531 Kayıt Bulundu.
Bize Ka'neb, ona Malik, ona Abdullah b. Abdullah b. Cabir b. Atîk, ona Abdullah b. Abdullah'ın anne tarafından dedesi Atik b. el-Haris b. Atik, ona da amcası Cabir b. Atik’in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav), (bir gün) Abdullah b. Sabit’i hasta iken ziyaretine geldi. Onu kendinden geçmiş bir halde buldu. Bunun üzerine ona seslendi (fakat o kendinde olmadığı için) karşılık veremedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" dedi ve şöyle devam etti: "Ey Ebu'r-Rabi! Biz (Allah’ın kaza ve kaderine) boyun eğdik." Bunun üzerine kadınlar feryad edip ağlaşmaya başladılar. İbn Atik de onları susturmaya çalıştı. Derken Rasulullah (sav) "onları (kendi hallerine) bırak. Fakat vacib olunca hiçbir kadın ağlamasın" buyurdu. (Orada bulunanlar) Ey Allah'ın Rasulü vacib olmak nedir? dediler. Rasul-i Ekrem, "ölmektir" buyurdu. (O sırada Abdullah b. Sabit'in) kızı (babası hakkında) ben senin şehit olacağını ümid ediyordum. Çünkü sen (cihad için) gereken şeyleri hazırlamıştın diye söylenmeye başladı. Rasulullah da (sav) "Aziz ve Celil olan Allah ona niyeti ölçüsünde şehid sevabı verecektir."(buyurdu ve) "Siz neyi şehitlik sayıyorsunuz?" diye sordu. (Onlar da) Allah yolunda öldürülmeyi dediler. Rasulullah (sav) "Allah yolunda öldürülmekten başka yedi (tane daha) şehidlik vardır. Vebadan (taun) ölen şehiddir. Boğularak ölen şehiddir. Akciğer zarı iltihabından (zatülcenb) ölen şehiddir. Yanarak ölen şehiddir. Göçük altında kalarak ölen şehiddir. Doğum yaparken ölen kadın şehiddir" buyurdu. [Ebû Davud hadis metninde geçen cum kelimesinin, kadının çocuğu karnında iken onunla ölmesi anlamına geldiğini söylemiştir.]
Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım."
Açıklama: Söz konusu mesele için bkz. D002152 numaralı hadis.
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Süfyan, ona el-A'meş, ona İbrahim et-Teymî, ona babası (Yezid b. Şerik), ona da Ebu Zer (ra) şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (sav) güneş batarken Ebû Zerr'e (ra) şöyle dedi: "Ey Ebû Zer, güneş nereye gider, bilir misin?" Ben, en doğrusunu Allah ve Peygamber'i bilir, dedim. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Güneş gider tâ arşın altında secde eder (gibi Allah`a inkıyâd eder) ve (tekrar doğmak için) izin ister ve ona izin verilir. Güneşin secde edip kabul edilmemesi, tekrar doğmak izin istediği halde izin verilmemesi de yakındır. O zaman ona, nereden geldinse oraya dön! denilir. O da battığı taraftan doğar. İşte bu, Allah Teâlâ`nın, "Güneş, kendi mahsus yerleşik bir düzene göre yörüngesinde akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir." (Yâsîn, 36/38) meâlindeki âyetin mazmunudur."