138 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Alâ ve Muhammed b. Müsenna, o ikisine Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Raca el-Ensârî, ona da Abdurrahman b. Bişr el-Ensârî el-Ezrak şöyle haber vermiştir: Ebu Mesud el-Ensârî (Medine'de) insanlar arasında bir halkada oturuyorken iki adam Kinde kapılarından girip aramızda hüküm verecek bir kişi yok mu diye sordular. Halkadan bir adam “ben” dedi. Bunun üzerine Ebu Mesud, yerden bir avuç çakıl taşı alıp adama atmaya başladı ve “temkinli ol, hakimlik için koşuşturmak hoş bir şey değil” dedi.
Bize Muhammed b. Alâ ve Muhammed b. Müsenna, o ikisine Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Raca el-Ensârî, ona da Abdurrahman b. Bişr el-Ensârî el-Ezrak şöyle haber vermiştir: Ebu Mesud el-Ensârî (Medine'de) insanlar arasında bir halkada oturuyorken iki adam Kinde kapılarından girip aramızda hüküm verecek bir kişi yok mu diye sordular. Halkadan bir adam “ben” dedi. Bunun üzerine Ebu Mesud, yerden bir avuç çakıl taşı alıp adama atmaya başladı ve “temkinli ol, hakimlik için koşuşturmak hoş bir şey değil” dedi.
Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -(lafzı farklı) manası aynı olmak üzere (rivayet etti)- o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehraî, ona Malik b. Enes, ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Ömer (b. el-Hattab bir gün) güneşin yükseldiği bir sırada bana bir haber gönderdi. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini (mindersiz olarak) doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana Ey Malik, senin kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, bu atiyyeleri onlara sen bölüştürüver, dedi. Ben de bunu sen başka birisine emretsen daha iyi olurdu, dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa' (çıkıp) geldi ve Ey mü'minlerin emiri Osman b. Affan'la Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz? dedi. (Hz. Ömer de) evet cevabını verdi, (ve yanına girmeleri için) onlara izin verdi, onlarda girdiler. Sonra Yerfa' (tekrar) geldi ve Ey Mü'minlerin emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerine de izin verir misin? dedi. (O da) evet dedi (ve yanına girmeleri için) onlara da izin verdi, (onlar da) girdiler. Biraz sonra Hz. Abbas söz aldı ve Ey mü'minlerin emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver dedi. Orada bulunanlardan biri de evet ey mü'minlerin emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol, dedi. Malik b. Evs sözlerine devamla şöyle dedi: Bana öyle geldi ki (Hz. Abbas'la Ali, Hz. Osman'la Hz. Abdurrahman, ez-Zübeyr ve Sa'd'dan oluşan) bu cemaati bir iş için (şefaatçi olmaları gayesiyle) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de acele etmeyin dedi. Sonra o topluluğa dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum: Rasulullah (sav)- "biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır- " buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav)- "biz miras bırakmayız. Bizim (arkamızda) bıraktığımız (mal) sadakadır"- buyurduğunu biliyor musunuz? dedi (onlar da) evet cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi. Şüphesiz ki Allah Rasul'ünü hiçbir kimseye vermediği bir özellikle tahsis etti. Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurdu: "Allah'ın onlardan Peygamberine verdiği ganimetlere gelince söz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürdünüz; fakat Allah Peygamber'lerini dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir) Allah her şeye kadirdir." Allah Nadiroğullarının mallarını Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki: Hz. Peygamber, bu malların paylaştırılmasında, kendini size asla tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) Nadiroğullarından fey olarak ele geçen bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- alırdı. (Bu ifadedeki tereddüt raviye aittir.) Kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra (Hz. Ömer) bu cemaate yönelip: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip: Göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da): Evet cevabını verdiler, (sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra): Ben Rasulullah'ın halifesiyim dedi. (Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti.) Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu (karşımda duran) Ali ile Ebu Bekir'e varıp kardeşinin oğlundan (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısı (Fatıma) nın mirasını babası Hz. Muhammed'in malından istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size (şöyle) cevap verdi: Rasulullah (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır." buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve Hakka tabidir. (Bu yüzden de) Hz. Peygamberden kalan bu malların idaresi Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim dedim ve Allah'ın mütevelli olmamı dilediği ana kadar bu mallara mütevelli oldu. Derken sen ve şu (Ali) ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce (karşıma) gelip benden bu malları istediniz. Ben de (size) eğer bu maldan size vermemi istiyorsanız, o malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim) dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartları yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz. [Ebû Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav); "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]
Bize Abdullah, ona Süleyman b. Abdurrahman ve Musa b. Harun, onlara Velid b. Müslim, ona Abdullah b. Alâ b. Zebr, Büsr b. Ubeydullah, ona Ebu İdris el-Havlânî, ona da Ebu Derdâ şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir ve Ömer tartışırken Ebu Bekir Ömer'i sinirlendirmiş, Ömer de sinirli bir şekilde oradan ayrılmıştı. Sonra Ebu Bekir, Ömer'in peşinden giderek kendisini bağışlamasını istemiş, Ömer bağışlamamış hatta kapısını Ebu Bekir'in yüzüne kapatmıştı. Ebu Derdâ der ki: Bunun üzerine Ebu Bekir Rasulullah'ın (sav) yanına geldi. O sırada biz de oradaydık. Rasulullah (sav) "sizin bu arkadaşınız kendisini tehlikeli bir şeye atmış" dedi. Ebu Derdâ der ki: Ömer de Ebu Bekir'i affetmemesinden pişman olup geldi, selam vererek Hz. Peygamber'in yanına oturdu ve Rasulullah'a (sav) kendisiyle Ebu Bekir arasında olanları anlattı. Ebu Derdâ der ki: Rasulullah öfkelendi. Ebu Bekir de “ey Allah'ın Rasulü, vallahi bu konuda ben Ömer'den daha çok ileriye gittim” demeye başladı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Şimdi sizler benim için arkadaşımı terk mi ediyorsunuz, şimdi sizler benim için arkadaşımı terk mi ediyorsunuz. Ben size 'ey insanlar ben sizlerin tamamına gönderilmiş Allah'ın elçisiyim' demiştim sizler 'yalan söylüyorsun' demiştiniz de Ebu Bekir ise 'doğru söylüyorsun' demişti."
Bize Abdullah, ona Süleyman b. Abdurrahman ve Musa b. Harun, onlara Velid b. Müslim, ona Abdullah b. Alâ b. Zebr, Büsr b. Ubeydullah, ona Ebu İdris el-Havlânî, ona da Ebu Derdâ şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir ve Ömer tartışırken Ebu Bekir Ömer'i sinirlendirmiş, Ömer de sinirli bir şekilde oradan ayrılmıştı. Sonra Ebu Bekir, Ömer'in peşinden giderek kendisini bağışlamasını istemiş, Ömer bağışlamamış hatta kapısını Ebu Bekir'in yüzüne kapatmıştı. Ebu Derdâ der ki: Bunun üzerine Ebu Bekir Rasulullah'ın (sav) yanına geldi. O sırada biz de oradaydık. Rasulullah (sav) "sizin bu arkadaşınız kendisini tehlikeli bir şeye atmış" dedi. Ebu Derdâ der ki: Ömer de Ebu Bekir'i affetmemesinden pişman olup geldi, selam vererek Hz. Peygamber'in yanına oturdu ve Rasulullah'a (sav) kendisiyle Ebu Bekir arasında olanları anlattı. Ebu Derdâ der ki: Rasulullah öfkelendi. Ebu Bekir de “ey Allah'ın Rasulü, vallahi bu konuda ben Ömer'den daha çok ileriye gittim” demeye başladı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Şimdi sizler benim için arkadaşımı terk mi ediyorsunuz, şimdi sizler benim için arkadaşımı terk mi ediyorsunuz. Ben size 'ey insanlar ben sizlerin tamamına gönderilmiş Allah'ın elçisiyim' demiştim sizler 'yalan söylüyorsun' demiştiniz de Ebu Bekir ise 'doğru söylüyorsun' demişti."