Giriş

Bize Müsedded, ona Yahya b. Said, ona Humeyd, ona da Enes b. Mâlik şöyle rivayet etti: "Hz. Peygamber (sav) hanımlarından birisinin (Ayşe'nin) yanında bulunuyordu. Bu sırada Mü’minlerin annelerinden (eşlerinden) birisi (Safiyye) bir hizmetçisi ile içi yemek dolu bir çanak göndermişti. Ev sahibesi olan eş, bir eliyle çanağa vurdu ve onu kırdı. Hz. Peygamber hemen (kırılan kısmı) birleştirdi ve yemeği tekrar içine koydu. Ve orada bulunanlara “Yiyiniz” dedi. Rasul-i Ekrem (sav) onlar yemeği bitirinceye kadar elçi olan hizmetçiyi ve kırık çanağı orada tuttu. Sonra yerine sağlam bir çanak verdi ve kırık çanağı alıkoydu." İbn Ebu Meryem bu hadisi “Yahya b. Eyyûb’un Humeyd vasıtasi ile Enes’ten nakline göre…” şeklinde rivayet etmiştir.


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Said b. Ebu Meryem arasında inkıta vardır.

    Öneri Formu
276725 B002481-2 Buhari, Mezalim, 34

Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Ebu Üveys), ona Süleyman, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Hz. Ayeşe (r.anha) şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber'in (sav) eşleri iki gruba ayrılmışlardı. Bir grupta ben, Hafsa, Safiyye ve Sevde bulunuyorduk. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber'in (sav)öteki eşleri bulunuyorlardı. Müslümanlar, Hz.peygamber'in (sav) Ayşe'yi (beni) sevdiğini biliyorlardı. Birisinin yanında Hz. Peygamber'e (sav) vermek istediği bir hediyesi bulunursa, onu erteler ve Hz.peygamber,(sav) Ayşe'nin (benim) evimde iken gönderirdi. Bu nedenle Ümmü Seleme grubu bu konuyu gündeme getirip Ümmü Seleme’ye “Sen Hz. Peygamber'e (sav) söyle insanlarla konuşsun onlara ‘Her kim Hz.peygamber'e (sav) bir hediye vermek isterse Hz. Peygamber (sav) eşlerinden hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin!’ diye söylesin” dediler. Ümmü Seleme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Hz. Peygamber’e iletti. Fakat Hz.peygamber (sav) ona hiçbir cevap vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme’ye vaziyeti sorduklarında, o da “Hz.peygamber bana birşey söylemedi” diye cevap verdi. Onlar da kendisine “Hz. Peygamber ile bir kez daha konuş” dediler. O da Hz. Peygamber'in nöbeti kendisine geldiğinde, meseleyi Rasulullah’a arzetti. Fakat Hz. Peygamber bu sefer de ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar durumu Ümmü Seleme’ye sordular o da “Hz. Peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Onlar da Ümmü Seleme’ye “Hz. Peygamber sana bir cevap verinceye kadar konuş onunla” dediler. Ümmü Seleme’nin nöbeti gelip de Hz. Peygamber evine girince bu konuyu ona açtı. Bu defa Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’ye “Sakın Ayşe hakkında söylenip de bana eziyet etme, bana Ayşe hariç hiç bir kadının örtüsü (yorganı) altında bulunduğum sırada vahiy gelmez” buyurdu. Hz. Ayşe şöyle devam etti: Ümmü Seleme “Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe ediyorum” dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Hz. Peygamber'in kızı Fatma’ya müracaat ettiler ve onu Hz. Peygamber'e gönderip “Yâ Rasulullah! Eşlerin Allah adına Ebu Bekir’in kızı hakkında senden adalet istiyorlar” demesini rica ettiler. Fatma da Hz. Peygamber’e bunları söyledi. Hz. Peygamber: “Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?” diye sordu. Fatma da “Evet severim” dedi. Fatma kadınlara geri döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Kadınlar “Ona tekrar müracaat et” dedilerse de o buna yanaşmadı. Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bt. Cahş’ı gönderdiler. Zeyneb, Rasulullah’a geldi ve ağır sözler sarf edip “Yâ Rasûlallah! Eşlerin Allah adına İbn Ebu Kuhâfe’nin kızı hakkında senden adalet istiyorlar” dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Ayşe’ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasulullah, karşılık verecek mi diye Ayşe’ye bakmaya başladı. Ravi Urve dedi ki: Bu sırada Ayşe, Zeyneb’e cevap vermek için söze başladı ve neticede onu susturdu. Aşye dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (sav) bana baktı ve “Muhakkak ki o, Ebu Bekir’in kızıdır” dedi. Buhârî şöyle dedi: Fatma’nın kıssası olan son söz, Hişâm b. Urve, bir adam, ez-Zührî senediyle Muhammed b. Abdurrahman’dan zikredilmektedir. Ebu Mervan’ın Hişâm’dan nakline göre Urve “İnsanlar hediyelerini vermek için Ayşe’nin nöbet gününü araştırıyorlardı” demiştir. Ve yine Hişâm’ın, hem Kureyş'ten bir adam, hem de kölelerden bir adam vasıtası ile ez-Zührî’den nakline göre Muhammed b. Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam şöyle demiştir: “Ayşe, ben Hz. Peygamber’in yanında iken Fatma izin istedi dedi.”


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Hişam b. Urve arasında inkıta vardır.

    Öneri Formu
276809 B002581-2 Buhari, Hibe, 8

Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Ebu Üveys), ona Süleyman, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Hz. Ayeşe (r.anha) şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber'in (sav) eşleri iki gruba ayrılmışlardı. Bir grupta ben, Hafsa, Safiyye ve Sevde bulunuyorduk. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber'in (sav)öteki eşleri bulunuyorlardı. Müslümanlar, Hz.peygamber'in (sav) Ayşe'yi (beni) sevdiğini biliyorlardı. Birisinin yanında Hz. Peygamber'e (sav) vermek istediği bir hediyesi bulunursa, onu erteler ve Hz.peygamber,(sav) Ayşe'nin (benim) evimde iken gönderirdi. Bu nedenle Ümmü Seleme grubu bu konuyu gündeme getirip Ümmü Seleme’ye “Sen Hz. Peygamber'e (sav) söyle insanlarla konuşsun onlara ‘Her kim Hz.peygamber'e (sav) bir hediye vermek isterse Hz. Peygamber (sav) eşlerinden hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin!’ diye söylesin” dediler. Ümmü Seleme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Hz. Peygamber’e iletti. Fakat Hz.peygamber (sav) ona hiçbir cevap vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme’ye vaziyeti sorduklarında, o da “Hz.peygamber bana birşey söylemedi” diye cevap verdi. Onlar da kendisine “Hz. Peygamber ile bir kez daha konuş” dediler. O da Hz. Peygamber'in nöbeti kendisine geldiğinde, meseleyi Rasulullah’a arzetti. Fakat Hz. Peygamber bu sefer de ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar durumu Ümmü Seleme’ye sordular o da “Hz. Peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Onlar da Ümmü Seleme’ye “Hz. Peygamber sana bir cevap verinceye kadar konuş onunla” dediler. Ümmü Seleme’nin nöbeti gelip de Hz. Peygamber evine girince bu konuyu ona açtı. Bu defa Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’ye “Sakın Ayşe hakkında söylenip de bana eziyet etme, bana Ayşe hariç hiç bir kadının örtüsü (yorganı) altında bulunduğum sırada vahiy gelmez” buyurdu. Hz. Ayşe şöyle devam etti: Ümmü Seleme “Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe ediyorum” dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Hz. Peygamber'in kızı Fatma’ya müracaat ettiler ve onu Hz. Peygamber'e gönderip “Yâ Rasulullah! Eşlerin Allah adına Ebu Bekir’in kızı hakkında senden adalet istiyorlar” demesini rica ettiler. Fatma da Hz. Peygamber’e bunları söyledi. Hz. Peygamber: “Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?” diye sordu. Fatma da “Evet severim” dedi. Fatma kadınlara geri döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Kadınlar “Ona tekrar müracaat et” dedilerse de o buna yanaşmadı. Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bt. Cahş’ı gönderdiler. Zeyneb, Rasulullah’a geldi ve ağır sözler sarf edip “Yâ Rasûlallah! Eşlerin Allah adına İbn Ebu Kuhâfe’nin kızı hakkında senden adalet istiyorlar” dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Ayşe’ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasulullah, karşılık verecek mi diye Ayşe’ye bakmaya başladı. Ravi Urve dedi ki: Bu sırada Ayşe, Zeyneb’e cevap vermek için söze başladı ve neticede onu susturdu. Aşye dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (sav) bana baktı ve “Muhakkak ki o, Ebu Bekir’in kızıdır” dedi. Buhârî şöyle dedi: Fatma’nın kıssası olan son söz, Hişâm b. Urve, bir adam, ez-Zührî senediyle Muhammed b. Abdurrahman’dan zikredilmektedir. Ebu Mervan’ın Hişâm’dan nakline göre Urve “İnsanlar hediyelerini vermek için Ayşe’nin nöbet gününü araştırıyorlardı” demiştir. Ve yine Hişâm’ın, hem Kureyş'ten bir adam, hem de kölelerden bir adam vasıtası ile ez-Zührî’den nakline göre Muhammed b. Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam şöyle demiştir: “Ayşe, ben Hz. Peygamber’in yanında iken Fatma izin istedi dedi.”


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ebu Mervan arasında inkıta vardır.

    Öneri Formu
276830 B002581-3 Buhari, Hibe, 8

Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Ebu Üveys), ona Süleyman, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Hz. Ayeşe (r.anha) şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber'in (sav) eşleri iki gruba ayrılmışlardı. Bir grupta ben, Hafsa, Safiyye ve Sevde bulunuyorduk. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber'in (sav)öteki eşleri bulunuyorlardı. Müslümanlar, Hz.peygamber'in (sav) Ayşe'yi (beni) sevdiğini biliyorlardı. Birisinin yanında Hz. Peygamber'e (sav) vermek istediği bir hediyesi bulunursa, onu erteler ve Hz.peygamber,(sav) Ayşe'nin (benim) evimde iken gönderirdi. Bu nedenle Ümmü Seleme grubu bu konuyu gündeme getirip Ümmü Seleme’ye “Sen Hz. Peygamber'e (sav) söyle insanlarla konuşsun onlara ‘Her kim Hz.peygamber'e (sav) bir hediye vermek isterse Hz. Peygamber (sav) eşlerinden hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin!’ diye söylesin” dediler. Ümmü Seleme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Hz. Peygamber’e iletti. Fakat Hz.peygamber (sav) ona hiçbir cevap vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme’ye vaziyeti sorduklarında, o da “Hz.peygamber bana birşey söylemedi” diye cevap verdi. Onlar da kendisine “Hz. Peygamber ile bir kez daha konuş” dediler. O da Hz. Peygamber'in nöbeti kendisine geldiğinde, meseleyi Rasulullah’a arzetti. Fakat Hz. Peygamber bu sefer de ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar durumu Ümmü Seleme’ye sordular o da “Hz. Peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Onlar da Ümmü Seleme’ye “Hz. Peygamber sana bir cevap verinceye kadar konuş onunla” dediler. Ümmü Seleme’nin nöbeti gelip de Hz. Peygamber evine girince bu konuyu ona açtı. Bu defa Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’ye “Sakın Ayşe hakkında söylenip de bana eziyet etme, bana Ayşe hariç hiç bir kadının örtüsü (yorganı) altında bulunduğum sırada vahiy gelmez” buyurdu. Hz. Ayşe şöyle devam etti: Ümmü Seleme “Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe ediyorum” dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Hz. Peygamber'in kızı Fatma’ya müracaat ettiler ve onu Hz. Peygamber'e gönderip “Yâ Rasulullah! Eşlerin Allah adına Ebu Bekir’in kızı hakkında senden adalet istiyorlar” demesini rica ettiler. Fatma da Hz. Peygamber’e bunları söyledi. Hz. Peygamber: “Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?” diye sordu. Fatma da “Evet severim” dedi. Fatma kadınlara geri döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Kadınlar “Ona tekrar müracaat et” dedilerse de o buna yanaşmadı. Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bt. Cahş’ı gönderdiler. Zeyneb, Rasulullah’a geldi ve ağır sözler sarf edip “Yâ Rasûlallah! Eşlerin Allah adına İbn Ebu Kuhâfe’nin kızı hakkında senden adalet istiyorlar” dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Ayşe’ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasulullah, karşılık verecek mi diye Ayşe’ye bakmaya başladı. Ravi Urve dedi ki: Bu sırada Ayşe, Zeyneb’e cevap vermek için söze başladı ve neticede onu susturdu. Aşye dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (sav) bana baktı ve “Muhakkak ki o, Ebu Bekir’in kızıdır” dedi. Buhârî şöyle dedi: Fatma’nın kıssası olan son söz, Hişâm b. Urve, bir adam, ez-Zührî senediyle Muhammed b. Abdurrahman’dan zikredilmektedir. Ebu Mervan’ın Hişâm’dan nakline göre Urve “İnsanlar hediyelerini vermek için Ayşe’nin nöbet gününü araştırıyorlardı” demiştir. Ve yine Hişâm’ın, hem Kureyş'ten bir adam, hem de kölelerden bir adam vasıtası ile ez-Zührî’den nakline göre Muhammed b. Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam şöyle demiştir: “Ayşe, ben Hz. Peygamber’in yanında iken Fatma izin istedi dedi.”


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Hişam b. Urve arasında inkıta vardır.

    Öneri Formu
276833 B002581-4 Buhari, Hibe, 8

Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Ebu Üveys), ona Süleyman, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Hz. Ayeşe (r.anha) şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber'in (sav) eşleri iki gruba ayrılmışlardı. Bir grupta ben, Hafsa, Safiyye ve Sevde bulunuyorduk. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber'in (sav)öteki eşleri bulunuyorlardı. Müslümanlar, Hz.peygamber'in (sav) Ayşe'yi (beni) sevdiğini biliyorlardı. Birisinin yanında Hz. Peygamber'e (sav) vermek istediği bir hediyesi bulunursa, onu erteler ve Hz.peygamber,(sav) Ayşe'nin (benim) evimde iken gönderirdi. Bu nedenle Ümmü Seleme grubu bu konuyu gündeme getirip Ümmü Seleme’ye “Sen Hz. Peygamber'e (sav) söyle insanlarla konuşsun onlara ‘Her kim Hz.peygamber'e (sav) bir hediye vermek isterse Hz. Peygamber (sav) eşlerinden hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin!’ diye söylesin” dediler. Ümmü Seleme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Hz. Peygamber’e iletti. Fakat Hz.peygamber (sav) ona hiçbir cevap vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme’ye vaziyeti sorduklarında, o da “Hz.peygamber bana birşey söylemedi” diye cevap verdi. Onlar da kendisine “Hz. Peygamber ile bir kez daha konuş” dediler. O da Hz. Peygamber'in nöbeti kendisine geldiğinde, meseleyi Rasulullah’a arzetti. Fakat Hz. Peygamber bu sefer de ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar durumu Ümmü Seleme’ye sordular o da “Hz. Peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Onlar da Ümmü Seleme’ye “Hz. Peygamber sana bir cevap verinceye kadar konuş onunla” dediler. Ümmü Seleme’nin nöbeti gelip de Hz. Peygamber evine girince bu konuyu ona açtı. Bu defa Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’ye “Sakın Ayşe hakkında söylenip de bana eziyet etme, bana Ayşe hariç hiç bir kadının örtüsü (yorganı) altında bulunduğum sırada vahiy gelmez” buyurdu. Hz. Ayşe şöyle devam etti: Ümmü Seleme “Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe ediyorum” dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Hz. Peygamber'in kızı Fatma’ya müracaat ettiler ve onu Hz. Peygamber'e gönderip “Yâ Rasulullah! Eşlerin Allah adına Ebu Bekir’in kızı hakkında senden adalet istiyorlar” demesini rica ettiler. Fatma da Hz. Peygamber’e bunları söyledi. Hz. Peygamber: “Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?” diye sordu. Fatma da “Evet severim” dedi. Fatma kadınlara geri döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Kadınlar “Ona tekrar müracaat et” dedilerse de o buna yanaşmadı. Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bt. Cahş’ı gönderdiler. Zeyneb, Rasulullah’a geldi ve ağır sözler sarf edip “Yâ Rasûlallah! Eşlerin Allah adına İbn Ebu Kuhâfe’nin kızı hakkında senden adalet istiyorlar” dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Ayşe’ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasulullah, karşılık verecek mi diye Ayşe’ye bakmaya başladı. Ravi Urve dedi ki: Bu sırada Ayşe, Zeyneb’e cevap vermek için söze başladı ve neticede onu susturdu. Aşye dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (sav) bana baktı ve “Muhakkak ki o, Ebu Bekir’in kızıdır” dedi. Buhârî şöyle dedi: Fatma’nın kıssası olan son söz, Hişâm b. Urve, bir adam, ez-Zührî senediyle Muhammed b. Abdurrahman’dan zikredilmektedir. Ebu Mervan’ın Hişâm’dan nakline göre Urve “İnsanlar hediyelerini vermek için Ayşe’nin nöbet gününü araştırıyorlardı” demiştir. Ve yine Hişâm’ın, hem Kureyş'ten bir adam, hem de kölelerden bir adam vasıtası ile ez-Zührî’den nakline göre Muhammed b. Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam şöyle demiştir: “Ayşe, ben Hz. Peygamber’in yanında iken Fatma izin istedi dedi.”


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Hişam b. Urve arasında inkıta vardır.

    Öneri Formu
276834 B002581-5 Buhari, Hibe, 8

Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa’d, ona Sâlih, ona İbn Şihâb şöyle rivayet etmiştir: Bana Urve b. ez-Zübeyr, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesûd, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı Hz. Aişe’den (r.anha) ifk hadisesi ve insanların söylentileri hakkındaki hadisi rivayet ettiler. Bazıları rivayeti diğerlerinden daha iyi bellemiş ve daha sağlam anlatıyor olduğu halde hepsi ilgili hadisin bir kısmını aktardılar. Her birinin Hz. Aişe’den naklettikleri rivayetlerini iyice öğrendim. İçlerinde bazıları rivayeti daha iyi bellemiş olsa da rivayetleri birbirini tasdik ediyordu. Şöyle dediler: Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) seyahate çıkacağı zaman eşleri arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa onu yanında götürürdü. Bir gazve sırasında eşleri arasında kura çekti ve kurada ben çıktım. Böylece örtünme ayeti indirildikten sonraki bir zamanda Hz. Peygamberle (sav) birlikte yola çıktık. Ben [kervan] yürürken de konaklarken de hevdecim içinde bulunuyordum. Yolculuğa devam ettik, nihayetinde Rasulullah bu gazvedeki hedefini gerçekleştirdi ve geri dönmeye başladı. Yola çıkıp Medine’ye doğru hareket ettik. Bir gece, yola çıkılacağı ilan edildi. Bu esnada ben de [ihtiyacımı gidermek için] biraz öteye yürüdüm ordunun bulunduğu yerin ötesine geçtim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime doğru yöneldim. Bu sırada göğsümü yokladım. Bir de baktım ki Yemen boncuğundan yapılmış gerdanım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım ama onu aramak beni orduya yetişmekten alı koydu. Beni taşıyan grup gelmiş ve benim içinde olduğumu zannederek hevdecimi yüklenerek yolculuk yaptığım devenin üzerine koymuşlar. O zaman kadınlar zayıftı, şişman değillerdi. Çünkü azıcık yemek yerlerdi. Ben de henüz genç bir kadın olduğun için insanlar kaldırıp götürdükleri hevdecin hafif olduğunu fark edememişler. Deveyi önlerine katıp yola devam etmişler. Ben de ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordunun konakladığı yere geldim ama hiç kimse yoktu. Belki benim orada olmadığımı anlayıp geri dönerler diye konakladığım yere gittim. Ben orada öyle otururken göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî ordunun arkasında kalmıştı. Sabahleyin benim konakladığım yere gelince uyuyan bir insanın karaltısını görmüş. Örtünme emrinden önce beni görmüş olduğu için beni tanımış. Beni tanıdığında söylemiş olduğu “İnna lillahi ve innâ ileyhi raciûn” [Biz Allah’a aidiz ve yine ona döneriz (Bakara, 2/156)] sözleriyle uyandım. Yüzümü hemen örtümle örttüm. Vallahi bundan başka onunla ne bir kelime konuştuk ne de ondan başka bir söz işittim. Hızlıca yanıma gelip devesini çöktürdü ve [bineğe yardım almadan binebilmem için] devenin ön ayaklarını yere yaydı. Ben de kalkıp deveye bindim. Beni öğle sıcağında mola vermiş ordunun olduğu yere kadar götürdü. Bana iftira edip helak olanlar helak olmuşlardır. İfk hadisesinde bu işin başını Abdullah b. Übey b. Selül çekmiştir. [İbn Şihâb ez-Zührî'ye olayı aktaran ravilerden] Urve b. ez-Zübeyr [rivayetinde] şöyle demiştir: 'Bana aktarıldığına göre iftira yayıldığında, bu söz Abdullah b Ubeyy’in yanında konuşulur, o da sözü söyleyene kulak verir, onu onaylar ve insanlar arasında gündeme getirerek yayardı'. Urve sözlerine devamla dedi ki, 'İftira sahiplerinin içinde sadece Hassân b. Sâbit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne bint Cahş’ın isimleri söylenmiştir. Diğerleri hakkında bir bilgim yoktur. Ancak onlar Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “ [On kişiden müteşekkil] bir gruptan” ibarettiler. İftiranın yayılması konusunda en büyük pay sahibinin Abdullah b. Übey b. Selûl olduğu söylenirdi. Urve b. ez-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: Aişe yanında Hassân b. Sâbit’e sövülmesinden hoşlanmaz; "O 'Babam, babamın babası ve benim ırzım; size karşı Muhammed’e kalkandır' şeklinde şiir yazan [kafirlere karşı Hz. Peygamber'i savunmuş] biridir"derdi. Hz. Aişe (r.anha) olayı şöyle anlatmaya devam etmiştir: Nihayetinde Medine’ye vardık. Oraya geldikten sonra ben bir ay hasta oldum. Bu arada insanlar iftira sahiplerinin sözlerine dalmışlar. Ben ise bunların farkında değildim. Bu ağrılı halimde beni şüphelendiren tek şey vardı: Ben önceden hastalandığımda Rasulullah’tan gördüğüm şefkatli muameleyi artık göremiyordum. Allah Resulü (sav) yanıma girdiğinde selam veriyor ve adımı söylemeden “bu nasıl?” diyor ve hemen ayrılıyordu. Bu durum beni şüphelendirse de hâlâ kötü bir şey olduğunu hissetmiyordum. Hastalığım biraz geçince dışarı çıktım. Ümmü Mistah ile birlikte ihtiyacımızı giderdiğimiz yer olan Menâsi tarafına doğru gittik. Oraya ancak geceleyin giderdik. Bu olay evlerimizin yakınına [tuvalet için] korunaklı yerler yapmadan önceydi. O zamanlar tuvalete karşı tavrımız çöldeki eski Arapların tavırlarına benziyordu. Evlerimizde [tuvalet için] korunaklı yerler belirlemekten [oluşturacağı kötü kokudan] sıkıntı duyardık. Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki, Ebu Ruhm b. el-Muttalib b. Abdimenâf’ın kızı olan Ümmü Mıstah ile birlikte oradan ayrıldık. Onun annesi Sahr b. Amir kızı ve Ebu Bekir es-Sıddîk’ın teyzesiydi. Oğlu Mıstah b. Esâse b. Abbad b. Muttalib’di. İşimiz bitince Ümmü Mıstah ile birlikte evime doğru yöneldik. Ümmü Mıstah’ın ayağı sürçtü ve oğluna beddua edip “Mıstah helak olsun!” dedi. Ben “Ne fena söz söyledin! Bedir’e katılmış bir kişi hakkında mı böyle söylüyorsun?” dedim. “Ah seni saf! Onun ne söylediğini duymadın mı?” diye sordu. Ben “Ne söylemiş?” dedim. Bana iftira edenlerin sözlerini bir bir anlattı. Bu sözler hastalığıma hastalık kattı. Evime döndüğümde Rasulullah (sav) yanıma girdi ve “Hastanız nasıl?” diye sordu. Ona “Anne babama gitmeme izin verir misiniz?” diye sordum. O zaman bu söylentileri annem ve babam tarafından duyup iyice anlamak istiyordum. Rasulullah (sav) bana izin verdi. Annemin yanına gidip ona “Annecim! İnsanlar ne konuşuyorlar?” diye sordum. Annem şöyle dedi: “Kızım! Kendini üzme. Bir erkeğin yanında sevdiği güzel bir kadın varsa ve onun birçok kuması da bulunuyorsa mutlaka onun hakkında böyle ileri geri konuşurlar.” Ben “Sübhanallah! İnsanlar bunları mı konuşuyorlar!” dedim ve gece boyunca ağladım. Sabah kalktığımda göz pınarlarım kurumuştu. Gözüme uyku girmemişti. Ağlayarak sabahı etmiştim. Vahiy geciktiği için ailesi ile ayrılması konusunda onlarla istişare etmek için Rasulullah (sav) Ali b. Ebû Tâlib ve Üsâme b. Zeyd’i yanına çağırmış. Üsame b. Zeyd, Rasulullah’ın ailesinin suçsuz olduğuna ve [bu iftiraya inanan arkadaşlarına] karşı sevgi beslediğine dair görüş bildirmiş ve “Senin ailen hakkında ancak hayır düşünürüz” demiş. Ali b. Ebû Tâlib ise “Ey Allah’ın Resulü! Allah sana [evlenme ve boşanma hususunda] darlık vermemiştir. Aişe dışında bir sürü kadın var! Cariyesine sor, sana doğruyu söyleyecektir” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berire’yi çağırmış ve “Berire! Seni şüphelendiren bir şey gördün mü?” diye sormuş. Berire ona “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onu ayıplayacak hiçbir şey görmedim. O saf genç bir kız daha. Ailesinin hamurunu yoğurup uyur, evcil hayvanlar gelip hamurdan yer [onun ruhu duymazdı]. Bundan sonra Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı ve Abdullah b. Übey hakkında söz söylemekten muaf tutulmasını isteyerek şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar! Eşim hakkında bana eziyet eden birine karşı bana kim yardım eder? Allah’a yemin olsun ki, ben eşim hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar meseleye bir adamın adını kattılar ki, onun hakkında da iyilikten başka bir şey bilmem. Bu adam ben yanında olmadan asla eşimin yanına girmiş değildir” buyurdu. Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdüleşheloğullarının kardeşi Sa’d b. Muaz kalkıp “Ey Allah’ın Resulü! Ben sena yardım ederim. Eğer bu adam Evs’ten ise onun boynunu ben vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emredersen gereğini yaparız” dedi. Bunun üzerine Hazreçli bir adam kalktı. Hassanʼın annesi aynı aşiretten onun amcasının kızıydı. Bu kişi Hazrec’in reisi olan Sa’d b. Ubâde idi. Bu olaydan önce iyi bir adamdı. Ama kabile asabiyetine kapıldı ve Sa’d b. Muâz’a “Hayır, yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki onu öldürmezsin, öldüremezsin. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de istemezdin. Bunun üzerine Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu olan Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa’d b. Übâde’ye “Yalan söylüyorsun, onu elbette öldürürdük. Sen münafıkları savunan münafığın birisin!” dedi. Evs ve Hazreç kabileleri birbirine girmişler, çatışacak hale gelmişlerdi. Rasulullah bu sırada minberde duruyordu. Rasulullah onları susturdu ve sakinleştirdi. Hepsi sustular, o da sustu. Ben o gün boyunca ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Annem ve babam yanımda kaldılar. İki gece bir gün sürekli ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Öyle ki ağlayışımın ciğerimi parçaladığını zannettim. Ben ağlarken annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Derken birden bire Ensar’dan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Gelip yanıma oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasulullah (sav) geldi ve selam verip oturdu. Bu söylentiler çıktığından beri benim yanımda oturmamıştı. Bir aydır benim hakkımda bir vahiy gelmemişti. Rasulullah (sav) otururken şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Aişe! Bana senin hakkında şöyle haberler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah senin suçsuz olduğunu gösterecektir. Eğer günah işlemeye yeltenmişsen Allah’a istiğfar et, ona tövbe et. Kul itiraf ettiği ve tövbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.” Rasulullah (sav) sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, artık akacak damla kalmamıştı. Babama 'Rasulullah’a benim için cevap ver' dedim. Babam “Ben Rasulullah’a ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Anneme 'Anne, sen Rasulullah’a cevap ver' dedim. Annem de 'Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Daha Kur’an’dan fazla bir şey okumamış genç bir hanım olduğum halde şunları söyledim: 'Sizin bu dedikoduları işittiğinizi biliyorum. Bu sözler içinizde yer etti ve belki onları tasdik ettiniz. Belki size suçsuz olduğumu söylesem bana inanmazsınız. Size bir şey itiraf etsem, ki Allah benim masum olduğumu biliyor, bana inanırsınız. Sizinle benim için misal olarak sadece Yusuf’un babasının şu sözlerini görüyorum: 'Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak ancak Allah’tır' (Yusuf, 12/18). Bu sözleri söyleyip yatağıma yattım. Allah benim masum olduğumu biliyordu ve bunu herkese gösterecekti. Ama benim bu halim için [Kur'an'da yer alıp sürekli olarak] okunacak bir vahiy indireceğini zannetmiyordum. Kendi nazarımda halim Allah’ın hakkımda konuşmasını gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Ancak Rasulullah’ın bir rüya görmesini ve Allah’ın bu rüya ile benim masumiyetimi ortaya koymasını umuyordum. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah oturduğu yerden kalkmamış, aileden kimse de yerinden ayrılmamıştı. Nihayet vahiy indirildi. Ona vahiy inerken gelen hal kendisini kapladı. Kış gününde bile inen vahyin ağırlığından dolayı vücudundan inci gibi ter damlaları dökülürdü. Rasullah’tan vahiy hali gidince sevincinden güldüğünü gördüm. Söylediği ilk söz “Aişe! Allah seni temize çıkardı” oldu. Bunun üzerine annem “Kızım, Rasulullah’a (sav) kalk da teşekkür et” dedi. Ben “Allah'a yemin olsun ki, ona kalkıp teşekkür etmem. Ancak Allah’a (ac) hamd ederim” dedim. Allah Teâlâ bu iftira olayı ile ilgili 'Sana iftira edenler…(Nur, 24/11-21)' ayetini; sonra benim masum olduğuma dair ayeti indirdi. Ebu Bekir es-Sıddık –hem akrabası hem de fakir olduğu önceden Mıstah b. Üsâse'ye yardım ederken- 'Vallahi Aişe hakkında söylediklerinden sonra Mıstah'a artık hiçbir şey vermem' diye yemin etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin; affetsin, aldırış etmesin. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok affeden, çok merhamet edendir' (Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam Ebû Bekir es-Sıddîk: 'Vallahi, ben Allah’ın beni affetmesini elbette isterim' dedi ve Mıstah’a yaptığı yardıma devam etme kararı aldı ve 'Artık bu yardımı ebediyen kesmem' dedi. Rasulullah (sav) [eşi] Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda “Zeyneb! Aişe hakkında ne bilirsin, ne gördün?” diye sormuş. Zeynep Hz. Peygamber’in eşleri arasında güzellik ve Peygamber yanındaki mevkii bakımından benimle yarış içinde olan bir kadın olduğu halde 'Ey Allah’ın Resulü! Ben gözümü ve kulağımı sakınırım. Onun hakkında sadece hayır biliyorum' diye cevap vermiş. Allah dindarlığı sebebiyle onu bu iftiraya katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne ise iftiraya tutunmuş ve iftiracıların dedikodularını yaymış, bu sebeple helak olanlarla birlikte helak olmuştu. Zührî şöyle demiştir: İşte bu iftiracılar hakkında bize ulaşan hadis böyledir. Urve şöyle demiştir: Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyurdu: 'Sübhanallah, hakkında iftira atılıp dedikodu yapılan adam 'Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, [kendisine yapılan iftirayı reddederek] ben hayatımda hiçbir kadının elbisesini açmadım' derdi. Sonra o zat [Safvan b. Muattal] Allah yolunda şehit oldu.


    Öneri Formu
278802 B004141-3 Buhari, Megâzî, 35

Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa’d, ona Sâlih, ona İbn Şihâb şöyle rivayet etmiştir: Bana Urve b. ez-Zübeyr, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesûd, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı Hz. Aişe’den (r.anha) ifk hadisesi ve insanların söylentileri hakkındaki hadisi rivayet ettiler. Bazıları rivayeti diğerlerinden daha iyi bellemiş ve daha sağlam anlatıyor olduğu halde hepsi ilgili hadisin bir kısmını aktardılar. Her birinin Hz. Aişe’den naklettikleri rivayetlerini iyice öğrendim. İçlerinde bazıları rivayeti daha iyi bellemiş olsa da rivayetleri birbirini tasdik ediyordu. Şöyle dediler: Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) seyahate çıkacağı zaman eşleri arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa onu yanında götürürdü. Bir gazve sırasında eşleri arasında kura çekti ve kurada ben çıktım. Böylece örtünme ayeti indirildikten sonraki bir zamanda Hz. Peygamberle (sav) birlikte yola çıktık. Ben [kervan] yürürken de konaklarken de hevdecim içinde bulunuyordum. Yolculuğa devam ettik, nihayetinde Rasulullah bu gazvedeki hedefini gerçekleştirdi ve geri dönmeye başladı. Yola çıkıp Medine’ye doğru hareket ettik. Bir gece, yola çıkılacağı ilan edildi. Bu esnada ben de [ihtiyacımı gidermek için] biraz öteye yürüdüm ordunun bulunduğu yerin ötesine geçtim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime doğru yöneldim. Bu sırada göğsümü yokladım. Bir de baktım ki Yemen boncuğundan yapılmış gerdanım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım ama onu aramak beni orduya yetişmekten alı koydu. Beni taşıyan grup gelmiş ve benim içinde olduğumu zannederek hevdecimi yüklenerek yolculuk yaptığım devenin üzerine koymuşlar. O zaman kadınlar zayıftı, şişman değillerdi. Çünkü azıcık yemek yerlerdi. Ben de henüz genç bir kadın olduğun için insanlar kaldırıp götürdükleri hevdecin hafif olduğunu fark edememişler. Deveyi önlerine katıp yola devam etmişler. Ben de ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordunun konakladığı yere geldim ama hiç kimse yoktu. Belki benim orada olmadığımı anlayıp geri dönerler diye konakladığım yere gittim. Ben orada öyle otururken göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî ordunun arkasında kalmıştı. Sabahleyin benim konakladığım yere gelince uyuyan bir insanın karaltısını görmüş. Örtünme emrinden önce beni görmüş olduğu için beni tanımış. Beni tanıdığında söylemiş olduğu “İnna lillahi ve innâ ileyhi raciûn” [Biz Allah’a aidiz ve yine ona döneriz (Bakara, 2/156)] sözleriyle uyandım. Yüzümü hemen örtümle örttüm. Vallahi bundan başka onunla ne bir kelime konuştuk ne de ondan başka bir söz işittim. Hızlıca yanıma gelip devesini çöktürdü ve [bineğe yardım almadan binebilmem için] devenin ön ayaklarını yere yaydı. Ben de kalkıp deveye bindim. Beni öğle sıcağında mola vermiş ordunun olduğu yere kadar götürdü. Bana iftira edip helak olanlar helak olmuşlardır. İfk hadisesinde bu işin başını Abdullah b. Übey b. Selül çekmiştir. [İbn Şihâb ez-Zührî'ye olayı aktaran ravilerden] Urve b. ez-Zübeyr [rivayetinde] şöyle demiştir: 'Bana aktarıldığına göre iftira yayıldığında, bu söz Abdullah b Ubeyy’in yanında konuşulur, o da sözü söyleyene kulak verir, onu onaylar ve insanlar arasında gündeme getirerek yayardı'. Urve sözlerine devamla dedi ki, 'İftira sahiplerinin içinde sadece Hassân b. Sâbit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne bint Cahş’ın isimleri söylenmiştir. Diğerleri hakkında bir bilgim yoktur. Ancak onlar Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “ [On kişiden müteşekkil] bir gruptan” ibarettiler. İftiranın yayılması konusunda en büyük pay sahibinin Abdullah b. Übey b. Selûl olduğu söylenirdi. Urve b. ez-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: Aişe yanında Hassân b. Sâbit’e sövülmesinden hoşlanmaz; "O 'Babam, babamın babası ve benim ırzım; size karşı Muhammed’e kalkandır' şeklinde şiir yazan [kafirlere karşı Hz. Peygamber'i savunmuş] biridir"derdi. Hz. Aişe (r.anha) olayı şöyle anlatmaya devam etmiştir: Nihayetinde Medine’ye vardık. Oraya geldikten sonra ben bir ay hasta oldum. Bu arada insanlar iftira sahiplerinin sözlerine dalmışlar. Ben ise bunların farkında değildim. Bu ağrılı halimde beni şüphelendiren tek şey vardı: Ben önceden hastalandığımda Rasulullah’tan gördüğüm şefkatli muameleyi artık göremiyordum. Allah Resulü (sav) yanıma girdiğinde selam veriyor ve adımı söylemeden “bu nasıl?” diyor ve hemen ayrılıyordu. Bu durum beni şüphelendirse de hâlâ kötü bir şey olduğunu hissetmiyordum. Hastalığım biraz geçince dışarı çıktım. Ümmü Mistah ile birlikte ihtiyacımızı giderdiğimiz yer olan Menâsi tarafına doğru gittik. Oraya ancak geceleyin giderdik. Bu olay evlerimizin yakınına [tuvalet için] korunaklı yerler yapmadan önceydi. O zamanlar tuvalete karşı tavrımız çöldeki eski Arapların tavırlarına benziyordu. Evlerimizde [tuvalet için] korunaklı yerler belirlemekten [oluşturacağı kötü kokudan] sıkıntı duyardık. Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki, Ebu Ruhm b. el-Muttalib b. Abdimenâf’ın kızı olan Ümmü Mıstah ile birlikte oradan ayrıldık. Onun annesi Sahr b. Amir kızı ve Ebu Bekir es-Sıddîk’ın teyzesiydi. Oğlu Mıstah b. Esâse b. Abbad b. Muttalib’di. İşimiz bitince Ümmü Mıstah ile birlikte evime doğru yöneldik. Ümmü Mıstah’ın ayağı sürçtü ve oğluna beddua edip “Mıstah helak olsun!” dedi. Ben “Ne fena söz söyledin! Bedir’e katılmış bir kişi hakkında mı böyle söylüyorsun?” dedim. “Ah seni saf! Onun ne söylediğini duymadın mı?” diye sordu. Ben “Ne söylemiş?” dedim. Bana iftira edenlerin sözlerini bir bir anlattı. Bu sözler hastalığıma hastalık kattı. Evime döndüğümde Rasulullah (sav) yanıma girdi ve “Hastanız nasıl?” diye sordu. Ona “Anne babama gitmeme izin verir misiniz?” diye sordum. O zaman bu söylentileri annem ve babam tarafından duyup iyice anlamak istiyordum. Rasulullah (sav) bana izin verdi. Annemin yanına gidip ona “Annecim! İnsanlar ne konuşuyorlar?” diye sordum. Annem şöyle dedi: “Kızım! Kendini üzme. Bir erkeğin yanında sevdiği güzel bir kadın varsa ve onun birçok kuması da bulunuyorsa mutlaka onun hakkında böyle ileri geri konuşurlar.” Ben “Sübhanallah! İnsanlar bunları mı konuşuyorlar!” dedim ve gece boyunca ağladım. Sabah kalktığımda göz pınarlarım kurumuştu. Gözüme uyku girmemişti. Ağlayarak sabahı etmiştim. Vahiy geciktiği için ailesi ile ayrılması konusunda onlarla istişare etmek için Rasulullah (sav) Ali b. Ebû Tâlib ve Üsâme b. Zeyd’i yanına çağırmış. Üsame b. Zeyd, Rasulullah’ın ailesinin suçsuz olduğuna ve [bu iftiraya inanan arkadaşlarına] karşı sevgi beslediğine dair görüş bildirmiş ve “Senin ailen hakkında ancak hayır düşünürüz” demiş. Ali b. Ebû Tâlib ise “Ey Allah’ın Resulü! Allah sana [evlenme ve boşanma hususunda] darlık vermemiştir. Aişe dışında bir sürü kadın var! Cariyesine sor, sana doğruyu söyleyecektir” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berire’yi çağırmış ve “Berire! Seni şüphelendiren bir şey gördün mü?” diye sormuş. Berire ona “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onu ayıplayacak hiçbir şey görmedim. O saf genç bir kız daha. Ailesinin hamurunu yoğurup uyur, evcil hayvanlar gelip hamurdan yer [onun ruhu duymazdı]. Bundan sonra Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı ve Abdullah b. Übey hakkında söz söylemekten muaf tutulmasını isteyerek şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar! Eşim hakkında bana eziyet eden birine karşı bana kim yardım eder? Allah’a yemin olsun ki, ben eşim hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar meseleye bir adamın adını kattılar ki, onun hakkında da iyilikten başka bir şey bilmem. Bu adam ben yanında olmadan asla eşimin yanına girmiş değildir” buyurdu. Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdüleşheloğullarının kardeşi Sa’d b. Muaz kalkıp “Ey Allah’ın Resulü! Ben sena yardım ederim. Eğer bu adam Evs’ten ise onun boynunu ben vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emredersen gereğini yaparız” dedi. Bunun üzerine Hazreçli bir adam kalktı. Hassanʼın annesi aynı aşiretten onun amcasının kızıydı. Bu kişi Hazrec’in reisi olan Sa’d b. Ubâde idi. Bu olaydan önce iyi bir adamdı. Ama kabile asabiyetine kapıldı ve Sa’d b. Muâz’a “Hayır, yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki onu öldürmezsin, öldüremezsin. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de istemezdin. Bunun üzerine Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu olan Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa’d b. Übâde’ye “Yalan söylüyorsun, onu elbette öldürürdük. Sen münafıkları savunan münafığın birisin!” dedi. Evs ve Hazreç kabileleri birbirine girmişler, çatışacak hale gelmişlerdi. Rasulullah bu sırada minberde duruyordu. Rasulullah onları susturdu ve sakinleştirdi. Hepsi sustular, o da sustu. Ben o gün boyunca ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Annem ve babam yanımda kaldılar. İki gece bir gün sürekli ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Öyle ki ağlayışımın ciğerimi parçaladığını zannettim. Ben ağlarken annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Derken birden bire Ensar’dan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Gelip yanıma oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasulullah (sav) geldi ve selam verip oturdu. Bu söylentiler çıktığından beri benim yanımda oturmamıştı. Bir aydır benim hakkımda bir vahiy gelmemişti. Rasulullah (sav) otururken şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Aişe! Bana senin hakkında şöyle haberler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah senin suçsuz olduğunu gösterecektir. Eğer günah işlemeye yeltenmişsen Allah’a istiğfar et, ona tövbe et. Kul itiraf ettiği ve tövbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.” Rasulullah (sav) sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, artık akacak damla kalmamıştı. Babama 'Rasulullah’a benim için cevap ver' dedim. Babam “Ben Rasulullah’a ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Anneme 'Anne, sen Rasulullah’a cevap ver' dedim. Annem de 'Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Daha Kur’an’dan fazla bir şey okumamış genç bir hanım olduğum halde şunları söyledim: 'Sizin bu dedikoduları işittiğinizi biliyorum. Bu sözler içinizde yer etti ve belki onları tasdik ettiniz. Belki size suçsuz olduğumu söylesem bana inanmazsınız. Size bir şey itiraf etsem, ki Allah benim masum olduğumu biliyor, bana inanırsınız. Sizinle benim için misal olarak sadece Yusuf’un babasının şu sözlerini görüyorum: 'Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak ancak Allah’tır' (Yusuf, 12/18). Bu sözleri söyleyip yatağıma yattım. Allah benim masum olduğumu biliyordu ve bunu herkese gösterecekti. Ama benim bu halim için [Kur'an'da yer alıp sürekli olarak] okunacak bir vahiy indireceğini zannetmiyordum. Kendi nazarımda halim Allah’ın hakkımda konuşmasını gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Ancak Rasulullah’ın bir rüya görmesini ve Allah’ın bu rüya ile benim masumiyetimi ortaya koymasını umuyordum. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah oturduğu yerden kalkmamış, aileden kimse de yerinden ayrılmamıştı. Nihayet vahiy indirildi. Ona vahiy inerken gelen hal kendisini kapladı. Kış gününde bile inen vahyin ağırlığından dolayı vücudundan inci gibi ter damlaları dökülürdü. Rasullah’tan vahiy hali gidince sevincinden güldüğünü gördüm. Söylediği ilk söz “Aişe! Allah seni temize çıkardı” oldu. Bunun üzerine annem “Kızım, Rasulullah’a (sav) kalk da teşekkür et” dedi. Ben “Allah'a yemin olsun ki, ona kalkıp teşekkür etmem. Ancak Allah’a (ac) hamd ederim” dedim. Allah Teâlâ bu iftira olayı ile ilgili 'Sana iftira edenler…(Nur, 24/11-21)' ayetini; sonra benim masum olduğuma dair ayeti indirdi. Ebu Bekir es-Sıddık –hem akrabası hem de fakir olduğu önceden Mıstah b. Üsâse'ye yardım ederken- 'Vallahi Aişe hakkında söylediklerinden sonra Mıstah'a artık hiçbir şey vermem' diye yemin etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin; affetsin, aldırış etmesin. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok affeden, çok merhamet edendir' (Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam Ebû Bekir es-Sıddîk: 'Vallahi, ben Allah’ın beni affetmesini elbette isterim' dedi ve Mıstah’a yaptığı yardıma devam etme kararı aldı ve 'Artık bu yardımı ebediyen kesmem' dedi. Rasulullah (sav) [eşi] Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda “Zeyneb! Aişe hakkında ne bilirsin, ne gördün?” diye sormuş. Zeynep Hz. Peygamber’in eşleri arasında güzellik ve Peygamber yanındaki mevkii bakımından benimle yarış içinde olan bir kadın olduğu halde 'Ey Allah’ın Resulü! Ben gözümü ve kulağımı sakınırım. Onun hakkında sadece hayır biliyorum' diye cevap vermiş. Allah dindarlığı sebebiyle onu bu iftiraya katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne ise iftiraya tutunmuş ve iftiracıların dedikodularını yaymış, bu sebeple helak olanlarla birlikte helak olmuştu. Zührî şöyle demiştir: İşte bu iftiracılar hakkında bize ulaşan hadis böyledir. Urve şöyle demiştir: Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyurdu: 'Sübhanallah, hakkında iftira atılıp dedikodu yapılan adam 'Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, [kendisine yapılan iftirayı reddederek] ben hayatımda hiçbir kadının elbisesini açmadım' derdi. Sonra o zat [Safvan b. Muattal] Allah yolunda şehit oldu.


    Öneri Formu
278803 B004141-4 Buhari, Megâzî, 35

Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Ebu Üveys), ona Süleyman, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Hz. Ayeşe (r.anha) şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber'in (sav) eşleri iki gruba ayrılmışlardı. Bir grupta ben, Hafsa, Safiyye ve Sevde bulunuyorduk. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber'in (sav)öteki eşleri bulunuyorlardı. Müslümanlar, Hz.peygamber'in (sav) Ayşe'yi (beni) sevdiğini biliyorlardı. Birisinin yanında Hz. Peygamber'e (sav) vermek istediği bir hediyesi bulunursa, onu erteler ve Hz.peygamber,(sav) Ayşe'nin (benim) evimde iken gönderirdi. Bu nedenle Ümmü Seleme grubu bu konuyu gündeme getirip Ümmü Seleme’ye “Sen Hz. Peygamber'e (sav) söyle insanlarla konuşsun onlara ‘Her kim Hz.peygamber'e (sav) bir hediye vermek isterse Hz. Peygamber (sav) eşlerinden hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin!’ diye söylesin” dediler. Ümmü Seleme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Hz. Peygamber’e iletti. Fakat Hz.peygamber (sav) ona hiçbir cevap vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme’ye vaziyeti sorduklarında, o da “Hz.peygamber bana birşey söylemedi” diye cevap verdi. Onlar da kendisine “Hz. Peygamber ile bir kez daha konuş” dediler. O da Hz. Peygamber'in nöbeti kendisine geldiğinde, meseleyi Rasulullah’a arzetti. Fakat Hz. Peygamber bu sefer de ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar durumu Ümmü Seleme’ye sordular o da “Hz. Peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Onlar da Ümmü Seleme’ye “Hz. Peygamber sana bir cevap verinceye kadar konuş onunla” dediler. Ümmü Seleme’nin nöbeti gelip de Hz. Peygamber evine girince bu konuyu ona açtı. Bu defa Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’ye “Sakın Ayşe hakkında söylenip de bana eziyet etme, bana Ayşe hariç hiç bir kadının örtüsü (yorganı) altında bulunduğum sırada vahiy gelmez” buyurdu. Hz. Ayşe şöyle devam etti: Ümmü Seleme “Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe ediyorum” dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Hz. Peygamber'in kızı Fatma’ya müracaat ettiler ve onu Hz. Peygamber'e gönderip “Yâ Rasulullah! Eşlerin Allah adına Ebu Bekir’in kızı hakkında senden adalet istiyorlar” demesini rica ettiler. Fatma da Hz. Peygamber’e bunları söyledi. Hz. Peygamber: “Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?” diye sordu. Fatma da “Evet severim” dedi. Fatma kadınlara geri döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Kadınlar “Ona tekrar müracaat et” dedilerse de o buna yanaşmadı. Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bt. Cahş’ı gönderdiler. Zeyneb, Rasulullah’a geldi ve ağır sözler sarf edip “Yâ Rasûlallah! Eşlerin Allah adına İbn Ebu Kuhâfe’nin kızı hakkında senden adalet istiyorlar” dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Ayşe’ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasulullah, karşılık verecek mi diye Ayşe’ye bakmaya başladı. Ravi Urve dedi ki: Bu sırada Ayşe, Zeyneb’e cevap vermek için söze başladı ve neticede onu susturdu. Aşye dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (sav) bana baktı ve “Muhakkak ki o, Ebu Bekir’in kızıdır” dedi. Buhârî şöyle dedi: Fatma’nın kıssası olan son söz, Hişâm b. Urve, bir adam, ez-Zührî senediyle Muhammed b. Abdurrahman’dan zikredilmektedir. Ebu Mervan’ın Hişâm’dan nakline göre Urve “İnsanlar hediyelerini vermek için Ayşe’nin nöbet gününü araştırıyorlardı” demiştir. Ve yine Hişâm’ın, hem Kureyş'ten bir adam, hem de kölelerden bir adam vasıtası ile ez-Zührî’den nakline göre Muhammed b. Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam şöyle demiştir: “Ayşe, ben Hz. Peygamber’in yanında iken Fatma izin istedi dedi.”


    Öneri Formu
20675 B002581 Buhari, Hibe, 8

Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa’d, ona Sâlih, ona İbn Şihâb şöyle rivayet etmiştir: Bana Urve b. ez-Zübeyr, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesûd, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı Hz. Aişe’den (r.anha) ifk hadisesi ve insanların söylentileri hakkındaki hadisi rivayet ettiler. Bazıları rivayeti diğerlerinden daha iyi bellemiş ve daha sağlam anlatıyor olduğu halde hepsi ilgili hadisin bir kısmını aktardılar. Her birinin Hz. Aişe’den naklettikleri rivayetlerini iyice öğrendim. İçlerinde bazıları rivayeti daha iyi bellemiş olsa da rivayetleri birbirini tasdik ediyordu. Şöyle dediler: Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) seyahate çıkacağı zaman eşleri arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa onu yanında götürürdü. Bir gazve sırasında eşleri arasında kura çekti ve kurada ben çıktım. Böylece örtünme ayeti indirildikten sonraki bir zamanda Hz. Peygamberle (sav) birlikte yola çıktık. Ben [kervan] yürürken de konaklarken de hevdecim içinde bulunuyordum. Yolculuğa devam ettik, nihayetinde Rasulullah bu gazvedeki hedefini gerçekleştirdi ve geri dönmeye başladı. Yola çıkıp Medine’ye doğru hareket ettik. Bir gece, yola çıkılacağı ilan edildi. Bu esnada ben de [ihtiyacımı gidermek için] biraz öteye yürüdüm ordunun bulunduğu yerin ötesine geçtim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime doğru yöneldim. Bu sırada göğsümü yokladım. Bir de baktım ki Yemen boncuğundan yapılmış gerdanım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım ama onu aramak beni orduya yetişmekten alı koydu. Beni taşıyan grup gelmiş ve benim içinde olduğumu zannederek hevdecimi yüklenerek yolculuk yaptığım devenin üzerine koymuşlar. O zaman kadınlar zayıftı, şişman değillerdi. Çünkü azıcık yemek yerlerdi. Ben de henüz genç bir kadın olduğun için insanlar kaldırıp götürdükleri hevdecin hafif olduğunu fark edememişler. Deveyi önlerine katıp yola devam etmişler. Ben de ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordunun konakladığı yere geldim ama hiç kimse yoktu. Belki benim orada olmadığımı anlayıp geri dönerler diye konakladığım yere gittim. Ben orada öyle otururken göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî ordunun arkasında kalmıştı. Sabahleyin benim konakladığım yere gelince uyuyan bir insanın karaltısını görmüş. Örtünme emrinden önce beni görmüş olduğu için beni tanımış. Beni tanıdığında söylemiş olduğu “İnna lillahi ve innâ ileyhi raciûn” [Biz Allah’a aidiz ve yine ona döneriz (Bakara, 2/156)] sözleriyle uyandım. Yüzümü hemen örtümle örttüm. Vallahi bundan başka onunla ne bir kelime konuştuk ne de ondan başka bir söz işittim. Hızlıca yanıma gelip devesini çöktürdü ve [bineğe yardım almadan binebilmem için] devenin ön ayaklarını yere yaydı. Ben de kalkıp deveye bindim. Beni öğle sıcağında mola vermiş ordunun olduğu yere kadar götürdü. Bana iftira edip helak olanlar helak olmuşlardır. İfk hadisesinde bu işin başını Abdullah b. Übey b. Selül çekmiştir. [İbn Şihâb ez-Zührî'ye olayı aktaran ravilerden] Urve b. ez-Zübeyr [rivayetinde] şöyle demiştir: 'Bana aktarıldığına göre iftira yayıldığında, bu söz Abdullah b Ubeyy’in yanında konuşulur, o da sözü söyleyene kulak verir, onu onaylar ve insanlar arasında gündeme getirerek yayardı'. Urve sözlerine devamla dedi ki, 'İftira sahiplerinin içinde sadece Hassân b. Sâbit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne bint Cahş’ın isimleri söylenmiştir. Diğerleri hakkında bir bilgim yoktur. Ancak onlar Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “ [On kişiden müteşekkil] bir gruptan” ibarettiler. İftiranın yayılması konusunda en büyük pay sahibinin Abdullah b. Übey b. Selûl olduğu söylenirdi. Urve b. ez-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: Aişe yanında Hassân b. Sâbit’e sövülmesinden hoşlanmaz; "O 'Babam, babamın babası ve benim ırzım; size karşı Muhammed’e kalkandır' şeklinde şiir yazan [kafirlere karşı Hz. Peygamber'i savunmuş] biridir"derdi. Hz. Aişe (r.anha) olayı şöyle anlatmaya devam etmiştir: Nihayetinde Medine’ye vardık. Oraya geldikten sonra ben bir ay hasta oldum. Bu arada insanlar iftira sahiplerinin sözlerine dalmışlar. Ben ise bunların farkında değildim. Bu ağrılı halimde beni şüphelendiren tek şey vardı: Ben önceden hastalandığımda Rasulullah’tan gördüğüm şefkatli muameleyi artık göremiyordum. Allah Resulü (sav) yanıma girdiğinde selam veriyor ve adımı söylemeden “bu nasıl?” diyor ve hemen ayrılıyordu. Bu durum beni şüphelendirse de hâlâ kötü bir şey olduğunu hissetmiyordum. Hastalığım biraz geçince dışarı çıktım. Ümmü Mistah ile birlikte ihtiyacımızı giderdiğimiz yer olan Menâsi tarafına doğru gittik. Oraya ancak geceleyin giderdik. Bu olay evlerimizin yakınına [tuvalet için] korunaklı yerler yapmadan önceydi. O zamanlar tuvalete karşı tavrımız çöldeki eski Arapların tavırlarına benziyordu. Evlerimizde [tuvalet için] korunaklı yerler belirlemekten [oluşturacağı kötü kokudan] sıkıntı duyardık. Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki, Ebu Ruhm b. el-Muttalib b. Abdimenâf’ın kızı olan Ümmü Mıstah ile birlikte oradan ayrıldık. Onun annesi Sahr b. Amir kızı ve Ebu Bekir es-Sıddîk’ın teyzesiydi. Oğlu Mıstah b. Esâse b. Abbad b. Muttalib’di. İşimiz bitince Ümmü Mıstah ile birlikte evime doğru yöneldik. Ümmü Mıstah’ın ayağı sürçtü ve oğluna beddua edip “Mıstah helak olsun!” dedi. Ben “Ne fena söz söyledin! Bedir’e katılmış bir kişi hakkında mı böyle söylüyorsun?” dedim. “Ah seni saf! Onun ne söylediğini duymadın mı?” diye sordu. Ben “Ne söylemiş?” dedim. Bana iftira edenlerin sözlerini bir bir anlattı. Bu sözler hastalığıma hastalık kattı. Evime döndüğümde Rasulullah (sav) yanıma girdi ve “Hastanız nasıl?” diye sordu. Ona “Anne babama gitmeme izin verir misiniz?” diye sordum. O zaman bu söylentileri annem ve babam tarafından duyup iyice anlamak istiyordum. Rasulullah (sav) bana izin verdi. Annemin yanına gidip ona “Annecim! İnsanlar ne konuşuyorlar?” diye sordum. Annem şöyle dedi: “Kızım! Kendini üzme. Bir erkeğin yanında sevdiği güzel bir kadın varsa ve onun birçok kuması da bulunuyorsa mutlaka onun hakkında böyle ileri geri konuşurlar.” Ben “Sübhanallah! İnsanlar bunları mı konuşuyorlar!” dedim ve gece boyunca ağladım. Sabah kalktığımda göz pınarlarım kurumuştu. Gözüme uyku girmemişti. Ağlayarak sabahı etmiştim. Vahiy geciktiği için ailesi ile ayrılması konusunda onlarla istişare etmek için Rasulullah (sav) Ali b. Ebû Tâlib ve Üsâme b. Zeyd’i yanına çağırmış. Üsame b. Zeyd, Rasulullah’ın ailesinin suçsuz olduğuna ve [bu iftiraya inanan arkadaşlarına] karşı sevgi beslediğine dair görüş bildirmiş ve “Senin ailen hakkında ancak hayır düşünürüz” demiş. Ali b. Ebû Tâlib ise “Ey Allah’ın Resulü! Allah sana [evlenme ve boşanma hususunda] darlık vermemiştir. Aişe dışında bir sürü kadın var! Cariyesine sor, sana doğruyu söyleyecektir” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berire’yi çağırmış ve “Berire! Seni şüphelendiren bir şey gördün mü?” diye sormuş. Berire ona “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onu ayıplayacak hiçbir şey görmedim. O saf genç bir kız daha. Ailesinin hamurunu yoğurup uyur, evcil hayvanlar gelip hamurdan yer [onun ruhu duymazdı]. Bundan sonra Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı ve Abdullah b. Übey hakkında söz söylemekten muaf tutulmasını isteyerek şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar! Eşim hakkında bana eziyet eden birine karşı bana kim yardım eder? Allah’a yemin olsun ki, ben eşim hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar meseleye bir adamın adını kattılar ki, onun hakkında da iyilikten başka bir şey bilmem. Bu adam ben yanında olmadan asla eşimin yanına girmiş değildir” buyurdu. Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdüleşheloğullarının kardeşi Sa’d b. Muaz kalkıp “Ey Allah’ın Resulü! Ben sena yardım ederim. Eğer bu adam Evs’ten ise onun boynunu ben vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emredersen gereğini yaparız” dedi. Bunun üzerine Hazreçli bir adam kalktı. Hassanʼın annesi aynı aşiretten onun amcasının kızıydı. Bu kişi Hazrec’in reisi olan Sa’d b. Ubâde idi. Bu olaydan önce iyi bir adamdı. Ama kabile asabiyetine kapıldı ve Sa’d b. Muâz’a “Hayır, yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki onu öldürmezsin, öldüremezsin. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de istemezdin. Bunun üzerine Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu olan Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa’d b. Übâde’ye “Yalan söylüyorsun, onu elbette öldürürdük. Sen münafıkları savunan münafığın birisin!” dedi. Evs ve Hazreç kabileleri birbirine girmişler, çatışacak hale gelmişlerdi. Rasulullah bu sırada minberde duruyordu. Rasulullah onları susturdu ve sakinleştirdi. Hepsi sustular, o da sustu. Ben o gün boyunca ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Annem ve babam yanımda kaldılar. İki gece bir gün sürekli ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Öyle ki ağlayışımın ciğerimi parçaladığını zannettim. Ben ağlarken annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Derken birden bire Ensar’dan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Gelip yanıma oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasulullah (sav) geldi ve selam verip oturdu. Bu söylentiler çıktığından beri benim yanımda oturmamıştı. Bir aydır benim hakkımda bir vahiy gelmemişti. Rasulullah (sav) otururken şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Aişe! Bana senin hakkında şöyle haberler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah senin suçsuz olduğunu gösterecektir. Eğer günah işlemeye yeltenmişsen Allah’a istiğfar et, ona tövbe et. Kul itiraf ettiği ve tövbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.” Rasulullah (sav) sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, artık akacak damla kalmamıştı. Babama 'Rasulullah’a benim için cevap ver' dedim. Babam “Ben Rasulullah’a ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Anneme 'Anne, sen Rasulullah’a cevap ver' dedim. Annem de 'Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Daha Kur’an’dan fazla bir şey okumamış genç bir hanım olduğum halde şunları söyledim: 'Sizin bu dedikoduları işittiğinizi biliyorum. Bu sözler içinizde yer etti ve belki onları tasdik ettiniz. Belki size suçsuz olduğumu söylesem bana inanmazsınız. Size bir şey itiraf etsem, ki Allah benim masum olduğumu biliyor, bana inanırsınız. Sizinle benim için misal olarak sadece Yusuf’un babasının şu sözlerini görüyorum: 'Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak ancak Allah’tır' (Yusuf, 12/18). Bu sözleri söyleyip yatağıma yattım. Allah benim masum olduğumu biliyordu ve bunu herkese gösterecekti. Ama benim bu halim için [Kur'an'da yer alıp sürekli olarak] okunacak bir vahiy indireceğini zannetmiyordum. Kendi nazarımda halim Allah’ın hakkımda konuşmasını gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Ancak Rasulullah’ın bir rüya görmesini ve Allah’ın bu rüya ile benim masumiyetimi ortaya koymasını umuyordum. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah oturduğu yerden kalkmamış, aileden kimse de yerinden ayrılmamıştı. Nihayet vahiy indirildi. Ona vahiy inerken gelen hal kendisini kapladı. Kış gününde bile inen vahyin ağırlığından dolayı vücudundan inci gibi ter damlaları dökülürdü. Rasullah’tan vahiy hali gidince sevincinden güldüğünü gördüm. Söylediği ilk söz “Aişe! Allah seni temize çıkardı” oldu. Bunun üzerine annem “Kızım, Rasulullah’a (sav) kalk da teşekkür et” dedi. Ben “Allah'a yemin olsun ki, ona kalkıp teşekkür etmem. Ancak Allah’a (ac) hamd ederim” dedim. Allah Teâlâ bu iftira olayı ile ilgili 'Sana iftira edenler…(Nur, 24/11-21)' ayetini; sonra benim masum olduğuma dair ayeti indirdi. Ebu Bekir es-Sıddık –hem akrabası hem de fakir olduğu önceden Mıstah b. Üsâse'ye yardım ederken- 'Vallahi Aişe hakkında söylediklerinden sonra Mıstah'a artık hiçbir şey vermem' diye yemin etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin; affetsin, aldırış etmesin. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok affeden, çok merhamet edendir' (Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam Ebû Bekir es-Sıddîk: 'Vallahi, ben Allah’ın beni affetmesini elbette isterim' dedi ve Mıstah’a yaptığı yardıma devam etme kararı aldı ve 'Artık bu yardımı ebediyen kesmem' dedi. Rasulullah (sav) [eşi] Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda “Zeyneb! Aişe hakkında ne bilirsin, ne gördün?” diye sormuş. Zeynep Hz. Peygamber’in eşleri arasında güzellik ve Peygamber yanındaki mevkii bakımından benimle yarış içinde olan bir kadın olduğu halde 'Ey Allah’ın Resulü! Ben gözümü ve kulağımı sakınırım. Onun hakkında sadece hayır biliyorum' diye cevap vermiş. Allah dindarlığı sebebiyle onu bu iftiraya katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne ise iftiraya tutunmuş ve iftiracıların dedikodularını yaymış, bu sebeple helak olanlarla birlikte helak olmuştu. Zührî şöyle demiştir: İşte bu iftiracılar hakkında bize ulaşan hadis böyledir. Urve şöyle demiştir: Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyurdu: 'Sübhanallah, hakkında iftira atılıp dedikodu yapılan adam 'Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, [kendisine yapılan iftirayı reddederek] ben hayatımda hiçbir kadının elbisesini açmadım' derdi. Sonra o zat [Safvan b. Muattal] Allah yolunda şehit oldu.


    Öneri Formu
31936 B004141 Buhari, Megâzî, 34

Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa’d, ona Sâlih, ona İbn Şihâb şöyle rivayet etmiştir: Bana Urve b. ez-Zübeyr, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesûd, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı Hz. Aişe’den (r.anha) ifk hadisesi ve insanların söylentileri hakkındaki hadisi rivayet ettiler. Bazıları rivayeti diğerlerinden daha iyi bellemiş ve daha sağlam anlatıyor olduğu halde hepsi ilgili hadisin bir kısmını aktardılar. Her birinin Hz. Aişe’den naklettikleri rivayetlerini iyice öğrendim. İçlerinde bazıları rivayeti daha iyi bellemiş olsa da rivayetleri birbirini tasdik ediyordu. Şöyle dediler: Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) seyahate çıkacağı zaman eşleri arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa onu yanında götürürdü. Bir gazve sırasında eşleri arasında kura çekti ve kurada ben çıktım. Böylece örtünme ayeti indirildikten sonraki bir zamanda Hz. Peygamberle (sav) birlikte yola çıktık. Ben [kervan] yürürken de konaklarken de hevdecim içinde bulunuyordum. Yolculuğa devam ettik, nihayetinde Rasulullah bu gazvedeki hedefini gerçekleştirdi ve geri dönmeye başladı. Yola çıkıp Medine’ye doğru hareket ettik. Bir gece, yola çıkılacağı ilan edildi. Bu esnada ben de [ihtiyacımı gidermek için] biraz öteye yürüdüm ordunun bulunduğu yerin ötesine geçtim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime doğru yöneldim. Bu sırada göğsümü yokladım. Bir de baktım ki Yemen boncuğundan yapılmış gerdanım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım ama onu aramak beni orduya yetişmekten alı koydu. Beni taşıyan grup gelmiş ve benim içinde olduğumu zannederek hevdecimi yüklenerek yolculuk yaptığım devenin üzerine koymuşlar. O zaman kadınlar zayıftı, şişman değillerdi. Çünkü azıcık yemek yerlerdi. Ben de henüz genç bir kadın olduğun için insanlar kaldırıp götürdükleri hevdecin hafif olduğunu fark edememişler. Deveyi önlerine katıp yola devam etmişler. Ben de ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordunun konakladığı yere geldim ama hiç kimse yoktu. Belki benim orada olmadığımı anlayıp geri dönerler diye konakladığım yere gittim. Ben orada öyle otururken göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî ordunun arkasında kalmıştı. Sabahleyin benim konakladığım yere gelince uyuyan bir insanın karaltısını görmüş. Örtünme emrinden önce beni görmüş olduğu için beni tanımış. Beni tanıdığında söylemiş olduğu “İnna lillahi ve innâ ileyhi raciûn” [Biz Allah’a aidiz ve yine ona döneriz (Bakara, 2/156)] sözleriyle uyandım. Yüzümü hemen örtümle örttüm. Vallahi bundan başka onunla ne bir kelime konuştuk ne de ondan başka bir söz işittim. Hızlıca yanıma gelip devesini çöktürdü ve [bineğe yardım almadan binebilmem için] devenin ön ayaklarını yere yaydı. Ben de kalkıp deveye bindim. Beni öğle sıcağında mola vermiş ordunun olduğu yere kadar götürdü. Bana iftira edip helak olanlar helak olmuşlardır. İfk hadisesinde bu işin başını Abdullah b. Übey b. Selül çekmiştir. [İbn Şihâb ez-Zührî'ye olayı aktaran ravilerden] Urve b. ez-Zübeyr [rivayetinde] şöyle demiştir: 'Bana aktarıldığına göre iftira yayıldığında, bu söz Abdullah b Ubeyy’in yanında konuşulur, o da sözü söyleyene kulak verir, onu onaylar ve insanlar arasında gündeme getirerek yayardı'. Urve sözlerine devamla dedi ki, 'İftira sahiplerinin içinde sadece Hassân b. Sâbit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne bint Cahş’ın isimleri söylenmiştir. Diğerleri hakkında bir bilgim yoktur. Ancak onlar Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “ [On kişiden müteşekkil] bir gruptan” ibarettiler. İftiranın yayılması konusunda en büyük pay sahibinin Abdullah b. Übey b. Selûl olduğu söylenirdi. Urve b. ez-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: Aişe yanında Hassân b. Sâbit’e sövülmesinden hoşlanmaz; "O 'Babam, babamın babası ve benim ırzım; size karşı Muhammed’e kalkandır' şeklinde şiir yazan [kafirlere karşı Hz. Peygamber'i savunmuş] biridir"derdi. Hz. Aişe (r.anha) olayı şöyle anlatmaya devam etmiştir: Nihayetinde Medine’ye vardık. Oraya geldikten sonra ben bir ay hasta oldum. Bu arada insanlar iftira sahiplerinin sözlerine dalmışlar. Ben ise bunların farkında değildim. Bu ağrılı halimde beni şüphelendiren tek şey vardı: Ben önceden hastalandığımda Rasulullah’tan gördüğüm şefkatli muameleyi artık göremiyordum. Allah Resulü (sav) yanıma girdiğinde selam veriyor ve adımı söylemeden “bu nasıl?” diyor ve hemen ayrılıyordu. Bu durum beni şüphelendirse de hâlâ kötü bir şey olduğunu hissetmiyordum. Hastalığım biraz geçince dışarı çıktım. Ümmü Mistah ile birlikte ihtiyacımızı giderdiğimiz yer olan Menâsi tarafına doğru gittik. Oraya ancak geceleyin giderdik. Bu olay evlerimizin yakınına [tuvalet için] korunaklı yerler yapmadan önceydi. O zamanlar tuvalete karşı tavrımız çöldeki eski Arapların tavırlarına benziyordu. Evlerimizde [tuvalet için] korunaklı yerler belirlemekten [oluşturacağı kötü kokudan] sıkıntı duyardık. Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki, Ebu Ruhm b. el-Muttalib b. Abdimenâf’ın kızı olan Ümmü Mıstah ile birlikte oradan ayrıldık. Onun annesi Sahr b. Amir kızı ve Ebu Bekir es-Sıddîk’ın teyzesiydi. Oğlu Mıstah b. Esâse b. Abbad b. Muttalib’di. İşimiz bitince Ümmü Mıstah ile birlikte evime doğru yöneldik. Ümmü Mıstah’ın ayağı sürçtü ve oğluna beddua edip “Mıstah helak olsun!” dedi. Ben “Ne fena söz söyledin! Bedir’e katılmış bir kişi hakkında mı böyle söylüyorsun?” dedim. “Ah seni saf! Onun ne söylediğini duymadın mı?” diye sordu. Ben “Ne söylemiş?” dedim. Bana iftira edenlerin sözlerini bir bir anlattı. Bu sözler hastalığıma hastalık kattı. Evime döndüğümde Rasulullah (sav) yanıma girdi ve “Hastanız nasıl?” diye sordu. Ona “Anne babama gitmeme izin verir misiniz?” diye sordum. O zaman bu söylentileri annem ve babam tarafından duyup iyice anlamak istiyordum. Rasulullah (sav) bana izin verdi. Annemin yanına gidip ona “Annecim! İnsanlar ne konuşuyorlar?” diye sordum. Annem şöyle dedi: “Kızım! Kendini üzme. Bir erkeğin yanında sevdiği güzel bir kadın varsa ve onun birçok kuması da bulunuyorsa mutlaka onun hakkında böyle ileri geri konuşurlar.” Ben “Sübhanallah! İnsanlar bunları mı konuşuyorlar!” dedim ve gece boyunca ağladım. Sabah kalktığımda göz pınarlarım kurumuştu. Gözüme uyku girmemişti. Ağlayarak sabahı etmiştim. Vahiy geciktiği için ailesi ile ayrılması konusunda onlarla istişare etmek için Rasulullah (sav) Ali b. Ebû Tâlib ve Üsâme b. Zeyd’i yanına çağırmış. Üsame b. Zeyd, Rasulullah’ın ailesinin suçsuz olduğuna ve [bu iftiraya inanan arkadaşlarına] karşı sevgi beslediğine dair görüş bildirmiş ve “Senin ailen hakkında ancak hayır düşünürüz” demiş. Ali b. Ebû Tâlib ise “Ey Allah’ın Resulü! Allah sana [evlenme ve boşanma hususunda] darlık vermemiştir. Aişe dışında bir sürü kadın var! Cariyesine sor, sana doğruyu söyleyecektir” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berire’yi çağırmış ve “Berire! Seni şüphelendiren bir şey gördün mü?” diye sormuş. Berire ona “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onu ayıplayacak hiçbir şey görmedim. O saf genç bir kız daha. Ailesinin hamurunu yoğurup uyur, evcil hayvanlar gelip hamurdan yer [onun ruhu duymazdı]. Bundan sonra Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı ve Abdullah b. Übey hakkında söz söylemekten muaf tutulmasını isteyerek şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar! Eşim hakkında bana eziyet eden birine karşı bana kim yardım eder? Allah’a yemin olsun ki, ben eşim hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar meseleye bir adamın adını kattılar ki, onun hakkında da iyilikten başka bir şey bilmem. Bu adam ben yanında olmadan asla eşimin yanına girmiş değildir” buyurdu. Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdüleşheloğullarının kardeşi Sa’d b. Muaz kalkıp “Ey Allah’ın Resulü! Ben sena yardım ederim. Eğer bu adam Evs’ten ise onun boynunu ben vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emredersen gereğini yaparız” dedi. Bunun üzerine Hazreçli bir adam kalktı. Hassanʼın annesi aynı aşiretten onun amcasının kızıydı. Bu kişi Hazrec’in reisi olan Sa’d b. Ubâde idi. Bu olaydan önce iyi bir adamdı. Ama kabile asabiyetine kapıldı ve Sa’d b. Muâz’a “Hayır, yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki onu öldürmezsin, öldüremezsin. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de istemezdin. Bunun üzerine Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu olan Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa’d b. Übâde’ye “Yalan söylüyorsun, onu elbette öldürürdük. Sen münafıkları savunan münafığın birisin!” dedi. Evs ve Hazreç kabileleri birbirine girmişler, çatışacak hale gelmişlerdi. Rasulullah bu sırada minberde duruyordu. Rasulullah onları susturdu ve sakinleştirdi. Hepsi sustular, o da sustu. Ben o gün boyunca ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Annem ve babam yanımda kaldılar. İki gece bir gün sürekli ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Öyle ki ağlayışımın ciğerimi parçaladığını zannettim. Ben ağlarken annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Derken birden bire Ensar’dan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Gelip yanıma oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasulullah (sav) geldi ve selam verip oturdu. Bu söylentiler çıktığından beri benim yanımda oturmamıştı. Bir aydır benim hakkımda bir vahiy gelmemişti. Rasulullah (sav) otururken şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Aişe! Bana senin hakkında şöyle haberler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah senin suçsuz olduğunu gösterecektir. Eğer günah işlemeye yeltenmişsen Allah’a istiğfar et, ona tövbe et. Kul itiraf ettiği ve tövbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.” Rasulullah (sav) sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, artık akacak damla kalmamıştı. Babama 'Rasulullah’a benim için cevap ver' dedim. Babam “Ben Rasulullah’a ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Anneme 'Anne, sen Rasulullah’a cevap ver' dedim. Annem de 'Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Daha Kur’an’dan fazla bir şey okumamış genç bir hanım olduğum halde şunları söyledim: 'Sizin bu dedikoduları işittiğinizi biliyorum. Bu sözler içinizde yer etti ve belki onları tasdik ettiniz. Belki size suçsuz olduğumu söylesem bana inanmazsınız. Size bir şey itiraf etsem, ki Allah benim masum olduğumu biliyor, bana inanırsınız. Sizinle benim için misal olarak sadece Yusuf’un babasının şu sözlerini görüyorum: 'Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak ancak Allah’tır' (Yusuf, 12/18). Bu sözleri söyleyip yatağıma yattım. Allah benim masum olduğumu biliyordu ve bunu herkese gösterecekti. Ama benim bu halim için [Kur'an'da yer alıp sürekli olarak] okunacak bir vahiy indireceğini zannetmiyordum. Kendi nazarımda halim Allah’ın hakkımda konuşmasını gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Ancak Rasulullah’ın bir rüya görmesini ve Allah’ın bu rüya ile benim masumiyetimi ortaya koymasını umuyordum. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah oturduğu yerden kalkmamış, aileden kimse de yerinden ayrılmamıştı. Nihayet vahiy indirildi. Ona vahiy inerken gelen hal kendisini kapladı. Kış gününde bile inen vahyin ağırlığından dolayı vücudundan inci gibi ter damlaları dökülürdü. Rasullah’tan vahiy hali gidince sevincinden güldüğünü gördüm. Söylediği ilk söz “Aişe! Allah seni temize çıkardı” oldu. Bunun üzerine annem “Kızım, Rasulullah’a (sav) kalk da teşekkür et” dedi. Ben “Allah'a yemin olsun ki, ona kalkıp teşekkür etmem. Ancak Allah’a (ac) hamd ederim” dedim. Allah Teâlâ bu iftira olayı ile ilgili 'Sana iftira edenler…(Nur, 24/11-21)' ayetini; sonra benim masum olduğuma dair ayeti indirdi. Ebu Bekir es-Sıddık –hem akrabası hem de fakir olduğu önceden Mıstah b. Üsâse'ye yardım ederken- 'Vallahi Aişe hakkında söylediklerinden sonra Mıstah'a artık hiçbir şey vermem' diye yemin etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin; affetsin, aldırış etmesin. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok affeden, çok merhamet edendir' (Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam Ebû Bekir es-Sıddîk: 'Vallahi, ben Allah’ın beni affetmesini elbette isterim' dedi ve Mıstah’a yaptığı yardıma devam etme kararı aldı ve 'Artık bu yardımı ebediyen kesmem' dedi. Rasulullah (sav) [eşi] Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda “Zeyneb! Aişe hakkında ne bilirsin, ne gördün?” diye sormuş. Zeynep Hz. Peygamber’in eşleri arasında güzellik ve Peygamber yanındaki mevkii bakımından benimle yarış içinde olan bir kadın olduğu halde 'Ey Allah’ın Resulü! Ben gözümü ve kulağımı sakınırım. Onun hakkında sadece hayır biliyorum' diye cevap vermiş. Allah dindarlığı sebebiyle onu bu iftiraya katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne ise iftiraya tutunmuş ve iftiracıların dedikodularını yaymış, bu sebeple helak olanlarla birlikte helak olmuştu. Zührî şöyle demiştir: İşte bu iftiracılar hakkında bize ulaşan hadis böyledir. Urve şöyle demiştir: Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyurdu: 'Sübhanallah, hakkında iftira atılıp dedikodu yapılan adam 'Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, [kendisine yapılan iftirayı reddederek] ben hayatımda hiçbir kadının elbisesini açmadım' derdi. Sonra o zat [Safvan b. Muattal] Allah yolunda şehit oldu.


    Öneri Formu
278801 B004141-2 Buhari, Megâzî, 35