972 Kayıt Bulundu.
Bize Abdân, ona Abdullah (T); bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, onlara Yunus, ona Zührî, ona Ali b. Hüseyin, ona Hüseyin b. Ali (as), ona da Ali şöyle demiştir: Benim Bedir günündeki ganimet payımdan kalan yaşlı bir devem vardı. Hz. Peygamber (sav) bana daha önce de savaş dışı elde edilen fey gelirinin beşte birinden, başka bir yaşlı deve daha vermişti. Hz. Peygamber'in (sav) kızı Fâtıma (as) ile evlenmek istediğim zaman Kaynuka oğullarından, kuyumculuk yapan bir adamla beraber ızhır otu toplamaya gitmek üzere sözleştik. Bu otu kuyumculara satıp parasıyla düğün yemeğimin masrafına destek sağlamayı istemiştim. Ben yaşlı develerim için semerler, çuvallar ve ipler toplarken, iki devem de Ensârdan bir adamın evinin yanında çöktürülmüş hâldeydiler. Topladığım şeyleri toplayıp döndüğüm zaman bir de gördüm ki develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılıp ciğerleri alınmış. Develerimin bu halini görünce gözyaşlarıma hakim olamayıp ağladım ve "bu işi kim yaptı?" diye sordum. Orada bulunanlar "Hamza b. Abdulmuttalib yaptı, kendisi şu evin içinde Ensârdan içki içenler topluluğu arasındadır" dediler. Hemen Hz. Peygamber'in (sav) yanına vardım. Yanında Zeyd b. Hârise vardı. Peygamber yüzümden, içinde bulunduğum durumu anlayarak "Neyin var?" diye sordu. Ben "Ey Allah'ın Rasûlü, bugünkü kadar korkunç manzara görmedim. Hamza benim yaşlı iki dişi deveme saldırıp onların hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış, şimdi şu evde içki içenlerle beraberdir." dedim. Peygamber ridâsını istedi, sonra ona bürünerek yürüyüp gitti. Zeyd ibn Harise ile ben de peşinden gittik. Nihayet içinde Hamza'nın bulunduğu o eve geldi, içeri girme izni istedi. İçeridekiler gelenlere girme izni verdiler. İçeride içki içenlerle karşılaştık. (Hz. peygamber (sav), yaptığı işten dolayı Hamza'yı kınamaya başladı. Hamza da körkütük sarhoş olmuş, gözleri kıpkırmızı bir halde idi. Hamza bakışını Hz. Peygamber'e yöneltti, önce dizlerine, sonra göbeğine, ardından yüzüne baktı ve "Siz, babamın (Abdulmuttalib'in) köleleri değil misiniz?" dedi. Hz. Peygamber, amcası Hamza'nın sarhoş olduğunu anladı da (yanlış bir hareket yapmasına fırsat vermemek için) topukları üzerinde gerisin geriye çekildi. Biz de Onunla beraber odadan dışarı çıktık.
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Yunus, ona Zührî, ona Ali b. Hüseyin, ona Hüseyin b. Ali (as), ona da Ali şöyle demiştir: Benim Bedir günündeki ganimet payımdan kalan yaşlı bir devem vardı. Hz. Peygamber (sav) bana daha önce de savaş dışı elde edilen fey gelirinin beşte birinden, başka bir yaşlı deve daha vermişti. Hz. Peygamber'in (sav) kızı Fâtıma (as) ile evlenmek istediğim zaman Kaynuka oğullarından, kuyumculuk yapan bir adamla beraber ızhır otu toplamaya gitmek üzere sözleştik. Bu otu kuyumculara satıp parasıyla düğün yemeğimin masrafına destek sağlamayı istemiştim. Ben yaşlı develerim için semerler, çuvallar ve ipler toplarken, iki devem de Ensârdan bir adamın evinin yanında çöktürülmüş hâldeydiler. Topladığım şeyleri toplayıp döndüğüm zaman bir de gördüm ki develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılıp ciğerleri alınmış. Develerimin bu halini görünce gözyaşlarıma hakim olamayıp ağladım ve "bu işi kim yaptı?" diye sordum. Orada bulunanlar "Hamza b. Abdulmuttalib yaptı, kendisi şu evin içinde Ensârdan içki içenler topluluğu arasındadır" dediler. Hemen Hz. Peygamber'in (sav) yanına vardım. Yanında Zeyd b. Hârise vardı. Peygamber yüzümden, içinde bulunduğum durumu anlayarak "Neyin var?" diye sordu. Ben "Ey Allah'ın Rasûlü, bugünkü kadar korkunç manzara görmedim. Hamza benim yaşlı iki dişi deveme saldırıp onların hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış, şimdi şu evde içki içenlerle beraberdir." dedim. Peygamber ridâsını istedi, sonra ona bürünerek yürüyüp gitti. Zeyd ibn Harise ile ben de peşinden gittik. Nihayet içinde Hamza'nın bulunduğu o eve geldi, içeri girme izni istedi. İçeridekiler gelenlere girme izni verdiler. İçeride içki içenlerle karşılaştık. (Hz. peygamber (sav), yaptığı işten dolayı Hamza'yı kınamaya başladı. Hamza da körkütük sarhoş olmuş, gözleri kıpkırmızı bir halde idi. Hamza bakışını Hz. Peygamber'e yöneltti, önce dizlerine, sonra göbeğine, ardından yüzüne baktı ve "Siz, babamın (Abdulmuttalib'in) köleleri değil misiniz?" dedi. Hz. Peygamber, amcası Hamza'nın sarhoş olduğunu anladı da (yanlış bir hareket yapmasına fırsat vermemek için) topukları üzerinde gerisin geriye çekildi. Biz de Onunla beraber odadan dışarı çıktık.
Bize Abdân, ona Abdullah (T); Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, onlara Yunus, ona Zührî, ona Ali b. Hüseyin, ona Hüseyin b. Ali (as), ona da Ali şöyle demiştir: Benim Bedir günündeki ganimet payımdan kalan yaşlı bir devem vardı. Hz. Peygamber (sav) bana daha önce de savaş dışı elde edilen fey gelirinin beşte birinden, başka bir yaşlı deve daha vermişti. Hz. Peygamber'in (sav) kızı Fâtıma (as) ile evlenmek istediğim zaman Kaynuka oğullarından, kuyumculuk yapan bir adamla beraber ızhır otu toplamaya gitmek üzere sözleştik. Bu otu kuyumculara satıp parasıyla düğün yemeğimin masrafına destek sağlamayı istemiştim. Ben yaşlı develerim için semerler, çuvallar ve ipler toplarken, iki devem de Ensârdan bir adamın evinin yanında çöktürülmüş hâldeydiler. Topladığım şeyleri toplayıp döndüğüm zaman bir de gördüm ki develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılıp ciğerleri alınmış. Develerimin bu halini görünce gözyaşlarıma hakim olamayıp ağladım ve "bu işi kim yaptı?" diye sordum. Orada bulunanlar "Hamza b. Abdulmuttalib yaptı, kendisi şu evin içinde Ensârdan içki içenler topluluğu arasındadır" dediler. Hemen Hz. Peygamber'in (sav) yanına vardım. Yanında Zeyd b. Hârise vardı. Peygamber yüzümden, içinde bulunduğum durumu anlayarak "Neyin var?" diye sordu. Ben "Ey Allah'ın Rasûlü, bugünkü kadar korkunç manzara görmedim. Hamza benim yaşlı iki dişi deveme saldırıp onların hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış, şimdi şu evde içki içenlerle beraberdir." dedim. Peygamber ridâsını istedi, sonra ona bürünerek yürüyüp gitti. Zeyd ibn Harise ile ben de peşinden gittik. Nihayet içinde Hamza'nın bulunduğu o eve geldi, içeri girme izni istedi. İçeridekiler gelenlere girme izni verdiler. İçeride içki içenlerle karşılaştık. (Hz. peygamber (sav), yaptığı işten dolayı Hamza'yı kınamaya başladı. Hamza da körkütük sarhoş olmuş, gözleri kıpkırmızı bir halde idi. Hamza bakışını Hz. Peygamber'e yöneltti, önce dizlerine, sonra göbeğine, ardından yüzüne baktı ve "Siz, babamın (Abdulmuttalib'in) köleleri değil misiniz?" dedi. Hz. Peygamber, amcası Hamza'nın sarhoş olduğunu anladı da (yanlış bir hareket yapmasına fırsat vermemek için) topukları üzerinde gerisin geriye çekildi. Biz de Onunla beraber odadan dışarı çıktık.
Bize İshak b. Muhammed el-Fervî, ona Malik b. Enes, ona İbn Şihâb, ona Malik b. Evs b. Hadesân şöyle rivayet etmiştir: Muhammed b. Cubeyr, şu (aşağıdaki) hadisinden bir kısmını bana anlattıktan sonra şöyle devam etti: Ben yürüyüp Mâlik ibn Evs'in yanına gittim ve kendisinden bu hadisi sordum. Mâlik de şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailemle otururken Ömer b. Hattâb'ın elçisi çıkageldi ve bana "Müminlerin Emîri'nin davetine icabet et" dedi. Sonra elçi ile birlikte yürüyüp Ömer'in huzuruna vardık. Ömer hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir divanın şerit örgüleri üzerinde oturuyordu. Altında bir yaygı ve döşek yoktu ve kendisi deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Selâm verip oturdum. Ömer "Ey Malik, senin kavminden bir kaç hane halkı bize geldi, ben onlara bir şeyler verilmesini emrettim. Sen bu malları al, onlar arasında taksim et" dedi. Ben de "Ey Müminlerin Emiri, keşke sen bunu benden başka birine emretsen" dedim. Bunun üzerine o "Al bu malları be adam" diye çıkıştı. Ben orada otururken kapıcısı Yerfâ geldi ve "Osmân, Abdurrahmân b. Avf, Zübeyir ve Sa'd b. Ebu Vakkas huzuruna gelmek için izin istiyorlar, ne buyurursunuz?" diye sordu. Ömer "evet" deyip huzuruna girmelerine izin verdi. Ardından onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Yerfâ da biraz oturdu. Sonra "Ali ve Abbas (da gelmek istiyorlar) ne buyurursunuz" dedi Ömer "Evet" diyerek onlara da izin verdi. O ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Abbâs, Ömer'e "Ey Müminlerin Emiri, benimle şu Ali arasında bir hüküm ver" dedi. Ali ile Abbas, Nadiroğullarından fey olarak Hz. Peygamber'e kalan mallar konusunda anlaşmazlık içindeydiler. Oradaki topluluk da "Ey Müminlerin Emiri, bu ikisi arasında hüküm ver ve aralarında huzuru sağla" dediler. Ömer "sabırlı olun! izni ile gök ve yerin ayakta durduğu Allah hakkı için size sorarım. Sizler Hz. Peygamber'in (sav), kendisini kastederek 'bizler miras bırakmayız, ne bırakmışsak sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da "Allah Rasulü böyle buyurdu" dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Allah hakkı için söyleyin, Allah Rasulü'nün bu sözü söylediğini biliyor musunuz?" dedi. Onlar da "Rasulullah bu sözü söylemiştir" dediler. Ömer "Ben şimdi size hükmümü söylüyorum. Muhakkak ki Allah bu feyi Rasulü'ne tahsis etmiştir. Onun dışında kimseye bir şey vermemiştir." dedi, sonra da "Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir." (Haşr, 6) ayetini okudu. Ardından "işte bu (Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek arazileri) Allah'ın Rasulü'ne özgü kılındı. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah (sav) sizleri dışlayarak bu malları sırf kendisine tahsis etmeyip, sizlere vermiş ve dağıtmıştır. Ondan geriye nihayet şu mal artakalmıştır. Allah Rasulü (sav) bu fey' malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp geri kalanını Allah'ın malı olarak vakfederdi. Rasulullah hayatı boyunca hep böyle yaptı. Şimdi Allah hakkı için size soruyorum, Siz bunu biliyor musunuz?" dedi. Onlar "evet böyle biliyoruz", dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Sizlere Allah hakkı için soruyorum, siz de bunu böyle biliyor musunuz?" diye sordu. Ömer sözüne şöyle devam etti: "Allah, Peygamber'ini vefat ettirdi. Ebu Bekir 'Ben Rasulullah'ın velisiyim' dedi, bu malları teslim aldı ve Rasulullah'ın yaptığı gibi tasarrufta bulundu. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hususta doğru sözlüdür, itaatli, doğru yolda ve hakka tabi idi. Sonra Allah, Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebu Bekir'in velisi oldum ve o malları teslim aldım, emirliğimin ilk iki senesinde o mallarda Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in yaptığı gibi tasarrufta bulundum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf konusunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka tabi idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Ey Abbâs, sen bana geldin, yeğeninden sana düşen miras payını istedin, -sonra Ali'yi kast ederek- bu da geldi benden eşinin babasından kalan miras payını istedi. Ben de sizlere Hz. Peygamber (sav) 'Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. bıraktığımız her şey sadakadır' buyurduğunu aktardım. Sonra o malı size bırakma fikri aklıma yatınca da size, 'Rasulullah'ın, Ebu Bekir'in ve benim mallara veli olduğum zamandan beri benim yaptığım gibi o mallarda tasarrufta bulunacağınıza dair Allah'ın ahdi ve mîsâkı sizin üzerinize olması şartıyla isterseniz o malları size teslim edeyim' dedim. Sizler de 'bu şart ile o malları bize ver' dediniz, ben de malları size teslim ettim. Şimdi Allah hakkı için sizlere soruyorum: Ben malları bu şartla Ali ile Abbas'a teslim ettim mi?" dedi. Topluluk "evet teslim ettin" dediler. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek "Allah adına yeminle size soruyorum. Ben o malları bu şartla izlere teslim ettim mi?" dedi. Onlar da "evet" cevabını verdiler. Ömer "Hal böyleyken benden başka bir hüküm mü istiyorsunuz? izni ve emriyle Gök ve yeri ayakta tutan Allah'a yemin ederim ki, ben bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmakta acze düşerseniz, onları bana geri verin, ben o mallar konusunda sizin yerinize tasarruf ederim" dedi.
Bize İshak b. Muhammed el-Fervî, ona Malik b. Enes, ona İbn Şihâb, ona Malik b. Evs b. Hadesân şöyle rivayet etmiştir: Muhammed b. Cubeyr, şu (aşağıdaki) hadisinden bir kısmını bana anlattıktan sonra şöyle devam etti: Ben yürüyüp Mâlik ibn Evs'in yanına gittim ve kendisinden bu hadisi sordum. Mâlik de şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailemle otururken Ömer b. Hattâb'ın elçisi çıkageldi ve bana "Müminlerin Emîri'nin davetine icabet et" dedi. Sonra elçi ile birlikte yürüyüp Ömer'in huzuruna vardık. Ömer hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir divanın şerit örgüleri üzerinde oturuyordu. Altında bir yaygı ve döşek yoktu ve kendisi deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Selâm verip oturdum. Ömer "Ey Malik, senin kavminden bir kaç hane halkı bize geldi, ben onlara bir şeyler verilmesini emrettim. Sen bu malları al, onlar arasında taksim et" dedi. Ben de "Ey Müminlerin Emiri, keşke sen bunu benden başka birine emretsen" dedim. Bunun üzerine o "Al bu malları be adam" diye çıkıştı. Ben orada otururken kapıcısı Yerfâ geldi ve "Osmân, Abdurrahmân b. Avf, Zübeyir ve Sa'd b. Ebu Vakkas huzuruna gelmek için izin istiyorlar, ne buyurursunuz?" diye sordu. Ömer "evet" deyip huzuruna girmelerine izin verdi. Ardından onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Yerfâ da biraz oturdu. Sonra "Ali ve Abbas (da gelmek istiyorlar) ne buyurursunuz" dedi Ömer "Evet" diyerek onlara da izin verdi. O ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Abbâs, Ömer'e "Ey Müminlerin Emiri, benimle şu Ali arasında bir hüküm ver" dedi. Ali ile Abbas, Nadiroğullarından fey olarak Hz. Peygamber'e kalan mallar konusunda anlaşmazlık içindeydiler. Oradaki topluluk da "Ey Müminlerin Emiri, bu ikisi arasında hüküm ver ve aralarında huzuru sağla" dediler. Ömer "sabırlı olun! izni ile gök ve yerin ayakta durduğu Allah hakkı için size sorarım. Sizler Hz. Peygamber'in (sav), kendisini kastederek 'bizler miras bırakmayız, ne bırakmışsak sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da "Allah Rasulü böyle buyurdu" dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Allah hakkı için söyleyin, Allah Rasulü'nün bu sözü söylediğini biliyor musunuz?" dedi. Onlar da "Rasulullah bu sözü söylemiştir" dediler. Ömer "Ben şimdi size hükmümü söylüyorum. Muhakkak ki Allah bu feyi Rasulü'ne tahsis etmiştir. Onun dışında kimseye bir şey vermemiştir." dedi, sonra da "Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir." (Haşr, 6) ayetini okudu. Ardından "işte bu (Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek arazileri) Allah'ın Rasulü'ne özgü kılındı. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah (sav) sizleri dışlayarak bu malları sırf kendisine tahsis etmeyip, sizlere vermiş ve dağıtmıştır. Ondan geriye nihayet şu mal artakalmıştır. Allah Rasulü (sav) bu fey' malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp geri kalanını Allah'ın malı olarak vakfederdi. Rasulullah hayatı boyunca hep böyle yaptı. Şimdi Allah hakkı için size soruyorum, Siz bunu biliyor musunuz?" dedi. Onlar "evet böyle biliyoruz", dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Sizlere Allah hakkı için soruyorum, siz de bunu böyle biliyor musunuz?" diye sordu. Ömer sözüne şöyle devam etti: "Allah, Peygamber'ini vefat ettirdi. Ebu Bekir 'Ben Rasulullah'ın velisiyim' dedi, bu malları teslim aldı ve Rasulullah'ın yaptığı gibi tasarrufta bulundu. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hususta doğru sözlüdür, itaatli, doğru yolda ve hakka tabi idi. Sonra Allah, Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebu Bekir'in velisi oldum ve o malları teslim aldım, emirliğimin ilk iki senesinde o mallarda Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in yaptığı gibi tasarrufta bulundum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf konusunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka tabi idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Ey Abbâs, sen bana geldin, yeğeninden sana düşen miras payını istedin, -sonra Ali'yi kast ederek- bu da geldi benden eşinin babasından kalan miras payını istedi. Ben de sizlere Hz. Peygamber (sav) 'Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. bıraktığımız her şey sadakadır' buyurduğunu aktardım. Sonra o malı size bırakma fikri aklıma yatınca da size, 'Rasulullah'ın, Ebu Bekir'in ve benim mallara veli olduğum zamandan beri benim yaptığım gibi o mallarda tasarrufta bulunacağınıza dair Allah'ın ahdi ve mîsâkı sizin üzerinize olması şartıyla isterseniz o malları size teslim edeyim' dedim. Sizler de 'bu şart ile o malları bize ver' dediniz, ben de malları size teslim ettim. Şimdi Allah hakkı için sizlere soruyorum: Ben malları bu şartla Ali ile Abbas'a teslim ettim mi?" dedi. Topluluk "evet teslim ettin" dediler. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek "Allah adına yeminle size soruyorum. Ben o malları bu şartla sizlere teslim ettim mi?" dedi. Onlar da "evet" cevabını verdiler. Ömer "Hal böyleyken benden başka bir hüküm mü istiyorsunuz? izni ve emriyle Gök ve yeri ayakta tutan Allah'a yemin ederim ki, ben bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmakta acze düşerseniz, onları bana geri verin, ben o mallar konusunda sizin yerinize tasarruf ederim" dedi.