235 Kayıt Bulundu.
Leys der ki: Bana Yahya b. Saîd, ona Ömer b. Kesîr b. Eflah, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katade şöyle demiştir: Huneyn savaşında Müslümanlardan bir adamın bir müşrikle savaştığını, bir başka müşrikin de arkadan dolanarak hile Müslümanı öldürmeye yeltendiğini gördüm. Hile yapan müşrikin üzerine hızlıca atıldım ve bana vurmak üzere kaldırdığı kolunu vurup kopardım. Sonra adam bana öyle bir sarılıp sıktı ki öleceğim diye korktum. Sonra çözülüp beni bıraktı, ben de ona vurup öldürdüm. Müslümanlar hezimete uğrayıp dağıldı, ben de onlarla birlikte dağıldım. Bir de baktım Ömer b. Hattab insanların arasında. Ona “insanların durumu nasıl?” dedim. “Allah'a kalmış” dedi. Daha sonra Müslümanlar derlenip toparlanıp Rasulullah'ın yanına döndü. Rasulullah (sav) "kim bir düşmanı öldürdüğüne dair açık bir delil ortaya koyarsa, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir" buyurdu. Ben de bu müşriki öldürdüğüme dair şahit bulmak üzere ayağa kalktım ama şahitlik edecek kimseyi bulamayınca oturdum. Sonra aklıma geldi, olayı Rasulullah'a (sav) anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in yanında oturan bir adam “sözünü ettiği o maktulün silahı bendedir. Buna karşılık onu başka bir şeyle razı et” dedi. Hz. Ebu Bekir hemen müdahale ederek “hayır, vallahi olmaz. Allah ve Rasulü yolunda savaşan Allah’ın aslanlarından birinin hakkını alıp Kureyş’ten bir sırtlancığa veremez” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kalktı ve o malı bana verdi. Ben de bununla bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta vardır.
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Malik şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav), Huneyn savaşında "kim bir kâfiri öldürürse, üzerinden çıkan şeyler onundur" buyurdu. Ebu Talha da o gün yirmi kişiyi öldürdü ve onların eşyasını aldı. Ebu Talha, (savaş alanında) Ümmü Süleym ile karşılaştı. Elinde bir hançer vardı. Ebu Talha “ey Ümmü Süleym, elindeki de nedir?” dedi. Ümmü Süleym, “vallahi, birileri bana yaklaşırsa karnını deşeyim istedim” dedi. Ebu Talha da bunu Rasulullah'a (sav) bildirdi. Ebu Davud der ki: Bu, hasen bir hadistir. Ebu Davud der ki: Biz, bu hadis ile Acem silahı olan hançerin savaşta kullanılmasının caiz olduğunu bildirmek istedik.
Bize Abdullah b. İsrâîl, ona da Ebu İshâk şöyle rivayet etmiştir: Biri, Berâ'ya (ra), “Ey Ebu Umâre! Huneyn günü kaçtınız mı?” şeklinde bir soru sordu. Ben dediklerini işitirken Berâ, “Rasulullah'a (sav) gelince, o gün kendisi kaçmadı! Ebu Süfyân b. Hâris de Hz. Peygamber'in (sav) katırının yularından tutmuş vaziyette idi. Müşrikler Nebî'yi kuşattığında (katırından) inip "Ben peygamberim, yalan yok! Ben Abdülmuttalib'in oğluyum!" demeye başladı. O gün insanlar içinde kendisinden daha cesuru görülmedi.
Bize Amr b. Hâlid, ona Züheyr, ona da Ebu İshak şöyle rivayet etmiştir: Bir adam, Berâ'ya, “Ey Ebu Umâre! Huneyn günü (savaştan) kaçtınız mı?” dedi. (Berâ) şöyle cevap verdi: Hayır! Vallahi! Rasulullah (sav) kaçmadı. Ancak o, ashabının toyları ve silahsız piyadeleri ile (savaşa) çıktı. (Nihayet) Hevâzin ve Nasr oğullarından oluşmuş (ve) ok atmakla mahir bir toplulukla karşılaştılar. Attıkları ok hedefi vuruyor, neredeyse ıskalamıyordu! (Derken düşman), Beydâ (denilen) katırının üzerinde iken Nebî'ye yöneldi. Amcasının oğlu Ebu Süfyân b. Hâris b. Abdulmuttalib de (katırı) sevk ediyordu. Hz. Peygamber (sav) indi ve zafer duasında bulundu. Ardından, "Ben peygamberim! Yalan yok! Ben Abdülmuttalib'in oğluyum!" dedi. Akabinde ashabını (savaş) pozisyonuna soktu.
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona da Ebu İshak şöyle demiştir: Bir adam Berâ'ya (ra) gelerek “ey Ebu Umâre, sen Huneyn gününde geri dönüp kaçtın mı?” diye sordu. Berâ'nın şöyle cevap verdiğini işittim: Ben şehadet ederim ki Peygamber (sav) asla gerisin geriye dönmemiştir. Ancak öndekiler acele edip kaçtı. Hevâzin okçuları ok yağdırdılar. Ebu Sufyân b. Hâris, Hz. Peygamber'in beyaz katırının yularından tutmuştu. Peygamber (sav) ise "ben peygamberim yalan yok, ben Abdulmuttalib oğluyum" diyordu.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona Yahya b. Saîd, ona İbn Eflah, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katâde (ra) şöyle demiştir: Huneyn senesi Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıktık. Düşmanla karşılaştığımız zaman Müslüman ordusu içinde bir tereddüt ve bozulma olmuştu. Bu sırada gördüm ki müşriklerden biri Müslümanlardan bir kimse üzerine çullanmış. Hemen dolanıp arkasına geldim ve boynu ile kürek kemiği arasına bir kılıç darbesi indirdim. O hemen benden tarafa dönüp beni öyle bir kucakladı ki, ölümün kokusunu hissettim. Ancak ölüm ona ulaşınca beni salıverdi. Sonrasında Ömer b. Hattâb'a rastladım ve “Bu insanlara ne oluyor (da bozguna uğruyorlar)?” dedim. Ömer “Allah'ın takdiri” dedi. Sonra insanlar geri dönüp geldiler. Peygamber (sav) de oturdu ve "her kim bir düşmanı öldürür ve Öldürdüğüne dair delili de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyası onundur" buyurdu. Ben hemen kalktım ve “benim için kim şahit olur?” deyip sonra oturdum. Rasulullah (sav) yine "her kim bir düşmanı öldürür ve Öldürdüğüne dair delili de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyası onundur" buyurdu. Ben yine ayağa kalktım ve “benim için kim şahit olur?” deyip oturdum. Sonra Rasulullah (sav) üçüncü kere bu sözlerin benzerini söyledi. Bunun üzerine bir adam “ey Allah'ın Rasulü, Ebu Katâde doğru söyledi, o öldürülen düşman askerinin eşyası benim yanımdadır. Artık hakkı olan bu şeyler yerine onu başka şeylerle benden yana razı kıl” dedi. Ebu Bekir es-Sıddık (ra) “hayır, Allah'a yemin olsun ki bu olmaz. Hz. Peygamber (sav), Allah'ın ve Rasulü'nün yolunda savaşan Allah aslanlarından bir aslanın selebini (ganimet eşyasını) sana veremez” dedi. Hz. Peygamber (sav) "Ebu Bekir doğru söyledi" buyurdu ve ardından o ölü askerin eşyasını Ebu Katâde'ye verdi. Ebu Katâde der ki: Ben zırhı sattım ve onun parasıyla Seleme oğulları yurdunda bir bostan satın aldım. İşte bu bostan İslâm'da sahip olduğum ilk maldır.
Bize Ebu Velîd, ona Şu'be, ona da Ebu İshâk öyle rivayet etmiştir: Berâ'ya “Huneyn gününde sizler Peygamber (sav) ile birlikte bulunduğunuz sırada gerisin geri dönüp kaçtınız mı?” diye soruldu. Ben de Berâ'nın şöyle dediğini işittim: Peygamber (sav) asla kaçmadı. Düşman okçuları ok yağdırırken O "ben peygamberim, yalan yok, ben o Abdulmuttalib oğluyum" diyordu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona Yahya b. Saîd, ona Ömer b. Kesîr b. Eflah, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katade şöyle demiştir: Huneyn savaşının yapıldığı sene Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıkmıştık. Düşmanla karşılaştığımızda Müslümanlarda bir hareketlilik vardı. Bir ara müşriklerden birinin, Müslümanlardan birini öldürmek üzere olduğunu gördüm. Derhal geri dönüp arkasından yanına kadar vardım ve kılıçla ensesine vurdum, bana öyle bir sarılıp sıktı ki ölümün nefesini hissettim. Sonra ölüm onu yakaladı da beni bıraktı. Bu arada Ömer b. Hattab'la karşılaştım. Ona “insanların durumu nasıl?” dedim. “Allah'a kalmış” dedi. Daha sonra Müslümanlar derlenip toparlanıp geri döndü. Rasulullah (sav) oturdu ve "kim bir düşmanı öldürür ve öldürdüğü açık delille bilinirse, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir" buyurdu. Ben bu sözleri duyunca hemen ayağa kalkarak “bana kim şahitlik yapar?” dedim ve oturdum. Üç defa bu şekilde söyledim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "neyin var ey Ebu Katade?" diye sordu. Ben de olayı anlattım. Topluluktan bir adam “doğru söylüyor ey Allah'ın Rasulü, o adamın üzerinden çıkanlar benim yanımda. Buna karşılık onu başka bir şeyle razı et” dedi. Hz. Ebu Bekir hemen müdahale ederek “hayır, vallahi olmaz. Allah ve Rasulü uğruna savaşan Allah'ın aslanlarından birinin hakkının sana verilmesi doğru değildir” dedi. Hz. Peygamber (sav) de "doğru söylüyor, onları Ebu Katâde'ye ver" buyurdu. Bunun üzerine o kişi, öldürdüğüm müşrikin üzerinden çıkanları bana verdi. Ben de bir zırhı satarak Seleme Oğulları mahallesinde bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muâz b. Muâz, ona İbn Avn, ona Hişâm b. Zeyd b. Enes b. Malik, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir: Huneyn savaşı günü Hevâzin, Gatafân ve diğer kabileler, develeri, çoluk çocukları ile beraber harp meydanına geldiler. Peygamber'in (sav) yanında da on bin mücâhid ve bir de Mekke'den yeni Müslüman olup katılanlar vardı. Harp başlayınca bunlar Hz. Peygamber'in yanından geri dönüp kaçtılar, hatta Peygamber (sav) tek başına kaldı. Bu durum üzerine Peygamber (sav) o gün peş peşe iki defa seslendi. Önce sağ tarafına döndü ve "ey Ensâr topluluğu" diye seslendi. Ensâr “lebbeyke yâ Rasûlallah, gönlün rahat olsun, biz seninle beraberiz” dediler. Sonra Peygamber (sav) sol tarafına döndü ve yine "ey Ensâr topluluğu" diye seslendi. Ensâr yine “lebbeyke yâ Rasûlallah, gönlün rahat olsun, biz seninle beraberiz” Peygamber (sav) bu sırada beyaz bir katır üzerinde idi. Hemen katırdan indi ve "ben Allah'ın kulu ve rasulüyüm" buyurdu. Ardından müşrikler bozguna uğradı ve Peygamber (sav) o gün çok ganimet elde etti. Sonra bu ganimetleri Muhacirler ve yeni Müslüman olmuş Mekkeliler arasında pay etti, Ensâr'a bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensâr “zor bir iş olduğu zaman biz çağrılıyoruz, fakat ganimet bizden başkalarına veriliyor” diye söylendi. Bu sözler Peygamber'e (sav) ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (sav), Ensâr'ı bir çadır içinde topladı ve "ey Ensâr topluluğu, sizden bana ulaşan bu söz nedir?" buyurdu. Ensâr sustu. Peygamber (sav) "ey Ensâr topluluğu, insanlar aldıkları dünya malıyla giderken siz, Allah'ın Rasulü ile evlerinize dönüp gitmekten hoşnut olmaz mısınız?" buyurdu. Ensâr bu sefer topluca “evet” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "şayet insanlar düz bir vâdi yolunu tutup gitseler, Ensâr da sarp bir dağ yolunu tutup gitse, ben elbette Ensâr'ın dağ yolunu tutar giderdim " buyurdu. Hişâm, Enes'e “ey Ebu Hamza, sen bu olaya şahit oldun mu?” diye sordu. Enes de “zaten bu olay olurken ben nereye kaybolup gideceğim ki? (elbette şahit oldum)” dedi.