94 Kayıt Bulundu.
Bize Amr b. Avn, ona Hammad b. Seleme, ona Humeyd, Sabit ve Katade, onlara da Enes (b. Malik) (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav) zamanında fiyatlar artınca insanlar, 'Ya Rasulallah, fiyatlar arttı. Sen bizim için malların (tavan) fiyatlarını belirlesen!' deyince, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: 'Hiç şüphesiz, yaratan, daraltan ve genişleten (rızkı azaltıp çoğaltarak ucuzluğu ve pahalılığı ortaya çıkaran), rızkı veren ve fiyatları belirleyen Allah'tır! Ben, sizden birinizin bir kan veya mal sebebiyle hakkını benden talep edeceği herhangi bir haksızlık yapmadan Rabbime kavuşmayı ümit ederim!"
Açıklama: وَلَيْسَ أَحَدٌ مِنْكُمْ يَطْلُبُنِى بِمَظْلَمَةٍ ظَلَمْتُهَا ifadesi "yaptığım bir haksızlıktan dolayı hakkını talep etmeksizin..." gibi bir çeviriye imkan tanımaktadır. Ancak Rasulullah'ın hak talebine dair tutumu bu şekilde çevirmeyi gerekli kılmıştır.
Bize Muhammed b. Beşşar, ona Amr b. Yunus, ona İkrime b. Ammar, ona Simak el-Hanefi Ebu Zümeyl, ona Abdullah b. el-Abbas, ona da Ömer b. Hattâb şöyle demiştir: "Ben, Rasulullah'ın (sav) huzuruna (odasına)girdim. O, bir hasır üstünde (uzanmış) idi. [Ömer der ki:] Biraz sonra oturdum. Baktım ki O'nun (sav) üzerinde bir îzâr (peştemal) var ve üzerinde ondan başka bir şey yok. Bir de gördüm ki hasır O'nun mübarek böğründe iyice iz yapmış. Odasının bir kenarında da bir sâ (ölçeği) kadar bir tutam arpa ve biraz karaz (deri tabaklamada kullanılan selem ağacı meyvesi) gözüme ilişti. Henüz tabaklanmamış bir deriyi de asılı gördüm. Bu vaziyet karşısında gözlerim yaşardı. Bunun üzerine O (sav) 'Seni ağlatan nedir, Ey Hattâb'ın oğlu?' buyurdu. Ben de 'Ey Allah'ın Peygamberi! Nasıl ağlamayayım? Şu hasır senin (mübarek) böğründe iyice iz yapmış, şu kilerinde (bir iki parçadan) başka bir şey göremiyorum. Halbuki şu Kisrâ ve Kayser, meyveler ile nehirler içinde, Sen ise Allah'ın peygamberi ve seçkin kulusun, ama hazinen de işte bu', dedim. Hz. Peygamber (sav) 'Ey Hattâb'ın oğlu! Ahiretin bize, dünyanın da onlara olmasına razı olmaz mısın?' buyurdu. Ben de 'razı olurum' dedim."
Bize Amr b. Avn, ona Hammad b. Seleme, ona Humeyd, Sabit ve Katade, onlara da Enes (b. Malik) (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav) zamanında fiyatlar artınca insanlar, 'Ya Rasulallah, fiyatlar arttı. Sen bizim için malların (tavan) fiyatını belirlesen!' deyince, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: 'Hiç şüphesiz, yaratan, daraltan ve genişleten (rızkı azaltıp çoğaltarak ucuzluğu ve pahalılığı ortaya çıkaran), rızkı veren ve fiyatları belirleyen Allah'tır! Ben, sizden birinizin bir kan veya mal sebebiyle benden talep edeceği herhangi bir haksızlık yapmadan Rabbime kavuşmayı ümit ederim!"
Bize Amr b. Avn, ona Hammad b. Seleme, ona Humeyd, Sabit ve Katade, onlara da Enes (b. Malik) (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav) zamanında fiyatlar artınca insanlar 'Ya Rasulallah, fiyatlar arttı. Sen bizim için malların (tavan) fiyatlarını belirlesen!' deyince, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: 'Hiç şüphesiz, yaratan, daraltan ve genişleten (rızkı azaltıp çoğaltarak ucuzluğu ve pahalılığı ortaya çıkaran), rızkı veren ve fiyatları belirleyen Allah'tır! Ben, içinizden hiç birinin bir kan veya maldan dolayı kendisine yaptığım bir haksızlık sebebiyle benden hakkını talep etmeyeceği bir şekilde Rabbime kavuşmayı ümit ederim!"
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Câbir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "Komutanımız Ebu Ubeyde b. Cerrâh olduğu halde Rasulullah (sav) bizi üç yüz süvari ile Kureyş kervanını gözlememiz için sevk etti. On beş gün boyunca Sahilde kaldık ve öyle şiddetli bir açlığa yakalandık ki ağaç yaprakları (الْخَبَطَ) yedik. Bundan ötürü bu ordu, “Ceyşü'l-habat” olarak isimlendirildi. O arada deniz kıyısına amber denilen büyük bir balık vurdu. on beş gün boyunca ondan yedik ve yağından yağlandık. Sonunda gücümüz kuvvetimiz yerine geldi. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birini alıp onu dikti ve beraberindeki en uzun adama yöneldi. -Süfyan bir rivayetinde “Kaburga kemiklerinden birini alıp onu dikti ve bir adam ile deveyi aldı” demiştir.- O adam ve deve kemiğin altından geçiverdi. Cabir der ki: Ordudan bir adam üç deve kesmişti. Ardından üç deve daha kesti. Sonra bir daha üç deve kesti. Akabinde Ebu Ubeyde onu yasakladı." Amr der ki: Bize Ebu Salih ona Kays b. Sa'd şöyle rivayet etmiştir: Ben orduda iken babam (Sa'd b. Ubade)'ye “insanlar acıktılar” dedim. (Babam) “Hayvan kes” dedi. “Ben de kestim” dedim. Ardından “İnsanlar acıktılar” dedim. (Babam), “Hayvan kes” dedi. Sonra “İnsanlar acıktılar” dedim. (Babam), “Hayvan kes” dedi. “Ben de kestim” dedim. Daha sonra yine acıktılar. (Babam) “Hayvan kes” dedi. Sonra kesmek bana yasaklandı.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd b. Zeyd, ona Yahya b. Saîd, ona Ubeyd b. Huneyn, ona da İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle demiştir: Ben, Peygamber'e (sav) karşı birbirine yardım eden iki kadının kim olduğunu, Ömer'e sormak isteyerek tam bir sene bekledim, ama heybetinden çekinerek soramadım. Nihayet bir gün bir konaklama esnasında bineğinden indi ve ihtiyaç gidermek için erâk ağaçlarının arasına girdi. Çıkınca ben bunu kendisine sordum. O da “Âişe ile Hafsa” dedi, sonra şöyle devam etti: Bizler Cahiliye devrinde kadınlara bir değer vermezdik. İslâm gelip de Allah onlar hakkında ayet indirince bizler de işlerimize müdahale ettirmeden, onların üzerimizde hakkı olduğunu düşündük. Bir gün hanımımla aramda bir tartışma oldu ve o bana ağır sözler kullandı. Bunun üzerine ben ona “sınırını bil ve haddini aşma” dedim. O da “sen bunu söylüyorsun ama kızın Peygamber'i (sav) üzüyor” dedi. Bunun üzerine ben Hafsa'ya gelip “seni uyarıyorum, Allah'a ve Rasulü'ne sakın isyan etme” dedim ve Peygamber'i üzme konusunda önce ona öğüt verdim, sonra Ümmü Seleme'ye gittim, ona da Hafsa'ya söylediğimi söyledim. Ümmü Seleme “sana hayret ediyorum ey Ömer, bizim işlerimize karışıyorsun. Şimdi de hiçbir şey kalmadı da Rasulullah (sav) ile hanımları arasına mı giriyorsun?” dedi ve bunu tekrar tekrar söyledi. Ensâr'dan bir adam vardı. O Rasulullah'ın (sav) meclisinden uzakta olduğu zaman ben Rasulullah'ın meclisinde bulunur ve orada olan ne varsa gelip ona bildirirdim. Ben Rasulullah'ın meclisinde bulunamadığım zaman da o hazır bulunur ve Rasulullah'ın meclisinde olan ne varsa gelip bana aktarırdı. O sıralarda Şam'daki Gassân Meliki hariç, Rasulullah'ın etrafında bulunanlarla ilişkileri düzgündü. Biz Gassân Melik'inin bize gelip saldırmasından korkuyorduk. Derken bir gün Ensârî komşumun “bir olay oldu” diyerek geldiğini gördüm. Ona “ne oldu? Gassânîler mi saldırdı?” dedim. Ensârî “undan daha büyük bir olay oldu, Rasulullah (sav) eşlerini boşamış” dedi. Ben hemen geldim, bir de gördüm ki, kadınların odalarının hepsinde bir ağlama sesi var. Peygamber (sav) ise biraz yüksekçe seki şeklindeki odasına çekilmiş, kapısında da siyahî hizmetçisi duruyor. Onun yanına gelip “içeri girmem için, izin isteyiver” dedim. Peygamber (sav) bana izin verdi, yanına girdim, ve gördüm ki Peygamber (sav) bir hasır üzerinde yatıyor, yattığı hasırın izleri yan tarafına çıkmıştı. Başının altında içi lif dolu meşin bir yastık vardı. İçeride asılmış birkaç tane tabaklanmamış hayvan derisi ile deri tabaklamakta kullanılan bir miktar karaz ağacı yaprağı vardı. Ben Rasulullah'a, Hafsa ile Ümmü Seleme'ye söylediklerimi ve Ümmü Seleme'nin bana verdiği cevabı aktardım. Rasulullah güldü. Kendi o yüksekçe odasında yirmi dokuz gece kaldı, sonra eşlerinin yanına döndü.
"Bazı erkekler elbiseleri dar ve uygun olmadığı için çocuklar gibi vücutlarına bağlayarak Rasulullah'ın arkasında namaz kılıyorlardı. Böylesi durumlarda erkeklerin arkasındaki saflarda namaz kılan kadınlara: 'Erkekler secdeyi bitirip oturmadıkça siz kadınlar başınızı kaldırmayın,' denildi."
Ali b. Abdurrahman b. Mehdî, ona Malik, ona Ebu Nadr mevla Ömer b. Ubeydullah, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Hz. Peygamber'in (sav) hanımı Hz. Âişe (r. anha) şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) önünde, ayaklarım onun kıblesine gelecek şekilde yatarak uyurdum, secde edeceği zaman bana dokunurdu, ben de ayaklarımı toplardım ve ayağa kalktığı zaman tekrar uzatırdım. O zamanlarda evlerde lamba yoktu.
Bize Müsedded, ona Hammad, ona Abdülaziz, ona Enes; (T) Bize Yunus, ona Sabit, ona da Enes'in (ra) söylediğine göre Medine halkı Rasulullah (sav) zamanında bir kuraklık yaşadı. Bir cuma günü Rasulullah (sav) hutbe verirken bir adam ayağa kalktı ve 'Ey Allah'ın Rasulü! At sürüleri helak oldu, davar sürüleri mahvoldu. Allah'a dua etsen de bize yağmur yağdırsa!' dedi. Rasulullah (sav) ellerini kaldırdı, dua etti. Enes (ra) şöyle dedi: Gökyüzü cam gibi parlak iken rüzgar esti, bir bulut oluştu. Sonra bulut toplandı. Ardından gökyüzünden bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Çıktık, evlerimize gelene kadar suya bata çıka yürüdük. Öteki cumaya kadar yağmur aralıksız yağdı. Ertesi cuma aynı adam -veya bir başkası- ayağa kalktı, 'Ey Allah'ın Rasulü! Evler yıkıldı, Allah'a dua etsen de yağmur kesilse!' dedi. Rasulullah (sav) gülümsedi, sonra "Üzerimize değil; çevremize yağdır" diye dua etti. Buluta baktım, parçalanarak Medine'nin semasını taç misali kuşattı.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Câbir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "Komutanımız Ebu Ubeyde b. Cerrâh olduğu halde Rasulullah (sav) bizi üç yüz süvari ile Kureyş kervanını gözlememiz için sevk etti. On beş gün boyunca Sahilde kaldık ve öyle şiddetli bir açlığa yakalandık ki ağaç yaprakları (الْخَبَطَ) yedik. Bundan ötürü bu ordu, “Ceyşü'l-habat” olarak isimlendirildi. O arada deniz kıyısına amber denilen büyük bir balık vurdu. on beş gün boyunca ondan yedik ve yağından yağlandık. Sonunda gücümüz kuvvetimiz yerine geldi. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birini alıp onu dikti ve beraberindeki en uzun adama yöneldi. -Süfyan bir rivayetinde “Kaburga kemiklerinden birini alıp onu dikti ve bir adam ile deveyi aldı” demiştir.- O adam ve deve kemiğin altından geçiverdi. Cabir der ki: Ordudan bir adam üç deve kesmişti. Ardından üç deve daha kesti. Sonra bir daha üç deve kesti. Akabinde Ebu Ubeyde onu yasakladı." Amr der ki: Bize Ebu Salih ona Kays b. Sa'd şöyle rivayet etmiştir: Ben orduda iken babam (Sa'd b. Ubade)'ye “insanlar acıktılar” dedim. (Babam) “Hayvan kes” dedi. “Ben de kestim” dedim. Ardından “İnsanlar acıktılar” dedim. (Babam), “Hayvan kes” dedi. Sonra “İnsanlar acıktılar” dedim. (Babam), “Hayvan kes” dedi. “Ben de kestim” dedim. Daha sonra yine acıktılar. (Babam) “Hayvan kes” dedi. Sonra kesmek bana yasaklandı.