162 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. İbrahim, ona Veki', ona Malik b. Miğvel, ona Talha b. Musarrif, ona da Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas; ah perşembe günü! Ne perşembe günü idi o dedi, ardından göz yaşları akmağa başladı. Hatta göz yaşlarını yanakları üzerinde gördüm. Sanki inci dizisi idiler. Sonra da şöyle dedi: Rasulullah (sav); "bana kürek kemiği ve kalem -yahut tahta ve kalem- getirin, size bir daha asla sapmayacağınız bir nâme yazayım" buyurdu. Bunun üzerine yanındakiler; gerçekten Rasulullah (sav) sayıklıyor dediler.
Bize Muhammed b. Sinan, ona Fuleyh, ona Ebu Nadr, ona Ubeyd b. Huneyn, ona Busr b. Said, ona Ebu Said el-Hudri'nin rivayet ettiğine göre Nebi (sav) bir hutbe vererek şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah, bir kulunu dünya ile nezdinde bulunan arasında seçim yapmakta serbest bıraktı. O da Allah nezdinde olanı seçti." Bunun üzerine Ebu Bekir (ra) ağladı. Ben kendi kendime “bu ihtiyar niye ağlar ki? Allah bir kulunu, dünya ile kendi katında olan arasında seçim yapmak arasında serbest bırakmış, o da Allah katında olanı seçmiş” dedim. Meğer o kul Rasulullah (sav), Ebu Bekir de bizim aramızda en bilgili olanmış. Allah Rasulü "Ey Ebu Bekir sen ağlama. Çünkü arkadaşlık ve mal konusunda insanlar arasında bana en çok iyiliği dokunmuş kişi Ebu Bekir’dir. Eğer ben ümmetim arasından candan bir dost edinecek olsaydım muhakkak Ebu Bekir’i edinirdim. Fakat İslam’ın kardeşliği ve onun sevgisi daha üstündür. Mescide açılan ne kadar kapı varsa Ebu Bekir’in kapısı dışında hepsi kapatılsın" buyurdu.
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, Ma'mer ve Yunus, ona Zührî, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Hz. Peygamber'in zevcesi Âişe (ra) şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) hastalığı ağırlaşıp da ağrısı şiddetlendiği zaman, benim odamda bakılmak üzere diğer hanımlarından izin istedi. Onlar da izin verdiler. Ondan sonra Peygamber, bir tarafında Abbâs, diğer tarafında bir zât olduğu hâlde ayaklarını yerde sürüyerek çıktı. Ubeydullah der ki: Ben İbn Abbâs'a Âişe'nin bu "Diğer bir zât" sözünü haber verdim, o da bana “Sen Âişe'nin ismini söylemediği o diğer kişinin kim olduğunu biliyor misin?” dedi. Ben “Hayır, bilmiyorum” dedim. İbn Abbâs “O zât, Ali'dir” dedi. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), onun evine girip de ağrısı şiddetlendikten sonra "üzerime ağız bağları çözülmedmiş yedi kırba su dökün, böylelikle belki (biraz rahatlayıp) insanlara vasiyette bulunabilirim" buyurdu. Âişe der ki: Bunun üzerine kendisini, zevcesi Hafsa'ya ait bir leğen içine oturttuk ve bize "yeter" diye işaret edene kadar bu kırbaların suyunu üzerine dökmeye başladık. Âişe der ki: Ondan sonra çıkıp insanlara namaz kıldırdı ve onlara hitap etti.
Bize Said b. Mansur, Kuteybe b. Said, Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Amr en-Nakıd, onlara Süfyan, ona Süleyman el-Ahvel, ona da Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas; perşembe günü! Ah o perşembe günü dedi. Ardından ağladı, hatta göz yaşları çakıl taşlarını ıslattı. Ben; ey İbn Abbas, perşembe günü ne oldu diye sordum, şöyle cevap verdi: Rasulullah'ın (sav) ağrısı perşembe günü şiddetlendi; "bana yazı yazacak bir şey getirin de size bundan sonra asla sapmayacağınız bir şey yazayım" buyurdu. Hz. Peygamber'in huzurunda tartışmak yakışıksız olduğu halde, oradakiler aralarında tartıştılar ve Rasulullah (sav) hastalığından dolayı ne dediğini bilecek halde değil dediler. Rasulullah da (sav); "beni (rahat) bırakın! İçinde bulunduğum durum, beni çağırdığınızdan daha hayırlıdır. Size üç şey tavsiye ediyorum: Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarın, heyetlere benim muamele ettiğim gibi muamele edin." [Ravi (Said b. Cübeyr) der ki: (İbn Abbas) üçüncüsünde sükût etti yahut söyledi de ben unuttum. Ebu İshak İbrahim der ki: Bize Hasan b. Bişr, ona da Süfyan bu hadisi rivayet etmiştir.]
Bize Harun b. Abdullah, ona Ebu Âmir- Abdülmelik b. Amr-, ona Hişam b. Sa'd, ona Kays b. Bişr et-Tağlibî'nin şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Derdâ'nın arkadaşı olan babam bana (şunları) anlattı: Dimaşk'ta Nebî’nin (sav) ashabından İbn Hanzaliyye diye anılan bir adam vardı. Yalnız bir kimseydi. İnsanlar ile az oturur kalkardı. Onun meşguliyeti namazdan ibaretti. Namazı bitince ailesinin yanına varana kadar tesbih ve tekbir söylerdi. (Bir gün) biz Ebu Derdâ'nın yanında iken bize uğradı. Ebu Derda (ra) ona: Bize yararı olacak ve sana zararı olmayacak bir söz (söyle) dedi. (Bunun üzerine İbn Hanzaliyye şunları) söyledi: Rasulullah (sav) (düşman üzerine) bir seriyye (akıncı birliği) göndermişti. Bir süre sonra (bu birlik savaştan) döndü. Derken bu birliğe katılanlardan biri Rasulullah'ın (sav) da bulunduğu bir meclise oturdu. Yanında bulunan birisine düşmanla karşılaştığımızda bizi bir görseydin! Falan kimse düşmana saldırıp Al, bu da benden! Ben Gifarlı yiğidim! diyerek mızrağını (düşmana) sapladı. Onun bu sözü hakkında görüşün nedir?' dedi. (O adam da): O zatın (bu sözüyle yapmış olduğu cihadın) sevabını iptal ettiği görüşündeyim, cevabını verdi. Bu sözü bir başkası işitti ve: Ben bu sözde bir sakınca görmüyorum, dedi. Bunun üzerine münakaşaya başladılar. Nihayet (onların bu münakaşasını) Rasulullah (sav) duydu ve şöyle buyurdu: "Hayret doğrusu! (Allah yolunda savaşırken) bu gibi sözler söyleyen bir müslümanın (bu savaşından gereği gibi) sevap almasına ve (dünyada) iyilikle anılmasına hiçbir engel yoktur." Gördüm ki, Ebu Derdâ, Hz. Peygamber'in bu sözüne (çok) sevindi ve sen bunu bizzat Rasulullah'tan (sav) mı işittin? diyerek başını İbn Hanzaliyye'ye (doğru) kaldırmaya başladı. (İbn Hanzaliyye de): Evet, (duydum) cevabını verdi. Ebu Derdâ, İbn Hanzaliyye'ye (bunu bizzat Rasulullah'tan mı duydun diyerek) sormaya devam etti. Nihayet ben (kendi kendime) kesinlikle Ebu Derdâ, (İbn Hanzeliyye'nin) dizlerine değecek (dizlerine çok yaklaştı) diyordum. (İbn Hanzaliyye) bir başka gün (yine) yanımıza uğradı. (Yine) Ebu Derdâ ona: Bize yararlı olan ve sana zararlı olmayan bir söz (söyle) dedi. O da: Rasulullah (sav) bize: "Cihad için elinde tuttuğu ata masraf eden kimse sadaka vererek elini açıp da kapamayan kimse gibidir" buyurdu, dedi. Başka bir gün (yine) bize uğradı. (Yine) Ebu Derdâ: Bize yararı ve sana zararı olmayan bir söz dedi. (O da): Rasulullah (sav) bize: "Saçları (kulak memelerinden aşağı inecek kadar) uzun, eteği de topuklarından daha aşağıya kadar sarkık olmazsa Hureym el-Esedî ne iyi adamdır" buyurdu, dedi. Bu (söz) Hureym'e ulaştı da koşup (eline) bir bıçak (aldı) ve onunla saçını kulaklarına kadar, eteğini de dizlerinin yarısına kadar kısalttı. Sonra diğer bir günde bize (yine) uğradı. Ebu Derdâ ona: Bize fayda verecek ve sana zarar vermeyecek bir söz! dedi. (O da): Rasulullah'ı (sav) (şöyle) derken işittim: "Siz (müslüman) kardeşlerinizin yanına varıyorsunuz. (Onların yanına vardığınız zaman) binek hayvanlarına güzel eğerler vurunuz ve güzel elbiseler giyininiz. Öyle ki halk içinde (vücuttaki) ben gibi olunuz (dış görünüşünüz güzel olsun). Çünkü Allah çirkinliği ve isteyerek çirkinleşmeyi sevmez." [Ebû Davud dedi ki: (Bu cümleyi) Ebu Nuaym da Hişam'dan, ta ki halk arasında (vücuttaki) ben gibi olunuz diye rivayet etti.]
Bize Ebu Asım, ona Behz b. Hakîm, ona babası, ona da Behz'in dedesi Muaviye b. Hayde, Hz. Peygamber (sav) ile aralarında geçen diyaloğu şu şekilde anlatmaktadır: 'Ya Resûlallah; kime iyilik edeyim?' dedim. Bana, "annene" dedi. Tekrar 'kime iyilik edeyim?' diye sordum. Bana "annene" diye cevap verdi. Üçüncü kez "kime iyilik edeyim?'diye sordum. Yine "annene" diye cevap verdi. Tekrar sorduğumda "babana; sonra en yakınına, en yakınına" diye cevap verdi.