223 Kayıt Bulundu.
Bize yakub (b. İbrahim b. Sa'd ez-Zührî), ona babası (İbrahim b. Sa'd ez-Zührî), ona İbn İshak, ona Yakub b. Utbe, ona Müslim b. Abdullah b. Cündüb el-Cühenî, ona da Cündüb b. Mekîs el-Cühenî şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) Leys kabilesinin Kelb koluna mensup olan Gâlib b. Abdullah el-Kelbî'yi Kedîd'eye Mülevvih oğulları üzerine göndermiş ve onlara baskın yapmasını ona emretmişti. O yola çıktı, ben de onun müfrezesindeydim. Kudeyd'e kadar gittik, orada Hâris b. Abdullah b. Barsâ el-Leysî ile karşılaştık ve onu hemen tuttuk. Bize "Ben Müslüman olmaya geliyordum" dedi. Bunun üzerine Gâlib b. Abdullah "Eğer sen gerçekten Müslüman olmaya geldiysen bir gün bir gece bağlı kalman sana bir zarar vermez, yok eğer başka bir niyetin varsa sana karşı kendimizi koruma altına almış oluruz" dedi ve onu sıkıca bağladı, yanına da bizimle beraber olan siyahî bir adamı bıraktı. Ona "biz geri gelinceye kadar buna göz kulak ol, Eğer çatışmaya yeltenirse de kellesini kopart" dedi. Biz yürüyüp Kedîd Geçidi'ne vardık ve ikindi sonrası Uşeyşiye'de konakladık. Arkadaşlarım etrafı kolaçan etmem için beni gönderdi. Bir tepeye yöneldim, etrafı iyice göreceğim bir yere uzandım akşam vakti olmuştu. bir adam çıktı etrafa baktı ve benim tepede uzandığımı gördü. Hanımına "Vallahi, tepede sabahın ilk vaktinde görmediğim bir karaltı görüyorum, Bak baklalım köpekler senin ev eşyalarından bir şey alıp gitmiş olmasın?" dedi. Kadın baktı ve "Vallahi kayıp bir şeyim yok" dedi. Adam "bana yayımı getir ve sadağımdan iki ok ver" dedi. Kadın ona (yay ve okunu) verdi. Bana bir ok attı, gelip yanıma saplandı. onu çıkardım ama hareket etmedim. Sonra ikinci oku attı, gelip omuz başıma saplandı. Oku çıkardım ama hareket etmedim. Adam karısına, "Vallahi, oklarım ona isabet etti, eğer o bir hayvan olsaydı, kıpırdardı. Sabah olunca o iki okumu bul, getir, onları köpekler alıp gitmesin" dedi. İşlerini rahat görüp, hayvanlarını sağıp, ağıllarına koyana kadar onlara zaman verdik. Gecenin karanlığı iyice çökünce her taraftan onlara baskın verdik. Onlardan öldürdüklerimizi öldürdük, hayvanları aldık, geri dönüş yoluna koyulduk. Kavmin tellalı yardım çağrısı yapmak üzere kavmine koştu. Biz de hızlıca çıkarak Hâris b. Barsâ ve arkadaşına uğrayıp onları da yanımıza alarak yürüdük gittik. Yardıma gelen insanların sesi bize ulaştı. Bize doğru geldiler, aramızda sadece vadi geçidi kalmıştı ki bizimle onların arasına Cenab-ı Hakk'ın dilediği yerden gönderdiği bir sel girdi. daha önce görmediğimiz ve kimsenin karşı koymaya gücünün yetmeyeceği bir yağmur, bir çamur seli geldi. Onların öylece durup bize baktıklarını gördük. Hiç birisinin ilerlemeye gücü yetmiyordu. Biz hızla toplanıp gittik Meşlel'e dayandık. Onları geride bıraktık ve ellerimizdeki malları almaya güç yetiremediler.
Açıklama: Ya'kûb b. Utbe, Müslim b. Abdillah b. Hubeyb'den yapmış olduğu rivâyette tek kalmıştır.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Süfyan, ona Mansur, ona Ebu Vail, ona da Ebu Musa'nın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Esiri özgürlüğüne kavuşturunuz, davet edenene icabet ediniz, hastayı da ziyaret ediniz."
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu: "Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu: "Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu: "Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu: "Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize İbn İshak, ona Asım b. Ömer b. Katâde, ona Abdurrahman b. Câbir, ona da Babası Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: Hevazin kabilesinde sancak taşıyan bu adam devesi üzerinde (savaş esnasında Müslümanlara saldırarak) yapacağını yaptığı sırada Ali b. Ebu Talip ve Ensar'dan bir kişi yıldırım hızıyla adamın üzerine atıldılar. Ali adamın arkasından geldi ve devenin iki atar damarını vurup kesti. Deve kıç üstü düştü. Ensarî, hemen adamın üzerine atıldı, (kılıcıyla) adamın -zannediyorum- baldırının yarısından bacağına bir darbe indirdi. Adam bineğinden aşağıya düştü. İnsanlar adama kamçılarla vurdular. Vallahi! Ben hezimetten dolayı, Hz. Peygamber’in (sav) yanında bağlı bulunan esirleri görünceye kadar ricat eden insanlar gibi geri dönmedim.
Açıklama: Nasıruddin hadisin merfu kısmının sahih olduğunu bunun dışındaki kıssanın zayıf olduğunu ifade etmiştir.