Giriş

Bize Kuteybe [b. Said], Hennâd [b. Serî], Ebu Küreyb [Muhammed b. Alâ, Ahmed b. Menî, Mahmud b. Ğaylan, Ebu Ammar Huseyin b Hureys, onlara Vekî [b. Cerrah], ona A’meş [Süleyman b. Mihran], ona Habib b. Ebu Sabit, ona Urve [b. Zübeyr], ona da Aişe şöyle rivayet etti: "'Rasulullah (sav) bazı hanımlarını öper ve abdest almadan namaza çıkardı.' Urve der ki: 'Aişe’ye O hanım sende başkası değildir, dedim, o da güldü.'" Ebu İsa [Tirmizî] der ki: 'sahabe ve tabiundan bir çok alimden benzer rivayetler gelmiştir. Süfyan es-Sevrî ve Küfeliler kişinin karısını öpmesinden dolayı abdest alması gerekmeyeceği görüşündedirler. Malik b. Enes, Evzâî, Şâfiî, Ahmed ve İshak, kişinin karısını öpmesinden dolayı abdest alması gerektiğini söylemişlerdir. sahabe ve tabiundan bir çok alimin görüşü de bu doğrultudadır. bizim arkadaşlarımız [Malik ve diğerleri] senedindeki bir kusurdan dolayı sahih kabul etmedikleri için Hz. Aişe’nin Rasulullah’tan (sav) rivayet ettiği bu hadisi terk etmişlerdir. Bana Ebu Bekir Attar el-Basrî, ona da Ali b. Medînî şöyle demiştir: 'Yahya b. Said el-Kattân bu hadisi zayıf bulmuş ve hiç hükmünde olduğunu söylemiştir.' Muhammed b. İsmail [Buhârî] bu hadisi çok zayıf görmüş ve 'Habib b. Ebu Sabit, Urve’den bir şey işitmemiştir' demiştir. İbrahim Teymî, Aişe’den, Rasulullah’ın (sav) kendisini öptüğünü ve abdest almadığını, nakletmiştir. Bu hadis de sahih değildir. Çünkü İbrahim Teymî’nin Ayşe’den hadis işittiğini bilmiyoruz. Bu konuda Rasulullah’tan (sav) sahih bir hadis rivayet edilmemiştir. ________________________________________


Açıklama: Tabakat kaynakları Habib b. Ebu Sabit'in Urve b. Zubeyr'den hadis işitmediğini ve bu hadisi Urve b. el-Müzenî'den rivayet etmiş olabileceğini ifade etmişlerdir. (Mizzî, Tehzîbu'l-Kemâl, Beyrut, 1400/1980, 20:41)

    Öneri Formu
10221 T000086 Tirmizi, Tahare, 63

Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Ma’mer, ona ez-Zührî , ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etti: “Ben, Kur’ân-ı Kerim’de; ‘İkiniz de tevbe ederseniz ne âlâ!.. Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ (Tahrîm, 66/4) meâlideki âyette işaret edilen Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisinin kimler olduğunu Hz. Ömer’e sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer, hac seyahatine çıktı. Ben de onunla beraber hacca gittim. Yolda Hz. Ömer’e bir mataradan su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: “- Ey mü’minlerin Emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘İkiniz de tevbe ederseniz ne güzel!. Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi. Ama Peygamber’e karşı bir dayanışma içine girecek olursanız, bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur…’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (as.) hanımlarından ikisi, hangileridir?” “- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu!” dedi. Zührî şöyle dedi: “Vallahi Ömer, İbn Abbas’ın bu sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi.” Hz. Ömer bana, “Onlar, Âişe ile Hafsa’dır” dedi ve sonra hadisi bana anlatmaya başladı: “Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medîne’ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından bu hâli öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızmıştım. Baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Onun bana karşılık vermesini garipseyince de, “- Benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da, O’na karşılık veriyorlar. Bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün Rasûlullah’a (sav) dargın kalıyor.” dedi. Bunu duyunca ben kendi kendime, “Bunu yapan mutlaka perişan olur ve hüsrana uğrar” dedim. Benim evim, Avâlî’de, Ümeyye oğulları mahallesinde idi. Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah’ın (as.) yanına giderdik. Bir gün o gidiyor ve bana o gün inen vahyi ve diğer haberleri getiriyor, bir gün ben gidiyor ve ben de ona aynı şeyleri getiriyordum. O sırada bizler, Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım yatsı vakti gelip kapımı çaldı. Ben de çıktım. Bana dedi ki: “- Büyük bir şey oldu!” “- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?” “- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!.. Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!” Bunu duyunca içimden, “Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim. Sabah namazını kılınca giyindim, sonra (Medîne’ye) indim, Hafsa’nın yanına girdim. Hafsa ağlıyordu. Dedim ki: “- Rasûlullah (as.) sizleri boşadı mı?” “- Bilmiyorum, işte şu hücreye çekildi.” Bunun üzerine Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağını buldum. Ona; “- Ömer için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki: “- Seni söyledim, bir şey demedi.” Bunun üzerine Mescide gittim, minberin yanına vardım. Orada bir gurup insan oturmuş ağlıyorlardu. Bir müddet oturdum. Sonra dayanamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Yine; “- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve; “- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi. Tekrar Mescide gittim, bir müddet oturdum, sonra yine dayanamadım, gidio uşağı buldum ve kendisine, “- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve; “- Seni söyledim, ama bir şey söylemedi” dedi. Artık dönüp oradan ayrıldım. Az sonra baktım, uşak beni çağırıyor: “- Gir, sana izin verdi!” İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra yaslanmış, vücuduna hasırın izleri çıkmış: “- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Hz. Peygamber, “- Hayır!” dedi. Ben sevinçten ‘Allahu Ekber!’ dedim ve şöyle devam ettim: “- Ey Allah’ın Rasûlü, bilirsiniz ki biz Kureyşliler, kadınlara hükmederdik. Medîne’ye gelince, burada kadınların kendilerine üstün geldiği bir millet bulduk. Bizim kadınlarımız da bu adeti onların hanımlarından öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızmıştım, baktım ki o da bana karşılık veriyor. Ben onun bu hâlini garipseyince, bana, “- Neden hayret ediyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) hanımları bile ona karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri geceye kadar bütün günü ona dargın olarak geçiriyor” dedi. Bu söz üzerine hemen Hafsa’ya gittim ve ona, “- Siz, Rasûlullah'a (sav) karşılık veriyor musunuz?” diye sordum. O da, “- Evet. Hatta bizden biri geceye kadar bütün günü ona dargın olarak geçiriyor” dedi. Ben de, “- Sizden bunu kim yapmışsa mahvolmuş ve hüsrana uğramış demektir. Herhangi biriniz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah’ın gazabına uğramaktan ve helâk olmaktan emin mi oldu?” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) gülümsedi. Hz. Ömer şöyle devam eder: Hafsa’ya şöyle dedim: “- (Kızım) sakın Rasûlullah’a (sav) karşılık verme! O’ndan bir şey isteme! Bir ihtiyacın olursa benden iste! Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!” Bunu duyunca Rasûlullah (sav) tekrar gülümsedi. Bundan cesaret alarak, “- Ey Allah’ın Rasûlü, yanına oturabilir miyim?” dedim. “- Olur!” dedi. Ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım, vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki: “- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ etseniz… O, kendisine ibâdet etmedikleri halde Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi.” Bunun üzerine Rasûlullah (sav) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu: “- Ey Hattab’ın oğlu! Onlara sadece dünya hayatından geçici birtakım güzelliklerin verilmesi, seni şüpheye mi düşürdü?” Hz. Ömer, anlatmaya devam ediyor: “Rasûlullah (sav), zevcelerine kızmış ve bir ay onların yanına girmeyeceğine yemin etmişti. Cenâb-ı Hak bundan dolayı kendisini ikaz etmiş ve yeminine kefaret vermesini emretmişti.” Zührî dedi ki: Urve bana, Hz. Âişe’nin şöyle dediğini haber verdi: “Yirmi dokuz gece geçince Rasûlullah (sav) bana geldi, hanımlarını dolaşmaya benden başladı. Bana, “- Ya Âişe! Ben sana bir şey söyleyeceğim; ama annene ve babana danışmadan hemen bir karar verme!” dedi ve şu âyeti okudu: “Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: Eğer dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allah’ı, rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden iyiliği seçenlere büyük bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/28-29). Hz. Âişe, “Vallahi Rasûlullah (sav), ebeveynimin, kendisinden ayrılmamı istemeyeceklerini mutlaka biliyordu” dedi. Sonra şöyle söyledi: Rasûlullah’a (as.) dedim ki: “- Bunun için mi anneme babama danışacakmışım?! Ben Allah’ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorum.” Ma’mer şöyle dedi: Bana Eyyub, Hz. Âişe’nin Rasûlullah’a (sav) şöyle söylediğini haber verdi: “- Ey Allah’ın Rasûlü, benim seni tercih ettiğimi diğer hanımlarına söyleme!” Rasûlullah (sav) da ona: “- Yüce Allah beni mübelliğ olarak gönderdi, inatçı olarak değil” buyurdu. Tirmizî dedi ki: Bu hadis, hasen-sahihtir. İbn Abbas’tan çok değişik tariklerle rivayet edilmiştir.


    Öneri Formu
19915 T003318 Tirmizi,Tefsîru'l-Kur'ân, 66

Bize Ebû Bekir b. Nâfi, ona Bihz, ona Hammâd b. Seleme, ona Sabit, ona da Enes (ra) şöyle demiştir: "Rasûlullah'ın (sav) Farslı bir komşusu vardı, güzel çorba pişirirdi. Bir gün Hz. Peygamber'e geldi. O sırada Rasûlullah'ın (sav) yanında Hz. Âişe de vardı. Adam eliyle Rasûlullah'a (sav) gel diye işaret etti. Hz. Peygamber (sav) de Âişe’yi işaret ederek, o da gelirse olur demek istedi. Adam da iki veya üç defa eliyle işaret ederek olmaz dedi. (Yani sadece seni davet ediyorum, hanımın gelmesin dedi)."


    Öneri Formu
28251 N003466 Nesai, Talak, 23

Bize Abdullah b. Bekir, ona Humeyd, ona da Enes b. Mâlik aktardı: Allah Rasûlu (s.a.v.) Zeyneb bt. Cahş ile gerdeğe gireceği vakit düğün yemeği verdi. İnsanlar ekmek ve et yiyip doyduktan sonra Allah Rasûlu çıkıp müminlerin annelerinin odalarına gitti. Nitekim o, gerdek gecelerinin sabahında hanımlarının odalarına çıkıp onlara selam verir, dua eder, onlar da selamını alıp kendisine dua ederlerdi. Evine döndüğünde iki kişinin arasında sohbetin sürdüğünü gördü. Onları bu halde görünce eve girmekten vazgeçti. Onlar Peygamber’in (s.a.v.) geri dönüp gittiğini görünce aceleyle oradan kalkıp çıktılar. Enes şöyle dedi: onların çıktıklarını ben mi söyledim yoksa başka bir yolla mı haber aldı, bilmiyorum; Rasûlullah (s.a.v.) geri döndü ve evine girip benimle kendisi arasındaki perdeyi indirdi. Bunun üzerine Hicâb âyeti indirildi.


    Öneri Formu
63472 HM013805 İbn Hanbel, III, 263


Açıklama: Megâfir, “mağfur”un çoğuludur. Mağfur, fena kokulu urfut ağacının yapış­kan, tatlı, fakat fena kokulu bir zamkıdır.

    Öneri Formu
28070 N003410 Nesai, Işratü'n-Nisa', 4


    Öneri Formu
43619 DM002256 Darimi, Nikah, 27


    Öneri Formu
43837 DM002467 Darimi, Cihad, 31


    Öneri Formu
52133 HM012046 İbn Hanbel, III, 105


    Öneri Formu
35530 MU000651 Muvatta, Sıyam, 6


    Öneri Formu
28075 N003412 Nesai, Işratü'n-Nisa', 4