Öneri Formu
Hadis Id, No:
2742, M004660
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ حَدَّثَنَا حُجَيْنٌ - يَعْنِى ابْنَ الْمُثَنَّى - حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ فِى هَذَا الإِسْنَادِ بِمِثْلِهِ وَزَادَ وَذَلِكَ قَبْلَ أَنْ يُسْلِمَ عَبْدُ اللَّهِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Râfi', ona Huceyn b. Müsennâ, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihâb bu isnad ile benzeri şekilde nakledip "Bu, Abdullah'ın müslüman olmasından önce idi" ilavesinde bulunmuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4660, /767
Senetler:
()
Konular:
Eziyet, münafıkların Hz. Peygamber'e eziyetleri
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى الْقَيْسِىُّ حَدَّثَنَا الْمُعْتَمِرُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قِيلَ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَوْ أَتَيْتَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ قَالَ فَانْطَلَقَ إِلَيْهِ وَرَكِبَ حِمَارًا وَانْطَلَقَ الْمُسْلِمُونَ وَهِىَ أَرْضٌ سَبِخَةٌ فَلَمَّا أَتَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَالَ إِلَيْكَ عَنِّى فَوَاللَّهِ لَقَدْ آذَانِى نَتْنُ حِمَارِكَ . قَالَ فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ وَاللَّهِ لَحِمَارُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَطْيَبُ رِيحًا مِنْكَ - قَالَ - فَغَضِبَ لِعَبْدِ اللَّهِ رَجُلٌ مِنْ قَوْمِهِ - قَالَ - فَغَضِبَ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا أَصْحَابُهُ - قَالَ - فَكَانَ بَيْنَهُمْ ضَرْبٌ بِالْجَرِيدِ وَبِالأَيْدِى وَبِالنِّعَالِ - قَالَ - فَبَلَغَنَا أَنَّهَا نَزَلَتْ فِيهِمْ ( وَإِنْ طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا ) .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2744, M004661
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى الْقَيْسِىُّ حَدَّثَنَا الْمُعْتَمِرُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قِيلَ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَوْ أَتَيْتَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ قَالَ فَانْطَلَقَ إِلَيْهِ وَرَكِبَ حِمَارًا وَانْطَلَقَ الْمُسْلِمُونَ وَهِىَ أَرْضٌ سَبِخَةٌ فَلَمَّا أَتَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم قَالَ إِلَيْكَ عَنِّى فَوَاللَّهِ لَقَدْ آذَانِى نَتْنُ حِمَارِكَ . قَالَ فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ وَاللَّهِ لَحِمَارُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَطْيَبُ رِيحًا مِنْكَ - قَالَ - فَغَضِبَ لِعَبْدِ اللَّهِ رَجُلٌ مِنْ قَوْمِهِ - قَالَ - فَغَضِبَ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا أَصْحَابُهُ - قَالَ - فَكَانَ بَيْنَهُمْ ضَرْبٌ بِالْجَرِيدِ وَبِالأَيْدِى وَبِالنِّعَالِ - قَالَ - فَبَلَغَنَا أَنَّهَا نَزَلَتْ فِيهِمْ ( وَإِنْ طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا ) .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdula'lâ el-Kaysî, ona Mu'temir, ona babası (Süleyman), ona da Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (sav), "Abdullah b. Übey'e bir gitsen ya! denildi. Nebî (sav) de ona git(mek üzere) bir eşeğe bindi. Müslümanlar da (onunla beraber) gittiler. Orası kurak bir arazi idi. Rasulullah (sav) onun yanına geldiğinde (Abdullah), "Benden uzak dur! Vallahi! Eşeğinin kokusu bana eziyet veriyor!" dedi. Ensâr'dan biri, "Vallahi! Rasulullah'ın (sav) eşeği, kokusu itibariyle senden muhakkak daha hoştur!" dedi. (Bu söz üzerine) Abdullah'ın kabilesinden bir adam sinirlendi. (Derken) iki tarafın arkadaşları öfkelendiler. Aralarında dal, eller ve terliklerle arbede meydana geldi.
(Enes şöyle) demiştir: Bize ulaştığına göre "Müminlerden iki grup savaşırsa aralarını düzeltin" ayeti onlar hakkında inmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4661, /768
Senetler:
()
Konular:
Eziyet, münafıkların Hz. Peygamber'e eziyetleri
Eziyet, müslümanın müslümana
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Hz. Peygamber, müşriklerle ilişkileri
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
23079, B006362
Hadis:
حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا هِشَامٌ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسٍ - رضى الله عنه سَأَلُوا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَحْفَوْهُ الْمَسْأَلَةَ فَغَضِبَ فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَقَالَ « لاَ تَسْأَلُونِى الْيَوْمَ عَنْ شَىْءٍ إِلاَّ بَيَّنْتُهُ لَكُمْ » . فَجَعَلْتُ أَنْظُرُ يَمِينًا وَشِمَالاً ، فَإِذَا كُلُّ رَجُلٍ لاَفٌّ رَأْسَهُ فِى ثَوْبِهِ يَبْكِى ، فَإِذَا رَجُلٌ كَانَ إِذَا لاَحَى الرِّجَالَ يُدْعَى لِغَيْرِ أَبِيهِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَنْ أَبِى قَالَ « حُذَافَةُ » ، ثُمَّ أَنْشَأَ عُمَرُ فَقَالَ رَضِينَا بِاللَّهِ رَبًّا ، وَبِالإِسْلاَمِ دِينًا ، وَبِمُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم رَسُولاً ، نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الْفِتَنِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَا رَأَيْتُ فِى الْخَيْرِ وَالشَّرِّ كَالْيَوْمِ قَطُّ ، إِنَّهُ صُوِّرَتْ لِى الْجَنَّةُ وَالنَّارُ حَتَّى رَأَيْتُهُمَا وَرَاءَ الْحَائِطِ » . وَكَانَ قَتَادَةُ يَذْكُرُ عِنْدَ الْحَدِيثِ هَذِهِ الآيَةَ ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ ) .
Tercemesi:
Bize Hafs b. Ömer, ona Hişam, ona Katâde, ona Enes (b. Mâlik) (ra) şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah'a (sav) ısrarla bir çok soru sormuşlardı. Sonunda öfkelenip minbere çıktı ve şöyle buyurdu: "Bana bu gün sorduğunuz her sorunun cevabını vereceğim". Ben sağa sola baktım. Herkes başını elbisesine sokmuş ağlıyordu. İnsanlarla tartıştığında babasından başkasına nispet edilmekte olan bir adamın kalkıp "Ey Allah'ın resulü! Benim babam kim?" diye sorduğunu duydum. Hz. Peygamber (sav) ona "Hüzafe!" diye cevap verdi. Sonra Hz. Ömer kalkıp "Biz Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, peygamber olarak Muhammed Mustafa'ya razı olduk. Fitnelerden Allah'a sığınırız." dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Hayır ve şerri bu günkü gibi hiç görmemiştim. Cennet ve cehennem bana gösterildi ve onları şu duvarın arkasında gördüm. Katâe bu hadisi naklederken "Ey iman edenler! Size gösterildiğinde hoşunuza gitmeyecek şeyler hakkında sormayınız..." (Mâide, 5/101) ayetini okurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Da'vât 35, 2/554
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
3. Hişam b. Ebu Abdullah ed-Destevâî (Hişam b. Senber)
4. Ebu Ömer Hafs b. Ömer el-Ezdî (Hafs b. Ömer b. Hâris b. Sehbera)
Konular:
Adab, soru sorma adabı
Bilgi, gaybdan haber verme
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Hz. Peygamber, kızması
KTB, ADAB
Soru, çok (lüzumsuz) soru sormaktan kaçınmak gerekir
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى وَالْحُسَيْنُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ أَبِى هِشَامٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ زَائِدَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « لاَ يُبَلِّغُنِى أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ شَيْئًا » . وَقَدْ رُوِىَ هَذَا الْحَدِيثُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا مِنْ هَذَا مِنْ غَيْرِ هَذَا الْوَجْهِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
24104, T003897
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى وَالْحُسَيْنُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ أَبِى هِشَامٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ زَائِدَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « لاَ يُبَلِّغُنِى أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ شَيْئًا » . وَقَدْ رُوِىَ هَذَا الْحَدِيثُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا مِنْ هَذَا مِنْ غَيْرِ هَذَا الْوَجْهِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. İsmail el-Buharî, ona Abdullah b. Muhammed ve Hüseyin b. Muhammed , onlara İsrail b. Yunus, ona Ebu Muhammed es-Süddî el-Kebîr, ona Velid b. Ebu Hişam, ona Zeyd b. Zaide, ona da Abdullah b. Mesud (ra), Nebi'nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Hiçbir kimseden bana bir şeyler aktarmayın.” Tirmizî: Bu hadisten bir kısmı başka bir isnadla, Abdullah b. Mesud’un Rasulullah'tan (sav) aktarmasıyla rivayet edilmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Menâkıb 63, 5/710
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Zeyd b. Zaide (Zeyd b. Zaide)
3. Velid b. Ebu Hişam el-Kuraşi (Velid b. Ziyad)
4. Ebu Muhammed es-Süddî el-Kebîr (İsmail b. Abdurrahman b. Ebu Kerime)
5. Ebu Yusuf İsrail b. Yunus es-Sebîî (İsrail b. Yunus b. Ebu İshak)
6. Ebu Ahmed Hüseyin b. Muhammed et-Temimî (Hüseyin b. Muhammed b. Behram)
7. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
8. Muhammed b. İsmail el-Buharî (Muhammed b. İsmail el-Buharî)
Konular:
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Koğuculuk, koğuculuk yapmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
24102, T003896
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ الْوَلِيدِ عَنْ زَيْدِ بْنِ زَائِدَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « لاَ يُبَلِّغُنِى أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ مِنْ أَصْحَابِى شَيْئًا فَإِنِّى أُحِبُّ أَنْ أَخْرُجَ إِلَيْهِمْ وَأَنَا سَلِيمُ الصَّدْرِ » . قَالَ عَبْدُ اللَّهِ :فَأُتِىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِمَالٍ فَقَسَمَهُ فَانْتَهَيْتُ إِلَى رَجُلَيْنِ جَالِسَيْنِ وَهُمَا يَقُولاَنِ :وَاللَّهِ مَا أَرَادَ مُحَمَّدٌ بِقِسْمَتِهِ الَّتِى قَسَمَهَا وَجْهَ اللَّهِ وَلاَ الدَّارَ الآخِرَةَ . فَتَثَبَّتُّ حِينَ سَمِعْتُهُمَا فَأَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَخْبَرْتُهُ فَاحْمَرَّ وَجْهُهُ وَقَالَ: « دَعْنِى عَنْكَ فَقَدْ أُوذِىَ مُوسَى بِأَكْثَرَ مِنْ هَذَا فَصَبَرَ » . قَالَ أَبُو عِيسَى :هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ وَقَدْ زِيدَ فِى هَذَا الإِسْنَادِ رَجُلٌ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Yahya ez-Zühli, ona Muhammed b. Yusuf el-Firyabî, ona İsrail b. Yunus, ona Velid b. Hişam, ona Zeyd b. Zaide, ona da Abdullah b. Mesud (ra), (sav) Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Kimse ashabımdan hiçbiri için bana kötü bir şey ulaştırmasın. Çünkü ben onların arasına tüm kötülükler ve kırgınlıklardan kurtulmuş olarak çıkmayı severim.” Abdullah dedi ki: Rasulullah'a (sav) bir mal getirildi. Rasulullah (sav), o malı ashabı arasında taksim etti. Derken oturmakta olan iki adamın yanına vardım şöyle konuşmakta idiler: “Vallahi, Muhammed yaptığı bu taksimde ne Allah’ın rızasını ne de ahiret yurdundaki Cenneti düşünerek yapmıştır bunu duyar duymaz şaşırdım Peygamber’e (sav) gelip durumu haber verdim Rasulullah'ın (sav) yüzü öfkesinden kızardı ve beni kendi hâlime bırak dedi. Musa’ya bundan fazla eziyet edildi ve o bütün o eziyetlere katlanmıştı.” Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle garibtir. Hadisin senedine bir ravi ilavesi vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Menâkıb 63, 5/710
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Zeyd b. Zaide (Zeyd b. Zaide)
3. Velid b. Hişam el-Hamedani (Velid b. Hişam)
4. Ebu Yusuf İsrail b. Yunus es-Sebîî (İsrail b. Yunus b. Ebu İshak)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf el-Firyabî (Muhammed b. Yusuf b. Vakıd b. Osman)
6. Muhammed b. Yahya ez-Zühli (Muhammed b. Yahya b. Abdullah b. Halid)
Konular:
Bedevi, bedevilik
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Koğuculuk, koğuculuk yapmak
Zan, Ön Yargı, insanlar hakkında ön yargı oluşturacak bilgilerden uzak durmak gerekir
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى وَالْحُسَيْنُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ أَبِى هِشَامٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ زَائِدَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « لاَ يُبَلِّغُنِى أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ شَيْئًا » . وَقَدْ رُوِىَ هَذَا الْحَدِيثُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا مِنْ هَذَا مِنْ غَيْرِ هَذَا الْوَجْهِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
279074, T003897-2
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى وَالْحُسَيْنُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ أَبِى هِشَامٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ زَائِدَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « لاَ يُبَلِّغُنِى أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ شَيْئًا » . وَقَدْ رُوِىَ هَذَا الْحَدِيثُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا مِنْ هَذَا مِنْ غَيْرِ هَذَا الْوَجْهِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. İsmail el-Buharî, ona Abdullah b. Muhammed ve Hüseyin b. Muhammed , onlara İsrail b. Yunus, ona Ebu Muhammed es-Süddî el-Kebîr, ona Velid b. Ebu Hişam, ona Zeyd b. Zaide, ona da Abdullah b. Mesud (ra), Nebi'nin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Hiçbir kimseden bana bir şeyler aktarmayın.” Tirmizî: Bu hadisten bir kısmı başka bir isnadla, Abdullah b. Mesud’un Rasulullah'tan (sav) aktarmasıyla rivayet edilmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Menâkıb 63, 5/710
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Zeyd b. Zaide (Zeyd b. Zaide)
3. Velid b. Ebu Hişam el-Kuraşi (Velid b. Ziyad)
4. Ebu Muhammed es-Süddî el-Kebîr (İsmail b. Abdurrahman b. Ebu Kerime)
5. Ebu Yusuf İsrail b. Yunus es-Sebîî (İsrail b. Yunus b. Ebu İshak)
6. Ubeydullah b. Musa el-Absi (Ubeydullah b. Musa b. Bazam)
7. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
8. Muhammed b. İsmail el-Buharî (Muhammed b. İsmail el-Buharî)
Konular:
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Koğuculuk, koğuculuk yapmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2785, M004678
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا هَاشِمُ بْنُ الْقَاسِمِ ح وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا أَبُو عَامِرٍ الْعَقَدِىُّ كِلاَهُمَا عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ ح وَحَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِىُّ - وَهَذَا حَدِيثُهُ - أَخْبَرَنَا أَبُو عَلِىٍّ الْحَنَفِىُّ عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الْمَجِيدِ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ - وَهُوَ ابْنُ عَمَّارٍ - حَدَّثَنِى إِيَاسُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنِى أَبِى قَالَ قَدِمْنَا الْحُدَيْبِيَةَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ أَرْبَعَ عَشْرَةَ مِائَةً وَعَلَيْهَا خَمْسُونَ شَاةً لاَ تُرْوِيهَا - قَالَ - فَقَعَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى جَبَا الرَّكِيَّةِ فَإِمَّا دَعَا وَإِمَّا بَسَقَ فِيهَا - قَالَ - فَجَاشَتْ فَسَقَيْنَا وَاسْتَقَيْنَا . قَالَ ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم دَعَانَا لِلْبَيْعَةِ فِى أَصْلِ الشَّجَرَةِ . قَالَ فَبَايَعْتُهُ أَوَّلَ النَّاسِ ثُمَّ بَايَعَ وَبَايَعَ حَتَّى إِذَا كَانَ فِى وَسَطٍ مِنَ النَّاسِ قَالَ « بَايِعْ يَا سَلَمَةُ » . قَالَ قُلْتُ قَدْ بَايَعْتُكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فِى أَوَّلِ النَّاسِ قَالَ « وَأَيْضًا » . قَالَ وَرَآنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَزِلاً - يَعْنِى لَيْسَ مَعَهُ سِلاَحٌ - قَالَ فَأَعْطَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَجَفَةً أَوْ دَرَقَةً ثُمَّ بَايَعَ حَتَّى إِذَا كَانَ فِى آخِرِ النَّاسِ قَالَ « أَلاَ تُبَايِعُنِى يَا سَلَمَةُ » . قَالَ قُلْتُ قَدْ بَايَعْتُكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فِى أَوَّلِ النَّاسِ وَفِى أَوْسَطِ النَّاسِ قَالَ « وَأَيْضًا » . قَالَ فَبَايَعْتُهُ الثَّالِثَةَ ثُمَّ قَالَ لِى « يَا سَلَمَةُ أَيْنَ حَجَفَتُكَ أَوْ دَرَقَتُكَ الَّتِى أَعْطَيْتُكَ » . قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَقِيَنِى عَمِّى عَامِرٌ عَزِلاً فَأَعْطَيْتُهُ إِيَّاهَا - قَالَ - فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَالَ « إِنَّكَ كَالَّذِى قَالَ الأَوَّلُ اللَّهُمَّ أَبْغِنِى حَبِيبًا هُوَ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ نَفْسِى » . ثُمَّ إِنَّ الْمُشْرِكِينَ رَاسَلُونَا الصُّلْحَ حَتَّى مَشَى بَعْضُنَا فِى بَعْضٍ وَاصْطَلَحْنَا . قَالَ وَكُنْتُ تَبِيعًا لِطَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ أَسْقِى فَرَسَهُ وَأَحُسُّهُ وَأَخْدُمُهُ وَآكُلُ مِنْ طَعَامِهِ وَتَرَكْتُ أَهْلِى وَمَالِى مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَلَمَّا اصْطَلَحْنَا نَحْنُ وَأَهْلُ مَكَّةَ وَاخْتَلَطَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ أَتَيْتُ شَجَرَةً فَكَسَحْتُ شَوْكَهَا فَاضْطَجَعْتُ فِى أَصْلِهَا - قَالَ - فَأَتَانِى أَرْبَعَةٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ فَجَعَلُوا يَقَعُونَ فِى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَبْغَضْتُهُمْ فَتَحَوَّلْتُ إِلَى شَجَرَةٍ أُخْرَى وَعَلَّقُوا سِلاَحَهُمْ وَاضْطَجَعُوا فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ نَادَى مُنَادٍ مِنْ أَسْفَلِ الْوَادِى يَا لَلْمُهَاجِرِينَ قُتِلَ ابْنُ زُنَيْمٍ . قَالَ فَاخْتَرَطْتُ سَيْفِى ثُمَّ شَدَدْتُ عَلَى أُولَئِكَ الأَرْبَعَةِ وَهُمْ رُقُودٌ فَأَخَذْتُ سِلاَحَهُمْ . فَجَعَلْتُهُ ضِغْثًا فِى يَدِى قَالَ ثُمَّ قُلْتُ وَالَّذِى كَرَّمَ وَجْهَ مُحَمَّدٍ لاَ يَرْفَعُ أَحَدٌ مِنْكُمْ رَأْسَهُ إِلاَّ ضَرَبْتُ الَّذِى فِيهِ عَيْنَاهُ . قَالَ ثُمَّ جِئْتُ بِهِمْ أَسُوقُهُمْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - قَالَ - وَجَاءَ عَمِّى عَامِرٌ بِرَجُلٍ مِنَ الْعَبَلاَتِ يُقَالُ لَهُ مِكْرَزٌ . يَقُودُهُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى فَرَسٍ مُجَفَّفٍ فِى سَبْعِينَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ فَنَظَرَ إِلَيْهِمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « دَعُوهُمْ يَكُنْ لَهُمْ بَدْءُ الْفُجُورِ وَثِنَاهُ » فَعَفَا عَنْهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَهُوَ الَّذِى كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ ) الآيَةَ كُلَّهَا . قَالَ ثُمَّ خَرَجْنَا رَاجِعِينَ إِلَى الْمَدِينَةِ فَنَزَلْنَا مَنْزِلاً بَيْنَنَا وَبَيْنَ بَنِى لَحْيَانَ جَبَلٌ وَهُمُ الْمُشْرِكُونَ فَاسْتَغْفَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِمَنْ رَقِىَ هَذَا الْجَبَلَ اللَّيْلَةَ كَأَنَّهُ طَلِيعَةٌ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابِهِ - قَالَ سَلَمَةُ - فَرَقِيتُ تِلْكَ اللَّيْلَةَ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا ثُمَّ قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ فَبَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِظَهْرِهِ مَعَ رَبَاحٍ غُلاَمِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا مَعَهُ وَخَرَجْتُ مَعَهُ بِفَرَسِ طَلْحَةَ أُنَدِّيهِ مَعَ الظَّهْرِ فَلَمَّا أَصْبَحْنَا إِذَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ الْفَزَارِىُّ قَدْ أَغَارَ عَلَى ظَهْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَاقَهُ أَجْمَعَ وَقَتَلَ رَاعِيَهُ قَالَ فَقُلْتُ يَا رَبَاحُ خُذْ هَذَا الْفَرَسَ فَأَبْلِغْهُ طَلْحَةَ بْنَ عُبَيْدِ اللَّهِ وَأَخْبِرْ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّ الْمُشْرِكِينَ قَدْ أَغَارُوا عَلَى سَرْحِهِ - قَالَ - ثُمَّ قُمْتُ عَلَى أَكَمَةٍ فَاسْتَقْبَلْتُ الْمَدِينَةَ فَنَادَيْتُ ثَلاَثًا يَا صَبَاحَاهْ . ثُمَّ خَرَجْتُ فِى آثَارِ الْقَوْمِ أَرْمِيهِمْ بِالنَّبْلِ وَأَرْتَجِزُ أَقُولُ أَنَا ابْنُ الأَكْوَعِ وَالْيَوْمَ يَوْمُ الرُّضَّعِ فَأَلْحَقُ رَجُلاً مِنْهُمْ فَأَصُكُّ سَهْمًا فِى رَحْلِهِ حَتَّى خَلَصَ نَصْلُ السَّهْمِ إِلَى كَتِفِهِ - قَالَ - قُلْتُ خُذْهَا وَأَنَا ابْنُ الأَكْوَعِ وَالْيَوْمُ يَوْمُ الرُّضَّعِ قَالَ فَوَاللَّهِ مَا زِلْتُ أَرْمِيهِمْ وَأَعْقِرُ بِهِمْ فَإِذَا رَجَعَ إِلَىَّ فَارِسٌ أَتَيْتُ شَجَرَةً فَجَلَسْتُ فِى أَصْلِهَا ثُمَّ رَمَيْتُهُ فَعَقَرْتُ بِهِ حَتَّى إِذَا تَضَايَقَ الْجَبَلُ فَدَخَلُوا فِى تَضَايُقِهِ عَلَوْتُ الْجَبَلَ فَجَعَلْتُ أُرَدِّيهِمْ بِالْحِجَارَةِ - قَالَ - فَمَا زِلْتُ كَذَلِكَ أَتْبَعُهُمْ حَتَّى مَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ بَعِيرٍ مِنْ ظَهْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ خَلَّفْتُهُ وَرَاءَ ظَهْرِى وَخَلَّوْا بَيْنِى وَبَيْنَهُ ثُمَّ اتَّبَعْتُهُمْ أَرْمِيهِمْ حَتَّى أَلْقَوْا أَكْثَرَ مِنْ ثَلاَثِينَ بُرْدَةً وَثَلاَثِينَ رُمْحًا يَسْتَخِفُّونَ وَلاَ يَطْرَحُونَ شَيْئًا إِلاَّ جَعَلْتُ عَلَيْهِ آرَامًا مِنَ الْحِجَارَةِ يَعْرِفُهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابُهُ حَتَّى أَتَوْا مُتَضَايِقًا مِنْ ثَنِيَّةٍ فَإِذَا هُمْ قَدْ أَتَاهُمْ فُلاَنُ بْنُ بَدْرٍ الْفَزَارِىُّ فَجَلَسُوا يَتَضَحَّوْنَ - يَعْنِى يَتَغَدَّوْنَ - وَجَلَسْتُ عَلَى رَأْسِ قَرْنٍ قَالَ الْفَزَارِىُّ مَا هَذَا الَّذِى أَرَى قَالُوا لَقِينَا مِنْ هَذَا الْبَرْحَ وَاللَّهِ مَا فَارَقَنَا مُنْذُ غَلَسٍ يَرْمِينَا حَتَّى انْتَزَعَ كُلَّ شَىْءٍ فِى أَيْدِينَا . قَالَ فَلْيَقُمْ إِلَيْهِ نَفَرٌ مِنْكُمْ أَرْبَعَةٌ . قَالَ فَصَعِدَ إِلَىَّ مِنْهُمْ أَرْبَعَةٌ فِى الْجَبَلِ - قَالَ - فَلَمَّا أَمْكَنُونِى مِنَ الْكَلاَمِ - قَالَ - قُلْتُ هَلْ تَعْرِفُونِى قَالُوا لاَ وَمَنْ أَنْتَ قَالَ قُلْتُ أَنَا سَلَمَةُ بْنُ الأَكْوَعِ وَالَّذِى كَرَّمَ وَجْهَ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم لاَ أَطْلُبُ رَجُلاً مِنْكُمْ إِلاَّ أَدْرَكْتُهُ وَلاَ يَطْلُبُنِى رَجُلٌ مِنْكُمْ . فَيُدْرِكَنِى قَالَ أَحَدُهُمْ أَنَا أَظُنُّ . قَالَ فَرَجَعُوا فَمَا بَرِحْتُ مَكَانِى حَتَّى رَأَيْتُ فَوَارِسَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَتَخَلَّلُونَ الشَّجَرَ - قَالَ - فَإِذَا أَوَّلُهُمُ الأَخْرَمُ الأَسَدِىُّ عَلَى إِثْرِهِ أَبُو قَتَادَةَ الأَنْصَارِىُّ وَعَلَى إِثْرِهِ الْمِقْدَادُ بْنُ الأَسْوَدِ الْكِنْدِىُّ - قَالَ - فَأَخَذْتُ بِعِنَانِ الأَخْرَمِ - قَالَ - فَوَلَّوْا مُدْبِرِينَ قُلْتُ يَا أَخْرَمُ احْذَرْهُمْ لاَ يَقْتَطِعُوكَ حَتَّى يَلْحَقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابُهُ . قَالَ يَا سَلَمَةُ إِنْ كُنْتَ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَتَعْلَمُ أَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ وَالنَّارَ حَقٌّ فَلاَ تَحُلْ بَيْنِى وَبَيْنَ الشَّهَادَةِ . قَالَ فَخَلَّيْتُهُ فَالْتَقَى هُوَ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ - قَالَ - فَعَقَرَ بِعَبْدِ الرَّحْمَنِ فَرَسَهُ وَطَعَنَهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقَتَلَهُ وَتَحَوَّلَ عَلَى فَرَسِهِ وَلَحِقَ أَبُو قَتَادَةَ فَارِسُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِعَبْدِ الرَّحْمَنِ فَطَعَنَهُ فَقَتَلَهُ فَوَالَّذِى كَرَّمَ وَجْهَ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم لَتَبِعْتُهُمْ أَعْدُو عَلَى رِجْلَىَّ حَتَّى مَا أَرَى وَرَائِى مِنْ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم وَلاَ غُبَارِهِمْ شَيْئًا حَتَّى يَعْدِلُوا قَبْلَ غُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى شِعْبٍ فِيهِ مَاءٌ يُقَالُ لَهُ ذُو قَرَدٍ لِيَشْرَبُوا مِنْهُ وَهُمْ عِطَاشٌ - قَالَ - فَنَظَرُوا إِلَىَّ أَعْدُو وَرَاءَهُمْ فَحَلَّيْتُهُمْ عَنْهُ - يَعْنِى أَجْلَيْتُهُمْ عَنْهُ - فَمَا ذَاقُوا مِنْهُ قَطْرَةً - قَالَ - وَيَخْرُجُونَ فَيَشْتَدُّونَ فِى ثَنِيَّةٍ - قَالَ - فَأَعْدُو فَأَلْحَقُ رَجُلاً مِنْهُمْ فَأَصُكُّهُ بِسَهْمٍ فِى نُغْضِ كَتِفِهِ . قَالَ قُلْتُ خُذْهَا وَأَنَا ابْنُ الأَكْوَعِ وَالْيَوْمَ يَوْمُ الرُّضَّعِ قَالَ يَا ثَكِلَتْهُ أُمُّهُ أَكْوَعُهُ بُكْرَةَ قَالَ قُلْتُ نَعَمْ يَا عَدُوَّ نَفْسِهِ أَكْوَعُكَ بُكْرَةَ - قَالَ - وَأَرْدَوْا فَرَسَيْنِ عَلَى ثَنِيَّةٍ قَالَ فَجِئْتُ بِهِمَا أَسُوقُهُمَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - قَالَ - وَلَحِقَنِى عَامِرٌ بِسَطِيحَةٍ فِيهَا مَذْقَةٌ مِنْ لَبَنٍ وَسَطِيحَةٍ فِيهَا مَاءٌ فَتَوَضَّأْتُ وَشَرِبْتُ ثُمَّ أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَلَى الْمَاءِ الَّذِى حَلَّيْتُهُمْ عَنْهُ فَإِذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدْ أَخَذَ تِلْكَ الإِبِلَ وَكُلَّ شَىْءٍ اسْتَنْقَذْتُهُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَكُلَّ رُمْحٍ وَبُرْدَةٍ وَإِذَا بِلاَلٌ نَحَرَ نَاقَةً مِنَ الإِبِلِ الَّذِى اسْتَنْقَذْتُ مِنَ الْقَوْمِ وَإِذَا هُوَ يَشْوِى لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ كَبِدِهَا وَسَنَامِهَا - قَالَ - قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ خَلِّنِى فَأَنْتَخِبُ مِنَ الْقَوْمِ مِائَةَ رَجُلٍ فَأَتَّبِعُ الْقَوْمَ فَلاَ يَبْقَى مِنْهُمْ مُخْبِرٌ إِلاَّ قَتَلْتُهُ - قَالَ - فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ فِى ضَوْءِ النَّارِ فَقَالَ « يَا سَلَمَةُ أَتُرَاكَ كُنْتَ فَاعِلاً » . قُلْتُ نَعَمْ وَالَّذِى أَكْرَمَكَ . فَقَالَ « إِنَّهُمُ الآنَ لَيُقْرَوْنَ فِى أَرْضِ غَطَفَانَ » . قَالَ فَجَاءَ رَجُلٌ مِنْ غَطَفَانَ فَقَالَ نَحَرَ لَهُمْ فُلاَنٌ جَزُورًا فَلَمَّا كَشَفُوا جِلْدَهَا رَأَوْا غُبَارًا فَقَالُوا أَتَاكُمُ الْقَوْمُ فَخَرَجُوا هَارِبِينَ . فَلَمَّا أَصْبَحْنَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « كَانَ خَيْرَ فُرْسَانِنَا الْيَوْمَ أَبُو قَتَادَةَ وَخَيْرَ رَجَّالَتِنَا سَلَمَةُ » . قَالَ ثُمَّ أَعْطَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سَهْمَيْنِ سَهْمُ الْفَارِسِ وَسَهْمُ الرَّاجِلِ فَجَمَعَهُمَا لِى جَمِيعًا ثُمَّ أَرْدَفَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرَاءَهُ عَلَى الْعَضْبَاءِ رَاجِعِينَ إِلَى الْمَدِينَةِ - قَالَ - فَبَيْنَمَا نَحْنُ نَسِيرُ قَالَ وَكَانَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ لاَ يُسْبَقُ شَدًّا - قَالَ - فَجَعَلَ يَقُولُ أَلاَ مُسَابِقٌ إِلَى الْمَدِينَةِ هَلْ مِنْ مُسَابِقٍ فَجَعَلَ يُعِيدُ ذَلِكَ - قَالَ - فَلَمَّا سَمِعْتُ كَلاَمَهُ قُلْتُ أَمَا تُكْرِمُ كَرِيمًا وَلاَ تَهَابُ شَرِيفًا قَالَ لاَ إِلاَّ أَنْ يَكُونَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِأَبِى وَأُمِّى ذَرْنِى فَلأُسَابِقَ الرَّجُلَ قَالَ « إِنْ شِئْتَ » . قَالَ قُلْتُ اذْهَبْ إِلَيْكَ وَثَنَيْتُ رِجْلَىَّ فَطَفَرْتُ فَعَدَوْتُ - قَالَ - فَرَبَطْتُ عَلَيْهِ شَرَفًا أَوْ شَرَفَيْنِ أَسْتَبْقِى نَفَسِى ثُمَّ عَدَوْتُ فِى إِثْرِهِ فَرَبَطْتُ عَلَيْهِ شَرَفًا أَوْ شَرَفَيْنِ ثُمَّ إِنِّى رَفَعْتُ حَتَّى أَلْحَقَهُ - قَالَ - فَأَصُكُّهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ - قَالَ - قُلْتُ قَدْ سُبِقْتَ وَاللَّهِ قَالَ أَنَا أَظُنُّ . قَالَ فَسَبَقْتُهُ إِلَى الْمَدِينَةِ قَالَ فَوَاللَّهِ مَا لَبِثْنَا إِلاَّ ثَلاَثَ لَيَالٍ حَتَّى خَرَجْنَا إِلَى خَيْبَرَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَجَعَلَ عَمِّى عَامِرٌ يَرْتَجِزُ بِالْقَوْمِ تَاللَّهِ لَوْلاَ اللَّهُ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا وَنَحْنُ عَنْ فَضْلِكَ مَا اسْتَغْنَيْنَا فَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَأَنْزِلَنْ سَكِينَةً عَلَيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ هَذَا » . قَالَ أَنَا عَامِرٌ . قَالَ « غَفَرَ لَكَ رَبُّكَ » . قَالَ وَمَا اسْتَغْفَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لإِنْسَانٍ يَخُصُّهُ إِلاَّ اسْتُشْهِدَ . قَالَ فَنَادَى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ وَهُوَ عَلَى جَمَلٍ لَهُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ لَوْلاَ مَا مَتَّعْتَنَا بِعَامِرٍ . قَالَ فَلَمَّا قَدِمْنَا خَيْبَرَ قَالَ خَرَجَ مَلِكُهُمْ مَرْحَبٌ يَخْطِرُ بِسَيْفِهِ وَيَقُولُ قَدْ عَلِمَتْ خَيْبَرُ أَنِّى مَرْحَبُ شَاكِى السِّلاَحِ بَطَلٌ مُجَرَّبُ إِذَا الْحُرُوبُ أَقْبَلَتْ تَلَهَّبُ قَالَ وَبَرَزَ لَهُ عَمِّى عَامِرٌ فَقَالَ قَدْ عَلِمَتْ خَيْبَرُ أَنِّى عَامِرٌ شَاكِى السِّلاَحِ بَطَلٌ مُغَامِرٌ قَالَ فَاخْتَلَفَا ضَرْبَتَيْنِ فَوَقَعَ سَيْفُ مَرْحَبٍ فِى تُرْسِ عَامِرٍ وَذَهَبَ عَامِرٌ يَسْفُلُ لَهُ فَرَجَعَ سَيْفُهُ عَلَى نَفْسِهِ فَقَطَعَ أَكْحَلَهُ فَكَانَتْ فِيهَا نَفْسُهُ . قَالَ سَلَمَةُ فَخَرَجْتُ فَإِذَا نَفَرٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُونَ بَطَلَ عَمَلُ عَامِرٍ قَتَلَ نَفْسَهُ قَالَ فَأَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا أَبْكِى فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بَطَلَ عَمَلُ عَامِرٍ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ قَالَ ذَلِكَ » . قَالَ قُلْتُ نَاسٌ مِنْ أَصْحَابِكَ . قَالَ « كَذَبَ مَنْ قَالَ ذَلِكَ بَلْ لَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ » . ثُمَّ أَرْسَلَنِى إِلَى عَلِىٍّ وَهُوَ أَرْمَدُ فَقَالَ « لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أَوْ يُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ » . قَالَ فَأَتَيْتُ عَلِيًّا فَجِئْتُ بِهِ أَقُودُهُ وَهُوَ أَرْمَدُ حَتَّى أَتَيْتُ بِهِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَبَسَقَ فِى عَيْنَيْهِ فَبَرَأَ وَأَعْطَاهُ الرَّايَةَ وَخَرَجَ مَرْحَبٌ فَقَالَ قَدْ عَلِمَتْ خَيْبَرُ أَنِّى مَرْحَبُ شَاكِى السِّلاَحِ بَطَلٌ مُجَرَّبُ إِذَا الْحُرُوبُ أَقْبَلَتْ تَلَهَّبُ فَقَالَ عَلِىٌّ أَنَا الَّذِى سَمَّتْنِى أُمِّى حَيْدَرَهْ كَلَيْثِ غَابَاتٍ كَرِيهِ الْمَنْظَرَهْ أُوفِيهِمُ بِالصَّاعِ كَيْلَ السَّنْدَرَهْ قَالَ فَضَرَبَ رَأْسَ مَرْحَبٍ فَقَتَلَهُ ثُمَّ كَانَ الْفَتْحُ عَلَى يَدَيْهِ . قَالَ إِبْرَاهِيمُ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ بِهَذَا الْحَدِيثِ بِطُولِهِ . وَحَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُوسُفَ الأَزْدِىُّ السُّلَمِىُّ حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ عِكْرِمَةَ بْنِ عَمَّارٍ بِهَذَا .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Hâşim b. Kâsım ;(T) Bize İshak b. İbrahim, ona Ebu Âmir el-Akadî, onlara İkrime b. Ammâr; (T) Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, -bu, onun hadisidir- ona Ebu Ali Ubeydullah
b. Abdülmecîd el-Hanefî, ona İkrime b. Ammâr, ona İyâs b. Seleme, ona da babası (Seleme b. Ekva') şöyle rivayet etmiştir:
1400 kişi olduğumuz hâlde Rasulullah (sav) ile beraber Hudeybiye'ye geldik. (Hudeybiye) üzerinde 50 koyunu (bile) sulayamayacak (bir kuyu) da vardı. Hz. Peygamber (sav) kuyunun kenarına oturdu ve ya dua etti ya da içine tükürdü. (Derken, kuyunun suyu) coştu, ondan su içtik ve sularımızı doldurduk. Ardından Nebî (sav), bizleri ağacın altında biat etmeye çağırdı. Ona ilk biat eden bendim. Sonra (biri) biat etti, daha sonra (başkası) biat etti. Nihayet biatleşmenin ortasında Rasulullah (sav), "Ey Seleme! Biat et!" buyurdu. Ben, "Yâ Rasulullah! İnsanlar içinde sana ilk biati ben sundum!" dedim. Nebî (sav), "Yine (et)!" buyurdu. Hz. Peygamber (sav) beni silahsız görüp bana deri bir kalkan verdi. -Râvilerden biri şüpheye düşüp "Küçük bir kalkan" demiştir- Ardından biat ettim. Biatin sonuna doğru geldiğimizde "Ey Seleme! Sen bana biat etmiyor musun?" buyurdu. Ben, "Yâ Rasulullah! Başlangıçta ve ortada sana biat ettim ya!" dedim. Nebî (sav), "Yine (et)!" buyurdu. (Böylece) üçüncü kez ona biat ettim. Ardından bana, "Ey Seleme! Sana verdiğim deri kalkanın -râvilerden biri şüpheye düşüp "Küçük kalkan" demiştir- nerede?" buyurdu. Ben, "Amcam Âmir bana silahsız olarak rast geldi de onu kendisine verdim!" dedim. (Bunun üzerine) Rasulullah (sav) gülüverdi ve "Sen, eski zamanlarda yaşamış bir adamın dediği gibisin! Allah'ım! Bana öyle bir arkadaş nasip et ki, bana kendimden daha sevimli gelsin!" buyurdu. Daha sonra müşrikler, sulh için gelip gitmeye başladılar. Neticede barış için mekik dokuduk ve antlaşmaya vardık. Ben Talha b. Ubeydullah'a tâbi idim; atını sular, onu tımarlar, kendisinin hizmetini görür ve yemeğinden yerdim. Ailemi ve malımı Allah'a ve rasulüne hicret etmek suretiyle terk et(miş)tim. Biz ve Mekkeliler antlaşma yapınca birbirimize karıştık. Ben de bir ağacın yanına gelip dikenini temizledim ve gövdesine yasladım. (Derken), Mekkeliler'den olup müşriklerden dört kişi bana gelip Rasulullah (sav) hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Ben de onlara öfkelenip başka bir ağaca geçtim. Onlar silahlarını (ağaca) asıp yaslandılar. Onlar bu hâl üzere iken vâdinin aşağısından bir münâdi, "Ey Muhacirler! İbn Züneym katledildi!" diye bağırıverdi! (Hemen) kılıcımı çektim, ardından, oturmakta olan o dört kişiye yönelip silahlarını aldım! (Silahlarını) elimde demet yaptım. Sonra, "Muhammed'in yüzünü şereflendiren (Allah'a) yemin olsun ki, sizden başını kaldıran olursa onun başını alırım!" dedim. Ardından onları sürüyerek Rasulullah'a (sav) getirdim. Amcam Âmir de Abalât (topluluğundan) olup kendisine Mikrez denilen bir adamı getirdi. Onu, savaş için giydirilmiş bir at üzerinde (ve) 70 müşrik içinde Rasulullah'a (sav) getiriyor(du)! Hz. Peygamber (sav) onlara bakıp "Onları bırakın! Günahın başı da sonu da onların olsun!" buyurdu. (Böylece) Rasulullah (sav), onları affetti ve Allah, "O Allah ki, Mekke'nin ortasında sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekmiştir!" ayetinin hepsini indirdi. Sonra Medine'ye dönmek üzere (yola) çıktık. Bir yerde konakladık. Bizimle Lahyân oğulları arasında bir dağ vardı ve onlar müşrik idiler. Rasulullah (sav) bu gece o dağa tırmanan için istiğfarda bulundu. Sanki o (sav), Nebî ve ashâbı için öncü olacaktı. O gece iki ya da üç defa (dağa) tırmandım. Daha sonra Medine'ye geldik. Hz. Peygamber (sav), kölesi Rebâh ile develerini (önden) gönderdi. Ben de onunla beraberdim ve onun beraberinde Talha'nın atı üzerinde (yola) çıktım. Develerle beraber vakit geçiyordum. Sabaha erdiğimizde Abdurrahman el-Fezârî, Rasulullah'ın (sav) develerine baskın verip hepsini alıp götürdü ve Nebî'nin (sav) çobanını da öldürdü. Ben, "Ey Rebâh! Şu atı al ve onu Talha b. Ubeydullah'a ulaştır. Rasulullah'a (sav) da müşriklerin, develerine baskın verdiğini haber et!" dedim. Akabinde bir tepeliğe çıkıp Medine'ye yöneldim. Üç kere "Baskın var! diye nidâ ettim. Ardından düşmanın arkasından onları oklayarak yola koyuldum. (O esnada) şiir okuyup "Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün pişman olacağınız gündür!" diyordum. Onlardan birine yetişip onu bineğinden vuruyordum. Netice okun demiri omuzuna isabet ediyordu. (Yine o ânda) "Al bakalım! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün pişman olacağınız gündür!" diyordum. Vallahi! Onları sürekli oklayıp (bineklerini) telef ettim! Bir süvari bana döndüğünde ağaca gelip gövdesi yanına çömeliyor, sonra onu okluyor ve (bineğini) vuruyordum! Sonunda dağ (yolu) daralınca onun dar yerlerine giriverdiler. Dağa tırmandım, onlara taş atmaya başladım! Onları böylece izlemeye devam ettim. Öyle ki, Allah'ın Rasulullah (sav) için yarattığı develerin (hepsini) arkamda emniyete aldım ve (develer), benimle Hz. Peygamber (sav) arasında kalmış oldular. Akabinde onları oklayarak takipte kaldım. Neticede 30'dan fazla elbise ve mızrağı hafiflemek için attılar. Attıkları her şeye Rasulullah (sav) ve ashabı bilsinler diye taşlardan işaret koyuyordum. Sonunda tepenin dar bir yerine geldiler. Onlar bu hâlde iken Fulan b. Bedr el-Fezâri yanlarına geldi. Kahvaltı yapmak üzere oturuverdiler. Ben de küçük bir dağın tepesine oturdum. Fezârî, "O gördüğüm de nedir?" dedi. Onlar, "Pek çetin çıktı! Vallahi! Sabahın karanlığından beri bizden ayrılmadı. Oklayıp durdu. Sonunda elimizdeki her şey gitti!" dediler. O, "Sizden dört kişi ona karşı çıksın!" dedi. Onlardan dört kişi dağda bana doğru geldiler. Benimle konuşma fırsatı bulduklarında "Beni biliyor musunuz?" dedim. Onlar, "Hayır! Kimsin sen?" dediler. Ben "Seleme b. Ekva'yım! Muhammed'in yüzünü şereflendirene and olsun ki, sizden kimi istersem alaşağı ederim. Siz ise bana yetişip de güç yetiremezsiniz!" dedim. Onlardan biri, "Zannedersem (doğru söylüyor)" dedi. (Böylece) dönüp (gittiler). Ben ise konumumu terk etmedim. Sonunda ağaçların arasına dalan Rasulullah'ın (sav) süvarilerini gördüm! Öncüleri Ehram el-Esedî, arkasında Ebu Katâde el-Ensârî, onun arkasında da Mikdâd b. Esved el-Kindî vardı. Ehram'ın (bineğinin) yularını tuttum (ve) "(Zaten) kaçıp gittiler!" dedim. (Ayrıca), "Ey Ehram! Onlardan sakın! Rasulullah (sav) ve ashabı yetişene dek sana bir fenalık etmesinler!" dedim. O, "Yâ Seleme! Allah'a, Ahiret Günü'ne inanıyor ve cennet ile cehennemin hak olduğunu biliyorsan benimle şehadet arasına girme!" dedi. Ben de onu bıraktım. O ve Abdurrahman karşılaştılar. O, Abdurrahman'ın atını heder etti, Abdurrahman da ona darbe indirip onu öldürdü ve onun atına atladı. (Sonra) Rasulullah'ın (sav) süvarisi Ebu Katâde, Abdurrahman'a yetişip ona darbe indirdi (ve) onu öldürdü. Muhammed'in yüzünü şereflendirene and olsun ki, onları yaya olarak izledim. Öyle ki, arkamda ne Muhammed'in (sav) ashabını ne de onların (kaldırdığı) tozlardan bir şey gördüm. Nihayet güneşin batmasından önce içinde su bulunan bir tepeye ondan su içmek için sığındılar. Oraya Zü Kurad denilirdi. Zira onlar susuzdular! Baktılar ki ben arkalarında takipteyim (ve) onları kovalıyorum, sudan bir damla bile içemediler! Çıkıp bir tepeye tırmanmaya başladılar. Ben de peşlerine düştüm ve onlardan birine yetişip omuz başından okladım! "Al bakalım! Ben Ekva'nın oğluyum! Bugün, pişman olacağınız gündür!" dedim. (Onlardan biri), "Hay anası kaybedesice! Sabahki Ekva mı?" dedi. Ben "Ey nefsinin düşmanı! Evet! Sabahki Ekva!" dedim. Tepenin üzerinde iki at bıraktılar. Ben de onları sürüyerek Rasulullah'a (sav) getirdim. Âmir, bana, içinde süt ve su bulunan iki kap getirdi. Ben de abdest alıp (onlardan) içtim. Ardından Rasulullah'ın (sav) yanına geldim. Kendisi onları engellediğim suyun başında bulunmaktaydı. Hz. Peygamber (sav), o develeri, müşriklerden aldığım her şeyi, tüm mızrak ve elbiseyi de ele geçirmişti. (Hatta) Bilal, düşmandan aldığım develerden birini kesmiş de Rasulullah'a (sav) böbreğinden ve pirzolasından kızartıyordu! Ben, "Yâ Rasulullah! Beni bırak da topluluktan 100 adam seçip düşmanı takip edeyim. Onlardan haberci kalmayana dek hepsini öldüreyim!" dedim. Nebî (sav), ateşin aydınlığında dişleri gözükene dek gülüverdi! Hz. Peygamber (sav), "Ey Seleme! Bunu yapabileceğini sanıyor musun?" buyurdu. Ben, "Seni şereflendirene yemin olsun ki, evet!" dedim. Rasulullah (sav), "Onlar şimdi Gatafan toprağında konuk ediliyorlar!" buyurdu. (Derken) Gatafan'dan bir adam gelip "Falanca onlar için bir deve kesti. Onun derisini açtıklarında toz gördüler! 'Size düşman rast gelmiş' deyip kaçarak gittiler" dedi. Sabaha erdiğimizde Hz. Peygamber (sav), "Bugün en hayırlı süvarimiz Ebu Katâde, en hayırlı piyademiz de Seleme'dir" buyurdu. Ardından Rasulullah (sav), bir süvari payı bir de piyade payı olmak üzere bana iki pay verdi. O payları benim için birleştirdi. Ardından Nebî (sav), Medine'ye dönmek üzere Adbâ (denilen katırının) üzerinde beni terkisine aldı. Bizler yol alırken koşuda geçilmeyen Ensâr'dan bir adam "Medine'ye dek yarışacak yok mu? Yarışan yok mu?" dedi. Bunu tekrarlamaya başladı. Onun sözünü işitince "Sen, şerefli birine hürmet etmez ve ondan çekinmez misin?" dedim. O, "Hayır! Sadece Rasulullah (sav) söz konusu olursa!" dedi. Ben, "Yâ Rasulullah! Beni bırak da şununla yarışayım!" dedim. O, "Dilersen, (yarış)!" buyurdu. Ben, "(Az öte) git!" dedim. Ayaklarımı yere sağlam bastım, sabitledim ve koşmaya başladım. Kendimi yormamak adına bir ya da iki yüksek yerde hızımı düşürdüm. Ardından onun peşinden koştum. (Yine) bir ya da iki tepede hızımı düşürdüm. Sonra hızımı arttırdım ve nihayet ona yetiştim. İki omuzu arasına vurup "Vallahi! Geçildin!" dedim. O, "(Öyle) zannediyorum!" dedi. Medine'ye dek onla yarışıp (onu geçtim). Vallahi! Medine'de üç gün kalmadık ki Rasulullah (sav) ile beraber Hayber'e (sefere) çıktık. Amcam Âmir, topluluk içinde şiir okumaya başlayıp "Vallahi! Allah olmasaydı ne hidayet bulur, ne infak eder ne de namaz kılardık! Fazlına muhtaç iken senden müstağni kalamayız! (Düşmanla) karşılaşırsak ayakları(mızı) sabit kıl! Üzerimize huzuru (sekinet) indir!" dedi. Rasulullah (sav), "Kim o?" buyurdu. O, "Ben, Âmir!" dedi. Hz. Peygamber (sav), "Rabbin seni bağışlasın!" buyurdu. Rasulullah (sav) biri için özellikle istiğfarda bulundu mu o, şehit düşerdi! (O esnada) devesi üzerinde bulunan Ömer b. Hattâb, "Yâ Rasulullah! Bizi Âmir'den (az daha) faydalandıramaz mıydın!" dedi. Hayber'e geldiğimizde reisleri Merhab, kılıcını sallaya sallaya çıktı. "Hayber, savaş çanları çaldığında benim silahşörlüğümü , kahramanlığımı ve cevvalliğimi bilir!" diyordu. Amcam Âmir onunla düello yapmaya çıkıp "Hayber, benim de silahşörlüğümü, kahrmanlığımı ve savaşın tehlikesine atılganlığımı bilir!" dedi. Karşılaşıp iki(şer) darbe indirdiler. Merhab'ın kılıcı, Âmir'in kalkanına isabet etti. Âmir de ona alttan hamle yaptı (ama) kılıcı kendine dönüverip hayalarını kesti. Kendisini öldürmüş oldu! (Bulunduğum yerden) çıktım. Baktım ki Nebî'nin (sav) ashabından bir grup, "Âmir'in ameli boşa gitti; kendisini öldürdü" diyorlar! Ağlayarak Nebî'ye gelip "Yâ Rasulullah! Âmir'in ameli boşa gitmiş!" dedim. Hz. Peygamber (sav), "Kim dedi bunu?" buyurdu. Ben, "Ashâbından insanlar!" dedim. O, "Bunu diyen yanılmıştır! Aksine ona iki sevap vardır!" buyurdu. (Sonra) beni, gözünden derdi olan Ali'ye yolladı. Hz. Peygamber (sav), "Sancağı, Allah'ı ve rasulünü seven -râvilerden biri şüpheye düşüp "Allah'ın ve rasulünün kendisini sevdiği" demiştir- birine vereceğim!" buyurdu. Ali'nin yanına geldim. Gözünden derdi olduğu halde onu Rasulullah'a (sav) getirdim. Nebî (sav) onun gözüne tükürdü ve (gözü) iyileşti. Sancağı kendisine verdi. Merhab (yine meydana) çıkıp "Hayber, savaş çanları çaldığında benim silahşörlüğümü , kahramanlığımı ve cevvalliğimi bilir!" dedi. Ali de, "Ben, anamın Haydar diye isimlendirdiği kişiyim! Ormanda yaşayan aslan gibiyim! Düşmanın dehşetle baktığı biri gibiyim! Düşmanı hallaç pamuğu gibi serer de geçerim!" dedi. (Çok geçmeden) Merhab'ın başına bir darbe indirdi de onu öldürdü. Ardından fetih, onun eliyle müyesser oldu.
İbrahim şöyle demiştir: Bize Muhammed b. Yahya, ona Abdussamed b. Abdülvaris, ona da İkrime b. Ammâr bu hadisi uzunca nakletmiştir.
Bize Ahmed b. Yusuf el-Ezdî es-Sülemî, ona Nadr b. Muhammed, ona da İkrime b. Ammâr bu isnad ile rivayette bulunmuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4678, /772
Senetler:
()
Konular:
Biat, Hz. Peygambere biat etmek
Eziyet, inanmayana
Eziyet, insana
Eziyet, münafıkların Hz. Peygamber'e eziyetleri
Eziyet, müslümanın müslümana
Hitabet, Edebiyat, Şiir, Hiciv
Hz. Peygamber, hakaret ve saygısızlık yapılması
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Siyer, Hayber günü
Siyer, Hudeybiye Günü
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه قَالَ كُنْتُ أَمْشِى مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَعَلَيْهِ بُرْدٌ نَجْرَانِىٌّ غَلِيظُ الْحَاشِيَةِ ، فَأَدْرَكَهُ أَعْرَابِىٌّ فَجَذَبَهُ جَذْبَةً شَدِيدَةً ، حَتَّى نَظَرْتُ إِلَى صَفْحَةِ عَاتِقِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَدْ أَثَّرَتْ بِهِ حَاشِيَةُ الرِّدَاءِ مِنْ شِدَّةِ جَذْبَتِهِ ، ثُمَّ قَالَ مُرْ لِى مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِى عِنْدَكَ . فَالْتَفَتَ إِلَيْهِ ، فَضَحِكَ ثُمَّ أَمَرَ لَهُ بِعَطَاءٍ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30594, B003149
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه قَالَ كُنْتُ أَمْشِى مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَعَلَيْهِ بُرْدٌ نَجْرَانِىٌّ غَلِيظُ الْحَاشِيَةِ ، فَأَدْرَكَهُ أَعْرَابِىٌّ فَجَذَبَهُ جَذْبَةً شَدِيدَةً ، حَتَّى نَظَرْتُ إِلَى صَفْحَةِ عَاتِقِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَدْ أَثَّرَتْ بِهِ حَاشِيَةُ الرِّدَاءِ مِنْ شِدَّةِ جَذْبَتِهِ ، ثُمَّ قَالَ مُرْ لِى مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِى عِنْدَكَ . فَالْتَفَتَ إِلَيْهِ ، فَضَحِكَ ثُمَّ أَمَرَ لَهُ بِعَطَاءٍ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Malik, ona İshak b. Abdullah, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle demiştir:
'Ben (bir keresinde) Rasûlullah (sav) ile birlikte yürüyordum. Hz. Peygamber'in üzerinde Necrân dokumalarından kalın kenarlı bir ridâ (kaftan) bulunuyordu. Bir bedevî Hz. Peygamber'e yetişti ve ridâsını şiddetli bir şekilde çekti. O sırada ben Peygamber'in boynu ile iki omuzu arasına baktım, bedevînin ridâyı şiddetle çekmesinden dolayı, ridânın kalın kenarı Hz. Peygamber'in boyun kısmında iz bırakmıştı. Bundan sonra bedevi, Hz. Peygamber(sav)'e:
'Yanında bulunan Allah emaneti olan maldan bana bir şey verilmesini emret, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav), bedeviye doğru (şefkatle) baktı, güldü, sonra ona biraz dünyalık verilmesini emretti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Farzu'l-Humus 19, 1/827
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Yahya İshak b. Abdullah el-Ensârî (İshak b. Abdullah b. Zeyd b. Sehl)
3. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
4. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Bedevi, bedevilik
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
KTB, LİBAS, GİYİM-KUŞAM
Mal, mal - mülk hırsı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
43329, DM001963
Hadis:
أَخْبَرَنَا جَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِى خَالِدٍ قَالَ وَسَمِعْتُ ابْنَ أَبِى أَوْفَى يَقُولُ : سَعَى رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ وَنَحْنُ نَسْتُرُهُ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ أَنْ يُصِيبَهُ أَحَدٌ بِحَجَرٍ أَوْ بِرَمْيَةٍ.
Tercemesi:
Bize Cafer b. Avn, ona İsmail b. Ebu Hâlid’in şöyle dediğini rivayet etti: İbn Ebu Evfâ’yı şöyle derken dinledim: Rasulullah (sav) Safa ile Merve arasında sa’y etti. O sırada biz, kimse ona bir taş ya da attığı bir şeyi isabet ettirmesine karşılık, onu Mekkelilerden koruyorduk.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Menâsik 77, 2/1225
Senetler:
1. Ebu İbrahim Abdullah b. Ebu Evfâ el-Eslemî (Abdullah b. Alkame b. Halid b. Haris)
2. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
3. Ebu Avn Cafer b. Avn el-Kuraşî (Cafer b. Avn b. Cafer b. Amr b. Hurets b. Osman b. Amr b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm)
Konular:
Hac, Sa'y etmek
Hac, Safa ve Merve
Hz. Peygamber, kendisine yapılan eziyetler
Siyer, Hz. Peygamber'in Mekke döneminde çektiği sıkıntılar