206 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Abdullah, ona babası (Abdullah b. Müsenna), ona Sumâme, ona da Enes (ra), Hz. Ebu Bekir'in (ra) kendisine, Rasulullah'ın (sav) belirlediği zekat oranlarını içerir bir yazı yazdı. Bu yazıda şu ifadeler vardı: "Develerinin nisabı, dört yaşını bitirip beş yaşına basmış dişi deve zekatına ulaşan ancak verebileceği bu yaşta dişi bir devesi bulunmayıp da üç yaşını bitirip dört yaşına basmış dişi bir devesi olan kişiden, zekat olarak bu devesi kabul edilir. Fakat bu durumda mükellef, kendisi için mümkünse bu devesiyle birlikte iki koyun, değilse yirmi dirhem daha verir. Develerinin nisabı, üç yaşını bitirip dört yaşına basmış dişi deve zekatına ulaşan ancak verebileceği bu yaşta dişi bir devesi bulunmayıp da dört yaşını bitirip beş yaşına basmış dişi bir devesi olan kişiden, zekat olarak bu devesi kabul edilir; buna karşılık zekat memuru, o kişiye yirmi dirhem veya iki koyun geri ödemede bulunur. Develerinin nisabı, üç yaşını bitirip dört yaşına basmış dişi deve zekatına ulaşan ancak verebileceği bu yaşta dişi bir devesi bulunmayıp da iki yaşını bitirip üç yaşına basmış dişi bir devesi olan kişiden zekat olarak bu devesi kabul edilir. Fakat bu durumda mükellef, bu devesiyle birlikte iki koyun veya yirmi dirhem daha verir. Develerinin nisabı, iki yaşını bitirip üç yaşına basmış dişi deve zekatına ulaşan ancak yanında üç yaşını bitirip dört yaşına basmış dişi bir devesi olan kişiden, zekat olarak bu devesi kabul edilir; buna karşılık zekat memuru, o kişiye yirmi dirhem veya iki koyun geri ödemede bulunur. Develerinin nisabı, iki yaşını bitirip üç yaşına basmış dişi deve zekatına ulaşan ancak verebileceği bu yaşta dişi bir devesi bulunmayıp da bir yaşını bitirip iki yaşına basmış dişi bir devesi olan kişiden zekat olarak bu devesi kabul edilir. Fakat bu durumda mükellef, bu devesiyle birlikte iki koyun veya yirmi dirhem daha verir."
Açıklama: Bahsi geçen yazı, Enes b. Malik'i (ra) Bahreyne'e vali olarak gönderdiği sırada Hz. Ebu Bekir tarafından yaz(dır)ılan yazıdır.
Bana Yahya, ona Malik, ona Sevr b. Zeyd ed-Dîlî, ona Abdullah b. Süfyan es-Sekafî’nin bir oğlu, ona da dedesi Süfyan b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. Hattab, Süfyan b. Abdullah’ı zekat görevlisi olarak göndermişti. Süfyan b. Abdullah, zekat hesaplamasında insanlar aleyhine oğlak ve kuzuları da nisaba katıyordu. Buna karşın insanlar “Bizim aleyhimize oğlak ve kuzuları da nisaba katıyor fakat zekat olarak onlardan bir şey almıyorsun” dediler. Süfyan b. Abdullah, Ömer b. Hattab’ın (ra) huzuruna varınca kendisine bu durumu anlattı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Evet, onlar aleyhine çobanın kucağında taşıdığı oğlak ve kuzular (السَّخْلَة) da nisaba dâhildir. Fakat sen zekat olarak onları almamalısın. Semiz olup eti için besleneni (الْأَكُولة), yavrusu olanı (الرُّبَّى), hamile olanı (الْمَاخِضُ) ve davarın erkek olanını da almamalısın. Fakat iki yaşını doldurmasa da iki yaşındaki gibi gösterişli olanı ve iki yaşında olanı almalısın. Bu, davarın küçüğü ile iyisi arasında adalete uygun orta bir yoldur. [Malik (b. Enes) der ki: السَّخْلَة yeni doğmuş davar demektir. الرُّبَّى doğum yapmış ve yavrusunu beslemekte olan, الْمَاخِضُ hamile, الْأَكُولة ise yemek üzere beslenen davar demektir.] [Zekat gerekmeyecek sayıda (yani nisab miktarından az sayıda) koyunları olan ve zekat görevlisi gelmeden bir gün önce peş peşe doğum yapan, yaptıkları doğumlarla sayıları zekat nisabına ulaşan kişi ile ilgili olarak Malik (b. Enes) şöyle demiştir: Yavrularıyla beraber davarın sayısı, zekat nisabına ulaştığı vakit sürüsü konusunda o kişiye zekat vacip olur. Çünkü yavrulama, ilgili sürüden kaynaklanmıştır. Bu durum (sayıları henüz nisaba ulaşmamış olup da) satın alma, hibe edilme ve miras kalma (yoluyla nisaba ulaşan hayvan) meselesinden farklıdır. Değeri zekat nisabına ulaşmayan, sahibi tarafından daha sonra satılan ve elde edilen kârıyla birlikte zekat nisabına ulaşan ticaret malı da buna benzer; kişi, sermaye ile birlikte kârın da zekatını verir. Oysa ilgilinin kârı hibe veya miras gibi sermayeden bağımsız olarak gelen bir gelir olsaydı teslim alındığı veya miras kaldığı günden itibaren söz konusu gelirin üzerinden ayrıca bir yıl geçmedikçe zekat gerekmeyecekti.] [Malik (b. Enes) der ki: Nisab konusunda malın kârı, mala dâhil olduğu gibi koyunların kuzusu da koyunlara dâhildir. Şu var ki başka bir yönüyle ondan farklılık arz eder. Şöyle ki kişinin nisab miktarı kadar altın ya da gümüşü bulunur da bilahare (satın alma, hibe veya miras gibi) bir yolla yeni bir (altın ya da gümüş) mal elde ederse onu bir kenara alır, mevcut mallara katarak zekatını vermez. Ancak elde ettiği günden itibaren bu malın üzerinden ayrıca bir yıl geçince onun zekatını verir. Oysa kişinin mülkiyetinde her bir cinsi zekata tâbi davar, sığır veya develeri bulunsa ve bilahare (satın alma, hibe ve miras gibi bir yolla) bir deve, inek veya koyun daha elde etse söz konusu her bir cins, ilgili hayvan nisabına ulaşıyorsa, zekatını verirken mevcut hayvanlardan kendi cinsleriyle birlikte onların da zekatını verir.] [Malik (b. Enes) der ki: Bu görüş, söz konusu konuyla ilgili olarak duyduğum en güzel içtihattır.] [Biriken İki Yıllık Zekatın Tatbiki Babı] [Yahya (b. Yahya) der ki: Malik (b. Enes) şöyle demiştir: Zekat vermesi gereken ve develerinin sayısı yüz olan ancak zekat görevlisi kendisine gelmeyen; nihayet başka bir zekat daha vermesi gereken ancak develeri helak olan ve sadece beş devesi kaldıktan sonra kendisine zekat görevlisi gelen kişi ile ilgili olarak bizdeki uygulama şöyledir: Zekat görevlisi, mal sahibine terettüp eden iki zekatı, her bir yıla bir koyun olmak üzere iki koyun şeklinde mevcut beş deveden alır. (Yüz deve üzerinden değil.) Çünkü mal sahibine zekat, (zekat görevlisine) malının zekatını verdiği gün vacip olmaktadır. Dolayısıyla sürüsü helak olur ya da sürüde artış meydana gelirse zekat görevlisi, zekat topladığı günde ilgilinin yanında tespit ettiği malların zekatını alır. O halde mal sahibinin bir çok zekatı birikir ve (zekat görevlisi tarafından) bu zekatlara mahsuben hiçbir şey alınmaz da nihayet sürünün tamamı helak olur veya nisabın altına düşerse o kişinin herhangi bir zekat ödemesi gerekmez. Helak olan malları ya da geçmiş yıllara ilişkin olarak da o kişiye herhangi bir tazminat mükellefiyeti yoktur.]
Bize Hasan b. Ali, ona Veki, ona Zekeriya b. İshak el-Mekki, ona Amr b. Ebu Süfyan el-Cumahî, ona da Müslim b. Sefine el-Yeşkurî, -Hasan der ki: Ravh, Müslim b. Sefine'nin adının Müslim b. Şu'be olduğunu söylediğini nakletmiştir- şöyle demiştir. Nafi b. Alkame, babamı kabilesinin zekatlarını toplamak için zekât memuru olarak atadı. Babam da beni kabileden bir topluluğa gönderdi. Ben de Sa'r b. Desîm olarak anılan ihtiyara gittim ve “babam beni zekatını almam için sana gönderdi” dedim. İhtiyar bana “kardeşimin oğlu nasıl alıyorsunuz?” dedi. Ben de “koyunun memelerinin nasıl olduğuna bakıp iyisini seçeriz” dedim. İhtiyar şöyle dedi: Kardeşimin oğlu, ben sana anlatayım. Benim Hz. Peygamber (sav) zamanında şu vadilerden bir vadide koyunlarım vardı. Deve üzerinde iki adam geldi ve “biz koyunlarının zekatını ödemen için Rasulullah'ın (sav) sana gönderdiği elçileriz” dediler. Ben “Koyunlardan ne (ödemem) gerekir?” deyince, “bir koyun” dediler. Onlara iyi olduğunu bildiğim, süt ve yağ dolu bir koyunu çıkartmak için niyetlendim. Onlar “o karnında kuzusu olan bir koyundur. Hz. Peygamber (sav) kuzusu olan koyunu almamızı yasakladı” dediler. “Neyi alacaksınız?” deyince, “bir yaşında yavru dişi keçi (çebiç), iki yaşında oğlak” dediler. Ben de doğum vakti geldiği halde doğurmamış olan kısır bir keçiye yöneldim ve onlara vermek için çıkardım. “Onu bize ver” dediler ve bineklerinin üzerine koyup gittiler." [Ebu Davud der ki: Bu rivayeti Ebu Asım, Zekeriya'dan nakletmiş ve Ravh'ın dediği gibi ravi Müslim'in, Müslim b. Şu'be olduğunu belirtmiştir.]
Bize Abdurrezzak, ona İbn Cureyc, ona Âmir b. Abdurrahman b. Nistân Hayber hakkında şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber (sav), Hayber'i bütün ekinler ve bahçeler kendisine ait olarak fethetti. Hz. Peygamber (sav) ve ashabı hiç kimseyi esir almadı. Hz. Peygamber (sav), Yahudilerle iş gücü onlardan olmak kaydıyla meyvelerin yarısını vermeleri ve Allah ve Rasulü'nün ortay koyduğu (şartları) kabul etmeleri koşuluyla sulh yaptı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), İbn Ravâha'yı hasat edilen meyveleri miktarını Yahudilerin yanında tespit etmesi için gönderdiğinde ve onları muhayyer bıraktığında seçme imkanı verdiğinde Yahudiler meyveleri aldılar. Hz. Peygamber'in (sav) sulh antlaşmasından itibaren, Ömer Yahudileri Hayber'den çıkartına kadar Hayber, Yahudilerinde elinde kalmaya devam etti. Ömer onları çıkartınca Yahudiler “Hz. Peygamber (sav), bizimle şu ve şu şartlar üzerine antlaşma yapmadı” dediler. Ömer de “Evet, sizin Allah'ın ve Rasulü'nün ortaya koyduğu (şartları) kabul etmeniz üzerine antlaşma yaptı. İşte bu antlaşma benim için aşikar olduğu anda sizi çıkartıyorum” dedi. Ömer onları Hayber'den çıkarttı ve Araziyi Hz. Peygamber'le (sav) birlikte Hayber'in fethine katılan Müslümanlar arasında taksim etti ve Hayber'in fethine katılmayanlara her hangi bir şey vermedi. Sonra da “şu andan itibaren Hayber'in sahipleri Müslümanlardır, orada hiç bir Yahudi kalmamıştır” dedi.
Bize Hasan b. Ali, ona Veki, ona Zekeriya b. İshak el-Mekki, ona Amr b. Ebu Süfyan el-Cumahî, ona da Müslim b. Sefine el-Yeşkurî, -Hasan der ki: Ravh, Müslim b. Sefine'nin adının Müslim b. Şu'be olduğunu söylediğini nakletmiştir- şöyle demiştir. Nafi b. Alkame, babamı kabilesinin zekatlarını toplamak için zekât memuru olarak atadı. Babam da beni kabileden bir topluluğa gönderdi. Ben de Sa'r b. Desîm olarak anılan ihtiyara gittim ve “babam beni zekatını almam için sana gönderdi” dedim. İhtiyar bana “kardeşimin oğlu nasıl alıyorsunuz?” dedi. Ben de “koyunun memelerinin nasıl olduğuna bakıp iyisini seçeriz” dedim. İhtiyar şöyle dedi: Kardeşimin oğlu, ben sana anlatayım. Benim Hz. Peygamber (sav) zamanında şu vadilerden bir vadide koyunlarım vardı. Deve üzerinde iki adam geldi ve “biz koyunlarının zekatını ödemen için Rasulullah'ın (sav) sana gönderdiği elçileriz” dediler. Ben “Koyunlardan ne (ödemem) gerekir?” deyince, “bir koyun” dediler. Onlara iyi olduğunu bildiğim, süt ve yağ dolu bir koyunu çıkartmak için niyetlendim. Onlar “o karnında kuzusu olan bir koyundur. Hz. Peygamber (sav) kuzusu olan koyunu almamızı yasakladı” dediler. “Neyi alacaksınız?” deyince, “bir yaşında yavru dişi keçi (çebiç), iki yaşında oğlak” dediler. Ben de doğum vakti geldiği halde doğurmamış olan kısır bir keçiye yöneldim ve onlara vermek için çıkardım. “Onu bize ver” dediler ve bineklerinin üzerine koyup gittiler." [Ebu Davud der ki: Bu rivayeti Ebu Asım, Zekeriya'dan nakletmiş ve Ravh'ın dediği gibi ravi Müslim'in, Müslim b. Şu'be olduğunu belirtmiştir.]
Bize (Ebu Ali) Hüseyin b. Muhammed Zâri' (es-Sa'dî), ona (Ebu Muaviye) Yezid -b. Zürey'- (el-Ayşî), ona Şube (b. Haccâc el-Atekî) (T) İsmail b. Mesut, ona Bişr -b. Mufaddal- (hadisin lafzı Bişr'e aittir), ona Şube (b. Haccâc el-Atekî), ona (Ebu Hattab) Katade (b. Diame es-Sedusî), ona Ebu Melih (b. Üsame el-Hüzelî), ona da babasının (Üsame b. Umeyr el-Hüzelî) rivayet ettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah (azze ve celle) taharetsiz (abdestsiz) kılınan namazı ve ganimetten (kamu malından) aşırılarak verilen sadakayı kabul etmez."