100 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Peygamber'in (sav) hanımı Âişe şöyle rivayet etmiştir: Âişe, Hz. Peygamber'e (sav), “Uhud gününden daha zor bir günün oldu mu?” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav)şöyle buyurdu: "Kavminin çok eziyeti ile karşılaştım. En kötüsü de Akabe günü idi. İbn Abduyâlîl b. Abdükülâl'dan himaye ve koruma istedim kabul etmedi. Ben de hüzünlü bir hâlde ayrıldım. Ne yapacağımı bilemeden Karn-i Se'âlib mevkiine geldim. Başımı kaldırdım, bir gördüm ki başımın üstünde bir bulut beni gölgeliyor, bulutun içinde Cebrail bana seslenerek “Allah (ac), kavminin sana cevabını ve seni reddedişini işitti. Onlara dair dilediğini kendisine emretmen için sana dağlar meleğini gönderdi” dedi. Dağlar meleği bana seslenip selam verdi ve “ey Muhammed, Allah, kavminin sana cevabını işitti. Ben dağlar meleğiyim. Dilediğin emri bana emretmen için beni sana Rabbin gönderdi. Dilersen iki Ahşeb dağını onların üstüne kapatayım” dedi." Hz. Peygamber (sav) de cevaben "aksine, ben Allah'ın, onların soyundan, bir olan Allah'a ibadet edip ona bir şeyi ortak koşmayan kimseler çıkaracağını ümit ediyorum" buyurdu.
Bize Ömer b. Hafs, ona babası (Hafs b. Ğiyâs), ona A'meş, ona Şakîk, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in (sav) peygamberlerden bir peygamberi anlatışı şu an gözümün önünde. Kavmi o peygamberi dövüp kan revan içinde bırakmış, o ise bir yandan yüzünden kanları siliyor bir yandan da "Allah'ım! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar bilmiyorlar" diyordu.
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kıısm: رَبِّ اغْفِرْ لِقَوْمِى فَإِنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Bize Ayyâş b. Velîd, ona Velîd b. Müslim, ona Evzâî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, ona da Urve b. Zubeyir şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Amr b. Âs'a "Müşriklerin Peygamber'e (sav) yaptıkları en kötü işi bana haber ver" dedim. Abdullah şöyle anlattı: Peygamber (sav) Kâbe'nin Hıcr kısmında namaz kıldığı sırada Ukbe b. Ebu Muayt çıkageldi ve Peygamber'in (sav) ridâsını (üst elbisesini) boynuna toparlayıp onu şiddetli bir şekilde boğmaya başladı. Tam bu sırada Ebu Bekir çıkıp geldi ve Ukbe'nin omuzundan tutarak saldırısını Hz. Peygamber'e (sav) saldırmasını engelledi, sonra da "Siz bir adamı Rabb'im Allah'tır dedi diye öldürür müsünüz?" (Mü'min, 28) ayetini okudu. İbn İshâk bu hadisin rivayetinde mutâbaat etmiştir. Yahya b. Urve, Urve'den yaptığı rivayette "Abdullah ibn Amr'a dedim" demiştir. Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, onun da babasından yaptığı rivayette "Amr b. Âs'a denildi" demiştir. Muhammed b. Amr, İbn Alkame'den onun da Ebu Seleme'den yaptığı rivayette "Bana Amr b. Âs rivayet etti" demiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abde b. Süleyman arasında inkıta vardır.
Bize Ayyâş b. Velîd, ona Velîd b. Müslim, ona Evzâî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, ona da Urve b. Zubeyir şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Amr b. Âs'a "Müşriklerin Peygamber'e (sav) yaptıkları en kötü işi bana haber ver" dedim. Abdullah şöyle anlattı: Peygamber (sav) Kâbe'nin Hıcr kısmında namaz kıldığı sırada Ukbe b. Ebu Muayt çıkageldi ve Peygamber'in (sav) ridâsını (üst elbisesini) boynuna toparlayıp onu şiddetli bir şekilde boğmaya başladı. Tam bu sırada Ebu Bekir çıkıp geldi ve Ukbe'nin omuzundan tutarak saldırısını Hz. Peygamber'e (sav) saldırmasını engelledi, sonra da "Siz bir adamı Rabb'im Allah'tır dedi diye öldürür müsünüz?" (Mü'min, 28) ayetini okudu. İbn İshâk bu hadisin rivayetinde mutâbaat etmiştir. Yahya b. Urve, Urve'den yaptığı rivayette "Abdullah ibn Amr'a dedim" demiştir. Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, onun da babasından yaptığı rivayette "Amr b. Âs'a denildi" demiştir. Muhammed b. Amr, İbn Alkame'den onun da Ebu Seleme'den yaptığı rivayette "Bana Amr b. Âs rivayet etti" demiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muhammed b. Amr arasında inkıta vardır.
İbn Şihâb der ki: Bana Surâka b. Mâlik b. Cu'şum'un erkek kardeşi Abdurrahman b. Malik el-Mudlicî ona da babası Mâlik, Surâka b. Cu'şum şöyle demiştir: Kureyş kâfirlerinin etrafa saldıkları elçiler bize geldi. Mekkeliler Rasulullah ile Ebu Bekir'den her birini öldüren veya esir eden kimse için ayrı ayrı mükâfat vadediyorlardı. Ben, kavmim Mudlic oğullarının meclisinde oturuyorken Kureyşli bir adam çıkageldi, yanı başımızda dikildi ve “ey Surâka, biraz önce sahile doğru yol alan karaltılar gördüm. Öyle sanırım, onlar Muhammed ve ashabıdır” dedi. Surâka der ki: Ben derhâl bu adamın anlattığı yolcuların Muhammed ile sahâbîleri olduğunu anladım, ama ona “gördüğün onlar değildir. Sen muhtemelen, az önce gözlerimizin önünden geçip giden falanca ve filânca kişileri görmüş olacaksın. Onlar kendilerine ait bir kayıp arıyorlar” dedim ve mecliste bir süre daha oyalandıktan sonra kalkıp evime girdim, hizmetçime, atımı alıp çıkarmasını ve yüksek tepenin arkasında beni beklemesini emrettim. Ben de kargımı alarak evimin arka tarafından çıktım ve (parıltısını gizlemek için) kargımın alt tarafını yerde sürükleyip, üst tarafını da aşağıya doğru tutarak atımın yanına geldim, üstüne bindim ve beni gayeme yaklaştırması için hayvanı dört nala kaldırdım. Sonunda Rasulullah (sav) ve Ashabına yetişip yaklaştım. Bu sırada atım sürçüp kapaklandı. Ben de atımdan düştüm. Hemen toparlanıp kalktım ve elimi ok sadağıma uzatıp, fal oklarını çıkardım. Muhammed ve ashabına zarar verir miyim, yoksa vermez miyim? diye fal baktım. Fal neticesinde hoşlanmadığım şey çıktı. Bunun üzerine ben yine atıma bindim. Fal oklarının aykırı çıkmasına rağmen, ben onlara isyan edip, atımı yine dört nala kaldırdım. Rasulullah'ın okuyuşunu işitecek kadar yaklaştım. Rasulullah (sav) arkasına dönüp bakmıyor, Ebu Bekir ise arkasına çok dönüp bakıyordu. Rasulullah'ın okuduğunu işittiğim sırada atımın iki ön ayağı, dizlerine kadar yere battı, ben de attan düştüm. Sonra ben hayvanı kalkmağa zorladım. O da kalkmağa çalıştı. Fakat bir türlü ayaklarını çıkarmaya gücü yetmedi. Hayvan kalkıp doğrulunca da hemen iki ayağının gömülen izinden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. Bunun üzerine ben fal oklarıyla tekrar fal baktım. Yine hoşlanmadığım şekilde çıktı. Sonra ben Muhammed ve ashabına “amân” diye haykırdım. Bunun üzerine durdular. Ben de atıma binerek yanlarına vardım. Rasulullah (sav) ve ashabına saldırmama engel olan bu kadar şeyle karşı karşıya kalınca, gönlümde, Rasulullah'ın davasının zafere ulaşacağına dair kesin bir kanaat oluştu. Bu kanaat üzerine O'na “kavmin Kureyş, senin öldürülmen veya esir alınman için mükâfat vadetmiştir” dedim ve Kureyş'in, kendisine ve ashabına karşı ne kadar fenalık yapmak istediklerini birer birer onlara haber verdim, kendilerine yol azığı ve malzemesi arz ettim. Fakat benden bir şey almadılar ve hiçbir şey de almak istemediler. Yalnız Rasulullah (sav) bana "bizim yolculuğumuzu gizle" dedi. Bunun üzerine ben Rasulullah'tan hakkımda bir amanname yazmasını istedim. Rasulullah (sav) da Âmir b. Fuheyre'ye emretti. Âmir de bir deri parçasına yazıp verdi. Bundan sonra Rasulullah yoluna devam etti. İbn Şihâb der ki: Bana Urve b. Zübeyir şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) yolda, Şam'dan gelen Müslüman tüccarların kervanında bulunan Zübeyir ile karşılaştı. Zübeyir, Rasulullah ile Ebu Bekir'e beyaz maşlahlar giydirdi. Medine'de Müslümanlar, Rasulullah'ın Mekke'den yola çıktığını işitmişler ve karşılamak için her sabah kuşluk vakti Harre mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya kadar Rasulullah'ın gelmesini bekliyorlardı. Yine bir gün Müslümanların beklemeleri uzadıktan sonra dönmüşlerdi. Evlerine girdikleri sırada Yahudilerden bir kişi, kendisine ait bir işe bakmak üzere Yahudi kulelerinden bir kulenin üstüne çıkıp yüksekten uzaklara bakmakta iken, Rasulullah (sav) ile Ashabını, beyazlar giymiş oldukları hâlde -sıcaktan meydana gelen serap ve sis manzaralarını yararak geldiklerini gördü. Artık Yahudi bu muhteşem gelişi saklamaya muktedir olamayarak, yüksek sesiyle “ey Arap topluluğu! Beklemekte olduğunuz nasibiniz ve devletliniz işte geliyor” diye haykırdı. Bu sesi işiten bütün Müslümanlar, silâhlarına sarılarak evlerinden fırlayıp Rasulullah'ı karşılamaya koştular. Ve Harre denilen kara taşlık yolunda Rasulullah'a kavuştular. Rasulullah (sav) şimdi maiyeti ve karşılayanlarıyla birlikte Medine'nin sağ tarafına (Kubâ yönüne) doğru yönelip yola devam etti ve Harise oğullarından Amr b. Avf ailesinin yurduna inip onlara misafir oldu. Küba'ya varış rabiu'l-evvel ayının bir pazartesi gününe tesadüf etmişti. Karşılayanlarla Ebu Bekir ilgilenip konuşuyor, Rasulullah (sav) ise sessiz bir şekilde oturuyordu. Öyle ki Ensâr'dan Rasulullah'ı önceden görmemiş olanlar Ebu Bekir'i selâmlamaya başlamışlardı. Rasulullah'a güneş vurduğunda hemen Ebu Bekir varıp, cübbesiyle gölgelik yapınca, o zaman insanlar Rasulullah'ı tanıdı. Rasulullah (sav), Amr b. Avf oğulları'nda on küsur gece misafir kaldı. Bu müddet zarfında takva üzerine kurulan mescit inşa edildi ve Rasulullah (sav) orada namaz kıldı. Sonra Rasulullah (sav) beraberinde insanlar olduğu halde devesine binip yola koyuldu. Devesi, Müslümanların, o sırada namazgah olarak kullandıkları, Rasulullah'ın mescidinin yerinde çöktü. Burası daha önce Sa'd b. Zurâre'nin himayesinde bulunan Süheyl ve Sehl adlı iki yetim çocuğa ait, hurma kurutmak üzere kullanılan harman yeri idi. Rasulullah'ın devesi bu arsaya gelip çökünce, Rasulullah "inşallah bizim menzilimiz burası" buyurdu. Daha sonra Rasulullah (sav), bu iki genci davet edip, burasını mescit yapmak üzere bedelini ödeyerek onlardan satın almak istedi. Gençler “ey Allah'ın Rasulü, burasını biz sana bağışlayalım” dediler. Sonra mescidi inşa etti. Mescidin inşası sırasında Rasulullah (sav), ashabı ile beraber mescit duvarlarına kerpiç taşımaya başladı ve taşırken de "Ey Rabbimiz, yüklenip taşıdığımız şu balçıktan düzülmüş ham kerpiç yükü, Hayber'in hurma hamulesi değildir. Bu ondan daha hayırlı ve daha temizdir" beytini okuyup "şüphesiz ki hayırlı ücret, ahiret ücretidir. Ya Rab, sen Ensâr'a ve Muhacirlere merhamet eyle" diye dua ediyordu. Rasulullah (sav) Müslümanlardan ismi bize bildirilmeyen bir şairin şiirine nazire yapmıştı. İbn Şihâb der ki: Rasulullah'ın bu beyitten başka, bir şiire tam olarak nazire yaptığı bir beyti bize ulaşmadı.
Bize Abdan, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûne, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav) secde ettiği sırada; (T) Buhârî der ki: Yine bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav), Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri diğerine “Falan oğullarının (yeni kesilen) devesinin bağırsaklarını hanginiz getirir ve secdeye vardığında onu Muhammed'in sırtına koyar?” dedi. O topluluğun en kötü olanı gidip onu getirdi. Bekledi, Peygamber secdeye varınca sırtının üzerine iki omuzu arasına koydu. Ben ise hiçbir işe yapamıyor sadece bakıyordum. Keşke benim engelleyecek gücüm olsaydı! İbn Mesud der ki: Onlar gülmeye ve birbirine (suçu birbirlerine) isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet Fâtıma yanına geldi ve onu sırtından attı. Rasulullah başını kaldırdı. (Namazı bitirdikten) sonra üç defa: "Allah'ım! Kureyş'i sana havale ediyorum" dedi. Rasulullah onlara beddua edince, bu onlara ağır geldi. İbn Mesud der ki: Çünkü onlar bu şehirde duanın kabul edileceğini biliyorlardı. Ondan sonra Rasulullah isim isim sayarak "Allah'ım Ebu Cehil'i sana havale ediyorum, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Utbe'yi, Ümeyye b. Halef'i, Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinciyi de saydı, fakat biz onu aklımızda tutamadık. İbn Mesud der ki: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'ın saydığı isimlerin sahiplerini Kalîb'de, yani Bedir çukurunda yere serilmiş gördüm.
Bana Muhammed b. Yezîd el-Kûfî, ona Velîd, ona Evzâî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Muhammed b. İbrahim, ona da Urve b. Zubeyir şöyle demiştir: Ben Abdullah b. Amr'a, müşriklerin, Rasulullah'a yaptıkları en kötü şeyin ne olduğunu sordum, şöyle cevap verdi: Peygamber (sav) (Kâbe'nin Hıcr kısmında) namaz kılarken yanına Ukbe b. Ebu Muayt'ın gelip Peygamber'in cübbesini toplayarak boynuna dolayıp O'nu şiddetli bir şekilde boğmağa çalıştığını gördüm. Tam bu sırada Ebu Bekir gelip onu Peygamber'den uzaklaştırdı ve "Siz bir adamı, “Rabbim Allah'tır” dediği için öldürür müsünüz?” Hâlbuki O size Rabbinizden apaçık mucizeler de getirmiştir." (Mümin, 28) ayetini okudu.
Bize Ayyâş b. Velîd, ona Velîd b. Müslim, ona Evzâî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, ona da Urve b. Zubeyir şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Amr b. Âs'a "Müşriklerin Peygamber'e (sav) yaptıkları en kötü işi bana haber ver" dedim. Abdullah şöyle anlattı: Peygamber (sav) Kâbe'nin Hıcr kısmında namaz kıldığı sırada Ukbe b. Ebu Muayt çıkageldi ve Peygamber'in (sav) ridâsını (üst elbisesini) boynuna toparlayıp onu şiddetli bir şekilde boğmaya başladı. Tam bu sırada Ebu Bekir çıkıp geldi ve Ukbe'nin omuzundan tutarak saldırısını Hz. Peygamber'e (sav) saldırmasını engelledi, sonra da "Siz bir adamı Rabb'im Allah'tır dedi diye öldürür müsünüz?" (Mü'min, 28) ayetini okudu. İbn İshâk bu hadisin rivayetinde mutâbaat etmiştir. Yahya b. Urve, Urve'den yaptığı rivayette "Abdullah ibn Amr'a dedim" demiştir. Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, onun da babasından yaptığı rivayette "Amr b. Âs'a denildi" demiştir. Muhammed b. Amr, İbn Alkame'den onun da Ebu Seleme'den yaptığı rivayette "Bana Amr b. Âs rivayet etti" demiştir.
Bize Abdan, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûne, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav) secde ettiği sırada; (T) Buhârî der ki: Yine bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Peygamber (sav), Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da oturuyorlardı. Derken onların biri diğerine “Falan oğullarının (yeni kesilen) devesinin bağırsaklarını hanginiz getirir ve secdeye vardığında onu Muhammed'in sırtına koyar?” dedi. O topluluğun en kötü olanı gidip onu getirdi. Bekledi, Peygamber secdeye varınca sırtının üzerine iki omuzu arasına koydu. Ben ise hiçbir işe yapamıyor sadece bakıyordum. Keşke benim engelleyecek gücüm olsaydı! İbn Mesud der ki: Onlar gülmeye ve birbirine (suçu birbirlerine) isnad etmeye başladılar. Rasulullah ise secdeden başını kaldırmıyordu. Nihayet Fâtıma yanına geldi ve onu sırtından attı. Rasulullah başını kaldırdı. (Namazı bitirdikten) sonra üç defa: "Allah'ım! Kureyş'i sana havale ediyorum" dedi. Rasulullah onlara beddua edince, bu onlara ağır geldi. İbn Mesud der ki: Çünkü onlar bu şehirde duanın kabul edileceğini biliyorlardı. Ondan sonra Rasulullah isim isim sayarak "Allah'ım Ebu Cehil'i sana havale ediyorum, Utbe b. Rabîa'yı, Şeybe b. Rabîa'yı, Velid b. Utbe'yi, Ümeyye b. Halef'i, Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" dedi. Yedinciyi de saydı, fakat biz onu aklımızda tutamadık. İbn Mesud der ki: Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah'ın saydığı isimlerin sahiplerini Kalîb'de, yani Bedir çukurunda yere serilmiş gördüm.