471 Kayıt Bulundu.
Bize Hennâd, ona Ebu Muâviye, ona A‘meş, ona Umare b. Umeyr, ona Abdurrahman b. Yezid, ona da Abdullah şöyle demiştir: Ben Kâbe’nin örtüleri arkasında saklanmış idim. Karınlarının yağları çok, kalplerinin anlayışı kıt, bir Kureyşli ve onun Sakifli iki eniştesi, ya da bir Sakifli ve onun Kureyşli iki eniştesi geldiler. Aralarında anlamadığım bir şeyler konuştular. Biri diğerine “ne dersin? Allah bizim bu konuşmamızı işitiyor mu?” dedi. Diğeri “seslerimizi yükseltirsek konuşmamızı işitir, seslerimizi yükseltmezsek işitemez” dedi. Diğeri de “bir bölümünü işitebiliyorsa, tamamını da işitir” dedi. Abdullah der ki: Ben bunu Nebi’ye (sav) söyledim. Bunun üzerine yüce Allah "Oysa siz, vaktiyle günahlara dalarken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün aleyhinizde şâhitlik yapacağından çekinmiyordunuz" (Fussilet, 22) ayetini "Ziyan edenlerden oldunuz" (Fussilet, 23) buyruğuna kadar indirdi. Ebu İsa der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Bize Mahmud b. Ğaylân, ona Vekî, ona Süfyan, ona A‘meş, ona Umâre b. Umeyr, ona Vehb b. Rabîa, ona Abdullah bu hadisin benzerini rivayet etmiştir.
Açıklama: hükmen merfu olabilir.
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.
Bize el-Humeydî, ona Süfyan, ona Mansur, ona Mücahid, ona Ebu Ma'mer, ona da Abdullah şöyle söylemiştir: Beyt'in (Kâbe'nin) yanında iki Kureyşli ve bir Sakifli –ya da iki Sakifli ve bir Kureyşli- bir araya geldi. Bunlar göbekleri yağlı, anlayışları kıt kimselerdi. Onlardan biri 'sizce Allah bizim söylediklerimizi işitir mi?' dedi. Diğeri 'yüksek sesle konuşursak işitir, gizli saklı konuşursak işitmez, dedi. Bir başkası 'yüksek sesle konuştuğumuzu işitirse gizli saklı konuşursak da işitir' dedi. Bunun üzerine Allah (cc): "Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini sanıyordunuz" (Fussilet, 41/22) ayetini indirdi. Süfyan bize bu hadisi rivayet eder ve şöyle derdi: Bize Mansur veya İbn Ebu Necih veya Humeyd'den biri yahut onlardan ikisi rivayet ederdi. Sonra sadece Mansur rivayet etti dedi ve böyle demeyi bıraktı. Sonra dedi ki: Bize Amr b. Ali, ona Yahya, ona Süfyan es-Sevrî, ona Mansur, ona Mücahid, ona Ebu Ma'mer, ona Abdullah hadisi buna benzer şekilde nakletti.
O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.
Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.