164 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Musa, ona Vekî, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Hz. Âişe'nin (r. anhâ) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Tembellikten, yaşlılıktan, borçlu olmaktan ve günah işlemekten sana sığınırım. Allah'ım! Cehennem azabından ve fitnesinden, kabir azabından, zenginlik fitnesinin şerrinden, fakirlik fitnesinin şerrinden, Mesih Deccal fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Allah'ım! Kar ve dolu suyu ile günahlarımı yıka. Beyaz elbisenin kirden arındırıldığı gibi kalbimi günahlardan arındır. Doğu ile batıyı birbirinden uzaklaştırdığın gibi benimle de günahlarımın arasını uzaklaştır."
Bize Hişâm b. Ammâr ed-Dımaşkî, ona Muhammed b. İsa b. Sümey', ona İbrahim b. Süleyman el-Eftas, ona Velîd b. Abdurrahman el-Cüraşî, ona Cübeyr b. Nüfeyr, ona da Ebu Derdâ şöyle rivayet etmiştir: "Bizler fakirlikten bahsedip ondan endişe ettiğimiz bir esnada Rasulullah (sav) yanımıza çıkagelip şöyle buyurdu: 'Fakirlikten mi korkuyorsunuz? Canımı kudretinde bulunduran zata and olsun ki, dünya (nimetleri) üzerinize bol bol akıtılacak! Öyle ki, ondan başka bir şey sizden birinin kalbini kaydırmayacaktır! Vallahi! Gecesi ve gündüzü eşit olarak apaydınlık bir yol üzere sizi bırakıyorum!" buyurdu. Ebu Derdâ, "Vallahi! Rasulullah (sav) doğru söylemiştir. Vallahi! O, bizi, gecesi ve gündüzü eşit olarak apaydınlık bir yol üzere bıraktı."
(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
Bize Musa b. İsmail, ona Selam b. Ebu Mutî, ona Hişam b. Urve, ona babası, ona da teyzesinin (Hz. Aişe) söylediğine göre Rasulullah (sav) şöyle istiaze (dua) ederdi: "Allah'ım! Cehennem fitnesinden ve cehennem azabından, kabir fitnesinden ve kabir azabından, zenginliğin fitnesinden, fakirliğin fitnesinden ve Mesih Deccal'in fitnesinden sana sığınırım."
Bize Ebu Numan, ona Hammâd b. Zeyd, ona Asım el-Ahvel, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Usame b. Zeyd şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in (sav) yanında iken, kızlarından birinin elçisi gelip Hz. Peygamber'i, ölmek üzere olan çocuğunun yanına gelmesi için çağırdı. Peygamber (sav) elçiye "kızıma dön ve ona 'Allah'ın aldığı da verdiği de O'na aittir. Her şeyin O'nun katında belirlenmiş bir ömrü vardır' diye haber ver ve yine ona 'sabret, bu sabrın ecir ve sevabını Allah'tan bekle' diye tavsiye de bulun" buyurdu. Elçi gidip tekrar döndü ve “kızınız yemin ederek, mutlaka ona gitmeniz konusunda ısrar etti” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav), beraberinde Sa'd b. Ubâde ve Muâz b. Cebel olduğu hâlde kalkıp gitti. Hasta çocuk Peygamber'in kucağına verildi. Çocuğun nefesi, sanki bir tulum içindeymiş gibi, inip kalkıyordu. Bunun üzerine Peygamber'in (sav) gözünden yaşlar süzüldü. Sa'd b. Ubâde “ ey Allah'ın Rasulü, (bu nedir?)” dedi. Rasulullah (sav) "bu, Allah'ın kullarının kalplerine koyduğu bir merhamettir ve Allah kullarından merhametli olanlara merhamet eyler" buyurdu.
Bize Musa b. İsmail, ona Abdülvahid, ona Asım, ona Ebu Osman, ona da Usame şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav) kızlarından birisinin erkek çocuğu ölüm döşeğindeydi. Kızı, Hz. Peygamber'e haber gönderip gelmesini istedi. Hz. Peygamber (sav) "Allah'ın (cc) aldıkları da O'nundur, verdikleri de yine O'nundur. Ve her şeyin ömrü belirlenmiş bir ecele kadardır. Sabretsin ve sevabını Allah'tan (cc) umsun" diye cavap gönderdi. Ancak kızı, yemin billah gelmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) de ayağa kalktı. Onunla birlikte ben, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka'b ve Ubade b. Samit de kalkıp gittik. İçeriye girdiğimizde Hz. Peygamber'e (sav) çocuğu verdiler. O esnada çocuğun göğsü hırıltılı bir şekilde - sanki o şöyle dedi- eski kırba gibi inip kalkıyordu. Hz. Peygamber (sav) ağladı. Bunun üzerine Sa'd b. Ubade "Ağlıyor musunuz?" diye sordu. Rasulullah (sav) "Allah (cc) kullarından ancak merhamet edenlere merhamet eder" buyurdu.
Açıklama: Yoksul diye tercüme ettiğimiz miskin kelimesi, Türkçe'de fakir ile aynı manada kullanılır. Ancak İslâm hukukçuları banlara farklı manalar yüklemişlerdir. Hanefî ve Mâlikî fukahasına göre; miskin, hiçbir şeyi olmayan, fakir ise nisap miktarından az malı olan kimsedir. Şafiî ve Hanbelî fukahası ise bunun tam tersi bir anlayışa sahiptirler. Yani fakir; malı ve kazancı olmayan, miskin de malı geçimine kâfi gelmeyendir. Bu rivayette, fakir dahi olsa bir Müslümanın sahip olması gereken “kişilik” ile ilgili önemli bir niteliği öne çıkmaktadır. Kapı kapı dolaşıp el açan, insanlara yüz suyu döken bir kimlik, asla Müslümanın şahsiyetiyle uyuşmaz. Çünkü o muhtaç bile olsa, bu durumunu başkalarına duyurmayacak kadar onuruna düşkün bir yapıdadır.