حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ قَزَعَةَ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَقَدْ كَانَ فِيمَا قَبْلَكُمْ مِنَ الأُمَمِ مُحَدَّثُونَ ، فَإِنْ يَكُ فِى أُمَّتِى أَحَدٌ فَإِنَّهُ عُمَرُ » . زَادَ زَكَرِيَّاءُ بْنُ أَبِى زَائِدَةَ عَنْ سَعْدٍ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « لَقَدْ كَانَ فِيمَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ رِجَالٌ يُكَلَّمُونَ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَكُونُوا أَنْبِيَاءَ ، فَإِنْ يَكُنْ مِنْ أُمَّتِى مِنْهُمْ أَحَدٌ فَعُمَرُ » .
Bize Yahya b. Kazaa, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. İbrahim), ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
"Sizden önce geçen ümmetlerin içerisinde kendilerine ilham olunan bazı kimseler bulunurdu. Eğer ümmetimin içinde de böyle biri varsa, hiç şüphesiz o da Ömer'dir."
Zekeriyya b. Ebu Zâide'ye, Sa'd, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in (sav) şunu da söylediği ilave edilmiştir:
"Sizden önce geçen ümmetler içerisinde İsrâil oğullarından öyle kimseler vardı ki, onlar peygamber olmadıkları halde kendilerine (ilham yoluyla) konuşulurdu. Eğer ümmetim içinde de öyle biri varsa, hiç şüphesiz o Ömer'dir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34714, B003689
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ قَزَعَةَ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَقَدْ كَانَ فِيمَا قَبْلَكُمْ مِنَ الأُمَمِ مُحَدَّثُونَ ، فَإِنْ يَكُ فِى أُمَّتِى أَحَدٌ فَإِنَّهُ عُمَرُ » . زَادَ زَكَرِيَّاءُ بْنُ أَبِى زَائِدَةَ عَنْ سَعْدٍ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « لَقَدْ كَانَ فِيمَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ مِنْ بَنِى إِسْرَائِيلَ رِجَالٌ يُكَلَّمُونَ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَكُونُوا أَنْبِيَاءَ ، فَإِنْ يَكُنْ مِنْ أُمَّتِى مِنْهُمْ أَحَدٌ فَعُمَرُ » .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Kazaa, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. İbrahim), ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
"Sizden önce geçen ümmetlerin içerisinde kendilerine ilham olunan bazı kimseler bulunurdu. Eğer ümmetimin içinde de böyle biri varsa, hiç şüphesiz o da Ömer'dir."
Zekeriyya b. Ebu Zâide'ye, Sa'd, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in (sav) şunu da söylediği ilave edilmiştir:
"Sizden önce geçen ümmetler içerisinde İsrâil oğullarından öyle kimseler vardı ki, onlar peygamber olmadıkları halde kendilerine (ilham yoluyla) konuşulurdu. Eğer ümmetim içinde de öyle biri varsa, hiç şüphesiz o Ömer'dir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/939
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu İshak Sa'd b. İbrahim el-Kuraşi (Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
4. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
5. Yahya b. Kaze'a Kuraşi (Yahya b. Kaze'a)
Konular:
Bilgi, bilgi kaynağı olarak ilham
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona İsmail, ona Kays, ona da Abdullah şöyle demiştir:
Ömer Müslüman olduğu günden itibaren biz hayatımıza başı dik ve izzetli devam ettik.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34709, B003684
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنْ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا قَيْسٌ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ مَا زِلْنَا أَعِزَّةً مُنْذُ أَسْلَمَ عُمَرُ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona İsmail, ona Kays, ona da Abdullah şöyle demiştir:
Ömer Müslüman olduğu günden itibaren biz hayatımıza başı dik ve izzetli devam ettik.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/938
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
5. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى حَيْوَةُ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو عَقِيلٍ زُهْرَةُ بْنُ مَعْبَدٍ أَنَّهُ سَمِعَ جَدَّهُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ هِشَامٍ قَالَ كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ .
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Hayve, ona Ebu Akîl Zühre b. Ma'bed, ona dedesi Abdullah b. Hişâm şöyle demiştir:
Biz Peygamber (sav) ile beraberdik. Hz. Peygamber (sav) Ömer b. Hattâb'ın elini tutuyordu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34719, B003694
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى حَيْوَةُ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو عَقِيلٍ زُهْرَةُ بْنُ مَعْبَدٍ أَنَّهُ سَمِعَ جَدَّهُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ هِشَامٍ قَالَ كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Hayve, ona Ebu Akîl Zühre b. Ma'bed, ona dedesi Abdullah b. Hişâm şöyle demiştir:
Biz Peygamber (sav) ile beraberdik. Hz. Peygamber (sav) Ömer b. Hattâb'ın elini tutuyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/940
Senetler:
1. Abdullah b. Hişam et-Teymî (Abdullah b. Hişam b. Osman b. Amr b. Ka'b)
2. Ebu Akîl Zühre b. Mabed el-Kuraşî (Zühre b. Mabed b. Abdullah)
3. Ebu Zür'a Hayve b. Şurayh et-Tücîbî (Hayve b. Şurayh b. Safvan b. Malik)
4. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
5. Yahya b. Süleyman el-Cûfî (Yahya b. Süleyman b. Said)
Konular:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34751, B003700
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ حُصَيْنٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ قَالَ رَأَيْتُ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ - رضى الله عنه - قَبْلَ أَنْ يُصَابَ بِأَيَّامٍ بِالْمَدِينَةِ وَقَفَ عَلَى حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ وَعُثْمَانَ بْنِ حُنَيْفٍ ، قَالَ كَيْفَ فَعَلْتُمَا أَتَخَافَانِ أَنْ تَكُونَا قَدْ حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ قَالاَ حَمَّلْنَاهَا أَمْرًا هِىَ لَهُ مُطِيقَةٌ ، مَا فِيهَا كَبِيرُ فَضْلٍ . قَالَ انْظُرَا أَنْ تَكُونَا حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ ، قَالَ قَالاَ لاَ . فَقَالَ عُمَرُ لَئِنْ سَلَّمَنِى اللَّهُ لأَدَعَنَّ أَرَامِلَ أَهْلِ الْعِرَاقِ لاَ يَحْتَجْنَ إِلَى رَجُلٍ بَعْدِى أَبَدًا . قَالَ فَمَا أَتَتْ عَلَيْهِ إِلاَّ رَابِعَةٌ حَتَّى أُصِيبَ . قَالَ إِنِّى لَقَائِمٌ مَا بَيْنِى وَبَيْنَهُ إِلاَّ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ غَدَاةَ أُصِيبَ ، وَكَانَ إِذَا مَرَّ بَيْنَ الصَّفَّيْنِ قَالَ اسْتَوُوا . حَتَّى إِذَا لَمْ يَرَ فِيهِنَّ خَلَلاً تَقَدَّمَ فَكَبَّرَ ، وَرُبَّمَا قَرَأَ سُورَةَ يُوسُفَ ، أَوِ النَّحْلَ ، أَوْ نَحْوَ ذَلِكَ ، فِى الرَّكْعَةِ الأُولَى حَتَّى يَجْتَمِعَ النَّاسُ ، فَمَا هُوَ إِلاَّ أَنْ كَبَّرَ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ قَتَلَنِى - أَوْ أَكَلَنِى - الْكَلْبُ . حِينَ طَعَنَهُ ، فَطَارَ الْعِلْجُ بِسِكِّينٍ ذَاتِ طَرَفَيْنِ لاَ يَمُرُّ عَلَى أَحَدٍ يَمِينًا وَلاَ شِمَالاً إِلاَّ طَعَنَهُ حَتَّى طَعَنَ ثَلاَثَةَ عَشَرَ رَجُلاً ، مَاتَ مِنْهُمْ سَبْعَةٌ ، فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ، طَرَحَ عَلَيْهِ بُرْنُسًا ، فَلَمَّا ظَنَّ الْعِلْجُ أَنَّهُ مَأْخُوذٌ نَحَرَ نَفْسَهُ ، وَتَنَاوَلَ عُمَرُ يَدَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ فَقَدَّمَهُ ، فَمَنْ يَلِى عُمَرَ فَقَدْ رَأَى الَّذِى أَرَى ، وَأَمَّا نَوَاحِى الْمَسْجِدِ فَإِنَّهُمْ لاَ يَدْرُونَ غَيْرَ أَنَّهُمْ قَدْ فَقَدُوا صَوْتَ عُمَرَ وَهُمْ يَقُولُونَ سُبْحَانَ اللَّهِ سُبْحَانَ اللَّهِ . فَصَلَّى بِهِمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ صَلاَةً خَفِيفَةً ، فَلَمَّا انْصَرَفُوا . قَالَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ ، انْظُرْ مَنْ قَتَلَنِى . فَجَالَ سَاعَةً ، ثُمَّ جَاءَ ، فَقَالَ غُلاَمُ الْمُغِيرَةِ . قَالَ الصَّنَعُ قَالَ نَعَمْ . قَالَ قَاتَلَهُ اللَّهُ لَقَدْ أَمَرْتُ بِهِ مَعْرُوفًا ، الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى لَمْ يَجْعَلْ مَنِيَّتِى بِيَدِ رَجُلٍ يَدَّعِى الإِسْلاَمَ ، قَدْ كُنْتَ أَنْتَ وَأَبُوكَ تُحِبَّانِ أَنْ تَكْثُرَ الْعُلُوجُ بِالْمَدِينَةِ وَكَانَ { الْعَبَّاسُ } أَكْثَرَهُمْ رَقِيقًا . فَقَالَ إِنْ شِئْتَ فَعَلْتُ . أَىْ إِنْ شِئْتَ قَتَلْنَا . قَالَ كَذَبْتَ ، بَعْدَ مَا تَكَلَّمُوا بِلِسَانِكُمْ ، وَصَلَّوْا قِبْلَتَكُمْ وَحَجُّوا حَجَّكُمْ فَاحْتُمِلَ إِلَى بَيْتِهِ فَانْطَلَقْنَا مَعَهُ ، وَكَأَنَّ النَّاسَ لَمْ تُصِبْهُمْ مُصِيبَةٌ قَبْلَ يَوْمَئِذٍ ، فَقَائِلٌ يَقُولُ لاَ بَأْسَ . وَقَائِلٌ يَقُولُ أَخَافُ عَلَيْهِ ، فَأُتِىَ بِنَبِيذٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جَوْفِهِ ، ثُمَّ أُتِىَ بِلَبَنٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جُرْحِهِ ، فَعَلِمُوا أَنَّهُ مَيِّتٌ ، فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ ، وَجَاءَ النَّاسُ يُثْنُونَ عَلَيْهِ ، وَجَاءَ رَجُلٌ شَابٌّ ، فَقَالَ أَبْشِرْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ بِبُشْرَى اللَّهِ لَكَ مِنْ صُحْبَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدَمٍ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، ثُمَّ وَلِيتَ فَعَدَلْتَ ، ثُمَّ شَهَادَةٌ . قَالَ وَدِدْتُ أَنَّ ذَلِكَ كَفَافٌ لاَ عَلَىَّ وَلاَ لِى . فَلَمَّا أَدْبَرَ ، إِذَا إِزَارُهُ يَمَسُّ الأَرْضَ . قَالَ رُدُّوا عَلَىَّ الْغُلاَمَ قَالَ ابْنَ أَخِى ارْفَعْ ثَوْبَكَ ، فَإِنَّهُ أَبْقَى لِثَوْبِكَ وَأَتْقَى لِرَبِّكَ ، يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ انْظُرْ مَا عَلَىَّ مِنَ الدَّيْنِ . فَحَسَبُوهُ فَوَجَدُوهُ سِتَّةً وَثَمَانِينَ أَلْفًا أَوْ نَحْوَهُ ، قَالَ إِنْ وَفَى لَهُ مَالُ آلِ عُمَرَ ، فَأَدِّهِ مِنْ أَمْوَالِهِمْ ، وَإِلاَّ فَسَلْ فِى بَنِى عَدِىِّ بْنِ كَعْبٍ ، فَإِنْ لَمْ تَفِ أَمْوَالُهُمْ فَسَلْ فِى قُرَيْشٍ ، وَلاَ تَعْدُهُمْ إِلَى غَيْرِهِمْ ، فَأَدِّ عَنِّى هَذَا الْمَالَ ، انْطَلِقْ إِلَى عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ فَقُلْ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ السَّلاَمَ . وَلاَ تَقُلْ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ . فَإِنِّى لَسْتُ الْيَوْمَ لِلْمُؤْمِنِينَ أَمِيرًا ، وَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَسَلَّمَ وَاسْتَأْذَنَ ، ثُمَّ دَخَلَ عَلَيْهَا ، فَوَجَدَهَا قَاعِدَةً تَبْكِى فَقَالَ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ السَّلاَمَ وَيَسْتَأْذِنُ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَقَالَتْ كُنْتُ أُرِيدُهُ لِنَفْسِى ، وَلأُوثِرَنَّ بِهِ الْيَوْمَ عَلَى نَفْسِى . فَلَمَّا أَقْبَلَ قِيلَ هَذَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَدْ جَاءَ . قَالَ ارْفَعُونِى ، فَأَسْنَدَهُ رَجُلٌ إِلَيْهِ ، فَقَالَ مَا لَدَيْكَ قَالَ الَّذِى تُحِبُّ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَذِنَتْ . قَالَ الْحَمْدُ لِلَّهِ ، مَا كَانَ مِنْ شَىْءٍ أَهَمُّ إِلَىَّ مِنْ ذَلِكَ ، فَإِذَا أَنَا قَضَيْتُ فَاحْمِلُونِى ثُمَّ سَلِّمْ فَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، فَإِنْ أَذِنَتْ لِى فَأَدْخِلُونِى ، وَإِنْ رَدَّتْنِى رُدُّونِى إِلَى مَقَابِرِ الْمُسْلِمِينَ . وَجَاءَتْ أُمُّ الْمُؤْمِنِينَ حَفْصَةُ وَالنِّسَاءُ تَسِيرُ مَعَهَا ، فَلَمَّا رَأَيْنَاهَا قُمْنَا ، فَوَلَجَتْ عَلَيْهِ فَبَكَتْ عِنْدَهُ سَاعَةً ، وَاسْتَأْذَنَ الرِّجَالُ ، فَوَلَجَتْ دَاخِلاً لَهُمْ ، فَسَمِعْنَا بُكَاءَهَا مِنَ الدَّاخِلِ . فَقَالُوا أَوْصِ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ مَا أَجِدُ أَحَقَّ بِهَذَا الأَمْرِ مِنْ هَؤُلاَءِ النَّفَرِ أَوِ الرَّهْطِ الَّذِينَ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ عَنْهُمْ رَاضٍ . فَسَمَّى عَلِيًّا وَعُثْمَانَ وَالزُّبَيْرَ وَطَلْحَةَ وَسَعْدًا وَعَبْدَ الرَّحْمَنِ وَقَالَ يَشْهَدُكُمْ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ وَلَيْسَ لَهُ مِنَ الأَمْرِ شَىْءٌ - كَهَيْئَةِ التَّعْزِيَةِ لَهُ - فَإِنْ أَصَابَتِ الإِمْرَةُ سَعْدًا فَهْوَ ذَاكَ ، وَإِلاَّ فَلْيَسْتَعِنْ بِهِ أَيُّكُمْ مَا أُمِّرَ ، فَإِنِّى لَمْ أَعْزِلْهُ عَنْ عَجْزٍ وَلاَ خِيَانَةٍ وَقَالَ أُوصِى الْخَلِيفَةَ مِنْ بَعْدِى بِالْمُهَاجِرِينَ الأَوَّلِينَ أَنْ يَعْرِفَ لَهُمْ حَقَّهُمْ ، وَيَحْفَظَ لَهُمْ حُرْمَتَهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَنْصَارِ خَيْرًا ، الَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ ، أَنْ يُقْبَلَ مِنْ مُحْسِنِهِمْ ، وَأَنْ يُعْفَى عَنْ مُسِيئِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِأَهْلِ الأَمْصَارِ خَيْرًا فَإِنَّهُمْ رِدْءُ الإِسْلاَمِ ، وَجُبَاةُ الْمَالِ ، وَغَيْظُ الْعَدُوِّ ، وَأَنْ لاَ يُؤْخَذَ مِنْهُمْ إِلاَّ فَضْلُهُمْ عَنْ رِضَاهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَعْرَابِ خَيْرًا ، فَإِنَّهُمْ أَصْلُ الْعَرَبِ وَمَادَّةُ الإِسْلاَمِ أَنْ يُؤْخَذَ مِنْ حَوَاشِى أَمْوَالِهِمْ وَتُرَدَّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِذِمَّةِ اللَّهِ وَذِمَّةِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُوفَى لَهُمْ بِعَهْدِهِمْ ، وَأَنْ يُقَاتَلَ مِنْ وَرَائِهِمْ ، وَلاَ يُكَلَّفُوا إِلاَّ طَاقَتَهُمْ . فَلَمَّا قُبِضَ خَرَجْنَا بِهِ فَانْطَلَقْنَا نَمْشِى فَسَلَّمَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَالَ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ . قَالَتْ أَدْخِلُوهُ . فَأُدْخِلَ ، فَوُضِعَ هُنَالِكَ مَعَ صَاحِبَيْهِ ، فَلَمَّا فُرِغَ مِنْ دَفْنِهِ اجْتَمَعَ هَؤُلاَءِ الرَّهْطُ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ اجْعَلُوا أَمْرَكُمْ إِلَى ثَلاَثَةٍ مِنْكُمْ . فَقَالَ الزُّبَيْرُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَلِىٍّ . فَقَالَ طَلْحَةُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عُثْمَانَ . وَقَالَ سَعْدٌ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ . فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَيُّكُمَا تَبَرَّأَ مِنْ هَذَا الأَمْرِ فَنَجْعَلُهُ إِلَيْهِ ، وَاللَّهُ عَلَيْهِ وَالإِسْلاَمُ لَيَنْظُرَنَّ أَفْضَلَهُمْ فِى نَفْسِهِ . فَأُسْكِتَ الشَّيْخَانِ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَفَتَجْعَلُونَهُ إِلَىَّ ، وَاللَّهُ عَلَىَّ أَنْ لاَ آلُوَ عَنْ أَفْضَلِكُمْ قَالاَ نَعَمْ ، فَأَخَذَ بِيَدِ أَحَدِهِمَا فَقَالَ لَكَ قَرَابَةٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْقَدَمُ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، فَاللَّهُ عَلَيْكَ لَئِنْ أَمَّرْتُكَ لَتَعْدِلَنَّ ، وَلَئِنْ أَمَّرْتُ عُثْمَانَ لَتَسْمَعَنَّ وَلَتُطِيعَنَّ . ثُمَّ خَلاَ بِالآخَرِ فَقَالَ لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، فَلَمَّا أَخَذَ الْمِيثَاقَ قَالَ ارْفَعْ يَدَكَ يَا عُثْمَانُ . فَبَايَعَهُ ، فَبَايَعَ لَهُ عَلِىٌّ ، وَوَلَجَ أَهْلُ الدَّارِ فَبَايَعُوهُ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 8, 1/942
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ebu Abdullah Amr b. Meymun el-Evdî (Amr b. Meymun)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ حَدَّثَنَا عُقَيْلٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ وَأَبِى سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ قَالاَ سَمِعْنَا أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بَيْنَمَا رَاعٍ فِى غَنَمِهِ عَدَا الذِّئْبُ فَأَخَذَ مِنْهَا شَاةً ، فَطَلَبَهَا حَتَّى اسْتَنْقَذَهَا ، فَالْتَفَتَ إِلَيْهِ الذِّئْبُ فَقَالَ لَهُ مَنْ لَهَا يَوْمَ السَّبُعِ ، لَيْسَ لَهَا رَاعٍ غَيْرِى . فَقَالَ النَّاسُ سُبْحَانَ اللَّهِ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « فَإِنِّى أُومِنُ بِهِ وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ » وَمَا ثَمَّ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ .
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona ez-Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb ile Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
"Bir çoban, koyun sürüsünü güderken sürüye kurt saldırdı ve bir koyunu kaptı. Çoban kurdun arkasına düştü ve sonunda koyunu o kurttan kurtardı. Bunun üzerine kurt çobana dönüp dedi ki: "Sürünün benden başka çobanının bulunmayacağı o yırtıcılar gününde koyunu kim kurtaracak?" İnsanlar (kurdun konuşmasına şaşarak): "Sübhânellah" dediler. Bunun üzerinde Hz. Peygamber (sav): "Ben kurdun konuştuğuna inanıyorum. Ebu Bekr ile Ömer de inanıyorlar" buyurdu.
Râvî der ki: Hz. Peygamber (sav) bu sözü söylediği sırada Ebu Bekr ile Ömer orada değillerdi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34715, B003690
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ حَدَّثَنَا عُقَيْلٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ وَأَبِى سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ قَالاَ سَمِعْنَا أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بَيْنَمَا رَاعٍ فِى غَنَمِهِ عَدَا الذِّئْبُ فَأَخَذَ مِنْهَا شَاةً ، فَطَلَبَهَا حَتَّى اسْتَنْقَذَهَا ، فَالْتَفَتَ إِلَيْهِ الذِّئْبُ فَقَالَ لَهُ مَنْ لَهَا يَوْمَ السَّبُعِ ، لَيْسَ لَهَا رَاعٍ غَيْرِى . فَقَالَ النَّاسُ سُبْحَانَ اللَّهِ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « فَإِنِّى أُومِنُ بِهِ وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ » وَمَا ثَمَّ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona ez-Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb ile Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
"Bir çoban, koyun sürüsünü güderken sürüye kurt saldırdı ve bir koyunu kaptı. Çoban kurdun arkasına düştü ve sonunda koyunu o kurttan kurtardı. Bunun üzerine kurt çobana dönüp dedi ki: "Sürünün benden başka çobanının bulunmayacağı o yırtıcılar gününde koyunu kim kurtaracak?" İnsanlar (kurdun konuşmasına şaşarak): "Sübhânellah" dediler. Bunun üzerinde Hz. Peygamber (sav): "Ben kurdun konuştuğuna inanıyorum. Ebu Bekr ile Ömer de inanıyorlar" buyurdu.
Râvî der ki: Hz. Peygamber (sav) bu sözü söylediği sırada Ebu Bekr ile Ömer orada değillerdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/939
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Kila'î (Abdullah b. Yusuf)
Konular:
Hayvanlar ve bitkiler, yaratılış gayesi, ibretler oluşu vb.
KTB, YARATILIŞ
Sorumlululuk, herkes konumuna göre
Bize Salt b. Muhammed, ona İsmail b. İbrahim, ona Eyyûb, ona İbn Ebu Muleyke, ona da Misver b. Mahrame şöyle demiştir:
Ömer vurulduğu zaman ıstırap duymaya ve endişelenmeye başladı. Hemen İbn Abbâs yanına gelerek endişesini gidermek ve teselli etmek maksadıyla “Ey Müminlerin Emiri, eğer bu darbeden dolayı ölüm olursa, vaziyetten o kadar endişe etme. Yemin olsun, muhakkak sen Rasulullah'a (sav) yâr oldun ve O'na çok güzel dostluk ettin. Sonra Rasulullah senden hoşnut olduğu halde sen O'ndan ayrıldın. Ondan sonra Ebu Bekir'e arkadaş oldun. Ona da pek iyi yoldaş oldun. Sonra Ebu Bekir de senden hoşnut ve razı olduğu halde, ondan ayrıldın. Sonra Peygamber'in (sav) ve Ebu Bekir'in bunca arkadaşlarına dost oldun, bunlara da pek güzel dostluk ettin. Eğer sen (bu defa ) sahabeden ayrılırsan, muhakkak onlar senden hoşnut ve razı oldukları hâlde ayrılacaksın” dedi.
Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Rasulullah ile sohbet ve O'nun hoşnutluğu hakkında zikrettiğin o güzel hâtıralar Yüce Allah'ın bana bahşettiği bir minnet ve ihsanıdır. Ebu Bekir'in sohbeti ve onun benden hoşnutluğu hakkında zikrettiğin hâtıralar da yine hiç şüphesiz zikri ulu olan Allah'ın bir minnet ve ihsanıdır ki, onu bana bahsetmiştir. Senin şu anda bende görmekte olduğun ıstırap ve endişeme gelince, o senin için ve senin en yakın ve en sadık dostların içindir. Vallahi şayet benim şu yer dolusu altınım olaydı azız ve celîl olan Allah'ın azabından kurtulmak için o azabı görmeden önce bu altınları (hiç tereddüt etmeden) muhakkak feda ederdim.
Hammâd b. Zeyd der ki: Bize Eyyûb, ona İbn Ebu Müleyke, ona da İbn Abbâs "ben Ömer'in yanına girdim” demiş ve bu hadisi rivayet etmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34717, B003692
Hadis:
حَدَّثَنَا الصَّلْتُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنِ الْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ قَالَ لَمَّا طُعِنَ عُمَرُ جَعَلَ يَأْلَمُ ، فَقَالَ لَهُ ابْنُ عَبَّاسٍ - وَكَأَنَّهُ يُجَزِّعُهُ - يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ، وَلَئِنْ كَانَ ذَاكَ لَقَدْ صَحِبْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَحْسَنْتَ صُحْبَتَهُ ، ثُمَّ فَارَقْتَهُ وَهْوَ عَنْكَ رَاضٍ ، ثُمَّ صَحِبْتَ أَبَا بَكْرٍ فَأَحْسَنْتَ صُحْبَتَهُ ، ثُمَّ فَارَقْتَهُ وَهْوَ عَنْكَ رَاضٍ ، ثُمَّ صَحِبْتَ صَحَبَتَهُمْ فَأَحْسَنْتَ صُحْبَتَهُمْ ، وَلَئِنْ فَارَقْتَهُمْ لَتُفَارِقَنَّهُمْ وَهُمْ عَنْكَ رَاضُونَ . قَالَ أَمَّا مَا ذَكَرْتَ مِنْ صُحْبَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرِضَاهُ ، فَإِنَّمَا ذَاكَ مَنٌّ مِنَ اللَّهِ تَعَالَى مَنَّ بِهِ عَلَىَّ ، وَأَمَّا مَا ذَكَرْتَ مِنْ صُحْبَةِ أَبِى بَكْرٍ وَرِضَاهُ ، فَإِنَّمَا ذَاكَ مَنٌّ مِنَ اللَّهِ جَلَّ ذِكْرُهُ مَنَّ بِهِ عَلَىَّ ، وَأَمَّا مَا تَرَى مِنْ جَزَعِى ، فَهْوَ مِنْ أَجْلِكَ وَأَجْلِ أَصْحَابِكَ ، وَاللَّهِ لَوْ أَنَّ لِى طِلاَعَ الأَرْضِ ذَهَبًا لاَفْتَدَيْتُ بِهِ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ قَبْلَ أَنْ أَرَاهُ . قَالَ حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ دَخَلْتُ عَلَى عُمَرَ بِهَذَا .
Tercemesi:
Bize Salt b. Muhammed, ona İsmail b. İbrahim, ona Eyyûb, ona İbn Ebu Muleyke, ona da Misver b. Mahrame şöyle demiştir:
Ömer vurulduğu zaman ıstırap duymaya ve endişelenmeye başladı. Hemen İbn Abbâs yanına gelerek endişesini gidermek ve teselli etmek maksadıyla “Ey Müminlerin Emiri, eğer bu darbeden dolayı ölüm olursa, vaziyetten o kadar endişe etme. Yemin olsun, muhakkak sen Rasulullah'a (sav) yâr oldun ve O'na çok güzel dostluk ettin. Sonra Rasulullah senden hoşnut olduğu halde sen O'ndan ayrıldın. Ondan sonra Ebu Bekir'e arkadaş oldun. Ona da pek iyi yoldaş oldun. Sonra Ebu Bekir de senden hoşnut ve razı olduğu halde, ondan ayrıldın. Sonra Peygamber'in (sav) ve Ebu Bekir'in bunca arkadaşlarına dost oldun, bunlara da pek güzel dostluk ettin. Eğer sen (bu defa ) sahabeden ayrılırsan, muhakkak onlar senden hoşnut ve razı oldukları hâlde ayrılacaksın” dedi.
Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Rasulullah ile sohbet ve O'nun hoşnutluğu hakkında zikrettiğin o güzel hâtıralar Yüce Allah'ın bana bahşettiği bir minnet ve ihsanıdır. Ebu Bekir'in sohbeti ve onun benden hoşnutluğu hakkında zikrettiğin hâtıralar da yine hiç şüphesiz zikri ulu olan Allah'ın bir minnet ve ihsanıdır ki, onu bana bahsetmiştir. Senin şu anda bende görmekte olduğun ıstırap ve endişeme gelince, o senin için ve senin en yakın ve en sadık dostların içindir. Vallahi şayet benim şu yer dolusu altınım olaydı azız ve celîl olan Allah'ın azabından kurtulmak için o azabı görmeden önce bu altınları (hiç tereddüt etmeden) muhakkak feda ederdim.
Hammâd b. Zeyd der ki: Bize Eyyûb, ona İbn Ebu Müleyke, ona da İbn Abbâs "ben Ömer'in yanına girdim” demiş ve bu hadisi rivayet etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/940
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Misver b. Mahreme el-Kuraşi (Misver b. Mahreme b. Nevfel b. Üheyb b. Abdümenaf)
3. Abdullah b. Ebu Müleyke el-Kureşî (Abdullah b. Ubeydullah b. Züheyr b. Abdullah)
4. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
5. Ebu Bişr İsmail b. Uleyye el-Esedî (İsmail b. İbrahim b. Miksem)
6. Salt b. Muhammed el-Harikî (Salt b. Muhammed b. Abdurrahman b. Ebu Muğira)
Konular:
Sahabe, fazilet sıralaması
Sahabe, Fazileti
Sahabe, Peygamber sevgisi
حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ قَالَ حَدَّثَنِى عُثْمَانُ بْنُ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبُو عُثْمَانَ النَّهْدِىُّ عَنْ أَبِى مُوسَى - رضى الله عنه - قَالَ كُنْتُ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى حَائِطٍ مِنْ حِيطَانِ الْمَدِينَةِ ، فَجَاءَ رَجُلٌ فَاسْتَفْتَحَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ » . فَفَتَحْتُ لَهُ ، فَإِذَا أَبُو بَكْرٍ ، فَبَشَّرْتُهُ بِمَا قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَحَمِدَ اللَّهَ ، ثُمَّ جَاءَ رَجُلٌ فَاسْتَفْتَحَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ » . فَفَتَحْتُ لَهُ ، فَإِذَا هُوَ عُمَرُ ، فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَحَمِدَ اللَّهَ ، ثُمَّ اسْتَفْتَحَ رَجُلٌ ، فَقَالَ لِى « افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ عَلَى بَلْوَى تُصِيبُهُ » . فَإِذَا عُثْمَانُ ، فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَحَمِدَ اللَّهَ ثُمَّ قَالَ اللَّهُ الْمُسْتَعَانُ .
Bize Yusuf b. Musa, ona Ebu Usame, ona Osman b. Ğiyâs, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Ebu Mûsâ (ra) şöyle demiştir:
Ben Peygamber'in beraberinde Medine bostanlarından bir bostanın içinde idim. Bir adam geldi de kapının açılmasını istedi. Peygamber (sav) "ona kapıyı aç da kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Ben o kimseye kapıyı açtım. Gördüm ki, gelen Ebu Bekir'dir. Kendisini Peygamber'in söylediği şeyle müjdeledim. Bu müjde üzerine Ebu Bekir Allah'a hamd etti. Sonra bir adam daha gelip kapının açılmasını istedi. Peygamber (sav) "ona kapıyı aç ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Ben kapıyı açtım, Ömer'le karşılaştım. Ona da Peygamber'in (sav) söylediği şeyi haber verdim, o da Allah'a hamd etti. Sonra bir kimse daha kapının açılmasını istedi. Peygamber (sav) yine bana "ona kapıyı aç ve kendisine isabet edecek belâ ve imtihana karşılık onu cennetle müjdele" buyurdu. Gelenin Osman olduğunu gördüm ve ona da Rasulullah'ın söylediklerini haber verdim, o da Allah'a hamd etti, sonra “yardımına sığınılacak olan ancak Allah'tır” dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34718, B003693
Hadis:
حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ قَالَ حَدَّثَنِى عُثْمَانُ بْنُ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبُو عُثْمَانَ النَّهْدِىُّ عَنْ أَبِى مُوسَى - رضى الله عنه - قَالَ كُنْتُ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى حَائِطٍ مِنْ حِيطَانِ الْمَدِينَةِ ، فَجَاءَ رَجُلٌ فَاسْتَفْتَحَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ » . فَفَتَحْتُ لَهُ ، فَإِذَا أَبُو بَكْرٍ ، فَبَشَّرْتُهُ بِمَا قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَحَمِدَ اللَّهَ ، ثُمَّ جَاءَ رَجُلٌ فَاسْتَفْتَحَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ » . فَفَتَحْتُ لَهُ ، فَإِذَا هُوَ عُمَرُ ، فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَحَمِدَ اللَّهَ ، ثُمَّ اسْتَفْتَحَ رَجُلٌ ، فَقَالَ لِى « افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ عَلَى بَلْوَى تُصِيبُهُ » . فَإِذَا عُثْمَانُ ، فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَحَمِدَ اللَّهَ ثُمَّ قَالَ اللَّهُ الْمُسْتَعَانُ .
Tercemesi:
Bize Yusuf b. Musa, ona Ebu Usame, ona Osman b. Ğiyâs, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Ebu Mûsâ (ra) şöyle demiştir:
Ben Peygamber'in beraberinde Medine bostanlarından bir bostanın içinde idim. Bir adam geldi de kapının açılmasını istedi. Peygamber (sav) "ona kapıyı aç da kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Ben o kimseye kapıyı açtım. Gördüm ki, gelen Ebu Bekir'dir. Kendisini Peygamber'in söylediği şeyle müjdeledim. Bu müjde üzerine Ebu Bekir Allah'a hamd etti. Sonra bir adam daha gelip kapının açılmasını istedi. Peygamber (sav) "ona kapıyı aç ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Ben kapıyı açtım, Ömer'le karşılaştım. Ona da Peygamber'in (sav) söylediği şeyi haber verdim, o da Allah'a hamd etti. Sonra bir kimse daha kapının açılmasını istedi. Peygamber (sav) yine bana "ona kapıyı aç ve kendisine isabet edecek belâ ve imtihana karşılık onu cennetle müjdele" buyurdu. Gelenin Osman olduğunu gördüm ve ona da Rasulullah'ın söylediklerini haber verdim, o da Allah'a hamd etti, sonra “yardımına sığınılacak olan ancak Allah'tır” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/940
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Osman en-Nehdî (Abdurrahman b. Mül b. Amr b. Adiy b. Vehb)
3. Osman b. Ğıyas er-Rasibî (Osman b. Ğıyas)
4. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
5. Ebu Yakub Yusuf b. Musa er-Râzi (Yusuf b. Musa b. Râşid b. Bilal)
Konular:
Sahabe, Fazileti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34713, B003688
Hadis:
حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ - رضى الله عنه - أَنَّ رَجُلاً سَأَلَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم عَنِ السَّاعَةِ ، فَقَالَ مَتَى السَّاعَةُ قَالَ "وَمَاذَا أَعْدَدْتَ لَهَا" . قَالَ لاَ شَىْءَ إِلاَّ أَنِّى أُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم . فَقَالَ "أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ". قَالَ أَنَسٌ فَمَا فَرِحْنَا بِشَىْءٍ فَرَحَنَا بِقَوْلِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم "أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ". قَالَ أَنَسٌ فَأَنَا أُحِبُّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَأَبَا بَكْرٍ وَعُمَرَ ، وَأَرْجُو أَنْ أَكُونَ مَعَهُمْ بِحُبِّى إِيَّاهُمْ ، وَإِنْ لَمْ أَعْمَلْ بِمِثْلِ أَعْمَالِهِمْ .
Tercemesi:
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammad b. Zeyd, ona Sabit, ona da Enes (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Bir adam Rasulullah'a (sav) kıyamet hakkında sorular sordu ve 'kıyamet ne zaman kopacak?' diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav), 'Kıyamet için ne hazırladın?' buyurdu. Adam, 'çok bir şey yok ancak ben Allah'ı ve Rasulünü seviyorum.' dedi. Peygamber (sav) "Sen sevdiğinle berabersin." dedi.
Enes (ra), 'Peygamber'in "Sen sevdiklerinle berabersin" müjdesine sevindiğimiz kadar hiçbirşeye sevinmedik', demiştir. Yine Enes b. Malik, 'Ben Peygamber'i (sav), Ebu Bekr'i ve Ömer'i seviyorum. Her ne kadar ben onların yaptığı hayırlı işlere benzer işler yapmış olmasam da, onlara olan sevgim sebebiyle (kıyamette) onlarla beraber olacağımı umuyorum.' dedi.
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/939
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
3. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
4. Ebu Eyyüb Süleyman b. Harb el-Vâşihî (Süleyman b. Harb b. Büceyl)
Konular:
Sahabe, Peygamber sevgisi
Sevgi, kişi sevdiğiyle beraberdir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34711, B003686
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ حَدَّثَنَا سَعِيدٌ وَقَالَ لِى خَلِيفَةُ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَوَاءٍ وَكَهْمَسُ بْنُ الْمِنْهَالِ قَالاَ حَدَّثَنَا سَعِيدٌ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه - قَالَ صَعِدَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِلَى أُحُدٍ وَمَعَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَعُثْمَانُ فَرَجَفَ بِهِمْ ، فَضَرَبَهُ بِرِجْلِهِ ، قَالَ « اثْبُتْ أُحُدُ فَمَا عَلَيْكَ إِلاَّ نَبِىٌّ أَوْ صِدِّيقٌ أَوْ شَهِيدَانِ » .
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Yezîd b. Zurey', ona Sa'd, ona Halîfe, ona Muhammed b. Sevâ' ile Kehmes b. Minhâl, onlara Katâde, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Resûlullah (sav) bir gün Uhud dağına çıkmıştı, yanında da Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman vardı. O sırada dağ sarsıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ayağı ile dağa vurdu ve, "Sakin ol Uhud! Çünkü senin üzerinde ancak bir Peygamber, bir sıddîk ve iki de şehîd vardır" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/939
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
3. Ebu Nadr Said b. Ebu Arûbe el-Adevî (Saîd b. Mihrân)
4. Ebu Muaviye Yezid b. Zürey' el-Ayşî (Yezid b. Zürey' b. Yezid)
5. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Sahabe, fazilet sıralaması
Siyer, Uhud dağı
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمِ بْنِ بَزِيغٍ حَدَّثَنَا شَاذَانُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِى سَلَمَةَ الْمَاجِشُونُ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ كُنَّا فِى زَمَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لاَ نَعْدِلُ بِأَبِى بَكْرٍ أَحَدًا ثُمَّ عُمَرَ ثُمَّ عُثْمَانَ ، ثُمَّ نَتْرُكُ أَصْحَابَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لاَ نُفَاضِلُ بَيْنَهُمْ . تَابَعَهُ عَبْدُ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34731, B003698
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمِ بْنِ بَزِيغٍ حَدَّثَنَا شَاذَانُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِى سَلَمَةَ الْمَاجِشُونُ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - قَالَ كُنَّا فِى زَمَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لاَ نَعْدِلُ بِأَبِى بَكْرٍ أَحَدًا ثُمَّ عُمَرَ ثُمَّ عُثْمَانَ ، ثُمَّ نَتْرُكُ أَصْحَابَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لاَ نُفَاضِلُ بَيْنَهُمْ . تَابَعَهُ عَبْدُ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Hatim b. Bezi', ona Şâzân, ona Abdülaziz b. Ebu Seleme el-Macişûn, ona Ubeydullah, ona Nafi', ona İbn Ömer (ra) şöyle rivayet etmiştir:
"Biz Peygamber (sav) zamanında sahabilerden hiç kimseyi Ebu Bekir'e denk tutmazdık. Ondan sonra aynı şekilde Ömer'e sonra da Osman'a kimseyi denk tutmazdık. Peygamber'in (sav) diğer sahabilerini ise (kendi hallerine) bırakırız; aralarında bir fazilet farkı gözetmezdik.
Bu hadisi Abdulazîz'den rivayet etmekte Abdullah b. Salih, Şâzân'a mutâbaat etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 7, 1/941
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ubeydullah b. Ömer el-Adevî (Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
4. Ebu Abdullah Abdülaziz b. Ebu Seleme el-Macişun (Abdülaziz b. Abdullah b. Meymun)
5. Şâzân Esved b. Âmir eş-Şâmî (Esved b. Âmir)
6. Muhammed b. Hatim el-Basri (Muhammed b. Hatim b. Bezî')
Konular:
Sahabe, fazilet sıralaması