235 Kayıt Bulundu.
Bana Ayyâş b. Velîd, ona Abdüla'lâ, ona Halid, ona İkrime, on da İbn Abbâs şöyle demiştir: Peygamber (sav) Huneyn seferine ramazan ayında çıktı. İnsanların kimi oruç tutuyor, kimi de tutmuyordu. Peygamber (sav) binek devesinin üzerine oturunca, içi süt veya su dolu bir kap istedi. Onu avucunun içine yahut devesinin üzerine koydu, sonra insanlara doğru baktı. Bunun üzerine oruçsuz olanlar oruçlulara “artık orucunuzu bozunuz” dediler.
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Ebu Zinâd, ona Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah Mekke'nin fethini nasip ettiğinde, inşallah bir sonraki varacağımız yer, Müşriklerin küfür üzere yemin edip anlaştıkları Hayf olacaktır."
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona Yezîd b. Harun, ona da İsmail şöyle haber vermiştir: İbn Ebu Evfâ'nın elinde bir kılıç darbesi gördüm. İbn Ebu Evfâ “ben bu yarayı Huneyn günü Peygamber (sav) ile beraber savaşırken aldım” dedi. Ona “sen Huneyn savaşında bulundun mu?” diye sordum. O da “ben ondan öncekinde bile bulundum” dedi
Bize Kuteybe, ona Leys, ona Yahya, ona Ömer b. Kesîr, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katade şöyle demiştir: Rasulullah (sav) Huneyn savaşında "kim bir düşmanı öldürdüğüne dair açık bir delil ortaya koyarsa, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir" buyurdu. Ben de bir müşriki öldürdüğüme dair şahit bulmak üzere ayağa kalktım ama şahitlik edecek kimseyi bulamayınca oturdum. Sonra aklıma geldi, olayı Rasulullah'a (sav) anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in yanında oturan bir adam “sözünü ettiği o maktulün silahı bendedir. Buna karşılık onu başka bir şeyle razı et” dedi. Hz. Ebu Bekir hemen müdahale ederek “hayır, vallahi olmaz. Allah ve Rasulü yolunda savaşan Allah’ın aslanlarından birinin hakkını alıp Kureyş’ten bir sırtlancığa veremez” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) emretti, o adam o malı bana verdi. Ben de bununla bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu. Bana Ebu Abdullah ona da Leys'in dediğine göre Ebu Katâde “Peygamber (sav) kalktı ve o maktulün eşyalarını bana teslim etti” demiştir. Hicaz ehli der ki: Hâkim, hâkimliği sırasında ya da daha önce gördüğü bir konuda sadece bilgisiyle hüküm veremez. Bazı fakihlerin görüşüne göre, eğer bir hasım, hâkimin yanında mahkemede, diğer bir kimse lehine bir hakkı itiraf etse, hakim, ayrıca iki şahit çağırıp onlarında ikrarını almadan, sadece bu itiraf üzerine hüküm veremez. Irak ehli de der ki: Hakim, mahkemede işittiği yahut gördüğü şeyle hükmedebilir. Mahkeme dışında duyduğu ve gördüğü şeyle ancak hazır bulunduracağı iki şahidin şehadetiyle hükmedebilir. Irak ehlinden bir başka gurup da der ki: Hâkim, iki şahit olmadan da hüküm verebilir, çünkü hâkim kendisine itimad edilen ve güvenilen bir kimsedir. Zaten şahitlikten maksat da gerçeği bilinmesidir. Hâkimin bilgisi şahitlikten çok daha geçerlidir. Irak ehlininbir kısmı da der ki: Hâkim, mali davalarda kendi bilgisi ile hüküm verir, fakat mali boyutu olmayan davalarda ise kendi ilmi ile hükmedemez. Kasım der ki: Hâkimin, kendisinden başka kimsenin bilgisi olmadığı bir hususta, kendi bilgisi şahitlikten daha öncelikli olmasına rağmen, sadece kendi bilgisi ile bir hüküm verip infaz etmesi uygun olmaz. Çünkü delilsiz olarak sırf kendi bilgisiyle hüküm vermek Müslümanlar arasında, onu töhmet altında bırakır ve insanların suizanna kapılmasına yol açar. Nitekim Hz. Peygamber (sav) de suizannı hoş karşılamadığı için (yanındaki kadını tanıtarak) "Bu kadın Safiye'dir" buyurmuştur.
Bize Kuteybe, ona Leys, ona Yahya, ona Ömer b. Kesîr, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katade şöyle demiştir: Rasulullah (sav) Huneyn savaşında "kim bir düşmanı öldürdüğüne dair açık bir delil ortaya koyarsa, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir" buyurdu. Ben de bir müşriki öldürdüğüme dair şahit bulmak üzere ayağa kalktım ama şahitlik edecek kimseyi bulamayınca oturdum. Sonra aklıma geldi, olayı Rasulullah'a (sav) anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in yanında oturan bir adam “sözünü ettiği o maktulün silahı bendedir. Buna karşılık onu başka bir şeyle razı et” dedi. Hz. Ebu Bekir hemen müdahale ederek “hayır, vallahi olmaz. Allah ve Rasulü yolunda savaşan Allah’ın aslanlarından birinin hakkını alıp Kureyş’ten bir sırtlancığa veremez” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) emretti, o adam o malı bana verdi. Ben de bununla bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu. Bana Ebu Abdullah ona da Leys'in dediğine göre Ebu Katâde “Peygamber (sav) kalktı ve o maktulün eşyalarını bana teslim etti” demiştir. Hicaz ehli der ki: Hâkim, hâkimliği sırasında ya da daha önce gördüğü bir konuda sadece bilgisiyle hüküm veremez. Bazı fakihlerin görüşüne göre, eğer bir hasım, hâkimin yanında mahkemede, diğer bir kimse lehine bir hakkı itiraf etse, hakim, ayrıca iki şahit çağırıp onlarında ikrarını almadan, sadece bu itiraf üzerine hüküm veremez. Irak ehli de der ki: Hakim, mahkemede işittiği yahut gördüğü şeyle hükmedebilir. Mahkeme dışında duyduğu ve gördüğü şeyle ancak hazır bulunduracağı iki şahidin şehadetiyle hükmedebilir. Irak ehlinden bir başka gurup da der ki: Hâkim, iki şahit olmadan da hüküm verebilir, çünkü hâkim kendisine itimad edilen ve güvenilen bir kimsedir. Zaten şahitlikten maksat da gerçeği bilinmesidir. Hâkimin bilgisi şahitlikten çok daha geçerlidir. Irak ehlininbir kısmı da der ki: Hâkim, mali davalarda kendi bilgisi ile hüküm verir, fakat mali boyutu olmayan davalarda ise kendi ilmi ile hükmedemez. Kasım der ki: Hâkimin, kendisinden başka kimsenin bilgisi olmadığı bir hususta, kendi bilgisi şahitlikten daha öncelikli olmasına rağmen, sadece kendi bilgisi ile bir hüküm verip infaz etmesi uygun olmaz. Çünkü delilsiz olarak sırf kendi bilgisiyle hüküm vermek Müslümanlar arasında, onu töhmet altında bırakır ve insanların suizanna kapılmasına yol açar. Nitekim Hz. Peygamber (sav) de suizannı hoş karşılamadığı için (yanındaki kadını tanıtarak) "Bu kadın Safiye'dir" buyurmuştur.