360 Kayıt Bulundu.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız ile Ebû Bekir Ahmed b. el-Hasan el-Kadî rivayet ett; Ebû Abdullah rivayetinde “kale”, el-Kadî’nin “haddesenâ” lafzını kullandı. Onlara Ebû Cafer Muhammed b. Ali b. Duhaym eş-Şeybânî, ona Ahmed b. Hâzim, ona Cafer b. Avn, ona Ebû Umeys, ona Avn b. Ebî Cuhayfe, ona da babasının rivayet ettiğine göre; Rasûlullah (sav) Selman ile Ebû’d-Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Bir gün Selman Ebû’d-Derdâ’yı ziyarete gitmiş, evde karısı Ümmü’d-Derdâ’yı perişan bir vaziyette görmüştü. Kendisine; “- Bu ne hâl, ya Ümmü’d-Derdâ?” diye sorunca da, “- Kardeşin Ebû’d-Derdâ geceleri ibadet ediyor, gündüzleri de oruç tutuyor. Onun dünyevî ihtiyaçlarla hiç lgisi yoktur” dedi. Derken Ebû’d-Derdâ da geldi, selam verdi, sonra Selman’a yemek getirdi. Selman kendisine; “- Hadi sen de ye” deyince, Ebû’d-Derdâ; “- Ben oruçluyum” dedi. Selman da, “- Sana ueminle söylüyorum, mutlaka orucunu bozmalısın. Sen yemedikçe ben de yemeyeceğim” dedi. Bunun üzerine birlikte yemeği yediler. Sonra Selman geceyi de orada geçirdi. Geceleyin Ebû’d-Derdâ namaza kalkmak istedi, Selman ona mani oldu ve dedi ki: “- Ya Ebû’d-Derdâ! Vücudunun sende hakkı vardır. Rabbinin sende hakkı vardır. Âilenin de sende hakkın vardır. Dolayısıyla bazen oruç tut, bazen tutma. Geceleri biraz namaz kıl, ama karının yanına da git. Böylece her hak sahibine hakkını ver.” Sabahın aydınlığı yüzünü gösterince Selman, “- Haydi şimdi istersen kalk!” dedi. Birlikte kalktılar, abdest aldılar, bir miktar namaz kıldılar, sonra da sabah namazı için evden çıktılar. Ebû’d-Derdâ, Selman’ın söylediklerini kendisine haber vermek için Rasûlullah’a (sav) yaklaştı. Olanları anlatınce, Rasûlullah (sav) şunları söyledi: “- Ya Ebû’d-Derdâ! Selman’ın da sana söylediği gibi vücudunun sende hakkı vardır.” Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Bundâr vasıtasıyla Cafer b. Avn’dan rivayet etmiştir.
Bize Said b. Amir, ona Avf, ona da Zürare b. Evfa, Abdullah b. Selam'ın şöyle dediğini rivayet etti. "Rasûlullah (sav) Medine'ye geldiğinde -ki insanlar onun gelişini yüksek bir yerden gözetliyorlardı-, "Rasûlullah (sav) geldi" (diye) seslendiler." (Abdullah b. Sellam devamla şöyle) dedi; "(karşılamaya) çıkanlar arasında ben de çıktım. Yüzünü gördüğümde bu yüzün bir yalancı yüzü olmadığını anladım. (Ondan) İşittiğim ilk sözler şunlar oldu: "Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahim yapın ve insanlar uyurken namaz kılın ki emân içerisinde cennete girin."
Bize Ebû Abdullah el-Hafız, ona Abdurrahman b. el-Hasan el-Kadî, ona İbrahim b. el-Hüseyin, ona Âdem, ona Şu’be, ona Habîb b. Ebî Sabit, ona da Ebû’l-Abbas el-Mekkî –o şairdi ve hadiste itham edilmemişti- şöyle dedi: Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın (ra), Rasûlullah (sav) bana şöyle söyledi, dediğini bizzat duydum: “- Duydum ki sen, dehir orucu tutuyor, geceleri de ibâdetle geçiriyormuşsun.” “- Evet” dedim. Buyurdu ki: “- Eğer böyle yaparsan, gözler çöker, nefs de bîtap düşer. Zaten her gün oruç tutanın orucu da yoktur. Ayda üç gün oruç tutmakla, bütün zaman oruçla geçirilmiş sayılır.” “- Benim daha fazlasına gücüm yeter” deyince de; “- Öyleyse Davud aleyhisselâmın orucu gibi oruç tut; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında da kaçmazdı” buyurdu. Bunu el-Buhârî es-Sahîh’de Âdem’de rivayet etmiş, Müslim de Muâz b. Muâz vasıtasıyla Şu’be’den tahric etmiştir.
Bize İbn Ebî Ömer, ona Abdullah b. Muâz es-San'ânî, ona Ma'mer, ona Âsım b. Ebî'n-Necûd, ona Ebû Vâil, ona da Muâz b. Cebel (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Bir yolculukta Rasûlullah (sav) ile beraberdim. Seyahat esnasında bir gün O’nun yakınında bulundum. Bunu fırsat bilerek; “- Ey Allah’ın Rasûlü; beni cennete sokacak ve cehennemden uzaklaştıracak bir amel söyle!” dedim. Şöyle cevap verdi: “- Benden büyük bir şey istedin. Ama bu, Allah’ın kolaylaştırdığı kimse için şüphesiz kolaydır: Allah’a kulluk yapar, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın! Namazı kılar, zekâtı verir, Ramazan orucunu tutar, Kâbe’yi haccedersin!” Sonra Hz. Peygamber; “- Şimdi sana hayır kapılarını göstereyim mi? diye sordu ve şöyle devam etti: Oruç kalkandır. Su ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da hataları söndürür. Bir de insanın gece karanlığında namaz kılmasıdır.” Sonra Hz. Peygamber şu âyetleri okudur: “Onlar, korku ve ümit içinde Rablerine ibadet etmek üzere yataklarından kalkarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah için harcarlar. Yaptıklarına karşılık onlar için ne mutluluklar saklandığını kimse bilmez. İman etmiş kimse, günaha batmış kimse gibi olur mu? Bunlar elbette eşit değildirler. İman edip dünya ve ahirete yararlı işler yapanlara, yapmış olduklarına karşılık, hazır olarak onları bekleyen, huzur içinde kalacakları cennetler vardır." (Secde, 32/16-19). Sonra, “- Sana işin başını, direğini ve zirvesini söyleyeyim mi?” diye sordu. Ben de; “- Buyur, ey Allah’ın Rasûlü!” dedim. Şöyle devam etti: “- İşin başı İslâm’dır. Direği namazdır, zirvesi de cihâddır.” Sonra; “- Sana, bütün bunların can damarını haber vereyim mi?” dedi. Ben yine; “- Buyur, ey Allah’ın elçisi!” dedim. Dilini göstererek; “- Buna sahip ol!” buyurdu. Ben; “- Ey Allah’ın elçisi, konuştuklarımızdan dolayı da muâheze edilecek miyiz?” diye sordum. “- Anası ağlayasıca Muâz! İnsanları yüz üstü –veya burunları üzerinde, dedi- cehenneme sürükleyen, dillerinin hasadından başka bir şey midir?” dedi. Ebû İsa şöyle dedi: Bu hadis, hasen-sahihtir.
Bize Ebû Abdullah el-Hafız ile Ebû Abdullah İshak b. Muhammed b. Yusuf es-Sûsî ve Ebû Abdurrahman es-Sülemî, onlara Ebû’l-abbas Muhammed b. Yakub, ona el-Abbas b. el-Velîd b. Mezîd, ona babası, ona el-Ezvâî, ona Yahya, ona Ebû Seleme b. Abdurrahman, ona da Abdullah b. Amr b. el-Âs (ra) şöyle demiş: Rasûlullah (sav) bana şöyle söyledi: “- Bana, senin gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri de ibâdetle geçirdiğin haber verilmedi mi sanıyorsun?” “- Evet ey Allah’ın rasûlü, öyle yapıyorum” dedim. Buyurdu ki: “- Öyle yapma! Geceleyin uyu, arada namaz da kıl. Bazı gümler oruç tut, bazı günler de tutma! Çünkü vücudunun sende hakkı vardır. Gözlerinin sende hakkı vardır. Karının sende hakkı vardır. Misafirinin sende hakkı vardır. Her aydan sadece üç gün oruç tutmak sana yeter, çünkü her iyiliğe on katı sevap verilir. Böyle yaparsan bütün zamanı oruçlu geçirmiş gibi olursun.” Ben daha ağırlaştırılmasını istedikçe bana daha ağırlaştırıldı. Sonra , “- Ey Allah’ın rasûlü, ben kendimi güçlü hissediyorum” deyince, “- Öyleyse haftada üç gün oruç tut!” buyurdu. Ben, daha da arttırılmasını istedim, yine arttırıldı. Ben yine, “- Ey Allah’ın rasûlü, ben kendimi güçlü hissediyorum” deyince, “- Öyleyse Allah’ın peygamberi Davud aleyhisselâm’ın orucu gibi oruç tut, daha fazla tutma!” buyurdu. “- Davud aleyhisselam’ın orucu nasıldı?” diye sorunca, “- Gün aşırı oruç tutmaktır” buyurdu.