395 Kayıt Bulundu.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Hişâm b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Zübeyir şöyle demiştir: Bedir günü Muhacirlere (ganimetten) yüz pay ayrıldı.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona da Sa'lebe b. Ebu Mâlik şöyle demiştir: Ömer b. Hattâb (ra) bir keresinde Medine ahalisinden kadınlara yünden yahut ipekten yapılmış kadın elbiseleri dağıttı ve onlardan iyi bir elbise geriye fazla kaldı. Bunun üzerine yanında bulunan bazı kişiler, Hz. Ali'nin kızı Ümmü Gülsüm'ü kast ederek “ey Müminlerin Emiri, şunu da senin yanında bulunan Rasulullah'ın kızına ver” dediler. Ömer de “bu elbiseye Ümmü Selît daha lâyıktır. Ümmü Selît, Rasulullah'a (sav) biat eden Ensâr kadınlarındandır” dedi ve şunu ekledi “Ümmü Selît, Uhud günü bizim için su kırbalarını taşırdı.”
Bize Kuteybe, ona Abdülvâhid, ona Umâra b. Ka'ka b. Şübrume, ona Abdurrahman b. Ebu Nu'm, ona da Ebu Saîd el-Hudrî (ra) şöyle demiştir: Ali b. Ebu Tâlib (ra) Yemen'den Rasulullah'a (sav) tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti. Ebu Saîd der ki: Rasulullah (sav) bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra b. Hâbis, Zeyd el-Hayl, dördüncüsü ya Alkame ya da Âmir b. Tufeyldi. Sahabeden bir kişi “biz adamlardan daha fazla hak sahibiydik” dedi. Bu söz Rasulullah'a (sav) ulaşınca "ben gökyüzündekilerin bile emini olduğum halde siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, elbisesini yukarı çemremiş bir kişi ayağa kalktı ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah'tan sakın” dedi. Rasulullah (sav) ona "Sana yazıklar olsun, ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en layık olanı değil miyim?" buyurdu. Râvî der ki: Sonra o kişi arkasını dönüp gitti. Hâlid b. Velîd “ey Allah'ın Rasulü, şunun boynunu vurmayayım mı?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayır, vurma, bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur" buyurdu. Bunun üzerine Halid “ey Allah'ın Rasulü, nice namaz kılanlar var ki, kalplerinde olmayanı dile getirirler” dedi. Rasulullah (sav) "Ben insanların kalplerini açmakla, karınlarını yarmakla memur değilim" buyurdu. Râvî der ki: Sonra Rasulullah (sav) o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp "şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecek ki, onlar her zaman güzel sesle Allah'ın Kitabı'nı okuyacaklar. Fakat Kur'an'ın tatlılığı onların hançerelerinden ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar" buyurdu. Zannediyorum Rasulullah (sav) "yemin olsun ki, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi toptan öldürürdüm" buyurdu
Bize Saîd b. Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Zeyd, ona babası (Eslem), ona da Ömer b. Hattâb (ra) şöyle demiştir: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, eğer sonraki nesillere yoksul ve beş parasız bırakacak olmasaydım, fethettiğim her memleket arazisini, Peygamber'in (sav) Hayber'i taksim ettiği gibi dağıtırdım. Fakat ben bu toprakları ileriki nesillere, gelirini bölüşecekleri birer hazine olarak bırakıyorum.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Cerîr, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah (ra) şöyle demiştir: Huneyn günü, Hz. Peygamber (sav) bir takım kimselere (daha fazla ganimet vermeyi) önceledi. Akra'ya yüz deve, Uyeyne'ye ve diğer insanlara da benzer şekilde ganimet verdi. Orada bulunanlardan birisi “bu taksimatta Allah'ın rızası gözetilmemiştir” dedi. Ben de “bu sözleri Hz. Peygamber'e (sav) haber vereceğim” dedim. (ve gelip Hz. Peygamber'e haber verdim). Bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah, Musa'ya rahmet etsin, bundan çok daha fazla sözle ona eziyet edildi, o yine de sabretti" buyurdu.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muâz b. Muâz, ona İbn Avn, ona Hişâm b. Zeyd b. Enes b. Malik, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir: Huneyn savaşı günü Hevâzin, Gatafân ve diğer kabileler, develeri, çoluk çocukları ile beraber harp meydanına geldiler. Peygamber'in (sav) yanında da on bin mücâhid ve bir de Mekke'den yeni Müslüman olup katılanlar vardı. Harp başlayınca bunlar Hz. Peygamber'in yanından geri dönüp kaçtılar, hatta Peygamber (sav) tek başına kaldı. Bu durum üzerine Peygamber (sav) o gün peş peşe iki defa seslendi. Önce sağ tarafına döndü ve "ey Ensâr topluluğu" diye seslendi. Ensâr “lebbeyke yâ Rasûlallah, gönlün rahat olsun, biz seninle beraberiz” dediler. Sonra Peygamber (sav) sol tarafına döndü ve yine "ey Ensâr topluluğu" diye seslendi. Ensâr yine “lebbeyke yâ Rasûlallah, gönlün rahat olsun, biz seninle beraberiz” Peygamber (sav) bu sırada beyaz bir katır üzerinde idi. Hemen katırdan indi ve "ben Allah'ın kulu ve rasulüyüm" buyurdu. Ardından müşrikler bozguna uğradı ve Peygamber (sav) o gün çok ganimet elde etti. Sonra bu ganimetleri Muhacirler ve yeni Müslüman olmuş Mekkeliler arasında pay etti, Ensâr'a bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensâr “zor bir iş olduğu zaman biz çağrılıyoruz, fakat ganimet bizden başkalarına veriliyor” diye söylendi. Bu sözler Peygamber'e (sav) ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (sav), Ensâr'ı bir çadır içinde topladı ve "ey Ensâr topluluğu, sizden bana ulaşan bu söz nedir?" buyurdu. Ensâr sustu. Peygamber (sav) "ey Ensâr topluluğu, insanlar aldıkları dünya malıyla giderken siz, Allah'ın Rasulü ile evlerinize dönüp gitmekten hoşnut olmaz mısınız?" buyurdu. Ensâr bu sefer topluca “evet” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "şayet insanlar düz bir vâdi yolunu tutup gitseler, Ensâr da sarp bir dağ yolunu tutup gitse, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tutar giderdim " buyurdu. Hişâm, Enes'e “ey Ebu Hamza, sen bu olaya şahit oldun mu?” diye sordu. Enes de “zaten bu olay olurken ben nereye kaybolup gideceğim ki? (elbette şahit oldum)” dedi.
Bize Ebu Numan, ona Hammâd, ona Eyyûb, ona Nâfi, ona da İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Necd tarafına, benim de içinde bulunduğum, bir seriye gönderdi. Her birimizin ganimet payı on iki deveye ulaştı. Bu hissemize ilâve olarak, bize birer deve daha hediye edildi. Böylece her birimiz on üç deve ile döndük.
Bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. İshak b. Ebu İshak, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) bizi Hâlid b. Velîd komutasında Yemen'e göndermişti. Daha sonra Halid'in yerine Ali'yi gönderdi ve Ali'ye "Hâlid'in beraberinde mücahitlere talimat ver; dileyenler seninle birlikte düşman peşinden gitsin, dileyenler de geri dönsün" buyurdu. Ben Ali ile beraber düşmanı takip edenler içinde bulundum ve pek çok okka ganimet aldım.
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ravh b. Ubâde, ona Ali b. Süveyd b. Mencûf, ona Abdullah b. Bureyde, ona da Babası (Bureyde) (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav), ganimet mallarının beşte birini almak üzere Ali'yi Yemen'e, Hâlid'in yanına göndermişti. Bu seferde ben Ali'ye öfke duyuyordum. Çünkü Ali (ganimetten hissesine bir cariye almış, sabahleyin de) yıkanmıştı. Ben de Hâlid'e “Ali'nin şu yaptığını görmüyor musun?” dedim. Peygamber'in (sav) huzuruna geldiğimizde Ali'nin bu hareketini Peygamber'e söyledim. Bunun üzerine Peygamber (sav) "ey Bureyde, Ali'ye öfke duyuyor musun?" buyurdu. Ben de “evet” dedim. Peygamber (sav) "Ali'ye öfke duyma, çünkü onun ganimet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur" buyurdu.
Bize Ebu Velîd, ona Şu'be, ona Ebu Teyyâh, ona da Enes (ra) şöyle demiştir: Mekke'nin fethi günü Rasulullah (sav), yeni Müslüman olan Kureyş büyüklerinden her birine (gönüllerini İslam'a ısındırmak için) bolca pay vermişti. Ensâr'dan bazı kimseler bunu görünce, sebebini, ve hikmetini anlamayarak “vallahi bu ne şaşılacak bir iştir. Kılıçlarımız henüz Kureyş kanı damlatırken, kazandığımız ganimetlerimiz Kureyş eşrafına geri veriliyor” dediler. Onların bu sözü Peygamber'in kulağına gelince, Peygamber (sav) Ensâr'ı davet etti ve onlara "Sizden bana erişen sözler nedir?" diye bunun mahiyetini sordu. Ensâr da yalan söylemez olduklarından “Sana ulaşan bu sözleri biz söyledik” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) "insanlar, ganimetle evlerine dönerken, siz de Allah'ın Rasulü ile evinize dönmeye razı olmaz mısınız? Eğer Ensâr bir dere veya dağ yoluna girse, muhakkak ki ben de Ensâr'ın dere yoluna yahut dağ yoluna girerdim" buyurdu