Giriş

Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Sevr, ona da Abdullah b. Abbâs (ra) şöyle demiştir: "Allah Teâlâ'nın haklarında 'Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrilmişti...' (et Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kim olduğunu Ömer b. el-Hattâb'a (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla beraber hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: “- Ey mü’minlerin emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘Eğer ikiniz tevbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir?” “- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu! Onlar, Âişe ile Hafsa’dır.” Sonra Ömer, hadîsi şu şekilde rivâyet etti: "Ben, Ensâr'dan bir komşumla Medîne'nin Avâlî bölgesinde Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesinde oturuyorduk. Biz o komşum ile Medine'ye Hz. Peygam­ber'in yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. Ben gittiğim zaman o günün vahy haberlerini yahut diğer haberleri ona getirirdim, o gidince de aynı şeyi yapardı. Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Ensârın yanına geldiğimizde, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki: “- Sana cevap yetiştirmemi niye garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da O’na dikleniyorlar; hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün yanına bile uğramıyor.” Bu sözler beni dehşete düşürdü ve "Böyle bir şeyi kim yapıyorsa mahvolmuştur" dedim. Sonra elbisemi giydim, Medîne'ye inip (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, "— Ey Hafsa, sizlerden biri Hz. Peygamber'i tâ akşama kadar bütün gün boyunca kızgın kaldığı oluyor mu?" dedim. "— Evet, dedi. Ben de ona, "— Öyleyse kesinlikle perişan oldun ve hüsrana uğradın. Siz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazab etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Allah sana gazap ederse, hiç şüphesiz helâk olursun. Kızım, sen Peygamber'den çok şey isteme ve hiçbir konuda O'na laf yetiştirme, karşılık verme ve Peygamber'den sakın ayrı kalma! Eğer bir ihtiyacın olursa, gel benden iste. Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!” dedim. Hz. Ömer, şöyle devam ediyor: “O sırada bizler Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasûlullah’ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, "- O, orada mı?" dedi. Korktum ve hemen kapıya çıktım. Komşum, "- Bugün büyük bir olay oldu" dedi. “- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?” dedim. “- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!... Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!” dedi. “- Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim. Hemen giyinip çıktım, sabah namazını Rasûlullah (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber hücresine gitti ve orada yalnızlığa çekildi. Ben hemen Hafsa'nın yanına gittim, baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona, "- Neden ağlıyorsun? Ben seni böyle bir netice için uyarmamış mıydım? Rasûlullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim. “- Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi” dedi. Oradan çıktım, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına vardım, baktım ki minberin çevresinde insanlar toplanmış, bir kısmı da ağlıyordu. Bir müddet onlarla oturdum, sonra kendime mani olamadım ve Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağına; “- Ömer’in (görüşmesi) için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, Hz. Peygamber'le konuştu, sonra çıktı ve dedi ki: “- Seni söyledim, ama bir şey demedi.” Bunun üzerine döndüm, tekrar minberin yanına vardım. Oradaki insanlarla bir müddet oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine, “- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve; “- Seni söyledim, ama yine bir şey demedi” dedi. Tekrar döndüm, minberin yanına vardım, oradaki insanlarla bir müddet daha oturdum. Sonra yine dayanamadım ve tekrar gidip uşağı buldum. Yine; “- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve; “- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; "- Rasûlullah (sav) sana izin verdi" dedi. İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra uzanmış, hasırla üzerine bir döşek koymamış, dolayısıyla vücuduna hasırın izleri çıkmış, başını da içi hurma lifi dolu deri bir yastığa yaslamıştı. Selam verdim, sonra ayakta durup, “- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve, “- Hayır!” dedi. Ben, “- Allahü ekber!” dedim ve ayakta iken sevinçle şöyle devam ettim: "— Ya Rasûlallah! Beni gördün ki, biz Kureyş topluluğu ka­dınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bul­duk ki, kadınları onlara galip geliyor." Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: "— Yâ Rasûlallah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanma girmiştim de ona: 'Sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın' demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Âişe'yi kas­tediyor-." Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Rasûlullah'ın (sav) gülümsediğini görünce, ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım. Vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki: “- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ et! O, Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi. Onlar Allah'a mkulluk yapmadıkları halde kendilerine dünyayı verdi.” Bunun üzerine yaslanmış olan Rasûlullah (as.) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu: “- Şu dünya hayatının geçici güzelliklerini mi kastediyorsun, ey Hattab’ın oğlu! Onlar öyle bir millettir ki, kendilerine güzellik olarak sadece dünya nimetleri verilmiştir." Bunun üzerine ben hemen, "— Benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasûlü" dedim. Rasûlullah (sav), Hafsa’ya verdiği sırrı Âişe’ye ifşâ etmesi üzerine hanımlarına çok kızmış ve bir ay onların yanına girmemeye yemin etmişti. Tam 29 gün onlardan uzak durdu. Cenab-ı Hakk'ın kendisini azarlaması üzerine eşlerine duyduğu kızgınlık yüzünden "Bir ay eve gelmeyeceğim" diyerek ayrılmıştı. Aradan 29 gün geçince Hz. Âişe'nin hücresine gitti, eşlerini dolaşmaya ilk oradan başladı. Evine geldiğinde Hz Âişe kendisine, “- Ey Allah’ın Rasûlü, sen bir ay bizim yanımıza gelmeyeceğine yemin etmiştin. Halbuki ben saydım, yirmi dokuzuncu gün geldin” dedi. Hz. Peygamber de sadece, “- Ay bazen yirmi dokuz çeker” buyurdu. O ay gerçekten 29 çekmişti. Hz. Âişe dedi ki: Akabinde Cenâb-ı Hak muhayyerlik (boşanmayı veya Hz. Peygamber'le evliliği devam ettiğrmeyi seçmek) âyetini (el-Ahzâb, 28-29) gönderdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, muhayyerlik teklifini ilk olarak bana yaptı, ben de kendisini tercih ettim. Sonra aynı teklifi bütün zevcelerine yaptı, onların da hepsi Rasûlullah'ı (sav) seçtiler.


    Öneri Formu
15013 B005191 Buhari, Nikah, 83

Bize İshâk b. İbrahim el-Hanzalî ile Muhammed b. Ebî Ömer, onlara Abdürrezzâk, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Ubeydullah b. Abdillâh b. Ebî Sevr, ona da İbni Abbas şunları söylemiş: Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden, haklarında Allah Teâlâ'nın:'İkiniz de Allah’a tövbe ederseniz (çok iyi olur), çünkü kalpleriniz eğrilmişti.' buyurdu­ğu iki kadının kimler olduğunu Ömer'e sormaya arzu eder dururdum. Nihayet Ömer hacca gitti. Onunla birlikte ben de hacca gittim. Biraz yol aldıktan sonra Ömer saptı. Elimde su tulumu olduğu halde onunla bir­likte ben de saptım. Ömer (ra) (tuvalet) ihtiyacını giderdi; sonra yanıma geldi. Ellerine su döktüm; abdest aldı. (O zaman): Ey müminlerin emiri, Peygamber'in (sav) zev­celerinden kendilerine yüce Allah'ın 'İkiniz de Allah’a tövbe ederseniz (çok iyi olur), çünkü kalpleriniz eğrilmişti.' buyurduğu iki kadın kimlerdir? dedim. Ömer: Şaşarım sana ey İbn Abbas, Onlar Hafsa ile Aişe'dir; cevabını verdi. (Zührî dedi ki: Vallahi Ömer, İbni Abbâs'ın sorduğu suâlden hoşlanmamış ve (hoşlanmadığını da) gizlememiştir.) Bundan sonra Ömer, hadîsi rivayete başladı, dedi ki: Biz, Kureyş topluluğu erkekleri kadınlara baskın gelen bir kavim idik. Medine'ye geldiğimizde (orada) kadınları kendilerine baskın gelen bir topluluk bulduk. Az sonra bizim kadınlarımız da onların kadınlarından bu özelliği almaya başladılar. Benim evim Avâlî'deki Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesinde idi. Bir gün karıma kızdım. Bir de baktım bana cevap veriyor. Bana karşı söz söylemesinden hoşlanmadım. Karım: Benim sana karşılık vermemden neden hoşlanmıyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) zevceleri bile ona cevap veriyorlar da (bâzan) biri bütün gün akşama kadar kendisini terk ediyor, dedi. Bunun üzerine oradan ayrılarak (kızım) Hafsa'nın yanına gittim ve ona: Sen Rasulullah'a (sav) cevap mı veriyorsun? dedim. Hafsa: Evet, cevâbını verdi. Sizden biriniz onu bütün gün akşama kadar terk ediyor (konuşmuyor) mu? diye sordum. (Yine) Evet, cevâbını verdi. Dedim ki: Sizden bunu yapan muhakkak kendine yazık etmiştir. Biriniz Re­sulü Ekrem'in (sav) gazabından dolayı Allah'ın ken­disine gazâb etmeyeceğinden emîn olabiliyor mu? Şu halde böylesi he­lak olmuş demektir. Sen Rasulullah'a (sav) kafa tut­ma, ondan bir şey de isteme! Aklına geleni benden iste! Sakın ortağının Rasulullah (sav) nezdinde senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın! (Ömer burada Âişe'yi kasdetmiştir. Sonra devamla) demiştir ki: Benim Ensardan bir komşum vardı. Rasulullah'ın (sav) yanıma gitmek hususunda onunla nöbetleşirdik. Bir gün o gider, bir gün ben giderdim. Bu suretle bâzan vahiy haberini ve diğer haberleri o bana getirir; bâzan da ben ona getirirdim. Aramızda Gassânlılar bizimle harb etmek için atlarını nallatıyor; diye konuşurduk. Derken dostum Rasulullah'ın (sav) yanına gitti. Son­ra yatsı zamanında bana gelerek kapımı çaldı ve bana seslendi. Yanına çıktım. Büyük bir hâdise olmuş dedi. Ben: Ne o? Yoksa Gassânlılar mı gelmiş? diye sordum. Hayır; ondan daha büyük ve uzun!.. Hz. Peygamber (sav) hanımlarını boşamış!.. dedi. Yazık! Hafsa mahvoldu, ben bunun olacağını biliyordum dedim. Sabah namazını kıldığım gibi elbisemi kuşandım; sonra giderek Hafsa'nın yanma girdim. Hafsa ağlıyordu. Rasulullah (sav) sizi boşadı mı? diye sordum. Bilmiyorum; işte kendisi! Şu yüksekçe odaya çekilmiştir, dedi. Bu­nun üzerine onun (Hz. Peygamber'in) siyah bir kölesinin yanına gelerek: Ömer için izin iste! dedim. Köle hemen içeri girdi. Sonra benim yanıma çıkarak: Ona senin geldiğini söyledim, ama ses çıkarmadı, dedi. Bunun üzerine oradan çekilerek minberin yanına gittim ve oturdum. Bir de ne göreyim! Orada bir cemaat oturuyorlar; bâzıları da ağlıyor!.. Biraz otur­dum. Sonra hislerim bana galebe çaldı ve (tekrar) köleye gelerek: Ömer için izin iste! dedim. Köle içeri girdi. Sonra benim yanıma çıkarak: Ona senin geldiğini söyledim; ama ses çıkarmadı, dedi. Bunun üzerine geri döndüm. Az sonra baktım köle beni çağırıyor! İçeri gir; sana izin verdiler. dedi. Artık içeri girdim. Ve Rasulullah'a (sav) selâm verdim. Baktım, dokuma bir hasır üzerine yaslanmış: hasır yan tarafında iz bırakmış. Yâ Rasûlâllah. hanımlarını boşadın mı? dedim. Mübarek başını bana doğru kaldırarak "Hayır" cevâbını verdi. Bunun üzerine ben şunları söyledim: Allahü ekber! Bizi bir görse idin yâ Rasûlâllah! Biz Kureyş cemaati kadınlara baskın olan bir kavim idik. Medine'ye gel­diğimizde (orada) kadınları kendilerine baskın olan bir kavim bul­duk. Az zaman sonra bizim kadınlarımız da onların kadınlarından huy kapma­ya başladılar. Derken bir gün karıma kızdım. Bir de baktım, bana kafa tutuyor! Bana karşı söz söylemesinden hoşlanmadım. Karım: Benim sana karşılık vermeme neden kızıyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) zevceleri bile ona kafa tutuyorlar da (bâzan) birisi bütün gün akşama kadar kendisini terk ediyor; dedi. Onlardan bunu yapan muhakkak kendine yazık etmiştir; hiç biri Rasulullah'ın (sav) gazabından dolayı yüce Allah'ın ken­disine gazab etmeyeceğinden emin olabilir mi? O halde muhakkak helak olmuştur, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) gülümsedi. Ben (sözüme devamla) dedim ki: Yâ Rasûlâllah, Hafsa'nın yanına girdim de (ona) şunları söyle­dim: Sakın ortağının Rasulullah (sav) nezdinde sen­den daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın! Rasulullah (sav) bir daha gülümsedi. (Bunun üzerine) Seninle sohbet edebilir (içeri girip oturabilir) miyim yâ Rasûlâllah? dedim."Evet" cevâbını verdi. Ben de oturdum. Müteakiben başımı kaldı­rarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim ve: Yâ Rasûlâllah, Allah'a duâ et de ümmetine bol rızık ihsan eyle­sin. İranlılarla Romalılar Allah'a tapmadıkları halde onlara bol rızklar ihsan eylemiştir, dedim. Bunun üzerine doğrularak oturdu ve: "Sen şüphede misin ey Hattâb'ın oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında peşin verilen bir kavimdirler." buyurdu. (Bunun üzerine) Benim için mağfiret dile yâ Rasûlâllah, dedim. Rasulullah (sav) zevcelerine pek ziyade gücendi­ğinden bir ay yanlarına girmemeye yemin etmişti. Nihayet yüce Allah kendisini (sav) (bu konuda) uyardı.


    Öneri Formu
277068 M003695-2 Müslim, Talak, 34


Açıklama: Megâfir, “mağfur”un çoğuludur. Mağfur, fena kokulu urfut ağacının yapış­kan, tatlı, fakat fena kokulu bir zamkıdır.

    Öneri Formu
28070 N003410 Nesai, Işratü'n-Nisa', 4


    Öneri Formu
28072 N003411 Nesai, Işratü'n-Nisa', 4


    Öneri Formu
38069 HM000222 İbn Hanbel, I, 33


    Öneri Formu
90206 MA020921 Musannef-i Abdurrezzak, XI, 430

Bize Abdulaziz b. Abdullah, ona Süleyman, ona Yahya, ona da Ubeyd b. Huneyn, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etti: Ömer (kızı) Hafsa'nın yanına girip “Ey kızcağızım! Sakın güzel olduğu için Rasulullah'ın (sav) kendisini sevmesinden hoşlanan şu kadın -Aişe'yi kasdediyor- seni aldatmasın” dedi. (Ömer bu naklinin devamında şöyle dedi.) “Ben Hafsa'ya söylediklerimi Rasulullah'a (sav) anlattım, o da gülümsedi.”


    Öneri Formu
15054 B005218 Buhari, Nikah, 105

Bize Harun b. Said el-Eylî, ona Abdullah b. Vehb, ona Süleyman b. Bilal, ona Yahya, ona da Ubeyd b. Huneyn, Abdullah b. Abbas'ın şöyle anlattığını nakletti: Bir ayetin manasını Ömer b. Hattab'a sormak isteğiyle bir sene bekledim. Heybetinden dolayı kendisine bir türlü soramıyordum. Nihayet Ömer, hac için (yola) çıktı. Onunla ben de yola çıktım. Dönüşte biraz yol alınca (abdest bozma) ihtiyacı için misvak ağaçlarına doğru saptı. Ben işini bitirinceye kadar onu durup (bekledim.) Sonra onunla yola koyuldum. Ona; ey müminlerin emiri! Eşlerinden Rasulullah'a (sav) karşı dayanışma içine girenler kimlerdi dedim. Ömer (ra); bunlar Hafsa ile Aişe'dir cevabını verdi. (Abdullah b. Abbas anlatmasına) şöyle devam etti: Vallahi bu meseleyi bir seneden beri sana sormak istiyordum ama heybetinden dolayı soramıyordum dedim. Ömer; bunu yapma! Benim bildiğimi zannettiğin bir şeyi hemen bana sor. Eğer ben onu biliyorsam sana haber veririm dedi ve sözüne şöyle devam etti: Vallahi biz cahiliye döneminde kadınları -Allah onlar için indirdiğini indirinceye ve haklarında verdiği payı verinceye kadar- adam yerine koymazdık. Ben, bir konuda kendi kendime düşünürken karım bana; şöyle şöyle yapsan (olmaz mı?) demişti. Ben de ona; o senin neyine gerek (Seni ne ilgilendiriyor!) Benim istemekte olduğum bir işte senin külfete girmen ne oluyor dedim. Kadın; hayret ederim sana ey Hattab oğlu! Sen sözüne karşılık verilmesini istemiyorsun. Halbuki senin kızın Rasulullah'a (sav) karşı çıkabiliyor, hatta Rasulullah o günü öfkeli halde geçiriyor dedi. Ömer şöyle devam etti: Bunun üzerine cübbemi alarak (evimden) çıktım ve Hafsa'nın yanına girdim. Ona dedim ki: Kızcağızım! Sen Rasulullah'a (sav) karşılık veriyor, bütün gününü öfkeli geçirecek kadar söyleniyormuşsun! Hafsa da biz hepimiz O'na karşılık veririz der. Bunun üzerine ben (kızıma); bilirsin ki ben seni Allah'ın cezalandırmasından ve Rasulü'nün (sav) öfkesinden daima sakındırırım. Kızcağızım! Sakın güzelliğinden ve Rasulullah'ın (sav) kendisini sevmesinden hoşlanan bu kadının durumu -Aişe'yi kastediyordu- seni aldatmasın dedim. Sonra çıktım, yakınım olduğu için Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve onunla da konuştum. Ümmü Seleme de hayret ederim sana ey Hattab oğlu! Her şeye burnunu soktun. Nihayet Rasulullah (sav) ile hanımları arasına da mı girmek istiyorsun dedi. İşte bu söz beni öyle bir frenledi ki içimde duyduğum öfkeyi kısmen yatıştırdı. Bunun üzerine onun yanından da çıktım (ve evime döndüm). Benim Ensardan bir arkadaşım vardı. Ben (Rasulullah'ın yanına) gitmediğim zaman o bana haber getirir, o gitmediği zaman da ben ona haber getirirdim. Bu esnada biz Gassân meliklerinden birisinden de endişe ediyorduk. Üzerimize yürüyeceği söylenmişti ve yüreklerimiz ondan korku ile doluydu. Bu Ensarlı arkadaşım çıkageldi, kapıyı çaldı ve aç, aç dedi. Gassan’lı mı geldi dedim. O da hayır! Daha beteri olmuş! Rasulullah (sav) hanımlarından uzaklaşmış dedi. (İçimden) (Nihayet) Hafsa ile Aişe'nin burnu sürtüldü dedim. Elbisemi aldım çıktım ve oraya (Rasulullah'ın yanına) vardım. Bir de ne göreyim! Rasulullah (sav) birkaç basamakla çıkılır yüksekçe bir odada ve siyahî bir kölesi de basamağın başında. Köleye (Rasulullah’a Söyle!) Bu (gelen) Ömer b. Hattab'dır dedim. Nihayet bana izin verildi. Ömer dedi ki: Ben Rasulullah'a (sav) bu yaşadığım olayı aktardım. Ümmü Seleme'nin sözüne geldiğimde Rasulullah (sav) gülümsedi. O bir hasır üzerinde bulunuyordu. Bedeni ile hasır arasında hiçbir şey (giysi) yoktu. Başının altında içi lif dolu bir deri yastık vardı. Ayaklarının yanında karaz yığını (yani tabaklamada kullanılan Arab zamkı denilen ağaç yaprakları) ve baş ucunda da asılı bir post vardı. Rasulullah'ın (sav) böğründe hasırın izlerini gördüm de ağladım. Bana; "seni ağlatan nedir" buyurdu. Ben de ey Allah’ın Rasulü! Kisrâ ve Kayser’in bulundukları durum belli. Sen ise Allah'ın Rasulü'sün! (Şu haline bak!) dedim. Rasulullah (sav); "dünyanın onların, ahiretin senin olmasına razı değil misin" buyurdu.


    Öneri Formu
15717 M003692 Müslim, Talak, 31


    Öneri Formu
60339 HM012419 İbn Hanbel, III, 136


    Öneri Formu
152769 BS15702 Beyhaki, Sünenü'l Kübra, VII, 716