94 Kayıt Bulundu.
Bize Amr b. Râfi', ona Abdullah b. Mübârek, ona Habîb b. Süleym, ona da Bilâl b. Yahya şöyle rivayet etmiştir: Huzeyfe, cenazesi olduğunda 'bunu kimseye bildirmeyin. Ben bunun, ölünün (cahiliye dönemindeki gibi hoş olmayan bir şekilde) herkese ilanı (na'y) olmasından endişe etmekteyim. Bu kulaklarım, Rasulullah'ın (sav) bunu yasakladığını işitmiştir' derdi.
Açıklama: Hadiste yasaklanan ölüm ilanı, cahiliye döneminde hoş olmayan bir şekilde yapılan ölüm ilanıdır. Yoksa, ölümün ilanı, insanlara bildirilmesi ve cemaatin çok olması için gerekli ve caizdir. Hz. Huzeyfe takva gereği böyle hareket etmiştir. (Süneni İbn Mâce bişerhi Sindî, Beyrut: Dâru'l-Marife, 2012, 6. baskı, 2/208)
Bize Abbas b. Abdülazim el-'Anberî ve Muhammed b. Yahya, onlara Abdürrezzâk, ona Ma'mer, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona İbn Mu'ânik, ona da Ebu Mâlik el-Eş'arî, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cenaze için feryat ederek ağlaşmak cahiliye adetlerindendir. Bunu yapan kimse tevbe etmeden ölürse, Allah ona katrandan bir elbise ve cehennem alevinden bir gömlek biçer."
Açıklama: Hadiste geçen 'niyahe' kelimesi, insanın saçını başını yolarak ya da yakasını bağrını yırtarak ağlamasını ifade etmektedir. Cenaze insanı hüzünlendirir, dolayısıyla ağlaması insanı bir tepkidir. Ancak saç baş yolarak şov niteliğinde yüksek sesle ağlaşmak takdire rıza gösterilmediğini ifade etmektedir. Dolayısıyla rivayet, yüksek sesle ağlaşmanın bir cenaze ritüeli olarak yerleşmesini engellemektedir.
Bize Muhammed b. Yahya, ona Muhammed b. Yusuf, ona Ömer b. Râşid el-Yemâmî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona İkrime, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "(Kadınların) ölünün ardından feryat ederek ağlaşmaları cahiliye adetindendir. Bunu yapan kadın ölmeden önce tevbe etmezse kıyamet gününde üzerinde katrandan gömleklerle diriltilecektir. Ardından, onun üzerine cehennem alevinden (başka) gömlekler de (giydirilir)."
Açıklama: Ölülerin ardından feryat ederek ağlama, takdir-i ilâhîye razı olmamayı hissettirdiği için hoş görülmemiştir.
Bize Muhammed b. Abdülmelik b. Ebu Şevârib, ona Abdülvahid b. Ziyad, ona Asım el-Ahvel, ona Ebu Osman, ona da Üsame b. Zeyd (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav) kızlarından birinin oğlu ölmek üzere idi. Bunu üzerine kızı (Oğlum ruhunu teslim etmek üzere, bize gelin) diye Peygambere (sav) haber göndermişti. Peygamber (sav) de kızına haber göndererek şöyle dedi: "Aldığı da, verdiği de (gerçekte) Allah'a aittir. Allah katında her şeyin belirli bir ömrü vardır. Sabret ve (sabretmene karşılık) sevabını bekle" buyurdu. Kızı, yemin ederek mutlaka gelmeleri için tekrar haber gönderdi. Bunun üzerine Peygamber (sav) ve yanında ben, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka'b, Ubâde b. Samit olduğu halde kalktık. Kızının olduğu yere girdiğimizde can çekişmekte olan çocuğu Rasulullah'ın (sav) kucağına verdiler. Çocuk Hz. Peygamberin (sav) kucağında can çekişiyordu. Ravi 'onun 'sanki bir su kabı gibi' dediğini zannediyorum' dedi. Rasulullah (sav) da ağladı. Bunu gören Ubâde b. Samit, 'Ya Rasulullah! Bu (gözyaşı) nedir?' deyince Hz. Peygamber (sav), "Bu (gözyaşı) Allah'ın Ademoğullarının (kalbine) yerleştirdiği merhamet duygusunun eseridir. Hiç şüphesiz Allah kullarından merhametli olanlara merhamet eder." buyurdu.
Açıklama: "sanki bir su kabı gibi" ifadesi "boş su kabı nasıl içine su konulurken ses çıkarırsa çocuk da can çekişirken öyle idi" manasında kullanılmıştır.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Veki', ona Yezid b. Abdullah Mevla Sahba, ona Şehr b. Havşeb, ona da Ümmü Seleme şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav), '...dine ve akla uygun (ma'rûf) hiçbir konuda sana karşı gelmeyecekleri..' (Mümtehine 60/12) ayetini "ölen kimsenin ardından feryat ederek ağlamak" olarak açıkladı.
Bize Ali b. Muhammed ve Veki'; (T) Bize Muhammed b. Beşşar, ona Yahya b. Said ve Abdurrahman, onlara Süfyan, ona Zübeyd, ona İbrahim, ona Mesruk; Bize Ali b. Muhammed ve Ebu Bekir b. Hallad, onlara Veki', ona A'meş, ona Abdullah b. Mürre, ona Mesruk, ona da Abdullah (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "(Bir musibete uğradığında) Elbiselerini (yaka paça) yırtan, elleri ile yanaklarına vuran ve cahiliye adeti olarak (ölümü ve helaki isteyen sözlerle) bağırıp çağıranlar bizden değildir."
Bize Muhammed b. Cabir el-Muharibî ve Muhammed b. Kerame, onlara Ebu Üsame, ona Abdurrahman b. Yezid b. Cabir, ona Mekhül ve Kasım, onlara da Ebu Ümame (ra), "Rasulullah (sav) yüzünü tırmalayan, yakasını yırtan ve 'yazıklar olsun, helak oldum' diyerek feryat eden kadına lanet etti." dediğini rivayet etmiştir.
Bize Ahmed b. Osman b. Hakim el-Evdî, ona Cafer b. Avn, ona Ebu Umeys, ona Ebu Sahra, ona da Abdurrahman b. Yezid ve Ebu Bürde (r.anhüma) şöyle rivayet etmişlerdir: Ebu Musa'nın hastalığı ağırlaşınca karısı Ümmü Abdullah ağlayarak feryat etmeye başladı, (Ebu Musa) ayılıp kendisine gelince karısına şöyle dedi: 'Rasulullah'ın (sav) kendilerinden uzak olduğu kimselerden benim de uzak olduğumu bilmiyor musun? Ebu Musa karısına, Rasulullah'ın (sav), "(Musibete uğradığında) saçını başını yolandan, bağırıp çağırandan ve üstünü başını yırtandan uzağım" dediğini anlatırdı.
Bize Yunus b. Abdula'la, ona Abdullah b. Vehb, ona Muaviye b. Salih ve Yahya b. Said, ona Amre (bt. Abdurrahmân), ona da Aişe (r. anha) şöyle rivayet etmiştir: Zeyd b. Hârise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Revâha'nın (r. anhüm) (Mute'de) öldürüldükleri haberi geldiği zaman Rasulullah (sav), kendisinde hüzün görülür bir şekilde oturdu. Ben de kapının aralığından Rasulullah'ın durumunu takip ediyordum. Bu sırada bir adam Rasulullah'a (sav) geldi ve Cafer'in ailesindeki kadınlarının ağladıklarını söyledi. Rasulullah da o kimseye, "Git ve onları (yüksek sesle feryat ederek ağlamalarını) engelle" dedi. O adam gitti sonra tekrar gelerek 'Ben kadınları uyardım ancak onlar durmadılar' dedi. Rasulullah (sav) (tekrar) "Git ve onları (yüksek sesle feryat ederek ağlamalarını) engelle" buyurdu. Adam gitti, sonra geri gelerek (tekrar) 'Ben kadınları uyardım ancak onlar durmadılar' dedi. Bu sefer Rasulullah (sav) "Git ve o kadınların ağızlarına toprak saç!" buyurdu. Aişe (r. anha) de bunun üzerine şöyle dedi: 'Ben o adama, Allah senin burnunu toprağa sürtsün (zelil etsin)! Vallahi sen ne Rasulullah'ı (bulunduğu meşakkati ve hüznü içinde kendi haline) bıraktın, ne de sana verdiği emri yerine getirdin! diye çıkıştım.'
Bize Süveyd b. Sa'd, ona Yahya b. Süleym, ona İbn Huseym, ona Şehr b. Havşeb, ona da Esma bt. Yezid şöyle rivayet etmiştir: Oğlu İbrahim öldüğü zaman Rasulullah (sav) ağladı. Ona (sav) taziyede bulunan kimse -ya Ebu Bekir ya da Ömer- 'Ya Rasulullah (sav) Allah'ın hakkını tazim etmeye en çok hak sahibi olan kimse sensin!' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav): "Göz yaşarır, kalp üzülür. Biz Rabbimizin kızmasına sebep olacak söz söylemeyiz." (Devamla, oğlu İbrahim'e hitaben şöyle dedi) "Eğer ölüm doğru bir vaad ve herkesi kapsayan genel bir takdir olmasaydı ve arkada kalanlar da önden gidene hiç kavuşmayacak olsaydı ey İbrahim, biz şu anda duyduğumuzdan çok daha büyük bir üzüntü içinde olurduk. Biz gerçekten senin için çok üzgünüz."