Açıklama: Acbu’z-zeneb; kuyruk sokumunda bulunan ve rivâyete göre hardal tanesi büyüklüğünde bir kemik parçasıdır. İnsana ait özelliklerin tamamını taşıyan küçük bir nesnedir. Belki de DNA hücresi benzeri bir şeydir. Bilindiği üzere insanın bütün kimliği DNA’sında saklıdır. Bütün bedeni yakılıp kül haline getirilen ve kuyruk sokumu kemiği de kalmayan insanlar düşünüldüğünde, bunun insanın özünü teşkil eden bir şey olma ihtimali kuvvet kazanmaktadır.
Kıyâmette insanların bu kemikten yaratılmasında, Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği bir sır vardır. Çünkü insanı yoktan var eden Allah’ın, onu tekrar yaratmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyacı yoktur. Bununla birlikte insan bedeninin bir cüz’ü olan rûhun, herhangi bir bedene değil, bizzat âit olduğu bedene iâde edileceği bilinsin diye sözü edilen kemikten yaratılacağı ihtimali söz konusudur. Eğer insanın bütün aksamı çürüse ve geriye hiçbir şey kalmasa, zihinlerde rûhun herhangi bir bedene gidebileceği düşüncesi uyanabilir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18416, M007415
Hadis:
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا الْمُغِيرَةُ - يَعْنِى الْحِزَامِىَّ - عَنْ أَبِى الزِّنَادِ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « كُلُّ ابْنِ آدَمَ يَأْكُلُهُ التُّرَابُ إِلاَّ عَجْبَ الذَّنَبِ مِنْهُ خُلِقَ وَفِيهِ يُرَكَّبُ » .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muğîra (yâni; El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hü-reyre'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Âdem oğlunun her tarafını toprak yer! Yalnız kuyruk sokumu kemiği müstesna! insan ondan yaratılmıştır. Onda derlenip toplanacaktır.» buyurmuşlar.
Açıklama:
Acbu’z-zeneb; kuyruk sokumunda bulunan ve rivâyete göre hardal tanesi büyüklüğünde bir kemik parçasıdır. İnsana ait özelliklerin tamamını taşıyan küçük bir nesnedir. Belki de DNA hücresi benzeri bir şeydir. Bilindiği üzere insanın bütün kimliği DNA’sında saklıdır. Bütün bedeni yakılıp kül haline getirilen ve kuyruk sokumu kemiği de kalmayan insanlar düşünüldüğünde, bunun insanın özünü teşkil eden bir şey olma ihtimali kuvvet kazanmaktadır.
Kıyâmette insanların bu kemikten yaratılmasında, Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği bir sır vardır. Çünkü insanı yoktan var eden Allah’ın, onu tekrar yaratmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyacı yoktur. Bununla birlikte insan bedeninin bir cüz’ü olan rûhun, herhangi bir bedene değil, bizzat âit olduğu bedene iâde edileceği bilinsin diye sözü edilen kemikten yaratılacağı ihtimali söz konusudur. Eğer insanın bütün aksamı çürüse ve geriye hiçbir şey kalmasa, zihinlerde rûhun herhangi bir bedene gidebileceği düşüncesi uyanabilir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7415, /1209
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. Muğîra b. Abdurrahman el-Hizamî (Muğîra b. Abdurrahman b. Abdullah b. Halid b. Hizam)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
İman, Esasları: Ahirete iman, diriliş, ba's
KTB, İMAN
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا سَالِمُ بْنُ نُوحٍ عَنِ الْجُرَيْرِىِّ عَنْ أَبِى نَضْرَةَ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ قَالَ لَقِيَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ فِى بَعْضِ طُرُقِ الْمَدِينَةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ » . فَقَالَ هُوَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « آمَنْتُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ مَا تَرَى » . قَالَ أَرَى عَرْشًا عَلَى الْمَاءِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تَرَى عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ وَمَا تَرَى » . قَالَ أَرَى صَادِقَيْنِ وَكَاذِبًا أَوْ كَاذِبَيْنِ وَصَادِقًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لُبِسَ عَلَيْهِ دَعُوهُ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
16931, M007346
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا سَالِمُ بْنُ نُوحٍ عَنِ الْجُرَيْرِىِّ عَنْ أَبِى نَضْرَةَ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ قَالَ لَقِيَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ فِى بَعْضِ طُرُقِ الْمَدِينَةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ » . فَقَالَ هُوَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « آمَنْتُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ مَا تَرَى » . قَالَ أَرَى عَرْشًا عَلَى الْمَاءِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تَرَى عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ وَمَا تَرَى » . قَالَ أَرَى صَادِقَيْنِ وَكَاذِبًا أَوْ كَاذِبَيْنِ وَصَادِقًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لُبِسَ عَلَيْهِ دَعُوهُ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna (el-Anezî), ona Salim b. Nuh el-Cüreyrî, ona Ebu Nadre (Münzir b. Malik el-Avfî), ona Ebu Said el-Hudrî rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav), Medine sokaklarının birinde onunla (İbn Sâid) karşılaştı. Bu esnada Rasulullah'ın (sav) yanında Ebu Bekir ve Ömer (r. anhüma) vardı. Rasulullah (sav), ona; 'Benim, Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?' diye sordu. O; 'Sen, benim Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?' diye karşılık verdi. Rasulullah (sav); 'Ne görüyorsun?' diye sordu. O; 'Suyun üzerinde bir arş görüyorum.' dedi. Rasulullah (sav); 'Denizin üzerinde İblis'in arşını görüyorsun! Başka Ne görüyorsun?' diye sordu. O; 'İki doğru sözlü ve bir yalancı ya da iki ve bir doğru sözlü.' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); 'Karışıklığa düşürülmüş. Bırakın onu.' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7346, /1196
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Nadre Münzir b. Malik el-Avfî (Münzir b. Malik b. Kuta'a)
3. Ebu Mesud Said b. İyâs el-Cüreyrî (Said b. İyâs)
4. Ebu Said Salim b. Nuh el-Basrî (Salim b. Nuh b. Ebu Aata)
5. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
İman, Esasları, Kitaplara iman
KTB, ŞEYTAN, İBLİS
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَبِيبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى قَالاَ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ قَالَ سَمِعْتُ أَبِى قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو نَضْرَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ لَقِىَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ابْنَ صَائِدٍ وَمَعَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَابْنُ صَائِدٍ مَعَ الْغِلْمَانِ . فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ الْجُرَيْرِىِّ [ لَقِيَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ فِى بَعْضِ طُرُقِ الْمَدِينَةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ » . فَقَالَ هُوَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « آمَنْتُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ مَا تَرَى » . قَالَ أَرَى عَرْشًا عَلَى الْمَاءِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تَرَى عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ وَمَا تَرَى » . قَالَ أَرَى صَادِقَيْنِ وَكَاذِبًا أَوْ كَاذِبَيْنِ وَصَادِقًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لُبِسَ عَلَيْهِ دَعُوهُ »] .
Açıklama: Bkz. M007346 numaralı hadis.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
16932, M007347
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَبِيبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى قَالاَ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ قَالَ سَمِعْتُ أَبِى قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو نَضْرَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ لَقِىَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ابْنَ صَائِدٍ وَمَعَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَابْنُ صَائِدٍ مَعَ الْغِلْمَانِ . فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ الْجُرَيْرِىِّ [ لَقِيَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ فِى بَعْضِ طُرُقِ الْمَدِينَةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ » . فَقَالَ هُوَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « آمَنْتُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ مَا تَرَى » . قَالَ أَرَى عَرْشًا عَلَى الْمَاءِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تَرَى عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ وَمَا تَرَى » . قَالَ أَرَى صَادِقَيْنِ وَكَاذِبًا أَوْ كَاذِبَيْنِ وَصَادِقًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لُبِسَ عَلَيْهِ دَعُوهُ »] .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Habib (el-Hârisî) T Muhammed b. Abdüla'la (el-Kaysî), onlara Mu'temir (b. Süleyman et-Teymî), ona babası (Süleyman b. Tarhân et-Teymî), ona Ebu Nadre (Münzir b. Malik el-Avfî), ona da Cabir b. Abdullah (ra) rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) beraberinde Ebu Bekir ve Ömer (r. anhümâ) varken yanında bazı gençler bulunan İbn Sâid'le karşılaştı." Ardından ravi, (Salim b. Nuh) el-Cüreyrî'nin rivayet ettiği hadise benzer bir rivayet zikretti. ["Rasulullah (sav), Medine sokaklarının birinde onunla (İbn Sâid) karşılaştı. Bu esnada Rasulullah'ın (sav) yanında Ebu Bekir ve Ömer (r. anhüma) vardı. Rasulullah (sav), ona; 'Benim, Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?' diye sordu. O; 'Sen, benim Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?' diye karşılık verdi. Rasulullah (sav); 'Ne görüyorsun?' diye sordu. O; 'Suyun üzerinde bir arş görüyorum.' dedi. Rasulullah (sav); 'Denizin üzerinde İblis'in arşını görüyorsun! Başka Ne görüyorsun?' diye sordu. O; 'İki doğru sözlü ve bir yalancı ya da iki ve bir doğru sözlü.' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); 'Karışıklığa düşürülmüş. Bırakın onu.' buyurdu."]
Açıklama:
Bkz. M007346 numaralı hadis.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7347, /1196
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Nadre Münzir b. Malik el-Avfî (Münzir b. Malik b. Kuta'a)
3. Ebu Mu'temir Süleyman b. Tarhân et-Teymî (Süleyman b. Tarhân)
4. Ebu Muhammed Mu'temir b. Süleyman et-Teymi (Mu'temir b. Süleyman b. Tarhân)
5. Muhammed b. Abdüla'la el-Kaysî (Muhammed b. Abdüla'la)
Konular:
İman, Esasları, Kitaplara iman
KTB, ŞEYTAN, İBLİS
[حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا أَبِى حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ح وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُمَيْرٍ عَنْ رِبْعِىِّ بْنِ حِرَاشٍ] قَالَ أَبُو مَسْعُودٍ وَأَنَا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم [عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ فِى الدَّجَّالِ « إِنَّ مَعَهُ مَاءً وَنَارًا فَنَارُهُ مَاءٌ بَارِدٌ وَمَاؤُهُ نَارٌ فَلاَ تَهْلِكُوا »].
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17463, M007369
Hadis:
[حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا أَبِى حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ح وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُمَيْرٍ عَنْ رِبْعِىِّ بْنِ حِرَاشٍ] قَالَ أَبُو مَسْعُودٍ وَأَنَا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم [عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ فِى الدَّجَّالِ « إِنَّ مَعَهُ مَاءً وَنَارًا فَنَارُهُ مَاءٌ بَارِدٌ وَمَاؤُهُ نَارٌ فَلاَ تَهْلِكُوا »].
Tercemesi:
[Bize Ubeydullah b. Muaz, ona babası, ona Şu’be rivayet etti; (T) Yine Bize Muhammed b. el-Müsennâ –lafız ona ait olmak üzere-, ona Muhammed b. Cafer, ona Şu’be, ona Umeyr, ona Rib’î b. Hirâş rivayet etti.] Ebu Mesud dedi ki: Ben de bunu Rasulullah’tan (sav) dinledim, ]ona göre, Nebi (sav) Deccâl hakkında şöyle buyurdu: “Şüphesiz onunla beraber bir su ve bir ateş vardır. Onun (görünürdeki) ateşi soğuk bir sudur, suyu da bir ateştir, sakın helâk olmayın.”]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7369, /1200
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Kıyamet, alametleri, Deccal
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17472, M007373
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو خَيْثَمَةَ زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ حَدَّثَنِى يَحْيَى بْنُ جَابِرٍ الطَّائِىُّ قَاضِى حِمْصَ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ جُبَيْرٍ عَنْ أَبِيهِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ الْحَضْرَمِىِّ أَنَّهُ سَمِعَ النَّوَّاسَ بْنَ سَمْعَانَ الْكِلاَبِىَّ ح وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ مِهْرَانَ الرَّازِىُّ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ جَابِرٍ الطَّائِىِّ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنْ أَبِيهِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنِ النَّوَّاسِ بْنِ سَمْعَانَ قَالَ ذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الدَّجَّالَ ذَاتَ غَدَاةٍ فَخَفَّضَ فِيهِ وَرَفَّعَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ فَلَمَّا رُحْنَا إِلَيْهِ عَرَفَ ذَلِكَ فِينَا فَقَالَ « مَا شَأْنُكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ذَكَرْتَ الدَّجَّالَ غَدَاةً فَخَفَّضْتَ فِيهِ وَرَفَّعْتَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ . فَقَالَ « غَيْرُ الدَّجَّالِ أَخْوَفُنِى عَلَيْكُمْ إِنْ يَخْرُجْ وَأَنَا فِيكُمْ فَأَنَا حَجِيجُهُ دُونَكُمْ وَإِنْ يَخْرُجْ وَلَسْتُ فِيكُمْ فَامْرُؤٌ حَجِيجُ نَفْسِهِ وَاللَّهُ خَلِيفَتِى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ إِنَّهُ شَابٌّ قَطَطٌ عَيْنُهُ طَافِئَةٌ كَأَنِّى أُشَبِّهُهُ بِعَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قَطَنٍ فَمَنْ أَدْرَكَهُ مِنْكُمْ فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورَةِ الْكَهْفِ إِنَّهُ خَارِجٌ خَلَّةً بَيْنَ الشَّأْمِ وَالْعِرَاقِ فَعَاثَ يَمِينًا وَعَاثَ شِمَالاً يَا عِبَادَ اللَّهِ فَاثْبُتُوا » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا لَبْثُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « أَرْبَعُونَ يَوْمًا يَوْمٌ كَسَنَةٍ وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ وَيَوْمٌ كَجُمُعَةٍ وَسَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّامِكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ فَذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِى كَسَنَةٍ أَتَكْفِينَا فِيهِ صَلاَةُ يَوْمٍ قَالَ « لاَ اقْدُرُوا لَهُ قَدْرَهُ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا إِسْرَاعُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « كَالْغَيْثِ اسْتَدْبَرَتْهُ الرِّيحُ فَيَأْتِى عَلَى الْقَوْمِ فَيَدْعُوهُمْ فَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَجِيبُونَ لَهُ فَيَأْمُرُ السَّمَاءَ فَتُمْطِرُ وَالأَرْضَ فَتُنْبِتُ فَتَرُوحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَتُهُمْ أَطْوَلَ مَا كَانَتْ ذُرًا وَأَسْبَغَهُ ضُرُوعًا وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ ثُمَّ يَأْتِى الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَرُدُّونَ عَلَيْهِ قَوْلَهُ فَيَنْصَرِفُ عَنْهُمْ فَيُصْبِحُونَ مُمْحِلِينَ لَيْسَ بِأَيْدِيهِمْ شَىْءٌ مِنْ أَمْوَالِهِمْ وَيَمُرُّ بِالْخَرِبَةِ فَيَقُولُ لَهَا أَخْرِجِى كُنُوزَكِ . فَتَتْبَعُهُ كُنُوزُهَا كَيَعَاسِيبِ النَّحْلِ ثُمَّ يَدْعُو رَجُلاً مُمْتَلِئًا شَبَابًا فَيَضْرِبُهُ بِالسَّيْفِ فَيَقْطَعُهُ جَزْلَتَيْنِ رَمْيَةَ الْغَرَضِ ثُمَّ يَدْعُوهُ فَيُقْبِلُ وَيَتَهَلَّلُ وَجْهُهُ يَضْحَكُ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ فَيَنْزِلُ عِنْدَ الْمَنَارَةِ الْبَيْضَاءِ شَرْقِىَّ دِمَشْقَ بَيْنَ مَهْرُودَتَيْنِ وَاضِعًا كَفَّيْهِ عَلَى أَجْنِحَةِ مَلَكَيْنِ إِذَا طَأْطَأَ رَأَسَهُ قَطَرَ وَإِذَا رَفَعَهُ تَحَدَّرَ مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤْلُؤِ فَلاَ يَحِلُّ لِكَافِرٍ يَجِدُ رِيحَ نَفَسِهِ إِلاَّ مَاتَ وَنَفَسُهُ يَنْتَهِى حَيْثُ يَنْتَهِى طَرْفُهُ فَيَطْلُبُهُ حَتَّى يُدْرِكَهُ بِبَابِ لُدٍّ فَيَقْتُلُهُ ثُمَّ يَأْتِى عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ قَوْمٌ قَدْ عَصَمَهُمُ اللَّهُ مِنْهُ فَيَمْسَحُ عَنْ وُجُوهِهِمْ وَيُحَدِّثُهُمْ بِدَرَجَاتِهِمْ فِى الْجَنَّةِ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ أَوْحَى اللَّهُ إِلَى عِيسَى إِنِّى قَدْ أَخْرَجْتُ عِبَادًا لِى لاَ يَدَانِ لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ فَحَرِّزْ عِبَادِى إِلَى الطُّورِ . وَيَبْعَثُ اللَّهُ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ فَيَمُرُّ أَوَائِلُهُمْ عَلَى بُحَيْرَةِ طَبَرِيَّةَ فَيَشْرَبُونَ مَا فِيهَا وَيَمُرُّ آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ لَقَدْ كَانَ بِهَذِهِ مَرَّةً مَاءٌ . وَيُحْصَرُ نَبِىُّ اللَّهُ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ حَتَّى يَكُونَ رَأْسُ الثَّوْرِ لأَحَدِهِمْ خَيْرًا مِنْ مِائَةِ دِينَارٍ لأَحَدِكُمُ الْيَوْمَ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ فَيُرْسِلُ اللَّهُ عَلَيْهُمُ النَّغَفَ فِى رِقَابِهِمْ فَيُصْبِحُونَ فَرْسَى كَمَوْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ يَهْبِطُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى الأَرْضِ فَلاَ يَجِدُونَ فِى الأَرْضِ مَوْضِعَ شِبْرٍ إِلاَّ مَلأَهُ زَهَمُهُمْ وَنَتْنُهُمْ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى اللَّهِ فَيُرْسِلُ اللَّهُ طَيْرًا كَأَعْنَاقِ الْبُخْتِ فَتَحْمِلُهُمْ فَتَطْرَحُهُمْ حَيْثُ شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّهُ مَطَرًا لاَ يَكُنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ وَلاَ وَبَرٍ فَيَغْسِلُ الأَرْضَ حَتَّى يَتْرُكَهَا كَالزَّلَفَةِ ثُمَّ يُقَالُ لِلأَرْضِ أَنْبِتِى ثَمَرَتَكِ وَرُدِّى بَرَكَتَكِ . فَيَوْمَئِذٍ تَأْكُلُ الْعِصَابَةُ مِنَ الرُّمَّانَةِ وَيَسْتَظِلُّونَ بِقِحْفِهَا وَيُبَارَكُ فِى الرِّسْلِ حَتَّى أَنَّ اللِّقْحَةَ مِنَ الإِبِلِ لَتَكْفِى الْفِئَامَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْبَقَرِ لَتَكْفِى الْقَبِيلَةَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْغَنَمِ لَتَكْفِى الْفَخِذَ مِنَ النَّاسِ فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ رِيحًا طَيِّبَةً فَتَأْخُذُهُمْ تَحْتَ آبَاطِهِمْ فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُؤْمِنٍ وَكُلِّ مُسْلِمٍ وَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ يَتَهَارَجُونَ فِيهَا تَهَارُجَ الْحُمُرِ فَعَلَيْهِمْ تَقُومُ السَّاعَةُ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Hayseme Züheyr b. Harb, ona el-Velid b. Müslim, ona Abdurrahman b. Yezid b. Câbir, ona Hıms kadısı Yahya b. Câbir et-Tâî, ona Abdurrahman b. Cübeyr, ona babası Cübeyr b. Nufeyr el-Hadramî’nin rivayet ettiğine göre o, en-Nevvâs b. Sem’ân Kılâbî’yi şöyle derken dinlemiştir; (T) Yine Bana Muhammed b. Mihrân er-Râzî –lafız ona ait olmak üzere-, ona el-Velid b. Müslim, ona Abdurrahman b. Yezid b. Câbir, ona Yahya b. Câbir b. et-Tâî, ona Abdurrahman b. Cübeyr b. Nufeyr, ona babası Cübeyr b. Nufeyr, ona en-Nevvâs b. Sem’ân’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir sabah Rasulullah (sav) Deccâl’ı andı, onun hakkında bir çok şeyler söyledi, hatta biz onu hurma ağaçlıklarının arasında bir yerde sandık. Biz Allah Rasulü’nün yanına vardığımızda bizim bu halimizi anladı ve: “Neyiniz var?” buyurdu. Biz: Ey Allah’ın Rasulü, sabah, Deccâl’ı söz konusu ettin, onun hakkında bir çok şeyler söyledin hatta biz onu hurma ağaçlıkları arasında bir yerdedir zannettik, dedik. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Deccâl’den başkaları, sizin için beni daha çok korkutuyor, eğer ben aranızda iken Deccâl çıkacak olursa, ona karşı sizi ben savunurum, eğer ben aranızda değilken çıkacak olursa her bir kişi kendi kendisini savunur, her Müslüman için de benim vekilim Allah’tır. O saçları oldukça kıvırcık, gözü bir kabarcık halinde olup, ben onu Abdüluzza b. Katan’a benzetiyor, gibiyim. Sizden ona yetişen olursa ona karşı Kehf suresinin baş taraflarını okusun. Şüphesiz ki o, Şam ile Irak arasında bir yerden çıkacak, sağa ve sola giderek fesat çıkartacaktır. Ey Allah’ın kulları, sebat gösterin.” Biz: Ey Allah’ın Rasulü, yeryüzünde kalacağı süre ne kadardır, dedik. O: “Kırk gün, bir günü bir sene gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi olacak, diğer günleri ise sizin günleriniz gibi olacaktır.” Biz: Ey Allah’ın Rasulü, bir sene kadar olacak o günde, bize bir günün namazları yeterli olacak mı? dedik. O: “Hayır, onun için, miktarını ve süresini tayin ediniz” buyurdu. Biz: Ey Allah’ın Rasulü, yeryüzünde hızlı hareketi ne olacaktır, dedik. O: “Arkasından rüzgâr esen, yağmur yağdıracak bulutlar gibi olacaktır. Bir kavmin yanına gidecek, onları kendisine inanmaya davet edecek, onlar da ona iman edecekler, onun davetini kabul edecekler. Semaya emir verecek, yağmur yağdıracak, yere emir verecek, bitki bitirecek. Sabahleyin otlaklara saldıkları hayvanlarının hörgüçleri en uzun haliyle geri dönecek, memeleri en dolu, böğürleri en fazla genişlemiş olarak geri geleceklerdir. Sonra bir diğer kavmin yanına gidecek, onları (kendisine imana) çağıracak, onlar onun bu davetini reddedecekler, sözünü kabul etmeyecekler, o da onları bırakıp gidecek. Sabahı büsbütün kıtlık içinde, ellerinde mallarından hiçbir şey bulunmadığı halde edecekler. Bir harabenin yanından geçecek, ona: İçindeki hazineleri çıkart diyecek, oranın hazineleri kral arılar gibi arkasından gidecekler. Daha sonra gençlikle dolu bir adamı çağıracak, kılıçla ona bir darbe indirecek, onu her iki parçası arasında bir hedefin uzaklığı kadar mesafe olacak şekilde iki parçaya ayıracak, arkasından onu çağırınca o da güler yüzle ve hatta gülerek geri gelecek. Tam o bu halde iken, Allah, Meryem oğlu Mesihi gönderecek, o da Dimeşk’in doğu tarafında, beyaz minarenin yakınında, ala çehre sonra da zâferan ile boyanmış iki elbiseye bürünmüş olarak, avuçlarını iki meleğin kanatları üzerine koyduğu halde inecektir. Başını eğdiği zaman su damlar, kaldırdığı zaman, ondan inci taneleri gibi cevherler düşer. Onun nefesinin kokusunu alan her bir kâfirin ölmemesi mümkün değildir. Onun nefesi ise gözünün değdiği en son yere kadar uzanır. Deccâl’ı takip edecek ve nihayetinde ona Lud kapısında yetişip onu öldürecek. Daha sonra Meryem oğlu İsa’ya Allah’ın Deccâl’den koruduğu bir kavim gelecek. O, onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. Kendisi bu vaziyette iken, Allah İsa’ya: Ben hiçbir kimsenin kendileri ile savaşacak gücü bulamayacağı kullarımı çıkardım. İşte sen de kullarımı Tura götürerek koru, buyuracak. Allah, Yecuc ve Mecuc’u da gönderecek, onlar da her bir tümsekten inecekler, onların ilkleri, Taberiye gölüne gelecek, içindeki suyu içecekler, sonradan gelenleri de, oradan geçeceklerinde, bir zamanlar burada su vardı, diyecekler. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları muhasara altında kalacak. Öyle ki onlar için bir öküz başı, bugün sizden herhangi biriniz için yüz dinardan daha değerli olacak. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah’a yalvarıp yakaracaklar, Allah da onların (Yecuc ile Mecuc’un) üzerine deve kurtlarını boyunlarına salacak, böylelikle tek bir kişinin ölümü gibi hepsi de ölmüş olacaklar. Sonra Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları yere inecekler, yerde onların yağlarının ve pis kokularının istila etmediği bir karışlık yer dahi bulamayacaklar. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah’a yalvaracaklar, Allah da deveboyunlarını andıran kuşlar gönderecek, bu kuşlar onları taşıyıp Allah’ın dilediği yere atacak. Sonra Allah bir yağmur gönderecek ve bu yağmura karşı ne kerpiçten bir ev, ne de bir çadır kimseyi koruyamayacak. Yağmur yeri öyle bir yıkayacak ki yeri bir ayna gibi yapacak. Bundan sonra yere, haydi, mahsullerini bitir ve bereketini geri ver, diye emr olunacak. İşte o vakit, güçlü, kuvvetli bir topluluk bir nardan yiyecekler ve onun kabuğunda gölgeleneceklerdir. Süte, koyunların yavrularına, bir kabile boyuna yetecek kadar bereket ihsan olunacaktır. Onlar bu vaziyette iken Allah tatlı bir rüzgâr gönderecek ve bu rüzgâr onları koltuk altlarından yakalayacak, mümin ve müslüman her bir kimsenin ruhunu kabzedecek. Geriye insanların kötüleri kalacak ve bunlar, tıpkı eşekler gibi birbirlerine yaklaşacaklardır. İşte Kıyamet de onların başına kopacaktır.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7373, /1200
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Kıyamet, alametleri, Deccal
Kıyamet, alametleri, Gelecek Tasavvuru
Kıyamet, alametleri, Ye'cuc-Me'cuc
Peygamberler, Hz. İsa
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17473, M007374
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ السَّعْدِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ وَالْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ - قَالَ ابْنُ حُجْرٍ دَخَلَ حَدِيثُ أَحَدِهِمَا فِى حَدِيثِ الآخَرِ - عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ بِهَذَا الإِسْنَادِ [عَنْ يَحْيَى بْنِ جَابِرٍ الطَّائِىِّ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنْ أَبِيهِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنِ النَّوَّاسِ بْنِ سَمْعَانَ] . نَحْوَ مَا ذَكَرْنَا [ذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الدَّجَّالَ ذَاتَ غَدَاةٍ فَخَفَّضَ فِيهِ وَرَفَّعَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ فَلَمَّا رُحْنَا إِلَيْهِ عَرَفَ ذَلِكَ فِينَا فَقَالَ « مَا شَأْنُكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ذَكَرْتَ الدَّجَّالَ غَدَاةً فَخَفَّضْتَ فِيهِ وَرَفَّعْتَ حَتَّى ظَنَنَّاهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ . فَقَالَ « غَيْرُ الدَّجَّالِ أَخْوَفُنِى عَلَيْكُمْ إِنْ يَخْرُجْ وَأَنَا فِيكُمْ فَأَنَا حَجِيجُهُ دُونَكُمْ وَإِنْ يَخْرُجْ وَلَسْتُ فِيكُمْ فَامْرُؤٌ حَجِيجُ نَفْسِهِ وَاللَّهُ خَلِيفَتِى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ إِنَّهُ شَابٌّ قَطَطٌ عَيْنُهُ طَافِئَةٌ كَأَنِّى أُشَبِّهُهُ بِعَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قَطَنٍ فَمَنْ أَدْرَكَهُ مِنْكُمْ فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورَةِ الْكَهْفِ إِنَّهُ خَارِجٌ خَلَّةً بَيْنَ الشَّأْمِ وَالْعِرَاقِ فَعَاثَ يَمِينًا وَعَاثَ شِمَالاً يَا عِبَادَ اللَّهِ فَاثْبُتُوا » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا لَبْثُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « أَرْبَعُونَ يَوْمًا يَوْمٌ كَسَنَةٍ وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ وَيَوْمٌ كَجُمُعَةٍ وَسَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّامِكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ فَذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِى كَسَنَةٍ أَتَكْفِينَا فِيهِ صَلاَةُ يَوْمٍ قَالَ « لاَ اقْدُرُوا لَهُ قَدْرَهُ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا إِسْرَاعُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « كَالْغَيْثِ اسْتَدْبَرَتْهُ الرِّيحُ فَيَأْتِى عَلَى الْقَوْمِ فَيَدْعُوهُمْ فَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَجِيبُونَ لَهُ فَيَأْمُرُ السَّمَاءَ فَتُمْطِرُ وَالأَرْضَ فَتُنْبِتُ فَتَرُوحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَتُهُمْ أَطْوَلَ مَا كَانَتْ ذُرًا وَأَسْبَغَهُ ضُرُوعًا وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ ثُمَّ يَأْتِى الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَرُدُّونَ عَلَيْهِ قَوْلَهُ فَيَنْصَرِفُ عَنْهُمْ فَيُصْبِحُونَ مُمْحِلِينَ لَيْسَ بِأَيْدِيهِمْ شَىْءٌ مِنْ أَمْوَالِهِمْ وَيَمُرُّ بِالْخَرِبَةِ فَيَقُولُ لَهَا أَخْرِجِى كُنُوزَكِ . فَتَتْبَعُهُ كُنُوزُهَا كَيَعَاسِيبِ النَّحْلِ ثُمَّ يَدْعُو رَجُلاً مُمْتَلِئًا شَبَابًا فَيَضْرِبُهُ بِالسَّيْفِ فَيَقْطَعُهُ جَزْلَتَيْنِ رَمْيَةَ الْغَرَضِ ثُمَّ يَدْعُوهُ فَيُقْبِلُ وَيَتَهَلَّلُ وَجْهُهُ يَضْحَكُ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ فَيَنْزِلُ عِنْدَ الْمَنَارَةِ الْبَيْضَاءِ شَرْقِىَّ دِمَشْقَ بَيْنَ مَهْرُودَتَيْنِ وَاضِعًا كَفَّيْهِ عَلَى أَجْنِحَةِ مَلَكَيْنِ إِذَا طَأْطَأَ رَأَسَهُ قَطَرَ وَإِذَا رَفَعَهُ تَحَدَّرَ مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤْلُؤِ فَلاَ يَحِلُّ لِكَافِرٍ يَجِدُ رِيحَ نَفَسِهِ إِلاَّ مَاتَ وَنَفَسُهُ يَنْتَهِى حَيْثُ يَنْتَهِى طَرْفُهُ فَيَطْلُبُهُ حَتَّى يُدْرِكَهُ بِبَابِ لُدٍّ فَيَقْتُلُهُ ثُمَّ يَأْتِى عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ قَوْمٌ قَدْ عَصَمَهُمُ اللَّهُ مِنْهُ فَيَمْسَحُ عَنْ وُجُوهِهِمْ وَيُحَدِّثُهُمْ بِدَرَجَاتِهِمْ فِى الْجَنَّةِ فَبَيْنَمَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ أَوْحَى اللَّهُ إِلَى عِيسَى إِنِّى قَدْ أَخْرَجْتُ عِبَادًا لِى لاَ يَدَانِ لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ فَحَرِّزْ عِبَادِى إِلَى الطُّورِ . وَيَبْعَثُ اللَّهُ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ فَيَمُرُّ أَوَائِلُهُمْ عَلَى بُحَيْرَةِ طَبَرِيَّةَ فَيَشْرَبُونَ مَا فِيهَا وَيَمُرُّ آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ لَقَدْ كَانَ بِهَذِهِ مَرَّةً مَاءٌ . وَيُحْصَرُ نَبِىُّ اللَّهُ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ حَتَّى يَكُونَ رَأْسُ الثَّوْرِ لأَحَدِهِمْ خَيْرًا مِنْ مِائَةِ دِينَارٍ لأَحَدِكُمُ الْيَوْمَ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ فَيُرْسِلُ اللَّهُ عَلَيْهُمُ النَّغَفَ فِى رِقَابِهِمْ فَيُصْبِحُونَ فَرْسَى كَمَوْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ يَهْبِطُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى الأَرْضِ فَلاَ يَجِدُونَ فِى الأَرْضِ مَوْضِعَ شِبْرٍ إِلاَّ مَلأَهُ زَهَمُهُمْ وَنَتْنُهُمْ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى اللَّهِ فَيُرْسِلُ اللَّهُ طَيْرًا كَأَعْنَاقِ الْبُخْتِ فَتَحْمِلُهُمْ فَتَطْرَحُهُمْ حَيْثُ شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّهُ مَطَرًا لاَ يَكُنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ وَلاَ وَبَرٍ فَيَغْسِلُ الأَرْضَ حَتَّى يَتْرُكَهَا كَالزَّلَفَةِ ثُمَّ يُقَالُ لِلأَرْضِ أَنْبِتِى ثَمَرَتَكِ وَرُدِّى بَرَكَتَكِ . فَيَوْمَئِذٍ تَأْكُلُ الْعِصَابَةُ مِنَ الرُّمَّانَةِ وَيَسْتَظِلُّونَ بِقِحْفِهَا وَيُبَارَكُ فِى الرِّسْلِ حَتَّى أَنَّ اللِّقْحَةَ مِنَ الإِبِلِ لَتَكْفِى الْفِئَامَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْبَقَرِ لَتَكْفِى الْقَبِيلَةَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْغَنَمِ لَتَكْفِى الْفَخِذَ مِنَ النَّاسِ فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ رِيحًا طَيِّبَةً فَتَأْخُذُهُمْ تَحْتَ آبَاطِهِمْ فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُؤْمِنٍ وَكُلِّ مُسْلِمٍ وَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ يَتَهَارَجُونَ فِيهَا تَهَارُجَ الْحُمُرِ فَعَلَيْهِمْ تَقُومُ السَّاعَةُ »] وَزَادَ بَعْدَ قَوْلِهِ « لَقَدْ كَانَ بِهَذِهِ مَرَّةً مَاءٌ ثُمَّ يَسِيرُونَ حَتَّى يَنْتَهُوا إِلَى جَبَلِ الْخَمَرِ وَهُوَ جَبَلُ بَيْتِ الْمَقْدِسِ فَيَقُولُونَ لَقَدْ قَتَلْنَا مَنْ فِى الأَرْضِ هَلُمَّ فَلْنَقْتُلْ مَنْ فِى السَّمَاءِ . فَيَرْمُونَ بِنُشَّابِهِمْ إِلَى السَّمَاءِ فَيَرُدُّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ نُشَّابَهُمْ مَخْضُوبَةً دَمًا » . وَفِى رِوَايَةِ ابْنِ حُجْرٍ « فَإِنِّى قَدْ أَنْزَلْتُ عِبَادًا لِى لاَ يَدَىْ لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ » .
Tercemesi:
Bize Ali b. Hucr es-Sa’dî, ona Abdullah b. Abdurrahman b. Yezid b. Câbir ve el-Velid b. Müslim rivayet etti, İbn Hucr dedi ki: Bunların birinin hadisi diğerinin hadisine karışmıştır-, ona Abdurrahman b. Yezid b. Câbir bu isnad ile hadisi rivayet etti. [Yahya b. Câbir et-Tâî’ye Abdurrahman b. Cübeyr b. Nufeyr, ona babası Cübeyr b. Nufeyr, ona en-Nevvâs b. Sem’ân] zikrettiğimize yakın olarak hadisi rivayet etti [Bir sabah Rasulullah (sav) Deccâl’ı andı, onun hakkında birçok şeyler söyledi, hatta biz onu hurma ağaçlıklarının arasında bir yerde sandık. Biz Allah Rasulü’nün yanına vardığımızda bizim bu halimizi anladı ve: “Neyiniz var?” buyurdu. Biz: Ey Allah’ın Rasulü, sabah, Deccâl’ı söz konusu ettin, onun hakkında birçok şeyler söyledin hatta biz onu hurma ağaçlıkları arasında bir yerdedir zannettik, dedik. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Deccâl’den başkaları, sizin için beni daha çok korkutuyor, eğer ben aranızda iken Deccâl çıkacak olursa, ona karşı sizi ben savunurum, eğer ben aranızda değilken çıkacak olursa her bir kişi kendi kendisini savunur, her Müslüman için de benim vekilim Allah’tır. O saçları oldukça kıvırcık, gözü bir kabarcık halinde olup, ben onu Abdüluzza b. Katan’a benzetiyor, gibiyim. Sizden ona yetişen olursa ona karşı Kehf suresinin baş taraflarını okusun. Şüphesiz ki o, Şam ile Irak arasında bir yerden çıkacak, sağa ve sola giderek fesat çıkartacaktır. Ey Allah’ın kulları, sebat gösterin.” Biz: Ey Allah’ın Rasulü, yeryüzünde kalacağı süre ne kadardır, dedik. O: “Kırk gün, bir günü bir sene gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi olacak, diğer günleri ise sizin günleriniz gibi olacaktır.” Biz: Ey Allah’ın Rasulü, bir sene kadar olacak o günde, bize bir günün namazları yeterli olacak mı? dedik. O: “Hayır, onun için, miktarını ve süresini tayin ediniz” buyurdu. Biz: Ey Allah’ın Rasulü, yeryüzünde hızlı hareketi ne olacaktır, dedik. O: “Arkasından rüzgâr esen, yağmur yağdıracak bulutlar gibi olacaktır. Bir kavmin yanına gidecek, onları kendisine inanmaya davet edecek, onlar da ona iman edecekler, onun davetini kabul edecekler. Semaya emir verecek, yağmur yağdıracak, yere emir verecek, bitki bitirecek. Sabahleyin otlaklara saldıkları hayvanlarının hörgüçleri en uzun haliyle geri dönecek, memeleri en dolu, böğürleri en fazla genişlemiş olarak geri geleceklerdir. Sonra bir diğer kavmin yanına gidecek, onları (kendisine imana) çağıracak, onlar onun bu davetini reddedecekler, sözünü kabul etmeyecekler, o da onları bırakıp gidecek. Sabahı büsbütün kıtlık içinde, ellerinde mallarından hiçbir şey bulunmadığı halde edecekler. Bir harabenin yanından geçecek, ona: İçindeki hazineleri çıkart diyecek, oranın hazineleri kral arılar gibi arkasından gidecekler. Daha sonra gençlikle dolu bir adamı çağıracak, kılıçla ona bir darbe indirecek, onu her iki parçası arasında bir hedefin uzaklığı kadar mesafe olacak şekilde iki parçaya ayıracak, arkasından onu çağırınca o da güler yüzle ve hatta gülerek geri gelecek. Tam o bu halde iken, Allah, Meryem oğlu Mesihi gönderecek, o da Dimeşk’in doğu tarafında, beyaz minarenin yakınında, ala çehre sonra da zâferan ile boyanmış iki elbiseye bürünmüş olarak, avuçlarını iki meleğin kanatları üzerine koyduğu halde inecektir. Başını eğdiği zaman su damlar, kaldırdığı zaman, ondan inci taneleri gibi cevherler düşer. Onun nefesinin kokusunu alan her bir kâfirin ölmemesi mümkün değildir. Onun nefesi ise gözünün değdiği en son yere kadar uzanır. Deccâl’ı takip edecek ve nihayetinde ona Lud kapısında yetişip onu öldürecek. Daha sonra Meryem oğlu İsa’ya Allah’ın Deccâl’den koruduğu bir kavim gelecek. O, onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. Kendisi bu vaziyette iken, Allah İsa’ya: Ben hiçbir kimsenin kendileri ile savaşacak gücü bulamayacağı kullarımı çıkardım. İşte sen de kullarımı Tura götürerek koru, buyuracak. Allah, Yecuc ve Mecuc’u da gönderecek, onlar da her bir tümsekten inecekler, onların ilkleri, Taberiye gölüne gelecek, içindeki suyu içecekler, sonradan gelenleri de, oradan geçeceklerinde, bir zamanlar burada su vardı, diyecekler. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları muhasara altında kalacak. Öyle ki onlar için bir öküz başı, bugün sizden herhangi biriniz için yüz dinardan daha değerli olacak. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah’a yalvarıp yakaracaklar, Allah da onların (Yecuc ile Mecuc’un) üzerine deve kurtlarını boyunlarına salacak, böylelikle tek bir kişinin ölümü gibi hepsi de ölmüş olacaklar. Sonra Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları yere inecekler, yerde onların yağlarının ve pis kokularının istila etmediği bir karışlık yer dahi bulamayacaklar. Allah’ın nebisi İsa ve arkadaşları Allah’a yalvaracaklar, Allah da deveboyunlarını andıran kuşlar gönderecek, bu kuşlar onları taşıyıp Allah’ın dilediği yere atacak. Sonra Allah bir yağmur gönderecek ve bu yağmura karşı ne kerpiçten bir ev, ne de bir çadır kimseyi koruyamayacak. Yağmur yeri öyle bir yıkayacak ki yeri bir ayna gibi yapacak. Bundan sonra yere, haydi, mahsullerini bitir ve bereketini geri ver, diye emr olunacak. İşte o vakit, güçlü, kuvvetli bir topluluk bir nardan yiyecekler ve onun kabuğunda gölgeleneceklerdir. Süte, koyunların yavrularına, bir kabile boyuna yetecek kadar bereket ihsan olunacaktır. Onlar bu vaziyette iken Allah tatlı bir rüzgâr gönderecek ve bu rüzgâr onları koltuk altlarından yakalayacak, mümin ve müslüman her bir kimsenin ruhunu kabzedecek. Geriye insanların kötüleri kalacak ve bunlar, tıpkı eşekler gibi birbirlerine yaklaşacaklardır. İşte Kıyamet de onların başına kopacaktır.”]
Bu rivayetinde: “Bir zamanlar bunda su vardı” cümlesinden sonra şu ibareyi eklemiştir: “Sonra ağaçlı dağa varıncaya kadar yol alacaklar, burası ise Beytü’l-Makdis’in dağıdır. Onlar: Bizler yeryüzünde olanları öldürdük. Haydi, gökte olanları öldürelim, diyecekler ve oklarını semaya atacaklar. Allah onlara oklarını kana boyanmış olarak geri çevirecektir.” İbn Hucr’un rivayetinde ise: “Ben, hiç kimsenin kendileri ile savaşamayacağı kullar indirdim” cümlesi vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7374, /1201
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Kıyamet, alametleri, Deccal
Kıyamet, alametleri, Gelecek Tasavvuru
Kıyamet, alametleri, Ye'cuc-Me'cuc
Peygamberler, Hz. İsa
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18193, M007382
Hadis:
وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ سَالِمٍ قَالَ سَمِعْتُ يَعْقُوبَ بْنَ عَاصِمِ بْنِ عُرْوَةَ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ سَمِعْتُ رَجُلاً قَالَ لِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو إِنَّكَ تَقُولُ إِنَّ السَّاعَةَ تَقُومُ إِلَى كَذَا وَكَذَا فَقَالَ لَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ لاَ أُحَدِّثَكُمْ بِشَىْءٍ إِنَّمَا قُلْتُ إِنَّكُمْ تَرَوْنَ بَعْدَ قَلِيلٍ أَمْرًا عَظِيمًا . فَكَانَ حَرِيقَ الْبَيْتِ - قَالَ شُعْبَةُ هَذَا أَوْ نَحْوَهُ - قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « يَخْرُجُ الدَّجَّالُ فِى أُمَّتِى » . وَسَاقَ الْحَدِيثَ بِمِثْلِ حَدِيثِ مُعَاذٍ [مَا هَذَا الْحَدِيثُ الَّذِى تُحَدِّثُ بِهِ تَقُولُ إِنَّ السَّاعَةَ تَقُومُ إِلَى كَذَا وَكَذَا . فَقَالَ سُبْحَانَ اللَّهِ - أَوْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ أَوْ كَلِمَةً نَحْوَهُمَا - لَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ لاَ أُحَدِّثَ أَحَدًا شَيْئًا أَبَدًا إِنَّمَا قُلْتُ إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ بَعْدَ قَلِيلٍ أَمْرًا عَظِيمًا يُحَرَّقُ الْبَيْتُ وَيَكُونُ وَيَكُونُ ثُمَّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « يَخْرُجُ الدَّجَّالُ فِى أُمَّتِى فَيَمْكُثُ أَرْبَعِينَ - لاَ أَدْرِى أَرْبَعِينَ يَوْمًا أَوْ أَرْبَعِينَ شَهْرًا أَوْ أَرْبَعِينَ عَامًا - فَيَبْعَثُ اللَّهُ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ كَأَنَّهُ عُرْوَةُ بْنُ مَسْعُودٍ فَيَطْلُبُهُ فَيُهْلِكُهُ ثُمَّ يَمْكُثُ النَّاسُ سَبْعَ سِنِينَ لَيْسَ بَيْنَ اثْنَيْنِ عَدَاوَةٌ ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّهُ رِيحًا بَارِدَةً مِنْ قِبَلِ الشَّأْمِ فَلاَ يَبْقَى عَلَى وَجْهِ الأَرْضِ أَحَدٌ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ خَيْرٍ أَوْ إِيمَانٍ إِلاَّ قَبَضَتْهُ حَتَّى لَوْ أَنَّ أَحَدَكُمْ دَخَلَ فِى كَبَدِ جَبَلٍ لَدَخَلَتْهُ عَلَيْهِ حَتَّى تَقْبِضَهُ » . قَالَ سَمِعْتُهَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « فَيَبْقَى شِرَارُ النَّاسِ فِى خِفَّةِ الطَّيْرِ وَأَحْلاَمِ السِّبَاعِ لاَ يَعْرِفُونَ مَعْرُوفًا وَلاَ يُنْكِرُونَ مُنْكَرًا فَيَتَمَثَّلُ لَهُمُ الشَّيْطَانُ فَيَقُولُ أَلاَ تَسْتَجِيبُونَ فَيَقُولُونَ فَمَا تَأْمُرُنَا فَيَأْمُرُهُمْ بِعِبَادَةِ الأَوْثَانِ وَهُمْ فِى ذَلِكَ دَارٌّ رِزْقُهُمْ حَسَنٌ عَيْشُهُمْ ثُمَّ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَلاَ يَسْمَعُهُ أَحَدٌ إِلاَّ أَصْغَى لِيتًا وَرَفَعَ لِيتًا - قَالَ - وَأَوَّلُ مَنْ يَسْمَعُهُ رَجُلٌ يَلُوطُ حَوْضَ إِبِلِهِ - قَالَ - فَيَصْعَقُ وَيَصْعَقُ النَّاسُ ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّهُ - أَوْ قَالَ يُنْزِلُ اللَّهُ - مَطَرًا كَأَنَّهُ الطَّلُّ أَوِ الظِّلُّ - نُعْمَانُ الشَّاكُّ - فَتَنْبُتُ مِنْهُ أَجْسَادُ النَّاسِ ثُمَّ يُنْفَخُ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ ثُمَّ يُقَالُ يَا أَيُّهَا النَّاسُ هَلُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ . وَقِفُوهُمْ إِنَّهُمْ مَسْئُولُونَ - قَالَ - ثُمَّ يُقَالُ أَخْرِجُوا بَعْثَ النَّارِ فَيُقَالُ مِنْ كَمْ فَيُقَالُ مِنْ كُلِّ أَلْفٍ تِسْعَمِائَةٍ وَتِسْعَةً وَتِسْعِينَ - قَالَ - فَذَاكَ يَوْمَ يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا وَذَلِكَ يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ »] وَقَالَ فِى حَدِيثِهِ « فَلاَ يَبْقَى أَحَدٌ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ إِيمَانٍ إِلاَّ قَبَضَتْهُ » . قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنِى شُعْبَةُ بِهَذَا الْحَدِيثِ مَرَّاتٍ وَعَرَضْتُهُ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed b. Cafer, ona Şu'be, ona en-Nu'man b. Sâlim şöyle rivâyet etti: Ben, Yakub b. Âsım b. Urve b. Mes'ûd'un şöyle dediğini işittim: Abdullah b. Amr’a bir adamın gelip;
“- Sen, kıyâmet, şu şu zamana kadar kopacaktır diyormuşsun!” dediğini ve Abdullah’ın da şu cevabı verdiğini işittim:
“- Ben artık kimseye bir şey rivâyet etmemeyi düşünüyorum. Ben ancak; ‘kısa zaman sonra sizler büyük bir hâdise göreceksiniz. Kâbe yakılacak’ dedim. “
Şu’be, “Abdullah bunu veya buna benzer bir söz söyledi” dedi.
Sonra Abdullah b. Amr, Rasûlullah (sav.) şöyle buyurdu dedi:
“Deccâl ümmetimin içinde ortaya çıkacak…”
Sonra hadisi, Muâz’ın hadisi gibi rivâyete devam etti: [Adam, Abdullah’a; “Senin insanlara rivâyet etmekte olduğun şu hadîs neyin nesidir? Kıyâmet, şu şu zamana kadar kopacaktır diyormuşsun!” dedi. Abdullah’ın da şu cevabı verdi:
“Sübhânellâh! –Veya Lâ ilâhe illallâh veya buna benzer bir söz söyledi-. Ben artık ebediyen kimseye bir şey rivâyet etmemeyi düşünüyorum. Ben ancak; ‘kısa zaman sonra sizler büyük bir hâdise göreceksiniz. Kâbe yakılacak ve şöyle şöyle olacak’ dedim. “
Sonra Abdullah, Rasûlullah (sav.) şöyle buyurdu, dedi:
“Deccâl ümmetimin içinde ortaya çıkacak ve kırk –gün mü, ay mı, sene mi dediğini hatırlamıyorum- kalacak. Derken Allah, Meryem oğlu İsa’yı gönderecek. Hz. İsa, sanki Urve b. Mes’ûd gibidir. O, Deccâl’i arayacak ve onu helâk edecek. Sonra insanlar, iki kişi arasında hiçbir düşmanlık görülmeyecek şekilde yedi yıl yaşarlar. Sonra Azîz ve Celîl olan Allah, Şam tarafından serin bir rüzgâr gönderecek ve kalbinde zerre kadar hayır veya iman bulunan hiç kimseyi yeryüzünde bırakmayacak, hepsinin rûhunu kabzedecek. Hatta sizden biri bir dağın içine girse bile, rüzgâr oraya kadar girip onun da rûhunu kabzedecek.”
Ben bunu Hz. Peygamber’den (sav.) duydum. O’nun şöyle dediğini de işittim:
“Artık yeryüzünde kuş hafifliğinde ve canavar tabiatında kötü insanlar kalacak. Onlar ma’rûfu tanımayacaklar ve münkerden de men etmeyecekler. Şeytan onlara yaklaşarak ve;
“- Hâla söylediklerimi kabul etmeyecek misiniz?” diyecek. Onlar da;
“- Bize ne emredersin?” diye soracaklar. Şeytan da onlara putlara tapmayı emredecek. Onlar bu şekilde rızıkları bol ve hayatları güzellikle devam ederken Sûr’a üfürülecek. Onu duyan herkes boynunu uzatacak ve başını kaldıracak. Onu ilk duyan kişi, develerinin havuzunu sıvayan biridir. Adam hemen düşüp ölecek, diğer insanlar da düşüp ölecekler. Sonra Allah çiğ yahut gölge gibi –burada tereddüt eden râvî Numan b. Sâlim’dir- bir yağmur gönderecek –veya indirecek- ve bu yağmurla insanların cesetlerini yerden bitirecek. Sonra tekrar Sûr’a üfürülecek ve insanlar kalkıp etrafa bakacaklar. Sonra;
“- Ey insanlar! Rabbinize gelin! ‘Şunları ise durdurun, çünkü onlar hesaba çekilecekler’ (es-Sâffât, 37/24) denecek. Sonra onlara;
“- Cehenneme gidecek olanları ayırın!” denecek.
“- Kaç kişiden kaçı?” diye sorulacak.
“- Her bin kişiden 999’u!” denecek.
İşte çocukları ihtiyarlatacak olan ve ‘İşin ciddileşip paçaların sıvanacağı gün’ (el-Kalem, 68/42) bu gündür!”]
Abdullah, rivâyetinde, «Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse kalmayacak, mutlaka ruhunu kabzedecektir» demiştir.
Muhammed b. Cafer şöyle dedi: «Bu hadîsi bana Şu'be defalarca rivâyet etti. Ayrıca ben de onu kendisine arz ettim.»
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7382, /1203
Senetler:
1. Ebu Muhammed Abdullah b. Amr es-Sehmî (Abdullah b. Amr b. Âs b. Vail b. Haşim)
2. Yakub b. Asım es-Sekafi (Yakub b. Asım b. Urve b. Mesud)
3. Numan b. Salim et-Taifi (Numan b. Salim)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
İman
Kıyamet, alametleri, Deccal
KTB, İMAN
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17464, M007370
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ حَدَّثَنَا شُعَيْبُ بْنُ صَفْوَانَ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُمَيْرٍ عَنْ رِبْعِىِّ بْنِ حِرَاشٍ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَمْرٍو أَبِى مَسْعُودٍ الأَنْصَارِىِّ قَالَ انْطَلَقْتُ مَعَهُ إِلَى حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ فَقَالَ لَهُ عُقْبَةُ حَدِّثْنِى مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى الدَّجَّالِ . قَالَ « إِنَّ الدَّجَّالَ يَخْرُجُ وَإِنَّ مَعَهُ مَاءً وَنَارًا فَأَمَّا الَّذِى يَرَاهُ النَّاسُ مَاءً فَنَارٌ تُحْرِقُ وَأَمَّا الَّذِى يَرَاهُ النَّاسُ نَارًا فَمَاءٌ بَارِدٌ عَذْبٌ فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَلْيَقَعْ فِى الَّذِى يَرَاهُ نَارًا فَإِنَّهُ مَاءٌ عَذْبٌ طَيِّبٌ » َقَالَ عُقْبَةُ وَأَنَا قَدْ سَمِعْتُهُ تَصْدِيقًا لِحُذَيْفَةَ .
Tercemesi:
Bize Ali b. Hucr, ona Şuayb b. Safvân, ona Abdülmelik b. Umeyr, ona Rib’î b. Hirâş, ona Ukbe b. Amr Ebu Mesud el-Ensarî’nin şöyle dediğini rivayet etti: Onunla birlikte Huzeyfe b. el-Yemân’a gittim. Ukbe ona: Rasulullah’tan (sav) Deccâl hakkında ne işittiğini bana rivayet et, dedi. Dedi ki: “Şüphesiz Deccâl çıkacak ve muhakkak onunla beraber bir su bir ve bir ateş bulunacaktır. İnsanların su diye gördükleri yakan bir ateştir. İnsanların ateş diye gördükleri ise tatlı, soğuk bir sudur. Aranızdan buna yetişen bir kimse ateş diye gördüğü şeyin içine düşsün, çünkü o, tatlı ve hoş bir sudur.” Ukbe de Huzeyfe’yi tasdik etmek üzere arkasından: Ben de bunu işittim, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7370, /1200
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Kıyamet, alametleri, Deccal
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17467, M007372
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ حَدَّثَنَا حُسَيْنُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا شَيْبَانُ عَنْ يَحْيَى عَنْ أَبِى سَلَمَةَ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَلاَ أُخْبِرُكُمْ عَنِ الدَّجَّالِ حَدِيثًا مَا حَدَّثَهُ نَبِىٌّ قَوْمَهُ إِنَّهُ أَعْوَرُ وَإِنَّهُ يَجِىءُ مَعَهُ مِثْلُ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ فَالَّتِى يَقُولُ إِنَّهَا الْجَنَّةُ هِىَ النَّارُ وَإِنِّى أَنْذَرْتُكُمْ بِهِ كَمَا أَنْذَرَ بِهِ نُوحٌ قَوْمَهُ » .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Râfi’, ona Huseyn b. Muhammed, ona Şeyban, ona Yahya, ona da Ebu Seleme’nin şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Hureyre’yi şöyle derken dinledim: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Hiçbir nebinin kendi kavmine Deccâl hakkında söylememiş olduğu bir hususu size haber vereyim mi? Şüphesiz ki onun bir gözü kördür. Beraberinde cenneti ve cehennemi andıran bir şeyle gelecektir. Cennet olduğunu söylediği şey cehennemin kendisidir. Ben de sizleri Nuh’un, kedisi ile kavmini uyarıp korkuttuğunun benzeri ile uyarıp korkutuyorum.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7372, /1200
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Kıyamet, alametleri, Deccal
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَبِيبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى قَالاَ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ قَالَ سَمِعْتُ أَبِى قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو نَضْرَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ لَقِىَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ابْنَ صَائِدٍ وَمَعَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَابْنُ صَائِدٍ مَعَ الْغِلْمَانِ . فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ الْجُرَيْرِىِّ [ لَقِيَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ فِى بَعْضِ طُرُقِ الْمَدِينَةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ » . فَقَالَ هُوَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « آمَنْتُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ مَا تَرَى » . قَالَ أَرَى عَرْشًا عَلَى الْمَاءِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تَرَى عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ وَمَا تَرَى » . قَالَ أَرَى صَادِقَيْنِ وَكَاذِبًا أَوْ كَاذِبَيْنِ وَصَادِقًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لُبِسَ عَلَيْهِ دَعُوهُ »] .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281866, M007347-2
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَبِيبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى قَالاَ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ قَالَ سَمِعْتُ أَبِى قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو نَضْرَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ لَقِىَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ابْنَ صَائِدٍ وَمَعَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَابْنُ صَائِدٍ مَعَ الْغِلْمَانِ . فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ الْجُرَيْرِىِّ [ لَقِيَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ فِى بَعْضِ طُرُقِ الْمَدِينَةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ » . فَقَالَ هُوَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « آمَنْتُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ مَا تَرَى » . قَالَ أَرَى عَرْشًا عَلَى الْمَاءِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « تَرَى عَرْشَ إِبْلِيسَ عَلَى الْبَحْرِ وَمَا تَرَى » . قَالَ أَرَى صَادِقَيْنِ وَكَاذِبًا أَوْ كَاذِبَيْنِ وَصَادِقًا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لُبِسَ عَلَيْهِ دَعُوهُ »] .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Habib (el-Hârisî) T Muhammed b. Abdüla'la (el-Kaysî), onlara Mu'temir (b. Süleyman et-Teymî), ona babası (Süleyman b. Tarhân et-Teymî), ona Ebu Nadre (Münzir b. Malik el-Avfî), ona da Cabir b. Abdullah (ra) rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) beraberinde Ebu Bekir ve Ömer (r. anhümâ) varken yanında bazı gençler bulunan İbn Sâid'le karşılaştı." Ardından ravi, (Salim b. Nuh) el-Cüreyrî'nin rivayet ettiği hadise benzer bir rivayet zikretti. ["Rasulullah (sav), Medine sokaklarının birinde onunla (İbn Sâid) karşılaştı. Bu esnada Rasulullah'ın (sav) yanında Ebu Bekir ve Ömer (r. anhüma) vardı. Rasulullah (sav), ona; 'Benim, Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?' diye sordu. O; 'Sen, benim Allah'ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?' diye karşılık verdi. Rasulullah (sav); 'Ne görüyorsun?' diye sordu. O; 'Suyun üzerinde bir arş görüyorum.' dedi. Rasulullah (sav); 'Denizin üzerinde İblis'in arşını görüyorsun! Başka Ne görüyorsun?' diye sordu. O; 'İki doğru sözlü ve bir yalancı ya da iki ve bir doğru sözlü.' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav); 'Karışıklığa düşürülmüş. Bırakın onu.' buyurdu."]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fiten ve Eşratu's-sâat 7347, /1196
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Nadre Münzir b. Malik el-Avfî (Münzir b. Malik b. Kuta'a)
3. Ebu Mu'temir Süleyman b. Tarhân et-Teymî (Süleyman b. Tarhân)
4. Ebu Muhammed Mu'temir b. Süleyman et-Teymi (Mu'temir b. Süleyman b. Tarhân)
5. Yahya b. Habib el-Harisi (Yahya b. Habib b. Arabi)
Konular:
İman, Esasları, Kitaplara iman
Kıyamet, alametleri, Gelecek Tasavvuru