52 Kayıt Bulundu.
Açıklama: Cahiliye döneminde üzerinde yapılan antlaşmaların geçerli olmadığını ifade eden "İslâm'da antlaşma yoktur" (Buhârî, Kefalet 1, Edeb, 77; Müslim, Fezailü's-sahâbe, 204, 206; Ebu Davud, Feraiz 17) hadisi, İslâm'ın menettiği Cahiliyede yapılagelen miras, başkalarıyla çatışmak ve baskı uygulamak gibi hususlardaki antlaşmalara yöneliktir. Yoksa kardeşlik ve din konularında yardımlaşmaya dair yapılan antlaşmaları İslâm ancak kuvvetlendirmiştir.
Bize Harun b. Abdullah, ona Ebu Üsame ona İdris b. Yezid ona Talha b. Musarrif ona da Said b. Cübeyr, İbn Abbas'ın (ra), Allah'ın "kendileriyle sözleşme yaptığınız kimselerin de paylarını verin" Nisâ, 4/33 ayeti hakkında şöyle dediğini nakletmiştir: Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman Rasulullah'ın (sav) ensarla muhacirler arasında kurmuş olduğu kardeşlikten (muâhât) dolayı (muhacirler) ensara (bir ensarın) akrabası olmaksızın mirasçı kılınırlardı. Daha sonra: "Ana-babanın ve diğer yakın akrabanın geride bıraktığı her şey için biz mirasçılar belirledik" Nisâ, 4/33 ayeti nazil olunca bu ayet "kendileriyle sözleşme yaptığınız kimselerin de paylarını verin"'i nesh etti. "Kendileriyle sözleşme yaptığınız kimselerin de paylarını verin" Nisâ, 4/33 ayetinde yer alan paydan kasıt; sözleşme yapılana yardım, samimiyet, destek ve vasiyet etmek olup (neshten sonra bu gibi kimseler için bunlar baki kalmıştır). Böylece muhacirlerin ensara varis olma uygulaması ortadan kalktı.
Bize Hüseyin b. Esved el-Iclî, ona Yahya b. Adem, ona Şerik, ona Cibril b. Ahmet Ebu Bekir, ona İbn Büreyde, ona da babasının naklettiğine göre Huzaa kabilesinden bir adam ölmüş ve mirası Hz. Peygamber'e (sav) getirilmişti. Bunun üzerine (Hz. Peygamber): "onun bir vârisini yahut da bir yakınını arayıp bulunuz" buyurdu. (Fakat sahabeler) Ona ait bir vâris veya bir akraba bulamadılar. Rasulullah da (sav): "bu mirası Huzaa'nın en yaşlısına veriniz" buyurdu. [(Ravi) Yahya dedi ki: Ben bu hadisi bir defasında da (şöyle) rivayet ettiğini işittim: "Huzaa kabilesinin en yaşlı adamını arayınız."]
Açıklama: Hattâbî, "yaz ayeti" tanımlaması hakkında şöyle demiştir: Kelâle hakkında muhtasar âyet kış aylarında nazil olmuştu. Daha sonra yaz döneminde Kelâle hakkında ayrıntılı bilgi verilen Nisâ süresinin son ayeti nazil oldu. Bu yüzden Hz. Peygamber bu son ayeti "yaz ayeti" olan isimlendirdi. Bk. Hattâbî, Meâlimü'sünen, IV, 93-94.
Açıklama: Tîbî olayı şöyle açıklamıştır. Ölenin iki kızı ve hadiste zikredilen dedesi bulunmaktaydı. İki kızına mirasın üçte ikisi verildi. Kalan üçte bir yani altıda ikinin birini Hz. Peygamber (sav) dedeye vererek mirasta kendisine düşen payı gösterdi. İkinci altıda biri de asabe hakkı olarak yine dedeye verdi. Bir seferde ikisini de vermemesinin sebebi dedenin mirasının altıda bir olduğunu ifade etmek içindi. Diğer türlü verseydi dede kendi payının üçte bir olduğunu zannedebilirdi. (Avnu'l-Ma'bûd, VIII, 73-74)