243 Kayıt Bulundu.
Bana Musa b. İsmail, ona Hemmâm, ona Katâde, ona Enes, ona da Muaz şöyle söylemiştir: Ben Nebi'nin (sav) terkisine (binekte arkasına) binmiştim. Rasulullah (sav): "Ey Muaz" diye seslendi. Ben, 'buyur, emret' dedim. Sonra aynı sözü üç kez söyledi. "Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin? Ona kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır" buyurdu. Sonra bir süre yol aldı ve "Ey Muaz!" diye seslendi. Ben, 'buyur, emret' dedim. O, "Bunu yerine getirdiklerinde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin? Onlara azap etmemesidir." buyurdu. Bize Hudbe, ona Hemmâm, ona Katâde, ona Enes, ona da Muaz bu hadisi rivayet etti.
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdülaziz b. Muhammed, ona da Amr b. Ebu Amr, İkrime'nin şöyle dediğini rivayet etti: Irak halkından bir grup İbn Abbas'a: Ey İbn Abbas! İçinde bulunan emirlerle emrolunduğumuz halde, hiç kimsenin kendisiyle amel etmediği Allah'ın (ac): "Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur..." (Nur, 24/58) ayeti hakkında görüşün nedir? diye sormuşlar. Ka'neb, (Abdullah b. Mesleme, bu ayeti kerimeyi sonunda yer alan) "O, hakkıyla bilendir ve hikmet sahibidir" (kısmına) kadar okudu. Bunun üzerine İbn Abbas cevap olarak şöyle dedi: Allah mü'minlere karşı çok yumuşak ve merhametlidir. Örtünmeyi sever. (Bu ayeti kerime nazil olduğu sıralarda) insanların evlerinde perdeler ve özel hazırlanmış (kilitli) odalar yoktu. Bazen hizmetçiler, çocuklar yahut da adamın (yanında, başkasından) öksüz kalmış kız çocuğu adam hanımı ile cinsi münasebette iken odasına girebiliyordu. İşte bu yüzden Allah (cc) bu açık saçıklık vakitlerinde onlara (içeri girmek için) izin istemeyi emretti. (Sonra da) onlara örtüyü ve birçok nimeti verdi. (Örtü ve nimetler verildikten sonra artık) bununla amel eden bir kimseyi görmedim. [Ebû Davud şöyle dedi: Ubeydullah ile Atâ rivayet ettikleri (bir önceki) hadis, bu hadisi zayıflatmaktadır.]
Bize Muhammed b. İsa b. et-Tabbâ, ona Matar b. Abdurrahman el-A'nak, ona Ümmü Eban bt. el-Vazi' b. Zari', ona Abdülkaysoğullarının heyetinde olan dedesi şöyle nakletmiştir: Medine'ye gelince hayvanlarımızdan inip koşarak Rasulullah'a gidip onun elini ayağını öpmeye başlamıştık. Münzir el-Eşec ise acele etmemiş, eşyalarını koyduğu çantaya gidip iki parçadan oluşan elbisesini giyip Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna girmişti. Hz. Peygamber (sav) ona, "sende Allah'ın sevdiği iki özellik var: Yumuşak huyluluk ve ağırbaşlılık" buyurdu. (Bunun üzerine Eş'ec) Ey Allah'ın Rasulü! Ben bunları sonradan mı kazandım yoksa Allah beni böyle mi yaratmış? diye sordu. Hz. Peygamber, "Allah seni bu huylarla yaratmış" buyurdu. Beni kendisinin ve Rasulü'nün sevdiği iki huyla yaratan Allah'a hamd olsun dedi.
Bana Musa b. İsmail, ona Hemmâm, ona Katâde, ona Enes, ona da Muaz şöyle söylemiştir: Ben Nebi'nin (sav) terkisine (binekte arkasına) binmiştim. Rasulullah (sav): "Ey Muaz" diye seslendi. Ben, 'buyur, emret' dedim. Sonra aynı sözü üç kez söyledi. "Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin? Ona kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır" buyurdu. Sonra bir süre yol aldı ve "Ey Muaz!" diye seslendi. Ben, 'buyur, emret' dedim. O, "Bunu yerine getirdiklerinde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin? Onlara azap etmemesidir." buyurdu. Bize Hudbe, ona Hemmâm, ona Katâde, ona Enes, ona da Muaz bu hadisi rivayet etti.
Bize İsmail, ona Mâlik, ona Amr b. Yahya el-Mâzinî, ona babası (Yahya b. Umare), ona da Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra Yüce Allah ‘Kimin kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca iman varsa onu (ateşten) çıkarınız’ diye emreder. Bunun üzerine bu kimseler simsiyah kesilmiş oldukları halde çıkarılıp Hayâ (veya Hayat) nehri içine atılırlar ve orada sel uğrağında kalan yabani otların tohumları nasıl (hızlıca) yerden biterse öylece biterler. Görmez misin, bunlar sapsarı olarak ve iki tarafa salınarak (ne güzel) sürerler." [Vüheyb’in Amr’dan nakline göre kelime “hayat” şeklindedir. Ve o “hardal tanesi ağırlığınca iman” cümlesini, “hardal tanesi ağırlığınca hayır” şeklinde nakletmiştir.]
(Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfaatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.