309 Kayıt Bulundu.
Bize Müsedded b. Müserhed, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona İbrahim, ona Abdurrahman b. Yezid'in haber verdiğine göre Selman-ı Farisi'ye şöyle denilmiştir: 'Peygamberiniz size abdest bozarken nasıl oturulacağına varıncaya kadar her şeyi öğretti, öyle mi?' (Selman da): "Evet, O (sav) bizleri büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye yönelmekten, sağ elle, üçten az taşla, hayvan tezeği veya kemikle temizlenmekten de nehyetti" diye cevap vermiştir.
Açıklama: Müslim'in (M000607) rivayetinde soruyu soranın müşrik olduğu vurgusu yapılmaktadır. Zira Müslüman her şeyi ondan öğrenmek için çaba harcarken, dışarıdan biri gibi ve biraz da alaycı bir eda ile "arkadaşınız size her şeyi öğretti öğle mi?" şeklindeki bir soruyu, başka bir sahabiye yöneltemez. Selman'ın günlük ve sıradan bir olguyu yani tuvaleti ve temizliğini, kendilerini ayrıştıran bir vasıf olarak zikretmesi önemlidir. En az üç taşla temizlenmek gibi temizlik hassasiyetine vurgu yapması ise, ümmetin temizlik algısına katkı sağlamaktadır.
Bize Müsedded, ona Haris b. Ubeyd, ona Muhammed b. Abdulmelik b. Ebu Mahzûre, ona babası (Abdulmelik b. Mahzûre), ona da (Muhammed'in) dedesi (Ebu Mahzûre Semure b. Mi'yer) şöyle rivayet etmiştir: Ben, Rasulullah'a (sav) bana ezanı öğretin dedim. Hz. Peygamber (sav), başımın ön tarafını okşadı ve şöyle buyurdu: "Sesini yükselterek Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür dersin. Ardından sesini kısarak şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasuludür, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasuludür, dersin. Sonra sesini yükselterek Allah'tan başka ilah yoktur, Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasuludür, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasuludür, haydi namaza, haydi namaza, haydi kurtuluşa, haydi kurtuluşa dersin. Eğer sabah namazı için ezan okuyorsan da namaz uykudan hayırlıdır, namaz uykudan hayırlıdır, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah'tan başka ilah yoktur, dersin."
Bize Hasan b. Ali, ona Ebu Âsım ve Abdürrezzak, onlara İbn Cüreyc, ona Osman b. Saib, ona babası (Saib) ve Ümmü Abdülmelik b. Ebu Mahzûre, ona da Ebu Mahzûre, Hz. Peygamber'den (sav) (bir önceki) hadise benzer şekilde rivayette bulundu ve şunu ekledi: "Sabahın ilk namazı için ezan okuyorsan namaz uykudan hayırlıdır, namaz uykudan hayırlıdır dersin." [Ebû Davud şöyle demiştir: Müsedded'in hadisi (ezanın lafızları konusunda) daha tam ve anlaşılırdır.] [Müsedded rivayetinde şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav), bana ezanı ikişer ikişer; "Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın Rasuludür, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın Rasuludür, haydi namaza, haydi namaza, haydi kurtuluşa, haydi kurtuluşa, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah'tan başka ilah yoktur" (şeklinde) öğretti.] [(Ravi) Abdürrezzak şöyle rivayet etmiştir: (Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur): "Namaz için kamet getireceğin zaman iki defa namaz vakti girmiştir de. (Dediklerimi) işittin mi (ey Ebu Mahzûre)?"] [(Ravi Saib) şöyle demiştir: Ebu Mahzûre, Hz. Peygamber (sav) başının ön tarafını okşadı diye ne perçemini keser ne de ortadan ikiye ayırırdı.]
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu Âsım, ona İbn Cüreyc, ona İbn Abdulmelik b. Ebu Mahzûre yani Abdülaziz, ona İbn Muhayrîz, ona da Ebu Mahzûre şöyle rivayet etmiştir: Bana, ezanı, bizzat Hz. Peygamber (sav) öğretti ve şöyle buyurdu: "Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür. Sonra tekrar başa dön ve sesini yükselterek devam et: Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür, şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür, haydi namaza, haydi namaza, haydi kurtuluşa, haydi kurtuluşa, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah'tan başka ilah yoktur."
Bize en-Nüfeylî, ona İbrahim b. İsmail b. Abdülmelik b. Ebu Mahzûre, ona dedesi Abdulmelik b. Ebu Mahzûre, ona da Ebu Mahzûre şöyle rivayet etmiştir: Bana, ezanı, Rasulullah (sav) harf harf öğretti: "Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür. Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür. Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür. Haydi namaza. Haydi namaza. Haydi kurtuluşa. Haydi kurtuluşa." [(Ravi) dedi ki: Ebu Mahzûre, sabah ezanında namaz uykudan hayırlıdır derdi.]
Bize Muhammed b. Davud el-İskenderânî, ona Ziyad b. Yunus, ona Nafi' b. Ömer el-Cümehî, ona Abdülmelik b. Ebu Mahzûre, ona Abdullah b. Muhayrîz el-Cumehi, ona da Ebu Mahzûre şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav), ona, ezanı şöyle diyerek öğretmiştir: "Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür." Ardından (ravi Nafi' b. Ömer), İbn Cüreyc'in Abdülaziz b. Abdülmelik'ten rivayet ettiği hadise benzer şekilde ve aynı manaya gelecek şekilde rivayet etti. [Ebu Davud şöyle demiştir: Malik b. Dinar'ın rivayet ettiği hadiste, İbn Ebu Mahzûre'ye sordum; bana, dedenin Rasulullah'tan (sav) naklettiği ezanı rivayet eder misin? dedim, o da ezanı okuyup sadece iki kere "Allah en büyüktür." dedi şeklinde bir kısım vardır. Aynı şekilde, Cafer b. Süleyman'ın İbn Ebu Mahzûre'den, onun amcasından, onun da (İbn Ebu Mahzûre'nin) dedesinden rivayet ettiği hadis de böyledir. Ancak bu hadiste, "Sonra başa dön, sesini yükselt ve Allah en büyüktür, Allah en büyüktür de" kısmı, Malik'in rivayetinden farklıdır.]
Bize Müsedded b. Müserhed, ona Hafs (b. Gıyâs en-Nehaî), ona (Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran) el-A'meş, ona Ebu Sefer (Said b. Yühmid el-Hemdani), ona da Abdullah b. Amr (ra) rivayet etmiştir: Annemle birlikte, bana ait bir bir kulübenin duvarını çamurla tamir ederken Rasulullah (sav) bana uğradı ve "bu nedir ey Abdullah?" diye sordu. Ya Rasulallah! onu tamir ediyorum diye cevap verdim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ecel, bunun harap olmasından çok daha hızlıdır."
Açıklama: Çamurla tamir edilen bir kulübenin harap olma süresi ile, insan hayatının bitme süresi karşılaştırılarak, müminlere bir uyarıda bulunulmuştur.
Bize Abdussamed, ona Sâbit, ona Âsım, ona Selmân, ona Şamlı bir adam, ona Cünâde, ona da Ubâde b. es-Sâmit'in şöyle anlattığını rivayet etti: "Rasulullah'ı (sav) hastayken ziyaret etmek üzere huzuruna girdim. O kadar acı çekiyordu ki şiddetini ancak Allah bilir. Akşam üzeri tekrar gittim. Bu sefer rahatlamıştı ve daha iyi görünüyordu. Kendisine 'Sabah yanınıza geldim. O kadar acı çekiyordunuz ki şiddetini ancak Allah bilir, akşam geldim iyileşmişsiniz' dedim. Rasulullah (sav) bana "Ey Ubâde! Cibrîl (as) bana beni iyileştiren bir rukye yaptı. Sana bu rukyeyi öğreteyim mi?" dedi. Ben de elbette dedim. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'ın adıyla sana sıkıntı veren her hasetçinin ve gözün kıskançlığından Allah'ın adıyla sana rukye yapıyorum. Sana şifa veren Allah'ın adıyla.' ifadelerini dile getirdi.
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte sahih li ğayrihidir.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam, ona Ma'mer; (T) Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios de "peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada?" dedi. Onlar da "evet" dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios "peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim?" dedi. Ben de "benim" dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios "bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyân'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler" dedi. Ebu Süfyân "vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim" dedi Sonra Herakleios tercümanına "ona 'aranızda onun nesebi nasıldır' diye sor" dedi. Ben de "nesebi soyludur" dedim. Herakleios "peki atalarından melik olan kimse var mıydı?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı" dedi. Ben de "zayıflarıdır" dedim. Herakleios "ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu?" dedi. Ben de "sayıları artıyor" dedim. Herakleios "ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "hiç onunla savaştınız mı?" dedi. Ben de "evet" dedim. Herakleios "peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı?" dedi. Ben de "nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık" dedim. Herakleios "sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı?" dedi. Ben de "hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz" dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios "peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Sonra Herakleios tercümanına "ona şunları söyle" dedi ve şöyle devam etti: "Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. 'Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu' sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini, sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor, derdim." Daha sonra Herakleios "size ne emrediyor?" diye sordu. Ben de "bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor" dedim. Herakleios "eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak" dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın. “Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma "İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor" dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti. Zührî der ki: Herakleios, Romalıların ileri gelenlerini çağırıp köşklerinden birinde onları topladı. Onlara "Ey Romalılar! Daima kurtuluş ve istikamet üzere olmayı, güç ve hakimiyetinizin baki kalmasını istemez misiniz?" deyince ürküp kaçışan yaban merkepleri gibi kapıya doğru koşuştular. Ancak kapıların kapatıldığını fark ettiler. Herakleios "onları bırakmayın." dedi. Onları yanına getirttikten sonra "Hanginizin dinine daha sıkı bağlı olduğunu öğrenmek için sizi sınadım. Sizden beklediğim tavrı sergilediniz" dedi. Onlar da önünde secde ettiler, ona bağlılıklarını gösterdiler.
Bize Ahmed b. Yunus, ona Züheyr, ona Osman b. Hakim, ona İbrahim b. Muhammed b. Hâtib el-Kuraşî, ona Ebu Talha el-Esedî, ona da Enes b. Malik'in (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) dışarı çıkmıştı. Yüksek bir yapı gördü ve "bu nedir?" diye sordu. Ashabı –Ensar'dan bir adam için- bu falancanın evidir diye cevap verdiler. Hz. Peygamber (sav) bir şey söylemedi ama bu durum aklına takılmıştı. Bir süre sonra bu yapının sahibi Rasulullah'ın (sav) yanına geldi ve insanların içinde ona selam verdi. Ne var ki Rasulullah (sav) ondan yüz çevirdi. Birkaç defa selamlamak istediyse de aynı karşılığı aldı. Sonunda Hz. Peygamber'in kızdığını ve kendisinden yüz çevirdiğini anladı. Adam durumu Hz. Peygamber’in ashabına şikâyet etti. Ben Rasulullah'ı tanıyamıyorum dedi. Hz. Peygamber (sav) dışarı çıktı ve senin büyük binanı gördü dediler. Adam gidip o yapıyı yıktı ve yerle bir etti. Bir gün Rasulullah (sav) evinden çıktığında bu yapıyı göremedi ve "binaya ne oldu?" diye sordu. Onun sahibi selamını almamanızdan dert yandı. Biz de durumu ona anlattık. Adam da binayı yıktı dediler. Bunun üzerine "mutlaka yapılması gerekenler hariç her bina sahibine vebaldir" buyurdu.