124 Kayıt Bulundu.
Bize Ebû Bekir b. Ebu Şeybe, ona İsmail b. Uleyye, ona Said b. Ebu Arûbe; (T) Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, onlara Şebâbe b. Sevvâr, ona Şu'be; onların ikisine birden Katâde bu isnatla [Katâde'ye Salim b. Ebu'l-Ca'd, ona Ma'dân b. Ebu Talha, yukarıdaki hadisin] aynısını rivayet etti: [İlgili hadis: Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki bir horozun beni üç kez gagaladığını gördüm. Bu olsa olsa benim ecelimin geldiğine işarettir. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. (Atamasam da) Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şeyleri zayi edecek değil ya! Eğer erkenden ölecek olursam hilafet işi Peygamber'in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarındaki istişareleri ile belirlensin. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Oysa ben onları vaktiyle İslam'ı kabul edip (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle karşı çıkarlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra öyle inanıyorum ki ben, benden sonraya, Kelâleden (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) daha önemli bir mesele bırakmadım. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda gidip geldiğim kadar başka hiçbir meselede gidip gelmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana “Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?” dedi. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allahım! Şehirlerdeki valiler hakkında seni şahit tutuyorum. Zira onları bu göreve getirirken tek maksadım şuydu: İnsanlara adil davransınlar, dinlerini ve Peygamber'in (sav) sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler. Sonra ey insanlar! Bence iğrenç olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Bizzat gördüm ki Rasul-i Ekrem (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman emreder, onu mescitten çıkartıp Baki mezarlığına kadar gönderirdi. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)
Bize Ebû Bekir b. Ebu Şeybe, ona İsmail b. Uleyye, ona Said b. Ebu Arûbe; (T) Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, onlara Şebâbe b. Sevvâr, ona Şu'be; onların ikisine birden Katâde bu isnatla [Katâde'ye Salim b. Ebu'l-Ca'd, ona Ma'dân b. Ebu Talha, yukarıdaki hadisin] aynısını rivayet etti: [İlgili hadis: Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki bir horozun beni üç kez gagaladığını gördüm. Bu olsa olsa benim ecelimin geldiğine işarettir. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şeyleri zayi edecek değil ya! Eğer erkenden ölecek olursam hilafet işi Peygamber'in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarındaki istişareleri ile belirlensin. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Oysa ben onları vaktiyle İslam'ı kabul edip (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle karşı çıkarlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra öyle inanıyorum ki ben, benden sonraya, Kelâleden (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) daha önemli bir mesele bırakmadım. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda gidip geldiğim kadar başka hiçbir meselede gidip gelmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana “Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?” dedi. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allahım! Şehirlerdeki valiler hakkında seni şahit tutuyorum. Zira onları bu göreve getirirken tek maksadım şuydu: İnsanlara adil davransınlar, dinlerini ve Peygamber'in (sav) sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler. Sonra ey insanlar! Bence iğrenç olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Bizzat gördüm ki Rasul-i Ekrem (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman emreder, onu mescitten çıkartıp Baki mezarlığına kadar gönderirdi. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)
Bize Said b. Abdurrahman Ebu Ubeydullah el-Mahzûmî, ona Süfyan, ona Zühri, ona es-Sâib b. Yezid, ona Huvaytıb b. Abduluzzâ, Adullah b. es-Sa’dî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Şam’dan gelip Ömer b. Hattab’ın huzuruna çıktım. Bana “Müslümanların bir kısım işlerini yaptığını, karşılığında sana ücret ödendiğini, ama senin kabul etmediğini öğrendim. Bu doğru mu?” dedi. Ben de “Evet! Benim atlarım, kölelerim var ve maddi durumum iyidir. Dolayısıyla yaptığım çalışmanın Müslümanlara sadaka olmasını istedim” dedim. Ömer de şöyle anlattı. Ben de senin gibi istememiştim. Hz. Peygamber (sav) bana bu ücreti verirdi. Ben “Bunu daha fakir olanlara veriniz” derim. Rasul-i Ekrem, yine bir seferinde böyle bir ücret vermişti. Ben de “Onu benden daha fazla ihtiyaç sahibi olanlara veriniz” dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allah’ın sana verdiği bu malı, isteme ve beklenti olmaksızın al ve kabul et veya tasadduk et. İsteme ve beklenti ile gelen malda gözün kalmasın.”