Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Ma’mer, ona ez-Zührî , ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etti:
“Ben, Kur’ân-ı Kerim’de; ‘İkiniz de tevbe ederseniz ne âlâ!.. Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ (Tahrîm, 66/4) meâlideki âyette işaret edilen Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisinin kimler olduğunu Hz. Ömer’e sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer, hac seyahatine çıktı. Ben de onunla beraber hacca gittim. Yolda Hz. Ömer’e bir mataradan su döktüm, abdest aldı. Dedim ki:
“- Ey mü’minlerin Emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘İkiniz de tevbe ederseniz ne güzel!. Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi. Ama Peygamber’e karşı bir dayanışma içine girecek olursanız, bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur…’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (as.) hanımlarından ikisi, hangileridir?”
“- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu!” dedi.
Zührî şöyle dedi: “Vallahi Ömer, İbn Abbas’ın bu sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi.”
Hz. Ömer bana, “Onlar, Âişe ile Hafsa’dır” dedi ve sonra hadisi bana anlatmaya başladı:
“Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medîne’ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından bu hâli öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızmıştım. Baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Onun bana karşılık vermesini garipseyince de,
“- Benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da, O’na karşılık veriyorlar. Bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün Rasûlullah’a (sav) dargın kalıyor.” dedi.
Bunu duyunca ben kendi kendime, “Bunu yapan mutlaka perişan olur ve hüsrana uğrar” dedim.
Benim evim, Avâlî’de, Ümeyye oğulları mahallesinde idi. Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah’ın (as.) yanına giderdik. Bir gün o gidiyor ve bana o gün inen vahyi ve diğer haberleri getiriyor, bir gün ben gidiyor ve ben de ona aynı şeyleri getiriyordum. O sırada bizler, Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım yatsı vakti gelip kapımı çaldı. Ben de çıktım. Bana dedi ki:
“- Büyük bir şey oldu!”
“- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?”
“- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!.. Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!”
Bunu duyunca içimden, “Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim.
Sabah namazını kılınca giyindim, sonra (Medîne’ye) indim, Hafsa’nın yanına girdim. Hafsa ağlıyordu. Dedim ki:
“- Rasûlullah (as.) sizleri boşadı mı?”
“- Bilmiyorum, işte şu hücreye çekildi.”
Bunun üzerine Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağını buldum. Ona;
“- Ömer için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki:
“- Seni söyledim, bir şey demedi.”
Bunun üzerine Mescide gittim, minberin yanına vardım. Orada bir gurup insan oturmuş ağlıyorlardu. Bir müddet oturdum. Sonra dayanamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Yine;
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi.
Tekrar Mescide gittim, bir müddet oturdum, sonra yine dayanamadım, gidio uşağı buldum ve kendisine,
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama bir şey söylemedi” dedi.
Artık dönüp oradan ayrıldım. Az sonra baktım, uşak beni çağırıyor:
“- Gir, sana izin verdi!”
İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra yaslanmış, vücuduna hasırın izleri çıkmış:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Hz. Peygamber,
“- Hayır!” dedi. Ben sevinçten ‘Allahu Ekber!’ dedim ve şöyle devam ettim:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, bilirsiniz ki biz Kureyşliler, kadınlara hükmederdik. Medîne’ye gelince, burada kadınların kendilerine üstün geldiği bir millet bulduk. Bizim kadınlarımız da bu adeti onların hanımlarından öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızmıştım, baktım ki o da bana karşılık veriyor. Ben onun bu hâlini garipseyince, bana,
“- Neden hayret ediyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) hanımları bile ona karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri geceye kadar bütün günü ona dargın olarak geçiriyor” dedi. Bu söz üzerine hemen Hafsa’ya gittim ve ona,
“- Siz, Rasûlullah'a (sav) karşılık veriyor musunuz?” diye sordum. O da,
“- Evet. Hatta bizden biri geceye kadar bütün günü ona dargın olarak geçiriyor” dedi. Ben de,
“- Sizden bunu kim yapmışsa mahvolmuş ve hüsrana uğramış demektir. Herhangi biriniz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah’ın gazabına uğramaktan ve helâk olmaktan emin mi oldu?” dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav) gülümsedi.
Hz. Ömer şöyle devam eder: Hafsa’ya şöyle dedim:
“- (Kızım) sakın Rasûlullah’a (sav) karşılık verme! O’ndan bir şey isteme! Bir ihtiyacın olursa benden iste! Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!”
Bunu duyunca Rasûlullah (sav) tekrar gülümsedi. Bundan cesaret alarak,
“- Ey Allah’ın Rasûlü, yanına oturabilir miyim?” dedim.
“- Olur!” dedi. Ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım, vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ etseniz… O, kendisine ibâdet etmedikleri halde Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi.”
Bunun üzerine Rasûlullah (sav) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu:
“- Ey Hattab’ın oğlu! Onlara sadece dünya hayatından geçici birtakım güzelliklerin verilmesi, seni şüpheye mi düşürdü?”
Hz. Ömer, anlatmaya devam ediyor:
“Rasûlullah (sav), zevcelerine kızmış ve bir ay onların yanına girmeyeceğine yemin etmişti. Cenâb-ı Hak bundan dolayı kendisini ikaz etmiş ve yeminine kefaret vermesini emretmişti.”
Zührî dedi ki: Urve bana, Hz. Âişe’nin şöyle dediğini haber verdi:
“Yirmi dokuz gece geçince Rasûlullah (sav) bana geldi, hanımlarını dolaşmaya benden başladı. Bana,
“- Ya Âişe! Ben sana bir şey söyleyeceğim; ama annene ve babana danışmadan hemen bir karar verme!” dedi ve şu âyeti okudu:
“Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: Eğer dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allah’ı, rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden iyiliği seçenlere büyük bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/28-29).
Hz. Âişe, “Vallahi Rasûlullah (sav), ebeveynimin, kendisinden ayrılmamı istemeyeceklerini mutlaka biliyordu” dedi. Sonra şöyle söyledi: Rasûlullah’a (as.) dedim ki:
“- Bunun için mi anneme babama danışacakmışım?! Ben Allah’ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorum.”
Ma’mer şöyle dedi: Bana Eyyub, Hz. Âişe’nin Rasûlullah’a (sav) şöyle söylediğini haber verdi:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, benim seni tercih ettiğimi diğer hanımlarına söyleme!”
Rasûlullah (sav) da ona:
“- Yüce Allah beni mübelliğ olarak gönderdi, inatçı olarak değil” buyurdu.
Tirmizî dedi ki: Bu hadis, hasen-sahihtir. İbn Abbas’tan çok değişik tariklerle rivayet edilmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19915, T003318
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ قَالَ سَمِعْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ رضى الله عنهما يَقُولُ : لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) حَتَّى حَجَّ عُمَرُ وَحَجَجْتُ مَعَهُ فَصَبَبْتُ عَلَيْهِ مِنَ الإِدَاوَةِ فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ: يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ اللَّهُ ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلاَهُ ) فَقَالَ لِى وَاعَجَبًا لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ! قَالَ الزُّهْرِىُّ: وَكَرِهَ وَاللَّهِ مَا سَأَلَهُ عَنْهُ وَلَمْ يَكْتُمْهُ فَقَالَ لِى هِىَ عَائِشَةُ وَحَفْصَةُ قَالَ: ثُمَّ أَنْشَأَ يُحَدِّثُنِى الْحَدِيثَ فَقَالَ كُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وَجَدْنَا قَوْمًا تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَتَعَلَّمْنَ مِنْ نِسَائِهِمْ فَتَغَضَّبْتُ عَلَى امْرَأَتِى يَوْمًا فَإِذَا هِىَ تُرَاجِعُنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى فَقَالَتْ: مَا تُنْكِرُ مِنْ ذَلِكَ؟ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَاهُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ . قَالَ قُلْتُ فِى نَفْسِى قَدْ خَابَتْ مَنْ فَعَلَتْ ذَلِكَ مِنْهُنَّ وَخَسِرَتْ . قَالَ وَكَانَ مَنْزِلِى بِالْعَوَالِى فِى بَنِى أُمَيَّةَ وَكَانَ لِى جَارٌ مِنَ الأَنْصَارِ كُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا فَيَأْتِينِى بِخَبَرِ الْوَحْىِ وَغَيْرِهِ وَأَنْزِلُ يَوْمًا فَآتِيهِ بِمِثْلِ ذَلِكَ . قَالَ وَكُنَّا نُحَدِّثُ أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ الْخَيْلَ لِتَغْزُوَنَا . قَالَ فَجَاءَنِى يَوْمًا عِشَاءً فَضَرَبَ عَلَى الْبَابَ فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ فَقَالَ: حَدَثَ أَمْرٌ عَظِيمٌ . قُلْتُ أَجَاءَتْ غَسَّانُ؟ قَالَ أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ . قَالَ قُلْتُ فِى نَفْسِى قَدْ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ قَدْ كُنْتُ أَظُنُّ هَذَا كَائِنًا : قَالَ فَلَمَّا صَلَّيْتُ الصُّبْحَ شَدَدْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ثُمَّ انْطَلَقْتُ حَتَّى دَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَإِذَا هِىَ تَبْكِى فَقُلْتُ أَطَلَّقَكُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قَالَتْ لاَ أَدْرِى هُوَ ذَا مُعْتَزِلٌ فِى هَذِهِ الْمَشْرُبَةِ . قَالَ فَانْطَلَقْتُ فَأَتَيْتُ غُلاَمًا أَسْوَدَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . قَالَ فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ . قَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا . قَالَ فَانْطَلَقْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَإِذَا حَوْلَ الْمِنْبَرِ نَفَرٌ يَبْكُونَ فَجَلَسْتُ إِلَيْهِمْ ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَأَتَيْتُ الْغُلاَمَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا . قَالَ فَانْطَلَقْتُ إِلَى الْمَسْجِدِ أَيْضًا فَجَلَسْتُ ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَأَتَيْتُ الْغُلاَمَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا . قَالَ فَوَلَّيْتُ مُنْطَلِقًا فَإِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى فَقَالَ ادْخُلْ فَقَدْ أُذِنَ لَكَ فَدَخَلْتُ فَإِذَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مُتَّكِئٌ عَلَى رَمْلٍ حَصِيرٍ قَدْ رَأَيْتُ أَثَرَهُ فِى جَنْبِهِ فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَطَلَّقْتَ نِسَاءَكَ ؟ قَالَ لاَ . قُلْتُ اللَّهُ أَكْبَرُ لَقَدْ رَأَيْتُنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَنَحْنُ مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وَجَدْنَا قَوْمًا تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَتَعَلَّمْنَ مِنْ نِسَائِهِمْ فَتَغَضَّبْتُ يَوْمًا عَلَى امْرَأَتِى فَإِذَا هِىَ تُرَاجِعُنِى فَأَنْكَرْتُ ذَلِكَ فَقَالَتْ: مَا تُنْكِرُ؟ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَاهُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ . قَالَ فَقُلْتُ لِحَفْصَةَ: أَتُرَاجِعِينَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم؟ قَالَتْ نَعَمْ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَانَا الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ . فَقُلْتُ قَدْ خَابَتْ مَنْ فَعَلَتْ ذَلِكَ مِنْكُنَّ وَخَسِرَتْ أَتَأْمَنُ إِحْدَاكُنَّ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ عَلَيْهَا لِغَضَبِ رَسُولِهِ فَإِذَا هِىَ قَدْ هَلَكَتْ؟ فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم . قَالَ فَقُلْتُ لِحَفْصَةَ لاَ تُرَاجِعِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تَسْأَلِيهِ شَيْئًا وَسَلِينِى مَا بَدَا لَكِ وَلاَ يَغُرَّنَّكِ إنْ كَانَتْ صَاحِبَتُكِ أَوْسَمَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . قَالَ فَتَبَسَّمَ أُخْرَى فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَسْتَأْنِسُ قَالَ « نَعَمْ » . قَالَ فَرَفَعْتُ رَأْسِى فَمَا رَأَيْتُ فِى الْبَيْتِ إِلاَّ أَهَبَةً ثَلاَثَةً . قَالَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ادْعُ اللَّهَ أَنْ يُوَسِّعَ عَلَى أُمَّتِكَ فَقَدْ وَسَّعَ عَلَى فَارِسَ وَالرُّومِ وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَهُ . فَاسْتَوَى جَالِسًا فَقَالَ « أَوَفِى شَكٍّ أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلَتْ لَهُمْ طَيِّبَاتُهُمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا » . قَالَ وَكَانَ أَقْسَمَ أَنْ لاَ يَدْخُلَ عَلَى نِسَائِهِ شَهْرًا فَعَاتَبَهُ اللَّهُ فِى ذَلِكَ وَجَعَلَ لَهُ كَفَّارَةَ الْيَمِينِ . قَالَ الزُّهْرِىُّ فَأَخْبَرَنِى عُرْوَةُ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ : فَلَمَّا مَضَتْ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ دَخَلَ عَلَىَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بَدَأَ بِى فَقَالَ « يَا عَائِشَةُ إِنِّى ذَاكِرٌ لَكِ شَيْئًا فَلاَ تَعْجَلِى حَتَّى تَسْتَأْمِرِى أَبَوَيْكِ » . قَالَتْ ثُمَّ قَرَأَ هَذِهِ الآيَةَ ( يَا أَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لأَزْوَاجِكَ ) الآيَةَ . قَالَتْ عَلِمَ وَاللَّهِ أَنَّ أَبَوَىَّ لَمْ يَكُونَا يَأْمُرَانِى بِفِرَاقِهِ فَقُلْتُ أَفِى هَذَا أَسْتَأْمِرُ أَبَوَىَّ ؟ فَإِنِّى أُرِيدُ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الآخِرَةَ . قَالَ مَعْمَرٌ فَأَخْبَرَنِى أَيُّوبُ أَنَّ عَائِشَةَ قَالَتْ لَهُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ لاَ تُخْبِرْ أَزْوَاجَكَ أَنِّى اخْتَرْتُكَ . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِنَّمَا بَعَثَنِى اللَّهُ مُبَلِّغًا وَلَمْ يَبْعَثْنِى مُتَعَنِّتًا » . قَالَ هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. قَدْ رُوِىَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ .
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Ma’mer, ona ez-Zührî , ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebî Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etti:
“Ben, Kur’ân-ı Kerim’de; ‘İkiniz de tevbe ederseniz ne âlâ!.. Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi’ (Tahrîm, 66/4) meâlideki âyette işaret edilen Rasûlullah’ın (sav) hanımlarından ikisinin kimler olduğunu Hz. Ömer’e sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer, hac seyahatine çıktı. Ben de onunla beraber hacca gittim. Yolda Hz. Ömer’e bir mataradan su döktüm, abdest aldı. Dedim ki:
“- Ey mü’minlerin Emîri! Yüce Mevlâ’nın haklarında ‘İkiniz de tevbe ederseniz ne güzel!. Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi. Ama Peygamber’e karşı bir dayanışma içine girecek olursanız, bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur…’ buyurduğu, Rasûlullah’ın (as.) hanımlarından ikisi, hangileridir?”
“- Hayret sana, ey Abbas’ın oğlu!” dedi.
Zührî şöyle dedi: “Vallahi Ömer, İbn Abbas’ın bu sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi.”
Hz. Ömer bana, “Onlar, Âişe ile Hafsa’dır” dedi ve sonra hadisi bana anlatmaya başladı:
“Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medîne’ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından bu hâli öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızmıştım. Baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Onun bana karşılık vermesini garipseyince de,
“- Benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasûlullah’ın (sav) hanımları da, O’na karşılık veriyorlar. Bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün Rasûlullah’a (sav) dargın kalıyor.” dedi.
Bunu duyunca ben kendi kendime, “Bunu yapan mutlaka perişan olur ve hüsrana uğrar” dedim.
Benim evim, Avâlî’de, Ümeyye oğulları mahallesinde idi. Ensârdan bir komşum vardı. Onunla nöbetleşe Rasûlullah’ın (as.) yanına giderdik. Bir gün o gidiyor ve bana o gün inen vahyi ve diğer haberleri getiriyor, bir gün ben gidiyor ve ben de ona aynı şeyleri getiriyordum. O sırada bizler, Gassanlılar’ın, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım yatsı vakti gelip kapımı çaldı. Ben de çıktım. Bana dedi ki:
“- Büyük bir şey oldu!”
“- Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı?”
“- Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey!.. Rasûlullah (sav) hanımlarını boşadı!”
Bunu duyunca içimden, “Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum” dedim.
Sabah namazını kılınca giyindim, sonra (Medîne’ye) indim, Hafsa’nın yanına girdim. Hafsa ağlıyordu. Dedim ki:
“- Rasûlullah (as.) sizleri boşadı mı?”
“- Bilmiyorum, işte şu hücreye çekildi.”
Bunun üzerine Rasûlullah’ın (sav) siyah uşağını buldum. Ona;
“- Ömer için Rasûlullah’tan (sav) izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki:
“- Seni söyledim, bir şey demedi.”
Bunun üzerine Mescide gittim, minberin yanına vardım. Orada bir gurup insan oturmuş ağlıyorlardu. Bir müddet oturdum. Sonra dayanamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Yine;
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama yine ses çıkarmadı” dedi.
Tekrar Mescide gittim, bir müddet oturdum, sonra yine dayanamadım, gidio uşağı buldum ve kendisine,
“- Ömer için izin iste!” dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve;
“- Seni söyledim, ama bir şey söylemedi” dedi.
Artık dönüp oradan ayrıldım. Az sonra baktım, uşak beni çağırıyor:
“- Gir, sana izin verdi!”
İçeri girdim, baktım ki Rasûlullah (sav) kuru bir hasıra yaslanmış, vücuduna hasırın izleri çıkmış:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı?” dedim. Hz. Peygamber,
“- Hayır!” dedi. Ben sevinçten ‘Allahu Ekber!’ dedim ve şöyle devam ettim:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, bilirsiniz ki biz Kureyşliler, kadınlara hükmederdik. Medîne’ye gelince, burada kadınların kendilerine üstün geldiği bir millet bulduk. Bizim kadınlarımız da bu adeti onların hanımlarından öğrenmeye başladılar. Bir gün karıma kızmıştım, baktım ki o da bana karşılık veriyor. Ben onun bu hâlini garipseyince, bana,
“- Neden hayret ediyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) hanımları bile ona karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri geceye kadar bütün günü ona dargın olarak geçiriyor” dedi. Bu söz üzerine hemen Hafsa’ya gittim ve ona,
“- Siz, Rasûlullah'a (sav) karşılık veriyor musunuz?” diye sordum. O da,
“- Evet. Hatta bizden biri geceye kadar bütün günü ona dargın olarak geçiriyor” dedi. Ben de,
“- Sizden bunu kim yapmışsa mahvolmuş ve hüsrana uğramış demektir. Herhangi biriniz, Rasûlullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah’ın gazabına uğramaktan ve helâk olmaktan emin mi oldu?” dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav) gülümsedi.
Hz. Ömer şöyle devam eder: Hafsa’ya şöyle dedim:
“- (Kızım) sakın Rasûlullah’a (sav) karşılık verme! O’ndan bir şey isteme! Bir ihtiyacın olursa benden iste! Senden daha güzel ve Rasûlullah’a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Âişe’yi kastediyor- sakın seni aldatmasın!”
Bunu duyunca Rasûlullah (sav) tekrar gülümsedi. Bundan cesaret alarak,
“- Ey Allah’ın Rasûlü, yanına oturabilir miyim?” dedim.
“- Olur!” dedi. Ben de oturdum. Başımı kaldırıp odaya baktım, vallahi orada üç adet deriden başka göze dokunur hiç bir şey göremedim. Dedim ki:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, ümmetine genişlik vermesi için Allah’a duâ etseniz… O, kendisine ibâdet etmedikleri halde Rumlar’a ve İranlılar’a genişlik verdi.”
Bunun üzerine Rasûlullah (sav) doğrulup oturdu, sonra şöyle buyurdu:
“- Ey Hattab’ın oğlu! Onlara sadece dünya hayatından geçici birtakım güzelliklerin verilmesi, seni şüpheye mi düşürdü?”
Hz. Ömer, anlatmaya devam ediyor:
“Rasûlullah (sav), zevcelerine kızmış ve bir ay onların yanına girmeyeceğine yemin etmişti. Cenâb-ı Hak bundan dolayı kendisini ikaz etmiş ve yeminine kefaret vermesini emretmişti.”
Zührî dedi ki: Urve bana, Hz. Âişe’nin şöyle dediğini haber verdi:
“Yirmi dokuz gece geçince Rasûlullah (sav) bana geldi, hanımlarını dolaşmaya benden başladı. Bana,
“- Ya Âişe! Ben sana bir şey söyleyeceğim; ama annene ve babana danışmadan hemen bir karar verme!” dedi ve şu âyeti okudu:
“Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: Eğer dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allah’ı, rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden iyiliği seçenlere büyük bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/28-29).
Hz. Âişe, “Vallahi Rasûlullah (sav), ebeveynimin, kendisinden ayrılmamı istemeyeceklerini mutlaka biliyordu” dedi. Sonra şöyle söyledi: Rasûlullah’a (as.) dedim ki:
“- Bunun için mi anneme babama danışacakmışım?! Ben Allah’ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorum.”
Ma’mer şöyle dedi: Bana Eyyub, Hz. Âişe’nin Rasûlullah’a (sav) şöyle söylediğini haber verdi:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, benim seni tercih ettiğimi diğer hanımlarına söyleme!”
Rasûlullah (sav) da ona:
“- Yüce Allah beni mübelliğ olarak gönderdi, inatçı olarak değil” buyurdu.
Tirmizî dedi ki: Bu hadis, hasen-sahihtir. İbn Abbas’tan çok değişik tariklerle rivayet edilmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 66, 5/420
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ubeydullah b. Abdullah el-Kuraşi (Abdullah b. Abdullah b. Ebu Sevr)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
7. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Aile, Fertleri ve Sorumlulukları
Astronomi, ayların hesaplanması
Ensar, ensar kadınlarının fazileti
Hz. Peygamber, hanımlarını kendisine haram kılması
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Kadın-Erkek, kadın-erkek ilişkileri
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
Yemin, keffareti
Bize Ebu İsmail Muhammed b. İsmail b. Yusuf et-Tirmizî , ona Eyyüb b. Süleyman b. Bilal, ona Ebu Bekir b. Ebu Üveys, ona Süleyman b. Bilal, ona Musa b. Ukbe ve Abdullah b. Ebu Atik, onlara (Muhammed b. Şihab) ez-Zührî, ona Süleyman b. Erkam, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Ebu Seleme (b. Abdurrahman), ona da Aişe (bt. Ebu Bekir) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanmışsa) bunun kefareti yemin kefareti (gibidir).
Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu hadis garibtir. Bu hadis Ebu Safvan'ın Yunus'tan rivayet etmiş olduğu hadisten daha sağlamdır. Ebu Safvan, Mekkeli olup adı Abdullah b. Said b. Abdülmelik b. Mervan'dır.
el-Humeydî ve hadisçilerin önde gelenlerinden birçoğu ondan hadis rivayet etmişlerdir. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından ve diğer bazı ilim adamları: 'Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanmışsa) bunun kefareti yemin kefareti (gibidir)' demişlerdir. Ahmed ve İshak da aynı görüşte olup ez-Zührî'nin Ebu Seleme ve Aişe’den de rivayet ettiği hadisi delil olarak kabul etmektedirler. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından ve diğer bazı ilim adamları ise: "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanırsa) bunun için kefareti de yoktur" demişlerdi. Malik ve Şafii’de bu görüştedir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
281914, T001525-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو إِسْمَاعِيلَ التِّرْمِذِىُّ - وَاسْمُهُ مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ بْنِ يُوسُفَ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ بْنُ سُلَيْمَانَ بْنِ بِلاَلٍ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى أُوَيْسٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ بِلاَلٍ عَنْ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ وَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى عَتِيقٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ أَرْقَمَ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ نَذْرَ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَكَفَّارَتُهُ كَفَّارَةُ يَمِينٍ » . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ وَهُوَ أَصَحُّ مِنْ حَدِيثِ أَبِى صَفْوَانَ عَنْ يُونُسَ . وَأَبُو صَفْوَانَ هُوَ مَكِّىٌّ وَاسْمُهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدِ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ مَرْوَانَ وَقَدْ رَوَى عَنْهُ الْحُمَيْدِىُّ وَغَيْرُ وَاحِدٍ مِنْ جِلَّةِ أَهْلِ الْحَدِيثِ . وَقَالَ قَوْمٌ مِنْ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ لاَ نَذْرَ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَكَفَّارَتُهُ كَفَّارَةُ يَمِينٍ . وَهُوَ قَوْلُ أَحْمَدَ وَإِسْحَاقَ وَاحْتَجَّا بِحَدِيثِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ عَائِشَةَ . وَقَالَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ لاَ نَذْرَ فِى مَعْصِيَةٍ وَلاَ كَفَّارَةَ فِى ذَلِكَ . وَهُوَ قَوْلُ مَالِكٍ وَالشَّافِعِىِّ .
Tercemesi:
Bize Ebu İsmail Muhammed b. İsmail b. Yusuf et-Tirmizî , ona Eyyüb b. Süleyman b. Bilal, ona Ebu Bekir b. Ebu Üveys, ona Süleyman b. Bilal, ona Musa b. Ukbe ve Abdullah b. Ebu Atik, onlara (Muhammed b. Şihab) ez-Zührî, ona Süleyman b. Erkam, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Ebu Seleme (b. Abdurrahman), ona da Aişe (bt. Ebu Bekir) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanmışsa) bunun kefareti yemin kefareti (gibidir).
Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu hadis garibtir. Bu hadis Ebu Safvan'ın Yunus'tan rivayet etmiş olduğu hadisten daha sağlamdır. Ebu Safvan, Mekkeli olup adı Abdullah b. Said b. Abdülmelik b. Mervan'dır.
el-Humeydî ve hadisçilerin önde gelenlerinden birçoğu ondan hadis rivayet etmişlerdir. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından ve diğer bazı ilim adamları: 'Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanmışsa) bunun kefareti yemin kefareti (gibidir)' demişlerdir. Ahmed ve İshak da aynı görüşte olup ez-Zührî'nin Ebu Seleme ve Aişe’den de rivayet ettiği hadisi delil olarak kabul etmektedirler. Hz. Peygamber'in (sav) ashabından ve diğer bazı ilim adamları ise: "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanırsa) bunun için kefareti de yoktur" demişlerdi. Malik ve Şafii’de bu görüştedir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Eymân ve'n-Nuzûr 1, 4/103
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Nasr Yahya b. Ebu Kesir et-Tâî (Yahya b. Salih b. Mütevekkil)
4. Ebu Muaz Süleyman b. Erkam el-Ensarî (Süleyman b. Erkam)
5. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
6. Muhammed b. Abdullah et-Teymi (Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. Abdurrahman)
7. Ebu Muhammed Süleyman b. Bilal el-Kuraşi (Süleyman b. Bilal)
8. Abdülhamid b. Ebu Üveys el-Esbahî (Abdülhamid b. Abdullah b. Abdullah b. Üveys)
9. Eyyüb b. Süleyman et-Teymi (Eyyüb b. Süleyman b. Bilal)
10. Muhammed b. İsmail el-Buharî (Muhammed b. İsmail el-Buharî)
Konular:
Adak, Allah'a isyan içeren adaklar
Adak, Nezir, keffareti
Yemin, keffareti
Açıklama: Harise b. Ebu Rical zayıf bir ravidir. Yemini bozma ise kefaret gerektirir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19812, İM002110
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ عَنْ حَارِثَةَ بْنِ أَبِى الرِّجَالِ عَنْ عَمْرَةَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ حَلَفَ فِى قَطِيعَةِ رَحِمٍ أَوْ فِيمَا لاَ يَصْلُحُ فَبِرُّهُ أَنْ لاَ يَتِمَّ عَلَى ذَلِكَ » .
Tercemesi:
Bize Ali b. Muhammed, ona Abdullah b. Nümeyr, ona Harise b. Ebu Rical, ona Amra, ona da Hz. Aişe'nin naklettiğine göre Rasulullah (sa) "Akrabalık bağlarını koparma veya uygun olmayan bir şeyi yapma üzere yem in eden kişinin yapması gereken (kefaret) o yemini yerine getirmemesidir." buyurmuştur.
Açıklama:
Harise b. Ebu Rical zayıf bir ravidir. Yemini bozma ise kefaret gerektirir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Kefârât 8, /337
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Amre bt. Abdurrahman el-Ensâriyye (Amre bt. Abdurrahman b. Sa'd b. Zürâre)
3. Harise b. Ebu Rical (Muhammed b. Abdurrahman b. Abdullah b. Harise b. Numan)
4. Ebu Hişam Abdullah b. Nümeyr el-Hemdânî (Abdullah b. Nümeyr b. Abdullah b. Ebu Hayye)
5. Ali b. Muhammed el-Kûfî (Ali b. Muhammed b. İshak)
Konular:
Akraba, akrabalık ilişkileri, sıla-i rahim
Yemin, hayırlı işler için yemini bozmak
Yemin, keffareti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19811, İM002109
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَبِى عُمَرَ الْعَدَنِىُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ حَدَّثَنَا أَبُو الزَّعْرَاءِ عَمْرُو بْنُ عَمْرٍو عَنْ عَمِّهِ أَبِى الأَحْوَصِ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ الْجُشَمِىِّ عَنْ أَبِيهِ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ يَأْتِينِى ابْنُ عَمِّى فَأَحْلِفُ أَنْ لاَ أُعْطِيَهُ وَلاَ أَصِلَهُ . قَالَ « كَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ebu Amr el-Adenî, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Ebu Za'ra Amr b. Amr, ona da amcası Ebu Ahves Avf b. Malik el-Cüşemî'nin naklettiğine göre babası (Malik b. Nadle) şöyle demiştir:
- Ya Rasulullah! Amcamın oğlu bana geliyor ben de ona (bir şey) vermemek ve onunla bağlarımı koparmak üzere yemin ediyorum, dedim. Rasulullah da "Yemin bozma kefaretini ver" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Kefârât 7, /337
Senetler:
1. Malik b. Nadle el-Cüşemi (Malik b. Avf b. Nadle b. Hadic b. Habib)
2. Ebu Ahves Avf b. Malik el-Cüşemi (Avf b. Malik b. Nadle)
3. Ebu Za'ra Amr b. Amr el-Cüşemi (Amr b. Amr b. Malik b. Nadle)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Muhammed b. Ebu Ömer el-Adenî (Muhammed b. Yahya b. Ebu Ömer)
Konular:
Akraba, akrabalık ilişkileri, sıla-i rahim
Yemin, Allah'a isyan konusunda
Yemin, hayırlı işler için yemini bozmak
Yemin, keffareti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
22693, İM002126
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ طَلْحَةَ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ نَذَرَ أَنْ يُطِيعَ اللَّهَ فَلْيُطِعْهُ وَمَنْ نَذَرَ أَنْ يَعْصِىَ اللَّهَ فَلاَ يَعْصِهِ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Üsame (Hammad b. Üsame), ona Ubeydullah (b. Ömer), ona Talha b. Abdülmelik, ona Kasım b. Muhammed, ona da Aişe (bt. Ebu Bekir) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'a itaat hususunda bir adakta bulunursa, adadığını yerine getirsin. Kim de Allah'a isyan hususunda bir adakta bulunursa, adadığını yerine getirmesin."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Kefârât 16, /340
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Muhammed Kasım b. Muhammed et-Teymî (Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk)
3. Talha b. Abdulmelik el-Eyli (Talha b. Abdulmelik)
4. Ubeydullah b. Ömer el-Adevî (Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab)
5. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Adak, Allah'a isyan içeren adaklar
Adak, Nezir, adağın yasaklanması
Adak, Nezir, geçerliliği
Yemin, keffareti
Yemin, yemin kültürü ve lafızları
Yemin, yeminle istenileni vermek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
28726, N003879
Hadis:
أَخْبَرَنَا هِلاَلُ بْنُ الْعَلاَءِ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو سُلَيْمٍ - وَهُوَ عُبَيْدُ بْنُ يَحْيَى - قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ النَّهْشَلِىُّ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لاَ نَذْرَ فِى الْمَعْصِيَةِ وَكَفَّارَتُهُ كَفَّارَةُ الْيَمِينِ » . خَالَفَهُ مَنْصُورُ بْنُ زَاذَانَ فِى لَفْظِهِ .
Tercemesi:
Bize Hilal b. Alâ, ona Ebu Süleym Ubeydullah b. Yahya, ona Ebu Bekir (Abdullah b. Kitâf) en-Nehşelî , ona Muhammed b. Zübeyr, ona Hasan b. İmran, ona da İmran b. Husayn şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah'a isyan konusunda adak adanmaz. (Eğer adanırsa) bunun kefareti yemin kefaret (gibidir)."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Eymân ve'n-Nuzûr 41, /2340
Senetler:
1. Ebu Nüceyd İmran b. Husayn el-Ezdî (İmran b. Husayn b. Ubeyd b. Halef b. Abdünühüm)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Muhammed b. Zübeyr el-Hanzali (Muhammed b. Zübeyr)
4. Abdullah b. Kitâf en-Nehşeli (Abdullah b. Muaviye b. Kitâf)
5. Ebu Süleym Ubeyd b. Yahya el-Esedi (Ubeyd b. Yahya)
6. Ebu Amr Hilal b. Ala el-Bahili (Hilal b. Ala b. Hilal b. Ömer b. Hilal b. Ebu Atiyye)
Konular:
Adak, Allah'a isyan içeren adaklar
Adak, Nezir, keffareti
Yemin, keffareti
12644 - حدثنا معتمر قال قلت لمعمر في الرجل يحلف وليس عنده من الطعام إلا ما يكفر قال كان قتادة يقول يصوم ثلاثة أيام
Öneri Formu
Hadis Id, No:
108178, MŞ012644
Hadis:
12644 - حدثنا معتمر قال قلت لمعمر في الرجل يحلف وليس عنده من الطعام إلا ما يكفر قال كان قتادة يقول يصوم ثلاثة أيام
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Ebî Şeybe, Musannef-i İbn Ebû Şeybe, Eymân ve'n-Nuzûr 12644, 7/604
Senetler:
()
Konular:
Yemin Kefareti, yemin kefareti olarak oruç
Yemin, keffareti
12650 - حدثنا عبد الأعلى عن سعيد عن قتادة سئل عن رجل قال لامرأته إن أكلت لحما فامرأته طالق فأكلت سمكا قال هي طالق قال الله تعالى {تأكلون لحما طريا}
Öneri Formu
Hadis Id, No:
108184, MŞ012650
Hadis:
12650 - حدثنا عبد الأعلى عن سعيد عن قتادة سئل عن رجل قال لامرأته إن أكلت لحما فامرأته طالق فأكلت سمكا قال هي طالق قال الله تعالى {تأكلون لحما طريا}
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Ebî Şeybe, Musannef-i İbn Ebû Şeybe, Eymân ve'n-Nuzûr 12650, 7/605
Senetler:
()
Konular:
Yemin, keffareti
Yiyecekler,
حدثنا جرير عن عبد العزيز بن رفيع عن مجاهد قال كان لرجل من الأنصار ضيف فأبطأ عن أهله فقال عشيتم أهلي قالوا لا قال لا والله لا أطعم الليلة من عشائكم فقالت امرأته إذا والله لا أطعمه قال فقال الضيف وإذا والله لا أطعمه أيضا قال فقال يبيت ضيفي بغير طعام قربوا طعامكم فأكلوا معه فلما أصبح غدا إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فأخبره بذلك فقال أطعت الله وعصيت الشيطان
Öneri Formu
Hadis Id, No:
109061, MŞ012767
Hadis:
حدثنا جرير عن عبد العزيز بن رفيع عن مجاهد قال كان لرجل من الأنصار ضيف فأبطأ عن أهله فقال عشيتم أهلي قالوا لا قال لا والله لا أطعم الليلة من عشائكم فقالت امرأته إذا والله لا أطعمه قال فقال الضيف وإذا والله لا أطعمه أيضا قال فقال يبيت ضيفي بغير طعام قربوا طعامكم فأكلوا معه فلما أصبح غدا إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فأخبره بذلك فقال أطعت الله وعصيت الشيطان
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Ebî Şeybe, Musannef-i İbn Ebû Şeybe, Eymân ve'n-Nuzûr 12767, 7/637
Senetler:
()
Konular:
Adab, misafirlik adabı
KTB, ADAB
Yemin, keffareti
Yiyecekler,
Bize Muhammed b. Yahya, ona İshak b. Muhammed el-Fervî, ona Abdullah b. Ömer, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Atâ (b. Ebu Rabah), ona da (Abdullah) b. Abbas şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) bir gün Mekke'de güneşin altında dikilen bir adama rastladı ve: "Buna ne oldu" dedi. Oradakiler: Bu adam oruç tutmaya, konuşmamaya, akşama kadar gölgelenmemeye ve ayakta durmaya adakta bulundu, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): "Ona söyleyin; konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın (açsın)" buyurdu. Bize Hüseyin b. Muhammed b. Şenebe el-Vâsıtî, ona Alâ b. Abdülcabbar, ona Vüheyb, ona Eyyüb, ona İkrime, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'den (sav) bu hadisin bir benzerini nakletmiştir. Allah en iyi bilendir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
271088, İM002136-2
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْفَرْوِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ عَنْ عَطَاءٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَرَّ بِرَجُلٍ بِمَكَّةَ وَهُوَ قَائِمٌ فِى الشَّمْسِ فَقَالَ « مَا هَذَا » . قَالُوا نَذَرَ أَنْ يَصُومَ وَلاَ يَسْتَظِلَّ إِلَى اللَّيْلِ وَلاَ يَتَكَلَّمَ وَلاَ يَزَالَ قَائِمًا . قَالَ « لِيَتَكَلَّمْ وَلْيَسْتَظِلَّ وَلْيَجْلِسْ وَلْيُتِمَّ صِيَامَهُ » .
حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ شَنَبَةَ الْوَاسِطِىُّ حَدَّثَنَا الْعَلاَءُ بْنُ عَبْدِ الْجَبَّارِ عَنْ وُهَيْبٍ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم نَحْوَهُ وَاللَّهُ أَعْلَمُ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Yahya, ona İshak b. Muhammed el-Fervî, ona Abdullah b. Ömer, ona Ubeydullah b. Ömer, ona Atâ (b. Ebu Rabah), ona da (Abdullah) b. Abbas şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) bir gün Mekke'de güneşin altında dikilen bir adama rastladı ve: "Buna ne oldu" dedi. Oradakiler: Bu adam oruç tutmaya, konuşmamaya, akşama kadar gölgelenmemeye ve ayakta durmaya adakta bulundu, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): "Ona söyleyin; konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın (açsın)" buyurdu. Bize Hüseyin b. Muhammed b. Şenebe el-Vâsıtî, ona Alâ b. Abdülcabbar, ona Vüheyb, ona Eyyüb, ona İkrime, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'den (sav) bu hadisin bir benzerini nakletmiştir. Allah en iyi bilendir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Kefârât 21, /341
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. İkrime Mevla İbn Abbas (İkrime)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Bekir Vüheyb b. Hâlid el-Bâhilî (Vüheyb b. Hâlid b. Aclân)
5. Alâ b. Abdülcebbar el-Ensari (Alâ b. Abdülcebbar)
6. Hüseyin b. Şenbe el-Vasiti (Hüseyin b. Muhammed b. Şenbe)
Konular:
Adak, Nezir, adağın yasaklanması
Adak, Nezir, geçerliliği
KTB, ADAK
Yemin, keffareti
Yemin, yemin kültürü ve lafızları