(Bize) Abdurrezzâk, ona Ma‘mer, ona Yunus Habbâb, ona Minhâl b. Amr, ona Zâzân, ona da Berâ b. Azib şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Rasulullah (sav) kabrin yanına oturdu. Biz de sanki başlarımızda kuş varmış gibi (sessiz, huşû içinde) onun etrafına oturduk. O sırada kabir için lahit hazırlanıyordu. Rasulullah (sav) üç kere 'Allah’a sığınırım kabir azabından' buyurdu, ardından şöyle buyurdu: Mümin, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olacağı vakit, yüzleri güneş gibi parlak melekler inerler. Yanlarında kefen ve güzel kokular vardır. Onlar göz alabildiğince kalabalık bir şekilde etrafına otururlar. Ruh çıktığında, gökle yer arasında ve gökte bulunan bütün melekler ona salât ederler. Ona göklerin kapıları açılır. Her bir kapının ehli, ruhunun önce kendilerine gelmesini Allah’tan ister. Ruhu semaya çıkarılınca melekler 'Ey Rabbimiz! Bu, Senin kulun falandır' derler. Allah Teâlâ 'Onu geri toprağa döndürün; ben onlara söz verdim: Onları ondan (topraktan) yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur."
"Arkadaşları kabri başından ayrıldığında, Mümin, onların ayak seslerini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. O da 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Melek ona bir daha sertçe 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. İşte bu, mümine yöneltilen son sorgudur. Mümin yine 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Ona 'Doğru söyledin' denir. Bu konuda Yüce Allah 'İman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.' [İbrahim, 14/27] buyurmuştur. Sonra güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir kimse gelir ve 'Müjdeler olsun! Sana Allah’tan ikram ve ebedî nimet var' der. Mümin 'Sen kimsin?' der. O da 'Ben senin salih amelinim. Sen Allah’a itaatte hızlı, günah işlemekte yavaştın. Allah sana hayır versin' der. Ona cennetten bir kapı ve cehennemden bir kapı açılır ve 'Eğer Allah’a isyan etseydin, burası (cehennem) senin yerin olurdu' denir Sonra Mümin cennete bakar ve 'Rabbim, kıyameti çabuk getir ki aileme ve malıma kavuşayım' Ona 'Sakin ol' denir."
"Rasulullah (sav) sözlerine devamla şöyle buyurdu: Kâfir ise, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olduğunda, yanına sert ve güçlü melekler iner ve ıslak yüne sokulmuş çatallı büyük bir demirin çekilip çıkarılması gibi, onun ruhunu damarlarıyla birlikte çekip alırlar. Ruhu çıkınca gökle yer arasındaki bütün melekler ve gökte olanlar ona lânet ederler. Göklerin kapıları kapanır. Hiçbir kapı ehli, onun ruhunun yanlarına çıkmasını istemez. Ruhu semaya çıkarılınca 'Rabbimiz! Bu Senin kulun falandır' denir Allah 'Onu (toprağa) geri döndürün; ben onlara söz verdim: onları ondan yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur. Sonra o da arkadaşlarının ayak sesini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar O: ‘Bilmiyorum’ der. Ona 'Yazıklar olsun! Sana Allah’tan rezillik ve ebedî azap var' denir. O da 'Allah sana da kötülük versin, sen kimsin?' O da 'Ben senin kötü amellerinim. Sen Allah’a itaatte ağır, günah işlemekte hızlıydın. Allah sana kötülük versin' der. Sonra ona kör, sağır, dilsiz bir azap meleği musallat edilir. Elinde öyle bir tokmak vardır ki, onunla bir dağa vurulsa onu toz haline getirir. Onu bir darbe vurur; o toprak gibi olur. Sonra Allah onu tekrar eski haline döndürür, yine vurur. O da öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cin dışında her şey işitir."
[Berâ b. Âzib der ki: Sonra onun için ateşten bir kapı açılır ve ateşten döşekler serilir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
67545, HM018815
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ حَدَّثَنَا مَعْمَرٌ عَنْ يُونُسَ بْنِ خَبَّابٍ عَنِ الْمِنْهَالِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ زَاذَانَ عَنِ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى جِنَازَةٍ فَجَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْقَبْرِ وَجَلَسْنَا حَوْلَهُ كَأَنَّ عَلَى رُءُوسِنَا الطَّيْرَ وَهُوَ يُلْحَدُ لَهُ فَقَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ ثَلَاثَ مِرَارٍ ثُمَّ قَالَ إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا كَانَ فِي إِقْبَالٍ مِنْ الْآخِرَةِ وَانْقِطَاعٍ مِنْ الدُّنْيَا تَنَزَّلَتْ إِلَيْهِ الْمَلَائِكَةُ كَأَنَّ عَلَى وُجُوهِهِمْ الشَّمْسَ مَعَ كُلِّ وَاحِدٍ كَفَنٌ وَحَنُوطٌ فَجَلَسُوا مِنْهُ مَدَّ الْبَصَرِ حَتَّى إِذَا خَرَجَ رُوحُهُ صَلَّى عَلَيْهِ كُلُّ مَلَكٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَكُلُّ مَلَكٍ فِي السَّمَاءِ وَفُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ لَيْسَ مِنْ أَهْلِ بَابٍ إِلَّا وَهُمْ يَدْعُونَ اللَّهَ أَنْ يُعْرَجَ بِرُوحِهِ مِنْ قِبَلِهِمْ فَإِذَا عُرِجَ بِرُوحِهِ قَالُوا رَبِّ عَبْدُكَ فُلَانٌ فَيَقُولُ أَرْجِعُوهُ فَإِنِّي عَهِدْتُ إِلَيْهِمْ أَنِّي مِنْهَا خَلَقْتُهُمْ وَفِيهَا أُعِيدُهُمْ وَمِنْهَا أُخْرِجُهُمْ تَارَةً أُخْرَى قَالَ فَإِنَّهُ يَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِ أَصْحَابِهِ إِذَا وَلَّوْا عَنْهُ فَيَأْتِيهِ آتٍ فَيَقُولُ مَنْ رَبُّكَ مَا دِينُكَ مَنْ نَبِيُّكَ فَيَقُولُ رَبِّيَ اللَّهُ وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَنْتَهِرُهُ فَيَقُولُ مَنْ رَبُّكَ مَا دِينُكَ مَنْ نَبِيُّكَ وَهِيَ آخِرُ فِتْنَةٍ تُعْرَضُ عَلَى الْمُؤْمِنِ فَذَلِكَ حِينَ يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ { يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ } فَيَقُولُ رَبِّيَ اللَّهُ وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ لَهُ صَدَقْتَ ثُمَّ يَأْتِيهِ آتٍ حَسَنُ الْوَجْهِ طَيِّبُ الرِّيحِ حَسَنُ الثِّيَابِ فَيَقُولُ أَبْشِرْ بِكَرَامَةٍ مِنْ اللَّهِ وَنَعِيمٍ مُقِيمٍ فَيَقُولُ وَأَنْتَ فَبَشَّرَكَ اللَّهُ بِخَيْرٍ مَنْ أَنْتَ فَيَقُولُ أَنَا عَمَلُكَ الصَّالِحُ كُنْتَ وَاللَّهِ سَرِيعًا فِي طَاعَةِ اللَّهِ بَطِيئًا عَنْ مَعْصِيَةِ اللَّهِ فَجَزَاكَ اللَّهُ خَيْرًا ثُمَّ يُفْتَحُ لَهُ بَابٌ مِنْ الْجَنَّةِ وَبَابٌ مِنْ النَّارِ فَيُقَالُ هَذَا كَانَ مَنْزِلَكَ لَوْ عَصَيْتَ اللَّهَ أَبْدَلَكَ اللَّهُ بِهِ هَذَا فَإِذَا رَأَى مَا فِي الْجَنَّةِ قَالَ رَبِّ عَجِّلْ قِيَامَ السَّاعَةِ كَيْمَا أَرْجِعَ إِلَى أَهْلِي وَمَالِي فَيُقَالُ لَهُ اسْكُنْ وَإِنَّ الْكَافِرَ إِذَا كَانَ فِي انْقِطَاعٍ مِنْ الدُّنْيَا وَإِقْبَالٍ مِنْ الْآخِرَةِ نَزَلَتْ عَلَيْهِ مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ فَانْتَزَعُوا رُوحَهُ كَمَا يُنْتَزَعُ السَّفُّودُ الْكَثِيرُ الشِّعْبِ مِنْ الصُّوفِ الْمُبْتَلِّ وَتُنْزَعُ نَفْسُهُ مَعَ الْعُرُوقِ فَيَلْعَنُهُ كُلُّ مَلَكٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَكُلُّ مَلَكٍ فِي السَّمَاءِ وَتُغْلَقُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ لَيْسَ مِنْ أَهْلِ بَابٍ إِلَّا وَهُمْ يَدْعُونَ اللَّهَ أَنْ لَا تَعْرُجَ رُوحُهُ مِنْ قِبَلِهِمْ فَإِذَا عُرِجَ بِرُوحِهِ قَالُوا رَبِّ فُلَانُ بْنُ فُلَانٍ عَبْدُكَ قَالَ أَرْجِعُوهُ فَإِنِّي عَهِدْتُ إِلَيْهِمْ أَنِّي مِنْهَا خَلَقْتُهُمْ وَفِيهَا أُعِيدُهُمْ وَمِنْهَا أُخْرِجُهُمْ تَارَةً أُخْرَى قَالَ فَإِنَّهُ لَيَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِ أَصْحَابِهِ إِذَا وَلَّوْا عَنْهُ قَالَ فَيَأْتِيهِ آتٍ فَيَقُولُ مَنْ رَبُّكَ مَا دِينُكَ مَنْ نَبِيُّكَ فَيَقُولُ لَا أَدْرِي فَيَقُولُ لَا دَرَيْتَ وَلَا تَلَوْتَ وَيَأْتِيهِ آتٍ قَبِيحُ الْوَجْهِ قَبِيحُ الثِّيَابِ مُنْتِنُ الرِّيحِ فَيَقُولُ أَبْشِرْ بِهَوَانٍ مِنْ اللَّهِ وَعَذَابٍ مُقِيمٍ فَيَقُولُ وَأَنْتَ فَبَشَّرَكَ اللَّهُ بِالشَّرِّ مَنْ أَنْتَ فَيَقُولُ أَنَا عَمَلُكَ الْخَبِيثُ كُنْتَ بَطِيئًا عَنْ طَاعَةِ اللَّهِ سَرِيعًا فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ فَجَزَاكَ اللَّهُ شَرًّا ثُمَّ يُقَيَّضُ لَهُ أَعْمَى أَصَمُّ أَبْكَمُ فِي يَدِهِ مِرْزَبَةٌ لَوْ ضُرِبَ بِهَا جَبَلٌ كَانَ تُرَابًا فَيَضْرِبُهُ ضَرْبَةً حَتَّى يَصِيرَ تُرَابًا ثُمَّ يُعِيدُهُ اللَّهُ كَمَا كَانَ فَيَضْرِبُهُ ضَرْبَةً أُخْرَى فَيَصِيحُ صَيْحَةً يَسْمَعُهُ كُلُّ شَيْءٍ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ قَالَ الْبَرَاءُ بْنُ عَازِبٍ ثُمَّ يُفْتَحُ لَهُ بَابٌ مِنْ النَّارِ وَيُمَهَّدُ مِنْ فُرُشِ النَّارِ
Tercemesi:
(Bize) Abdurrezzâk, ona Ma‘mer, ona Yunus Habbâb, ona Minhâl b. Amr, ona Zâzân, ona da Berâ b. Azib şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Rasulullah (sav) kabrin yanına oturdu. Biz de sanki başlarımızda kuş varmış gibi (sessiz, huşû içinde) onun etrafına oturduk. O sırada kabir için lahit hazırlanıyordu. Rasulullah (sav) üç kere 'Allah’a sığınırım kabir azabından' buyurdu, ardından şöyle buyurdu: Mümin, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olacağı vakit, yüzleri güneş gibi parlak melekler inerler. Yanlarında kefen ve güzel kokular vardır. Onlar göz alabildiğince kalabalık bir şekilde etrafına otururlar. Ruh çıktığında, gökle yer arasında ve gökte bulunan bütün melekler ona salât ederler. Ona göklerin kapıları açılır. Her bir kapının ehli, ruhunun önce kendilerine gelmesini Allah’tan ister. Ruhu semaya çıkarılınca melekler 'Ey Rabbimiz! Bu, Senin kulun falandır' derler. Allah Teâlâ 'Onu geri toprağa döndürün; ben onlara söz verdim: Onları ondan (topraktan) yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur."
"Arkadaşları kabri başından ayrıldığında, Mümin, onların ayak seslerini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. O da 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Melek ona bir daha sertçe 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. İşte bu, mümine yöneltilen son sorgudur. Mümin yine 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Ona 'Doğru söyledin' denir. Bu konuda Yüce Allah 'İman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.' [İbrahim, 14/27] buyurmuştur. Sonra güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir kimse gelir ve 'Müjdeler olsun! Sana Allah’tan ikram ve ebedî nimet var' der. Mümin 'Sen kimsin?' der. O da 'Ben senin salih amelinim. Sen Allah’a itaatte hızlı, günah işlemekte yavaştın. Allah sana hayır versin' der. Ona cennetten bir kapı ve cehennemden bir kapı açılır ve 'Eğer Allah’a isyan etseydin, burası (cehennem) senin yerin olurdu' denir Sonra Mümin cennete bakar ve 'Rabbim, kıyameti çabuk getir ki aileme ve malıma kavuşayım' Ona 'Sakin ol' denir."
"Rasulullah (sav) sözlerine devamla şöyle buyurdu: Kâfir ise, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olduğunda, yanına sert ve güçlü melekler iner ve ıslak yüne sokulmuş çatallı büyük bir demirin çekilip çıkarılması gibi, onun ruhunu damarlarıyla birlikte çekip alırlar. Ruhu çıkınca gökle yer arasındaki bütün melekler ve gökte olanlar ona lânet ederler. Göklerin kapıları kapanır. Hiçbir kapı ehli, onun ruhunun yanlarına çıkmasını istemez. Ruhu semaya çıkarılınca 'Rabbimiz! Bu Senin kulun falandır' denir Allah 'Onu (toprağa) geri döndürün; ben onlara söz verdim: onları ondan yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur. Sonra o da arkadaşlarının ayak sesini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar O: ‘Bilmiyorum’ der. Ona 'Yazıklar olsun! Sana Allah’tan rezillik ve ebedî azap var' denir. O da 'Allah sana da kötülük versin, sen kimsin?' O da 'Ben senin kötü amellerinim. Sen Allah’a itaatte ağır, günah işlemekte hızlıydın. Allah sana kötülük versin' der. Sonra ona kör, sağır, dilsiz bir azap meleği musallat edilir. Elinde öyle bir tokmak vardır ki, onunla bir dağa vurulsa onu toz haline getirir. Onu bir darbe vurur; o toprak gibi olur. Sonra Allah onu tekrar eski haline döndürür, yine vurur. O da öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cin dışında her şey işitir."
[Berâ b. Âzib der ki: Sonra onun için ateşten bir kapı açılır ve ateşten döşekler serilir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Bera b. Âzib 18815, 6/342
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, istiazesi
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir hayatı, münker-nekir adlı meleklerin sorgusu
Kabir, lahd yapmak
Kur'an, Ayet Yorumu
Ölüm, esnasında ve sonrasında insan
(Bize) Abdurrezzâk, ona Ma‘mer, ona Yunus Habbâb, ona Minhâl b. Amr, ona Zâzân, ona da Berâ b. Azib şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Rasulullah (sav) kabrin yanına oturdu. Biz de sanki başlarımızda kuş varmış gibi (sessiz, huşû içinde) onun etrafına oturduk. O sırada kabir için lahit hazırlanıyordu. Rasulullah (sav) üç kere 'Allah’a sığınırım kabir azabından' buyurdu, ardından şöyle buyurdu: Mümin, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olacağı vakit, yüzleri güneş gibi parlak melekler inerler. Yanlarında kefen ve güzel kokular vardır. Onlar göz alabildiğince kalabalık bir şekilde etrafına otururlar. Ruh çıktığında, gökle yer arasında ve gökte bulunan bütün melekler ona salât ederler. Ona göklerin kapıları açılır. Her bir kapının ehli, ruhunun önce kendilerine gelmesini Allah’tan ister. Ruhu semaya çıkarılınca melekler 'Ey Rabbimiz! Bu, Senin kulun falandır' derler. Allah Teâlâ 'Onu geri toprağa döndürün; ben onlara söz verdim: Onları ondan (topraktan) yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur."
"Arkadaşları kabri başından ayrıldığında, Mümin, onların ayak seslerini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. O da 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Melek ona bir daha sertçe 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. İşte bu, mümine yöneltilen son sorgudur. Mümin yine 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Ona 'Doğru söyledin' denir. Bu konuda Yüce Allah 'İman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.' [İbrahim, 14/27] buyurmuştur. Sonra güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir kimse gelir ve 'Müjdeler olsun! Sana Allah’tan ikram ve ebedî nimet var' der. Mümin 'Sen kimsin?' der. O da 'Ben senin salih amelinim. Sen Allah’a itaatte hızlı, günah işlemekte yavaştın. Allah sana hayır versin' der. Ona cennetten bir kapı ve cehennemden bir kapı açılır ve 'Eğer Allah’a isyan etseydin, burası (cehennem) senin yerin olurdu' denir Sonra Mümin cennete bakar ve 'Rabbim, kıyameti çabuk getir ki aileme ve malıma kavuşayım' Ona 'Sakin ol' denir."
"Rasulullah (sav) sözlerine devamla şöyle buyurdu: Kâfir ise, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olduğunda, yanına sert ve güçlü melekler iner ve ıslak yüne sokulmuş çatallı büyük bir demirin çekilip çıkarılması gibi, onun ruhunu damarlarıyla birlikte çekip alırlar. Ruhu çıkınca gökle yer arasındaki bütün melekler ve gökte olanlar ona lânet ederler. Göklerin kapıları kapanır. Hiçbir kapı ehli, onun ruhunun yanlarına çıkmasını istemez. Ruhu semaya çıkarılınca 'Rabbimiz! Bu Senin kulun falandır' denir Allah 'Onu (toprağa) geri döndürün; ben onlara söz verdim: onları ondan yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur. Sonra o da arkadaşlarının ayak sesini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar O: ‘Bilmiyorum’ der. Ona 'Yazıklar olsun! Sana Allah’tan rezillik ve ebedî azap var' denir. O da 'Allah sana da kötülük versin, sen kimsin?' O da 'Ben senin kötü amellerinim. Sen Allah’a itaatte ağır, günah işlemekte hızlıydın. Allah sana kötülük versin' der. Sonra ona kör, sağır, dilsiz bir azap meleği musallat edilir. Elinde öyle bir tokmak vardır ki, onunla bir dağa vurulsa onu toz haline getirir. Onu bir darbe vurur; o toprak gibi olur. Sonra Allah onu tekrar eski haline döndürür, yine vurur. O da öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cin dışında her şey işitir."
[Ma‘mer der ki: Mu'az'ın "Onun çığlığını ins ve cin dışındaki bütün varlıklar işitir" dediğini işittim.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
95728, MA006737
Hadis:
عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ يُونُسَ خَبَّابٍ عَنِ الْمِنْهَالِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ زَاذَانَ عَنِ الْبَرَاءِ قَالَ: خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى جِنَازَةٍ، فَجَلَسَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْقَبْرِ، وَجَلَسْنَا حَوْلَهُ كَأَنَّ عَلَى رُؤُوسِنَا الطَّيْرُ، وَهُوَ يُلْحَدُ لَهُ، فَقَالَ: «أَعُوذُ بِاللهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ» ثَلَاثَ مَرَّاتٍ. ثُمَّ قَالَ: «إِنَّ الْمُؤْمِنَ إِذَا كَانَ فِي إِقْبَالٍ مِنَ الْآخِرَةِ، وَانْقِطَاعٍ مِنَ الدُّنْيَا، نَزَلَتْ عَلَيْهِ الْمَلَائِكَةُ، كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الشَّمْسُ، مَعَ كُلِّ وَاحِدٍ كَفَنٌ وَحَنُوطٌ، فَجَلَسُوا مِنْهُ مَدَّ الْبَصَرِ، حَتَّى إِذَا خَرَجَتْ رُوحُهُ، صَلَّى عَلَيْهِ كُلُّ مَلَكٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ، وَكُلُّ مَلَكٍ فِي السَّمَاءِ، وَفُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ، لَيْسَ مِنْ أَهْلِ بَابٍ إِلَّا وَهُمْ يَدْعُونَ اللهَ أَنْ يَعْرُجَ بِرُوحِهِ قَبْلَهُمْ. فَإِذَا عُرِجَ بِرُوحِهِ قَالُوا: أَي رَبِّ! عَبْدُكَ فُلَانٌ. فَيَقُولُ: «ارْجِعُوهُ، فَإِنِّي عَهِدْتُ إِلَيْهِمْ أَنِّي مِنْهَا خَلَقْتُهُمْ وَفِيهَا أُعِيدُهُمْ وَمِنْهَا أُخْرِجُهُمْ تَارَةً أُخْرَى». فَإِنَّهُ يَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِ أَصْحَابِهِ إِذَا وَلَّوْا عَنْهُ، فَيَأْتِيهِ آتٍ فَيَقُولُ: مَنْ رَبُّكَ؟ مَا دِينُكَ؟ مَنْ نَبِيُّكَ؟ فَيَقُولُ: رَبِّيَ اللهُ، وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ، وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ عَلَيْهِ السَّلَامُ. فَيَنْتَهِرُهُ فَيَقُولُ: مَنْ رَبُّكَ؟ وَمَا دِينُكَ؟ وَمَنْ نَبِيُّكَ؟ وَهِيَ آخِرُ فِتْنَةٍ تُعْرَضُ عَلَى الْمُؤْمِنِ. فَذَلِكَ حِينَ يَقُولُ: (يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ). فَيَقُولُ: رَبِّيَ اللهُ، وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ، وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ عَلَيْهِ السَّلَامُ. فَيُقَالُ لَهُ: صَدَقْتَ. ثُمَّ يَأْتِيهِ آتٍ حَسَنُ الْوَجْهِ، طَيِّبُ الرِّيحِ، حَسَنُ الثِّيَابِ، فَيَقُولُ لَهُ: أَبْشِرْ بِكَرَامَةٍ مِنَ اللهِ وَنَعِيمٍ مُقِيمٍ. فَيَقُولُ: أَنْتَ بَشَّرَكَ اللهُ بِخَيْرٍ، مَنْ أَنْتَ؟ فَيَقُولُ: أَنَا عَمَلُكَ الصَّالِحُ. كُنْتَ وَاللهِ سَرِيعًا فِي طَاعَةِ اللهِ، بَطِيئًا عَنْ مَعْصِيَةِ اللهِ، فَجَزَاكَ اللهُ خَيْرًا. ثُمَّ يُفْتَحُ لَهُ بَابٌ مِنَ الْجَنَّةِ وَبَابٌ مِنَ النَّارِ، فَيُقَالُ: هَذَا مَنْزِلُكَ لَوْ عَصَيْتَ اللهَ أَنْزَلَكَ اللهُ بِهِ هَذَا. فَإِذَا رَأَى مَا فِي الْجَنَّةِ قَالَ: رَبِّ عَجِّلْ قِيَامَ السَّاعَةِ كَيْمَا أَرْجِعَ إِلَى أَهْلِي وَمَالِي. فَيُقَالُ: اسْكُنْ. وَإِنَّ الْكَافِرَ إِذَا كَانَ فِي انْقِطَاعٍ مِنَ الدُّنْيَا وَإِقْبَالٍ مِنَ الْآخِرَةِ، نَزَلَتْ إِلَيْهِ مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ يَنْتَزِعُونَ رُوحَهُ كَمَا يُنْتَزَعُ السَّفُّودُ الْكَبِيرُ الشُّعَبُ مِنَ الصُّوفِ الْمُبْتَلِّ، وَيُنْتَزَعُ نَفْسُهُ مَعَ الْعُرُوقِ. فَإِذَا خَرَجَتْ رُوحُهُ لَعَنَهُ كُلُّ مَلَكٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ، وَكُلُّ مَلَكٍ فِي السَّمَاءِ، وَيُغْلَقُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ، لَيْسَ أَهْلُ بَابٍ إِلَّا وَهُمْ يَدْعُونَ أَنْ لَا يُعْرَجَ بِرُوحِهِ قَبْلَهُمْ. فَإِذَا عُرِجَ بِرُوحِهِ قَالُوا: رَبَّنَا هَذَا عَبْدُكَ فُلَانٌ. فَيَقُولُ: «ارْجِعُوهُ، إِنِّي عَهِدْتُ إِلَيْهِمْ أَنِّي مِنْهَا خَلَقْتُهُمْ وَفِيهَا أُعِيدُهُمْ وَمِنْهَا أُخْرِجُهُمْ تَارَةً أُخْرَى». قَالَ: فَإِنَّهُ يَسْمَعُ خَفْقَ نِعَالِ أَصْحَابِهِ إِذَا وَلَّوْا عَنْهُ، فَيَأْتِيهِ آتٍ فَيَقُولُ: مَنْ رَبُّكَ؟ وَمَا دِينُكَ؟ وَمَنْ نَبِيُّكَ؟ فَيَقُولُ: رَبِّيَ اللهُ، وَدِينِيَ الْإِسْلَامُ، وَنَبِيِّي مُحَمَّدٌ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَيَنْتَهِرُهُ انْتِهَارًا شَدِيدًا، فَيَقُولُ: مَنْ رَبُّكَ؟ وَمَا دِينُكَ؟ وَمَنْ نَبِيُّكَ؟ فَيَقُولُ: لَا أَدْرِي. فَيُقَالُ: أَبْشِرْ بِهَوَانٍ مِنَ اللهِ وَعَذَابٍ مُقِيمٍ. فَيَقُولُ: وَأَنْتَ فَبَشَّرَكَ اللهُ بِالشَّرِّ، مَنْ أَنْتَ؟ فَيَقُولُ: أَنَا عَمَلُكَ الْخَبِيثُ، كُنْتَ بَطِيئًا عَنْ طَاعَةِ اللهِ، سَرِيعًا فِي مَعْصِيَةِ اللهِ، فَجَزَاكَ اللهُ شَرًّا. ثُمَّ يُقَيَّضُ لَهُ أَعْمَى أَصَمُّ أَبْكَمُ، فِي يَدِهِ مِرْزَبَّةٌ لَوْ ضُرِبَ بِهَا جَبَلٌ لَكَانَ تُرَابًا، فَيَضْرِبُهُ ضَرْبَةً فَيَصِيرُ تُرَابًا، ثُمَّ يُعِيدُهُ اللهُ كَمَا كَانَ، فَيَضْرِبُهُ ضَرْبَةً أُخْرَى، فَيَصِيحُ صَيْحَةً يَسْمَعُهَا كُلُّ شَيْءٍ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَسَمِعْتُهُ عَنْ مُعَاذٍ أَنَّهُ قَالَ: يَسْمَعُهُ كُلُّ شَيْءٍ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ.
Tercemesi:
(Bize) Abdurrezzâk, ona Ma‘mer, ona Yunus Habbâb, ona Minhâl b. Amr, ona Zâzân, ona da Berâ b. Azib şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ile birlikte bir cenazeye çıktık. Rasulullah (sav) kabrin yanına oturdu. Biz de sanki başlarımızda kuş varmış gibi (sessiz, huşû içinde) onun etrafına oturduk. O sırada kabir için lahit hazırlanıyordu. Rasulullah (sav) üç kere 'Allah’a sığınırım kabir azabından' buyurdu, ardından şöyle buyurdu: Mümin, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olacağı vakit, yüzleri güneş gibi parlak melekler inerler. Yanlarında kefen ve güzel kokular vardır. Onlar göz alabildiğince kalabalık bir şekilde etrafına otururlar. Ruh çıktığında, gökle yer arasında ve gökte bulunan bütün melekler ona salât ederler. Ona göklerin kapıları açılır. Her bir kapının ehli, ruhunun önce kendilerine gelmesini Allah’tan ister. Ruhu semaya çıkarılınca melekler 'Ey Rabbimiz! Bu, Senin kulun falandır' derler. Allah Teâlâ 'Onu geri toprağa döndürün; ben onlara söz verdim: Onları ondan (topraktan) yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur."
"Arkadaşları kabri başından ayrıldığında, Mümin, onların ayak seslerini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. O da 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Melek ona bir daha sertçe 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar. İşte bu, mümine yöneltilen son sorgudur. Mümin yine 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed’dir' der. Ona 'Doğru söyledin' denir. Bu konuda Yüce Allah 'İman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.' [İbrahim, 14/27] buyurmuştur. Sonra güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir kimse gelir ve 'Müjdeler olsun! Sana Allah’tan ikram ve ebedî nimet var' der. Mümin 'Sen kimsin?' der. O da 'Ben senin salih amelinim. Sen Allah’a itaatte hızlı, günah işlemekte yavaştın. Allah sana hayır versin' der. Ona cennetten bir kapı ve cehennemden bir kapı açılır ve 'Eğer Allah’a isyan etseydin, burası (cehennem) senin yerin olurdu' denir Sonra Mümin cennete bakar ve 'Rabbim, kıyameti çabuk getir ki aileme ve malıma kavuşayım' Ona 'Sakin ol' denir."
"Rasulullah (sav) sözlerine devamla şöyle buyurdu: Kâfir ise, dünyadan ayrılıp ahirete yolcu olduğunda, yanına sert ve güçlü melekler iner ve ıslak yüne sokulmuş çatallı büyük bir demirin çekilip çıkarılması gibi, onun ruhunu damarlarıyla birlikte çekip alırlar. Ruhu çıkınca gökle yer arasındaki bütün melekler ve gökte olanlar ona lânet ederler. Göklerin kapıları kapanır. Hiçbir kapı ehli, onun ruhunun yanlarına çıkmasını istemez. Ruhu semaya çıkarılınca 'Rabbimiz! Bu Senin kulun falandır' denir Allah 'Onu (toprağa) geri döndürün; ben onlara söz verdim: onları ondan yarattım, yine ona döndüreceğim ve ondan bir kez daha çıkaracağım' buyurur. Sonra o da arkadaşlarının ayak sesini işitir. Ona birisi gelir ve 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorar O: ‘Bilmiyorum’ der. Ona 'Yazıklar olsun! Sana Allah’tan rezillik ve ebedî azap var' denir. O da 'Allah sana da kötülük versin, sen kimsin?' O da 'Ben senin kötü amellerinim. Sen Allah’a itaatte ağır, günah işlemekte hızlıydın. Allah sana kötülük versin' der. Sonra ona kör, sağır, dilsiz bir azap meleği musallat edilir. Elinde öyle bir tokmak vardır ki, onunla bir dağa vurulsa onu toz haline getirir. Onu bir darbe vurur; o toprak gibi olur. Sonra Allah onu tekrar eski haline döndürür, yine vurur. O da öyle bir çığlık atar ki, onu insan ve cin dışında her şey işitir."
[Ma‘mer der ki: Mu'az'ın "Onun çığlığını ins ve cin dışındaki bütün varlıklar işitir" dediğini işittim.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Cenâiz 6737, 3/580
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, sahabeyle iletişimi
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir hayatı, münker-nekir adlı meleklerin sorgusu
Kabir, lahd yapmak
Ölüm, esnasında ve sonrasında insan
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3753, M002240
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ الْمِسْوَرِىُّ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ أَنَّ سَعْدَ بْنَ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ
"فِى مَرَضِهِ الَّذِى هَلَكَ فِيهِ الْحَدُوا لِى لَحْدًا وَانْصِبُوا عَلَىَّ اللَّبِنَ نَصْبًا كَمَا صُنِعَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم."
Tercemesi:
Bize Yahya b. Yahya, ona Abdullah b. Cafer Misverî İsmail b. Muhammed b. Sa'd, ona da Amir b. Sa'd b. Ebu Vakkas'tan naklen haber verdi.
"Sa'd b. Ebu Vakkas ölüm hastalığında; benim için bir lahid açın ve üzerime Rasulullah (sav) yapıldığı gibi kerpiçleri güzelce dizin demiş."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cenâiz 2240, /374
Senetler:
()
Konular:
Kabir, lahd yapmak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19078, N002011
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ الأَذْرَمِىُّ عَنْ حَكَّامِ بْنِ سَلْمٍ الرَّازِىِّ عَنْ عَلِىِّ بْنِ عَبْدِ الأَعْلَى عَنْ أَبِيهِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم : « اللَّحْدُ لَنَا وَالشَّقُّ لِغَيْرِنَا ».
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed Ebu Abdurrahman el-Ezremi, ona Hakkâm b. Selm er-Razî, ona Ali b. Abdüla'la, ona babası, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas'tan (ra) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Lahidli mezar, biz Müslümanlar içindir. Lahidsiz mezar ise bizim dışımızdaki din mensupları içindir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Cenâiz 2011, /2219
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Abdula'la b. Amir es-Sa'lebî (Abdula'la b. Amir)
4. Ebu Hasan Ali b. Abdula'la es-Sa'lebî (Ali b. Abdula'la b. Amir)
5. Ebu Abdurrahman Hakkâm b. Selm el-Kinanî (Hakkâm b. Selm)
6. Abdullah b. Muhammed el-Ezremi (Abdullah b. Muhammed b. İshak)
Konular:
Kabir, lahd yapmak
Müslüman, gayri müslimlerle farklılıkları