299 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Abdullah b. İdris ve Veki', ona Şube, ona da Muaviye b. Kurra, ona da Abdullah b. el-Muğaffel el-Müzenî'yi şöyle derken dinledim: Nebi (sav) Mekke’nin fethi senesinde bir yolculuğu esnasında devesi üzerinde bulunduğu halde Fetih suresini okudu ve okuyuşunda tercî (nağme) yaptı. Muaviye der ki: Şayet ben insanların etrafımda toplanacaklarından korkmasaydım, size onun okuyuşunu taklit ederdim dedi.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Ebu Küreyb, onlara Ebu Usame, ona Misar, ona Amr b. Murre, ona İbrahim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Nebi (sav), Abdullah b. Mesud'a "bana Kur'an oku" buyurdu. Abdullah “Kur'an senin üzerine indirilmişken sana mı Kur'an okuyayım?” dedi. O "ben onu başkasından dinlemeyi de seviyorum" buyurdu. Abdullah ona Nisa suresinin baş tarafından itibaren "acaba her bir ümmetten birer şahit getirip, bunlara karşı da seni şahit getireceğimiz zaman durumları ne olur?" (Nisa 4/41) buyruğuna kadar okudu. Allah Rasulü de ağladı. Misar der ki: Bana Ma'n, ona Cafer b. Amr b. Hureys, ona babası, ona da İbn Mesud'un rivayet ettiğine göre Nebi (sav) "sen aralarında kaldığın sürece" ya da "aralarında bulunduğun sürece" buyurdu. Buradaki lafızda tereddüt eden Mis'ar'dır.
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Şu'be, ona Ebu İyâs, ona da Abdullah b. Muğaffel şöyle demiştir: Ben Mekke'nin fethi günü, Hz. Peygamber'i (sav) gördüm, devesi üzerinde Fetih Suresi'ni okuyordu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona Yahya b. Saîd, ona Muhammed b. İbrahim b. Hâris et-Teymî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Ebu Saîd el-Hudrî (ra) şöyle dedi: Rasulullah’ı (sav) şöyle buyururken işittim: “Aranızdan öyle bir topluluk çıkacak ki onların namazlarına kıyasla kendi namazlarınızı, oruçlarına kıyasla kendi oruçlarınızı, diğer amellerine göre kendi amellerinizi oldukça küçümseyeceksiniz. Bununla birlikte bunlar Kur’ân okuyacaklar ama hançerelerini aşmayacak. Okun hedefini delip çıktığı gibi dinden öylece çıkarlar. Okun sahibi (hedefi delip geçen) okunun demirine bakar, bir şey görmez, okun tahta kısmına bakar, yine bir şey görmez, okun tüylerine bakar, yine bir şey görmez, hatta okun sahibi (acaba ava isabet etti mi) şüphesi ile el-Fûk denilen yere (okun ucuna) da bakar (orada da kan izi göremez).”
Bize Ebu Numan, ona Hammâd, ona Ebu İmran el-Cevni, ona da Cundub b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kalpleriniz Kur'an'da birleştiği müddetçe Kur'an'ı okuyun, ihtilafa düştüğünüzde okumayı bırakıp kalkın."
Bize Hennâd, ona Ebu’l-Ahvas, ona el-A’meş, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bana, kendisi minber üzerinde iken kendisine Kur’ân okumamı emir buyurdu. Ben de ona Nisa suresinden okumaya başladım. Nihayet "Her ümmetten (peygamberlerini) birer şahit getirip, bunlara karşı da seni şahit getireceğimiz zaman halleri nice olur!" (Nisa, 41) ayetine gelince, Rasulullah (sav) eliyle bana işaret etti. Ona baktığımda gözlerinden yaş akmakta olduğunu gördüm. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Ebu’l-Ahvas bu hadisi A’meş'ten, o İbrahim'den, o Alkame'den, o da Abdullah’tan bu şekilde rivayet etmiştir. Ancak gerçekte rivayet İbrahim'in Abîde'den, onun da Abdullah'tan rivayeti şeklindedir.
Bize Hakem b. Nâfi, ona Şuayb b. Ebu Hamza, ona Zühri, ona da Amir b. Vasile şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer'in Mekke'ye vali olarak atadığı Nâfi b. Abdülhâris, Usfân'da Hz. Ömer b. Hattâb ile karşılaşıp ona selâm verdi. Hz. Ömer “Vadi (yani Mekke) ahalisinin başına, yerine kimi bıraktın?” diye sordu. Nafi de “onların başına İbn Ebzâ'yı bıraktım” cevabını verdi. Hz. Ömer “İbn Ebzâ da kim?” diye sordu. Nâfi “azatlılarımızdan birisi” dedi. Hz. Ömer “şimdi onların başına, yerine bir azatlı mı bıraktın” demiş. O da “ey Emirü'l-Müminin, o gerçekten Allah'ın Kitabı'nı okuyup anlayan, onunla amel eden, dinin hükümlerini bilen biridir” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: Şunu iyi bil ki, Rasulullah (sav) "Şüphesiz Allah bu Kitap'la bazı toplulukları yükseltir, bazılarını alçaltır" buyurdu.
Bize Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Şekîk b. Seleme'nin söylediğine göre Becile oğullarından Nehîk b. Sinan denilen bir adam Abdullah b. Mesud'a gelerek: Ey Abdurrahman'ın babası; sen, (Muhammed suresi 15. ayetteki) 'Bozulmayan su (ırmakları)' ayetini nasıl okuyorsun. Bunu (مِنْ مَاءٍ غَيْرِ آسِنٍ) şeklinde 'elif harfi' ile mi yoksa (مِنْ مَاءٍ غَيْرِ يَاسِنٍ) şeklinde 'ya harfi' ile mi? Abdullah dedi ki: Sen bunun dışında Kur'an'ın hepsini iyice biliyor musun? Adam: Ben mufassal bölümü surelerini bir rekatta okuyorum. Abdullah: Şiir okur gibi mi? Muhakkak rükû ve secdelerinin iyice yapıldığı namaz en güzel namazlardandır. Şüphesiz (ileride) Kur'an'ı okumakla birlikte gırtlaklarından aşağı inmeyen topluluklar gelecektir. Ama Kur'an okunup kalbin içine iyice nüfuz ettiğinde fayda verir. Ben Hz. Peygamber'in (sav) birbirine benzeyen sureleri beraber okuduğunu bilirim. Her bir rekatta bunlardan iki sure okurdu. Sonra Abdullah kalktı ve içeri girdi. Derken Alkame gelip onun huzuruna girmek isteyince Alkame'den rica ederek 'Resulullah'ın (sav) bir rekatta birlikte okuduğu benzer surelere dair ona soru sor' dedik. O soru sormak için içeri girdi. Sonra dışarı çıkarak yanımıza geldi ve bunlar (yani Hz. Peygamber'in bir rekatta birlikte okuduğu sureler) Abdullah b. Mesud'un tertip ettiği Mushafın ilk bölümündeki uzun surelerden yirmi suredir, dedi.