Öneri Formu
Hadis Id, No:
4310, M002467
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ بْنُ هَمَّامٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ أَبِى سُلَيْمَانَ حَدَّثَنَا سَلَمَةُ بْنُ كُهَيْلٍ حَدَّثَنِى زَيْدُ بْنُ وَهْبٍ الْجُهَنِىُّ أَنَّهُ كَانَ فِى الْجَيْشِ الَّذِينَ كَانُوا مَعَ عَلِىٍّ - رضى الله عنه - الَّذِينَ سَارُوا إِلَى الْخَوَارِجِ فَقَالَ عَلِىٌّ رضى الله عنه أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ
"يَخْرُجُ قَوْمٌ مِنْ أُمَّتِى يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ لَيْسَ قِرَاءَتُكُمْ إِلَى قِرَاءَتِهِمْ بِشَىْءٍ وَلاَ صَلاَتُكُمْ إِلَى صَلاَتِهِمْ بِشَىْءٍ وَلاَ صِيَامُكُمْ إِلَى صِيَامِهِمْ بِشَىْءٍ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ يَحْسِبُونَ أَنَّهُ لَهُمْ وَهُوَ عَلَيْهِمْ لاَ تُجَاوِزُ صَلاَتُهُمْ تَرَاقِيَهُمْ يَمْرُقُونَ مِنَ الإِسْلاَمِ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنَ الرَّمِيَّةِ." لَوْ يَعْلَمُ الْجَيْشُ الَّذِينَ يُصِيبُونَهُمْ مَا قُضِىَ لَهُمْ عَلَى لِسَانِ نَبِيِّهِمْ صلى الله عليه وسلم لاَتَّكَلُوا عَنِ الْعَمَلِ وَآيَةُ ذَلِكَ أَنَّ فِيهِمْ رَجُلاً لَهُ عَضُدٌ وَلَيْسَ لَهُ ذِرَاعٌ عَلَى رَأْسِ عَضُدِهِ مِثْلُ حَلَمَةِ الثَّدْىِ عَلَيْهِ شَعَرَاتٌ بِيضٌ فَتَذْهَبُونَ إِلَى مُعَاوِيَةَ وَأَهْلِ الشَّامِ وَتَتْرُكُونَ هَؤُلاَءِ يَخْلُفُونَكُمْ فِى ذَرَارِيِّكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَاللَّهِ إِنِّى لأَرْجُو أَنْ يَكُونُوا هَؤُلاَءِ الْقَوْمَ فَإِنَّهُمْ قَدْ سَفَكُوا الدَّمَ الْحَرَامَ وَأَغَارُوا فِى سَرْحِ النَّاسِ فَسِيرُوا عَلَى اسْمِ اللَّهِ. قَالَ سَلَمَةُ بْنُ كُهَيْلٍ فَنَزَّلَنِى زَيْدُ بْنُ وَهْبٍ مَنْزِلاً حَتَّى قَالَ مَرَرْنَا عَلَى قَنْطَرَةٍ فَلَمَّا الْتَقَيْنَا وَعَلَى الْخَوَارِجِ يَوْمَئِذٍ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ الرَّاسِبِىُّ فَقَالَ لَهُمْ أَلْقُوا الرِّمَاحَ وَسُلُّوا سُيُوفَكُمْ مِنْ جُفُونِهَا فَإِنِّى أَخَافُ أَنْ يُنَاشِدُوكُمْ كَمَا نَاشَدُوكُمْ يَوْمَ حَرُورَاءَ. فَرَجَعُوا فَوَحَّشُوا بِرِمَاحِهِمْ وَسَلُّوا السُّيُوفَ وَشَجَرَهُمُ النَّاسُ بِرِمَاحِهِمْ - قَالَ - وَقُتِلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَمَا أُصِيبَ مِنَ النَّاسِ يَوْمَئِذٍ إِلاَّ رَجُلاَنِ فَقَالَ عَلِىٌّ رضى الله عنه الْتَمِسُوا فِيهِمُ الْمُخْدَجَ. فَالْتَمَسُوهُ فَلَمْ يَجِدُوهُ فَقَامَ عَلِىٌّ - رضى الله عنه - بِنَفْسِهِ حَتَّى أَتَى نَاسًا قَدْ قُتِلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ قَالَ أَخِّرُوهُمْ. فَوَجَدُوهُ مِمَّا يَلِى الأَرْضَ فَكَبَّرَ ثُمَّ قَالَ صَدَقَ اللَّهُ وَبَلَّغَ رَسُولُهُ - قَالَ - فَقَامَ إِلَيْهِ عَبِيدَةُ السَّلْمَانِىُّ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اللَّهَ الَّذِى لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ لَسَمِعْتَ هَذَا الْحَدِيثَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ إِى وَاللَّهِ الَّذِى لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ. حَتَّى اسْتَحْلَفَهُ ثَلاَثًا وَهُوَ يَحْلِفُ لَهُ.
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd (Abdülhumeyd b. Humeyd b. Nasr), ona Abdürrezzak b. Hemmam (b. Nafi'), ona Abdülmelik b. Ebu Süleyman (Abdülmelik b. Meysera), ona Seleme b. Küheyl (b. Husayn), ona da Zeyd b. Vehb el-Cühenî'nin rivayet ettiğine göre Zeyd, Hariciler'le savaşmak üzere yola çıkan Ali'nin (ra) ordusundaydı. Bir ara Ali (ra) (ordusuna hitaben) şöyle dedi: Ey insanlar! Ben Rasulullah'ı (sav); "Ümmetimin içinden Kur'an okuyan bazı insanlar çıkacak. (Onlar zannederler ki) sizin Kur'an okumanız, namaz kılmanız, oruç tutmanız onlarınkilerinin yanında hiçbir şeydir. Evet onlar Kur'an okurlar ve bunun kendilerine bir yarar sağlayacağını düşünürler. Halbuki okudukları Kur'an tamamen aleyhlerinedir. Zira okudukları (Kur'an) boğazlarında aşağı geçmez. Onlar okun avı (deldikten sonra) çıkıp gittiği gibi dinden çıkarlar" buyururken işittim. Eğer onlarla karşılaşacak olan ordu, Peygamberlerinin (sav) diliyle ifade edilen ve kendileri için takdir edilen mükafatı bir bilselerdi başka işler yapmayı bırakır, (savaşmayı tercih ederlerdi.) Sözü edilen kimselerin alameti şudur: Onların içinde pazılı fakat dirseklerinden aşağısı olmayan bir adam vardır. Bu adamın pazısının baş kısmında kadınların meme ucu gibi (bir çıkıntı bulunur. Bu çıkıntının üzerinde beyaz kıllar vardır. Şimdi siz ailelerinizi ve mallarınızı ele geçirecekleri şekilde bunları bırakıp Muaviye ve Şamlılarla (savaşmaya mı) gideceksiniz. Allah'a yemin olsun ki (şimdi kendileriyle savaşacağımız) kimselerin Rasulullah'ın (sav) anlattığı insanlar olduğunu düşünüyorum. Zira onlar haksız yere kan döktüler, insanların hayvanlarına baskın düzenleyip (ele geçirdiler.) Öyleyse siz de Allah adına onlarla savaşın. Seleme b. Küheyl şöyle dedi: Zeyd b. Vehb, seferin her bir evresini bana şu şekilde anlattı: Yolculuk esnasında bir köprüye vardık. O gün Haricilerle orada karşılaştığımızda başlarında komutanları Abdullah b. Vehb er-Rasıbî vardı. Askerlerine; mızraklarınızı atın. Kılıçlarınızı kınından çıkarın. Korkarım ki Harura vakasının gerçekleştiği gün yaptıkları gibi size anlaşma teklifinde bulunacaklar dedi. Bunun üzerine ordusu, (Ali'nin (ra) ordusuna doğru) yöneldi ve (uzaktan) mızraklarını atıp kılıçlarını çektiler. Ancak Ali'nin (ra) ordusu onları mızraklarıyla delik deşik etti. Zeyd b. Vehb savaşı anlatmaya şöyle devam etti: Ölüleri birbirinin üzerine yığılmıştı. Ali'nin (ra) ordusundan ise sadece iki kişi öldürülmüştü. Ali (ra) adamlarına; cesetlerin içinde (Rasulullah'ın (sav) sözünü ettiği) sakat adamı arayın dedi. Aradılar, ancak bulamadılar. Bu Sefer Ali (ra) kendisi kalkıp birbiri üzerine ölmüş insanların yanına geldi ve şu cesetleri geriye doğru çekin dedi. Sakat adamı (cesetlerin bulunduğu yerin) hemen yanında buldular. Ali (ra) tekbir getirdi ve Allah doğru söyledi, Rasulü de (onun sözünü bize) tebliğ etti dedi. Zeyd b. Vehb şöyle devam etti: Abide es-Selmanî, Ali'ye doğru gidip; ey Müminlerin emiri! Bahsettiğin hadisi Rasulullah'tan (sav) duyduğuna dair kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin eder misin? dedi. Ali (ra); evet. Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim şeklinde cevap verdi. Abide es-Selmanî Ali'nin (ra) bu şekilde üç kere yemin etmesini istedi. O da üç kere yemin etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2467, /414
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Süleyman Zeyd b. Vehb el-Cühenî (Zeyd b. Vehb)
3. Seleme b. Küheyl el-Hadramî (Seleme b. Küheyl b. Husayn)
4. Ebu Süleyman Abdülmelik b. Meysera el-Fezârî (Abdülmelik b. Meysera)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Amel, İman-amel bütünlüğü
Bilgi, gaybdan haber verme
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
KTB, İMAN
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ حَدَّثَنِى عُقَيْلٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَخْبَرَنِى مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ النَّصْرِىُّ وَكَانَ مُحَمَّدُ بْنُ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ ذَكَرَ لِى ذِكْرًا مِنْ ذَلِكَ فَدَخَلْتُ عَلَى مَالِكٍ فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ انْطَلَقْتُ حَتَّى أَدْخُلَ عَلَى عُمَرَ أَتَاهُ حَاجِبُهُ يَرْفَا فَقَالَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ وَالزُّبَيْرِ وَسَعْدٍ يَسْتَأْذِنُونَ . قَالَ نَعَمْ . فَدَخَلُوا فَسَلَّمُوا وَجَلَسُوا . فَقَالَ هَلْ لَكَ فِى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ . فَأَذِنَ لَهُمَا . قَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ الظَّالِمِ . اسْتَبَّا . فَقَالَ الرَّهْطُ عُثْمَانُ وَأَصْحَابُهُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَأَرِحْ أَحَدَهُمَا مِنَ الآخَرِ . فَقَالَ اتَّئِدُوا أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ ، هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ » . يُرِيدُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نَفْسَهُ . قَالَ الرَّهْطُ قَدْ قَالَ ذَلِكَ . فَأَقْبَلَ عُمَرُ عَلَى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ذَلِكَ . قَالاَ نَعَمْ . قَالَ عُمَرُ فَإِنِّى مُحَدِّثُكُمْ عَنْ هَذَا الأَمْرِ ، إِنَّ اللَّهَ كَانَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم فِى هَذَا الْمَالِ بِشَىْءٍ لَمْ يُعْطِهِ أَحَدًا غَيْرَهُ ، فَإِنَّ اللَّهَ يَقُولُ ( مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ ) الآيَةَ ، فَكَانَتْ هَذِهِ خَالِصَةً لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، ثُمَّ وَاللَّهِ مَا احْتَازَهَا دُونَكُمْ وَلاَ اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ ، وَقَدْ أَعْطَاكُمُوهَا وَبَثَّهَا فِيكُمْ ، حَتَّى بَقِىَ مِنْهَا هَذَا الْمَالُ ، وَكَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يُنْفِقُ عَلَى أَهْلِهِ نَفَقَةَ سَنَتِهِمْ مِنْ هَذَا الْمَالِ ، ثُمَّ يَأْخُذُ مَا بَقِىَ فَيَجْعَلُهُ مَجْعَلَ مَالِ اللَّهِ ، فَعَمِلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِذَلِكَ حَيَاتَهُ ، أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ فَقَالُوا نَعَمْ . ثُمَّ قَالَ لِعَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ أَنْشُدُكُمَا اللَّهَ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ . ثُمَّ تَوَفَّى اللَّهُ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَبَضَهَا أَبُو بَكْرٍ فَعَمِلَ فِيهَا بِمَا عَمِلَ فِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، وَأَنْتُمَا حِينَئِذٍ - وَأَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ - تَزْعُمَانِ أَنَّ أَبَا بَكْرٍ فِيهَا كَذَا ، وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنَّهُ فِيهَا صَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ ، ثُمَّ تَوَفَّى اللَّهُ أَبَا بَكْرٍ فَقُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبِى بَكْرٍ . فَقَبَضْتُهَا سَنَتَيْنِ أَعْمَلُ فِيهَا بِمَا عَمِلَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ ، ثُمَّ جِئْتُمَانِى وَكَلِمَتُكُمَا عَلَى كَلِمَةٍ وَاحِدَةٍ وَأَمْرُكُمَا جَمِيعٌ ، جِئْتَنِى تَسْأَلُنِى نَصِيبَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ ، وَأَتَانِى هَذَا يَسْأَلُنِى نَصِيبَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا دَفَعْتُهَا إِلَيْكُمَا ، عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ وَمِيثَاقَهُ تَعْمَلاَنِ فِيهَا بِمَا عَمِلَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَبِمَا عَمِلَ فِيهَا أَبُو بَكْرٍ وَبِمَا عَمِلْتُ فِيهَا مُنْذُ وَلِيتُهَا ، وَإِلاَّ فَلاَ تُكَلِّمَانِى فِيهَا . فَقُلْتُمَا ادْفَعْهَا إِلَيْنَا بِذَلِكَ . فَدَفَعْتُهَا إِلَيْكُمَا بِذَلِكَ ، أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ هَلْ دَفَعْتُهَا إِلَيْهِمَا بِذَلِكَ قَالَ الرَّهْطُ نَعَمْ . فَأَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ هَلْ دَفَعْتُهَا إِلَيْكُمَا بِذَلِكَ . قَالاَ نَعَمْ . قَالَ أَفَتَلْتَمِسَانِ مِنِّى قَضَاءً غَيْرَ ذَلِكَ فَوَالَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ لاَ أَقْضِى فِيهَا قَضَاءً غَيْرَ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ ، فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَادْفَعَاهَا إِلَىَّ ، فَأَنَا أَكْفِيكُمَاهَا .
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihâb der ki: Bana Mâlik b. Evs en-Nasrî bu hadisi rivayet etti ve Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im de bu hadisten bir kısmını bana şöyle anlattı:
Ben Mâlik'in yanına girip ona bu hadisi sordum, bana şöyle dedi: Ben yürüyüp Ömer'in yanına vardım ve içeri girdim. Ben Ömer'in yanında iken, kapıcısı Yerfâ geldi ve “Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd huzuruna girmek için izin isterler” dedi. Ömer “buyursun gelsinler” dedi. İçeri girip, selâm vererek oturdular. Biraz sonra Yerfâ yine geldi ve “Ali ile Abbâs da geldi, müsaaden var mı? dedi. Ömer onlara da izin verdi. Abbâs (Hz. Ali'yi işaret ederek) “ey Müminlerin Emiri, benimle şu haksız arasındaki hükmü sen ver” dedi, ardından her ikisi de birbirine ağır sözler söyledi. Orada bulunan grup, Osman ve arkadaşları “ey Müminlerin Emiri, bunların aralarında hüküm verip birbirlerinden kurtar” dediler.
Bunun üzerine Ömer “sakin olun, acele etmeyin, gök ve yerin idaresini elinde tutan Allah aşkına siz soruyorum: Rasulullah (sav) "biz peygamberler miras bırakmayız. Bıraktığımız her mal sadakadır" buyruğu ile kendisini kastetmiştir, biliyorsunuz değil mi?” dedi. Oradaki topluluk “evet, Rasulullah (sav) böyle buyurmuştur” dediler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbâs'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım: Rasulullah'ın, kendisini kastederek böyle buyurduğunu siz de biliyorsunuz, değil mi?” dedi. Ali ile Abbâs da “evet” dediler. Bunun üzerine Ömer “şimdi ben size bu malın hukukî durumunu söyleyeyim: Allah Teâlâ bu fey ganimetinde tasarruf hakkını Rasulullah'a tahsis edip onun dışında kimseye tasarruf hakkı vermemiştir. Nitekim Allah "Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamber'ine ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve. Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimselerin üzerine gönderir de, zalimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır" (Haşr, 6) buyurmuştur. Bundan dolayı bu malda tasarruf etme, sâdece Rasulullah'ın hakkıydı. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse ortak olmadı. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddiasında bulunmadı. Rasulullah (sav) bu fey' malının nemasını size verdi ve onu aranızda taksim edip dağıttı, malın aslı ise korunmuş oldu. Peygamber (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, sonra arta kalanı alır, Allah'ın malı (vakıf) kılardı. Bu malı Peygamber (sav) sağlığında böyle kullandı. Şimdi size Allah adına soruyorum: Sizler de bunu bu şekilde biliyor musunuz?” dedi. Onlar da “evet” dediler. Sonra Ömer, Ali ile Abbâs'a dönüp “sizlere de Allah adına soruyorum: İkiniz de bunun böyle olduğunu biliyor musunuz?” dedi. Onlar da “evet biliyoruz” dediler.
Ömer “Sonra Allah, Peygamber'ini vefat ettirdiğinde Ebu Bekir 'ben Rasulullah'ın vekiliyim' diyerek bu mallara el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı” dedi ve Ali ile Abbas'a dönerek “siz ikiniz o zaman Ebu Bekir'in bu tasarrufu hakkında haksızlık yaptığı iddiasındaydınız, ama Allah biliyor ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, lütufkâr, akıl ve yol gösterici olmuş ve hakka uymuştur. Sonra Allah Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Ben de 'Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in halefiyim' dedim ve idareciliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum, bu malı tıpkı Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in tasarruf ettiği gibi idare ettim. Sonra ikiniz ortak bir sözde birleşip, ihtilafa düşmeden bana geldiniz. (Ey Abbâs), sen bana gelip, benden kardeşinin oğlundan sana düşen hisseni istiyordun. Bu (Ali) de eşinin babasından payına düşen hissesini istiyordu. Bunun üzerine ben size 'isterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuza olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve yönetimim zamanında benim idare ettiğim gibi idare edin. Şayet kabul etmezseniz, artık bana bir şey söylemeyiniz' dedim. Bu teklifim üzerine siz de 'peki, bu şartla bize ver' dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. Şimdi Allah adına sizlere soruyorum: Ben bu malı bu şartla bu ikisine teslim ettim mi?” dedi. Oradakiler “evet, teslim ettin” dediler. Sonra Ömer Ali ile Abbâs'a döndü ve “size Allah adına soruyorum: Ben bu malı bu şekilde sizlere teslim ettim mi?” dedi. Onlar da “evet, teslim ettin” dediler. Ömer onlara “şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yerin idaresi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun hâricinde bir hüküm vermem. Eğer siz bu malı tasarruftan aciz iseniz bana geri veriniz. Ben onu sizin hesabınıza yetkin bir şekilde kullanırım” dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29342, B007305
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ حَدَّثَنِى عُقَيْلٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَخْبَرَنِى مَالِكُ بْنُ أَوْسٍ النَّصْرِىُّ وَكَانَ مُحَمَّدُ بْنُ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ ذَكَرَ لِى ذِكْرًا مِنْ ذَلِكَ فَدَخَلْتُ عَلَى مَالِكٍ فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ انْطَلَقْتُ حَتَّى أَدْخُلَ عَلَى عُمَرَ أَتَاهُ حَاجِبُهُ يَرْفَا فَقَالَ هَلْ لَكَ فِى عُثْمَانَ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ وَالزُّبَيْرِ وَسَعْدٍ يَسْتَأْذِنُونَ . قَالَ نَعَمْ . فَدَخَلُوا فَسَلَّمُوا وَجَلَسُوا . فَقَالَ هَلْ لَكَ فِى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ . فَأَذِنَ لَهُمَا . قَالَ الْعَبَّاسُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنِى وَبَيْنَ الظَّالِمِ . اسْتَبَّا . فَقَالَ الرَّهْطُ عُثْمَانُ وَأَصْحَابُهُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اقْضِ بَيْنَهُمَا وَأَرِحْ أَحَدَهُمَا مِنَ الآخَرِ . فَقَالَ اتَّئِدُوا أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ الَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ ، هَلْ تَعْلَمُونَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ » . يُرِيدُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نَفْسَهُ . قَالَ الرَّهْطُ قَدْ قَالَ ذَلِكَ . فَأَقْبَلَ عُمَرُ عَلَى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ هَلْ تَعْلَمَانِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ذَلِكَ . قَالاَ نَعَمْ . قَالَ عُمَرُ فَإِنِّى مُحَدِّثُكُمْ عَنْ هَذَا الأَمْرِ ، إِنَّ اللَّهَ كَانَ خَصَّ رَسُولَهُ صلى الله عليه وسلم فِى هَذَا الْمَالِ بِشَىْءٍ لَمْ يُعْطِهِ أَحَدًا غَيْرَهُ ، فَإِنَّ اللَّهَ يَقُولُ ( مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ ) الآيَةَ ، فَكَانَتْ هَذِهِ خَالِصَةً لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، ثُمَّ وَاللَّهِ مَا احْتَازَهَا دُونَكُمْ وَلاَ اسْتَأْثَرَ بِهَا عَلَيْكُمْ ، وَقَدْ أَعْطَاكُمُوهَا وَبَثَّهَا فِيكُمْ ، حَتَّى بَقِىَ مِنْهَا هَذَا الْمَالُ ، وَكَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يُنْفِقُ عَلَى أَهْلِهِ نَفَقَةَ سَنَتِهِمْ مِنْ هَذَا الْمَالِ ، ثُمَّ يَأْخُذُ مَا بَقِىَ فَيَجْعَلُهُ مَجْعَلَ مَالِ اللَّهِ ، فَعَمِلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِذَلِكَ حَيَاتَهُ ، أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ هَلْ تَعْلَمُونَ ذَلِكَ فَقَالُوا نَعَمْ . ثُمَّ قَالَ لِعَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ أَنْشُدُكُمَا اللَّهَ هَلْ تَعْلَمَانِ ذَلِكَ قَالاَ نَعَمْ . ثُمَّ تَوَفَّى اللَّهُ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَبَضَهَا أَبُو بَكْرٍ فَعَمِلَ فِيهَا بِمَا عَمِلَ فِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، وَأَنْتُمَا حِينَئِذٍ - وَأَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ - تَزْعُمَانِ أَنَّ أَبَا بَكْرٍ فِيهَا كَذَا ، وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنَّهُ فِيهَا صَادِقٌ بَارٌّ رَاشِدٌ تَابِعٌ لِلْحَقِّ ، ثُمَّ تَوَفَّى اللَّهُ أَبَا بَكْرٍ فَقُلْتُ أَنَا وَلِىُّ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبِى بَكْرٍ . فَقَبَضْتُهَا سَنَتَيْنِ أَعْمَلُ فِيهَا بِمَا عَمِلَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ ، ثُمَّ جِئْتُمَانِى وَكَلِمَتُكُمَا عَلَى كَلِمَةٍ وَاحِدَةٍ وَأَمْرُكُمَا جَمِيعٌ ، جِئْتَنِى تَسْأَلُنِى نَصِيبَكَ مِنِ ابْنِ أَخِيكَ ، وَأَتَانِى هَذَا يَسْأَلُنِى نَصِيبَ امْرَأَتِهِ مِنْ أَبِيهَا فَقُلْتُ إِنْ شِئْتُمَا دَفَعْتُهَا إِلَيْكُمَا ، عَلَى أَنَّ عَلَيْكُمَا عَهْدَ اللَّهِ وَمِيثَاقَهُ تَعْمَلاَنِ فِيهَا بِمَا عَمِلَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَبِمَا عَمِلَ فِيهَا أَبُو بَكْرٍ وَبِمَا عَمِلْتُ فِيهَا مُنْذُ وَلِيتُهَا ، وَإِلاَّ فَلاَ تُكَلِّمَانِى فِيهَا . فَقُلْتُمَا ادْفَعْهَا إِلَيْنَا بِذَلِكَ . فَدَفَعْتُهَا إِلَيْكُمَا بِذَلِكَ ، أَنْشُدُكُمْ بِاللَّهِ هَلْ دَفَعْتُهَا إِلَيْهِمَا بِذَلِكَ قَالَ الرَّهْطُ نَعَمْ . فَأَقْبَلَ عَلَى عَلِىٍّ وَعَبَّاسٍ فَقَالَ أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ هَلْ دَفَعْتُهَا إِلَيْكُمَا بِذَلِكَ . قَالاَ نَعَمْ . قَالَ أَفَتَلْتَمِسَانِ مِنِّى قَضَاءً غَيْرَ ذَلِكَ فَوَالَّذِى بِإِذْنِهِ تَقُومُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ لاَ أَقْضِى فِيهَا قَضَاءً غَيْرَ ذَلِكَ حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ ، فَإِنْ عَجَزْتُمَا عَنْهَا فَادْفَعَاهَا إِلَىَّ ، فَأَنَا أَكْفِيكُمَاهَا .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihâb der ki: Bana Mâlik b. Evs en-Nasrî bu hadisi rivayet etti ve Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im de bu hadisten bir kısmını bana şöyle anlattı:
Ben Mâlik'in yanına girip ona bu hadisi sordum, bana şöyle dedi: Ben yürüyüp Ömer'in yanına vardım ve içeri girdim. Ben Ömer'in yanında iken, kapıcısı Yerfâ geldi ve “Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd huzuruna girmek için izin isterler” dedi. Ömer “buyursun gelsinler” dedi. İçeri girip, selâm vererek oturdular. Biraz sonra Yerfâ yine geldi ve “Ali ile Abbâs da geldi, müsaaden var mı? dedi. Ömer onlara da izin verdi. Abbâs (Hz. Ali'yi işaret ederek) “ey Müminlerin Emiri, benimle şu haksız arasındaki hükmü sen ver” dedi, ardından her ikisi de birbirine ağır sözler söyledi. Orada bulunan grup, Osman ve arkadaşları “ey Müminlerin Emiri, bunların aralarında hüküm verip birbirlerinden kurtar” dediler.
Bunun üzerine Ömer “sakin olun, acele etmeyin, gök ve yerin idaresini elinde tutan Allah aşkına siz soruyorum: Rasulullah (sav) "biz peygamberler miras bırakmayız. Bıraktığımız her mal sadakadır" buyruğu ile kendisini kastetmiştir, biliyorsunuz değil mi?” dedi. Oradaki topluluk “evet, Rasulullah (sav) böyle buyurmuştur” dediler. Bunun üzerine Ömer, Ali ile Abbâs'a dönüp “Allah hakkı için size de sorarım: Rasulullah'ın, kendisini kastederek böyle buyurduğunu siz de biliyorsunuz, değil mi?” dedi. Ali ile Abbâs da “evet” dediler. Bunun üzerine Ömer “şimdi ben size bu malın hukukî durumunu söyleyeyim: Allah Teâlâ bu fey ganimetinde tasarruf hakkını Rasulullah'a tahsis edip onun dışında kimseye tasarruf hakkı vermemiştir. Nitekim Allah "Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamber'ine ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve. Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimselerin üzerine gönderir de, zalimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır" (Haşr, 6) buyurmuştur. Bundan dolayı bu malda tasarruf etme, sâdece Rasulullah'ın hakkıydı. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse ortak olmadı. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddiasında bulunmadı. Rasulullah (sav) bu fey' malının nemasını size verdi ve onu aranızda taksim edip dağıttı, malın aslı ise korunmuş oldu. Peygamber (sav) bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, sonra arta kalanı alır, Allah'ın malı (vakıf) kılardı. Bu malı Peygamber (sav) sağlığında böyle kullandı. Şimdi size Allah adına soruyorum: Sizler de bunu bu şekilde biliyor musunuz?” dedi. Onlar da “evet” dediler. Sonra Ömer, Ali ile Abbâs'a dönüp “sizlere de Allah adına soruyorum: İkiniz de bunun böyle olduğunu biliyor musunuz?” dedi. Onlar da “evet biliyoruz” dediler.
Ömer “Sonra Allah, Peygamber'ini vefat ettirdiğinde Ebu Bekir 'ben Rasulullah'ın vekiliyim' diyerek bu mallara el koydu ve Rasulullah'ın (sav) kullandığı gibi kullandı” dedi ve Ali ile Abbas'a dönerek “siz ikiniz o zaman Ebu Bekir'in bu tasarrufu hakkında haksızlık yaptığı iddiasındaydınız, ama Allah biliyor ki, Ebu Bekir bu hareketinde doğru, lütufkâr, akıl ve yol gösterici olmuş ve hakka uymuştur. Sonra Allah Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Ben de 'Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in halefiyim' dedim ve idareciliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum, bu malı tıpkı Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir'in tasarruf ettiği gibi idare ettim. Sonra ikiniz ortak bir sözde birleşip, ihtilafa düşmeden bana geldiniz. (Ey Abbâs), sen bana gelip, benden kardeşinin oğlundan sana düşen hisseni istiyordun. Bu (Ali) de eşinin babasından payına düşen hissesini istiyordu. Bunun üzerine ben size 'isterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuza olmak üzere siz bu malı Rasulullah'ın (sav), Ebu Bekir'in ve yönetimim zamanında benim idare ettiğim gibi idare edin. Şayet kabul etmezseniz, artık bana bir şey söylemeyiniz' dedim. Bu teklifim üzerine siz de 'peki, bu şartla bize ver' dediniz. Ben de ikinize teslim ettim. Şimdi Allah adına sizlere soruyorum: Ben bu malı bu şartla bu ikisine teslim ettim mi?” dedi. Oradakiler “evet, teslim ettin” dediler. Sonra Ömer Ali ile Abbâs'a döndü ve “size Allah adına soruyorum: Ben bu malı bu şekilde sizlere teslim ettim mi?” dedi. Onlar da “evet, teslim ettin” dediler. Ömer onlara “şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yerin idaresi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun hâricinde bir hüküm vermem. Eğer siz bu malı tasarruftan aciz iseniz bana geri veriniz. Ben onu sizin hesabınıza yetkin bir şekilde kullanırım” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, İ'tisâm bi'l-Kitâb ve's-Sünneti 5, 2/729
Senetler:
()
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, mirası
Hz. Peygamber, vefatından sonra yakınlarına verilen mallar (Fey)
Bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. İshak b. Ebu İshak, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) bizi Hâlid b. Velîd komutasında Yemen'e göndermişti. Daha sonra Halid'in yerine Ali'yi gönderdi ve Ali'ye "Hâlid'in beraberinde mücahitlere talimat ver; dileyenler seninle birlikte düşman peşinden gitsin, dileyenler de geri dönsün" buyurdu. Ben Ali ile beraber düşmanı takip edenler içinde bulundum ve pek çok okka ganimet aldım.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34476, B004349
Hadis:
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ عُثْمَانُ حَدَّثَنَا شُرَيْحُ بْنُ مَسْلَمَةَ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ يُوسُفَ بْنِ إِسْحَاقَ بْنِ أَبِى إِسْحَاقَ حَدَّثَنِى أَبِى عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ سَمِعْتُ الْبَرَاءَ - رضى الله عنه - . بَعَثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَ خَالِدِ بْنِ الْوَلِيدِ إِلَى الْيَمَنِ ، قَالَ ثُمَّ بَعَثَ عَلِيًّا بَعْدَ ذَلِكَ مَكَانَهُ فَقَالَ مُرْ أَصْحَابَ خَالِدٍ ، مَنْ شَاءَ مِنْهُمْ أَنْ يُعَقِّبَ مَعَكَ فَلْيُعَقِّبْ ، وَمَنْ شَاءَ فَلْيُقْبِلْ . فَكُنْتُ فِيمَنْ عَقَّبَ مَعَهُ ، قَالَ فَغَنِمْتُ أَوَاقٍ ذَوَاتِ عَدَدٍ .
Tercemesi:
Bana Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. İshak b. Ebu İshak, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) bizi Hâlid b. Velîd komutasında Yemen'e göndermişti. Daha sonra Halid'in yerine Ali'yi gönderdi ve Ali'ye "Hâlid'in beraberinde mücahitlere talimat ver; dileyenler seninle birlikte düşman peşinden gitsin, dileyenler de geri dönsün" buyurdu. Ben Ali ile beraber düşmanı takip edenler içinde bulundum ve pek çok okka ganimet aldım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 61, 2/119
Senetler:
1. Ebu Umare Bera b. Azib el-Ensarî (Bera b. Azib b. Haris b.Adî b. Cüşem)
2. Ebu İshak es-Sebiî (Amr b. Abdullah b. Ubeyd)
3. Yusuf b. İshak es-Sebi'i (Yusuf b. İshak b. Ebu İshak)
4. İbn Ebu İshak İbrahim b. Yusuf es-Sebi'î (İbrahim b. Yusuf b. İshak b. Amr b. Abdullah)
5. Şurayh b. Mesleme et-Tenûhî (Şurayh b. Mesleme)
6. Ahmed b. Osman el-Evdi (Ahmed b. Osman b. Hakim b. Zübyan)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ganimet, hak sahiplerine taksimi
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ سُوَيْدِ بْنِ مَنْجُوفٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ عَنْ أَبِيهِ - رضى الله عنه - قَالَ بَعَثَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَلِيًّا إِلَى خَالِدٍ لِيَقْبِضَ الْخُمُسَ وَكُنْتُ أُبْغِضُ عَلِيًّا ، وَقَدِ اغْتَسَلَ ، فَقُلْتُ لِخَالِدٍ أَلاَ تَرَى إِلَى هَذَا فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ذَكَرْتُ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ « يَا بُرَيْدَةُ أَتُبْغِضُ عَلِيًّا » . فَقُلْتُ نَعَمْ . قَالَ « لاَ تُبْغِضْهُ فَإِنَّ لَهُ فِى الْخُمُسِ أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ » .
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ravh b. Ubâde, ona Ali b. Süveyd b. Mencûf, ona Abdullah b. Bureyde, ona da Babası (Bureyde) (ra) şöyle demiştir:
Peygamber (sav), ganimet mallarının beşte birini almak üzere Ali'yi Yemen'e, Hâlid'in yanına göndermişti. Bu seferde ben Ali'ye öfke duyuyordum. Çünkü Ali (ganimetten hissesine bir cariye almış, sabahleyin de) yıkanmıştı. Ben de Hâlid'e “Ali'nin şu yaptığını görmüyor musun?” dedim. Peygamber'in (sav) huzuruna geldiğimizde Ali'nin bu hareketini Peygamber'e söyledim. Bunun üzerine Peygamber (sav) "ey Bureyde, Ali'ye öfke duyuyor musun?" buyurdu. Ben de “evet” dedim. Peygamber (sav) "Ali'ye öfke duyma, çünkü onun ganimet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34477, B004350
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ سُوَيْدِ بْنِ مَنْجُوفٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ عَنْ أَبِيهِ - رضى الله عنه - قَالَ بَعَثَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَلِيًّا إِلَى خَالِدٍ لِيَقْبِضَ الْخُمُسَ وَكُنْتُ أُبْغِضُ عَلِيًّا ، وَقَدِ اغْتَسَلَ ، فَقُلْتُ لِخَالِدٍ أَلاَ تَرَى إِلَى هَذَا فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ذَكَرْتُ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ « يَا بُرَيْدَةُ أَتُبْغِضُ عَلِيًّا » . فَقُلْتُ نَعَمْ . قَالَ « لاَ تُبْغِضْهُ فَإِنَّ لَهُ فِى الْخُمُسِ أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ » .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Ravh b. Ubâde, ona Ali b. Süveyd b. Mencûf, ona Abdullah b. Bureyde, ona da Babası (Bureyde) (ra) şöyle demiştir:
Peygamber (sav), ganimet mallarının beşte birini almak üzere Ali'yi Yemen'e, Hâlid'in yanına göndermişti. Bu seferde ben Ali'ye öfke duyuyordum. Çünkü Ali (ganimetten hissesine bir cariye almış, sabahleyin de) yıkanmıştı. Ben de Hâlid'e “Ali'nin şu yaptığını görmüyor musun?” dedim. Peygamber'in (sav) huzuruna geldiğimizde Ali'nin bu hareketini Peygamber'e söyledim. Bunun üzerine Peygamber (sav) "ey Bureyde, Ali'ye öfke duyuyor musun?" buyurdu. Ben de “evet” dedim. Peygamber (sav) "Ali'ye öfke duyma, çünkü onun ganimet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 61, 2/119
Senetler:
1. Ebu Abdullah Büreyde b. Husayb el-Eslemî (Amir b. Husayb b. Abdullah b. Haris b. A'rec)
2. Abdullah b. Büreyde el-Eslemî (Abdullah b. Büreyde Husayb b. Abdullah b. Hâris b. el-A'rec b. Sa'd b. Rezzâh b. Adi b. Sehm b)
3. Ali b. Süveyd es-Sedûsî (Ali b. Süveyd b. Mencûf)
4. Ebu Muhammed Ravh b. Ubade el-Kaysî (Ravh b. Ubade b. Alâ b. Hasan b. Amr b. Mersed)
5. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ganimet, beşte bir hisse
Ganimet, hak sahiplerine taksimi
Ganimet, taksim edilmesi, miktarları
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Ömer b. Saîd, ona İbn Ebu Muleyke, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir:
Ömer, (vefat ettiğinde) tabutuna konuldu, kaldırılmadan önce, benim de aralarında bulunduğum insanlar, dua etmek ve namaz kılmak üzere onun etrafını sardı. Bir adamın omuzumu kavramasıyla irkildim, bir de baktım ki Ali, Ömer'e rahmet diledi ve şöyle dedi: Amelinin benzerini yaparak Allah'a kavuşmak istediğim, senden başka bana sevimli kimseyi ardında bırakmadın. Allah'a yemin olsun ki, ben Allah'ın seni iki dostunla beraber bulunduracağı kanaatindeyim. Çünkü çok defa Hz. Peygamber'i (sav) "Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le gittim", "Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le girdim", "Ben Ebu Bekir ve Ömer'le çıktım" derken işitmişimdir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34710, B003685
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدَانُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ سَعِيدٍ عَنِ ابْنِ أَبِى مُلَيْكَةَ أَنَّهُ سَمِعَ ابْنَ عَبَّاسٍ يَقُولُ وُضِعَ عُمَرُ عَلَى سَرِيرِهِ ، فَتَكَنَّفَهُ النَّاسُ يَدْعُونَ وَيُصَلُّونَ قَبْلَ أَنْ يُرْفَعَ ، وَأَنَا فِيهِمْ ، فَلَمْ يَرُعْنِى إِلاَّ رَجُلٌ آخِذٌ مَنْكِبِى ، فَإِذَا عَلِىٌّ فَتَرَحَّمَ عَلَى عُمَرَ ، وَقَالَ مَا خَلَّفْتَ أَحَدًا أَحَبَّ إِلَىَّ أَنْ أَلْقَى اللَّهَ بِمِثْلِ عَمَلِهِ مِنْكَ ، وَايْمُ اللَّهِ ، إِنْ كُنْتُ لأَظُنُّ أَنْ يَجْعَلَكَ اللَّهُ مَعَ صَاحِبَيْكَ ، وَحَسِبْتُ أَنِّى كُنْتُ كَثِيرًا أَسْمَعُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ ذَهَبْتُ أَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ ، وَدَخَلْتُ أَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ ، وَخَرَجْتُ أَنَا وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ .
Tercemesi:
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Ömer b. Saîd, ona İbn Ebu Muleyke, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir:
Ömer, (vefat ettiğinde) tabutuna konuldu, kaldırılmadan önce, benim de aralarında bulunduğum insanlar, dua etmek ve namaz kılmak üzere onun etrafını sardı. Bir adamın omuzumu kavramasıyla irkildim, bir de baktım ki Ali, Ömer'e rahmet diledi ve şöyle dedi: Amelinin benzerini yaparak Allah'a kavuşmak istediğim, senden başka bana sevimli kimseyi ardında bırakmadın. Allah'a yemin olsun ki, ben Allah'ın seni iki dostunla beraber bulunduracağı kanaatindeyim. Çünkü çok defa Hz. Peygamber'i (sav) "Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le gittim", "Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le girdim", "Ben Ebu Bekir ve Ömer'le çıktım" derken işitmişimdir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/938
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Abdullah b. Ebu Müleyke el-Kureşî (Abdullah b. Ubeydullah b. Züheyr b. Abdullah)
4. Ömer b. Said el-Kuraşi (Ömer b. Said b. Ebu Hüseyin)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Osman el-Ateki (Abdullah b. Osman b. Cebele b. Meymun)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İslâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet vermesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34753, B003701
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ - رضى الله عنه - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلاً يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ » قَالَ فَبَاتَ النَّاسُ يَدُوكُونَ لَيْلَتَهُمْ أَيُّهُمْ يُعْطَاهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ النَّاسُ ، غَدَوْا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كُلُّهُمْ يَرْجُو أَنْ يُعْطَاهَا فَقَالَ « أَيْنَ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ » . فَقَالُوا يَشْتَكِى عَيْنَيْهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَأَرْسِلُوا إِلَيْهِ فَأْتُونِى بِهِ » . فَلَمَّا جَاءَ بَصَقَ فِى عَيْنَيْهِ ، وَدَعَا لَهُ ، فَبَرَأَ حَتَّى كَأَنْ لَمْ يَكُنْ بِهِ وَجَعٌ ، فَأَعْطَاهُ الرَّايَةَ . فَقَالَ عَلِىٌّ يَا رَسُولَ اللَّهِ أُقَاتِلُهُمْ حَتَّى يَكُونُوا مِثْلَنَا فَقَالَ « انْفُذْ عَلَى رِسْلِكَ حَتَّى تَنْزِلَ بِسَاحَتِهِمْ ، ثُمَّ ادْعُهُمْ إِلَى الإِسْلاَمِ ، وَأَخْبِرْهُمْ بِمَا يَجِبُ عَلَيْهِمْ مِنْ حَقِّ اللَّهِ فِيهِ ، فَوَاللَّهِ لأَنْ يَهْدِىَ اللَّهُ بِكَ رَجُلاً وَاحِدًا خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ يَكُونَ لَكَ حُمْرُ النَّعَمِ » .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İslâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet vermesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Sehl b. Sa'd es-Sâidi (Sehl b. Sa'd b. Malik b. Halid b. Sa'lebe)
2. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hidayet, Hidayete vesile olmanın mükafaatı
Hz. Peygamber, duaları
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4314, M002468
Hadis:
حَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ وَيُونُسُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى قَالاَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى عَمْرُو بْنُ الْحَارِثِ عَنْ بُكَيْرِ بْنِ الأَشَجِّ عَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى رَافِعٍ مَوْلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّ الْحَرُورِيَّةَ لَمَّا خَرَجَتْ وَهُوَ مَعَ عَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ - رضى الله عنه - قَالُوا لاَ حُكْمَ إِلاَّ لِلَّهِ . قَالَ عَلِىٌّ كَلِمَةُ حَقٍّ أُرِيدَ بِهَا بَاطِلٌ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَصَفَ نَاسًا إِنِّى لأَعْرِفُ صِفَتَهُمْ فِى هَؤُلاَءِ
"يَقُولُونَ الْحَقَّ بِأَلْسِنَتِهِمْ لاَ يَجُوزُ هَذَا مِنْهُمْ - وَأَشَارَ إِلَى حَلْقِهِ - مِنْ أَبْغَضِ خَلْقِ اللَّهِ إِلَيْهِ مِنْهُمْ أَسْوَدُ إِحْدَى يَدَيْهِ طُبْىُ شَاةٍ أَوْ حَلَمَةُ ثَدْىٍ." فَلَمَّا قَتَلَهُمْ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ - رضى الله عنه - قَالَ انْظُرُوا. فَنَظَرُوا فَلَمْ يَجِدُوا شَيْئًا فَقَالَ ارْجِعُوا فَوَاللَّهِ مَا كَذَبْتُ وَلاَ كُذِبْتُ. مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلاَثًا ثُمَّ وَجَدُوهُ فِى خَرِبَةٍ فَأَتَوْا بِهِ حَتَّى وَضَعُوهُ بَيْنَ يَدَيْهِ. قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ وَأَنَا حَاضِرُ ذَلِكَ مِنْ أَمْرِهِمْ. وَقَوْلِ عَلِىٍّ فِيهِمْ.
[زَادَ يُونُسُ فِى رِوَايَتِهِ قَالَ بُكَيْرٌ وَحَدَّثَنِى رَجُلٌ عَنِ ابْنِ حُنَيْنٍ أَنَّهُ قَالَ رَأَيْتُ ذَلِكَ الأَسْوَدَ.]
Tercemesi:
Bize Ebu Tahir ve Yunus b. Abdüla'la (b. Meysere b. Hafs b. Hayyan), o ikisine Abdullah b. Vehb (b. Müslim), ona Amr b. Haris (b. Yakub), ona Bükeyr b. (Abdullah b.) Eşec, ona Büsr b. Saîd, ona da Rasulullah'ın (sav) mevlası Ubeydullah b. Ebu Rafi'nin rivayet ettiğine göre kendisi Ali b. Ebu Talib'le birlikteyken Haruriler (Ali'ye karşı) ayaklanmış ve hüküm yalnızca Allah'ındır demişlerdi. Bunun üzerine Ali; bu batılın kastedildiği hak bir sözdür. Bir keresinde Rasulullah (sav) bazı insanların niteliklerini anlatmıştı. Onun sözünü ettiği insanların niteliklerini bu (Haruriler'de) görüyorum. (Rasulullah (sav) o zaman şöyle buyurmuştu:)
"Onlar dilleriyle hakkı söylerler. Ancak söyledikleri bu hak söz -boğazına işaret ederek.- şuran aşağı geçmez. Onlar Allah'ın en çok buğz ettiği kimselerdendir. İçlerinde, ellerinden birisi kadın memesi veya kadın memesinin ucu gibi olan siyah bir adam vardır." Ali b. Ebu Talib (ra) onları öldürünce; gidip şu siyah adamı bulun dedi. Ancak hiçbir şey bulamadılar. Bunun üzerine Ali iki veya üç kez; dönün tekrar arayın. Allah'a yemin olsun ki ne ben yalan söyledim ne de (Rasulullah (sav) tarafından bana) yalan söylenmiştir dedi. Sonunda siyah adamı bir yıkıntının içinde buldular ve getirip onun önüne koydular. Ubeydullah; Haruriler'le savaşılırken ve Ali onlar hakkında söylediklerini dile getirirken ben de oradaydım demiştir.
[Yunus bu olayla ilgili rivayetini Bükeyr dedi ki: Bana bir adam, İbn Huneyn'den ben o siyah adamı gördüm dediğini rivayet etmiştir ziyadesiyle aktarmıştır.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2468, /415
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. ibn Ebu Râfi' Ubeydullah b. Eslem el-Medeni (Ubeydullah b. Eslem)
3. Büsr b. Saîd el-Hadramî (Büsr b. Saîd)
4. Ebu Abdullah Bükeyr b. Abdullah el-Kuraşî (Bükeyr b. Abdullah b. Eşec)
5. Amr b. Haris el-Ensarî (Amr b. Haris b. Yakub)
6. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
7. Yunus b. Abdula'la es-Sadefi (Yunus b. Abdulala b. Meysera b. Hafs b. Hayyan)
Konular:
Amel, İman-amel bütünlüğü
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
KTB, İMAN
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4323, M002471
Hadis:
وَحَدَّثَنَاهُ أَبُو كَامِلٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ الشَّيْبَانِىُّ بِهَذَا الإِسْنَادِ وَقَالَ
"يَخْرُجُ مِنْهُ أَقْوَامٌ."
Tercemesi:
Bize Ebu Kamil, ona Abdülvahid, ona Süleyman eş-Şeybânî bu isnad ile rivayet etmiş olup ayrıca; "ondan birtakım kavimler çıkacak dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2471, /416
Senetler:
()
Konular:
Bilgi, gaybdan haber verme
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ مَعْرُوفٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ بْنُ يَزِيدَ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ نَوْفَلٍ الْهَاشِمِىِّ أَنَّ عَبْدَ الْمُطَّلِبِ بْنَ رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَاهُ رَبِيعَةَ بْنَ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ وَالْعَبَّاسَ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ قَالاَ لِعَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ رَبِيعَةَ وَلِلْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ ائْتِيَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَسَاقَ الْحَدِيثَ بِنَحْوِ حَدِيثِ مَالِكٍ وَقَالَ فِيهِ فَأَلْقَى عَلِىٌّ رِدَاءَهُ ثُمَّ اضْطَجَعَ عَلَيْهِ وَقَالَ أَنَا أَبُو حَسَنٍ الْقَرْمُ وَاللَّهِ لاَ أَرِيمُ مَكَانِى حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْكُمَا ابْنَاكُمَا بِحَوْرِ مَا بَعَثْتُمَا بِهِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. وَقَالَ فِى الْحَدِيثِ ثُمَّ قَالَ لَنَا
"إِنَّ هَذِهِ الصَّدَقَاتِ إِنَّمَا هِىَ أَوْسَاخُ النَّاسِ وَإِنَّهَا لاَ تَحِلُّ لِمُحَمَّدٍ وَلاَ لآلِ مُحَمَّدٍ." وَقَالَ أَيْضًا ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"ادْعُوَا لِى مَحْمِيَةَ بْنَ جَزْءٍ."
[وَهُوَ رَجُلٌ مِنْ بَنِى أَسَدٍ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اسْتَعْمَلَهُ عَلَى الأَخْمَاسِ.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4356, M002482
Hadis:
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ مَعْرُوفٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ بْنُ يَزِيدَ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ نَوْفَلٍ الْهَاشِمِىِّ أَنَّ عَبْدَ الْمُطَّلِبِ بْنَ رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَاهُ رَبِيعَةَ بْنَ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ وَالْعَبَّاسَ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ قَالاَ لِعَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ رَبِيعَةَ وَلِلْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ ائْتِيَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَسَاقَ الْحَدِيثَ بِنَحْوِ حَدِيثِ مَالِكٍ وَقَالَ فِيهِ فَأَلْقَى عَلِىٌّ رِدَاءَهُ ثُمَّ اضْطَجَعَ عَلَيْهِ وَقَالَ أَنَا أَبُو حَسَنٍ الْقَرْمُ وَاللَّهِ لاَ أَرِيمُ مَكَانِى حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْكُمَا ابْنَاكُمَا بِحَوْرِ مَا بَعَثْتُمَا بِهِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. وَقَالَ فِى الْحَدِيثِ ثُمَّ قَالَ لَنَا
"إِنَّ هَذِهِ الصَّدَقَاتِ إِنَّمَا هِىَ أَوْسَاخُ النَّاسِ وَإِنَّهَا لاَ تَحِلُّ لِمُحَمَّدٍ وَلاَ لآلِ مُحَمَّدٍ." وَقَالَ أَيْضًا ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"ادْعُوَا لِى مَحْمِيَةَ بْنَ جَزْءٍ."
[وَهُوَ رَجُلٌ مِنْ بَنِى أَسَدٍ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اسْتَعْمَلَهُ عَلَى الأَخْمَاسِ.]
Tercemesi:
Bize Harun b. Ma'ruf ona (Abdullah) b. Vehb, ona Yunus b. Yezid, ona (Muhammed) b. Şihab, ona Abdullah b. Haris b. Nevfel el-Hâşimî, ona Abdülmuttalib b. Rabî'a b. Haris b. Abdülmuttalib ve Abbas b. Abdülmuttalib, o ikisine Ebu Rabi'â, ona Abdülmuttalib b. Rabî'a, ona Fadl b. Abbas'a Rasulullah'a (sav) gidin demişler. Ravi hadisi Malik'in hadisi gibi rivayet etmiş, (yalnız) bu hadiste: -Ali cübbesini yaydı, sonra üzerine yaslandı da şunu söyledi: Ben, Arslan Ebu Hasan'ım! Vallahi oğullarınız Rasulullah'a (sav) gönderdiğiniz meselenin cevabını getirmedikçe yerimden ayrılmam ifadesini söyledi. Yine bu hadiste şunları söyledi: Sonra Rasulullah (sav); "şüphesiz ki bu sadakalar ancak insanların kirleridir. Bunlar ne Muhammed'e helal olur ne de Âl-i Muhammed'e" buyurdular. Şunu da söyledi: Sonra Rasulullah (sav); "bana Mahmîye b. Cez'i çağırın!" buyurdular.
[Mahmîye, Beni Esed kabilesinden bir zât idi. Rasulullah (sav) onu ganimetlerin beşte biri üzerine memur tayin etmişti.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2482, /417
Senetler:
()
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Sadaka, Peygamber (a.s.) ve Ehli Beytin yememesi
Sahabe, sünneti sorarak öğrenmeleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
20706, B002588
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا هِشَامٌ عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَتْ عَائِشَةُ - رضى الله عنها - لَمَّا ثَقُلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَاشْتَدَّ وَجَعُهُ اسْتَأْذَنَ أَزْوَاجَهُ أَنْ يُمَرَّضَ فِى بَيْتِى ، فَأَذِنَّ لَهُ ، فَخَرَجَ بَيْنَ رَجُلَيْنِ ، تَخُطُّ رِجْلاَهُ الأَرْضَ ، وَكَانَ بَيْنَ الْعَبَّاسِ ، وَبَيْنَ رَجُلٍ آخَرَ . فَقَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ فَذَكَرْتُ لاِبْنِ عَبَّاسٍ مَا قَالَتْ عَائِشَةُ ، فَقَالَ لِى وَهَلْ تَدْرِى مَنِ الرَّجُلُ الَّذِى لَمْ تُسَمِّ عَائِشَةُ قُلْتُ لاَ . قَالَ هُوَ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ .
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam, ona Ma’mer, ona Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da Aişe şöyle söylemiştir:
Peygamber (sav) ağırlaşıp da ağrısı şiddetlendiği zaman, benim evimde bakılmak üzere eşlerinden izin istedi. Onlar da kendisine izin verdiler. Ondan sonra Peygamber bir tarafında Abbas, diğer tarafında başka bir kimseyle birlikte, ayakları yerde sürünerek çıktı. Ubeydullah b. Abdullah şöyle dedi: Aişe'nin bu dediğini İbn Abbâs'a zikrettim. O bana: Aişe'nin ismini söylemediği kişinin kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben de: Hayır, dedim. O, Ali b. Ebu Tâlib'dir, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hibe ve Fazlihe ve't-Tahrîzi aleyhe 14, 1/704
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
6. İbrahim b. Musa et-Temîmî (İbrahim b. Musa b. Yezid b. Zâzân)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
İlim, Abdullah b. Abbas'ın sahip olduğu ilim