Bize Ali b. Abdullah, ona Muhammed b. Cafer, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona da Urve şöyle rivâyet etti:
"(Babam) Zübeyr, Harre mevkiinde hurmalıkları suladıkları su yolundan dolayı Ensâr'dan bir adamla tartıştı. Hz. Peygamber (sav),
"— Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu tutmayıp komşuna doğru salıver!" buyurdu. Bunun üzerine Ensârî zât,
"- Ey Allah'ın Rasûlü, Zübeyr halanın oğlu olduğu için mi böyle konuşuyorsun?" diye sitem etti. Bu sözden dolayı Hz. Peygamber'in yüzü değişti, sonra,
"— Yâ Zübeyr, tarlanı sula, sonra hurma ağaçlarının köklerine işleyinceye kadar suyu tut!. Ondan sonra suyu komşuna doğru salıver!" buyurdu.
Hz. Peygamber (sav), Ensârî zat kendisini öfkelendirdiğinde Zübeyr'in hakkını tastamam alması için apaçık bir hüküm verdi. Halbuki birinci emirde onlara içinde genişlik bulunan bir hüküm vermişti.
ez-Zübeyr, Ben şu âyetin bu hâdise hakkında indiğini zannediyorum, dedi:
"Hayır! Rabbin adına yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve teslim olup boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar."(en-Nisâ, 4/65).
Açıklama: Hz. Peygamber ile Urve b. Zübeyr arasında irsal bulunmaktadır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31702, B004585
Hadis:
حدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُرْوَةَ قَالَ خَاصَمَ الزُّبَيْرُ رَجُلاً مِنَ الأَنْصَارِ فِى شَرِيجٍ مِنَ الْحَرَّةِ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « اسْقِ يَا زُبَيْرُ ثُمَّ أَرْسِلِ الْمَاءَ إِلَى جَارِكَ » . فَقَالَ الأَنْصَارِىُّ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْ كَانَ ابْنَ عَمَّتِكَ فَتَلَوَّنَ وَجْهُهُ ثُمَّ قَالَ « اسْقِ يَا زُبَيْرُ ثُمَّ احْبِسِ الْمَاءَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَى الْجَدْرِ ، ثُمَّ أَرْسِلِ الْمَاءَ إِلَى جَارِكَ » . وَاسْتَوْعَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لِلزُّبَيْرِ حَقَّهُ فِى صَرِيحِ الْحُكْمِ حِينَ أَحْفَظَهُ الأَنْصَارِىُّ ، كَانَ أَشَارَ عَلَيْهِمَا بِأَمْرٍ لَهُمَا فِيهِ سَعَةٌ . قَالَ الزُّبَيْرُ فَمَا أَحْسِبُ هَذِهِ الآيَاتِ إِلاَّ نَزَلَتْ فِى ذَلِكَ ( فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ) .
Tercemesi:
Bize Ali b. Abdullah, ona Muhammed b. Cafer, ona Ma'mer, ona ez-Zührî, ona da Urve şöyle rivâyet etti:
"(Babam) Zübeyr, Harre mevkiinde hurmalıkları suladıkları su yolundan dolayı Ensâr'dan bir adamla tartıştı. Hz. Peygamber (sav),
"— Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu tutmayıp komşuna doğru salıver!" buyurdu. Bunun üzerine Ensârî zât,
"- Ey Allah'ın Rasûlü, Zübeyr halanın oğlu olduğu için mi böyle konuşuyorsun?" diye sitem etti. Bu sözden dolayı Hz. Peygamber'in yüzü değişti, sonra,
"— Yâ Zübeyr, tarlanı sula, sonra hurma ağaçlarının köklerine işleyinceye kadar suyu tut!. Ondan sonra suyu komşuna doğru salıver!" buyurdu.
Hz. Peygamber (sav), Ensârî zat kendisini öfkelendirdiğinde Zübeyr'in hakkını tastamam alması için apaçık bir hüküm verdi. Halbuki birinci emirde onlara içinde genişlik bulunan bir hüküm vermişti.
ez-Zübeyr, Ben şu âyetin bu hâdise hakkında indiğini zannediyorum, dedi:
"Hayır! Rabbin adına yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve teslim olup boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar."(en-Nisâ, 4/65).
Açıklama:
Hz. Peygamber ile Urve b. Zübeyr arasında irsal bulunmaktadır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 12, 2/172
Senetler:
1. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
5. Ebu Hasan Ali b. el-Medînî (Ali b. Abdullah b. Cafer b. Necîh)
Konular:
Hz. Peygamber, hakaret ve saygısızlık yapılması
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Muhammed, ona Mahled, ona İbn Cüreyc, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr şöyle tahdîs etmiştir:
"Ensâr'dan bir adam Harre mevkiindeki hurmalıkları sulamakta olduğu su kanalları hakkında Zübeyr ile muhakeme oldu. Rasûlullah (sav),
"— Yâ Zübeyr, sula! -Ona aralarında ma'rûf olan su payı miktarını kullanmasını emretti- Sonra da suyu komşuna doğru salıver" buyurdu. Bunun üzerine Ensârî,
"— Zübeyr, senin halanın oğlu olduğu için böyle diyorsun değil mi?" dedi. Hemen Rasûlullah'ın (sav) yüzünün rengi değişti. Sonra da,
"— Yâ Zübeyr, hurmalığını sula, sonra su hurma ağaçlarının kökleri etrafındaki yumru çıkıntılara erişinceye kadar suyu tut!" buyurdu.
Neticede Zübeyr kendi hakkını bol bol kullandı. Sonra Zübeyr, "Vallahi şu âyet-i kerîme bu mesele hakkında indirilmiştir" dedi: "Hayır! Rabbin adına yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (en-Nisâ, 4/65).
İbn Cureyc dedi ki: İbnu Şihâb bana şöyle dedi: Ensâr ve diğer insanlar Hz. Peygamber'in (sav) Zübeyr'e söylediği, "Sula, sonra su hurma köklerindeki yumru kabarcıklarına ulaşıncaya kadar suyu salmayıp tut!" sözünün anlattığı yüksekliği ölçtüler ve bu seviye ayak topuklarına kadar oldu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
17046, B002362
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ أَخْبَرَنَا مَخْلَدٌ قَالَ أَخْبَرَنِى ابْنُ جُرَيْجٍ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ شِهَابٍ عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ أَنَّهُ حَدَّثَهُ أَنَّ رَجُلاً مِنَ الأَنْصَارِ خَاصَمَ الزُّبَيْرَ فِى شِرَاجٍ مِنَ الْحَرَّةِ يَسْقِى بِهَا النَّخْلَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « اسْقِ يَا زُبَيْرُ - فَأَمَرَهُ بِالْمَعْرُوفِ - ثُمَّ أَرْسِلْ إِلَى جَارِكَ » . فَقَالَ الأَنْصَارِىُّ أَنْ كَانَ ابْنَ عَمَّتِكَ . فَتَلَوَّنَ وَجْهُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قَالَ « اسْقِ ثُمَّ احْبِسْ حَتَّى يَرْجِعَ الْمَاءُ إِلَى الْجَدْرِ » . وَاسْتَوْعَى لَهُ حَقَّهُ . فَقَالَ الزُّبَيْرُ وَاللَّهِ إِنَّ هَذِهِ الآيَةَ أُنْزِلَتْ فِى ذَلِكَ ( فَلاَ وَرَبِّكِ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ) . قَالَ لِى ابْنُ شِهَابٍ فَقَدَّرَتِ الأَنْصَارُ وَالنَّاسُ قَوْلَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم « اسْقِ ثُمَّ احْبِسْ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَى الْجَدْرِ » . وَكَانَ ذَلِكَ إِلَى الْكَعْبَيْنِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed, ona Mahled, ona İbn Cüreyc, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr şöyle tahdîs etmiştir:
"Ensâr'dan bir adam Harre mevkiindeki hurmalıkları sulamakta olduğu su kanalları hakkında Zübeyr ile muhakeme oldu. Rasûlullah (sav),
"— Yâ Zübeyr, sula! -Ona aralarında ma'rûf olan su payı miktarını kullanmasını emretti- Sonra da suyu komşuna doğru salıver" buyurdu. Bunun üzerine Ensârî,
"— Zübeyr, senin halanın oğlu olduğu için böyle diyorsun değil mi?" dedi. Hemen Rasûlullah'ın (sav) yüzünün rengi değişti. Sonra da,
"— Yâ Zübeyr, hurmalığını sula, sonra su hurma ağaçlarının kökleri etrafındaki yumru çıkıntılara erişinceye kadar suyu tut!" buyurdu.
Neticede Zübeyr kendi hakkını bol bol kullandı. Sonra Zübeyr, "Vallahi şu âyet-i kerîme bu mesele hakkında indirilmiştir" dedi: "Hayır! Rabbin adına yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (en-Nisâ, 4/65).
İbn Cureyc dedi ki: İbnu Şihâb bana şöyle dedi: Ensâr ve diğer insanlar Hz. Peygamber'in (sav) Zübeyr'e söylediği, "Sula, sonra su hurma köklerindeki yumru kabarcıklarına ulaşıncaya kadar suyu salmayıp tut!" sözünün anlattığı yüksekliği ölçtüler ve bu seviye ayak topuklarına kadar oldu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Müsâkât 8, 1/660
Senetler:
1. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Yahya Mahled b. Yezid el-Harranî (Mahled b. Yezid)
5. Muhammed b. Selam el-Bikendî (Muhammed b. Selam b. Ferec)
Konular:
Hz. Peygamber, hakaret ve saygısızlık yapılması
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî, ona el-Leys, ona ez-Zührî, ona Urve, ona da Abdullah b. ez-Zübeyr'in (ra) rivayet ettiğine göre (Ensârdan) bir adam, Harre'de halkın hurma bahçelerini suladıkları bir ark yüzünden Zübeyir’den davacı oldu. Ensarî, Zübeyr'e suyu serbest bırak, aksın! demiş ama Zübeyr kabul etmemişti. Rasulullah (sav) Zübeyr'e, "Ya Zübeyr! Önce kendin sula, sonra komşularına da suyu gönder!" buyurdu. Ensârî Hz. Peygamber'in bu sözüne kızdı ve Zübeyir, senin halanın oğlu olduğu için mi böyle hüküm veriyorsun? dedi. Bu söz üzerine Hz. Peygamber'in (sav) yüzünün rengi attı ve Zübeyr'e dönüp "Ya Zübeyr! Sen bahçeni sula! Sonra suyu tut, hurma ağaçlarının köklerine ulaşmadan bırakma!" dedi.
Zübeyr (sözlerine devam ederek) dedi ki: Allah'a yemin olsun ki, "Rabbin hakkı için, onlar aralarında vuku bulan her çekişmede seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar" ayetinin bu hadise hakkında indiğini zannediyorum.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
22889, D003637
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ الطَّيَالِسِىُّ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُرْوَةَ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ حَدَّثَهُ أَنَّ رَجُلاً خَاصَمَ الزُّبَيْرَ فِى شِرَاجِ الْحَرَّةِ الَّتِى يَسْقُونَ بِهَا فَقَالَ الأَنْصَارِىُّ سَرِّحِ الْمَاءَ يَمُرُّ . فَأَبَى عَلَيْهِ الزُّبَيْرُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِلزُّبَيْرِ
"اسْقِ يَا زُبَيْرُ ثُمَّ أَرْسِلْ إِلَى جَارِكَ." فَغَضِبَ الأَنْصَارِىُّ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْ كَانَ ابْنَ عَمَّتِكَ فَتَلَوَّنَ وَجْهُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قَالَ
"اسْقِ ثُمَّ احْبِسِ الْمَاءَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَى الْجَدْرِ." فَقَالَ الزُّبَيْرُ فَوَاللَّهِ إِنِّى لأَحْسِبُ هَذِهِ الآيَةَ نَزَلَتْ فِى ذَلِكَ "(فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ)" الآيَةَ.
Tercemesi:
Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî, ona el-Leys, ona ez-Zührî, ona Urve, ona da Abdullah b. ez-Zübeyr'in (ra) rivayet ettiğine göre (Ensârdan) bir adam, Harre'de halkın hurma bahçelerini suladıkları bir ark yüzünden Zübeyir’den davacı oldu. Ensarî, Zübeyr'e suyu serbest bırak, aksın! demiş ama Zübeyr kabul etmemişti. Rasulullah (sav) Zübeyr'e, "Ya Zübeyr! Önce kendin sula, sonra komşularına da suyu gönder!" buyurdu. Ensârî Hz. Peygamber'in bu sözüne kızdı ve Zübeyir, senin halanın oğlu olduğu için mi böyle hüküm veriyorsun? dedi. Bu söz üzerine Hz. Peygamber'in (sav) yüzünün rengi attı ve Zübeyr'e dönüp "Ya Zübeyr! Sen bahçeni sula! Sonra suyu tut, hurma ağaçlarının köklerine ulaşmadan bırakma!" dedi.
Zübeyr (sözlerine devam ederek) dedi ki: Allah'a yemin olsun ki, "Rabbin hakkı için, onlar aralarında vuku bulan her çekişmede seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar" ayetinin bu hadise hakkında indiğini zannediyorum.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Akdiye 31, /839
Senetler:
1. Ebu Bekir Abdullah b. Zübeyr el-Esedî (Abdullah b. Zübeyr b. Avvam)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. Ebu Velid Hişam b. Abdülmelik el-Bahilî (Hişam b. Abdülmelik)
Konular:
Doğal kaynaklar, Su, ortak kullanımı
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Sahabe, Hz. Peygamber'e itirazları
Yargı, Hakimlik
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ الزُّبَيْرَ كَانَ يُحَدِّثُ أَنَّهُ خَاصَمَ رَجُلاً مِنَ الأَنْصَارِ قَدْ شَهِدَ بَدْرًا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى شِرَاجٍ مِنَ الْحَرَّةِ كَانَا يَسْقِيَانِ بِهِ كِلاَهُمَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِلزُّبَيْرِ « اسْقِ يَا زُبَيْرُ ثُمَّ أَرْسِلْ إِلَى جَارِكَ » . فَغَضِبَ الأَنْصَارِىُّ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ آنْ كَانَ ابْنَ عَمَّتِكَ فَتَلَوَّنَ وَجْهُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قَالَ « اسْقِ ثُمَّ احْبِسْ حَتَّى يَبْلُغَ الْجَدْرَ » . فَاسْتَوْعَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حِينَئِذٍ حَقَّهُ لِلزُّبَيْرِ ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَبْلَ ذَلِكَ أَشَارَ عَلَى الزُّبَيْرِ بِرَأْىٍ سَعَةٍ لَهُ وَلِلأَنْصَارِىِّ ، فَلَمَّا أَحْفَظَ الأَنْصَارِىُّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اسْتَوْعَى لِلزُّبَيْرِ حَقَّهُ فِى صَرِيحِ الْحُكْمِ . قَالَ عُرْوَةُ قَالَ الزُّبَيْرُ وَاللَّهِ مَا أَحْسِبُ هَذِهِ الآيَةَ نَزَلَتْ إِلاَّ فِى ذَلِكَ ( فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ) الآيَةَ .
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Urve b. ez-Zübeyr, ona da babası Zübeyr şöyle anlattı:
"Kendisi, Bedir'de hazır bulunan Ensâr'dan bir adamla Harre mevkiinde hurmalıklarını suladıkları su yolları ve su nöbeti hakkında Rasûlullah'ın (sav) huzurunda muhakeme olmuş. Rasûlullah (sav) Zübeyr'e,
"— Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu tutma, komşuna doğru salıver" buyurdu. Ensârî zât bundan öfkelendi ve:
"- Ey Allah'ın Rasûlü, Zübeyr senin halanın oğlu olduğu için böyle konuşuyorsun değil mi?" dedi.Hemen Rasûlullah'ın (sav) yüzünün rengi değişti. Sonra Zübeyr'e,
"— Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu tut, hurma ağaçlarının köklerine erişmedikçe bırakma!" buyurdu.
Rasûlullah (sav) o vakit Zübeyr'e kendi hakkını bol bol kullanmasını söyledi. Halbuki bundan önce Zübeyr'e, hem kendisine, hem de Ensârî lehine müsamahalı bir sulama yapmasını işaret etmiş idi. Ensârî Rasûlullah'a (sav) öfkelenince, Hz. Peygamber de Zübeyr'e apaçık hüküm içinde hakkını bol bol kullanmasını bildirmiştir.
Urve dedi ki: Zübeyr, "Vallahi ben şu âyetin bu hâdise hakkında indiğini zannediyorum, dedi: "Hayır! Rabbin adına yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçşe ve boyun eğip teslim olmadeıkça iman etmiş olmazlar."(en-Nisâ: 4/65)
Öneri Formu
Hadis Id, No:
25453, B002708
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ الزُّبَيْرَ كَانَ يُحَدِّثُ أَنَّهُ خَاصَمَ رَجُلاً مِنَ الأَنْصَارِ قَدْ شَهِدَ بَدْرًا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى شِرَاجٍ مِنَ الْحَرَّةِ كَانَا يَسْقِيَانِ بِهِ كِلاَهُمَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِلزُّبَيْرِ « اسْقِ يَا زُبَيْرُ ثُمَّ أَرْسِلْ إِلَى جَارِكَ » . فَغَضِبَ الأَنْصَارِىُّ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ آنْ كَانَ ابْنَ عَمَّتِكَ فَتَلَوَّنَ وَجْهُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قَالَ « اسْقِ ثُمَّ احْبِسْ حَتَّى يَبْلُغَ الْجَدْرَ » . فَاسْتَوْعَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حِينَئِذٍ حَقَّهُ لِلزُّبَيْرِ ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَبْلَ ذَلِكَ أَشَارَ عَلَى الزُّبَيْرِ بِرَأْىٍ سَعَةٍ لَهُ وَلِلأَنْصَارِىِّ ، فَلَمَّا أَحْفَظَ الأَنْصَارِىُّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اسْتَوْعَى لِلزُّبَيْرِ حَقَّهُ فِى صَرِيحِ الْحُكْمِ . قَالَ عُرْوَةُ قَالَ الزُّبَيْرُ وَاللَّهِ مَا أَحْسِبُ هَذِهِ الآيَةَ نَزَلَتْ إِلاَّ فِى ذَلِكَ ( فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ) الآيَةَ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Urve b. ez-Zübeyr, ona da babası Zübeyr şöyle anlattı:
"Kendisi, Bedir'de hazır bulunan Ensâr'dan bir adamla Harre mevkiinde hurmalıklarını suladıkları su yolları ve su nöbeti hakkında Rasûlullah'ın (sav) huzurunda muhakeme olmuş. Rasûlullah (sav) Zübeyr'e,
"— Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu tutma, komşuna doğru salıver" buyurdu. Ensârî zât bundan öfkelendi ve:
"- Ey Allah'ın Rasûlü, Zübeyr senin halanın oğlu olduğu için böyle konuşuyorsun değil mi?" dedi.Hemen Rasûlullah'ın (sav) yüzünün rengi değişti. Sonra Zübeyr'e,
"— Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu tut, hurma ağaçlarının köklerine erişmedikçe bırakma!" buyurdu.
Rasûlullah (sav) o vakit Zübeyr'e kendi hakkını bol bol kullanmasını söyledi. Halbuki bundan önce Zübeyr'e, hem kendisine, hem de Ensârî lehine müsamahalı bir sulama yapmasını işaret etmiş idi. Ensârî Rasûlullah'a (sav) öfkelenince, Hz. Peygamber de Zübeyr'e apaçık hüküm içinde hakkını bol bol kullanmasını bildirmiştir.
Urve dedi ki: Zübeyr, "Vallahi ben şu âyetin bu hâdise hakkında indiğini zannediyorum, dedi: "Hayır! Rabbin adına yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçşe ve boyun eğip teslim olmadeıkça iman etmiş olmazlar."(en-Nisâ: 4/65)
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Sulh 12, 1/731
Senetler:
1. Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvâm el-Esedî (Zübeyr b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Hz. Peygamber, hakaret ve saygısızlık yapılması
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Islah, Arabuluculuk, insanların arasını düzeltmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Ben bildim bileli annem babam Müslümandı. Rasûlullah her günün başında ve sonunda, sabah akşam bize mutlaka uğrardı. Müslümanlar işkenceye maruz kaldıklarında (Rasûlullah Müslümanlara hicret için izin vermiş), Ebu Bekir de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Berku'l-Gımâd mevkiine geldiğinde Kaare kabilesinin reisi İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine "Ey Ebu Bekr, nereye gidiyorsun" diye sordu. Ebu Bekir de "kavmim beni yurdumdan etti, ben de yeryüzünde dolaşıp Rabbime kulluk yapacağım bir yer arıyorum" dedi. İbn Dağine "Ey Ebu Bekir senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz da çıkarılamaz da. Çünkü sen yoksula yardım eder, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenir, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenir, misafire ikram eder, musibetlerde yardıma koşarsın. Şimdi ben seni himayeme alıyorum haydi dön de kendi yurdunda Rabbine kulluk et" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir geri döndü, İbn Dağine de kendisine eşlik etti. (Mekke'ye dönünce) İbn Dağine akşam Kureyş'in ileri gelenlerini dolaşıp ve onlara "Şüphesiz Ebu Bekir gibi biz adam yurdundan çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler yoksula yardım eden, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenen, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenen, misafire ikram eden, musibetlerde yardıma koşan bir adamı yurdundan mı çıkarıyorsunuz" dedi. Kureyş'ten hiç kimse İbn Dağine'nin Ebu Bekir'i himayesine almasına itiraz etmedi ve İbn Dağine'ye "Ebu Bekir'e söyle, yurdunda Rabbine kulluk etsin, namazını kılsın ve dilediğini okusun, ama okuduğu ile bizi rahatsız etmesin, aşikar okumasın. Çünkü bizi bunu yaparak kadınlarımızı ve evlatlarımızı fitneye düşürmesinden korkuyoruz" dediler.
İbn Dağine Kureyş'in bu sözlerini Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir de bu şartlara uyarak evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak suretiyle ikamet etti. Bir zaman sonra Ebu Bekir düşüncesini değiştirdi ve evinin bahçesine bir mescit yaptırdı, orada namaz kılıp Kur'an okumaya başladı. Ebu Bekir'in ibadeti Müşriklerin kadınlarında ve çocuklarında hayranlık uyandırdı ve onu görmek için izdiham oluşturmaya başladılar. Ebu Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı bir adamdı. Kur'an okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbn Dağine'ye haber gönderdiler. İbnu Dağine geldiğinde "Biz senin Ebu Bekir'i himayene alman konusunda, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla müsaade etmiştik. Ebu Bekir ise bu sınırı aşarak evinin önünde bir mescit yaptı, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'an okumağa başladı. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkuyoruz. Ebu Bekir'i böyle yapmaktan alıkoy. Eğer Rabbine kendi evinde ibadet etmekle yetinirse ibadet etsin. Yok eğer dayatır namaz ve kıraatini aşikare yaparsa, ona verdiğin himaye hakkını iade etmesini talep et. Emin ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı hoş görmeyiz ama aşikar bir şekilde ibadet etmesine de söz vermiş değiliz" dediler.
Aişe der ki: Bunun üzerine İbn Dağine, Ebu Bekir'e geldi ve "Benim hangi şartlar altında seni himaye ettiğimi biliyorsun. Şimdi sen ya şartlar çerçevesinde hareket et, ya da himaye hakkını iade et. Emîn ol ki Arap milletinin, verdiğim himaye sözümü bozduğumu işitmesini istemem" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben artık senin himayeni iade ediyor, Azız ve Celîl Allah'ın himayesine sığınıyorum" dedi.
Peygamber (sav) o gün Mekke'de bulunuyordu. Müslümanlara "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rüyamda gösterildi" buyurdu. Bunun üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etti, Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp geldi. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Hz. peygamber (sav) ona "Sabret, bana da (hicret için) izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini bekliyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet umarım" cevabını verdi. Bu sebeple Ebu Bekir de Hz. Peygamber'le arkadaşlık etmek için, yola çıkmaktan bir süre geri durdu. Bu sırada elinde bulunan iki bineğini dört ay boyunca, ağaçtan silkelenip kurutulmuş Semur yaprağı ile besledi.
İbn Şihâb der ki: Urve'nin aktardığına göre Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: Bir gün biz öğlen vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e "işte Rasûlullah (sav), gelmesine alışık olmadığımız bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak bize geliyor" dedi. Ebu Bekir de "babam, anam O'na kurban olsun, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir" dedi.
Âişe, rivayetine şöyle devam etti: Rasûlullah (sav) geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Ardından Ebu Bekir'e "yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, onlar Senin ehlin ve mahremindir" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bana hicret için izin verildi" dedi. Ebu Bekir de "Ey Allah'ın Rasûlü, babam Sana kurbân olsun, Ben de sana arkadaşlık ve eşlik etmek isterim" Rasûlullah (sav) "Evet," buyurdu.
Ebu Bekir "babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, şu iki binek devemden birini beğen al" dedi. Rasûlullah "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.
Âişe der ki: Biz Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yolculuk hazırlığını hızlıca yaptık. Her ikisi için deriden bir tulum içine bir miktar azık düzenleyip koyduk. Tulumun ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırıp onunla tulumun ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâtu'n-Nitâk"(kuşaklı)" denildi.
Âişe der ki: Sonra Rasûlullah ile Ebu Bekir Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti yanlarından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, karanlık basınca da gelir, onlara haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yanlarına getirir, onlar da sağıp taze süt içerek gecelerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir b. Fuheyre (mağaranın önüne gelip), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle temin etmiştir.
Rasûlullah ile Ebu Bekir (Mekke'de iken) Abd b. Adiyy oğullarının bir kolu olan Dîl oğullarından kılavuzlukta maharetli bir kişiyi kılavuz olarak tutmuşlardı. Âs b. Vâil es-Sehmî ailesinin yeminli dostu olmak üzere elini kana batırmış olan bu adam hâlâ da Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve itimat ederek develerini ona teslim etmiş ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz kişi develerle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlullah ve Ebu Bekir yanlarında Âmir ibn Fuheyre ve kılavuzla birlikte yola çıktılar. Kılavuz onları alıp sahil yolundan devam etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
35034, B003905
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ فَأَخْبَرَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لَمْ أَعْقِلْ أَبَوَىَّ قَطُّ إِلاَّ وَهُمَا يَدِينَانِ الدِّينَ ، وَلَمْ يَمُرَّ عَلَيْنَا يَوْمٌ إِلاَّ يَأْتِينَا فِيهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم طَرَفَىِ النَّهَارِ بُكْرَةً وَعَشِيَّةً ، فَلَمَّا ابْتُلِىَ الْمُسْلِمُونُ خَرَجَ أَبُو بَكْرٍ مُهَاجِرًا نَحْوَ أَرْضِ الْحَبَشَةِ ، حَتَّى بَلَغَ بَرْكَ الْغِمَادِ لَقِيَهُ ابْنُ الدَّغِنَةِ وَهْوَ سَيِّدُ الْقَارَةِ . فَقَالَ أَيْنَ تُرِيدُ يَا أَبَا بَكْرٍ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَخْرَجَنِى قَوْمِى ، فَأُرِيدُ أَنْ أَسِيحَ فِى الأَرْضِ وَأَعْبُدَ رَبِّى . قَالَ ابْنُ الدَّغِنَةِ فَإِنَّ مِثْلَكَ يَا أَبَا بَكْرٍ لاَ يَخْرُجُ وَلاَ يُخْرَجُ ، إِنَّكَ تَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَتَصِلُ الرَّحِمَ وَتَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَتَقْرِى الضَّيْفَ ، وَتُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ ، فَأَنَا لَكَ جَارٌ ، ارْجِعْ وَاعْبُدْ رَبَّكَ بِبَلَدِكَ . فَرَجَعَ وَارْتَحَلَ مَعَهُ ابْنُ الدَّغِنَةِ ، فَطَافَ ابْنُ الدَّغِنَةِ عَشِيَّةً فِى أَشْرَافِ قُرَيْشٍ ، فَقَالَ لَهُمْ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لاَ يَخْرُجُ مِثْلُهُ وَلاَ يُخْرَجُ ، أَتُخْرِجُونَ رَجُلاً يَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَيَصِلُ الرَّحِمَ ، وَيَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَيَقْرِى الضَّيْفَ ، وَيُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ فَلَمْ تُكَذِّبْ قُرَيْشٌ بِجِوَارِ ابْنِ الدَّغِنَةِ ، وَقَالُوا لاِبْنِ الدَّغِنَةِ مُرْ أَبَا بَكْرٍ فَلْيَعْبُدْ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، فَلْيُصَلِّ فِيهَا وَلْيَقْرَأْ مَا شَاءَ ، وَلاَ يُؤْذِينَا بِذَلِكَ ، وَلاَ يَسْتَعْلِنْ بِهِ ، فَإِنَّا نَخْشَى أَنْ يَفْتِنَ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا . فَقَالَ ذَلِكَ ابْنُ الدَّغِنَةِ لأَبِى بَكْرٍ ، فَلَبِثَ أَبُو بَكْرٍ بِذَلِكَ يَعْبُدُ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، وَلاَ يَسْتَعْلِنُ بِصَلاَتِهِ ، وَلاَ يَقْرَأُ فِى غَيْرِ دَارِهِ ، ثُمَّ بَدَا لأَبِى بَكْرٍ فَابْتَنَى مَسْجِدًا بِفِنَاءِ دَارِهِ وَكَانَ يُصَلِّى فِيهِ وَيَقْرَأُ الْقُرْآنَ ، فَيَنْقَذِفُ عَلَيْهِ نِسَاءُ الْمُشْرِكِينَ وَأَبْنَاؤُهُمْ ، وَهُمْ يَعْجَبُونَ مِنْهُ ، وَيَنْظُرُونَ إِلَيْهِ ، وَكَانَ أَبُو بَكْرٍ رَجُلاً بَكَّاءً ، لاَ يَمْلِكُ عَيْنَيْهِ إِذَا قَرَأَ الْقُرْآنَ ، وَأَفْزَعَ ذَلِكَ أَشْرَافَ قُرَيْشٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ، فَأَرْسَلُوا إِلَى ابْنِ الدَّغِنَةِ ، فَقَدِمَ عَلَيْهِمْ . فَقَالُوا إِنَّا كُنَّا أَجَرْنَا أَبَا بَكْرٍ بِجِوَارِكَ ، عَلَى أَنْ يَعْبُدَ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، فَقَدْ جَاوَزَ ذَلِكَ ، فَابْتَنَى مَسْجِدًا بِفِنَاءِ دَارِهِ ، فَأَعْلَنَ بِالصَّلاَةِ وَالْقِرَاءَةِ فِيهِ ، وَإِنَّا قَدْ خَشِينَا أَنْ يَفْتِنَ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا فَانْهَهُ ، فَإِنْ أَحَبَّ أَنْ يَقْتَصِرَ عَلَى أَنْ يَعْبُدَ رَبَّهُ فِى دَارِهِ فَعَلَ ، وَإِنْ أَبَى إِلاَّ أَنْ يُعْلِنَ بِذَلِكَ فَسَلْهُ أَنْ يَرُدَّ إِلَيْكَ ذِمَّتَكَ ، فَإِنَّا قَدْ كَرِهْنَا أَنْ نُخْفِرَكَ ، وَلَسْنَا مُقِرِّينَ لأَبِى بَكْرٍ الاِسْتِعْلاَنَ . قَالَتْ عَائِشَةُ فَأَتَى ابْنُ الدَّغِنَةِ إِلَى أَبِى بَكْرٍ فَقَالَ قَدْ عَلِمْتَ الَّذِى عَاقَدْتُ لَكَ عَلَيْهِ ، فَإِمَّا أَنْ تَقْتَصِرَ عَلَى ذَلِكَ ، وَإِمَّا أَنْ تَرْجِعَ إِلَىَّ ذِمَّتِى ، فَإِنِّى لاَ أُحِبُّ أَنْ تَسْمَعَ الْعَرَبُ أَنِّى أُخْفِرْتُ فِى رَجُلٍ عَقَدْتُ لَهُ . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ فَإِنِّى أَرُدُّ إِلَيْكَ جِوَارَكَ وَأَرْضَى بِجِوَارِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ . وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَوْمَئِذٍ بِمَكَّةَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لِلْمُسْلِمِينَ « إِنِّى أُرِيتُ دَارَ هِجْرَتِكُمْ ذَاتَ نَخْلٍ بَيْنَ لاَبَتَيْنِ » . وَهُمَا الْحَرَّتَانِ ، فَهَاجَرَ مَنْ هَاجَرَ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، وَرَجَعَ عَامَّةُ مَنْ كَانَ هَاجَرَ بِأَرْضِ الْحَبَشَةِ إِلَى الْمَدِينَةِ ، وَتَجَهَّزَ أَبُو بَكْرٍ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « عَلَى رِسْلِكَ ، فَإِنِّى أَرْجُو أَنْ يُؤْذَنَ لِى » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ وَهَلْ تَرْجُو ذَلِكَ بِأَبِى أَنْتَ قَالَ « نَعَمْ » . فَحَبَسَ أَبُو بَكْرٍ نَفْسَهُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِيَصْحَبَهُ ، وَعَلَفَ رَاحِلَتَيْنِ كَانَتَا عِنْدَهُ وَرَقَ السَّمُرِ وَهْوَ الْخَبَطُ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ . قَالَ ابْنُ شِهَابٍ قَالَ عُرْوَةُ قَالَتْ عَائِشَةُ فَبَيْنَمَا نَحْنُ يَوْمًا جُلُوسٌ فِى بَيْتِ أَبِى بَكْرٍ فِى نَحْرِ الظَّهِيرَةِ قَالَ قَائِلٌ لأَبِى بَكْرٍ هَذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُتَقَنِّعًا - فِى سَاعَةٍ لَمْ يَكُنْ يَأْتِينَا فِيهَا - فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ فِدَاءٌ لَهُ أَبِى وَأُمِّى ، وَاللَّهِ مَا جَاءَ بِهِ فِى هَذِهِ السَّاعَةِ إِلاَّ أَمْرٌ . قَالَتْ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَأْذَنَ ، فَأُذِنَ لَهُ فَدَخَلَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لأَبِى بَكْرٍ « أَخْرِجْ مَنْ عِنْدَكَ » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّمَا هُمْ أَهْلُكَ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَإِنِّى قَدْ أُذِنَ لِى فِى الْخُرُوجِ » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ الصَّحَابَةُ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « نَعَمْ » . قَالَ أَبُو بَكْرٍ فَخُذْ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِحْدَى رَاحِلَتَىَّ هَاتَيْنِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بِالثَّمَنِ » . قَالَتْ عَائِشَةُ فَجَهَّزْنَاهُمَا أَحَثَّ الْجَهَازِ ، وَصَنَعْنَا لَهُمَا سُفْرَةً فِى جِرَابٍ ، فَقَطَعَتْ أَسْمَاءُ بِنْتُ أَبِى بَكْرٍ قِطْعَةً مَنْ نِطَاقِهَا فَرَبَطَتْ بِهِ عَلَى فَمِ الْجِرَابِ ، فَبِذَلِكَ سُمِّيَتْ ذَاتَ النِّطَاقِ - قَالَتْ - ثُمَّ لَحِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ بِغَارٍ فِى جَبَلِ ثَوْرٍ فَكَمَنَا فِيهِ ثَلاَثَ لَيَالٍ ، يَبِيتُ عِنْدَهُمَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى بَكْرٍ وَهْوَ غُلاَمٌ شَابٌّ ثَقِفٌ لَقِنٌ ، فَيُدْلِجُ مِنْ عِنْدِهِمَا بِسَحَرٍ ، فَيُصْبِحُ مَعَ قُرَيْشٍ بِمَكَّةَ كَبَائِتٍ ، فَلاَ يَسْمَعُ أَمْرًا يُكْتَادَانِ بِهِ إِلاَّ وَعَاهُ ، حَتَّى يَأْتِيَهُمَا بِخَبَرِ ذَلِكَ حِينَ يَخْتَلِطُ الظَّلاَمُ ، وَيَرْعَى عَلَيْهِمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ مَوْلَى أَبِى بَكْرٍ مِنْحَةً مِنْ غَنَمٍ ، فَيُرِيحُهَا عَلَيْهِمَا حِينَ يَذْهَبُ سَاعَةٌ مِنَ الْعِشَاءِ ، فَيَبِيتَانِ فِى رِسْلٍ وَهْوَ لَبَنُ مِنْحَتِهِمَا وَرَضِيفِهِمَا ، حَتَّى يَنْعِقَ بِهَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ بِغَلَسٍ ، يَفْعَلُ ذَلِكَ فِى كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ تِلْكَ اللَّيَالِى الثَّلاَثِ ، وَاسْتَأْجَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ رَجُلاً مِنْ بَنِى الدِّيلِ ، وَهْوَ مِنْ بَنِى عَبْدِ بْنِ عَدِىٍّ هَادِيًا خِرِّيتًا - وَالْخِرِّيتُ الْمَاهِرُ بِالْهِدَايَةِ - قَدْ غَمَسَ حِلْفًا فِى آلِ الْعَاصِ بْنِ وَائِلٍ السَّهْمِىِّ ، وَهْوَ عَلَى دِينِ كُفَّارِ قُرَيْشٍ فَأَمِنَاهُ ، فَدَفَعَا إِلَيْهِ رَاحِلَتَيْهِمَا ، وَوَاعَدَاهُ غَارَ ثَوْرٍ بَعْدَ ثَلاَثِ لَيَالٍ بِرَاحِلَتَيْهِمَا صُبْحَ ثَلاَثٍ ، وَانْطَلَقَ مَعَهُمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ وَالدَّلِيلُ فَأَخَذَ بِهِمْ طَرِيقَ السَّوَاحِلِ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Ben bildim bileli annem babam Müslümandı. Rasûlullah her günün başında ve sonunda, sabah akşam bize mutlaka uğrardı. Müslümanlar işkenceye maruz kaldıklarında (Rasûlullah Müslümanlara hicret için izin vermiş), Ebu Bekir de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Berku'l-Gımâd mevkiine geldiğinde Kaare kabilesinin reisi İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine "Ey Ebu Bekr, nereye gidiyorsun" diye sordu. Ebu Bekir de "kavmim beni yurdumdan etti, ben de yeryüzünde dolaşıp Rabbime kulluk yapacağım bir yer arıyorum" dedi. İbn Dağine "Ey Ebu Bekir senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz da çıkarılamaz da. Çünkü sen yoksula yardım eder, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenir, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenir, misafire ikram eder, musibetlerde yardıma koşarsın. Şimdi ben seni himayeme alıyorum haydi dön de kendi yurdunda Rabbine kulluk et" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir geri döndü, İbn Dağine de kendisine eşlik etti. (Mekke'ye dönünce) İbn Dağine akşam Kureyş'in ileri gelenlerini dolaşıp ve onlara "Şüphesiz Ebu Bekir gibi biz adam yurdundan çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler yoksula yardım eden, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenen, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenen, misafire ikram eden, musibetlerde yardıma koşan bir adamı yurdundan mı çıkarıyorsunuz" dedi. Kureyş'ten hiç kimse İbn Dağine'nin Ebu Bekir'i himayesine almasına itiraz etmedi ve İbn Dağine'ye "Ebu Bekir'e söyle, yurdunda Rabbine kulluk etsin, namazını kılsın ve dilediğini okusun, ama okuduğu ile bizi rahatsız etmesin, aşikar okumasın. Çünkü bizi bunu yaparak kadınlarımızı ve evlatlarımızı fitneye düşürmesinden korkuyoruz" dediler.
İbn Dağine Kureyş'in bu sözlerini Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir de bu şartlara uyarak evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak suretiyle ikamet etti. Bir zaman sonra Ebu Bekir düşüncesini değiştirdi ve evinin bahçesine bir mescit yaptırdı, orada namaz kılıp Kur'an okumaya başladı. Ebu Bekir'in ibadeti Müşriklerin kadınlarında ve çocuklarında hayranlık uyandırdı ve onu görmek için izdiham oluşturmaya başladılar. Ebu Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı bir adamdı. Kur'an okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbn Dağine'ye haber gönderdiler. İbnu Dağine geldiğinde "Biz senin Ebu Bekir'i himayene alman konusunda, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla müsaade etmiştik. Ebu Bekir ise bu sınırı aşarak evinin önünde bir mescit yaptı, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'an okumağa başladı. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkuyoruz. Ebu Bekir'i böyle yapmaktan alıkoy. Eğer Rabbine kendi evinde ibadet etmekle yetinirse ibadet etsin. Yok eğer dayatır namaz ve kıraatini aşikare yaparsa, ona verdiğin himaye hakkını iade etmesini talep et. Emin ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı hoş görmeyiz ama aşikar bir şekilde ibadet etmesine de söz vermiş değiliz" dediler.
Aişe der ki: Bunun üzerine İbn Dağine, Ebu Bekir'e geldi ve "Benim hangi şartlar altında seni himaye ettiğimi biliyorsun. Şimdi sen ya şartlar çerçevesinde hareket et, ya da himaye hakkını iade et. Emîn ol ki Arap milletinin, verdiğim himaye sözümü bozduğumu işitmesini istemem" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben artık senin himayeni iade ediyor, Azız ve Celîl Allah'ın himayesine sığınıyorum" dedi.
Peygamber (sav) o gün Mekke'de bulunuyordu. Müslümanlara "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rüyamda gösterildi" buyurdu. Bunun üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etti, Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp geldi. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Hz. peygamber (sav) ona "Sabret, bana da (hicret için) izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini bekliyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet umarım" cevabını verdi. Bu sebeple Ebu Bekir de Hz. Peygamber'le arkadaşlık etmek için, yola çıkmaktan bir süre geri durdu. Bu sırada elinde bulunan iki bineğini dört ay boyunca, ağaçtan silkelenip kurutulmuş Semur yaprağı ile besledi.
İbn Şihâb der ki: Urve'nin aktardığına göre Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: Bir gün biz öğlen vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e "işte Rasûlullah (sav), gelmesine alışık olmadığımız bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak bize geliyor" dedi. Ebu Bekir de "babam, anam O'na kurban olsun, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir" dedi.
Âişe, rivayetine şöyle devam etti: Rasûlullah (sav) geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Ardından Ebu Bekir'e "yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, onlar Senin ehlin ve mahremindir" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bana hicret için izin verildi" dedi. Ebu Bekir de "Ey Allah'ın Rasûlü, babam Sana kurbân olsun, Ben de sana arkadaşlık ve eşlik etmek isterim" Rasûlullah (sav) "Evet," buyurdu.
Ebu Bekir "babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, şu iki binek devemden birini beğen al" dedi. Rasûlullah "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.
Âişe der ki: Biz Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yolculuk hazırlığını hızlıca yaptık. Her ikisi için deriden bir tulum içine bir miktar azık düzenleyip koyduk. Tulumun ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırıp onunla tulumun ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâtu'n-Nitâk"(kuşaklı)" denildi.
Âişe der ki: Sonra Rasûlullah ile Ebu Bekir Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti yanlarından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, karanlık basınca da gelir, onlara haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yanlarına getirir, onlar da sağıp taze süt içerek gecelerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir b. Fuheyre (mağaranın önüne gelip), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle temin etmiştir.
Rasûlullah ile Ebu Bekir (Mekke'de iken) Abd b. Adiyy oğullarının bir kolu olan Dîl oğullarından kılavuzlukta maharetli bir kişiyi kılavuz olarak tutmuşlardı. Âs b. Vâil es-Sehmî ailesinin yeminli dostu olmak üzere elini kana batırmış olan bu adam hâlâ da Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve itimat ederek develerini ona teslim etmiş ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz kişi develerle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlullah ve Ebu Bekir yanlarında Âmir ibn Fuheyre ve kılavuzla birlikte yola çıktılar. Kılavuz onları alıp sahil yolundan devam etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 45, 2/29
Senetler:
1. Ebu Süfyan Süraka b. Cu'şüm el-Müdlicî (Süraka b. Malik b. Cu'şüm b. Malik b. Amr)
2. Malik b. Cu'şüm el-Müdlicî (Malik b. Malik b. Cu'şüm b. Malik b. Amr)
3. Abdurrahman b. Malik (Abdurrahman b. Malik b. Cu'şüm b. Malik b. Amr)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Yahya b. Ya'mer el-Kaysî (Yahya b. Ya'mer)
Konular:
HİCRET OLGUSU
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Siyer, Hicret Medine'ye
Bize Abdussamed, ona Süleyman b. Muğîre el-Kaysî, ona Humeyd b. Hilâl, ona Beşr b. Asım, el-Leysi, ona da kabilesinden Ukbe b. Malik şöyle rivayet etmiştir:
Allah Rasulü (sav) bir müfreze gönderdi. Ben de (onlardan) birini silahlandırıp ona kılıç verdim. Döndükten sonra Hz. Peygamber (sav) "Ben bir iş için gönderdiğimde emrimi yerine getirmeyen bir adam yerine emrimi yerine getiren bir adam vermekten aciz misin?" diyerek beni hayatımda hiç görmediğim şekilde azarladı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
64218, HM017132
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ الْقَيْسِيُّ قَالَ حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ هِلَالٍ قَالَ حَدَّثَنِي بَشْرُ بْنُ عَاصِمٍ اللَّيْثِيُّ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ مَالِكٍ وَكَانَ مِنْ رَهْطِهِ قَالَ
بَعَثَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَرِيَّةً فَسَلَّحْتُ رَجُلًا سَيْفًا قَالَ فَلَمَّا رَجَعَ قَالَ مَا رَأَيْتُ مِثْلَ مَا لَامَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ أَعَجَزْتُمْ إِذْ بَعَثْتُ رَجُلًا فَلَمْ يَمْضِ لِأَمْرِي أَنْ تَجْعَلُوا مَكَانَهُ مَنْ يَمْضِي لِأَمْرِي
Tercemesi:
Bize Abdussamed, ona Süleyman b. Muğîre el-Kaysî, ona Humeyd b. Hilâl, ona Beşr b. Asım, el-Leysi, ona da kabilesinden Ukbe b. Malik şöyle rivayet etmiştir:
Allah Rasulü (sav) bir müfreze gönderdi. Ben de (onlardan) birini silahlandırıp ona kılıç verdim. Döndükten sonra Hz. Peygamber (sav) "Ben bir iş için gönderdiğimde emrimi yerine getirmeyen bir adam yerine emrimi yerine getiren bir adam vermekten aciz misin?" diyerek beni hayatımda hiç görmediğim şekilde azarladı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Ukbe b. Malik 17132, 5/800
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, Savaş, savaş ahlakı
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Bize Hişâm b. Saîd, ona Hasan b. Eyyûb el-Hadramî, ona da Utbe b. Abdu's-sülemî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamer (sav) sahabesine "Hadi kalkın savaşın" buyurdu. Bir adam bir ok attı. Bunu üzerine Hz. Peygamber (sav) "Buna (cennet) vacip oldu" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
66109, HM017796
Hadis:
حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ أَيُّوبَ الْحَضْرَمِيُّ قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نَاسِجٍ الْحَضْرَمِيُّ عَنْ عُتْبَةَ بْنِ عَبْدٍ السُّلَمِيِّ
أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِأَصْحَابِهِ قُومُوا فَقَاتِلُوا قَالَ فَرُمِيَ رَجُلٌ بِسَهْمٍ قَالَ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَوْجَبَ هَذَا
Tercemesi:
Bize Hişâm b. Saîd, ona Hasan b. Eyyûb el-Hadramî, ona da Utbe b. Abdu's-sülemî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamer (sav) sahabesine "Hadi kalkın savaşın" buyurdu. Bir adam bir ok attı. Bunu üzerine Hz. Peygamber (sav) "Buna (cennet) vacip oldu" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Utbe b. Abdüssülemî Ebu'l-Velîd 17796, 6/62
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, Savaş, savaş ahlakı
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Önceki ümmetler, İsrailoğullarının İtaatsizlikleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
21230, D003305
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ قَالَ أَخْبَرَنَا حَبِيبٌ الْمُعَلِّمُ عَنْ عَطَاءِ بْنِ أَبِى رَبَاحٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ: أَنَّ رَجُلاً قَامَ يَوْمَ الْفَتْحِ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى نَذَرْتُ لِلَّهِ إِنْ فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكَ مَكَّةَ أَنْ أُصَلِّىَ فِى بَيْتِ الْمَقْدِسِ رَكْعَتَيْنِ. قَالَ :
"صَلِّ هَا هُنَا" ثُمَّ أَعَادَ عَلَيْهِ فَقَالَ:
"صَلِّ هَا هُنَا" ثُمَّ أَعَادَ عَلَيْهِ فَقَالَ:
"شَأْنَكَ إِذًا."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رُوِىَ نَحْوُهُ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم.]
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad (b. Seleme), Habib (b. Muallim) el-Muallim, ona Ata b. Ebu Rabah, ona da Cabir b. Abdullah şöyle demiştir: Bir adam Mekke'nin fethedildiği gün ayağa kalktı ve: Ey Allah'ın Rasulü! (sav), Ben, Allah sana Mekke'nin fethini nasip ederse Beytü'l-Makdis'te (Allah için) iki rekât namaz kılmak için adakta bulundum, dedi. Hz. Peygamber de (sav) "burada kıl" buyurdu. Adam sözünü tekrarladı, Hz. Peygamber (sav) yine, "burada kıl" buyurdu. Sonra adam sözünü bir daha tekrarladı. Bu sefer Hz. Peygamber (sav):
"Öyleyse sen bilirsin (burada kılmak istemiyorsan Beytü'l-Makdis'de kıl)" uyurdu.
[Ebû Davud dedi ki: Bu hadisin bir benzeri Abdurrahman b. Avf tarafından Hz. Peygamber'den (sav) rivayet edilmiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Eymân ve'n-Nuzûr 24, /770
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Muhammed Ata b. Ebu Rabah el-Kuraşî (Ata b. Eslem)
3. Ebu Muhammed Habib b. Zaide el-Muallim (Habib b. Zaide)
4. Ebu Seleme Hammad b. Seleme el-Basrî (Hammad b. Seleme b. Dînar)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Adak, gücünün yetmeyeceği şeyi adamak
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Sahabe, Hz. Peygamber'e itiraz, verdiği bir karara
Siyer, Mekke'nin fethi
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِىُّ عَنْ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ ابْنِ مُحَيِّصَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ اسْتَأْذَنَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى إِجَارَةِ الْحَجَّامِ فَنَهَاهُ عَنْهَا فَلَمْ يَزَلْ يَسْأَلُهُ وَيَسْتَأْذِنُهُ حَتَّى أَمَرَهُ
"أَنِ اعْلِفْهُ نَاضِحَكَ وَرَقِيقَكَ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
22399, D003422
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِىُّ عَنْ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ ابْنِ مُحَيِّصَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ اسْتَأْذَنَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى إِجَارَةِ الْحَجَّامِ فَنَهَاهُ عَنْهَا فَلَمْ يَزَلْ يَسْأَلُهُ وَيَسْتَأْذِنُهُ حَتَّى أَمَرَهُ
"أَنِ اعْلِفْهُ نَاضِحَكَ وَرَقِيقَكَ."
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme el-Ka'neb, ona Malik (b. Enes), ona İbn Şihab ez-Zührî, ona İbn Muhayyisa, ona da babasından (Muhayyisa b. Mesud), rivayet ettiğine göre o, (Muhayyisa) kan alıcı (haccâm) olarak kiralanma konusunda Rasulullah'tan izin istedi, ama Rasulullah bundan nehyetti. Muhayyisa ise sormaya ve izin istemeye devam etti. Nihayet Rasulullah (sav) ona "onu (kan alma karşılığı aldığın ücreti), devene ve kölene yedir" emrini verdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, İcâre 39, /798
Senetler:
1. Muhayyisa b. Mesud el-Ensari (Muhayyisa b. Mesud b. Ka'b b. Amir)
2. Ebu Said Harâm b. Muhayyisa el-Ensarî (Harâm b. Sa'd b. Muhayyisa b. Mesud b. Ka'b)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Hacamat, hacamat karşılığında ücret alınması
Hacamat, vücuttan kan aldırmak
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Kazanç, haram kazançlar
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Sahabe, sünneti sorarak öğrenmeleri
Ticaret, yasak olan şekilleri
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبَادَةَ أَخْبَرَنَا يَزِيدُ حَدَّثَنَا سَلِيمُ بْنُ حَيَّانَ - وَأَثْنَى عَلَيْهِ - حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مِينَاءَ حَدَّثَنَا أَوْ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ جَاءَتْ مَلاَئِكَةٌ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ نَائِمٌ فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّهُ نَائِمٌ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ الْعَيْنَ نَائِمَةٌ وَالْقَلْبَ يَقْظَانُ . فَقَالُوا إِنَّ لِصَاحِبِكُمْ هَذَا مَثَلاً فَاضْرِبُوا لَهُ مَثَلاً . فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّهُ نَائِمٌ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ الْعَيْنَ نَائِمَةٌ وَالْقَلْبَ يَقْظَانُ . فَقَالُوا مَثَلُهُ كَمَثَلِ رَجُلٍ بَنَى دَارًا ، وَجَعَلَ فِيهَا مَأْدُبَةً وَبَعَثَ دَاعِيًا ، فَمَنْ أَجَابَ الدَّاعِىَ دَخَلَ الدَّارَ وَأَكَلَ مِنَ الْمَأْدُبَةِ ، وَمَنْ لَمْ يُجِبِ الدَّاعِىَ لَمْ يَدْخُلِ الدَّارَ وَلَمْ يَأْكُلْ مِنَ الْمَأْدُبَةِ . فَقَالُوا أَوِّلُوهَا لَهُ يَفْقَهْهَا فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّهُ نَائِمٌ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ الْعَيْنَ نَائِمَةٌ وَالْقَلْبَ يَقْظَانُ . فَقَالُوا فَالدَّارُ الْجَنَّةُ ، وَالدَّاعِى مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم فَمَنْ أَطَاعَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ ، وَمَنْ عَصَى مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فَقَدْ عَصَى اللَّهَ ، وَمُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم فَرْقٌ بَيْنَ النَّاسِ .تَابَعَهُ قُتَيْبَةُ عَنْ لَيْثٍ عَنْ خَالِدٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى هِلاَلٍ عَنْ جَابِرٍ خَرَجَ عَلَيْنَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29283, B007281
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبَادَةَ أَخْبَرَنَا يَزِيدُ حَدَّثَنَا سَلِيمُ بْنُ حَيَّانَ - وَأَثْنَى عَلَيْهِ - حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مِينَاءَ حَدَّثَنَا أَوْ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ جَاءَتْ مَلاَئِكَةٌ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ نَائِمٌ فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّهُ نَائِمٌ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ الْعَيْنَ نَائِمَةٌ وَالْقَلْبَ يَقْظَانُ . فَقَالُوا إِنَّ لِصَاحِبِكُمْ هَذَا مَثَلاً فَاضْرِبُوا لَهُ مَثَلاً . فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّهُ نَائِمٌ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ الْعَيْنَ نَائِمَةٌ وَالْقَلْبَ يَقْظَانُ . فَقَالُوا مَثَلُهُ كَمَثَلِ رَجُلٍ بَنَى دَارًا ، وَجَعَلَ فِيهَا مَأْدُبَةً وَبَعَثَ دَاعِيًا ، فَمَنْ أَجَابَ الدَّاعِىَ دَخَلَ الدَّارَ وَأَكَلَ مِنَ الْمَأْدُبَةِ ، وَمَنْ لَمْ يُجِبِ الدَّاعِىَ لَمْ يَدْخُلِ الدَّارَ وَلَمْ يَأْكُلْ مِنَ الْمَأْدُبَةِ . فَقَالُوا أَوِّلُوهَا لَهُ يَفْقَهْهَا فَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّهُ نَائِمٌ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِنَّ الْعَيْنَ نَائِمَةٌ وَالْقَلْبَ يَقْظَانُ . فَقَالُوا فَالدَّارُ الْجَنَّةُ ، وَالدَّاعِى مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم فَمَنْ أَطَاعَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ ، وَمَنْ عَصَى مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فَقَدْ عَصَى اللَّهَ ، وَمُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم فَرْقٌ بَيْنَ النَّاسِ .تَابَعَهُ قُتَيْبَةُ عَنْ لَيْثٍ عَنْ خَالِدٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى هِلاَلٍ عَنْ جَابِرٍ خَرَجَ عَلَيْنَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ubade, ona Yezid, ona Selim b. Hayyan, ona da Said b. Mînâ'nın naklettiğine göre Cabir b. Abdullah şöyle söylemiştir:
Bir keresinde Hz. Peygamber (sav) uyurken yanına melekler geldi ve bunlardan bazıları 'bu zat uyuyor' dedi. Bazıları da, 'gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır' dedi. Bunun üzerine bu melekler 'bu dostunuzun yüksek sıfatı vardır. Bunun yüksek mevkiini bir örnekle izah ediniz! dediler.' Fakat bazıları, 'bu zat uyuyor' dedi. Bazıları da 'göz uyur, fakat kalp uyanıktır' dedi. Bunun üzerine melekler bu zat bir ev yapan şu kişi gibidir ki ev yaptıran kişi o evde bir ziyafet yemeği tertip eder ve bu ziyafete insanları davet etmek için bir davetçi gönderir. Bu davetçinin davetine kim icabet ederse, o eve girer ve ziyafet yemeğinden yer. Her kim de davetçinin davetine icabet etmezse o eve giremez ve ziyafet yemeklerini de yiyemez. Bunun üzerine melekler (birbirlerine) 'bu örneği bu Zatla ilişkili olarak anlatın da bu da anlasın!' dediler. Fakat yine bazıları 'iyi ama bu zat uyuyor', dedi. Bazıları da 'gözleri uyuyor ama kalbi uyanıktır' dedi. Bunun üzerine melekler (bu örneği şöyle izah ettiler): O ev, cennettir; davetçi de Hz. Muhammed'dir(sav). Her kim Muhammed'e (sav) itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir. Her kim de Muhammed'e (sav) isyan ederse Allah'a (cc) isyan etmiştir. Muhammed (sav) mümin münkir ayrımının mihenk noktasıdır.
Bu hadisi Kuteybe b. Said, Leys'ten; o Halid'den; o Said b. Ebu Hilal'den; o da Câbir'den 'Hz. Peygamber (sav) bizim yanımıza çıktı' şeklinde nakletmiştir. Kuteybe'nin rivayeti mütabidir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, İ'tisâm bi'l-Kitâb ve's-Sünneti 2, 2/724
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Velid Said b. Mînâ el-Hicazi (Said b. Mînâ)
3. Selim b. Hayyan el-Hüzeli (Selim b. Hayyan b. Bistam)
4. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Ubade el-Esedi (Muhammed b. Ubade b. Bühteri)
Konular:
Allah İnancı, kalplere tasarrufu
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
İtaat, Allah ve Rasûlüne itaat