50 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize İsmail b. Halil, ona Ali b. Müshir, ona Ubeydullah b. Ömer, Ona Nâfi, ona da İbn Ömer'in naklettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki ümmetlerden üç kişilik bir topluluk yürüyüp giderlerken birden yağmura yakalandılar. Hemen bir mağaraya sığındılar. Akabinde mağaranın girişi kapandı. (Mağarada mahsur kalanlar) birbirlerine 'Arkadaşlar! Bizi buradan doğruluktan başka bir şey kurtarmaz. Onun için her birimiz, doğru olduğunu bildiği bir şeyle Allah'a (cc) dua etsin' dediler. Bunlardan birisi: 'Allah'ım! Kesinlikle bilmektesin ki, benim üç farak (1 farak= yaklaşık 6,5 kg.) pirinç karşılığı çalışan bir işçim vardı. (Bir gün) o işçi ücreti almadan gitti. Ben de bu ücret karşılığı olan pirinci aldım ve onu ektim. Neticesinde (tarladan) çıkan pirinçlerle sığır satın aldım. Bir müddet sonra o işçi bana gelip ücretini istedi. Ben de ona 'şu sığırların yanına git ve onları sürüp götür' dedim. O da 'Benim senden sadece (bir kaç) farak pirinç alacağım vardır' dedi. Ben de 'Şu sığırların yanına git. Onlar senin alacağın olan faraktan (pirinç) çoğaldılar' dedim. İşçi onları alıp gitti. Ey Allah'ım! Sen bilmektesin ki, ben senden duyduğum korkudan ötürü böyle yaptım. Onun (hatırına) bizden bu sıkıntıyı gider! diye dua etti. Kaya önlerinden biraz açıldı. Diğeri de: 'Allah’ım! Şüphesiz sen bilmektesin ki benim yaşlı ihtiyar anamla babam vardı. Ben her gece onlara koyunlarımın sütünü getirirdim (ve içirirdim.) Bir gece bir engel sebebiyle bunlara süt getirmekte geciktim. Geldiğimde uyumuşlardı. Ailem ve çocuklarım açlıktan feryat ediyorlardı. Fakat ben anam babam içmeden çocuklarıma süt içiremezdim. Bu durumda onları uyandırmayı istemedim. Kendilerini terk edip de yataklarında süt içmeyi bekler halde bırakmak istemedim. (Süt tası elimde) tan yeri ağarıncaya kadar bekledim. Allah'ım! Sen pek iyi bilmektesin ki ben senden duyduğum korkudan dolayı böyle yaptım. Bizden bu sıkıntıyı gider!' dedi. Akabinde kaya önlerinden biraz açıldı, hatta gökyüzünü gördüler. Diğeri de: 'Allah’ım! Sen kesinlikle bilmektesin ki, benim bir amca kızım vardı. O bana insanların en sevgilisi idi. Ben ondan emelime nail olmak istedim. Fakat kendisine yüz dinar vermedikçe bunu kabul etmedi. Ben de (bu yüz altını) kazanmaya çalıştım ve sonunda temin ettim. Sonra (yüz dinarı) kendisine getirdim ve teslim ettim. O da kendisini bana teslim etti. Ben onun iki bacağı arasına geçince kız 'Allah'tan kork! Bekaret mührünü sahih bir nikah kıymadıkça bozma!' dedi. Bu söz üzerine (kızın üstünden) indim ve yüz dinarı da ona bıraktım. Şüphesiz sen bilmektesin ki ben ancak senden duyduğum korkudan ötürü böyle yaptım. Dolayısıyla bizden bu sıkıntıyı gider! dedi. Bu dua akabinde Allah onlardan sıkıntılarını giderdi ve çıkıp gittiler."
Bize Bişr b. Muhammed, ona Ubeydullah, ona Yunus, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir adam kibirli bir şekilde eteklerini yerde sürürken yerin dibine batırıldı ve kıyamet gününe kadar yerin dibine yuvarlanmaya devam edecektir." [Aburrahman b. Hâlid, Zührî’den rivayetinde Yunus b. Yezid’e mutabbat etmiştir.]
Bize Bişr b. Muhammed, ona Ubeydullah, ona Yunus, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir adam kibirli bir şekilde eteklerini yerde sürürken yerin dibine batırıldı ve kıyamet gününe kadar yerin dibine yuvarlanmaya devam edecektir." [Aburrahman b. Hâlid, Zührî’den rivayetinde Yunus b. Yezid’e mutabbat etmiştir.]
Bize İbrahim b. el-Münzir, ona Ebu Damre, ona Musa b. Ukbe, ona Nâfi' ona da Abdullah b. Ömer (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Üç kişi birlikte yürürken yağmura yakalandılar. Hemen dağdaki bir mağaraya sığındılar. Ardından mağaranın girişine dağdan büyük bir kaya düşüp üzerlerini tamamen kapattı. Bunun üzerine aralarından birisi diğerlerine şöyle dedi: ‘Samimi olarak, sırf Allah rızası için yapmış olduğunuz amelleri hatırlayın ve onları zikretmek suretiyle Allah’a dua edin, umulur ki Allah mağaranın girişini açar.’ Bunun üzerine birisi şöyle dua etti: ‘Ey Rabbim! Benim yaşlı ebeveynim ve küçük çocuklarım var. Ben onların geçimini sürü otlatarak sağlarım. Sürüyü otlatıp eve döndüğümde, sürüden sütü sağar, çocuklarımdan önce anne-babama içirirdim. Bir gün akşam vakti eve geç döndüm ve onları uyurken buldum. Her zamanki gibi sütleri sağdım ve kaba koyup yanlarına geldim, başuçlarına dikildim. Fakat onları uykularından uyandırmak istemedim. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de istemedim. Çocuklar ise açlıktan ayaklarımın dibinde açlıktan kıvranıyorlardı. İşte o gece fecir doğuncaya kadar orada dikildim. Sonra adam, ‘Rabbim! Sen biliyorsun ki ben bunu sırf senin rızan için yaptım. Bundan dolayı bizim için bir yarık aç da biz oradan gökyüzünü görelim’ diye dua etti. Allah onlara gökyüzünü görebilecekleri kadar bir yarık açtı. İkincileri de şöyle dua etti: ‘Ey Rabbim! Benim amcamın bir kızı vardı ve ben onu bir erkeğin bir kadını sevebileceği kadar çok seviyordum. Bir keresinde ondan kendisini bana sunmasını istedim. O da diretti ve ‘Yüz dinar getirmedikçe olmaz’ dedi. Ben de bu parayı kazanmak için çalıştım, sonunda yüz dinarı topladım. Ardından parayla birlikte ona gittim. Bacakları arasına yaklaştığımda bana ‘Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork. Mührü açma (nikah olmadan bana dokunma.)’ dedi. Bunun üzerine ben de ondan uzaklaştım. Rabbim! Sen biliyorsun ki, ben bunu sırf senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu nedenle bizim için bir yarık aç, dedi.’ Allah onlar için yarığı biraz daha açtı. Üçüncüleri de şöyle dedi: Allah’ım, bir farak pirinç karşılığında bir işçi tutmuştum. O işçi işini bitirdiğinde geldi ve ‘bana hakkım olan ücretimi ver’ dedi. Ben de hakkı olanı ona verdim. Fakat işçi bu ücreti almadan bırakıp gitti. Ben de onun pirincini zayi etmedim, aldım her sene ekip çoğalttım. Nihayet onun parasıyla bir sürü sığır aldım ve bir de çoban tuttum. Bir süre sonra o işçi bana geldi ve ‘Allah’tan kork!’ dedi. Ben de ona: ‘Git şu görünen sığırları ve çobanı al’ dedim. O, ‘Allah’tan kork. Benimle alay etme!’ dedi. Ben de ona, ‘Ben seninle alay etmiyorum. Bu sığırları ve çobanı al’ dedim. O da bunları alıp gitti. Rabbim! Sen biliyorsun ki ben bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yaptım. Bunun hatırına kayanın kalan kısmını bizim için aç’ dedi. Allah da kayayı açıp onları kurtardı." Ebu Abdullah der ki: İbn Ukbe, Nâfi'den rivayetinde “فَسَعَيْتُ - çalıştım” lafzını kullanmıştır.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile İsmail b. İbrahim arasında inkıta vardır.
Bize Ebu Velîd, ona Ebu Avâne, ona Katâde, ona Ukbe b. Abdulgâfir, ona da Ebu Saîd'in (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden evvelki milletlerden bir kimseye Allah bol bir mal verdi. Ona ölüm geldiği zaman oğullarına “size nasıl bir baba oldum?” diye sordu. Oğulları “hayırlı bir baba oldun” dediler. O zât “Ben asla bir hayır işlemedim. Ben öldüğüm zaman sizler beni yakın. Sonra kemiklerimi ezip öğütün. Sonra da rüzgârı şiddetli bir günde benim tozlarımı havaya saçıp savurun” dedi. Çocukları onun dediği gibi yaptılar. Akabinde Aziz ve Celîl Allah, onun zerrelerini topladı ve ona “böyle yapmana seni sevk eden nedir?” diye sordu. Oda “Sen'den korkmam” dedi. Bu cevap üzerine Allah onu rahmetiyle karşıladı." Muâz der ki: Bize Şu'be, ona Katâde, ona Ukbe b. Abdulgâfir, ona da Ebu Saîd el-Hudrî bu hadisi Hz. Peygamber'den rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muaz b. Muaz arasında inkıta vardır.
Bize İbrahim b. el-Münzir, ona Ebu Damre, ona Musa b. Ukbe, ona Nâfi' ona da Abdullah b. Ömer (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Üç kişi birlikte yürürken yağmura yakalandılar. Hemen dağdaki bir mağaraya sığındılar. Ardından mağaranın girişine dağdan büyük bir kaya düşüp üzerlerini tamamen kapattı. Bunun üzerine aralarından birisi diğerlerine şöyle dedi: ‘Samimi olarak, sırf Allah rızası için yapmış olduğunuz amelleri hatırlayın ve onları zikretmek suretiyle Allah’a dua edin, umulur ki Allah mağaranın girişini açar.’ Bunun üzerine birisi şöyle dua etti: ‘Ey Rabbim! Benim yaşlı ebeveynim ve küçük çocuklarım var. Ben onların geçimini sürü otlatarak sağlarım. Sürüyü otlatıp eve döndüğümde, sürüden sütü sağar, çocuklarımdan önce anne-babama içirirdim. Bir gün akşam vakti eve geç döndüm ve onları uyurken buldum. Her zamanki gibi sütleri sağdım ve kaba koyup yanlarına geldim, başuçlarına dikildim. Fakat onları uykularından uyandırmak istemedim. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de istemedim. Çocuklar ise açlıktan ayaklarımın dibinde açlıktan kıvranıyorlardı. İşte o gece fecir doğuncaya kadar orada dikildim. Sonra adam, ‘Rabbim! Sen biliyorsun ki ben bunu sırf senin rızan için yaptım. Bundan dolayı bizim için bir yarık aç da biz oradan gökyüzünü görelim’ diye dua etti. Allah onlara gökyüzünü görebilecekleri kadar bir yarık açtı. İkincileri de şöyle dua etti: ‘Ey Rabbim! Benim amcamın bir kızı vardı ve ben onu bir erkeğin bir kadını sevebileceği kadar çok seviyordum. Bir keresinde ondan kendisini bana sunmasını istedim. O da diretti ve ‘Yüz dinar getirmedikçe olmaz’ dedi. Ben de bu parayı kazanmak için çalıştım, sonunda yüz dinarı topladım. Ardından parayla birlikte ona gittim. Bacakları arasına yaklaştığımda bana ‘Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork. Mührü açma (nikah olmadan bana dokunma.)’ dedi. Bunun üzerine ben de ondan uzaklaştım. Rabbim! Sen biliyorsun ki, ben bunu sırf senin rızanı kazanmak için yaptım. Bu nedenle bizim için bir yarık aç, dedi.’ Allah onlar için yarığı biraz daha açtı. Üçüncüleri de şöyle dedi: Allah’ım, bir farak pirinç karşılığında bir işçi tutmuştum. O işçi işini bitirdiğinde geldi ve ‘bana hakkım olan ücretimi ver’ dedi. Ben de hakkı olanı ona verdim. Fakat işçi bu ücreti almadan bırakıp gitti. Ben de onun pirincini zayi etmedim, aldım her sene ekip çoğalttım. Nihayet onun parasıyla bir sürü sığır aldım ve bir de çoban tuttum. Bir süre sonra o işçi bana geldi ve ‘Allah’tan kork!’ dedi. Ben de ona: ‘Git şu görünen sığırları ve çobanı al’ dedim. O, ‘Allah’tan kork. Benimle alay etme!’ dedi. Ben de ona, ‘Ben seninle alay etmiyorum. Bu sığırları ve çobanı al’ dedim. O da bunları alıp gitti. Rabbim! Sen biliyorsun ki ben bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yaptım. Bunun hatırına kayanın kalan kısmını bizim için aç’ dedi. Allah da kayayı açıp onları kurtardı." [Ebu Abdullah der ki: İbn Ukbe, Nâfi'den rivayetinde “فَسَعَيْتُ - çalıştım” lafzını kullanmıştır.]
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Muhammed b. Ebu Adiyy, ona Şu'be, ona Ebu Sıddık en-Nâcî, ona Ebu Saîd el-Hudrî'nin (ra) riveyet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İsrail oğulları içinde doksan dokuz insan öldürmüş olan bir kimse vardı. Sonra bu adam evinden çıkıp tevbe arayışı içinde bir rahibe geldi ve ona “tevbe fırsatım var mıdır?” diye sordu. Râhib “hayır yoktur” cevabını verdi. Bunun üzerine adam onu da öldürdü. Sonra yine tevbe arayışına devam etti. Bir adam ona “(eğer tevbe etmek istiyorsan, kendi kötü memleketini bırakıp iyilerin olduğu) falanca beldeye git” dedi. Adam da o tarafa yönünü dönmüştü ki hemen eceli gelip orada öldü. Ardından (adamın cennetlik mi, cehennemlik mi olduğu konusunda) rahmet melekleri ile azap melekleri aralarında tartıştılar. Bunun üzerine Allah, tevbe için gideceği beldeye “biraz yaklaş”, adamın memleketine de “biraz uzaklaş” diye emredip rahmet ve azap meleklerine de “haydi şimdi her iki taraf arasındaki uzaklığı ölçün de ona göre karar verin” buyurdu. Adam tevbe için gideceği köye bir karış daha yakın olunca bağışlandı."
Bize Ebu Velîd, ona Ebu Avâne, ona Katâde, ona Ukbe b. Abdulgâfir, ona da Ebu Saîd'in (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden evvelki milletlerden bir kimseye Allah bol bir mal verdi. Ona ölüm geldiği zaman oğullarına “size nasıl bir baba oldum?” diye sordu. Oğulları “hayırlı bir baba oldun” dediler. O zât “Ben asla bir hayır işlemedim. Ben öldüğüm zaman sizler beni yakın. Sonra kemiklerimi ezip öğütün. Sonra da rüzgârı şiddetli bir günde benim tozlarımı havaya saçıp savurun” dedi. Çocukları onun dediği gibi yaptılar. Akabinde Aziz ve Celîl Allah, onun zerrelerini topladı ve ona “böyle yapmana seni sevk eden nedir?” diye sordu. Oda “Sen'den korkmam” dedi. Bu cevap üzerine Allah onu rahmetiyle karşıladı." Muâz der ki: Bize Şu'be, ona Katâde, ona Ukbe b. Abdulgâfir, ona da Ebu Saîd el-Hudrî bu hadisi Hz. Peygamber'den rivayet etmiştir.
Bize Müsedded, ona Ebu Avâne, ona Abdülmelik b. Ümeyr, ona da Rib'î b. Hırâş şöyle demiştir: Ukbe, Huzeyfe'ye “Hz. Peygamber'den (sav) işittiğin bir hadisi bizlere rivayet etmez misin?” dedi. Bunun üzerine Huzeyfe “Ben Peygamber'den işittim, şöyle buyuruyordu” dedi: "(Sizden evvelki ümmetlerden) bir kişiye ölüm gelip çattı da hayattan ümidini kesince ailesine “Ben öldüğüm zaman benim için birçok odun toplayın. Sonra bu odunları çakmak çakıp ateşleyin (beni de bu ateşe atın). Ateş benim etimi yediği ve kemiklerime ulaştığı zamana kadar bırakınız. Sonra yanmış kemikleri alın, onları ezip öğütün. Sonra sıcak yahut rüzgârlı bir günde o tozları deniz içine savurun” diye vasiyet etti. Ama Allah, onun zerrelerini bir yere getirdi ve ona “Niçin böyle yaptın?” diye sordu. O kimse “Senin korkundan” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah ona mağfiret etti." Ukbe der ki: Ben de Hz. Peygamber'i (sav) böyle derken işittim. Bize Musa, ona Ebu Avâne, ona da Abdülmelik bu isnadla rivayet etti ve “Rüzgârlı bir günde” ifadesini kullandı.