حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا آدَمُ بْنُ أَبِي إِيَاسٍ حَدَّثَنَا شَيْبَانُ أَبُو مُعَاوِيَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ عُمَيْرٍ ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : خَرَجَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فِي سَاعَةٍ لا يَخْرُجُ فِيهَا ، وَلا يَلْقَاهُ فِيهَا أَحَدٌ ، فَأَتَاهُ أَبُو بَكْرٍ ، فَقَالَ : مَا جَاءَ بِكَ يَا أَبَا بَكْرٍ ؟ ، قَالَ : خَرَجْتُ أَلْقَى رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنْظُرُ فِي وَجْهِهِ ، وَالتَّسْلِيمَ عَلَيْهِ ، فَلَمْ يَلْبَثْ أَنْ جَاءَ عُمَرُ ، فَقَالَ : مَا جَاءَ بِكَ يَا عُمَرُ ؟ ، قَالَ : الْجُوعُ يَا رَسُولَ اللهِ ، قَالَ صلى الله عليه وسلم : وَأَنَا قَدْ وَجَدْتُ بَعْضَ ذَلِكَ ، فَانْطَلَقُوا إِلَى مَنْزِلِ أَبِي الْهَيْثَمِ بْنِ التَّيْهَانِ الأَنْصَارِيِّ ، وَكَانَ رَجُلا كَثِيرَ النَّخْلِ وَالشَّاءِ ، وَلَمْ يَكُنْ لَهُ خَدَمٌ ، فَلَمْ يَجِدُوهُ ، فَقَالُوا لامْرَأَتِهِ : أَيْنَ صَاحِبُكِ ؟ فَقَالَتِ : انْطَلَقَ يَسْتَعْذِبُ لَنَا الْمَاءَ ، فَلَمْ يَلْبَثُوا أَنْ جَاءَ أَبُو الْهَيْثَمِ بِقِرْبَةٍ يَزْعَبُهَا ، فَوَضَعَهَا ثُمَّ جَاءَ يَلْتَزِمُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم وَيُفَدِّيهِ بِأَبِيهِ وَأُمِّهِ ، ثُمَّ انْطَلَقَ بِهِمْ إِلَى حَدِيقَتِهِ فَبَسَطَ لَهُمْ بِسَاطًا ، ثُمَّ انْطَلَقَ إِلَى نَخْلَةٍ فَجَاءَ بِقِنْوٍ فَوَضَعَهُ ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : أَفَلا تَنَقَّيْتَ لَنَا مِنْ رُطَبِهِ ؟ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللهِ ، إِنِّي أَرَدْتُ أَنْ تَخْتَارُوا ، أَوْ تَخَيَّرُوا مِنْ رُطَبِهِ وَبُسْرِهِ ، فَأَكَلُوا وَشَرِبُوا مِنْ ذَلِكَ الْمَاءِ فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : هَذَا وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مِنِ النَّعِيمِ الَّذِي تُسْأَلُونَ عَنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ظِلٌّ بَارِدٌ ، وَرُطَبٌ طَيِّبٌ ، وَمَاءٌ بَارِدٌ فَانْطَلَقَ أَبُو الْهَيْثَمِ لِيَصْنَعَ لَهُمْ طَعَامًا فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : لا تَذْبَحَنَّ ذَاتَ دَرٍّ ، فَذَبَحَ لَهُمْ عَنَاقًا أَوْ جَدْيًا ، فَأَتَاهُمْ بِهَا فَأَكَلُوا ، فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : هَلْ لَكَ خَادِمٌ ؟ ، قَالَ : لا ، قَالَ : فَإِذَا أَتَانَا ، سَبْيٌ ، فَأْتِنَا فَأُتِيَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم بِرَأْسَيْنِ لَيْسَ مَعَهُمَا ثَالِثٌ ، فَأَتَاهُ أَبُو الْهَيْثَمِ ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : اخْتَرْ مِنْهُمَا فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللهِ ، اخْتَرْ لِي فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : إِنَّ الْمُسْتَشَارَ مُؤْتَمَنٌ ، خُذْ هَذَا ، فَإِنِّي رَأَيْتُهُ يُصَلِّي ، وَاسْتَوْصِ بِهِ مَعْرُوفًا فَانْطَلَقَ أَبُو الْهَيْثَمِ إِلَى امْرَأَتِهِ ، فَأَخْبَرَهَا بِقَوْلِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَالَتِ امْرَأَتُهُ : مَا أَنْتَ بِبَالِغٍ حَقَّ مَا ، قَالَ فِيهِ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم إِلا بِأَنْ تَعْتِقَهُ ، قَالَ : فَهُوَ عَتِيقٌ ، فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : إِنَّ اللَّهَ لَمْ يَبْعَثْ نَبِيًّا وَلا خَلِيفَةً إِلا وَلَهُ بِطَانَتَانِ : بِطَانَةٌ تَأْمُرُهُ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَاهُ عَنِ الْمُنْكَرِ ، وَبِطَانَةٌ لا تَأْلُوهُ خَبَالا ، وَمَنْ يُوقَ بِطَانَةَ السُّوءِ فَقَدْ وُقِيَ
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159711, TŞ000372
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا آدَمُ بْنُ أَبِي إِيَاسٍ حَدَّثَنَا شَيْبَانُ أَبُو مُعَاوِيَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ عُمَيْرٍ ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : خَرَجَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فِي سَاعَةٍ لا يَخْرُجُ فِيهَا ، وَلا يَلْقَاهُ فِيهَا أَحَدٌ ، فَأَتَاهُ أَبُو بَكْرٍ ، فَقَالَ : مَا جَاءَ بِكَ يَا أَبَا بَكْرٍ ؟ ، قَالَ : خَرَجْتُ أَلْقَى رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنْظُرُ فِي وَجْهِهِ ، وَالتَّسْلِيمَ عَلَيْهِ ، فَلَمْ يَلْبَثْ أَنْ جَاءَ عُمَرُ ، فَقَالَ : مَا جَاءَ بِكَ يَا عُمَرُ ؟ ، قَالَ : الْجُوعُ يَا رَسُولَ اللهِ ، قَالَ صلى الله عليه وسلم : وَأَنَا قَدْ وَجَدْتُ بَعْضَ ذَلِكَ ، فَانْطَلَقُوا إِلَى مَنْزِلِ أَبِي الْهَيْثَمِ بْنِ التَّيْهَانِ الأَنْصَارِيِّ ، وَكَانَ رَجُلا كَثِيرَ النَّخْلِ وَالشَّاءِ ، وَلَمْ يَكُنْ لَهُ خَدَمٌ ، فَلَمْ يَجِدُوهُ ، فَقَالُوا لامْرَأَتِهِ : أَيْنَ صَاحِبُكِ ؟ فَقَالَتِ : انْطَلَقَ يَسْتَعْذِبُ لَنَا الْمَاءَ ، فَلَمْ يَلْبَثُوا أَنْ جَاءَ أَبُو الْهَيْثَمِ بِقِرْبَةٍ يَزْعَبُهَا ، فَوَضَعَهَا ثُمَّ جَاءَ يَلْتَزِمُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم وَيُفَدِّيهِ بِأَبِيهِ وَأُمِّهِ ، ثُمَّ انْطَلَقَ بِهِمْ إِلَى حَدِيقَتِهِ فَبَسَطَ لَهُمْ بِسَاطًا ، ثُمَّ انْطَلَقَ إِلَى نَخْلَةٍ فَجَاءَ بِقِنْوٍ فَوَضَعَهُ ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : أَفَلا تَنَقَّيْتَ لَنَا مِنْ رُطَبِهِ ؟ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللهِ ، إِنِّي أَرَدْتُ أَنْ تَخْتَارُوا ، أَوْ تَخَيَّرُوا مِنْ رُطَبِهِ وَبُسْرِهِ ، فَأَكَلُوا وَشَرِبُوا مِنْ ذَلِكَ الْمَاءِ فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : هَذَا وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ مِنِ النَّعِيمِ الَّذِي تُسْأَلُونَ عَنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ظِلٌّ بَارِدٌ ، وَرُطَبٌ طَيِّبٌ ، وَمَاءٌ بَارِدٌ فَانْطَلَقَ أَبُو الْهَيْثَمِ لِيَصْنَعَ لَهُمْ طَعَامًا فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : لا تَذْبَحَنَّ ذَاتَ دَرٍّ ، فَذَبَحَ لَهُمْ عَنَاقًا أَوْ جَدْيًا ، فَأَتَاهُمْ بِهَا فَأَكَلُوا ، فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : هَلْ لَكَ خَادِمٌ ؟ ، قَالَ : لا ، قَالَ : فَإِذَا أَتَانَا ، سَبْيٌ ، فَأْتِنَا فَأُتِيَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم بِرَأْسَيْنِ لَيْسَ مَعَهُمَا ثَالِثٌ ، فَأَتَاهُ أَبُو الْهَيْثَمِ ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : اخْتَرْ مِنْهُمَا فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللهِ ، اخْتَرْ لِي فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : إِنَّ الْمُسْتَشَارَ مُؤْتَمَنٌ ، خُذْ هَذَا ، فَإِنِّي رَأَيْتُهُ يُصَلِّي ، وَاسْتَوْصِ بِهِ مَعْرُوفًا فَانْطَلَقَ أَبُو الْهَيْثَمِ إِلَى امْرَأَتِهِ ، فَأَخْبَرَهَا بِقَوْلِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَالَتِ امْرَأَتُهُ : مَا أَنْتَ بِبَالِغٍ حَقَّ مَا ، قَالَ فِيهِ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم إِلا بِأَنْ تَعْتِقَهُ ، قَالَ : فَهُوَ عَتِيقٌ ، فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : إِنَّ اللَّهَ لَمْ يَبْعَثْ نَبِيًّا وَلا خَلِيفَةً إِلا وَلَهُ بِطَانَتَانِ : بِطَانَةٌ تَأْمُرُهُ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَاهُ عَنِ الْمُنْكَرِ ، وَبِطَانَةٌ لا تَأْلُوهُ خَبَالا ، وَمَنْ يُوقَ بِطَانَةَ السُّوءِ فَقَدْ وُقِيَ
Tercemesi:
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor :
Bir gün Peygamber Efendimiz, dışarı çıkma alışkanlığında olmadığı ve kendilerini de bir kimsenin karşılama ihtimâli bulunmadığı bir saatte evlerinden çıkmışlardı. Böyle bir saatte Ebû Bekir yanma geldi. Ebû Bekir'in gelişine hayret ederek :
- "Hayır ola yâ Ebâ Bekir; bu saatte neye geldiniz?" deyince :
- "Zât-ı Risâletleri ile beraber olmak, O'nun nur cemâlini temâşâ etmek ve O'na selâm vermek için çıkıp geldim yâ Resûlallah" dedi.
Aradan bir kaç dakika geçmeden Ömer de geldi. Onu görünce de :
- Hayırdır yâ Ömer; bu saatte ne işin var, niçin geldin?" diye sordular.
- "Açlıktan yâ Resûlallah!" cevâbım alınca;
- "Ben de aynı şekilde!" buyurdular.
Sonra hep birlikte Ensardan Ebû'l-Heysem'in evine gittiler. Ebû'I-Heysem; pek çok hurmalığı, bağı ve koyunu olmasına rağmen hizmetçileri olmayan bir kimse idi. Onu evde bulamadılar. Hanımına :
- "Hayat arkadaşın nereye gitti?" diye sorduklarında;
"Tatlı su getirmek üzere çıkmıştı" cevâbını aldılar.
Misafirler kapı önünde fazla beklemeden, Ebû'I-Heysem, doldurup yüklendiği su tulumu ile geldi. Tulumu bir yere koyarak Hazreti Peygamber'e sarıldı. Sevincine diyecek yoktu : "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah!." diyerek, misafirlerinin gelişlerinden duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu. Onları alıp bahçesine götürdü. Altlarına, oturacak bir yaygı açtı. Misafirlerini oturttuktan sonra, gidip hurma ağacından bir salkım kopartıp getirdi. Ve salkımı, Resûl-i Ekrem'in önüne koydu. Hurma salkımını gören Peygamberimiz :
- "Bize, hurmaların olmuşunu ayıklayıp getirmedin de dalını koparıp getirdin!." buyuranca;
- "Olgunlarını kendi elimle seçmedim yâ Resûlallah; istedim ki, olgunu ile hamını siz kendi mübarek ellerinizle seçesinız ve hangisini arzu ederseniz onu yiyesiniz" dedi.
Her üçü de ikram edilen hurmayı yediler ve o tatlı sudan da içtiler. Yeyip içtikten sonra Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular :
"Bu nimetler var ya, işte bunlar, and olsun ki kıyamet gününde sorguya çekileceğiniz nimetlerdir: Serin gölge, nefis hurma ve soğuk su!".
Bu ön ikramdan sonra Ebû'I-Heysem, misafirlerine yemek hazırlamak üzere evine gitmek istedi. Ev sahibinin niyetini anlayan Resûl-i Ekrem : "Bizim için sütü sağılan hayvan kesme hâ!" diye tembih etti. O da gidip, bir dişi oğlak veya yaşına girmemiş bir erkek oğlak kesip pişirdi ve misafirlerine ikram etti. Hep birlikte yediler. Yemekten sonra Hazreti Peygamber :
- "Yâ Ebâ'l-Heysem, hizmetçiniz var mı?" diye sordular.
- "Hayır!" cevâbını alınca;
- "Bir yerden esir gelince bize bir uğra" buyurdular.
Aradan bir müddet geçtikten sonra Hazreti Peygamber'e iki baş esir getirildi. Onların yanında bir üçüncüsü yoktu. Esirlerin geldiğini haber alan Ebû'I-Heysem, Resûlullah Efendimiz'in yanma gelerek esirleri gördü. Peygamber Efendimiz :
- "işte esirler; bunların birisini beğen al" buyuranca,
- "Yâ Resûlallah, benim için uygun olanını siz tensip buyurunuz"
dedi. Tercîh hakkı Peygamberimiz'e bırakılınca :
- "Danışılan (müsteşar), güvenilir kimsedir. Madem ki öyle arzu ettin, o hâlde şunu al. Zîrâ ben, onu namaz kılarken gördüm. Ancak, ona
dâima iyi davran" buyurdular.
Ebû'l-Heysem köleyi aldı ve hanımının yanına götürdü. Ve ona, Hazreti Peygamber'in esir hakkındaki tenbîhini de söyledi. Hanımı :
- "Onu âzâd etmediğin müddetçe, sen, Peygamber Efendimiz'in onun hakkındaki tavsiyesini kesinlikle gereği gibi yerine getiremezsin" deyince, Ebû'l-Heysem :
- "Öyle ise ben de onu âzâd ettim!." dedi ve köleyi hürriyetine kavuşturdu.
Peygamber Efendimiz, bu âlicenaplığı haber alınca şöyle buyurdular : "Allah'ın gönderdiği hiç bir peygamber ve halîfe yoktur ki, onun ikişer tane sırdaşı olmamış olsun. Bu sırdaşın birisi ona dâima iyilik yapmayı ve kötülükten sakınmayı emreder. Diğeri ise onu, sapıtmakta hiç kusur etmez. İşte bu kötü sırdaşından kendisini koruyabilen kimse, bütün kötülüklerden korunmuş olur".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 372, /595
Senetler:
()
Konular:
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, Hz. Peygamber, ailesinin geçimini sağlaması
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Hz. Peygamber, hitap şekilleri
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14341, T002475
Hadis:
حَدَّثَنَا هَنَّادٌ حَدَّثَنَا عَبْدَةُ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ وَهْبِ بْنِ كَيْسَانَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: بَعَثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ ثَلاَثُمِائَةٍ نَحْمِلُ زَادَنَا عَلَى رِقَابِنَا فَفَنِىَ زَادُنَا حَتَّى إِنْ كَانَ يَكُونُ لِلرَّجُلِ مِنَّا كُلَّ يَوْمٍ تَمْرَةٌ . فَقِيلَ لَهُ يَا أَبَا عَبْدِ اللَّهِ وَأَيْنَ كَانَتْ تَقَعُ التَّمْرَةُ مِنَ الرَّجُلِ؟ فَقَالَ: لَقَدْ وَجَدْنَا فَقْدَهَا حِينَ فَقَدْنَاهَا وَأَتَيْنَا الْبَحْرَ فَإِذَا نَحْنُ بِحُوتٍ قَدْ قَذَفَهُ الْبَحْرُ فَأَكَلْنَا مِنْهُ ثَمَانِيَةَ عَشَرَ يَوْمًا مَا أَحْبَبْنَا . قَالَ أَبُو عِيسَى : هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحٌ وَقَدْ رُوِىَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ . وَرَوَاهُ مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ عَنْ وَهْبِ بْنِ كَيْسَانَ أَتَمَّ مِنْ هَذَا وَأَطْوَلَ .
Tercemesi:
Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyet edilmiştir; “Rasûlullah (s.a.v.), bizi bir müfreze olarak gönderdi ve biz üç yüz kişi idik. Azıklarımızı boyunlarımızdaki çantalarda taşıyorduk… Derken azığımız tükendi o dereceye geldik ki her kişiye günde bir hurma düşüyordu! Bunun üzerine Ey Ebû Abdullah bir hurma bir kişiye nasıl yetsin denildi. Dedi ki bir hurmayı da bulamaz olduğumuz zaman onun yokluğunu da hissettik. Sonra denize vardık, denizin kıyıya attığı kocaman bir balığa rastladık, On sekiz gün arzu ettiğimiz kadar o balıktan yedik.” Bu hadis hasen sahihtir. Câbir b. Abdullah’tan değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Mâlik b. Enes, Vehb b. Kaysan’dan bu hadisi daha mükemmel ve uzunca rivâyet etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyâme 34, 4/646
Senetler:
()
Konular:
Avlanma, deniz avları
Fakir, Yoksul, fakirlik, yoksulluk
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Sahabe, çektikleri sıkıntılar
Öneri Formu
Hadis Id, No:
35629, DM000022
Hadis:
أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ شِمْرِ بْنِ عَطِيَّةَ عَنْ رَجُلٍ مِنْ مُزَيْنَةَ أَوْ جُهَيْنَةَ قَالَ : صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- الْفَجْرَ فَإِذَا هُوَ بِقَرِيبٍ مِنْ مِائَةِ ذِئْبٍ قَدْ أَقْعَيْنَ ، وُفُودُ الذِّئَابِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« تَرْضَخُوا لَهُمْ شَيْئاً مِنْ طَعَامِكُمْ وَتَأْمَنُونَ عَلَى مَا سِوَى ذَلِكَ ». فَشَكَوْا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- الْحَاجَةَ قَالَ :« فَآذِنُوهُنَّ ». قَالَ : فَآذَنُوهُنَّ فَخَرَجْنَ وَلَهُنَّ عُوَاءٌ.
Tercemesi:
Bize Mu hamine d b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Sufyân, el-A'meş'den (o) Şimr b. Atıyye'den, (o da) Muzeyne'li veya Cuheyne'li bir adamdan (naklen) rivayet etti (ki bu adam) şöyle demiş: (Bir gün) Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sabah namazını kıldırmıştı. Sonra ne görsek! O, kurtların oturuşu gibi, oturakları üzerine oturmuş yüz kurdun yakınında! Bunun üzerine Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara (yani ashabına); "Onlara yemeğinizden az bir şey verir ve (böylece) bunun dışındaki hususlarda emniyet içinde kalırsınız!" buyurdu. Onlar da Resûlullah'a -sallallahu aleyhi ve sellem- ihtiyaçlarını \ ihtiyaç içinde olduklarını) ilettiler. (O zaman Resûlullah); "Onlara (bunu) bildiriniz!" buyurdu. (Râvi) dedi ki; onlar da (bunu) onlara bedirdiler. Bunun üzerine onlar (yani kurtlar) da uluya uluya çıkıp gittiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 4, 1/171
Senetler:
1. Racul Min Müzeyne (Racul Min Müzeyne)
2. Şimr b. Atiyye el-Esedi (Şimr b. Atiyye b. Abdurrahman)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf el-Firyabî (Muhammed b. Yusuf b. Vakıd b. Osman)
Konular:
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Hz. Peygamber, mucizeleri
Merhamet, hayvanlara
حدثنا عمر بن إسماعيل بن مجالد بن سعيد ، حدثني أبي عن بيان بن بشر حدثني قيس بن أبي حازم ، قال : سمعت سعد بن أبي وقاص يقول : إني لأَوْل رَجل أَهْرَقَ دَمًا فِي سَبِيلِ اللهِ , وَإِنْي لأَوْل رَجلٍ رَمَى بِسَهْمٍ فِى سَبِيلِ اللهِ َلقَدْ رَأَيْتُنِي أغزوا فِي الْعِصَابَةَ مِنْ أَصْحَابِ مُحَمْدٍ صلى الله عليه وسلم مَا نَأكُلْ إلاَّ وَرَقَ الشَجَرِ وَالْحُبْلَةَ حَتَّى تَقَرَحَتْ أَشْدَاقُنَا وَإِنْ أَحَدُنَا لَيَضَعُ كَمَا تَضَعُ الشَّاةُ وَالبَعِير وَأَصْبَحَتْ بَنُو أَسَدٍ يَعَزِّرُونَنِى فِي الدِّينِ , لَقَدْ خِبْتُ إذَنْ وَخَسِرْت وَضَلَ عَمَلِي .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159712, TŞ000373
Hadis:
حدثنا عمر بن إسماعيل بن مجالد بن سعيد ، حدثني أبي عن بيان بن بشر حدثني قيس بن أبي حازم ، قال : سمعت سعد بن أبي وقاص يقول : إني لأَوْل رَجل أَهْرَقَ دَمًا فِي سَبِيلِ اللهِ , وَإِنْي لأَوْل رَجلٍ رَمَى بِسَهْمٍ فِى سَبِيلِ اللهِ َلقَدْ رَأَيْتُنِي أغزوا فِي الْعِصَابَةَ مِنْ أَصْحَابِ مُحَمْدٍ صلى الله عليه وسلم مَا نَأكُلْ إلاَّ وَرَقَ الشَجَرِ وَالْحُبْلَةَ حَتَّى تَقَرَحَتْ أَشْدَاقُنَا وَإِنْ أَحَدُنَا لَيَضَعُ كَمَا تَضَعُ الشَّاةُ وَالبَعِير وَأَصْبَحَتْ بَنُو أَسَدٍ يَعَزِّرُونَنِى فِي الدِّينِ , لَقَدْ خِبْتُ إذَنْ وَخَسِرْت وَضَلَ عَمَلِي .
Tercemesi:
Kays b. Ebî Hâzim (ö: 84/703) rivayet ediyor :
Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a)'dan dinledim; o, şöyle diyordu : "Ben, Allah yolunda kan döken kimslerin ilkiyim. Yine ben, Allah yolunda ok atan kimselerin de ilkiyim. Ve ben, Muhammed Aleyhisselâm'ın ashabından bir bölük askerle birlikte gazaya iştirak etmiştim. O sırada ağaç yaprağı ve sakız ağacı meyvesinden başka yiyecek bulamıyorduk. Ağız kenarlarımız iyiden iyiye yara olmuştu. Ve büyük abdestimiz, aynen koyun ve deve tersini andırıyordu.
Şimdi tutmuş, Esed oğulları (BenîEsed) kabilesi, dîn hususunda beni kınamaya kalkışıyorlar. Öyle ise ben her şeyden mahrum kaldım ve bütün bu yaptıklarım boşa gitti!".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 373, /604
Senetler:
()
Konular:
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
حدثنا محمد بن بشار , حدثنا صفوان بن عيسى , حدثنا محمد بن عمرو بن عيسى أبو نعامة العدوي , قال : سمعت خَالِدِ بْنِ عُمَيْرٍ , وشويسًا , أبا الرقاد قالا : بعث عمر بن الخطاب عُتْبَةُ بْنُ غَزْوَانَ وقَالَ انطلق أنت ومن معك , حتى إذا كنتم في أقصى أرض العرب , وأدنى بلاد أرض العجم , فأقبلوا حتى إذا كانوا بالمربد وجدوا هذا المكان , فقالوا : ما هذه ؟ هذه البصرة . فسارواحتى إذا بلغوا حيال الجسر الصغير , فقالوا : هاهنا أمرتم , فنزلوا فذكروا الحديث بطوله .
قال : فقال عتبة بن غزوان : لَقَدْ رَأَيْتُنِي وَإِنِّي لسَابِعَ سَبْعَةٍ مَعَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم مَا لَنَا طَعَامٌ إِلاَّ وَرَقُ الشَّجَرِ حَتَّى تَقَرِحَتْ أَشْدَاقُنَا فالْتَقَطْتُ بُرْدَةً فََقسمتهَا بَيْنِي وَبَيْنَ سَعْدٍ بن أبي وقاص فَمَا مِنَّا من أُولَئِكَ السَبْعَة أَحَد إِلاَّ وَهُوَ أَمِيرَ مِصْرٍ مِنَ الأَمْصَارِ وَسَتَجُرُبونَ الأُمَرَاءَ بَعْدَنَا
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159713, TŞ000374
Hadis:
حدثنا محمد بن بشار , حدثنا صفوان بن عيسى , حدثنا محمد بن عمرو بن عيسى أبو نعامة العدوي , قال : سمعت خَالِدِ بْنِ عُمَيْرٍ , وشويسًا , أبا الرقاد قالا : بعث عمر بن الخطاب عُتْبَةُ بْنُ غَزْوَانَ وقَالَ انطلق أنت ومن معك , حتى إذا كنتم في أقصى أرض العرب , وأدنى بلاد أرض العجم , فأقبلوا حتى إذا كانوا بالمربد وجدوا هذا المكان , فقالوا : ما هذه ؟ هذه البصرة . فسارواحتى إذا بلغوا حيال الجسر الصغير , فقالوا : هاهنا أمرتم , فنزلوا فذكروا الحديث بطوله .
قال : فقال عتبة بن غزوان : لَقَدْ رَأَيْتُنِي وَإِنِّي لسَابِعَ سَبْعَةٍ مَعَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم مَا لَنَا طَعَامٌ إِلاَّ وَرَقُ الشَّجَرِ حَتَّى تَقَرِحَتْ أَشْدَاقُنَا فالْتَقَطْتُ بُرْدَةً فََقسمتهَا بَيْنِي وَبَيْنَ سَعْدٍ بن أبي وقاص فَمَا مِنَّا من أُولَئِكَ السَبْعَة أَحَد إِلاَّ وَهُوَ أَمِيرَ مِصْرٍ مِنَ الأَمْصَارِ وَسَتَجُرُبونَ الأُمَرَاءَ بَعْدَنَا
Tercemesi:
'Amr b. îsâ Ebû Nü'âme el-'Adevî rivayet ediyor : Ben, Hâlid b.
Umeyr ve Şüveys Ebû'r-Rukâd'dan dinledim. Her ikisi de şöyle bir hâdise anlattılar :
Ömer İbn'ül-Hattâb (r.a), halifeliği sırasında Utbe b. Gazvân'ı kumandan tâyin ederek cepheye gönderdi ve ona : "Sen, maiyetindeki askerle birlikte, tâ Arab diyarının sonu ile Acem ülkesinin sınırına yakın bir yerde karargâh kuracak şekilde yola çık" emrini verdi. Utbe, aldığı emir gereğince, maiyetindeki askerle birlikte belirtilen yere müteveccihen yola çıktı. Mirbed denilen mevkie geldiklerinde, şu küfe ki taşlı mahalli buldular. Birbirlerine :
- "Burası neresidir acaba?" diye sormaya başlayınca, Utbe :
- "Burası, Basra olmalıdır" cevabını verdi.
Buradan da kalkıp yürümeye devam ettiler. Nihayet küçük köprünün karşısına geldiklerinde :
- "İşte, gelmeye me'mur kılındığımız yer burasıdır" dediler ve orada, köprünün yamacında karargâhlarını kurdular.
Râvî hâdiseyi uzunca anlattıktan sonra şöyle dedi : Utbe (r.a), kumandasında bulunan kimselere hitaben orada şöyle bir konuşma yaptı :
"Ben, nice çileli günler gördüm. Ben, Resûlullah Efendimiz'le birlikte yedi kişinin yedincisiydim. Ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Onları yemekten dudaklarımız yara olmuştu. Bir defasında bir hırka elime geçmişti. Onu ikiye böldüm; bir parçasına kendim büründüm, öbür parçasını da Sa'd (b. Ebî Vakkâs) verdim. İşte o yedi kişinin istisnasız hepsi, çeşitli bölgelerin emîri (valisi) oldular. Yakında, bizden sonra gelecek idarecileri de görüp onları da tecrübe edeceksiniz!".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 374, /607
Senetler:
()
Konular:
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller