Öneri Formu
Hadis Id, No:
7890, M006382
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ عَبَّادِ بْنِ جَبَلَةَ بْنِ أَبِى رَوَّادٍ حَدَّثَنَا حَرَمِىُّ بْنُ عُمَارَةَ حَدَّثَنَا قُرَّةُ بْنُ خَالِدٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ قَالَ قَالَ قَيْسُ بْنُ عُبَادٍ كُنْتُ فِى حَلْقَةٍ فِيهَا سَعْدُ بْنُ مَالِكٍ وَابْنُ عُمَرَ فَمَرَّ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَلاَمٍ فَقَالُوا هَذَا رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ. فَقُمْتُ فَقُلْتُ لَهُ إِنَّهُمْ قَالُوا كَذَا وَكَذَا. قَالَ سُبْحَانَ اللَّهِ مَا كَانَ يَنْبَغِى لَهُمْ أَنْ يَقُولُوا مَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ إِنَّمَا رَأَيْتُ كَأَنَّ عَمُودًا وُضِعَ فِى رَوْضَةٍ خَضْرَاءَ فَنُصِبَ فِيهَا وَفِى رَأْسِهَا عُرْوَةٌ وَفِى أَسْفَلِهَا مِنْصَفٌ - وَالْمِنْصَفُ الْوَصِيفُ - فَقِيلَ لِىَ ارْقَهْ. فَرَقِيتُ حَتَّى أَخَذْتُ بِالْعُرْوَةِ فَقَصَصْتُهَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَمُوتُ عَبْدُ اللَّهِ وَهُوَ آخِذٌ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Amr b. Abbad b. Cebele b. Ebu Revvad, ona Haremi b. Umare, ona Kurre b. Halid, ona Muhammed b. Sirin şöyle rivayet etti: Kays b. Ubad şunu söyledi: İçlerinde Sa'd b. Malik ve İbn Ömer de bulunan bir halkada idim. Derken (oraya) Abdullah b. Selam uğradı. Cemaat; bu cennetliklerden bir zattır dediler. Ben hemen kalkarak kendisine; bunlar şöyle şöyle dediler dedim. Şu karşılığı verdi: Sübhanellah! Onlara bilmedikleri bir şeyi söylemek yakışmazdı. Ben sadece rüyamda gördüm ki: Yeşil bir bahçenin içine bir direk konulmuş ve oraya dikilmiş. Tepesinde bir kulp var. Aşağısında da bir min-saf! -Minsaf, hizmete yarayan küçük çocuk demektir.- Bana; buna çık denildi. Ben de çıktım. Tâ kulpu tuttum. Bu rüyayı Rasulullah (sav) anlattım da Rasulullah (sav); "Abdullah Urve-i Vüska'dan tutunmuş olarak ölecek" buyurdu".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6382, /1036
Senetler:
()
Konular:
Rüya, rüya ile amel
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Rüyamda bana yerin hazineleri getirildi ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu iki bilezik beni tedirgin etti. Sonra bunlara üflemem bana vahyolundu, ben de üfledim, hemen uçup gitti. Ben bu iki bileziği iki yalancı peygamber olarak yorumladım. Onlar benim iki yanımda bulunan San'âlı (Esved el-Ansî) ve Yemâme'li (Müseylimetü'l-kezzâb'dır)."
Açıklama: Hadisin isnadı için bk. B007036.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27673, B007037
Hadis:
وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بَيْنَا أَنَا نَائِمٌ إِذْ أُوتِيتُ خَزَائِنَ الأَرْضِ ، فَوُضِعَ فِى يَدَىَّ سِوَارَانِ مِنْ ذَهَبٍ ، فَكَبُرَا عَلَىَّ وَأَهَمَّانِى ، فَأُوحِىَ إِلَىَّ أَنِ انْفُخْهُمَا ، فَنَفَخْتُهُمَا فَطَارَا ، فَأَوَّلْتُهُمَا الْكَذَّابَيْنِ اللَّذَيْنِ أَنَا بَيْنَهُمَا صَاحِبَ صَنْعَاءَ وَصَاحِبَ الْيَمَامَةِ » .
Tercemesi:
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Rüyamda bana yerin hazineleri getirildi ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu iki bilezik beni tedirgin etti. Sonra bunlara üflemem bana vahyolundu, ben de üfledim, hemen uçup gitti. Ben bu iki bileziği iki yalancı peygamber olarak yorumladım. Onlar benim iki yanımda bulunan San'âlı (Esved el-Ansî) ve Yemâme'li (Müseylimetü'l-kezzâb'dır)."
Açıklama:
Hadisin isnadı için bk. B007036.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ta'bîr 40, 2/678
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
5. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Rüya, peygamberlerin
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Bize Muhammed b. Rumh, ona Leys b. Sa'd, ona İbn Hâd, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymi, ona Ebu Seleme, ona da Talha b. Ubeydullah (ra) şöyle demiştir:
"Beli kabilesinden iki adam Rasulullah'ın (sav) yanına geldiler. İkisinin Müslümanlığı kabul etmeleri beraber olmuştu. Bunlardan birisinin (İslâmiyet uğrundaki) çalışma ve gayreti diğerininkinden fazla ve daha kuvvetli İdi. Bunlardan çok çalışkan olanı savaşa gidip şehit oldu. Diğeri ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da vefat etti. Talha der ki: Ben uyurken rüyada cennetin kapısı yanında olduğum sırada bu iki adamla karşılaştım. Sonra cennetten bir zat çıktı ve bu iki adamdan, sonradan vefat edene (cennete girmesi için) izin verdi. Bir süre sonra aynı kişi çıktı ve şehit olan adama (cennete girmesi için) izin verdi. Daha sonra (görevli) zât bana döndü ve 'Sen geri dön. Çünkü senin cennete girmen zamanı henüz gelmedi' dedi. Talha sabahleyin bu rüyasını halka anlattı. Herkes şehit olan adamın diğerinden sonra cennete girmesine şaştı. Nihayet bu haber Rasulullah'a (sav) ulaştı ve halk O'na bu rüya olayını arz ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'Bu olayın neyine şaşıyorsunuz?' buyurdu. Sahabeler 'Ey Allah'ın Rasulü! Bu (yâni önce ölüp sonradan cennete giren adam) arkadaşından daha gayretli, daha çalışkandı. Sonra şehit oldu. Halbuki şu diğeri (yâni arkadaşı) ondan önce cennete girdi' dediler. Rasulullah (sav) 'Cennete önce giren adam, şehit olan adamdan sonra bir yıl daha yaşamadı mı?' diye sordu. Sahabeler 'Evet yaşadı' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Ve o adam, Ramazan ayına erişip oruç tuttu, bir yılda şu kadar namaz, şu kadar secde etti, değil mi?' buyurdu. Sahabeler 'Evet doğrudur' dediler. Rasulullah (sav) 'Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe gök ile yer arasındaki mesafeden daha uzaktır' buyurdu."
Açıklama: Ebu Seleme ile Talha b. Ubeydullah arasında inkıta' vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32161, İM003925
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ رُمْحٍ أَنْبَأَنَا اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ عَنِ ابْنِ الْهَادِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ طَلْحَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ أَنَّ رَجُلَيْنِ مِنْ بَلِىٍّ قَدِمَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ إِسْلاَمُهُمَا جَمِيعًا فَكَانَ أَحَدُهُمَا أَشَدَّ اجْتِهَادًا مِنَ الآخَرِ فَغَزَا الْمُجْتَهِدُ مِنْهُمَا فَاسْتُشْهِدَ ثُمَّ مَكَثَ الآخَرُ بَعْدَهُ سَنَةً ثُمَّ تُوُفِّىَ . قَالَ طَلْحَةُ فَرَأَيْتُ فِى الْمَنَامِ بَيْنَا أَنَا عِنْدَ بَابِ الْجَنَّةِ إِذَا أَنَا بِهِمَا فَخَرَجَ خَارِجٌ مِنَ الْجَنَّةِ فَأَذِنَ لِلَّذِى تُوُفِّىَ الآخِرَ مِنْهُمَا ثُمَّ خَرَجَ فَأَذِنَ لِلَّذِى اسْتُشْهِدَ ثُمَّ رَجَعَ إِلَىَّ فَقَالَ ارْجِعْ فَإِنَّكَ لَمْ يَأْنِ لَكَ بَعْدُ . فَأَصْبَحَ طَلْحَةُ يُحَدِّثُ بِهِ النَّاسَ فَعَجِبُوا لِذَلِكَ فَبَلَغَ ذَلِكَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . وَحَدَّثُوهُ الْحَدِيثَ فَقَالَ « مِنْ أَىِّ ذَلِكَ تَعْجَبُونَ » فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذَا كَانَ أَشَدَّ الرَّجُلَيْنِ اجْتِهَادًا ثُمَّ اسْتُشْهِدَ وَدَخَلَ هَذَا الآخِرُ الْجَنَّةَ قَبْلَهُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَلَيْسَ قَدْ مَكَثَ هَذَا بَعْدَهُ سَنَةً » . قَالُوا بَلَى . قَالَ « وَأَدْرَكَ رَمَضَانَ فَصَامَ وَصَلَّى كَذَا وَكَذَا مِنْ سَجْدَةٍ فِى السَّنَةِ » . قَالُوا بَلَى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « فَمَا بَيْنَهُمَا أَبْعَدُ مِمَّا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Rumh, ona Leys b. Sa'd, ona İbn Hâd, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymi, ona Ebu Seleme, ona da Talha b. Ubeydullah (ra) şöyle demiştir:
"Beli kabilesinden iki adam Rasulullah'ın (sav) yanına geldiler. İkisinin Müslümanlığı kabul etmeleri beraber olmuştu. Bunlardan birisinin (İslâmiyet uğrundaki) çalışma ve gayreti diğerininkinden fazla ve daha kuvvetli İdi. Bunlardan çok çalışkan olanı savaşa gidip şehit oldu. Diğeri ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da vefat etti. Talha der ki: Ben uyurken rüyada cennetin kapısı yanında olduğum sırada bu iki adamla karşılaştım. Sonra cennetten bir zat çıktı ve bu iki adamdan, sonradan vefat edene (cennete girmesi için) izin verdi. Bir süre sonra aynı kişi çıktı ve şehit olan adama (cennete girmesi için) izin verdi. Daha sonra (görevli) zât bana döndü ve 'Sen geri dön. Çünkü senin cennete girmen zamanı henüz gelmedi' dedi. Talha sabahleyin bu rüyasını halka anlattı. Herkes şehit olan adamın diğerinden sonra cennete girmesine şaştı. Nihayet bu haber Rasulullah'a (sav) ulaştı ve halk O'na bu rüya olayını arz ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'Bu olayın neyine şaşıyorsunuz?' buyurdu. Sahabeler 'Ey Allah'ın Rasulü! Bu (yâni önce ölüp sonradan cennete giren adam) arkadaşından daha gayretli, daha çalışkandı. Sonra şehit oldu. Halbuki şu diğeri (yâni arkadaşı) ondan önce cennete girdi' dediler. Rasulullah (sav) 'Cennete önce giren adam, şehit olan adamdan sonra bir yıl daha yaşamadı mı?' diye sordu. Sahabeler 'Evet yaşadı' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Ve o adam, Ramazan ayına erişip oruç tuttu, bir yılda şu kadar namaz, şu kadar secde etti, değil mi?' buyurdu. Sahabeler 'Evet doğrudur' dediler. Rasulullah (sav) 'Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe gök ile yer arasındaki mesafeden daha uzaktır' buyurdu."
Açıklama:
Ebu Seleme ile Talha b. Ubeydullah arasında inkıta' vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Ta'bîru'r-ru'ya 10, /631
Senetler:
1. Ebu Muhammed Talha b. Ubeydullah el-Kuraşî (Talha b. Ubeydullah b. Osman b. Amr b. Ka'b)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim et-Teymî el-Kuraşî (Muhammed b. İbrahim b. Hâris b. Hâlid)
4. Ebu Abdullah Yezid b. Hâd el-Leysî (Yezid b. Abdullah b. Üsame b. Hâd)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Ebu Abdullah Muhammed b. Rumh et-Tücibî (Muhammed b. Rumh b. Muhacir b. Muharrar)
Konular:
Amel, faziletlileri
Cennet, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Rüya, rüya ile amel
Rüya, rüyanın tabiri
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَسَأَلْتُ عَنْ قَوْلِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكَ أُرَى الَّذِى أُرِيتُ فِيهِ مَا أُرِيتُ » . فَأَخْبَرَنِى أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « بَيْنَا أَنَا نَائِمٌ رَأَيْتُ فِى يَدَىَّ سِوَارَيْنِ مِنْ ذَهَبٍ ، فَأَهَمَّنِى شَأْنُهُمَا ، فَأُوحِىَ إِلَىَّ فِى الْمَنَامِ أَنِ انْفُخْهُمَا ، فَنَفَخْتُهُمَا فَطَارَا فَأَوَّلْتُهُمَا كَذَّابَيْنِ يَخْرُجَانِ بَعْدِى ، أَحَدُهُمَا الْعَنْسِىُّ ، وَالآخَرُ مُسَيْلِمَةُ » .
İbn Abbâs der ki: Ben Ebu Hureyre'ye, Rasulullah'ın (sav) "Sen rüyamda bana gösterilen, benim de görmüş olduğum o kişisin" sözünün mahiyetini sordum, Ebu Hureyre de bana Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Ben uyurken iki kolumda iki altın bilezik gördüm. Bunların kolumda olması beni tedirgin etti. Sonra bana bu bileziklere üflemem vahyolundu, ben de üfledim, uçup gittiler. Bu iki bileziği, benden sonra çıkacak iki yalancı peygamber olarak yorumladım: Birisi Esved el-Ansî, diğeri de Museylime'dir."
Açıklama: Hadisin isnadı için bk. B004373.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34501, B004374
Hadis:
قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَسَأَلْتُ عَنْ قَوْلِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكَ أُرَى الَّذِى أُرِيتُ فِيهِ مَا أُرِيتُ » . فَأَخْبَرَنِى أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « بَيْنَا أَنَا نَائِمٌ رَأَيْتُ فِى يَدَىَّ سِوَارَيْنِ مِنْ ذَهَبٍ ، فَأَهَمَّنِى شَأْنُهُمَا ، فَأُوحِىَ إِلَىَّ فِى الْمَنَامِ أَنِ انْفُخْهُمَا ، فَنَفَخْتُهُمَا فَطَارَا فَأَوَّلْتُهُمَا كَذَّابَيْنِ يَخْرُجَانِ بَعْدِى ، أَحَدُهُمَا الْعَنْسِىُّ ، وَالآخَرُ مُسَيْلِمَةُ » .
Tercemesi:
İbn Abbâs der ki: Ben Ebu Hureyre'ye, Rasulullah'ın (sav) "Sen rüyamda bana gösterilen, benim de görmüş olduğum o kişisin" sözünün mahiyetini sordum, Ebu Hureyre de bana Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Ben uyurken iki kolumda iki altın bilezik gördüm. Bunların kolumda olması beni tedirgin etti. Sonra bana bu bileziklere üflemem vahyolundu, ben de üfledim, uçup gittiler. Bu iki bileziği, benden sonra çıkacak iki yalancı peygamber olarak yorumladım: Birisi Esved el-Ansî, diğeri de Museylime'dir."
Açıklama:
Hadisin isnadı için bk. B004373.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 70, 2/125
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Muhammed Nafi' b. Cübeyr en-Nevfelî (Nafi' b. Cübeyr b. Mut'im b. Adî b. Nevfel)
4. Abdullah b. Abdurrahman en-Nevfelî (Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Hüseyin b. Haris)
5. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
6. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Tarihsel şahsiyetler, Esved el-Ansî
Tarihsel şahsiyetler, Müseyleme (Sahte Peygamberler)
Bize Ma'mer, ona Zuhrî, ona Urve b. Zübeyir, ona Hz. Âişe şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber'e gelen vahiy, başlangıçta, uykuda sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi apaçık olurdu. Ardından kendisine yalnızlık sevdirildi. O, Hira mağarasına çekilir, orada ailesine dönmeden birçok gece tehannüs -ibadet- ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bittikten) sonra Hatice'nin yanına döner, yine azık alırdı. (Hal böyle iken) kendisi Hira mağarasında bulunduğunda kendisine vahiy geldi. O'na melek geldi ve 'Oku' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Ben okuma bilmem' dedi. Hz. Peygamber der ki: (Melek) beni aldı, öyle bir sıktı ki takatim kesildi. Sonra beni bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben ise 'Okuma bilmem' dedim. Beni yine aldı ve ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben 'Okuma bilmem' dedim. Beni (bir daha) aldı ve takatim kesilene kadar üçüncü defa sıktı, sonra bıraktı. Bana, 'Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan yarattı. Oku, rabbin en cömert olandır. O, insana, kalemle bilmediğini öğretti' Alak, 95/1-5 dedi. Hz. Peygamber (sav) korkudan titreyerek döndü, Hatice'nin yanına girip 'Beni örtün, beni örtün' buyurdu. Korku hali ondan gidene kadar onu örttüler. Ardından o, Hatice'ye 'Ey Hatice, bana ne oluyor' diyerek başından geçenleri ona anlattı ve 'kendim için endişeleniyorum' buyurdu. Hatice ise O'na 'Asla, (bilakis) sevin! Vallahi, Allah seni asla rezil-rüsva etmez. Vallahi, sen, akrabalarınla ilgilenir, doğru konuşur, ihtiyaç sahiplerini gözetir, yoksula, mahruma kazandırır, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen musibetlerde insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu alıp Varaka b. Nevfel b. Râşid b. Abdüluzzâ b. Kusayy'a götürdü. Varaka Hz. Hatice'nin amcasının oğlu olup Cahiliye devrinde Hristiyan olmuştu. Arapça yazı bilir ve Allah'ın imkan verdiği kadarıyla İncil'i Arapça yazardı. Oldukça yaşlı biriydi ve gözleri görmez olmuştu. Hatice ona 'Ey amca, bak kardeşinin oğlu ne diyor, bir dinle' dedi. Varaka b. Nevfel 'Ey kardeşimin oğlu ne görüyorsun?' diye sordu. Rasulullah da ona gördüklerini anlattı. Bunun üzerine Varaka 'Bu, Musa'ya (as) indirilen Nâmûs'tur. Keşke kavmin seni sürdüğünde genç olabilseydim!' dedi. Rasulullah (sav) 'Onlar beni sürecekler mi?' dedi. Varaka da 'Evet, senin getirdiğinin benzerini kim getirdiyse ona eziyet edilmiş, düşmanlık yapılmıştır, senin o gününe yetişirsem, her şeyimle sana yardım edeceğim' dedi. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti."
"Bir müddet vahiy kesildi (fetret dönemi oldu). Bu (fetret devri), Allah Rasulü’nü (sav) çok üzdü. Bize ulaşan haberlere göre, bu üzüntü sebebiyle kendisini dağların zirvelerinden aşağı atmak istediği zamanlar oldu. Ne zaman bir dağın zirvesine çıksa, Cebrâil (as) kendisine görünerek 'Ey Muhammed! Sen Allah’ın Rasulüsün, hak üzere gönderildin' derdi. Bunun üzerine kalbi yatışır, içi sükûna kavuşur ve oradan geri dönerdi. Ama vahyin kesintisi uzayınca yine aynı şeyi yapmak ister, dağa çıktığında Cebrâil (as) tekrar görünür, aynı sözü söylerdi. Ma'mer der ki: Bana Zuhrî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Câbir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav), vahyin kesilme dönemini anlatırken şöyle buyurmuştur: Bir gün yürüyordum. Gökten bir ses duydum. Başımı kaldırdım. Hira’da bana gelen meleği, gökle yer arasında bir kürsü üzerinde otururken gördüm. Onu görünce korkudan sarsıldım. Hemen eve dönüp 'Beni örtün, beni örtün, beni sarın, beni sarın' dedim. Bunun üzerine Yüce Allah 'Ey bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini tekbir et. Elbiseni temiz tut. Pislikten (putlardan) uzak dur.' [Müddessir, 74/1–5] Bu ayetler, namaz farz kılınmadan önce inmiş olup ayette geçen “الرُّجْزَ” kelimesinden maksat putlardır. Ma‘mer der ki: Zuhrî bana şöyle haber vermiştir: Hatice (r.anha) vefat ettiğinde Rasulullah (sav) 'Cennette, Hatice için, inciden yapılmış bir köşk gördüm, içinde ne gürültü vardır ne de yorgunluk.' buyurmuştur. Bize ulaşana göre, Rasulullah’a (sav) Varaka b. Nevfel hakkında soruldu, Hz. Peygamber (sav) de 'Onu rüyada gördüm, üzerinde beyaz elbiseler vardı. Zannederim, eğer cehennemlik olsaydı onun üzerinde beyazlık görmezdim' buyurdu. Sonra Rasulullah (sav), insanları gizli ve açık olarak İslam’a, putları terk etmeye davet etmeye başladı."
"Ma'mer der ki: Bana Katâde, ona Hasan ve başkaları şöyle haber vermiştir: İlk iman eden, 15 ya da 16 yaşında olan Ali b. Ebu Tâlib’tir (ra). (Ma'mer) der ki: Bana Osman el-Cezerî, ona Miksam, ona da İbn Abbâs 'Ali, İslam’ı ilk kabul eden kişidir' demiştir. Ben bunu Zuhrî’ye sordum, bana 'Biz, Zeyd b. Hârise’den önce kimsenin Müslüman olduğunu bilmiyoruz' dedi ve şöyle devam etti: Allah dilediği gençlerden ve toplumun zayıf kesiminden bir grup İslam’a girdi. Onların sayısı arttı. Kureyş’in kâfirleri ise onun söylediklerini inkâr ettiler. Kendi meclislerinde yanından geçerken ona işaret ederek 'Abdülmuttalib’in bu genci gökten konuşulduğunu iddia ediyor' derlerdi. Ma'mer der ki: Zuhrî şöyle demiştir: Kavminin ileri gelenlerinden yalnızca iki kişi iman etmişti: Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma). Ömer ise başlangıçta Rasulullah’a (sav) ve müminlere karşı çok aşırı düşmandı. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah’ım! Dinini Ömer b. Hattâb ile güçlendir' diye dua etti. Hz. Ömer'den önce birçok kimse Müslüman olmuştu. Hz. Ömer’in İslam’a girişi başlangıçta şöyle olmuştur: Kız kardeşi Ümmü Cemîl bt. Hattâb’ın Müslüman olduğu ve yanında gizlice okuduğu bir kürek kemiği (yazılı sahife) bulunduğu haberi Hz. Ömer'e ulaştı. Ayrıca Hz. Ömer’in yediği leşten (putlara sunulmuş kurban etinden), kız kardeşinin yemediği söylendi. Bunun üzerine Ömer kız kardeşinin evine girdi ve 'Yanında bana haber verilen o kemik nedir? Onda, İbn Ebî Kebşe’nin (yani Resûlullah’ın) söylediklerini mi okuyorsun?' dedi. Kız kardeşi 'Yanımda öyle bir şey yok' dedi. Bunun üzerine Ömer, onu tokatladı veya dövdü. Sonra evin içinde o kemiği aradı, bulunca da 'Bana, senin yediğim yemekten yemediğin söylendi' dedi. Ardından o kemikle kız kardeşine vurdu ve başını iki yerinden yardı. Sonra kemiği aldı ve birine okuması için götürdü. Çünkü Ömer yazı bilmezdi. O kişi ona okudu. Ömer Kur'an'ı dinleyince kalbi harekete geçti, İslam gönlüne yerleşti. Akşam olunca Rasulullah’a (sav) doğru gitti. Peygamber Efendimiz yüksek sesle Kur'an okuyarak namaz kılıyordu. Hz. Ömer 'Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. [Ankebût, 29/48-49] ayetlerini ve 'Kâfirler 'Sen peygamber değilsin' derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında Kitab’ın ilmi bulunan kimse.' [Ra‘d, 13/43] ayetini işitti. Rasulullah (sav) namazı bitirince evine yöneldi. Ömer, onu görünce peşinden hızla yürüdü ve 'Dur benim için ey Muhammed!' dedi. Rasulullah (sav) 'Allah’a sığınırım senden' buyurdu. Ömer 'Dur benim için ey Muhammed! Ey Allah’ın Rasulü!' dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) onu bekledi. Ömer ona iman etti ve onu tasdik etti. Ömer Müslüman olunca, dayısı Velî b. Muğîre’nin oğlu Hâlid’in yanına girdi ve 'Ey dayım! Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür. Bunu kavmine duyur'dedi. Velîd 'Yeğenim! İşinde acele etme. Çünkü bu öyle bir iştir ki, insan sabah başka bir halde, akşam başka bir halde bulunur' dedi. Ömer 'Vallahi, iş bana apaçık göründü. Kavmine benim İslam’ımı bildir' dedi. Velîd 'Ben senin hakkında bunu ilk dile getiren olmayacağım' dedi. Bunun üzerine Ömer, Cemîl b. Ma‘mer el-Cumahî’nin yanına girdi ve 'Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Cemîl hemen aceleyle ridâsını sürükleyerek Kureyş’in meclislerine koştu ve 'Ömer b. Hattâb dinden çıktı' diye bağırdı. Fakat Kureyş ona hiçbir karşılık vermedi. Çünkü Ömer kavminin büyüğü idi, ona karşı çıkmaktan çekindiler. Bunu gören Ömer onların karşısına dikildi. Hicr’e (Kâbe yanına) girdi, sırtını Kâbe’ye dayadı ve 'Ey Kureyş topluluğu! Biliniz ki ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Bunun üzerine onlar topluca ayağa kalktılar, şiddetle Ömer’le dövüştüler. O da gün boyunca onlarla savaştı ve onları dağıttı. Sonra Ömer İslam’ını açıktan ilan etti. Artık sabah akşam onların meclislerine gider, yüksek sesle şehadet getirirdi. Onlar ise ilk saldırılarından sonra artık ona ilişemediler. Bu durum Kureyş kâfirlerini çok zorladı. Çünkü Ömer’in İslam’ı, Müslüman olan herkes için büyük bir dayanak oldu. Bunun üzerine müşrikler, ellerinden gelen zulmü yaparak Müslümanlardan bir grubu işkencelere uğrattılar. Ma'mer, ona da Zührî şöyle demiştir: Hilâl, Rasulullah’a (sav) eziyet eden ve ona düşmanlık gösteren müşriklerin küfür üzere ölen atalarını zikretti."
"Rasulullah'ın (sav) geceleyin (Mescid-i Haram'dan) Mescid-i Aksâ’ya yolculuğunun (İsra ve Mirac yolculuğunun) gerçekleştiği günün, ertesi sabahı insanlar, Hz. Peygamber'in (sav) İsra haberini aktardılar. Bunun üzerine, önceden onu tasdik edip iman etmiş bazı kimseler dinden döndüler ve fitneye düşüp onu bu hususta yalanladılar. Müşriklerden biri Ebu Bekir’e geldi 'Bak, arkadaşın bu gece Beytü’l-Makdis’e götürüldüğünü, sonra da aynı gecede geri döndüğünü iddia ediyor' dedi. Ebu Bekir 'Bunu gerçekten söyledi mi?' dedi. 'Evet' dediler. O zaman Ebu Bekir: 'Eğer bunu O söylediyse, mutlaka doğru söylemiştir' dedi. Onlar 'Onun, bir gecede Şam’a gidip geri döndüğünü nasıl tasdik edebiliyorsun?” dediler. Ebu Bekir de 'Evet, ben, ondan daha ötesini tasdik ediyorum. Ben, sabah akşam semadan Ona gelen haberi tasdik ediyorum' dedi. İşte bu sebeple Ebu Bekir’e “Sıddîk” lakabı verildi. Ma'mer derki: Bana Zührî, ona da Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Nebî’ye (sav), İsra gecesi elli vakit namaz farz kılındı, sonra beşe indirildi. Ardından Yüce Allah 'Ey Muhammed! 'Söz bende değişmez' [Kaf, 50/29]. Senin için bu beş vakit, elli vakit sevabı değerindedir' buyurdu. Ma'mer der ki: Bana Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: Kavmim beni yalanladığında Hicr’de ayağa kalktım. Bunun üzerine Beytü’l-Makdis bana yükseltildi, öyle ki onu görüp onlara vasıflarını bir bir anlatmaya başladım. Ma‘mer der ki: Bana Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb, ona Ebu Hüreyre’nin haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) 'İsrâ gecesi Mûsâ (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Saçları sert dalgalı, sanki Şenûe kabilesinden bir adam gibiydi' diye tarif etti. Sonra 'İsa (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Orta boylu, kızıl tenli, sanki hamamdan yeni çıkmış gibiydi' diye tarif etti, sonra da 'İbrahim’i gördüm; onun çocukları içinde ona en çok benzeyen benim' buyurdu ve şöyle devam etti: Bana içinde biri süt, diğeri şarap olan iki kap getirildi. 'Hangisini istersen onu al' denildi. Ben sütü aldım ve içtim, bana 'Sen fıtrata yöneldin, fıtratı buldun. Eğer şarabı alsaydın, ümmetin sapmış olurdu' denildi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
80664, MA009719
Hadis:
قَالَ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ قَالَ: أَخْبَرَنَا الزُّهْرِيُّ قَالَ: أَخْبَرَنِي عُرْوَةُ، عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: أَوَّلُ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنَ الْوَحْيِ الرُّؤْيَا الصَّادِقَةُ، فَكَانَ لَا يَرَى رُؤْيَا إِلَّا جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ، ثُمَّ حُبِّبَ إِلَيْهِ الْخَلَاءُ، فَكَانَ يَأْتِي حِرَاءَ فَيَتَحَنَّثُ فِيهِ. وَهُوَ التَّعَبُّدُ اللَّيَالِي ذَوَاتَ الْعَدَدِ ـ وَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ، ثُمَّ يَرْجِعَ إِلَى خَدِيجَةَ فَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ، ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَى خَدِيجَةَ فَيَتَزَوَّدُ لِمِثْلِهَا، فَحِينَ مَا جَاءَهُ الْحَقُّ، وَهُوَ فِي غَارِ حِرَاءَ، فَجَاءَهُ الْمَلَكُ فِيهِ فَقَالَ لَهُ: اقْرَأْ، يَقُولُ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اقْرَأْ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قُلْتُ: «مَا أَنَا بِقَارِئٍ» فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدُ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ فَقُلْتُ: «مَا أَنَا بِقَارِئٍ» فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّالِثَةُ، حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدُ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: {اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ} [العلق: 1] حَتَّى بَلَغَ {مَا لَمْ يَعْلَمْ} [العلق: 5] فَرَجَعَ بِهَا تَرْجُفُ بَوَادِرُهُ، حَتَّى دَخَلَ عَلَى خَدِيجَةَ فَقَالَ: «زَمِّلُونِي، زَمِّلُونِي» فَزَمَّلُوهُ حَتَّى ذَهَبَ عَنْهُ الرَّوْعُ فَقَالَ لِخَدِيجَةَ: «مَا لِي وَأَخْبَرَهَا الْخَبَرَ» فَقَالَ: «قَدْ خَشِيتِ عَلَيَّ؟» فَقَالَتْ: كَلَّا، وَاللَّهِ لَا يُخْزِيكَ اللَّهُ أَبَدًا إِنَّكَ لَتَصِلُ الرَّحِمَ وَتَصْدُقُ الْحَدِيثَ، وَتَقْرِي الضَّيْفَ، وَتُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ، ثُمَّ انْطَلَقَتْ بِهِ خَدِيجَةُ حَتَّى أَتَتْ بِهِ وَرَقَةَ بْنَ نَوْفَلِ بْنِ رَاشِدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قُصَيٍّ، وَهُوَ ابْنُ عَمِّ خَدِيجَةَ، أَخُو أَبِيهَا، وَكَانَ تَنَصَّرَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ، وَكَانَ يَكْتُبُ الْكِتَابَ الْعَرَبِيَّ، فَكَتَبَ بِالْعَرَبِيَّةِ مِنَ الْإِنْجِيلِ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكْتُبَ، وَكَانَ شَيْخًا كَبِيرًا قَدْ عَمِيَ فَقَالَتْ خَدِيجَةُ: أَيِ ابْنَ عَمِّي اسْمَعْ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ فَقَالَ وَرَقَةُ: ابْنُ أَخِي مَا تَرَى؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَا رَأَى» فَقَالَ وَرَقَةُ: هَذَا النَّامُوسُ الَّذِي أُنْزِلَ عَلَى مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ، يَا لَيْتَنِي فِيهَا جَذَعًا، حِينَ يُخْرِجُكَ قَوْمُكَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَوَ مُخْرِجِيَّ هُمْ؟» فَقَالَ وَرَقَةُ: نَعَمْ لَمْ يَأتِ أَحَدٌ بِمَا أَتَيْتَ بِهِ إِلَّا عُودِيَ، وَأُوذِيَ، وَإِنْ يُدْرِكْنِي يَوْمُكَ أَنْصُرْكَ نَصْرًا مُؤَزَّرًا، ثُمَّ لَمْ يَنْشَبْ وَرَقَةُ أَنْ تُوُفِّيَ،
وَفَتُرَ الْوَحْيُ فَتْرَةً، حَتَّى حَزِنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِيمَا بَلَغَنَا ـ حُزْنًا بَدَا مِنْهُ أَشَدَّ حُزْنًا، غَدَا مِنْهُ مِرَارًا كَيْ يَتَرَدَّى مِنْ رُءُوسِ شَوَاهِقِ الْجِبَالِ، فَلَمَّا ارْتَقَى بِذِرْوَةِ جَبَلٍ تَبَدَّى لَهُ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ يَا رَسُولَ اللَّهِ حَقًّا فَيَسْكُنْ لِذَلِكَ جَأْشُهُ وَتَقِرَّ نَفْسُهُ، فَرَجَعَ، فَإِذَا طَالَتْ عَلَيْهِ فَتْرَةُ الْوَحْيِ عَادَ لِمِثْلِ ذَلِكَ، فَإِذَا رَقَى بِذِرْوَةِ جَبَلٍ تَبَدَّى لَهُ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ. قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: فَأَخْبَرَنِي أَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ يُحَدِّثُ عَنْ فَتْرَةِ الْوَحْيِ فَقَالَ فِي حَدِيثِهِ: " بَيْنَا أَنَا أَمْشِي سَمِعْتُ صَوْتًا مِنَ السَّمَاءِ فَرَفَعْتُ رَأْسِي، فَإِذَا الَّذِي جَاءَنِي بِحِرَاءَ جَالِسًا عَلَى كُرْسِيٍّ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ، فَجُئِثْتُ مِنْهُ رُعْبًا، ثُمَّ رَجَعْتُ فَقُلْتُ: «زَمِّلُونِي زَمِّلُونِي، وَدَثِّرُونِي» فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى {يَاأَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ} إِلَى {وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ} [المدثر: 5] قَبْلَ أَنْ تُفْرَضَ الصَّلَاةُ، وَهِيَ الْأَوْثَانُ. قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي أَنَّ خَدِيجَةَ تُوُفِّيَتْ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أُرِيتُ فِي الْجَنَّةِ بَيْتًا لِخَدِيجَةَ مِنْ قَصَبٍ لَا صَخَبَ فِيهِ وَلَا نَصَبَ، وَهُوَ قَصَبُ اللُّؤْلُؤِ» قَالَ: وَسُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ وَرَقَةَ بْنِ نَوْفَلٍ كَمَا بَلَغَنَا فَقَالَ: «رَأَيْتُهُ فِي الْمَنَامِ عَلَيْهِ ثِيَابٌ بَيَاضٌ، وَقَدْ أَظُنُّ أَنْ لَوْ كَانَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لَمْ أَرَ عَلَيْهِ الْبَيَاضَ» قَالَ: ثُمَّ دَعَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى الْإِسْلَامِ سِرًّا وَجَهْرًا، وَتَرْكِ الْأَوْثَانِ .
قَالَ مَعْمَرٌ: وَأَخْبَرَنَا قَتَادَةُ، عَنِ الْحَسَنِ وَغَيْرِهِ فَقَالَ: كَانَ أَوَّلَ مَنْ آمَنَ بِهِ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ وَهُوَ ابْنُ خَمْسَ عَشْرَةَ أَوْ سِتَّ عَشْرَةَ. قَالَ: وَأَخْبَرَنِي عُثْمَانُ الْجَزَرِيُّ، عَنْ مِقْسَمٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: عَلِيٌّ أَوَّلُ مَنْ أَسْلَمَ. قَالَ: فَسَأَلْتُ الزُّهْرِيَّ، فَقَالَ: مَا عَلِمْنَا أَحَدًا أَسْلَمَ قَبْلَ زَيْدِ بْنِ حَارِثَةَ. قَالَ مَعْمَرٌ: فَسَأَلْتُ الزُّهْرِيَّ قَالَ: فَاسْتَجَابَ لَهُ مَنْ شَاءَ اللَّهُ مِنْ أَحْدَاثِ الرِّجَالِ، وَضُعَفَاءِ النَّاسِ، حَتَّى كَثُرَ مَنْ آمَنَ بِهِ، وَكُفَّارُ قُرَيْشٍ مُنْكِرِينَ لِمَا يَقُولُ يَقُولُونَ إِذَا مَرَّ عَلَيْهِمْ فِي مَجَالِسِهِمْ فَيُشِيرُونَ إِلَيْهِ: إِنَّ غُلَامَ بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ هَذَا لَيُكَلَّمُ ـ زَعَمُوا ـ مِنَ السَّمَاءِ. قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَلَمْ يَتَّبِعْهُ مِنْ أَشْرَافِ قَوْمِهِ غَيْرُ رَجُلَيْنِ ـ أَبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ رَحِمَهُمَا اللَّهُ ـ وَكَانَ عُمَرُ شَدِيدًا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " اللَّهُمَّ أَيِّدْ دِينَكَ بِابْنِ الْخَطَّابِ، فَكَانَ أَوَّلُ إِسْلَامِ عُمَرَ ـ بَعْدَمَا أَسْلَمَ قَبْلَهُ نَاسٌ كَثِيرٌ ـ أَنْ حُدِّثَ أَنَّ أُخْتَهُ أُمَّ جَمِيلِ ابْنَةَ الْخَطَّابِ أَسْلَمَتْ، وَإِنَّ عِنْدَهَا كَتِفًا اكْتَتَبَتْهَا مِنَ الْقُرْآنِ، تَقْرَأُهُ سِرًّا وَحُدِّثَ أَنَّهَا لَا تَأْكُلُ مِنَ الْمَيْتَةِ الَّتِي يَأْكُلُ مِنْهَا عُمَرُ، فَدَخَلَ عَلَيْهَا فَقَالَ: مَا الْكَتِفُ الَّذِي ذُكِرَ لِي عِنْدَكِ، تَقْرَئِينَ فِيهَا مَا يَقُولُ ابْنُ أَبِي كَبْشَةَ؟ يُرِيدُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ: مَا عِنْدِي كَتِفٌ فَصَكَّهَا ـ أَوْ قَالَ فَضَرَبَهَا عُمَرُ، ثُمَّ قَامَ فَالْتَمَسَ الْكَتِفَ فِي الْبَيْتِ، حَتَّى وَجَدَهَا فَقَالَ حِينَ وَجَدَهَا: أَمَا إِنِّي قَدْ حُدِّثْتُ أَنَّكِ لَا تَأْكُلِينَ طَعَامِي الَّذِي آكُلُ مِنْهُ، ثُمَّ ضَرَبَهَا بِالْكَتِفِ فَشَجَّهَا شَجَّتَيْنِ، ثُمَّ خَرَجَ بِالْكَتِفِ حَتَّى دَعَا قَارِئًا، فَقَرَأَ عَلَيْهِ وَكَانَ عُمَرُ لَا يَكْتُبُ فَلَمَّا قَرَأَتْ عَلَيْهِ تَحَرَّكَ قَلْبُهُ حِينَ سَمِعَ الْقُرْآنَ، وَوَقَعَ فِي نَفْسِهِ الْإِسْلَامُ فَلَمَّا أَمْسَى انْطَلَقَ حَتَّى دَنَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ يُصَلِّي وَيَجْهَرُ بِالْقِرَاءَةِ، فَسَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقْرَأُ {وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ} [العنكبوت: 48] حَتَّى بَلَغَ {الظَّالِمُونَ} [العنكبوت: 49] وَسَمِعَهُ يَقْرَأُهَا {وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًا} [الرعد: 43] حَتَّى بَلَغَ {عِلْمُ الْكِتَابِ} [الرعد: 43] قَالَ: فَانْتَظَرَ عُمَرُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى سَلَّمَ مِنْ صَلَاتِهِ، ثُمَّ انْطَلَقَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى أَهْلِهِ فَأَسْرَعَ عُمَرُ الْمَشْيَ فِي أَثَرِهِ حِينَ رَآهُ فَقَالَ: انْظُرْنِي يَا مُحَمَّدُ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْكَ» فَقَالَ عُمَرُ: انْظُرْنِي يَا مُحَمَّدُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ: فَانْتَظَرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَآمَنَ بِهِ عُمَرُ وَصَدَّقَهُ، فَلَمَّا أَسْلَمَ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ انْطَلَقَ حَتَّى دَخَلَ عَلَى خَالِدِ بْنِ الْوَلِيدِ بْنِ الْمُغِيرَةِ فَقَالَ: أَيْ خَالِي اشْهَدْ أَنِّي أُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ، وَأَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَأَخْبِرْ بِذَلِكَ قَوْمَكَ فَقَالَ الْوَلِيدُ: ابْنُ أُخْتِي تَثَبَّتْ فِي أَمْرِكَ، فَأَنْتَ عَلَى حَالٍ تُعْرَفُ بِالنَّاسِ يُصْبِحُ الْمَرْءُ فِيهَا عَلَى حَالٍ، وَيُمْسِي عَلَى حَالٍ فَقَالَ عُمَرُ: وَاللَّهِ قَدْ تَبَيَّنَ لِي الْأَمْرُ، فَأَخْبِرْ قَوْمَكَ بِإِسْلَامِي، فَقَالَ الْوَلِيدُ: لَا أَكُونُ أَوَّلَ مَنْ ذَكَرَ ذَلِكَ عَنْكَ، فَدَخَلَ عُمَرُ فَاسْتَالْنَالْيَا، فَلَمَّا عَلِمَ عُمَرُ أَنَّ الْوَلِيدَ لَمْ يَذْكُرْ شَيْئًا مِنْ شَأْنِهِ، دَخَلَ عَلَى جَمِيلِ بْنِ مَعْمَرٍ الْجُمَحِيِّ، فَقَالَ: أَخْبِرْ أَنِّي أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ قَالَ: فَقَامَ جَمِيلُ بْنُ مَعْمَرٍ يَجُرُّ رِدَاءَهُ مِنَ الْعَجَلَةِ جَرًّا، حَتَّى تَتَبَّعَ مَجَالِسَ قُرَيْشٍ يَقُولُ: صَبَأَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، فَلَمْ تُرْجِعْ إِلَيْهِ قُرَيْشُ شَيْئًا، وَكَانَ عُمَرُ سَيِّدَ قَوْمِهِ، فَهَابُوا الْإِنْكَارَ عَلَيْهِ، فَلَمَّا رَآهُمْ لَا يُنْكِرُونَ ذَلِكَ عَلَيْهِ مَشَى، حَتَّى أَتَى مَجَالِسَهُمْ أَكْمَلَ مَا كَانَتْ فَدَخَلَ الْحِجْرَ فَأَسْنَدَ ظَهْرَهُ إِلَى الْكَعْبَةِ فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ أَتَعْلَمُونَ أَنِّي أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، فَثَارُوا فَقَاتَلَهُ رِجَالٌ مِنْهُمْ قِتَالًا شَدِيدًا وَضَرَبَهُمْ عَامَّةَ يَوْمِهِ حَتَّى تَرَكُوهُ، وَاسْتَعْلَنَ بِإِسْلَامِهِ وَجَعَلَ يَغْدُو عَلَيْهِمْ وَيَرُوحُ يَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ فَتَرَكُوهُ، فَلَمْ يَتْرُكُوهُ بَعْدَ ثَوْرَتِهِمُ الْأُولَى، فَاشْتَدَّ ذَلِكَ عَلَى كُفَّارِ قُرَيْشٍ عَلَى كُلِّ رَجُلٍ أَسْلَمَ فَعَذَّبُوا مِنَ الْمُسْلِمِينَ نَفَرًا قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَذَكَرَ هِلَالٌ آبَاءَهُمُ الَّذِينَ مَاتُوا كُفَّارًا فَشَقُّوا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَادَوْهُ
فَلَمَّا أُسْرِيَ بِهِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى أَصْبَحَ النَّاسُ يُخْبِرُ أَنَّهُ قَدْ أُسْرِيَ بِهِ فَارْتَدَّ أُنَاسٌ مِمَّنْ كَانَ قَدْ صَدَّقَهُ وَآمَنَ بِهِ، وَفُتِنُوا وَكَذَّبُوهُ بِهِ، وَسَعَى رَجُلٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ إِلَى أَبِي بَكْرٍ فَقَالَ: هَذَا صَاحِبُكَ يَزْعُمُ أَنَّهُ قَدْ أُسْرِيَ بِهِ اللَّيْلَةَ إِلَى بَيْتِ الْمَقْدِسِ ثُمَّ رَجَعَ مِنْ لَيْلَتِهِ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ: أَوَ قَالَ ذَلِكَ؟ قَالُوا: نَعَمْ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ: فَإِنِّي أَشْهَدُ إِنْ كَانَ قَالَ ذَلِكَ لَقَدْ صَدَقَ فَقَالُوا: أَتُصَدِّقَهُ بِأَنَّهُ جَاءَ الشَّامَ فِي لَيْلَةٍ وَاحِدَةٍ وَرَجَعَ قَبْلَ أَنْ يُصْبِحَ؟ قَالَ أَبُو بَكْرٍ: نَعَمْ إِنِّي أُصَدِّقُهُ بِأَبْعَدَ مِنْ ذَلِكَ أُصَدِّقُهُ بِخَبَرِ السَّمَاءِ بُكْرَةً وَعَشِيًّا فَلِذَلِكَ سُمَيَّ أَبُو بَكْرٍ بِالصِّدِّيقِ قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فُرِضَتْ عَلَيْهِ الصَّلَوَاتُ لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِهِ خَمْسِينَ، ثُمَّ نَقَصَتْ إِلَى خَمْسٍ، ثُمَّ نُودِيَ يَا مُحَمَّدُ {مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ} [ق: 29] وَإِنَّ لَكَ بِالْخَمْسِ خَمْسِينَ قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي أَبُو سَلَمَةَ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «قُمْتُ فِي الْحِجْرِ حِينَ كَذَّبَنِي قَوْمِي فَرُفِعَ لِي بَيْتُ الْمَقْدِسِ حَتَّى جَعَلْتُ أَنْعَتُ لَهُمْ». قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: فَأَخْبَرَنِي سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيِّبِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " حِينَ أُسْرِيَ بِهِ لَقِيتُ مُوسَى قَالَ: فَنَعَتَهُ فَإِذَا رَجُلٌ حَسِبْتَهُ قَالَ مُضْطَرِبٌ رَجْلُ الرَّأْسِ كَأَنَّهُ مِنْ رِجَالِ شَنُوءَةٍ قَالَ: وَلَقِيتُ عِيسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ فَنَعَتَهُ فَقَالَ رَبْعَةُ أَحْمَرُ كَأَنَّمَا خَرَجَ مِنْ دِيمَاسَ قَالَ: وَرَأَيْتُ إِبْرَاهِيمَ وَأَنَا أَشْبَهُ وَلَدَهُ بِهِ قَالَ: «وَأُتِيَ بِإِنَاءَيْنِ فِي أَحَدِهِمَا لَبَنٌ وَفِي الْآخَرِ خَمْرٌ» فَقَالَ: خُذْ أَيُّهُمَا شِئْتُ فَأَخَذْتُ اللَّبَنَ، فَشَرِبْتُهُ فَقِيلَ لِي: هُدِيتَ لِلْفِطْرَةِ أَوْ أَصَبْتَ الْفِطْرَةَ، أَمَا أَنَّكَ لَوْ أَخَذْتَ الْخَمْرَ غَوَتْ أُمَّتُكَ
Tercemesi:
Bize Ma'mer, ona Zuhrî, ona Urve b. Zübeyir, ona Hz. Âişe şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber'e gelen vahiy, başlangıçta, uykuda sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi apaçık olurdu. Ardından kendisine yalnızlık sevdirildi. O, Hira mağarasına çekilir, orada ailesine dönmeden birçok gece tehannüs -ibadet- ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bittikten) sonra Hatice'nin yanına döner, yine azık alırdı. (Hal böyle iken) kendisi Hira mağarasında bulunduğunda kendisine vahiy geldi. O'na melek geldi ve 'Oku' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Ben okuma bilmem' dedi. Hz. Peygamber der ki: (Melek) beni aldı, öyle bir sıktı ki takatim kesildi. Sonra beni bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben ise 'Okuma bilmem' dedim. Beni yine aldı ve ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben 'Okuma bilmem' dedim. Beni (bir daha) aldı ve takatim kesilene kadar üçüncü defa sıktı, sonra bıraktı. Bana, 'Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan yarattı. Oku, rabbin en cömert olandır. O, insana, kalemle bilmediğini öğretti' Alak, 95/1-5 dedi. Hz. Peygamber (sav) korkudan titreyerek döndü, Hatice'nin yanına girip 'Beni örtün, beni örtün' buyurdu. Korku hali ondan gidene kadar onu örttüler. Ardından o, Hatice'ye 'Ey Hatice, bana ne oluyor' diyerek başından geçenleri ona anlattı ve 'kendim için endişeleniyorum' buyurdu. Hatice ise O'na 'Asla, (bilakis) sevin! Vallahi, Allah seni asla rezil-rüsva etmez. Vallahi, sen, akrabalarınla ilgilenir, doğru konuşur, ihtiyaç sahiplerini gözetir, yoksula, mahruma kazandırır, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen musibetlerde insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu alıp Varaka b. Nevfel b. Râşid b. Abdüluzzâ b. Kusayy'a götürdü. Varaka Hz. Hatice'nin amcasının oğlu olup Cahiliye devrinde Hristiyan olmuştu. Arapça yazı bilir ve Allah'ın imkan verdiği kadarıyla İncil'i Arapça yazardı. Oldukça yaşlı biriydi ve gözleri görmez olmuştu. Hatice ona 'Ey amca, bak kardeşinin oğlu ne diyor, bir dinle' dedi. Varaka b. Nevfel 'Ey kardeşimin oğlu ne görüyorsun?' diye sordu. Rasulullah da ona gördüklerini anlattı. Bunun üzerine Varaka 'Bu, Musa'ya (as) indirilen Nâmûs'tur. Keşke kavmin seni sürdüğünde genç olabilseydim!' dedi. Rasulullah (sav) 'Onlar beni sürecekler mi?' dedi. Varaka da 'Evet, senin getirdiğinin benzerini kim getirdiyse ona eziyet edilmiş, düşmanlık yapılmıştır, senin o gününe yetişirsem, her şeyimle sana yardım edeceğim' dedi. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti."
"Bir müddet vahiy kesildi (fetret dönemi oldu). Bu (fetret devri), Allah Rasulü’nü (sav) çok üzdü. Bize ulaşan haberlere göre, bu üzüntü sebebiyle kendisini dağların zirvelerinden aşağı atmak istediği zamanlar oldu. Ne zaman bir dağın zirvesine çıksa, Cebrâil (as) kendisine görünerek 'Ey Muhammed! Sen Allah’ın Rasulüsün, hak üzere gönderildin' derdi. Bunun üzerine kalbi yatışır, içi sükûna kavuşur ve oradan geri dönerdi. Ama vahyin kesintisi uzayınca yine aynı şeyi yapmak ister, dağa çıktığında Cebrâil (as) tekrar görünür, aynı sözü söylerdi. Ma'mer der ki: Bana Zuhrî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Câbir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav), vahyin kesilme dönemini anlatırken şöyle buyurmuştur: Bir gün yürüyordum. Gökten bir ses duydum. Başımı kaldırdım. Hira’da bana gelen meleği, gökle yer arasında bir kürsü üzerinde otururken gördüm. Onu görünce korkudan sarsıldım. Hemen eve dönüp 'Beni örtün, beni örtün, beni sarın, beni sarın' dedim. Bunun üzerine Yüce Allah 'Ey bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini tekbir et. Elbiseni temiz tut. Pislikten (putlardan) uzak dur.' [Müddessir, 74/1–5] Bu ayetler, namaz farz kılınmadan önce inmiş olup ayette geçen “الرُّجْزَ” kelimesinden maksat putlardır. Ma‘mer der ki: Zuhrî bana şöyle haber vermiştir: Hatice (r.anha) vefat ettiğinde Rasulullah (sav) 'Cennette, Hatice için, inciden yapılmış bir köşk gördüm, içinde ne gürültü vardır ne de yorgunluk.' buyurmuştur. Bize ulaşana göre, Rasulullah’a (sav) Varaka b. Nevfel hakkında soruldu, Hz. Peygamber (sav) de 'Onu rüyada gördüm, üzerinde beyaz elbiseler vardı. Zannederim, eğer cehennemlik olsaydı onun üzerinde beyazlık görmezdim' buyurdu. Sonra Rasulullah (sav), insanları gizli ve açık olarak İslam’a, putları terk etmeye davet etmeye başladı."
"Ma'mer der ki: Bana Katâde, ona Hasan ve başkaları şöyle haber vermiştir: İlk iman eden, 15 ya da 16 yaşında olan Ali b. Ebu Tâlib’tir (ra). (Ma'mer) der ki: Bana Osman el-Cezerî, ona Miksam, ona da İbn Abbâs 'Ali, İslam’ı ilk kabul eden kişidir' demiştir. Ben bunu Zuhrî’ye sordum, bana 'Biz, Zeyd b. Hârise’den önce kimsenin Müslüman olduğunu bilmiyoruz' dedi ve şöyle devam etti: Allah dilediği gençlerden ve toplumun zayıf kesiminden bir grup İslam’a girdi. Onların sayısı arttı. Kureyş’in kâfirleri ise onun söylediklerini inkâr ettiler. Kendi meclislerinde yanından geçerken ona işaret ederek 'Abdülmuttalib’in bu genci gökten konuşulduğunu iddia ediyor' derlerdi. Ma'mer der ki: Zuhrî şöyle demiştir: Kavminin ileri gelenlerinden yalnızca iki kişi iman etmişti: Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma). Ömer ise başlangıçta Rasulullah’a (sav) ve müminlere karşı çok aşırı düşmandı. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah’ım! Dinini Ömer b. Hattâb ile güçlendir' diye dua etti. Hz. Ömer'den önce birçok kimse Müslüman olmuştu. Hz. Ömer’in İslam’a girişi başlangıçta şöyle olmuştur: Kız kardeşi Ümmü Cemîl bt. Hattâb’ın Müslüman olduğu ve yanında gizlice okuduğu bir kürek kemiği (yazılı sahife) bulunduğu haberi Hz. Ömer'e ulaştı. Ayrıca Hz. Ömer’in yediği leşten (putlara sunulmuş kurban etinden), kız kardeşinin yemediği söylendi. Bunun üzerine Ömer kız kardeşinin evine girdi ve 'Yanında bana haber verilen o kemik nedir? Onda, İbn Ebî Kebşe’nin (yani Resûlullah’ın) söylediklerini mi okuyorsun?' dedi. Kız kardeşi 'Yanımda öyle bir şey yok' dedi. Bunun üzerine Ömer, onu tokatladı veya dövdü. Sonra evin içinde o kemiği aradı, bulunca da 'Bana, senin yediğim yemekten yemediğin söylendi' dedi. Ardından o kemikle kız kardeşine vurdu ve başını iki yerinden yardı. Sonra kemiği aldı ve birine okuması için götürdü. Çünkü Ömer yazı bilmezdi. O kişi ona okudu. Ömer Kur'an'ı dinleyince kalbi harekete geçti, İslam gönlüne yerleşti. Akşam olunca Rasulullah’a (sav) doğru gitti. Peygamber Efendimiz yüksek sesle Kur'an okuyarak namaz kılıyordu. Hz. Ömer 'Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. [Ankebût, 29/48-49] ayetlerini ve 'Kâfirler 'Sen peygamber değilsin' derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında Kitab’ın ilmi bulunan kimse.' [Ra‘d, 13/43] ayetini işitti. Rasulullah (sav) namazı bitirince evine yöneldi. Ömer, onu görünce peşinden hızla yürüdü ve 'Dur benim için ey Muhammed!' dedi. Rasulullah (sav) 'Allah’a sığınırım senden' buyurdu. Ömer 'Dur benim için ey Muhammed! Ey Allah’ın Rasulü!' dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) onu bekledi. Ömer ona iman etti ve onu tasdik etti. Ömer Müslüman olunca, dayısı Velî b. Muğîre’nin oğlu Hâlid’in yanına girdi ve 'Ey dayım! Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür. Bunu kavmine duyur'dedi. Velîd 'Yeğenim! İşinde acele etme. Çünkü bu öyle bir iştir ki, insan sabah başka bir halde, akşam başka bir halde bulunur' dedi. Ömer 'Vallahi, iş bana apaçık göründü. Kavmine benim İslam’ımı bildir' dedi. Velîd 'Ben senin hakkında bunu ilk dile getiren olmayacağım' dedi. Bunun üzerine Ömer, Cemîl b. Ma‘mer el-Cumahî’nin yanına girdi ve 'Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Cemîl hemen aceleyle ridâsını sürükleyerek Kureyş’in meclislerine koştu ve 'Ömer b. Hattâb dinden çıktı' diye bağırdı. Fakat Kureyş ona hiçbir karşılık vermedi. Çünkü Ömer kavminin büyüğü idi, ona karşı çıkmaktan çekindiler. Bunu gören Ömer onların karşısına dikildi. Hicr’e (Kâbe yanına) girdi, sırtını Kâbe’ye dayadı ve 'Ey Kureyş topluluğu! Biliniz ki ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Bunun üzerine onlar topluca ayağa kalktılar, şiddetle Ömer’le dövüştüler. O da gün boyunca onlarla savaştı ve onları dağıttı. Sonra Ömer İslam’ını açıktan ilan etti. Artık sabah akşam onların meclislerine gider, yüksek sesle şehadet getirirdi. Onlar ise ilk saldırılarından sonra artık ona ilişemediler. Bu durum Kureyş kâfirlerini çok zorladı. Çünkü Ömer’in İslam’ı, Müslüman olan herkes için büyük bir dayanak oldu. Bunun üzerine müşrikler, ellerinden gelen zulmü yaparak Müslümanlardan bir grubu işkencelere uğrattılar. Ma'mer, ona da Zührî şöyle demiştir: Hilâl, Rasulullah’a (sav) eziyet eden ve ona düşmanlık gösteren müşriklerin küfür üzere ölen atalarını zikretti."
"Rasulullah'ın (sav) geceleyin (Mescid-i Haram'dan) Mescid-i Aksâ’ya yolculuğunun (İsra ve Mirac yolculuğunun) gerçekleştiği günün, ertesi sabahı insanlar, Hz. Peygamber'in (sav) İsra haberini aktardılar. Bunun üzerine, önceden onu tasdik edip iman etmiş bazı kimseler dinden döndüler ve fitneye düşüp onu bu hususta yalanladılar. Müşriklerden biri Ebu Bekir’e geldi 'Bak, arkadaşın bu gece Beytü’l-Makdis’e götürüldüğünü, sonra da aynı gecede geri döndüğünü iddia ediyor' dedi. Ebu Bekir 'Bunu gerçekten söyledi mi?' dedi. 'Evet' dediler. O zaman Ebu Bekir: 'Eğer bunu O söylediyse, mutlaka doğru söylemiştir' dedi. Onlar 'Onun, bir gecede Şam’a gidip geri döndüğünü nasıl tasdik edebiliyorsun?” dediler. Ebu Bekir de 'Evet, ben, ondan daha ötesini tasdik ediyorum. Ben, sabah akşam semadan Ona gelen haberi tasdik ediyorum' dedi. İşte bu sebeple Ebu Bekir’e “Sıddîk” lakabı verildi. Ma'mer derki: Bana Zührî, ona da Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Nebî’ye (sav), İsra gecesi elli vakit namaz farz kılındı, sonra beşe indirildi. Ardından Yüce Allah 'Ey Muhammed! 'Söz bende değişmez' [Kaf, 50/29]. Senin için bu beş vakit, elli vakit sevabı değerindedir' buyurdu. Ma'mer der ki: Bana Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: Kavmim beni yalanladığında Hicr’de ayağa kalktım. Bunun üzerine Beytü’l-Makdis bana yükseltildi, öyle ki onu görüp onlara vasıflarını bir bir anlatmaya başladım. Ma‘mer der ki: Bana Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb, ona Ebu Hüreyre’nin haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) 'İsrâ gecesi Mûsâ (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Saçları sert dalgalı, sanki Şenûe kabilesinden bir adam gibiydi' diye tarif etti. Sonra 'İsa (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Orta boylu, kızıl tenli, sanki hamamdan yeni çıkmış gibiydi' diye tarif etti, sonra da 'İbrahim’i gördüm; onun çocukları içinde ona en çok benzeyen benim' buyurdu ve şöyle devam etti: Bana içinde biri süt, diğeri şarap olan iki kap getirildi. 'Hangisini istersen onu al' denildi. Ben sütü aldım ve içtim, bana 'Sen fıtrata yöneldin, fıtratı buldun. Eğer şarabı alsaydın, ümmetin sapmış olurdu' denildi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Meğâzî 9719, 5/321
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Hatice
Hz. Peygamber, risalet öncesi hayatı
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Kur'an, âyetlerin, surelerin nüzulundan sonraki durum
Kur'an, Nüzul sebebleri
Mirac, İsra
Rüya, anlatılması
Rüya, peygamberlerin
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Sahabe, İslama girişleri
Siyer, hicret, öncesinde Mekke ve hatıralar
Tarihsel Şahsiyetler, Varaka b. Nevfel
Vahiy, başlangıcı
Vahiy, geliş şekilleri
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, Züfer b. Sa'saa, ona babası (Sa'saa b. Malik), ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) sabah namazını kılıp cemaate dönünce "içinizde bu gece rüya gören var mı?" diye sorar ve "benden sonra Nübüvvet kalmayacak, ancak sadık (doğru) rüyalar kalacak" buyururdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34097, D005017
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ عَنْ مَالِكٍ عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى طَلْحَةَ عَنْ زُفَرَ بْنِ صَعْصَعَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ إِذَا انْصَرَفَ مِنَ صَلاَةِ الْغَدَاةِ يَقُولُ: "هَلْ رَأَى أَحَدٌ مِنْكُمُ اللَّيْلَةَ رُؤْيَا." وَيَقُولُ: "إِنَّهُ لَيْسَ يَبْقَى بَعْدِى مِنَ النُّبُوَّةِ إِلاَّ الرُّؤْيَا الصَّالِحَةُ."
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, Züfer b. Sa'saa, ona babası (Sa'saa b. Malik), ona da Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) sabah namazını kılıp cemaate dönünce "içinizde bu gece rüya gören var mı?" diye sorar ve "benden sonra Nübüvvet kalmayacak, ancak sadık (doğru) rüyalar kalacak" buyururdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Edeb 96, /1136
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Sa'sa'a b. Malik el-Basrî (Sa'sa'a b. Malik)
3. Züfer b. Sa'sa'a b. Mâlik (Züfer b. Sa'sa'a b. Mâlik)
4. Ebu Yahya İshak b. Abdullah el-Ensârî (İshak b. Abdullah b. Zeyd b. Sehl)
5. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Sadık Rüya, nübüvvetten bir cüzdür
Bize İshak b. Nasr, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Hemmâm, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) dediğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Rüyamda bana yerin hazineleri getirildi ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu iki bilezik beni tedirgin etti. Sonra bunlara üflemem bana vahyolundu, ben de üfledim, hemen kaybolup gitti. Ben bu iki bileziği iki yalancı peygamber olarak yorumladım. Onlar benim iki yanımda bulunan San'âlı (Esved el-Ansî) ve Yemâme'li (Müseylimetü'l-kezzâb'dır)."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34502, B004375
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ نَصْرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ هَمَّامٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بَيْنَا أَنَا نَائِمٌ أُتِيتُ بِخَزَائِنِ الأَرْضِ ، فَوُضِعَ فِى كَفِّى سِوَارَانِ مِنْ ذَهَبٍ ، فَكَبُرَا عَلَىَّ فَأُوحِىَ إِلَىَّ أَنِ انْفُخْهُمَا ، فَنَفَخْتُهُمَا فَذَهَبَا فَأَوَّلْتُهُمَا الْكَذَّابَيْنِ اللَّذَيْنِ أَنَا بَيْنَهُمَا صَاحِبَ صَنْعَاءَ ، وَصَاحِبَ الْيَمَامَةِ » .
Tercemesi:
Bize İshak b. Nasr, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Hemmâm, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) dediğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Rüyamda bana yerin hazineleri getirildi ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu iki bilezik beni tedirgin etti. Sonra bunlara üflemem bana vahyolundu, ben de üfledim, hemen kaybolup gitti. Ben bu iki bileziği iki yalancı peygamber olarak yorumladım. Onlar benim iki yanımda bulunan San'âlı (Esved el-Ansî) ve Yemâme'li (Müseylimetü'l-kezzâb'dır)."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 70, 2/125
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
5. Ebu İbrahim İshak b. İbrahim el-Buhari (İshak b. İbrahim b. Nasr)
Konular:
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Tarihsel şahsiyetler, Esved el-Ansî
Tarihsel şahsiyetler, Müseyleme (Sahte Peygamberler)
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِىُّ أَخْبَرَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ خَتَنُ الْفِرْيَابِىِّ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ الْفَزَارِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ كُنْتُ أَبِيتُ فِى الْمَسْجِدِ وَلَمْ يَكُنْ لِى أَهْلٌ فَرَأَيْتُ فِى الْمَنَامِ كَأَنَّمَا انْطُلِقَ بِى إِلَى بِئْرٍ. فَذَكَرَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِمَعْنَى حَدِيثِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَالِمٍ عَنْ أَبِيهِ
[كَانَ الرَّجُلُ فِى حَيَاةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا رَأَى رُؤْيَا قَصَّهَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَتَمَنَّيْتُ أَنْ أَرَى رُؤْيَا أَقُصُّهَا عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ وَكُنْتُ غُلاَمًا شَابًّا عَزَبًا وَكُنْتُ أَنَامُ فِى الْمَسْجِدِ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَرَأَيْتُ فِى النَّوْمِ كَأَنَّ مَلَكَيْنِ أَخَذَانِى فَذَهَبَا بِى إِلَى النَّارِ فَإِذَا هِىَ مَطْوِيَّةٌ كَطَىِّ الْبِئْرِ وَإِذَا لَهَا قَرْنَانِ كَقَرْنَىِ الْبِئْرِ وَإِذَا فِيهَا نَاسٌ قَدْ عَرَفْتُهُمْ فَجَعَلْتُ أَقُولُ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ - قَالَ - فَلَقِيَهُمَا مَلَكٌ فَقَالَ لِى لَمْ تُرَعْ. فَقَصَصْتُهَا عَلَى حَفْصَةَ فَقَصَّتْهَا حَفْصَةُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "نِعْمَ الرَّجُلُ عَبْدُ اللَّهِ لَوْ كَانَ يُصَلِّى مِنَ اللَّيْلِ." قَالَ سَالِمٌ فَكَانَ عَبْدُ اللَّهِ بَعْدَ ذَلِكَ لاَ يَنَامُ مِنَ اللَّيْلِ إِلاَّ قَلِيلاً.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7564, M006371
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِىُّ أَخْبَرَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ خَتَنُ الْفِرْيَابِىِّ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ الْفَزَارِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ كُنْتُ أَبِيتُ فِى الْمَسْجِدِ وَلَمْ يَكُنْ لِى أَهْلٌ فَرَأَيْتُ فِى الْمَنَامِ كَأَنَّمَا انْطُلِقَ بِى إِلَى بِئْرٍ. فَذَكَرَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِمَعْنَى حَدِيثِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَالِمٍ عَنْ أَبِيهِ
[كَانَ الرَّجُلُ فِى حَيَاةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا رَأَى رُؤْيَا قَصَّهَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَتَمَنَّيْتُ أَنْ أَرَى رُؤْيَا أَقُصُّهَا عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ وَكُنْتُ غُلاَمًا شَابًّا عَزَبًا وَكُنْتُ أَنَامُ فِى الْمَسْجِدِ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَرَأَيْتُ فِى النَّوْمِ كَأَنَّ مَلَكَيْنِ أَخَذَانِى فَذَهَبَا بِى إِلَى النَّارِ فَإِذَا هِىَ مَطْوِيَّةٌ كَطَىِّ الْبِئْرِ وَإِذَا لَهَا قَرْنَانِ كَقَرْنَىِ الْبِئْرِ وَإِذَا فِيهَا نَاسٌ قَدْ عَرَفْتُهُمْ فَجَعَلْتُ أَقُولُ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ - قَالَ - فَلَقِيَهُمَا مَلَكٌ فَقَالَ لِى لَمْ تُرَعْ. فَقَصَصْتُهَا عَلَى حَفْصَةَ فَقَصَّتْهَا حَفْصَةُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "نِعْمَ الرَّجُلُ عَبْدُ اللَّهِ لَوْ كَانَ يُصَلِّى مِنَ اللَّيْلِ." قَالَ سَالِمٌ فَكَانَ عَبْدُ اللَّهِ بَعْدَ ذَلِكَ لاَ يَنَامُ مِنَ اللَّيْلِ إِلاَّ قَلِيلاً.]
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, ona Firyâbî'nin damadı Musa b. Halid, ona Ebu İshak el-Fezârî, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Nafi', ona da İbn Ömer şöyle haber verdi:
"Mescidde yatıyordum. Ailem yoktu. Rüyada gördüm ki, sanki beni bir kuyuya götürdüler."
Ve Peygamber'den (sav) Zührî'nin Salim'den, onun da babasından rivayet ettiği hadis manasında nakletmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6371, /1034
Senetler:
()
Konular:
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7892, M006383
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ وَإِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ - وَاللَّفْظُ لِقُتَيْبَةَ - حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ مُسْهِرٍ عَنْ خَرَشَةَ بْنِ الْحُرِّ قَالَ كُنْتُ جَالِسًا فِى حَلْقَةٍ فِى مَسْجِدِ الْمَدِينَةِ - قَالَ - وَفِيهَا شَيْخٌ حَسَنُ الْهَيْئَةِ وَهُوَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَلاَمٍ - قَالَ - فَجَعَلَ يُحَدِّثُهُمْ حَدِيثًا حَسَنًا - قَالَ - فَلَمَّا قَامَ قَالَ الْقَوْمُ مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى هَذَا. قَالَ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لأَتْبَعَنَّهُ فَلأَعْلَمَنَّ مَكَانَ بَيْتِهِ. قَالَ فَتَبِعْتُهُ فَانْطَلَقَ حَتَّى كَادَ أَنْ يَخْرُجَ مِنَ الْمَدِينَةِ ثُمَّ دَخَلَ مَنْزِلَهُ - قَالَ - فَاسْتَأْذَنْتُ عَلَيْهِ فَأَذِنَ لِى فَقَالَ مَا حَاجَتُكَ يَا ابْنَ أَخِى قَالَ فَقُلْتُ لَهُ سَمِعْتُ الْقَوْمَ يَقُولُونَ لَكَ لَمَّا قُمْتَ مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى هَذَا. فَأَعْجَبَنِى أَنْ أَكُونَ مَعَكَ قَالَ اللَّهُ أَعْلَمُ بِأَهْلِ الْجَنَّةِ وَسَأُحَدِّثُكَ مِمَّ قَالُوا ذَاكَ إِنِّى بَيْنَمَا أَنَا نَائِمٌ إِذْ أَتَانِى رَجُلٌ فَقَالَ لِى قُمْ. فَأَخَذَ بِيَدِى فَانْطَلَقْتُ مَعَهُ - قَالَ - فَإِذَا أَنَا بِجَوَادَّ عَنْ شِمَالِى - قَالَ - فَأَخَذْتُ لآخُذَ فِيهَا فَقَالَ لِى لاَ تَأْخُذْ فِيهَا فَإِنَّهَا طُرُقُ أَصْحَابِ الشِّمَالِ - قَالَ - فَإِذَا جَوَادُّ مَنْهَجٌ عَلَى يَمِيِنِى فَقَالَ لِى خُذْ هَا هُنَا. فَأَتَى بِى جَبَلاً فَقَالَ لِى اصْعَدْ - قَالَ - فَجَعَلْتُ إِذَا أَرَدْتُ أَنْ أَصْعَدَ خَرَرْتُ عَلَى اسْتِى - قَالَ - حَتَّى فَعَلْتُ ذَلِكَ مِرَارًا - قَالَ - ثُمَّ انْطَلَقَ بِى حَتَّى أَتَى بِى عَمُودًا رَأْسُهُ فِى السَّمَاءِ وَأَسْفَلُهُ فِى الأَرْضِ فِى أَعْلاَهُ حَلْقَةٌ فَقَالَ لِىَ. اصْعَدْ فَوْقَ هَذَا. قَالَ قُلْتُ كَيْفَ أَصْعَدُ هَذَا وَرَأْسُهُ فِى السَّمَاءِ - قَالَ - فَأَخَذَ بِيَدِى فَزَجَلَ بِى - قَالَ - فَإِذَا أَنَا مُتَعَلِّقٌ بِالْحَلْقَةِ - قَالَ - ثُمَّ ضَرَبَ الْعَمُودَ فَخَرَّ - قَالَ - وَبَقِيتُ مُتَعَلِّقًا بِالْحَلْقَةِ حَتَّى أَصْبَحْتُ - قَالَ - فَأَتَيْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَصَصْتُهَا عَلَيْهِ فَقَالَ:
"أَمَّا الطُّرُقُ الَّتِى رَأَيْتَ عَنْ يَسَارِكَ فَهِىَ طُرُقُ أَصْحَابِ الشِّمَالِ - قَالَ - وَأَمَّا الطُّرُقُ الَّتِى رَأَيْتَ عَنْ يَمِينِكَ فَهِىَ طُرُقُ أَصْحَابِ الْيَمِينِ وَأَمَّا الْجَبَلُ فَهُوَ مَنْزِلُ الشُّهَدَاءِ وَلَنْ تَنَالَهُ وَأَمَّا الْعَمُودُ فَهُوَ عَمُودُ الإِسْلاَمِ وَأَمَّا الْعُرْوَةُ فَهِىَ عُرْوَةُ الإِسْلاَمِ وَلَنْ تَزَالَ مُتَمَسِّكًا بِهَا حَتَّى تَمُوتَ."
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Said ve İshak b. İbrahim, o ikisine Cerir, ona A'meş, ona Süleyman b. Müshir, ona Haraşe b. Hur şöyle rivayet etti: Medine'nin mescidinde bir halkada oturuyordum. Halkada güzel kıyafetli bir ihtiyar vardı. Ki bu zat Abdullah b. Selam'dı. Oradakilere güzel bir şey anlatmaya başladı. O kalktığı vakit cemaat; kim cennetliklerden bir zât görmek isterse şuna bakıversin dediler. Ben (kendi kendime); vallahi bunun peşine takılacağım ve mutlaka evinin yerini öğreneceğim dedim. Ve peşine düştüm. Yola koyuldu, hatta az daha Medine'den çıkıyordu. Sonra evine girdi. Ben de yanma girmek için izin istedim. Bana izin verdi. Ve hacetin nedir ey kardeşim oğlu diye sordu. Kendisine; cemaati dinledim. Sen kalktığın vakit senin için kim cennetliklerden bir zat görmek isterse şuna bakıversin, dediler. Benim de seninle beraber olmak hoşuma gitti dedim. Şunu söyledi: Cennetlikleri Allah bilir. Ben sana bunu niçin söylediklerini anlatayım. Bir defa ben uyurken aniden bir adam gelerek bana: Halk! dedi ve elimden tuttu. Onunla beraber yürüdüm. Bir de ne göreyim, soluma düşen bir takım caddelerdeyim! O caddeyi tutmaya kalkıştım. Bana; onu tutma! Çünkü o solcuların yollarıdır dedi. Baktım sağ tarafımda dosdoğru bir takım caddeler var. Bana; bu caddeyi tut dedi. Ve beni bir dağa getirerek (buna); çık dedi. Ben çıkmak istedim mi kıçımın üzerine düşmeye başladım ve bunu defalarca yaptım. Sonra beni götürdü. Nihayet benimle bir direğe vardı ki, başı gökte, alt kısmı yerde idi. Tepesinde bir halka vardı. Bana; bunun üzerine çık dedi. Ben buna nasıl çıkabilirim; onun başı göktedir, dedim. Bunun üzerine elimden tutarak beni attı. Bir de baktım halkada asılıyım. Sonra direğe vurdu. Direk yıkıldı. Ben sabaha kadar halkada asrlı kaldım. Hemen Peygamber'e (sav) gelerek bu rüyayı ona anlattım. Şöyle buyurdu:
"Solunda gördüğün yollar, solcuların yollarıdır. Sağında gördüğün yollar ise, sağcıların yollandır. Dağ, şehidlerin yeridir. Sen ona asla çıkamazsın. Direk ise, İslâm'ın direğidir. Kulpa gelince, o İslâm'ın kulpudur. Sen ölünceye kadar ona tutunmuş kalacaksın."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6383, /1036
Senetler:
()
Konular:
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7889, M006381
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى الْعَنَزِىُّ حَدَّثَنَا مُعَاذُ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ عَنْ قَيْسِ بْنِ عُبَادٍ قَالَ كُنْتُ بِالْمَدِينَةِ فِى نَاسٍ فِيهِمْ بَعْضُ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَجَاءَ رَجُلٌ فِى وَجْهِهِ أَثَرٌ مِنْ خُشُوعٍ فَقَالَ بَعْضُ الْقَوْمِ هَذَا رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ هَذَا رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ. فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ يَتَجَوَّزُ فِيهِمَا ثُمَّ خَرَجَ فَاتَّبَعْتُهُ فَدَخَلَ مَنْزِلَهُ وَدَخَلْتُ فَتَحَدَّثْنَا فَلَمَّا اسْتَأْنَسَ قُلْتُ لَهُ إِنَّكَ لَمَّا دَخَلْتَ قَبْلُ قَالَ رَجُلٌ كَذَا وَكَذَا قَالَ سُبْحَانَ اللَّهِ مَا يَنْبَغِى لأَحَدٍ أَنْ يَقُولَ مَا لاَ يَعْلَمُ وَسَأُحَدِّثُكَ لِمَ ذَاكَ رَأَيْتُ رُؤْيَا عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَصَصْتُهَا عَلَيْهِ رَأَيْتُنِى فِى رَوْضَةٍ - ذَكَرَ سَعَتَهَا وَعُشْبَهَا وَخُضْرَتَهَا - وَوَسْطَ الرَّوْضَةِ عَمُودٌ مِنْ حَدِيدٍ أَسْفَلُهُ فِى الأَرْضِ وَأَعْلاَهُ فِى السَّمَاءِ فِى أَعْلاَهُ عُرْوَةٌ. فَقِيلَ لِى ارْقَهْ. فَقُلْتُ لَهُ لاَ أَسْتَطِيعُ. فَجَاءَنِى مِنْصَفٌ - قَالَ ابْنُ عَوْنٍ وَالْمِنْصَفُ الْخَادِمُ - فَقَالَ بِثِيَابِى مِنْ خَلْفِى - وَصَفَ أَنَّهُ رَفَعَهُ مِنْ خَلْفِهِ بِيَدِهِ - فَرَقِيتُ حَتَّى كُنْتُ فِى أَعْلَى الْعَمُودِ فَأَخَذْتُ بِالْعُرْوَةِ فَقِيلَ لِىَ اسْتَمْسِكْ. فَلَقَدِ اسْتَيْقَظْتُ وَإِنَّهَا لَفِى يَدِى فَقَصَصْتُهَا عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ:
"تِلْكَ الرَّوْضَةُ الإِسْلاَمُ وَذَلِكَ الْعَمُودُ عَمُودُ الإِسْلاَمِ وَتِلْكَ الْعُرْوَةُ عُرْوَةُ الْوُثْقَى وَأَنْتَ عَلَى الإِسْلاَمِ حَتَّى تَمُوتَ." قَالَ وَالرَّجُلُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَلاَمٍ.
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna el-Anezî, ona Muaz b. Muaz, ona Abdullah b. Avn, ona Muhammed b. Sirin, ona da Kays b. Ubade şöyle rivayet etti: Medine'de birtakım insanların içinde bulunuyordum. Aralarında Peygamber'in (sav) ashabından bazıları da vardı. Derken yüzünde huşudan eser bulunan bir zat geldi. Cemaattan bazısı; bu cennetliklerden bir zattır; bu cennetliklerden bir zattır dedi. Bu zat caiz olacak kadar okuyarak iki rekat namaz kıldı, sonra çıktı. Ben de peşine düştüm. Ve evine girdi. Ben de girdim. Biraz konuştuk. Bana kalbi yatışınca kendisine şunu söyledim: Biraz önce sen girdiğin vakit bir adam şöyle şöyle dedi. Şunu söyledi: Sübhanellah! Hiçbir kimseye bilmediği bir şeyi söylemek yakışmaz. Bunu niçin söylediğini sana anlatayım: Ben Rasulullah (sav) zamanında bir rüya gördüm de onu kendisine anlattım. Kendimi bir bahçede gördüm. -Abdullah burada bahçenin genişliğini, çimenini ve yeşilliğini anlatmış.- Bahçenin içinde demirden bir vardı ki, alt kısmı yerde, üst kısmı gökte idi. Tepesinde bir kulp vardı. Bana; buna çık denildi. Ben ona; yapamam dedim. Derken lana bir nıinsaf geldi. (İbni Avn; minsâf, hizmetçidir demiş.) Ve arkamdan elbisemi tutarak kaldırdı. -Abdullah kendisini arkasından tutarak kaldırdığını eliyle tarif etmiş.- Ben de çıktım. Tâ direğin tepesine vardım ve kulpdan tuttum. Bana; tutun denildi. Bir de uyandım ki, kulp elimdedir. Bu rüyayı Peygamber'e (sav) anlattım da "o bahçe İslâm'dır. Bu direk de İslâm'ın direğidir. Kulp da Urve-i Vüska'dır. Sen ölünceye kadar İslâmiyet üzere kalacaksın" buyurdu.
Ravi; bu adam Abdullah b. Selâm'dır demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6381, /1035
Senetler:
()
Konular:
Rüya, doğru çıkanı
Rüya, tabirleri, Hz. Peygamber'in