51 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. İshak es-Sermârî, ona Ubeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) Kâbe’nin yakınında namaz kılıyor, Kureyş topluluğu da kendi meclislerinde oturuyorken aralarından birisi “Şu riyakârı görmüyor musunuz? Hanginiz falanca ailenin develerini kestikleri yere gider, onların pisliklerini, kanını, içlerindeki sakatatını alıp getirir, sonra da secde edeceği vakte kadar ona süre tanıdıktan sonra bu aldıklarını onun omuzları arasına koyar?” dedi. Aralarından en bedbaht olan kişi kim ise bu iş için harekete geçti. Rasulullah (sav) secdeye varınca o pislikleri arkadan omuzları arasına yerleştirdi. Nebi (sav) ise secdesinde sebat göstererek devam etti. O kadar çok gülüştüler ki bu gülmeden ötürü biri diğerinin üzerine yıkılmaya başladı. Birisi Fâtıma’ya (as) koşup gitti. Fâtıma henüz küçük bir kızdı, hızlıca gelmeye başladı. Nebi (sav) da secdesini sebatla sürdürdü. Nihayet o, o pislikleri üzerinden atınca Fâtıma onlara dönerek hakaret edip sövmeye başladı. Rasulullah (sav) namazını bitirince şöyle buyurdu: "Allah’ım Kureyş’i sana havale ediyorum, Allah’ım Kureyş’i sana havale ediyorum, Allah’ım Kureyş’i sana havale ediyorum" –Sonra birtakım isimler zikrederek- "Allah’ım, Amr b. Hişam’ı, Utbe b. Rabia’yı Şeybe b. Rabia’yı, el-Velid b. Utbe’yi, Umeyye b. Halef’i, Ukbe b. Ebu Muayt’ı, ve Umâre b. el-Velid’i sana havale ediyorum" buyurdu. Abdullah der ki: Vallahi, Bedir gününde bunları ölüp yere yıkılmış olarak gördüm, sonra bunlar o kör kuyuya, Bedir’deki kör kuyuya sürüklendiler. Ardından Rasulullah (sav) "ve o kör kuyuya atılanların peşine lânet takıldı" buyurdu.
Bize Kabîsa, ona Süfyân, ona A'meş, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah şöyle demiştir: Peygamber (sav) Huneyn ganimetlerini taksim ettiği zaman Ensâr'dan biri “Peygamber (sav) bu taksimde Allah'ın rızasını gözetmemiştir” dedi. Ben de bu sözü işitince gidip Peygamber'e (sav) haber verdim. Peygamber'in yüzü değişti. Sonra "Allah'ın rahmeti Mûsâ üzerine olsun. Mûsâ bundan daha fazla eziyet görmüştü de yine sabretmişti" buyurdu
Bize Kuteybe, ona Abdülvâhid, ona Umâra b. Ka'ka b. Şübrume, ona Abdurrahman b. Ebu Nu'm, ona da Ebu Saîd el-Hudrî (ra) şöyle demiştir: Ali b. Ebu Tâlib (ra) Yemen'den Rasulullah'a (sav) tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti. Ebu Saîd der ki: Rasulullah (sav) bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra b. Hâbis, Zeyd el-Hayl, dördüncüsü ya Alkame ya da Âmir b. Tufeyldi. Sahabeden bir kişi “biz adamlardan daha fazla hak sahibiydik” dedi. Bu söz Rasulullah'a (sav) ulaşınca "ben gökyüzündekilerin bile emini olduğum halde siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, elbisesini yukarı çemremiş bir kişi ayağa kalktı ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah'tan sakın” dedi. Rasulullah (sav) ona "Sana yazıklar olsun, ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en layık olanı değil miyim?" buyurdu. Râvî der ki: Sonra o kişi arkasını dönüp gitti. Hâlid b. Velîd “ey Allah'ın Rasulü, şunun boynunu vurmayayım mı?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayır, vurma, bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur" buyurdu. Bunun üzerine Halid “ey Allah'ın Rasulü, nice namaz kılanlar var ki, kalplerinde olmayanı dile getirirler” dedi. Rasulullah (sav) "Ben insanların kalplerini açmakla, karınlarını yarmakla memur değilim" buyurdu. Râvî der ki: Sonra Rasulullah (sav) o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp "şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecek ki, onlar her zaman güzel sesle Allah'ın Kitabı'nı okuyacaklar. Fakat Kur'an'ın tatlılığı onların hançerelerinden ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar" buyurdu. Zannediyorum Rasulullah (sav) "yemin olsun ki, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi toptan öldürürdüm" buyurdu
Bize Abdan, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûne, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav) secde ettiği sırada; (T) Buhârî der ki: Yine bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav), Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri diğerine “Falan oğullarının (yeni kesilen) devesinin bağırsaklarını hanginiz getirir ve secdeye vardığında onu Muhammed'in sırtına koyar?” dedi. O topluluğun en kötü olanı gidip onu getirdi. Bekledi, Peygamber secdeye varınca sırtının üzerine iki omuzu arasına koydu. Ben ise hiçbir işe yapamıyor sadece bakıyordum. Keşke benim engelleyecek gücüm olsaydı! İbn Mesud der ki: Onlar gülmeye ve birbirine (suçu birbirlerine) isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet Fâtıma yanına geldi ve onu sırtından attı. Rasulullah başını kaldırdı. (Namazı bitirdikten) sonra üç defa: "Allah'ım! Kureyş'i sana havale ediyorum" dedi. Rasulullah onlara beddua edince, bu onlara ağır geldi. İbn Mesud der ki: Çünkü onlar bu şehirde duanın kabul edileceğini biliyorlardı. Ondan sonra Rasulullah isim isim sayarak "Allah'ım Ebu Cehil'i sana havale ediyorum, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Utbe'yi, Ümeyye b. Halef'i, Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinciyi de saydı, fakat biz onu aklımızda tutamadık. İbn Mesud der ki: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'ın saydığı isimlerin sahiplerini Kalîb'de, yani Bedir çukurunda yere serilmiş gördüm.
Bize Abdan, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûne, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav) secde ettiği sırada; (T) Buhârî der ki: Yine bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav), Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri diğerine “Falan oğullarının (yeni kesilen) devesinin bağırsaklarını hanginiz getirir ve secdeye vardığında onu Muhammed'in sırtına koyar?” dedi. O topluluğun en kötü olanı gidip onu getirdi. Bekledi, Peygamber secdeye varınca sırtının üzerine iki omuzu arasına koydu. Ben ise hiçbir işe yapamıyor sadece bakıyordum. Keşke benim engelleyecek gücüm olsaydı! İbn Mesud der ki: Onlar gülmeye ve birbirine (suçu birbirlerine) isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet Fâtıma yanına geldi ve onu sırtından attı. Rasulullah başını kaldırdı. (Namazı bitirdikten) sonra üç defa: "Allah'ım! Kureyş'i sana havale ediyorum" dedi. Rasulullah onlara beddua edince, bu onlara ağır geldi. İbn Mesud der ki: Çünkü onlar bu şehirde duanın kabul edileceğini biliyorlardı. Ondan sonra Rasulullah isim isim sayarak "Allah'ım Ebu Cehil'i sana havale ediyorum, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Utbe'yi, Ümeyye b. Halef'i, Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinciyi de saydı, fakat biz onu aklımızda tutamadık. İbn Mesud der ki: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'ın saydığı isimlerin sahiplerini Kalîb'de, yani Bedir çukurunda yere serilmiş gördüm.
Bana Amr b. Ali, ona Ebu Asım, ona Süfyân, ona Ebu Sahra Câmi b. Şeddâd, ona Safvân b. Muhriz el-Mâzinî, ona da İmrân b. Husayn şöyle demiştir: Temîm oğulları heyeti Rasulullah'a (sav) geldi. Rasulullah onlara "ey Temîm oğulları, size verdiğim müjdeyi kabul edip sevinin" buyurdu. Onlar “sen bize yeteri kadar çok müjde verdin, biraz da dünyalık da ver” dediler. Bu cevap üzerine Rasulullah'ın (sav) yüzü asıldı. Ardından Yemen ahalisinden bir heyet çıkageldi. Peygamber (sav) onlara "Temim oğullarının kabul etmediği bu müjdeyi kabul edin" buyurdu. Onlar da “bizler kabul ettik ey Allah'ın Rasulü” dediler.
Açıklama: Bu hadis, bir kimsenin Hz. Peygamber'in dışında bir başkasına sövmesinin onu öldürmeyi gerektirmeyeceğine delil olmaktadır. Rasulullah'ın (sav) vefatından sonra bir kişinin katline sadece bu üç suçtan birini işleyen için hükmedilir.