240 Kayıt Bulundu.
Bize Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Üsame, ona Hişam, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav) Medine'ye hicret edip geldiğinde, babam Ebu Bekir ile Bilal sıtmaya tutuldular. Ebu Bekir, kendisini sıtma nöbeti tuttuğunda “Her kişi ailesi ile birlikte sabahlar. Halbuki ölüm ona pabucunun tasmasından daha yakındır” beytini söylerdi. Bilal ise sıtma nöbeti geçince yüksek sesle “Ah bir bilsem! bir kez olsun Mekke vadisinde geceleyecek miyim, etrafımda ızhır ve celîl otları? Bir gün Mecenne sularına varır mıyım? Bir kere daha görünür mü bana acaba Şâme ve Tafîl?” beytini söyler ve “Allah'ım! Yurdumuzdan çıkıp, veba yurduna gitmeye bizi mecbur bırakan Şeybe b. Rabîa'ya, Utbe b. Rabîa'ya ve Ümeyye b. Halef'e lanet et” diye beddua ederdi. Peygamber (sav) de bunları işittikten sonra "Allah'ım! Bizlere Mekke'yi sevdirdiğin gibi veya ondan daha fazla Medine'yi de sevdir. Allah'ım! Sâf ve müdd ile ölçülen rızıklarımızda bizim için bereket ihsan eyle! Allah'ım! Medine'nin havasını bizim için düzeltip hastalıklardan salim kıl! Hummasını ve sıtmasını da Cuhfe'ye gönder" diye dua etti. Aişe der ki: Biz Medine'ye geldiğimizde, Medine Allah'ın arzı içinde veba hastalığının en yaygın olduğu yerdi. Yine Aişe der ki: Medine'nin Buthân vadisinden acı bir su akardı.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Humeyd, ona da Enes şöyle demiştir: Abdurrahman b. Avf yanımıza (Medine'ye) geldiğinde, Rasulullah (sav) onunla Sad b. Rebi' arasında kardeşlik akdi yaptı. Sonra (Abdurrahman evlendiğinde ona) şöyle buyurdu: "Bir koyun kesmek suretiyle de olsa düğün yemeği ver."
Bize Abdullah b. Recâ, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Berâ şöyle demiştir: Ebu Bekir (ra), Âzib'den on üç dirhem karşılığında bir semer satın aldı. Ardından Ebu Bekir, Âzib'e “Berâ'ya emret de semeri bana getirsin” dedi. Âzib “hayır, ancak sen Rasulullah (sav) ile beraber Mekke'den Medine'ye doğru yola çıktığınız zaman, müşrikler sizi ararken nasıl yaptığınızı bize anlatırsan, olur” dedi. Ebu Bekir şöyle dedi: Mekke'den hareket ettik. Bütün gecemizi ve gündüzümüzü hareket halinde uyanık geçirdik, ya da yürüdük. Nihayet sıcak vakte girdik. Güneş gündüzün yarısına gelip dikildi. Ben, kendisine sığınıp barınabileceğimiz bir gölge görebilir miyim diye etrafa bir göz attım. Büyük bir kaya gördüm. O'nun yanına geldim ve onun kalan gölgesine baktım. Oradan bir yeri düzelttim ve orayı Peygamber (sav) için döşeyip “ey Allah'ın Rasulü, yat uzan” dedim. Peygamber (sav) uzandı. Ardından etrafıma bakmak üzere, peşimizdekilerden herhangi bir kimse görür müyüm, diye gittim. Derken koyunlarını, bulunduğumuz kayaya doğru sürüp getirmekte olan bir koyun çobanı ile karşılaştım. O da bizim gibi o kayanın gölgesinden faydalanmak istiyordu. Ona “delikanlı, sen kimin çobanısın ey?” diye sordum. Kureyş'ten tanıdığım bir adamın ismini söyledi. Sonra “senin sütü sağılacak koyunun var mı?” dedim. O “evet var” dedi. Ben “bize süt sağar mısın?” dedim. “evet sağarım” dedi. Benim talebim üzerine sürüsünden bir koyunu tuttu. Sonra ona, koyunun memesini tozlardan silkelemesini, sonra da ona ellerini silkeleyip temizlemesini emrettim. Avuçlarından birini diğerine şöylece vurup silkeledi. Çoban benim için biraz süt sağdı. Ben Rasulullah (sav) için ağzında bir bez parçası olan deriden bir su kabı yapmıştım. Süt serinlesin diye üzerine biraz su döktüm, ardından Peygamber'in yanına götürdüm ve kendisini uyanmış buldum. O'na “iç ey Allah'ın Rasulü” dedim. Rasulullah (sav), ben razı olana kadar içti, sonra “hareket etme vakti gelmiştir ey Allah'ın Rasulü” dedim. O "evet" dedi ve hareket ettik. Kureyşliler bizi arıyorlardı. Süvari olan Surâka b. Mâlik b. Cu'şum'dan başka hiçbir kimse bize yetişemedi. Ben “peşimizdeki bize yetişti, ey Allah'ın Rasulü” dedim. O da "tasalanma, Allah bizimle beraberdir" buyurdu.
Bana Evzâî, ona Atâ b. Ebu Rebâh şöyle demiştir: Ben Ubeyd ibn Umeyr el-Leysî ile beraber Âişe'yi ziyaret ettik ve ona hicreti sorduk, şöyle cevap verdi: Bu gün (Mekke fethinden sonra) hicret yoktur. Müminlerden herhangi biri, kendisinin bir sıkıntıya düşeceğinde korksa, dinini koruyabilmek için Yüce Allah'a ve O'nun Rasülü'ne kaçıp gelirdi. Bu gün ise Allah İslâm'ı zafere ulaştırıp üstün kılmıştır. Bu gün mümin istediği yerde Rabb'ine ibadet ediyor. Bugün artık sadece cihâd ve niyet vardır.
Bize Übeydullah b. Saîd, ona Ebu Üsâme, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Züeyir) ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: (Evs ve Hazrec Kabilelerinin birbirleriyle savaştığı) Buâs günü, Allah'ın, Rasulü için hazırladığı bir gündür. Allah Rasulü (sav) Medine'ye hicret ettiğinde, (Medinelilerin) cemiyet bağları bozulmuş, şerifleri öldürülmüştü. Bu perişanlık onların İslam'a girmelerine zemin hazırlamıştır.
Seleme b. Şebîb, ona Hasen b. A'yen, ona Züheyr, ona Ebu İshak, ona da Berâ b. Âzib şöyle rivayet etmiştir: Babam evindeyken Ebu Bekir es-Sıddık, gelerek ondan bir semer satın aldı. Ebu Bekir, Azib'e, “oğlunu benimle gönder, semeri yanımda evime kadar taşısın” dedi. Babam bana “semeri götür” dedi. Ben de semeri Ebu Bekir'in evine kadar götürdüm. Babam parasını alarak Ebu Bekir'le birlikte dışarı çıktı ve Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, Allah Resulü (sav) ile beraber gittiğiniz hicret gecesinde neler yaşadığınızı bana anlat” dedi. Ebu Bekir şöyle dedi: Evet, bütün gece yürüdük. Nihayet gün ortası oldu. Yol ıssızlaştı. Artık kimse geçmez oldu. Karşımızda gölgesi henüz kaybolmamış uzun bir kaya yükseldi, gölgesinde konakladık. Kayanın dibine girip Hz. Peygamber'in (sav) gölgede uyuyabileceği bir yeri elimle düzelttim. Sonra buraya bir post serdim ve “ey Allah'ın Rasulü, buyur uyu, ben çevreni kolaçan ederim” dedim. Efendimiz uykuya daldı. Çevresini gözlüyordum ki, bir de ne göreyim koyunlarını otlatan bir çoban bizim yaptığımız gibi gölgeye sığınmak için koyunlarıyla kayaya doğru geliyor. Karşısına çıkıp, “delikanlı, sen kimin çobanısın?” diye sordum. “şehir halkından birinin çobanıyım” dedi. “koyunlarında süt var mı?” diye sordum. “var” dedi. “benim için süt sağar mısın?” diye sordum. “sağarım” dedi ve bir koyun yakaladı. Çobana “koyunun memesini iyi temizle de kıl, toprak, toz olmasın” dedim. -Ravi der ki: Berâ, hadisi naklederken, tıpkı Ebu Bekir'in anlatımında olduğu gibi ellerini silkeledi.- Çoban, benim için tahtadan bir kaba bir miktar süt sağdı. Yanımda bir de matara vardı. Bu matarayı, Peygamber Efendimiz (sav) su içsin, abdest alsın diye taşıyordum. Peygamber Efendimizin yanına geldim. Uyandırmaya kıyamadım. Uyanmasını bekledim. Dibi soğusun diye sütün üzerine biraz su ilave ettim. (Efendimiz uyanınca) “Ey Allah'ın Resulü, bu sütten iç” dedim. Ben razı olana kadar içti. Sonra bana "yolculuk vakti gelmedi mi?" diye sordu. “Evet, geldi” dedim. Güneş biraz geçtikten sonra öğleyin yola koyulduk. Biz kaskatı bir toprak üzerindeyken Sürâka b. Malik bize yetişti. “ey Allah'ın Rasulü, bize yetişti” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Üzülme, Allah bizimledir" dedi. Allah Rasulü (sav), Sürâka'ya beddua ediyordu. Bu esnada Sürâka'nın atı, taş gibi toprağa, gövdesine kadar saplandı. Zannederim Sürâka “bana beddua ettiniz, anladım ki Allah sizi takip edip yakalamamı istemiyor. Benim için dua edin” dedi. Allah'ın Rasulü (sav) de dua etti, Sürâka kurtuldu. Hemen geri döndü ve rastladığı herkesi “benim burada size ihtiyacım yok” diyerek geri çevirdi. -Râvî der ki:- Böylece bize verdiği sözde durmuş oldu.
Bana Muhammed b. Sabbah, ona İsmail b. Asım, ona Ebu Osman şöyle demiştir: İbn Ömer (r.anhuma), kendisi için “babasından önce hicret etti” denildiği zaman, bu sözden öfkelenerek şöyle demiştir: Ben ve babam Ömer, Rasulullah'ın (sav) huzuruna geldik, kendisi öğlen uykusunda idi. Bunun üzerine tekrar konağımıza geri döndük. Biraz sonra Ömer beni “git bak bakalım, Rasulullah (sav) uyanmış mı?” diyerek gönderdi. Ben Rasulullah'ın huzuruna girdim ve (baktım uyanmış), kendisine biat ettim. Sonra babam Ömer'in yanına gidip ona Rasulullah'ın uyanmış olduğunu haber verdim. Ardından hızlı hızlı yürüyerek Rasulullah'ın huzuruna vardık. Babam Ömer, Rasulullah'ın yanına girip ona biat etti, sonra da ben Rasulullah'a (ikinci defa) biat ettim.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdulaziz, ona babası (Seleme b. Dînâr), ona da Sehl b. Sa'd şöyle demiştir: (İslâm takvimine başlangıç için sahabîler), Hz. Peygamber'in (sav) ne risaletini ne de vefatını, sadece Medine'ye hicretini esas aldılar.
Bize Musa b. İsmail, ona İbrahim b. Sa'd, ona İbn Şihâb, ona Hârice b. Zeyd b. Sâbit, ona da Hz. peygamber'e (sav) biat eden Ensar kadınlarından Ümm el-A'lâ şöyle haber vermiştir: Muhacirlerin konaklayacakları yerleri belirlemek üzere Ensâr kura çektikleri zaman, Osmân ibn Maz'ûn'un kurası kendi ailelerine çıkmıştı. Ümm el-A'lâ der ki: Sonra Osman bizim yanımızda hastalandı. Ben, o vefat edene kadar, ona hastabakıcılık yaptım. Nihayet vefat etti, biz de onu yıkayıp kendi elbisesi içine koyarak kefenledik. Sonra yanımıza Peygamber (sav) girdi. Ben “ey Ebu Sâib, Allah'ın rahmeti üzerine olsun, Allah sana muhakkak ikram etmiştir” dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah'ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?" diye sordu. Ben de “ey Allah'ın Rasulü, babam anam Sana feda olsun, ben bilmiyorum, fakat Allah (Osman'a ikram etmeyip) kime ikram eder ki?” dedim. Rasulullah (sav) "Vallahi, gelmesi kesin olan ölüm Osman'a gelmiştir. Ve vallahi, ben de onu için sadece hayır umarım. Yine Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'ın Rasulü olduğum hâlde bana Allah tarafından ne muamele yapılacağını bilemem" buyurdu. Bunun üzerine Ümm el-A'lâ “vallahi, bundan sonra ben hiçbir kimseyi tezkiye etmem” dedi. Yine Ümm el-A'lâ der ki: Bu durum beni üzdü, sonra uyudum ve rüyamda bana Osman'a ait, akan bir pınar gösterildi. Hemen Rasulullah'a gidip gördüğüm rüyayı kendisine haber verdim. Rasulullah "Bu pınar onun amelidir" buyurdu.