حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَحَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ قَالاَ حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ جُرَيْجٍ أَخْبَرَنِى أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم خَطَبَ يَوْمًا فَذَكَرَ رَجُلاً مِنْ أَصْحَابِهِ قُبِضَ فَكُفِّنَ فِى كَفَنٍ غَيْرِ طَائِلٍ وَقُبِرَ لَيْلاً فَزَجَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُقْبَرَ الرَّجُلُ بِاللَّيْلِ حَتَّى يُصَلَّى عَلَيْهِ إِلاَّ أَنْ يُضْطَرَّ إِنْسَانٌ إِلَى ذَلِكَ وَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِذَا كَفَّنَ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ فَلْيُحَسِّنْ كَفَنَهُ » .
Bize Harun b. Abdullah ve Haccac b. Şâir, onlara Haccac b. Muhammed, ona İbn Cüreyc, ona Ebu Zübeyr, ona da Cabir b. Abdullah şöyle nakletmiştir: Nebi (sav) bir gün hutbe verdi ve ashabından birisinin vefat edip, pek yeterli gelmeyen bir kefen ile kefenlendiğinden ve geceleyin defnedildiğinden söz edildi. Nebi (sav) bunun üzerine -bir kimsenin buna mecbur kalması hali müstesna- ölen bir kimsenin cenaze namazı kılınmadan geceleyin defnedilmemesini emretti. Ayrıca Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Sizden biri kardeşini kefenlediği zaman kefenini güzel yapsın."
Açıklama: Bu rivayet, İslam'ın insana verdiği değeri ifade ettiği gibi vefat eden kişiye saygı göstermeyi ve aynı zamanda cenaze işlerinde titizlik göstermeyi de ortaya koymaktadır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281422, M002185-2
Hadis:
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَحَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ قَالاَ حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ جُرَيْجٍ أَخْبَرَنِى أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم خَطَبَ يَوْمًا فَذَكَرَ رَجُلاً مِنْ أَصْحَابِهِ قُبِضَ فَكُفِّنَ فِى كَفَنٍ غَيْرِ طَائِلٍ وَقُبِرَ لَيْلاً فَزَجَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُقْبَرَ الرَّجُلُ بِاللَّيْلِ حَتَّى يُصَلَّى عَلَيْهِ إِلاَّ أَنْ يُضْطَرَّ إِنْسَانٌ إِلَى ذَلِكَ وَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِذَا كَفَّنَ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ فَلْيُحَسِّنْ كَفَنَهُ » .
Tercemesi:
Bize Harun b. Abdullah ve Haccac b. Şâir, onlara Haccac b. Muhammed, ona İbn Cüreyc, ona Ebu Zübeyr, ona da Cabir b. Abdullah şöyle nakletmiştir: Nebi (sav) bir gün hutbe verdi ve ashabından birisinin vefat edip, pek yeterli gelmeyen bir kefen ile kefenlendiğinden ve geceleyin defnedildiğinden söz edildi. Nebi (sav) bunun üzerine -bir kimsenin buna mecbur kalması hali müstesna- ölen bir kimsenin cenaze namazı kılınmadan geceleyin defnedilmemesini emretti. Ayrıca Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Sizden biri kardeşini kefenlediği zaman kefenini güzel yapsın."
Açıklama:
Bu rivayet, İslam'ın insana verdiği değeri ifade ettiği gibi vefat eden kişiye saygı göstermeyi ve aynı zamanda cenaze işlerinde titizlik göstermeyi de ortaya koymaktadır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2185, /365
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Zübeyr Muhammed b. Müslim el-Kuraşi (Muhammed b. Müslim b. Tedrus)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Muhammed Haccac b. Muhammed el-Mesîsî (Haccac b. Muhammed)
5. Harun b. Abdullah el-Bezzâz (Harun b. Abdullah b. Mervan)
Konular:
Cenaze Namazı, gıyabi
Cenaze, cenazenin yıkanması
Cenaze, gece defnedilmesi
Cenaze, kefenlemek
Cenaze, törenine katılmak
Eğitim, Hz. Peygamber, müslümanları uyarması
Hz. Peygamber, öğreticiliği
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
KTB, CENAZE, CENAİZ
KTB, NAMAZ,
Sahabe, Fazileti
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2599, M004607
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِىُّ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ وَمُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ رَافِعٍ - قَالَ ابْنُ رَافِعٍ وَابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا وَقَالَ الآخَرَانِ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ أَبَا سُفْيَانَ أَخْبَرَهُ مِنْ فِيهِ إِلَى فِيهِ قَالَ انْطَلَقْتُ فِى الْمُدَّةِ الَّتِى كَانَتْ بَيْنِى وَبَيْنَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَبَيْنَا أَنَا بِالشَّأْمِ إِذْ جِىءَ بِكِتَابٍ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى هِرَقْلَ يَعْنِى عَظِيمَ الرُّومِ - قَالَ - وَكَانَ دِحْيَةُ الْكَلْبِىُّ جَاءَ بِهِ فَدَفَعَهُ إِلَى عَظِيمِ بُصْرَى فَدَفَعَهُ عَظِيمُ بُصْرَى إِلَى هِرَقْلَ فَقَالَ هِرَقْلُ هَلْ هَا هُنَا أَحَدٌ مِنْ قَوْمِ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ قَالُوا نَعَمْ - قَالَ - فَدُعِيتُ فِى نَفَرٍ مِنْ قُرَيْشٍ فَدَخَلْنَا عَلَى هِرَقْلَ فَأَجْلَسَنَا بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ أَيُّكُمْ أَقْرَبُ نَسَبًا مِنْ هَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَقُلْتُ أَنَا. فَأَجْلَسُونِى بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَجْلَسُوا أَصْحَابِى خَلْفِى ثُمَّ دَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ لَهُ قُلْ لَهُمْ إِنِّى سَائِلٌ هَذَا عَنِ الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَإِنْ كَذَبَنِى فَكَذِّبُوهُ. قَالَ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ وَايْمُ اللَّهِ لَوْلاَ مَخَافَةَ أَنْ يُؤْثَرَ عَلَىَّ الْكَذِبُ لَكَذَبْتُ. ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ سَلْهُ كَيْفَ حَسَبُهُ فِيكُمْ قَالَ قُلْتُ هُوَ فِينَا ذُو حَسَبٍ قَالَ فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مَلِكٌ قُلْتُ لاَ. قَالَ فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ وَمَنْ يَتَّبِعُهُ أَشْرَافُ النَّاسِ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ قَالَ قُلْتُ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ. قَالَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ قَالَ قُلْتُ لاَ بَلْ يَزِيدُونَ. قَالَ هَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ سَخْطَةً لَهُ قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ قُلْتُ نَعَمْ. قَالَ فَكَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إِيَّاهُ قَالَ قُلْتُ تَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَالاً يُصِيبُ مِنَّا وَنُصِيبُ مِنْهُ. قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ قُلْتُ لاَ. وَنَحْنُ مِنْهُ فِى مُدَّةٍ لاَ نَدْرِى مَا هُوَ صَانِعٌ فِيهَا. قَالَ فَوَاللَّهِ مَا أَمْكَنَنِى مِنْ كَلِمَةٍ أُدْخِلُ فِيهَا شَيْئًا غَيْرَ هَذِهِ. قَالَ فَهَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ قَالَ قُلْتُ لاَ. قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ قُلْ لَهُ إِنِّى سَأَلْتُكَ عَنْ حَسَبِهِ فَزَعَمْتَ أَنَّهُ فِيكُمْ ذُو حَسَبٍ وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ فِى أَحْسَابِ قَوْمِهَا. وَسَأَلْتُكَ هَلْ كَانَ فِى آبَائِهِ مَلِكٌ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقُلْتُ لَوْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مَلِكٌ قُلْتُ رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ آبَائِهِ. وَسَأَلْتُكَ عَنْ أَتْبَاعِهِ أَضُعَفَاؤُهُمْ أَمْ أَشْرَافُهُمْ فَقُلْتَ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ وَهُمْ أَتْبَاعُ الرُّسُلِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقَدْ عَرَفْتُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَدَعَ الْكَذِبَ عَلَى النَّاسِ ثُمَّ يَذْهَبَ فَيَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَهُ سَخْطَةً لَهُ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ إِذَا خَالَطَ بَشَاشَةَ الْقُلُوبِ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَزِيدُونَ أَوْ يَنْقُصُونَ فَزَعَمْتَ أَنَّهُمْ يَزِيدُونَ وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ حَتَّى يَتِمَّ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَاتَلْتُمُوهُ فَزَعَمْتَ أَنَّكُمْ قَدْ قَاتَلْتُمُوهُ فَتَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ سِجَالاً يَنَالُ مِنْكُمْ وَتَنَالُونَ مِنْهُ. وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْتَلَى ثُمَّ تَكُونُ لَهُمُ الْعَاقِبَةُ وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ فَزَعَمْتَ أَنَّهُ لاَ يَغْدِرُ. وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ لاَ تَغْدِرُ. وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ فَزَعَمْتَ أَنْ لاَ. فَقُلْتُ لَوْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ أَحَدٌ قَبْلَهُ قُلْتُ رَجُلٌ ائْتَمَّ بِقَوْلٍ قِيلَ قَبْلَهُ. قَالَ ثُمَّ قَالَ بِمَ يَأْمُرُكُمْ قُلْتُ يَأْمُرُنَا بِالصَّلاَةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّلَةِ وَالْعَفَافِ قَالَ إِنْ يَكُنْ مَا تَقُولُ فِيهِ حَقًّا فَإِنَّهُ نَبِىٌّ وَقَدْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنَّهُ خَارِجٌ وَلَمْ أَكُنْ أَظُنُّهُ مِنْكُمْ وَلَوْ أَنِّى أَعْلَمُ أَنِّى أَخْلُصُ إِلَيْهِ لأَحْبَبْتُ لِقَاءَهُ وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمَيْهِ وَلَيَبْلُغَنَّ مُلْكُهُ مَا تَحْتَ قَدَمَىَّ. قَالَ ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَرَأَهُ فَإِذَا فِيهِ
"بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مِنْ مُحَمَّدٍ رَسُولِ اللَّهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ سَلاَمٌ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الإِسْلاَمِ أَسْلِمْ تَسْلَمْ وَأَسْلِمْ يُؤْتِكَ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ وَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عَلَيْكَ إِثْمَ الأَرِيسِيِّينَ." وَ "(يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَنْ لاَ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ)" فَلَمَّا فَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ الْكِتَابِ ارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ عِنْدَهُ وَكَثُرَ اللَّغْطُ وَأَمَرَ بِنَا فَأُخْرِجْنَا. قَالَ فَقُلْتُ لأَصْحَابِى حِينَ خَرَجْنَا لَقَدْ أَمِرَ أَمْرُ ابْنِ أَبِى كَبْشَةَ إِنَّهُ لَيَخَافُهُ مَلِكُ بَنِى الأَصْفَرِ - قَالَ - فَمَا زِلْتُ مُوقِنًا بِأَمْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَىَّ الإِسْلاَمَ.
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalî, İbn Ebu Ömer, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios da peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada dedi. Onlar da evet dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios; peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim dedi. Ben de benim dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios; bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyan'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler dedi. Ebu Süfyan; vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim dedi Sonra Herakleios tercümanına ona aranızda onun nesebi nasıldır diye sor dedi. Ben de nesebi soyludur dedim. Herakleios; peki atalarından melik olan kimse var mıydı dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı dedi. Ben de zayıflarıdır dedim. Herakleios; ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu dedi. Ben de sayıları artıyor dedim. Herakleios; ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu dedi. Ben de hayır dedim. Herakleios; hiç onunla savaştınız mı dedi. Ben de evet dedim. Herakleios; peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı dedi. Ben de nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık dedim. Herakleios; sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı dedi. Ben de hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios; peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu dedi. Ben de hayır dedim. Sonra Herakleios tercümanına; ona şunları söyle dedi ve şöyle devam etti: Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor derdim. Daha sonra Herakleios; size ne emrediyor diye sordu. Ben de bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor dedim. Herakleios; eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın." "Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma; İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4607, /755
Senetler:
()
Konular:
Ahlak, eylemle ilişkisi
Ahlak, güzel ahlak
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Arkadaş, Arkadaşlık, arkadaşlık ilişkileri
DOĞRULUK VE YALANCILIK
Dürüstlük, doğruluk
Hz. Peygamber, daveti
Hz. Peygamber, Kişiliği, Hayatı ve Örnekliği
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
HZ.PEYGAMBER'İN SAYGINLIĞI
Müslüman, Hoşgörü, müsamaha
Tebliğ, Hz. Peygamber, hükümdarlara mektubu
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَحَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ قَالاَ حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ جُرَيْجٍ أَخْبَرَنِى أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم خَطَبَ يَوْمًا فَذَكَرَ رَجُلاً مِنْ أَصْحَابِهِ قُبِضَ فَكُفِّنَ فِى كَفَنٍ غَيْرِ طَائِلٍ وَقُبِرَ لَيْلاً فَزَجَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُقْبَرَ الرَّجُلُ بِاللَّيْلِ حَتَّى يُصَلَّى عَلَيْهِ إِلاَّ أَنْ يُضْطَرَّ إِنْسَانٌ إِلَى ذَلِكَ وَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم
"إِذَا كَفَّنَ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ فَلْيُحَسِّنْ كَفَنَهُ."
Bize Harun b. Abdullah ve Haccâc b. eş-Şâir, o ikisine Haccâc b. Muhammed, ona İbn Cüreyc, ona Ebu Zübeyr'in rivayet ettiğine göre o, Cabir b. Abdullah'ı Rasulullah'tan (sav) şu hadisi naklederken dinlemiştir: "(Rasulullah'tan (sav)) Bir gün bir hutbe verdi ve ashabından bir adamın vefat ettiğinden, pek yeterli gelmeyen bir kefen ile kefenlenip, geceleyin gömüldüğünden söz edildi. Nebi (sav) de bir kimsenin -buna insanın mecbur kalması hali müstesna- namazı kılınmadıkça geceleyin kabre konulmamasını ve defnedilmemesini emretti.
Ayrıca Nebi (sav): "Sizden biriniz kardeşini kefenlediği zaman onu güzel bir şekilde kefenlesin/kefenini güzel tutsun" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3679, M002185
Hadis:
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَحَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ قَالاَ حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ جُرَيْجٍ أَخْبَرَنِى أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم خَطَبَ يَوْمًا فَذَكَرَ رَجُلاً مِنْ أَصْحَابِهِ قُبِضَ فَكُفِّنَ فِى كَفَنٍ غَيْرِ طَائِلٍ وَقُبِرَ لَيْلاً فَزَجَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُقْبَرَ الرَّجُلُ بِاللَّيْلِ حَتَّى يُصَلَّى عَلَيْهِ إِلاَّ أَنْ يُضْطَرَّ إِنْسَانٌ إِلَى ذَلِكَ وَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم
"إِذَا كَفَّنَ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ فَلْيُحَسِّنْ كَفَنَهُ."
Tercemesi:
Bize Harun b. Abdullah ve Haccâc b. eş-Şâir, o ikisine Haccâc b. Muhammed, ona İbn Cüreyc, ona Ebu Zübeyr'in rivayet ettiğine göre o, Cabir b. Abdullah'ı Rasulullah'tan (sav) şu hadisi naklederken dinlemiştir: "(Rasulullah'tan (sav)) Bir gün bir hutbe verdi ve ashabından bir adamın vefat ettiğinden, pek yeterli gelmeyen bir kefen ile kefenlenip, geceleyin gömüldüğünden söz edildi. Nebi (sav) de bir kimsenin -buna insanın mecbur kalması hali müstesna- namazı kılınmadıkça geceleyin kabre konulmamasını ve defnedilmemesini emretti.
Ayrıca Nebi (sav): "Sizden biriniz kardeşini kefenlediği zaman onu güzel bir şekilde kefenlesin/kefenini güzel tutsun" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2185, /365
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Zübeyr Muhammed b. Müslim el-Kuraşi (Muhammed b. Müslim b. Tedrus)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Muhammed Haccac b. Muhammed el-Mesîsî (Haccac b. Muhammed)
5. Haccac b. Şair (Haccac b. Yusuf b. Haccac)
Konular:
Cenaze Namazı, gıyabi
Cenaze, cenazenin yıkanması
Cenaze, gece defnedilmesi
Cenaze, kefenlemek
Cenaze, törenine katılmak
Eğitim, Hz. Peygamber, müslümanları uyarması
Hz. Peygamber, öğreticiliği
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
KTB, CENAZE, CENAİZ
KTB, NAMAZ,
Sahabe, Fazileti
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
53636, KK2/151
Hadis:
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
Tercemesi:
Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Kur'an, Kur'an-ı Kerim, Bakara 2/151, /
Senetler:
()
Konular:
Cihad, nefsin terbiye ve tezkiye aracı
Emr-i bi'l-maruf, Nehy-i ani'l-münker, iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak
Hz. Peygamber, beşer olarak
Hz. Peygamber, öğreticiliği
İtaat, Allah'a ve Rasûlüne itaat
Peygamberler, Görevi, İşlevi, Misyonu
Bize Ebu Yemân, ona Ebu Bekir b. Ebu Meryem, ona bazı Şeyhler, ona da Fudâle b. Ubeyd el-Ensârî şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) bana rukye yapmayı (şifa niyetiyle dua okumayı) öğretti ve uygun gördüğüm kimseye rukye yapmamı emrederek "şöyle söyle" buyurdu: "ey Rabbimiz, ey göklerde olan Allah! İsmin mukaddes olsun. Emrin (rahmetin) hem gökte hem de yerdedir. Allah'ım! Gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde bizim üzerimize de rahmetini lutfet. Ey pak ve sıhhatli olanların Rabbi Allah'ım! Günahımızı, vebalimizi ve hatalarımızı bağışla. Falancanın hastalığı için rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir de şifa bulup iyileşsin." Hz. Peygamber (sav) "bunu üç defa söyle, sonra da muavvizeteyn surelerini üç defa oku" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
74093, HM024457
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ يَعْنِي ابْنَ أَبِي مَرْيَمَ عَنِ الْأَشْيَاخِ عَنْ فَضَالَةَ بْنِ عُبَيْدٍ الْأَنْصَارِيِّ قَالَ عَلَّمَنِي النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رُقْيَةً وَأَمَرَنِي أَنْ أَرْقِيَ بِهَا مَنْ بَدَا لِي قَالَ قُلْ رَبَّنَا اللَّهُ الَّذِي فِي السَّمَوَاتِ تَقَدَّسَ اسْمُكَ أَمْرُكَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ اللَّهُمَّ كَمَا أَمْرُكَ فِي السَّمَاءِ فَاجْعَلْ رَحْمَتَكَ عَلَيْنَا فِي الْأَرْضِ اللَّهُمَّ رَبَّ الطَّيِّبِينَ اغْفِرْ لَنَا حَوْبَنَا وَذُنُوبَنَا وَخَطَايَانَا وَنَزِّلْ رَحْمَةً مِنْ رَحْمَتِكَ وَشِفَاءً مِنْ شِفَائِكَ عَلَى مَا بِفُلَانٍ مِنْ شَكْوَى فَيَبْرَأُ قَالَ وَقُلْ ذَلِكَ ثَلَاثًا ثُمَّ تَعَوَّذْ بِالْمُعَوِّذَتَيْنِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Ebu Bekir b. Ebu Meryem, ona bazı Şeyhler, ona da Fudâle b. Ubeyd el-Ensârî şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) bana rukye yapmayı (şifa niyetiyle dua okumayı) öğretti ve uygun gördüğüm kimseye rukye yapmamı emrederek "şöyle söyle" buyurdu: "ey Rabbimiz, ey göklerde olan Allah! İsmin mukaddes olsun. Emrin (rahmetin) hem gökte hem de yerdedir. Allah'ım! Gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde bizim üzerimize de rahmetini lutfet. Ey pak ve sıhhatli olanların Rabbi Allah'ım! Günahımızı, vebalimizi ve hatalarımızı bağışla. Falancanın hastalığı için rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir de şifa bulup iyileşsin." Hz. Peygamber (sav) "bunu üç defa söyle, sonra da muavvizeteyn surelerini üç defa oku" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Fedale b. Ubeyd el-Ensari 24457, 7/934
Senetler:
()
Konular:
Eğitim, Hz. Peygamber'in Müslümanları Eğitmesi
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Kur'an, Felak ve Nas Suresi
Tedavi, Rukye, tedavi şekilleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2632, M004619
Hadis:
وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ الْحَنَفِىُّ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنِى إِيَاسُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنِى أَبِى قَالَ غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حُنَيْنًا فَلَمَّا وَاجَهْنَا الْعَدُوَّ تَقَدَّمْتُ فَأَعْلُو ثَنِيَّةً فَاسْتَقْبَلَنِى رَجُلٌ مِنَ الْعَدُوِّ فَأَرْمِيهِ بِسَهْمٍ فَتَوَارَى عَنِّى فَمَا دَرَيْتُ مَا صَنَعَ وَنَظَرْتُ إِلَى الْقَوْمِ فَإِذَا هُمْ قَدْ طَلَعُوا مِنْ ثَنِيَّةٍ أُخْرَى فَالْتَقَوْا هُمْ وَصَحَابَةُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَوَلَّى صَحَابَةُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَأَرْجِعُ مُنْهَزِمًا وَعَلَىَّ بُرْدَتَانِ مُتَّزِرًا بِإِحْدَاهُمَا مُرْتَدِيًا بِالأُخْرَى فَاسْتَطْلَقَ إِزَارِى فَجَمَعْتُهُمَا جَمِيعًا وَمَرَرْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُنْهَزِمًا وَهُوَ عَلَى بَغْلَتِهِ الشَّهْبَاءِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"لَقَدْ رَأَى ابْنُ الأَكْوَعِ فَزَعًا." فَلَمَّا غَشُوا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نَزَلَ عَنِ الْبَغْلَةِ ثُمَّ قَبَضَ قَبْضَةً مِنْ تُرَابٍ مِنَ الأَرْضِ ثُمَّ اسْتَقْبَلَ بِهِ وُجُوهَهُمْ فَقَالَ:
"شَاهَتِ الْوُجُوهُ." فَمَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْهُمْ إِنْسَانًا إِلاَّ مَلأَ عَيْنَيْهِ تُرَابًا بِتِلْكَ الْقَبْضَةِ فَوَلَّوْا مُدْبِرِينَ فَهَزَمَهُمُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ وَقَسَمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم غَنَائِمَهُمْ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ.
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Ömer b. Yunus el-Hanefî, ona İkrime b. Ammar, ona İyas b. Seleme, ona da babası (Seleme b. Ekva') şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) ile Huneyn'e gazâ yaptık. Düşmanla karşılaştığımızda ileriye atıldım! Bir tepeye tırmandım da beni düşmandan biri karşıladı. Ona bir ok fırlattım; görüş alanımdan çıkıverdi! Ne yaptığını da anlayamadım! Düşmana baktım da onların diğer tepeden çıkageldikleri (gördüm). Onlar ve Nebî'nin (sav) ashabı karşılaştılar da Hz. Peygamber'in (sav) ashabı (savaş meydanından) kaçtı! Ben de üzerimde iki elbise olduğu halde savaştan kaçtım! Birini giymiş, diğerine de bürünmüştüm. Alt elbisem düşüverdi de ikisini de topladım. Kaçarken, beyaz katırı üzerinde bulunmakta olan Rasulullah'ın (sav) yanından geçtim. Rasulullah (sav); "İbn Ekva' korkunç bir şey görmüş" buyurdu. (Düşman askerleri) Hz. Peygamber'i (sav) kuşattıklarında o, katır(ından) indi. Sonra yerdeki topraktan bir avuç aldı. Ardından onunla (düşman askerlerinin) yüzlerine dönüp (toprağı fırlattı). (Atarken de) "Yüzleri mahvolsun" buyurdu. Allah'ın onlardan yarattığı herkesin gözünü bu avuçtaki toprak doldurdu! Gerisin geriye kaçtılar. Allah (ac) onları hezimete uğrattı ve Rasulullah (sav), onlar (dan alınan) ganimetleri müslümanlar arasında paylaştırdı.
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
شَاهَتِ الْوُجُوهُ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4619, /758
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Ebu Seleme İyas b. Seleme el-Eslemî (İyas b. Seleme b. Ekva)
3. İkrime b. Ammar el-Îclî (İkrime b. Ammar b. Ukbe)
4. Ebu Hafs Ömer b. Yunus el-Hanefî (Ömer b. Yunus b. Kasım)
5. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Hz. Peygamber, kahramanlığı
Hz. Peygamber, Kişiliği, Hayatı ve Örnekliği
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Siyer, Huneyn gazvesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2486, M004784
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ حَدَّثَنِى بُسْرُ بْنُ عُبَيْدِ اللَّهِ الْحَضْرَمِىُّ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِىَّ يَقُولُ سَمِعْتُ حُذَيْفَةَ بْنَ الْيَمَانِ يَقُولُ كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنِ الْخَيْرِ وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنِ الشَّرِّ مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِى فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا كُنَّا فِى جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ فَجَاءَنَا اللَّهُ بِهَذَا الْخَيْرِ فَهَلْ بَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ شَرٌّ قَالَ:
"نَعَمْ." فَقُلْتُ هَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ قَالَ:
"نَعَمْ وَفِيهِ دَخَنٌ." قُلْتُ وَمَا دَخَنُهُ قَالَ:
"قَوْمٌ يَسْتَنُّونَ بِغَيْرِ سُنَّتِى وَيَهْدُونَ بِغَيْرِ هَدْيِى تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ." فَقُلْتُ هَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَالَ:
"نَعَمْ دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا." فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ صِفْهُمْ لَنَا. قَالَ:
"نَعَمْ قَوْمٌ مِنْ جِلْدَتِنَا وَيَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا." قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَمَا تَرَى إِنْ أَدْرَكَنِى ذَلِكَ قَالَ:
"تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ." فَقُلْتُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلاَ إِمَامٌ قَالَ:
"فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ عَلَى أَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna, ona Velid b. Müslim, ona Abdurrahman b. Yezid b. Cabir, ona Büsr b. Ubeydullah el-Hadramî, on Ebu İdris el-Havlânî, ona da Huzeyfe b. Yeman şöyle rivayet etmiştir: İnsanlar Rasulullah'a (sav) hayrı soruyorlar ben ise bana ulaşır endişesinden ötürü şerri soruyordum. Ya Rasulullah! Biz cahiliye ve şer içindeydik de Allah bize bu hayrı (İslâm) getirdi. Bu hayırdan sonra şer olacak mı dedim.
"Evet" buyurdu. Bu şerden sonra hayır olacak mı dedim.
"Evet ve onda bir kusur olacaktır" buyurdu. Onun kusuru nedir dedim.
"Yolumdan başka bir yol tutturan, (gönderildiğim) hidayetten başkası ile amel eden (ve birtakım işlerini) benimseyip (bazılarını) hoş görmediğin bir topluluk" buyurdu. Bu hayırdan sonra şer olacak mı dedim.
"Evet! Cehennem kapılarında davetçiler! Onlara icabet edeni oraya atarlar" buyurdu. Ya Rasulullah! Onları bize tanıtıver dedim.
"Tabii; bizim içimizden insanlardır ve bizim dilimizle konuşurlar" buyurdu. Ya Rasulullah! Bu (zaman) bana rast gelirse (ne yapmamı uygun) görürsün dedim.
"Müslümanların topluluğuna ve yöneticisine yapış" buyurdu. Onların ne topluluğu ne de yöneticisi yoksa (ne yapayım) dedim.
"Ağaç köküne yapışsan ve sen bu hâl üzere ölüm sana gelse o toplulukların hepsinden uzak dur" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4784, /792
Senetler:
()
Konular:
Bid'at, bid'at çıkarmak
Bilgi, gayb olan konular ve muğayyebatı hamse
Cemaat, birlik olma
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Sünnet, ihya etmek
Sünnet, sünnete uymak
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ - وَنَسَبَهُ غَيْرُ ابْنِ وَهْبٍ فَقَالَ ابْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ - أَنَّ سَلَمَةَ بْنَ الأَكْوَعِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ خَيْبَرَ قَاتَلَ أَخِى قِتَالاً شَدِيدًا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَارْتَدَّ عَلَيْهِ سَيْفُهُ فَقَتَلَهُ فَقَالَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى ذَلِكَ وَشَكُّوا فِيهِ رَجُلٌ مَاتَ فِى سِلاَحِهِ. وَشَكُّوا فِى بَعْضِ أَمْرِهِ. قَالَ سَلَمَةُ فَقَفَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ خَيْبَرَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ائْذَنْ لِى أَنْ أَرْجُزَ لَكَ. فَأَذِنَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَعْلَمُ مَا تَقُولُ قَالَ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لَوْلاَ اللَّهُ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"صَدَقْتَ." وَأَنْزِلَنَّ سَكِينَةً عَلَيْنَا وَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَالْمُشْرِكُونَ قَدْ بَغَوْا عَلَيْنَا قَالَ فَلَمَّا قَضَيْتُ رَجَزِى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ قَالَ هَذَا." قُلْتُ قَالَهُ أَخِى فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَرْحَمُهُ اللَّهُ." قَالَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ نَاسًا لَيَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ يَقُولُونَ رَجُلٌ مَاتَ بِسِلاَحِهِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا."
قَالَ ابْنُ شِهَابٍ ثُمَّ سَأَلْتُ ابْنًا لِسَلَمَةَ بْنِ الأَكْوَعِ فَحَدَّثَنِى عَنْ أَبِيهِ مِثْلَ ذَلِكَ غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ - حِينَ قُلْتُ إِنَّ نَاسًا يَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ - فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "كَذَبُوا مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا فَلَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ." وَأَشَارَ بِإِصْبَعَيْهِ.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
2769, M004669
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ - وَنَسَبَهُ غَيْرُ ابْنِ وَهْبٍ فَقَالَ ابْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ - أَنَّ سَلَمَةَ بْنَ الأَكْوَعِ قَالَ لَمَّا كَانَ يَوْمُ خَيْبَرَ قَاتَلَ أَخِى قِتَالاً شَدِيدًا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَارْتَدَّ عَلَيْهِ سَيْفُهُ فَقَتَلَهُ فَقَالَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى ذَلِكَ وَشَكُّوا فِيهِ رَجُلٌ مَاتَ فِى سِلاَحِهِ. وَشَكُّوا فِى بَعْضِ أَمْرِهِ. قَالَ سَلَمَةُ فَقَفَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ خَيْبَرَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ائْذَنْ لِى أَنْ أَرْجُزَ لَكَ. فَأَذِنَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَعْلَمُ مَا تَقُولُ قَالَ فَقُلْتُ وَاللَّهِ لَوْلاَ اللَّهُ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْنَا وَلاَ صَلَّيْنَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"صَدَقْتَ." وَأَنْزِلَنَّ سَكِينَةً عَلَيْنَا وَثَبِّتِ الأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا وَالْمُشْرِكُونَ قَدْ بَغَوْا عَلَيْنَا قَالَ فَلَمَّا قَضَيْتُ رَجَزِى قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَنْ قَالَ هَذَا." قُلْتُ قَالَهُ أَخِى فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَرْحَمُهُ اللَّهُ." قَالَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ نَاسًا لَيَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ يَقُولُونَ رَجُلٌ مَاتَ بِسِلاَحِهِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا."
قَالَ ابْنُ شِهَابٍ ثُمَّ سَأَلْتُ ابْنًا لِسَلَمَةَ بْنِ الأَكْوَعِ فَحَدَّثَنِى عَنْ أَبِيهِ مِثْلَ ذَلِكَ غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ - حِينَ قُلْتُ إِنَّ نَاسًا يَهَابُونَ الصَّلاَةَ عَلَيْهِ - فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "كَذَبُوا مَاتَ جَاهِدًا مُجَاهِدًا فَلَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ." وَأَشَارَ بِإِصْبَعَيْهِ.]
Tercemesi:
Bize Ebu Tahir, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Kâ'b b. Malik, ona da Seleme b. Ekva' şöyle rivayet etmiştir: Hayber günü kardeşim, Rasulullah (sav) ile (aynı safta) epeyce savaştı! (Derken) kılıcı kendisine dönüverip onu öldürdü. Rasulullah'ın (sav) ashabı da bu konuda konuştular ve ona dair şüpheye düşüp adam, kendi silahı ile öldü dediler. Bazı işlerinde (de) şüpheye düştüler. Hz. Peygamber (sav) Hayber'den döndü. Ben, ya Rasulullah! Bana izin ver de sana şiir okuyayım dedim. Rasulullah (sav) ona (Seleme'ye) izin verdi. Ömer b. Hattab da ne okuyacağını biliyorum dedi. Ben, vallahi! Allah olmasaydı ne hidayete erer ne infakta bulunur ne de namaz kılardık dedim. Rasulullah (sav); "doğru dedin!" buyurdu. Üzerimize huzuru (sekinet) indir, (düşmanla) karşılaşırsak ayakları(mızı) sabit kıl! Müşrikler üzerimize saldırmışlardır dedim. Şiirimi bitirdiğimde Hz. Peygamber (sav); bunu kim söyledi" buyurdu. Ben, onu kardeşim söyledi dedim. Nebî (sav); "Allah ona rahmet etsin" buyurdu. Ben, ya Rasulullah! İnsanlar onun (cenaze) namazını kılmaktan çekiniyorlar da adam, kendi silahı ile öldü diyorlar dedim. Rasulullah (sav); "o, çabalayarak, mücahid olarak can vermiştir" buyurdu.
[İbn Şihab şöyle demiştir: Seleme b. Ekva'nın oğluna sordum da bana babasından naklen bunun benzeri rivayette bulundu. Ne var ki o şöyle dedi: İnsanlar (cenaze) namazını kılmaktan çekiniyorlar dediğimde Rasulullah (sav); "yanılıyorlar! O, çabalayarak ve mücahid olarak can vermiştir. Ona iki sevap vardır" buyurdu (bu esnada da) iki parmağına işaret etti.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cihâd ve's-Siyer 4669, /770
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Abdurrahman b. Abdullah el-Ensarî (Abdurrahaman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Tahir Ahmed b. Amr el-Kuraşî (Ahmed b. Amr b. Abdullah)
Konular:
Allah İnancı, hidayet ve dalalete sevketmesi
Hz. Peygamber, daveti
Hz. Peygamber, hitabeti
Hz. Peygamber, öğreticiliği
Sahabe, Fazileti
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
54982, HM006169
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْعَلَاءِ يَعْنِي ابْنَ زَبْرٍ حَدَّثَنِي سَالِمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِيهِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ قَالَ
سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَيْفَ صَلَاةُ اللَّيْلِ فَقَالَ مَثْنَى مَثْنَى فَإِذَا خِفْتَ الصُّبْحَ فَأَوْتِرْ بِوَاحِدَةٍ
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Ömer b. el-Hattab 6169, 2/530
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Abdullah b. A'lâ er-Ribî (Abdullah b. Ala b. Zebr)
4. Ebu Muğîra Abdülkuddüs b. Haccâc el-Havlânî (Abdulkuddüs b. Haccâc)
Konular:
Hz. Peygamber, öğreticiliği
İbadet, Gece ibadeti
Namaz, Teheccüt namazı