِ يَقُولُونَ يَا مَعْشَرَ الأَنْصَارِ يَا مَعْشَرَ الأَنْصَارِ قَالَ ثُمَّ قُصِرَتِ الدَّعْوَةُ عَلَى بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ فَقَالُوا يَا بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ يَا بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ . فَنَظَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَلَى بَغْلَتِهِ كَالْمُتَطَاوِلِ عَلَيْهَا إِلَى قِتَالِهِمْ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « هَذَا حِينَ حَمِىَ الْوَطِيسُ » . قَالَ ثُمَّ أَخَذَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَصَيَاتٍ فَرَمَى بِهِنَّ وُجُوهَ الْكُفَّارِ ثُمَّ قَالَ « انْهَزَمُوا وَرَبِّ مُحَمَّدٍ » . قَالَ فَذَهَبْتُ أَنْظُرُ فَإِذَا الْقِتَالُ عَلَى هَيْئَتِهِ فِيمَا أَرَى - قَالَ - فَوَاللَّهِ مَا هُوَ إِلاَّ أَنْ رَمَاهُمْ بِحَصَيَاتِهِ فَمَا زِلْتُ أَرَى حَدَّهُمْ كَلِيلاً وَأَمْرَهُمْ مُدْبِرًا .
Tercemesi:
Bana Ebü’t-Tâhir Ahmed b. Amr b. Serh, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Kesîr b. Abbas b. Abdulmuttalib, Abbas’ın şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamberle (sav) birlikte Huneyn savaşında bulundum. Ebu Süfyan b. el-Haris b. Abdümuttalib ile birlikte Hz. Peygamber’in peşine takılarak ondan hiç ayrılmadık. Hz. Peygamber (sav), beyaz bir katırının üzerinde idi. Onu kendisine Ferve b. Nüfâse el-Cüzâmî hediye etmişti. Müslümanlarla kafirler karşı karşıya gelince Müslümanlar, arkalarını dönüp gittiler. Hz. Peygamber (sav) ise katırını kâfirlere doğru mahmuzlamaya başladı. Ben Resulullah’ın katırının geminden tutuyor, onu düşmana doğru dört nala gitmesin diye (esirgemek için) engellemeye çalışıyordum. Ebu Süfyan da Hz. Peygamber'in (sav) özengisinden tutuyordu. Derken Hz. Peygamber (sav) “Ey Abbas! Semura ashabını (Hudeybiye’de biat edenleri) çağır!” dedi. Abbas -sesi kuvvetli birisiydi- şöyle devam etti: Ben de bağırabildiğim kadar bağırarak (yardıma çağırmak için) “Semura ashabı nerede?” diye haykırdım. Vallahi sesimi işittikleri vakit (yerlerine) dönüşleri, ineğin yavrularına dönüşü gibi oldu. Ve “Ya lebbeyk! Ya lebbeyk! diyerek kafirlerle savaştılar. Ensârı (yardıma) çağırmak için “Ey Ensâr cemaati! Ey Ensâr cemaati!” diyorlardı. Sonra davet el-Haris b. el-Hazrec oğullarına kısıtlı oldu. Ve “Ey el-Haris b. el-Hazrec oğulları! Ey el-Haris b. el-Hazrec oğulları!” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) katırının üzerinde uzanmış gibi bir vaziyette onların çarpışmasına baktı da “Bu an, tandırın kızıştığı andır!” dedi. Sonra Hz. Peygamber, birkaç çakıl alarak onları kafirlerin yüzlerine attı ve “Muhammed’in Rabbine and olsun bozguna uğradılar!” dedi. Az sonra (olup bitene) bakmağa gittim. Bir de ne göreyim! Harb onun dediği şekilde (gerçekleşmiş!) Vallahi Hz. Peygamber (sav) kafirlere çakıl atmaktan başka bir şey yapmamıştı. Artık onların kuvvetinin zayıfladığını, durumlarının hücum değil arkalarını dönüp kaçma şeklini aldığını görüyordum.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4612, /757
Senetler:
1. Ebu Fadl Abbas b. Abdulmuttalib el-Haşimî (Abbas b. Abdulmuttalib b. Hişam b. Abdu Menaf)
2. Kesir b. Abbas (Kesir b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Tahir Ahmed b. Amr el-Kuraşî (Ahmed b. Amr b. Abdullah)
Konular:
Hediye, Hediyeleşmek
Hz. Peygamber, kahramanlığı
Hz. Peygamber, Kişiliği, Hayatı ve Örnekliği
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
KTB, HEDİYELEŞMEK
Siyer, Huneyn gazvesi
Açıklama: "فَاخْضَرَّ ذَلِكَ أَجْمَعُ" ifadesinin, "(Kırbaç darbelerinin) tüm (yerleri) simsiyahtı!" şeklinde anlaşılabileceğine dair bk. Aliyyü'l-Kârî, Mirkâtü'l-mefâtih, IX, 3782.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2537, M004588
Hadis:
حَدَّثَنَا هَنَّادُ بْنُ السَّرِىِّ حَدَّثَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ حَدَّثَنِى سِمَاكٌ الْحَنَفِىُّ قَالَ سَمِعْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ يَقُولُ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ ح وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ الْحَنَفِىُّ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنِى أَبُو زُمَيْلٍ - هُوَ سِمَاكٌ الْحَنَفِىُّ - حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ قَالَ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ نَظَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى الْمُشْرِكِينَ وَهُمْ أَلْفٌ وَأَصْحَابُهُ ثَلاَثُمِائَةٍ وَتِسْعَةَ عَشَرَ رَجُلاً فَاسْتَقْبَلَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْقِبْلَةَ ثُمَّ مَدَّ يَدَيْهِ فَجَعَلَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ « اللَّهُمَّ أَنْجِزْ لِى مَا وَعَدْتَنِى اللَّهُمَّ آتِ مَا وَعَدْتَنِى اللَّهُمَّ إِنْ تَهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَةُ مِنْ أَهْلِ الإِسْلاَمِ لاَ تُعْبَدْ فِى الأَرْضِ » . فَمَازَالَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ مَادًّا يَدَيْهِ مُسْتَقْبِلَ الْقِبْلَةِ حَتَّى سَقَطَ رِدَاؤُهُ عَنْ مَنْكِبَيْهِ فَأَتَاهُ أَبُو بَكْرٍ فَأَخَذَ رِدَاءَهُ فَأَلْقَاهُ عَلَى مَنْكِبَيْهِ ثُمَّ الْتَزَمَهُ مِنْ وَرَائِهِ . وَقَالَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ كَذَاكَ مُنَاشَدَتُكَ رَبَّكَ فَإِنَّهُ سَيُنْجِزُ لَكَ مَا وَعَدَكَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ ( إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّى مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ مُرْدِفِينَ ) فَأَمَدَّهُ اللَّهُ بِالْمَلاَئِكَةِ . قَالَ أَبُو زُمَيْلٍ فَحَدَّثَنِى ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ بَيْنَمَا رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ يَوْمَئِذٍ يَشْتَدُّ فِى أَثَرِ رَجُلٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ أَمَامَهُ إِذْ سَمِعَ ضَرْبَةً بِالسَّوْطِ فَوْقَهُ وَصَوْتَ الْفَارِسِ يَقُولُ أَقْدِمْ حَيْزُومُ . فَنَظَرَ إِلَى الْمُشْرِكِ أَمَامَهُ فَخَرَّ مُسْتَلْقِيًا فَنَظَرَ إِلَيْهِ فَإِذَا هُوَ قَدْ خُطِمَ أَنْفُهُ وَشُقَّ وَجْهُهُ كَضَرْبَةِ السَّوْطِ فَاخْضَرَّ ذَلِكَ أَجْمَعُ . فَجَاءَ الأَنْصَارِىُّ فَحَدَّثَ بِذَلِكَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « صَدَقْتَ ذَلِكَ مِنْ مَدَدِ السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ » . فَقَتَلُوا يَوْمَئِذٍ سَبْعِينَ وَأَسَرُوا سَبْعِينَ . قَالَ أَبُو زُمَيْلٍ قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَلَمَّا أَسَرُوا الأُسَارَى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لأَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ « مَا تَرَوْنَ فِى هَؤُلاَءِ الأُسَارَى » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ يَا نَبِىَّ اللَّهِ هُمْ بَنُو الْعَمِّ وَالْعَشِيرَةِ أَرَى أَنْ تَأْخُذَ مِنْهُمْ فِدْيَةً فَتَكُونُ لَنَا قُوَّةً عَلَى الْكُفَّارِ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُمْ لِلإِسْلاَمِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَا تَرَى يَا ابْنَ الْخَطَّابِ » . قُلْتُ لاَ وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَرَى الَّذِى رَأَى أَبُو بَكْرٍ وَلَكِنِّى أَرَى أَنْ تُمَكِّنَّا فَنَضْرِبَ أَعْنَاقَهُمْ فَتُمَكِّنَ عَلِيًّا مِنْ عَقِيلٍ فَيَضْرِبَ عُنُقَهُ وَتُمَكِّنِّى مِنْ فُلاَنٍ - نَسِيبًا لِعُمَرَ - فَأَضْرِبَ عُنُقَهُ فَإِنَّ هَؤُلاَءِ أَئِمَّةُ الْكُفْرِ وَصَنَادِيدُهَا فَهَوِىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَا قَالَ أَبُو بَكْرٍ وَلَمْ يَهْوَ مَا قُلْتُ فَلَمَّا كَانَ مِنَ الْغَدِ جِئْتُ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ قَاعِدَيْنِ يَبْكِيَانِ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْبِرْنِى مِنْ أَىِّ شَىْءٍ تَبْكِى أَنْتَ وَصَاحِبُكَ فَإِنْ وَجَدْتُ بُكَاءً بَكَيْتُ وَإِنْ لَمْ أَجِدْ بُكَاءً تَبَاكَيْتُ لِبُكَائِكُمَا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَبْكِى لِلَّذِى عَرَضَ عَلَىَّ أَصْحَابُكَ مِنْ أَخْذِهِمُ الْفِدَاءَ لَقَدْ عُرِضَ عَلَىَّ عَذَابُهُمْ أَدْنَى مِنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ » . شَجَرَةٍ قَرِيبَةٍ مِنْ نَبِىِّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ ( مَا كَانَ لِنَبِىٍّ أَنْ يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِى الأَرْضِ ) إِلَى قَوْلِهِ ( فَكُلُوا مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلاَلاً طَيِّبًا ) فَأَحَلَّ اللَّهُ الْغَنِيمَةَ لَهُمْ .
Tercemesi:
Bize Hennâd b. Serî, ona İbn Mübârek, ona İkrime b. Ammâr, ona Simâk el-Hanefî, ona İbn Abbas, ona da Ömer b. Hattâb, "Bedir günü olduğunda" diyerek nakilde bulunmuştur; (T) Bize Züheyr b. Harb, -hadisin lafzı ona aittir- ona Ömer b. Yunus el-Hanefî, ona İkrime b. Ammâr, ona Ebu Zümeyl Simâk el-Hanefî, ona Abdullah b. Abbas, ona da Ömer b. Hattâb şöyle rivayet etmiştir:
Bedir günü olduğunda Rasulullah (sav) müşriklere baktı da onların 1000 (kişi), ashâbının ise 319 (kişi olduğunu) gördü. (Bu manzaradan sonra) Allah'ın Nebî'si (sav) kıbleye yönelip Rabbine, "Allah'ım! Bana bulunduğun vaadi yerine getir! Allah'ım! Bana bulunduğun vaadi ver! Allah'ım! Ehl-i İslâm'dan olan bu topluluk yenilirse yeryüzünde sana kulluk edilmez!" (diyerek) yakardı. Ellerini uzatmış vaziyette Rabbine dua etmeye devam ederken omuzundaki yeleği düşüverdi. Ebu Bekir onun yanına gelip yeleğini aldı (ve) onu omuzuna koydu. Ardından, Hz. Peygamber'e (sav) arkasından sarıldı ve "Ey Allah'ın Nebî'si! Rabbine yakarışın yeter! O, sana bulunduğu vaadi yerine getirecektir" dedi. (Bunun üzerine) Allah (ac), "Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da o size icabet edip 'Sizleri nişanlı 1000 melekle destekleyeceğim' (buyurmuştu)" ayetini indirdi. (Böylece) Allah, (peygamberini) meleklerle destekledi.
Ebu Zümeyl, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Müslümanlardan biri (Bedir) günü müşriklerden (olan ve) önünde (ilerleyen) bir adamın peşinde idi. Derken, üzerinde kırbaç darbesi ve "(Ey) Hayzûm! Atıl!" diyen bir süvari sesi işitti. Önündeki müşriğe baktı da onu boylu boyunca yatarken gördü. Ona (bir daha baktı da) kırbaç darbesi gibi burnunun darbe aldığını ve yüzünün yarıldığını (gördü). (Kırbaç darbelerinin) tüm (yerleri) simsiyahtı! Ensârlı adam gelip bunu Rasulullah'a (sav) anlattı. Hz. Peygamber (sav), "Doğru söyledin! Bu, üçüncü (kat) semadan (gelen) yardımdır!" buyurdu. (Müslümanlar) o gün 70 (müşriği) öldürdüler ve 70 (kişiyi de) esir aldılar.
Ebu Zümeyr, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
(Müslümanlar) esirleri aldıklarında Rasulullah (sav), Ebu Bekir ve Ömer'e, "Bu esirler hakkında ne dersiniz?" buyurdu. Ebu Bekir, "Ey Allah'ın Nebî'si! Onlar amca ve kabile çocuklarıdır! Onlardan, kafirlere karşı bize kuvvet olsun diye fidye alman (gerektiğini) düşünüyorum. (Hem böylece) umulur ki Allah, onları İslâm'a yönlendirir" dedi. Rasulullah (sav), "Ey Hattâb'ın oğlu! Sen ne dersin?" buyurdu. Ben (Ömer b. Hattâb), "Vallahi! Hayır, yâ Rasulullah! Ben Ebu Bekir gibi düşünmüyorum! Ancak ben, bize müsaade buyurursan boyunlarını vurmayı uygun görüyorum. Ali'ye izin ver de Akîl'in boynunu vursun! Ban da falancayı -râvilerden biri Ömer'in akrabalarından olduğunu söylemiştir- ver de boynunu vurayım! (Çünkü) onlar küfrün önde gelenleri ve eşrafıdırlar" dedim. Hz. Peygamber (sav) Ebu Bekir'in dediğine meyletti de benim dediğime meyletmedi. Ertesi gün olduğunda geldim de Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'i oturmuşlar (ve) ağlar vaziyette (görüverdim)! Ben, "Yâ Rasulullah! Senin ve arkadaşının neden dolayı ağladığını bana haber ver! Ağlanacak bir şey varsa ben de ağlayayım. Ağlanacak bir şey yoksa da ağlamak suretiyle ağlamanıza ortak olayım" dedim. Nebî (sav), "Fidye almalarından dolayı arkadaşlarına (gelecek musibetin) bana arz olmasından dolayı ağlıyorum! Onların azabı, bana bu ağaçtan -Allah'ın Nebî'sine (sav) yakın olan ağaçtan- daha yakın (olarak) gösterildi" buyurdu. (Sonra) Allah (ac), "Yeryüzünde ağırlığını koyana dek bir peygamberin esirlerinin olması olacak şey değildir" ayetini, "Ganimet olarak aldıklarınızı helal ve hoş bir şekilde yiyin" kısmına kadar indirdi.
Açıklama:
"فَاخْضَرَّ ذَلِكَ أَجْمَعُ" ifadesinin, "(Kırbaç darbelerinin) tüm (yerleri) simsiyahtı!" şeklinde anlaşılabileceğine dair bk. Aliyyü'l-Kârî, Mirkâtü'l-mefâtih, IX, 3782.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4588, /750
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Zümeyl Simak b. Velid el-Hanefî (Simak b. Velid)
4. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
6. Ebu Serî Hennâd b. Serî et-Temîmî (Hennad b. Serî b. Musab b. Ebu Bekir)
Konular:
BEDİR GAZVESİ
Dua, dua ederken kıbleye yönelmek
KTB, DUA
KTB, KIBLE
Savaş, Esirlere nasıl muamele edileceği
Siyer, Bedir Savaşı
Yardım, Müslümanlara nasip olan ilahi yardımlar
وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِىٍّ عَنْ شُعْبَةَ بِهَذَا الإِسْنَادِ. وَقَالَ فِى حَدِيثِهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَقَدْ حَكَمْتَ فِيهِمْ بِحُكْمِ اللَّهِ » . وَقَالَ مَرَّةً « لَقَدْ حَكَمْتَ بِحُكْمِ الْمَلِكِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2558, M004597
Hadis:
وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِىٍّ عَنْ شُعْبَةَ بِهَذَا الإِسْنَادِ. وَقَالَ فِى حَدِيثِهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَقَدْ حَكَمْتَ فِيهِمْ بِحُكْمِ اللَّهِ » . وَقَالَ مَرَّةً « لَقَدْ حَكَمْتَ بِحُكْمِ الْمَلِكِ » .
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona da Şu'be bu isnad ile nakilde bulunmuştır. (Şu'be), hadisinde, "Hz. Peygamber (sav), 'Onlar hakkında Allah'ın hükmü ile hükmettin' buyurdu" demiş, bir defa(sında da) "el-Melik'in hükmü ile hüküm verdin" ifadesini zikretmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4597, /753
Senetler:
()
Konular:
Saygı, ayağa kalkmak ya da kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmak
Yargı, hakemlik, bir olayı çözmek için
Yargı, Hakimlik
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2809, M004689
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَبُو كُرَيْبٍ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ حَدَّثَنَا زَائِدَةُ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ الأَعْمَشُ عَنِ الْمُخْتَارِ بْنِ صَيْفِىٍّ عَنْ يَزِيدَ بْنِ هُرْمُزَ قَالَ كَتَبَ نَجْدَةُ إِلَى ابْنِ عَبَّاسٍ . فَذَكَرَ بَعْضَ الْحَدِيثِ وَلَمْ يُتِمَّ الْقِصَّةَ كَإِتْمَامِ مَنْ ذَكَرْنَا حَدِيثَهُمْ .
Tercemesi:
Bize Ebu Küreyb, ona Ebu Üsame, ona Zâide, ona Süleyman el-A'meş, ona Muhtâr b. Sayfî, ona da Yezid b. Hürmüz, Necde'nin, İbn Abbâs'a (mektup) yazdığını nakledip hadisin bir kısmını rivayet etmiş ve (fakat) rivayetlerini kaydettiğimiz râviler gibi kıssayı tamamen zikretmemiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4689, /778
Senetler:
()
Konular:
Ehl-i beyt
Savaş, Hukuku
Savaş, Hukuku, çocuk, yaşlı, kadın vs. öldürülmemesi
Yargı, miras Hukuku
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2813, M004691
Hadis:
وَحَدَّثَنَا عَمْرٌو النَّاقِدُ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ حَسَّانَ بِهَذَا الإِسْنَادِ نَحْوَهُ .
Tercemesi:
Bize Amr en-Nâkid, ona Yezid b. Harun, ona da Hişâm b. Hassân bu isnad ile benzeri şekilde nakilde bulunmuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4691, /778
Senetler:
()
Konular:
Savaş, Hukuku
Savaş, Hukuku, çocuk, yaşlı, kadın vs. öldürülmemesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2818, M004693
Hadis:
وَحَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ آدَمَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ سَمِعَهُ مِنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم غَزَا تِسْعَ عَشْرَةَ غَزْوَةً وَحَجَّ بَعْدَ مَا هَاجَرَ حَجَّةً لَمْ يَحُجَّ غَيْرَهَا حَجَّةَ الْوَدَاعِ .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Yahya b. Adem, ona Züheyr, ona da Ebu İshak, Zeyd b. Erkam'dan naklen şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav), 19 gazâ yapmış ve hicret ettikten sonra Vedâ Haccı dışında bir hac eda etmemiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4693, /778
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, veda haccı
Siyer, Hz. Peygamber, savaşlarının sayısı
وَحَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ كَهْمَسٍ عَنِ ابْنِ بُرَيْدَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ قَالَ غَزَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سِتَّ عَشْرَةَ غَزْوَةً .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2825, M004696
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ كَهْمَسٍ عَنِ ابْنِ بُرَيْدَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ قَالَ غَزَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سِتَّ عَشْرَةَ غَزْوَةً .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Hanbel, ona Mu'temir b. Süleyman, ona Kehmes, ona da İbn Büreyde, babasından (Büreyde b. Husayb) naklen şöyle rivayet etmiştir:
(Babam), Rasulullah (sav) ile beraber 16 gazâ yaptı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4696, /778
Senetler:
()
Konular:
Siyer, Hz. Peygamber, savaşlarının sayısı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2829, M004698
Hadis:
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا حَاتِمٌ بِهَذَا الإِسْنَادِ . غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ فِى كِلْتَيْهِمَا سَبْعَ غَزَوَاتٍ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Said, ona da Hâtim bu isnad ile rivayette bulunmuş ama iki yerde de yedi gazâdan bahsetmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4698, /779
Senetler:
()
Konular:
Siyer, Hz. Peygamber, savaşlarının sayısı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
279285, M004588-2
Hadis:
حَدَّثَنَا هَنَّادُ بْنُ السَّرِىِّ حَدَّثَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ حَدَّثَنِى سِمَاكٌ الْحَنَفِىُّ قَالَ سَمِعْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ يَقُولُ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ ح وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ الْحَنَفِىُّ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنِى أَبُو زُمَيْلٍ - هُوَ سِمَاكٌ الْحَنَفِىُّ - حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ قَالَ حَدَّثَنِى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ نَظَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى الْمُشْرِكِينَ وَهُمْ أَلْفٌ وَأَصْحَابُهُ ثَلاَثُمِائَةٍ وَتِسْعَةَ عَشَرَ رَجُلاً فَاسْتَقْبَلَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْقِبْلَةَ ثُمَّ مَدَّ يَدَيْهِ فَجَعَلَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ « اللَّهُمَّ أَنْجِزْ لِى مَا وَعَدْتَنِى اللَّهُمَّ آتِ مَا وَعَدْتَنِى اللَّهُمَّ إِنْ تَهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَةُ مِنْ أَهْلِ الإِسْلاَمِ لاَ تُعْبَدْ فِى الأَرْضِ » . فَمَازَالَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ مَادًّا يَدَيْهِ مُسْتَقْبِلَ الْقِبْلَةِ حَتَّى سَقَطَ رِدَاؤُهُ عَنْ مَنْكِبَيْهِ فَأَتَاهُ أَبُو بَكْرٍ فَأَخَذَ رِدَاءَهُ فَأَلْقَاهُ عَلَى مَنْكِبَيْهِ ثُمَّ الْتَزَمَهُ مِنْ وَرَائِهِ . وَقَالَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ كَذَاكَ مُنَاشَدَتُكَ رَبَّكَ فَإِنَّهُ سَيُنْجِزُ لَكَ مَا وَعَدَكَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ ( إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّى مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ مُرْدِفِينَ ) فَأَمَدَّهُ اللَّهُ بِالْمَلاَئِكَةِ . قَالَ أَبُو زُمَيْلٍ فَحَدَّثَنِى ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ بَيْنَمَا رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ يَوْمَئِذٍ يَشْتَدُّ فِى أَثَرِ رَجُلٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ أَمَامَهُ إِذْ سَمِعَ ضَرْبَةً بِالسَّوْطِ فَوْقَهُ وَصَوْتَ الْفَارِسِ يَقُولُ أَقْدِمْ حَيْزُومُ . فَنَظَرَ إِلَى الْمُشْرِكِ أَمَامَهُ فَخَرَّ مُسْتَلْقِيًا فَنَظَرَ إِلَيْهِ فَإِذَا هُوَ قَدْ خُطِمَ أَنْفُهُ وَشُقَّ وَجْهُهُ كَضَرْبَةِ السَّوْطِ فَاخْضَرَّ ذَلِكَ أَجْمَعُ . فَجَاءَ الأَنْصَارِىُّ فَحَدَّثَ بِذَلِكَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « صَدَقْتَ ذَلِكَ مِنْ مَدَدِ السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ » . فَقَتَلُوا يَوْمَئِذٍ سَبْعِينَ وَأَسَرُوا سَبْعِينَ . قَالَ أَبُو زُمَيْلٍ قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَلَمَّا أَسَرُوا الأُسَارَى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لأَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ « مَا تَرَوْنَ فِى هَؤُلاَءِ الأُسَارَى » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ يَا نَبِىَّ اللَّهِ هُمْ بَنُو الْعَمِّ وَالْعَشِيرَةِ أَرَى أَنْ تَأْخُذَ مِنْهُمْ فِدْيَةً فَتَكُونُ لَنَا قُوَّةً عَلَى الْكُفَّارِ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُمْ لِلإِسْلاَمِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَا تَرَى يَا ابْنَ الْخَطَّابِ » . قُلْتُ لاَ وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَرَى الَّذِى رَأَى أَبُو بَكْرٍ وَلَكِنِّى أَرَى أَنْ تُمَكِّنَّا فَنَضْرِبَ أَعْنَاقَهُمْ فَتُمَكِّنَ عَلِيًّا مِنْ عَقِيلٍ فَيَضْرِبَ عُنُقَهُ وَتُمَكِّنِّى مِنْ فُلاَنٍ - نَسِيبًا لِعُمَرَ - فَأَضْرِبَ عُنُقَهُ فَإِنَّ هَؤُلاَءِ أَئِمَّةُ الْكُفْرِ وَصَنَادِيدُهَا فَهَوِىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَا قَالَ أَبُو بَكْرٍ وَلَمْ يَهْوَ مَا قُلْتُ فَلَمَّا كَانَ مِنَ الْغَدِ جِئْتُ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ قَاعِدَيْنِ يَبْكِيَانِ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْبِرْنِى مِنْ أَىِّ شَىْءٍ تَبْكِى أَنْتَ وَصَاحِبُكَ فَإِنْ وَجَدْتُ بُكَاءً بَكَيْتُ وَإِنْ لَمْ أَجِدْ بُكَاءً تَبَاكَيْتُ لِبُكَائِكُمَا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَبْكِى لِلَّذِى عَرَضَ عَلَىَّ أَصْحَابُكَ مِنْ أَخْذِهِمُ الْفِدَاءَ لَقَدْ عُرِضَ عَلَىَّ عَذَابُهُمْ أَدْنَى مِنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ » . شَجَرَةٍ قَرِيبَةٍ مِنْ نَبِىِّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ ( مَا كَانَ لِنَبِىٍّ أَنْ يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِى الأَرْضِ ) إِلَى قَوْلِهِ ( فَكُلُوا مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلاَلاً طَيِّبًا ) فَأَحَلَّ اللَّهُ الْغَنِيمَةَ لَهُمْ .
Tercemesi:
Bize Hennâd b. Seriy rivayet etti. (Dedi ki): Bize îbntil-Mübârek, İkrime b. Ammâr'dan rivayet etti. (Demiş ki): Bana Simâk EI-Hanefî rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Abbâs'ı şöyle derken işittim: Bana Ömer b. Hattâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bedir harbi olduğu gün... H.
Bize Züheyr b. Harb da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Yûnus El-Hanefî rivayet etti. (Dedi ki): Bize İkrime b. Ammâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Zümeyl (bu zât Simâk El-Hanefî'dir) rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Abbâs rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Hattâb rivayet etti. (Dedi ki):
Bedir harbi olduğu gün Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellenı) müşriklere baktı. Onlar bin nefer, ashabı ise üç yüz ondokuz kişi idiler. Bunun üzerine Nebiyyullah (Sallalîahil Aleyhi ve Seilem^kıbleye döndü. Sonra ellerini uzatarak Rabbine:
«Allahım! Bana va'dettiğini yerine getir! Allah im, bana va'dettiğini ver! Allahım, eğer ehl-i Islâmdan olan şu cemaati helak edersen (bundan sonra) yeryuünde sana ibâdet olunmaz!» diye niyaz etmeye başladı. Ellerini uzatarak kıbleye karşı Rabbine o derece niyazda bulundu ki, nihayet omuzlarından cübbesi düştü. Müteakiben Ebû Bekir, yanına gelerek cübbesini aldı ve omuzlarına koydu. Sonra arkasından ona sarılarak:- Yâ Nebiyyallah! Rabbine yaptığın dilek yeter! Şüphesiz o sana va'dettiğmî yerine getirecektir! dedi. Az sonra Allah (Azze ve Celle):
(Hani Rabbİnizden imdat istiyordunuz! O da : Ben size birbiri ardınca gelecek bin melekle imdat göndereceğim! diye cevap vermişti!) [18] âyetini İndirdi ve Allah ona meleklerle imdat gönderdi.
Ebû Zümeyl (Demiş ki) : Sonra bana îbni Abbâs rivayet etti. (Dedi ki) : O gün müslümanlardan bîr zât, önünde müşriklerden bir adamın peşinden koşarken ansızın üzerinde bir kırbaç darbesi işitti. Ye süvarinin : Dur yâ Hayzûm! diyen sesini duydu. Bir de Önündeki müşrike baktı M, boylu boyunca yere serilmiş! Burnu berelenmiş; yüzü de kırbşcın vurduğu şekilde yarılmış olduğunu gördü. Bütün bunlar yemyeşil olmuştu. Az sonra Ensârî gelerek bu hâdiseyi Resûlüllah (sav)'e anlattı da: «Doğru söyledin; bu semâdan gelen üçüncü imdattandır!»buyurdular. Artık o gün (müslümanlar) yetmiş kişi Öldürdüler; yetmiş de esîr aldılar. Ebû Zümeyl (Demiş ki): İbni Abbâs şunu söyledi: Müslümanlar esîrleri aldıktan sonra Resûlüllah (sav) Ebû Bekirle Ömer'e: «Bu esirler hakkında re'yiniz nedir?» diye sordu. Ebû Bekir: -Yâ Nebiyyallah! Bunlar amca oğulları ve akrabadırlar; ben onlardan fidye alınması fikrindeyim! Bu suretle küffar üzerine kuvvetimiz olur. Umulur ki AllafT onları İslâm'a hidayet buyurur! dedi. Müteakiben Resûlüllah (sav): «Sen ne fikirdesin ey Hattâb oğlu?» diye sordu. (Ömer diyor ki); Ben: Hayır, vallahi yâ Resûlâllah! Ben Ebû Bekr'in fikrinde değilim! Lâkin ben, bize müsaade buyursan da şunlann boyunlarını vuru-versek! fikrindeyim. Ukayl'e karşı Alî'ye müsaade buyurmaksın ki onun boynunu vursun! Bana da filâna (bir yakını) karşı müsaade buyurmaksın, ben de onun boynunu vurmalıyım! Zîra bunlar küfrün imamları ve eşrafıdırlar! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sav)Ebü Bekr'in söylediğine meyletti. Benim söylediğimi beğenmedi. Ertesi gün olunca ben geldim. Bîr de ne göreyim! Resûlüllah (sav)le Ebû Bekir oturmuş ağlıyorlar!..
Yâ Resûlâllah! Bana haber ver; sen ve arkadaşın neden ağlıyorsunuz? Ağlayacak bir şey bulursam ben de ağlarım; ağlayacak bir şey bulmazsam siz ağladığınız için ben de ağlar görünürüm! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sav): «Bana senin arkadaşlarının teklif ettiği fidye alma meselesine ağlıyorum. Gerçekten onların azapları bana şu ağaçtan daha yakın arzolundu.» buyurdu. (sav) yakın bir ağaca işaret etmiş.)
Ve Allah (Azze ve Celle): (Yeryüzünde üstünlüğü sağlamadıkça hiç bir Peygambere esir almak yaraşmaz.) âyet-i kerîmesini (Artık aldığınız ganimetten helâl hoş olarak yeyînl) âyetine kadar indirdi. Ve Allah müslümanlara ganimeti helâl kıldı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4588, /750
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Zümeyl Simak b. Velid el-Hanefî (Simak b. Velid)
4. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
5. Ebu Hafs Ömer b. Yunus el-Hanefî (Ömer b. Yunus b. Kasım)
6. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
BEDİR GAZVESİ
Dua, dua ederken kıbleye yönelmek
KTB, DUA
KTB, KIBLE
Savaş, Esirlere nasıl muamele edileceği
Siyer, Bedir Savaşı
Yardım, Müslümanlara nasip olan ilahi yardımlar