أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ زُرَارَةَ قَالَ أَنْبَأَنَا إِسْمَاعِيلُ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ - رَضِيعٌ لِعَائِشَةَ رضى الله عنها - عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ يَمُوتُ أَحَدٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَيُصَلِّى عَلَيْهِ أُمَّةٌ مِنَ النَّاسِ فَيَبْلُغُوا أَنْ يَكُونُوا مِائَةً فَيَشْفَعُوا إِلاَّ شُفِّعُوا فِيهِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19033, N001994
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ زُرَارَةَ قَالَ أَنْبَأَنَا إِسْمَاعِيلُ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ - رَضِيعٌ لِعَائِشَةَ رضى الله عنها - عَنْ عَائِشَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ يَمُوتُ أَحَدٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَيُصَلِّى عَلَيْهِ أُمَّةٌ مِنَ النَّاسِ فَيَبْلُغُوا أَنْ يَكُونُوا مِائَةً فَيَشْفَعُوا إِلاَّ شُفِّعُوا فِيهِ » .
Tercemesi:
Bize Amr b. Zürâre, ona İsmail, ona Eyyûb, ona Ebu Kilâbe, ona Aişe'nin (ra) süt çocuğu Abdullah b. Yezid, ona da Aişe, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Müslümanlardan biri ölür de (sayıları) 100'e (ulaşan) insanlardan bir topluluk onun (cenaze) namazını kılıp (onun için) şefaatte bulunurlarsa şefaatleri kabul olunur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Cenâiz 1994, /2218
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Radî'u Aişe Abdullah b. Yezid el-Basrî (Abdullah b. Yezid)
3. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
4. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
5. Ebu Bişr İsmail b. Uleyye el-Esedî (İsmail b. İbrahim b. Miksem)
6. Amr b. Ebu Amr el-Kilabi (Amr b. Zürare b. Vakıd)
Konular:
Cenaze namazı, kılınış şekli ve zamanı
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Bize Abdullah b. Abdurrahman, ona Nuaym b. Hammâd, ona Bakiyye b. Velîd, ona Bahîr b. Sa'd, ona Hâlid b. Ma'dân, ona da Mikdâm b. Ma'dîkerib, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Şehidin Allah katında şu altı ayrıcalığı vardır: Kanının ilk damlası akar akmaz bağışlanır ve hemen cennetteki yerini görür. Kabir azabından güvende olur. En büyük korku olan (kıyamet saatinden) emin kılınır. Başına vakâr tacı konur ki, o tacın bir taşı, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. İri gözlü hurilerden yetmiş iki eş ile evlendirilir. Yakınındakilerden de yetmiş kişiye şefaat hakkı tanınır."
[Ebu İsa (Tirmizî), bu hadisin hasen-sahih-garîb olduğunu söylemiştir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
20996, T001663
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ حَدَّثَنَا نُعَيْمُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ بْنُ الْوَلِيدِ عَنْ بَحِيرِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ مَعْدَانَ عَنِ الْمِقْدَامِ بْنِ مَعْدِيكَرِبَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم:
"لِلشَّهِيدِ عِنْدَ اللَّهِ سِتُّ خِصَالٍ؛ يُغْفَرُ لَهُ فِى أَوَّلِ دَفْعَةٍ وَيَرَى مَقْعَدَهُ مِنَ الْجَنَّةِ. وَيُجَارُ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. وَيَأْمَنُ مِنَ الْفَزَعِ الأَكْبَرِ. وَيُوضَعُ عَلَى رَأْسِهِ تَاجُ الْوَقَارِ الْيَاقُوتَةُ، مِنْهَا خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا. وَيُزَوَّجُ اثْنَتَيْنِ وَسَبْعِينَ زَوْجَةً مِنَ الْحُورِ الْعِينِ، وَيُشَفَّعُ فِى سَبْعِينَ مِنْ أَقَارِبِهِ."
[قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حسن صَحِيحٌ غَرِيبٌ.]
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Abdurrahman, ona Nuaym b. Hammâd, ona Bakiyye b. Velîd, ona Bahîr b. Sa'd, ona Hâlid b. Ma'dân, ona da Mikdâm b. Ma'dîkerib, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Şehidin Allah katında şu altı ayrıcalığı vardır: Kanının ilk damlası akar akmaz bağışlanır ve hemen cennetteki yerini görür. Kabir azabından güvende olur. En büyük korku olan (kıyamet saatinden) emin kılınır. Başına vakâr tacı konur ki, o tacın bir taşı, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. İri gözlü hurilerden yetmiş iki eş ile evlendirilir. Yakınındakilerden de yetmiş kişiye şefaat hakkı tanınır."
[Ebu İsa (Tirmizî), bu hadisin hasen-sahih-garîb olduğunu söylemiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Fedâilü'l-cihâd 25, 4/187
Senetler:
()
Konular:
KTB, ŞEHİT, ŞEHİTLİK
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şehit, mükafatı
Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Hâlid b. Yezid, ona Saîd b. Ebu Hilal, ona Zeyd, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî’nin şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü, Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz' diye sorduk, bize 'Hava bulutsuz olduğu zaman güneşi ve ayı görmekte bir sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) 'İşte Kıyamet gününde aziz ve celil Allah’ı görmek için, ancak bu güneş ve aydan birisini görmek isterken birbirinize verdiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı verirsiniz. Kıyamet gününde bir münadi 'Her bir ümmet (dünyada iken) ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslenir. Bunun üzerine haça ibadet edenler haçlarıyla, putlara tapanlar putlarıyla ve herkes hangi ilaha tapıyorsa onunla birlikte gider. Nihayet geriye iyisi ya da günahkârı ile Allah’a ibadet edenler ve bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır."
"Sonra cehennem getirilir ve bir serapmış gibi onlara gösterilir. Yahudilere 'Neye ibadet ediyordunuz' diye sorulur. Onlar 'Allah’ın oğlu Üzeyir'e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. Onlara 'Haydi için' denilir, ardından arka arkaya cehenneme düşerler. Sonra Hristiyanlara 'Neye ibadet ediyordunuz' denilir. Onlar 'Biz Allah’ın oğlu Mesih’e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. 'Haydi, için' denilecek ve arkasından (cehenneme) arka arkaya dökülürler."
"En sonunda iyi ya da günahkâr, Allah’a ibadet edenler geriye kalır. Onlara 'Sizin gitmenize engel olan nedir? Hâlbuki diğer insanlar hep gitti' denilir. Onlar 'Biz onlara, bu günden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda onlardan ayrı kalmıştık. Ayrıca biz bugün bir münâdinin 'Her bir topluluk dünyada iken ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslendiğini işittik. Biz de ancak Rabbimizi bekliyoruz' derler. Bunun üzerine Cebbâr (olan Allah) onlara gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar 'Sen Rabbimizsin' derler. O’nunla sadece nebiler konuşur. Yüce Allah 'Peki sizinle onun arasında kendisini o yolla tanıyacağınız bir alamet var mıdır' buyurur. Onlar 'Sâk (bacak)tır' derler. Bunun üzerine Yüce Allah bacağını açar, her bir mümin ona secde eder. Riyakârlık gösteriş için Allah’a secde edenler secde etmek isterler ama sırtları tek bir tabaka haline döner, (secde edemezler)."
"Sonra köprü getirilir, cehennemin iki kenarı üzerine bırakılır. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir' dedik, şöyle cevap verdi: O Köprü, kaygan ve ayak kaydırıcı bir köprüdür. Üzerinde çengeller, kancalar ve düz yüzlü, eğri dikenli metal benzeri dikenli aletler vardır. Bu dikenli kancalar, Necid bölgesinde Sa‘dan adı adlı çalının dikenleri gibi kıvrıktır. Mü’minler o köprüden göz kırpması kadar hızlı, şimşek gibi, rüzgâr gibi, yarış atları gibi veya binek hayvanları gibi geçerler. İçlerinden bazıları kurtulur, bazıları çengellere takılıp yaralanarak kurtulur, bazıları da ateşe düşer. Sonuncuları sürünerek geçer. Sizin, o gün, cehennemlik bir müminin kurtuluşunu Cebbar olan Allah'tan talep edişinizdeki ısrarınız, bu dünyada benden hakkınızı benden talep etmenizdeki ısrarınızdan daha fazla olacaktır. Müminler geçip kurtulduktan sonra, cehennemde kalmış kardeşlerini hatırlayıp 'Rabbimiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, bizimle beraber oruç tutuyor, bizimle birlikte (salih) amel işliyorlardı' derler. Yüce Allah da 'Haydi gidin, kalbinde bir dinar kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' der ve onların suretlerini cehennem ateşine haram kılar. Bunlar, onların yanına giderler, kimileri ayağına kadar, kimisi bacaklarının ortasına kadar cehenneme batmıştır. Tanıdıkları kimseleri çıkartır, sonra tekrar geri dönerler. Bu sefer onlara 'Haydi gidin, kalbinde yarım dinar ağırlığında (iman) bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da bilip tanıdıklarını çıkartır, sonra döner. Yüce Allah 'Haydi gidin, kalbinde zerre miktarı iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da tanıdıklarını çıkartır."
Ebu Saîd el-Hudrî der ki: Bana inanmıyorsanız "Şüphesiz Allah, zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez, eğer onun yaptığı bir hasene ise, onu kat kat arttırır" (Nisa , 40) buyruğunu okuyun.
"Nebiler, melekler ve müminler şefaat eder, Cebbâr olan Allah 'benim şefaatim kaldı' buyurur ve cehennemden bir avuç kavrulmuş insan çıkarıp ve onları Cennetin ağzındaki “Hayat Suyu” nehrine atar. Bu kimseler, tıpkı sel suyunun taşıdığı tohumların yeşermesi gibi o nehir kenarında yeniden dirilirler. Kayaların ve ağaçların dibinde filizlenen otlar gibi; güneşe yakın olanları yemyeşil, gölgede kalanları beyaz olur. Derken, onlar inci gibi parlayarak çıkarlar. Boyunlarına işaret olarak mühürler takılır ve cennete girerler. Cennet ehli onları görünce 'Bunlar Rahman'ın azatlılarıdır. Ne bir ibadet, ne bir salih amel işlemişlerdi; Allah onları kendi rahmetiyle cennete koydu' derler. Bunun üzerine onlara 'Bu gördüğünüz nimetler size verildi. Ve bunun bir misli daha sizin olacak' denilir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29825, B007439
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ خَالِدِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى هِلاَلٍ عَنْ زَيْدٍ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ « هَلْ تُضَارُونَ فِى رُؤْيَةِ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ إِذَا كَانَتْ صَحْوًا » . قُلْنَا لاَ . قَالَ « فَإِنَّكُمْ لاَ تُضَارُونَ فِى رُؤْيَةِ رَبِّكُمْ يَوْمَئِذٍ ، إِلاَّ كَمَا تُضَارُونَ فِى رُؤْيَتِهِمَا - ثُمَّ قَالَ - يُنَادِى مُنَادٍ لِيَذْهَبْ كُلُّ قَوْمٍ إِلَى مَا كَانُوا يَعْبُدُونَ . فَيَذْهَبُ أَصْحَابُ الصَّلِيبِ مَعَ صَلِيبِهِمْ ، وَأَصْحَابُ الأَوْثَانِ مَعَ أَوْثَانِهِمْ ، وَأَصْحَابُ كُلِّ آلِهَةٍ مَعَ آلِهَتِهِمْ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ ، وَغُبَّرَاتٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ ، ثُمَّ يُؤْتَى بِجَهَنَّمَ تُعْرَضُ كَأَنَّهَا سَرَابٌ فَيُقَالُ لِلْيَهُودِ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ قَالُوا كُنَّا نَعْبُدُ عُزَيْرَ ابْنَ اللَّهِ . فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لِلَّهِ صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ فَمَا تُرِيدُونَ قَالُوا نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا ، فَيُقَالُ اشْرَبُوا فَيَتَسَاقَطُونَ فِى جَهَنَّمَ ثُمَّ يُقَالُ لِلنَّصَارَى مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ فَيَقُولُونَ كُنَّا نَعْبُدُ الْمَسِيحَ ابْنَ اللَّهِ . فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لِلَّهِ صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ ، فَمَا تُرِيدُونَ فَيَقُولُونَ نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا . فَيُقَالُ اشْرَبُوا . فَيَتَسَاقَطُونَ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ فَيُقَالُ لَهُمْ مَا يَحْبِسُكُمْ وَقَدْ ذَهَبَ النَّاسُ فَيَقُولُونَ فَارَقْنَاهُمْ وَنَحْنُ أَحْوَجُ مِنَّا إِلَيْهِ الْيَوْمَ وَإِنَّا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِى لِيَلْحَقْ كُلُّ قَوْمٍ بِمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ . وَإِنَّمَا نَنْتَظِرُ رَبَّنَا - قَالَ - فَيَأْتِيهِمُ الْجَبَّارُ . فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ . فَيَقُولُونَ أَنْتَ رَبُّنَا . فَلاَ يُكَلِّمُهُ إِلاَّ الأَنْبِيَاءُ فَيَقُولُ هَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ آيَةٌ تَعْرِفُونَهُ فَيَقُولُونَ السَّاقُ . فَيَكْشِفُ عَنْ سَاقِهِ فَيَسْجُدُ لَهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ ، وَيَبْقَى مَنْ كَانَ يَسْجُدُ لِلَّهِ رِيَاءً وَسُمْعَةً ، فَيَذْهَبُ كَيْمَا يَسْجُدَ فَيَعُودُ ظَهْرُهُ طَبَقًا وَاحِدًا ، ثُمَّ يُؤْتَى بِالْجَسْرِ فَيُجْعَلُ بَيْنَ ظَهْرَىْ جَهَنَّمَ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْجَسْرُ قَالَ « مَدْحَضَةٌ مَزِلَّةٌ ، عَلَيْهِ خَطَاطِيفُ وَكَلاَلِيبُ وَحَسَكَةٌ مُفَلْطَحَةٌ ، لَهَا شَوْكَةٌ عُقَيْفَاءُ تَكُونُ بِنَجْدٍ يُقَالُ لَهَا السَّعْدَانُ ، الْمُؤْمِنُ عَلَيْهَا كَالطَّرْفِ وَكَالْبَرْقِ وَكَالرِّيحِ وَكَأَجَاوِيدِ الْخَيْلِ وَالرِّكَابِ ، فَنَاجٍ مُسَلَّمٌ وَنَاجٍ مَخْدُوشٌ وَمَكْدُوسٌ فِى نَارِ جَهَنَّمَ ، حَتَّى يَمُرَّ آخِرُهُمْ يُسْحَبُ سَحْبًا ، فَمَا أَنْتُمْ بِأَشَدَّ لِى مُنَاشَدَةً فِى الْحَقِّ ، قَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنَ الْمُؤْمِنِ يَوْمَئِذٍ لِلْجَبَّارِ ، وَإِذَا رَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ نَجَوْا فِى إِخْوَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِخْوَانُنَا كَانُوا يُصَلُّونَ مَعَنَا وَيَصُومُونَ مَعَنَا وَيَعْمَلُونَ مَعَنَا . فَيَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ دِينَارٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجُوهُ . وَيُحَرِّمُ اللَّهُ صُوَرَهُمْ عَلَى النَّارِ ، فَيَأْتُونَهُمْ وَبَعْضُهُمْ قَدْ غَابَ فِى النَّارِ إِلَى قَدَمِهِ وَإِلَى أَنْصَافِ سَاقَيْهِ ، فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا ، ثُمَّ يَعُودُونَ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ نِصْفِ دِينَارٍ فَأَخْرِجُوهُ . فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا ، ثُمَّ يَعُودُونَ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجُوهُ . فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا» . قَالَ أَبُو سَعِيدٍ فَإِنْ لَمْ تُصَدِّقُونِى فَاقْرَءُوا ( إِنَّ اللَّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا ) « فَيَشْفَعُ النَّبِيُّونَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَالْمُؤْمِنُونَ فَيَقُولُ الْجَبَّارُ بَقِيَتْ شَفَاعَتِى . فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِنَ النَّارِ فَيُخْرِجُ أَقْوَامًا قَدِ امْتُحِشُوا ، فَيُلْقَوْنَ فِى نَهَرٍ بِأَفْوَاهِ الْجَنَّةِ يُقَالُ لَهُ مَاءُ الْحَيَاةِ ، فَيَنْبُتُونَ فِى حَافَتَيْهِ كَمَا تَنْبُتُ الْحِبَّةُ فِى حَمِيلِ السَّيْلِ ، قَدْ رَأَيْتُمُوهَا إِلَى جَانِبِ الصَّخْرَةِ إِلَى جَانِبِ الشَّجَرَةِ ، فَمَا كَانَ إِلَى الشَّمْسِ مِنْهَا كَانَ أَخْضَرَ ، وَمَا كَانَ مِنْهَا إِلَى الظِّلِّ كَانَ أَبْيَضَ ، فَيَخْرُجُونَ كَأَنَّهُمُ اللُّؤْلُؤُ ، فَيُجْعَلُ فِى رِقَابِهِمُ الْخَوَاتِيمُ فَيَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ فَيَقُولُ أَهْلُ الْجَنَّةِ هَؤُلاَءِ عُتَقَاءُ الرَّحْمَنِ أَدْخَلَهُمُ الْجَنَّةَ بِغَيْرِ عَمَلٍ عَمِلُوهُ وَلاَ خَيْرٍ قَدَّمُوهُ . فَيُقَالُ لَهُمْ لَكُمْ مَا رَأَيْتُمْ وَمِثْلُهُ مَعَهُ » .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Hâlid b. Yezid, ona Saîd b. Ebu Hilal, ona Zeyd, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî’nin şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü, Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz' diye sorduk, bize 'Hava bulutsuz olduğu zaman güneşi ve ayı görmekte bir sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) 'İşte Kıyamet gününde aziz ve celil Allah’ı görmek için, ancak bu güneş ve aydan birisini görmek isterken birbirinize verdiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı verirsiniz. Kıyamet gününde bir münadi 'Her bir ümmet (dünyada iken) ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslenir. Bunun üzerine haça ibadet edenler haçlarıyla, putlara tapanlar putlarıyla ve herkes hangi ilaha tapıyorsa onunla birlikte gider. Nihayet geriye iyisi ya da günahkârı ile Allah’a ibadet edenler ve bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır."
"Sonra cehennem getirilir ve bir serapmış gibi onlara gösterilir. Yahudilere 'Neye ibadet ediyordunuz' diye sorulur. Onlar 'Allah’ın oğlu Üzeyir'e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. Onlara 'Haydi için' denilir, ardından arka arkaya cehenneme düşerler. Sonra Hristiyanlara 'Neye ibadet ediyordunuz' denilir. Onlar 'Biz Allah’ın oğlu Mesih’e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. 'Haydi, için' denilecek ve arkasından (cehenneme) arka arkaya dökülürler."
"En sonunda iyi ya da günahkâr, Allah’a ibadet edenler geriye kalır. Onlara 'Sizin gitmenize engel olan nedir? Hâlbuki diğer insanlar hep gitti' denilir. Onlar 'Biz onlara, bu günden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda onlardan ayrı kalmıştık. Ayrıca biz bugün bir münâdinin 'Her bir topluluk dünyada iken ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslendiğini işittik. Biz de ancak Rabbimizi bekliyoruz' derler. Bunun üzerine Cebbâr (olan Allah) onlara gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar 'Sen Rabbimizsin' derler. O’nunla sadece nebiler konuşur. Yüce Allah 'Peki sizinle onun arasında kendisini o yolla tanıyacağınız bir alamet var mıdır' buyurur. Onlar 'Sâk (bacak)tır' derler. Bunun üzerine Yüce Allah bacağını açar, her bir mümin ona secde eder. Riyakârlık gösteriş için Allah’a secde edenler secde etmek isterler ama sırtları tek bir tabaka haline döner, (secde edemezler)."
"Sonra köprü getirilir, cehennemin iki kenarı üzerine bırakılır. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir' dedik, şöyle cevap verdi: O Köprü, kaygan ve ayak kaydırıcı bir köprüdür. Üzerinde çengeller, kancalar ve düz yüzlü, eğri dikenli metal benzeri dikenli aletler vardır. Bu dikenli kancalar, Necid bölgesinde Sa‘dan adı adlı çalının dikenleri gibi kıvrıktır. Mü’minler o köprüden göz kırpması kadar hızlı, şimşek gibi, rüzgâr gibi, yarış atları gibi veya binek hayvanları gibi geçerler. İçlerinden bazıları kurtulur, bazıları çengellere takılıp yaralanarak kurtulur, bazıları da ateşe düşer. Sonuncuları sürünerek geçer. Sizin, o gün, cehennemlik bir müminin kurtuluşunu Cebbar olan Allah'tan talep edişinizdeki ısrarınız, bu dünyada benden hakkınızı benden talep etmenizdeki ısrarınızdan daha fazla olacaktır. Müminler geçip kurtulduktan sonra, cehennemde kalmış kardeşlerini hatırlayıp 'Rabbimiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, bizimle beraber oruç tutuyor, bizimle birlikte (salih) amel işliyorlardı' derler. Yüce Allah da 'Haydi gidin, kalbinde bir dinar kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' der ve onların suretlerini cehennem ateşine haram kılar. Bunlar, onların yanına giderler, kimileri ayağına kadar, kimisi bacaklarının ortasına kadar cehenneme batmıştır. Tanıdıkları kimseleri çıkartır, sonra tekrar geri dönerler. Bu sefer onlara 'Haydi gidin, kalbinde yarım dinar ağırlığında (iman) bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da bilip tanıdıklarını çıkartır, sonra döner. Yüce Allah 'Haydi gidin, kalbinde zerre miktarı iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da tanıdıklarını çıkartır."
Ebu Saîd el-Hudrî der ki: Bana inanmıyorsanız "Şüphesiz Allah, zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez, eğer onun yaptığı bir hasene ise, onu kat kat arttırır" (Nisa , 40) buyruğunu okuyun.
"Nebiler, melekler ve müminler şefaat eder, Cebbâr olan Allah 'benim şefaatim kaldı' buyurur ve cehennemden bir avuç kavrulmuş insan çıkarıp ve onları Cennetin ağzındaki “Hayat Suyu” nehrine atar. Bu kimseler, tıpkı sel suyunun taşıdığı tohumların yeşermesi gibi o nehir kenarında yeniden dirilirler. Kayaların ve ağaçların dibinde filizlenen otlar gibi; güneşe yakın olanları yemyeşil, gölgede kalanları beyaz olur. Derken, onlar inci gibi parlayarak çıkarlar. Boyunlarına işaret olarak mühürler takılır ve cennete girerler. Cennet ehli onları görünce 'Bunlar Rahman'ın azatlılarıdır. Ne bir ibadet, ne bir salih amel işlemişlerdi; Allah onları kendi rahmetiyle cennete koydu' derler. Bunun üzerine onlara 'Bu gördüğünüz nimetler size verildi. Ve bunun bir misli daha sizin olacak' denilir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/755
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yesar el-Hilalî (Ata b. Yesar)
3. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
4. Said b. Ebu Hilal el-Leysi (Said b. Ebu Hilal)
5. Halid b. Yezid el-Cümehî (Halid b. Yezid)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Cehennem, toplanma yeri
İman, Ahirete, Sırat köprüsü
Riya, Riyakarlık, gösteriş için iş yapmak
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şefaat, Hz. Peygamber'in
Açıklama: Bu hadiste insanların, hayır yapmak konusunda birbirlerine aracı olmaları tavsiye edilmektedir. Böylece hem ihtiyacı olan ihtiyacını gidermiş olur, hem aracı olan hayra vesile olduğu için sevap kazanır, hem de hayır yapan yaptığı hayrın mükâfatını alır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30441, B007476
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ بُرَيْدٍ عَنْ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى قَالَ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِذَا أَتَاهُ السَّائِلُ - وَرُبَّمَا قَالَ جَاءَهُ السَّائِلُ - أَوْ صَاحِبُ الْحَاجَةِ قَالَ « اشْفَعُوا فَلْتُؤْجَرُوا ، وَيَقْضِى اللَّهُ عَلَى لِسَانِ رَسُولِهِ مَا شَاءَ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Alâ, ona Ebû Üsâme, ona Bureyd, ona da Ebû Mûsâ (ra) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'e (sav) bir dilenci veya ihtiyaç sahibi biri geldiği zaman -Ebû Mûsâ bazen de O'na bir dilenci geldi, derdi- ashâbına şöyle dedi:
"Aracılık edin, sevap kazanırsınız. Yüce Allah, Peygamberinin dilinden dilediği şeyi yerine getirecektir.”
Açıklama:
Bu hadiste insanların, hayır yapmak konusunda birbirlerine aracı olmaları tavsiye edilmektedir. Böylece hem ihtiyacı olan ihtiyacını gidermiş olur, hem aracı olan hayra vesile olduğu için sevap kazanır, hem de hayır yapan yaptığı hayrın mükâfatını alır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 31, 2/763
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Büreyd b. Abdullah el-Eşari (Büreyd b. Abdullah b. Ebu Bürde)
4. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
5. Ebu Küreyb Muhammed b. Alâ el-Hemdânî (Muhammed b. Alâ b. Kureyb)
Konular:
İman, Esasları: Kader, Allah'ın dilemesi/meşîet
KTB, İMAN
KTB, KADER
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Yardımseverlik, yardımlaşma
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32417, İM004313
Hadis:
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مَرْوَانَ حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا عَنْبَسَةُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ عِلاَقِ بْنِ أَبِى مُسْلِمٍ عَنْ أَبَانَ بْنِ عُثْمَانَ عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « يَشْفَعُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثَلاَثَةٌ الأَنْبِيَاءُ ثُمَّ الْعُلَمَاءُ ثُمَّ الشُّهَدَاءُ » .
Tercemesi:
Bize Said b. Mervan, oma Ahmed b. Yunus, ona Anbese b. Abdurrahman, ona Alâk b. Ebu Müslim, ona Eban b. Osman, ona da Osman b. Affan'dan rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu, demiştir:
"Kıyamet günü üç (zümre) şefaat eder. Peygamberler, sonra din bilginleri, sonra şehîdler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 37, /700
Senetler:
()
Konular:
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şefaat, Hz. Peygamber'in
Şefaat, şefaat
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا خَالِدٌ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ شَقِيقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى الْجَذْعَاءِ أَنَّهُ سَمِعَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « لَيَدْخُلَنَّ الْجَنَّةَ بِشَفَاعَةِ رَجُلٍ مِنْ أُمَّتِى أَكْثَرُ مِنْ بَنِى تَمِيمٍ » . قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ سِوَاكَ قَالَ « سِوَاىَ » . قُلْتُ أَنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَنَا سَمِعْتُهُ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32420, İM004316
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا خَالِدٌ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ شَقِيقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى الْجَذْعَاءِ أَنَّهُ سَمِعَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « لَيَدْخُلَنَّ الْجَنَّةَ بِشَفَاعَةِ رَجُلٍ مِنْ أُمَّتِى أَكْثَرُ مِنْ بَنِى تَمِيمٍ » . قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ سِوَاكَ قَالَ « سِوَاىَ » . قُلْتُ أَنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَنَا سَمِعْتُهُ .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Affan, ona Vüheyb, ona Halid, ona Abdullah b. Şakik, ona da Abdullah b. Ebu'l-Cez'â'dan rivayet edildiğine göre kendisi Peygamber(sav):
"Benim ümmetimden bir adamın şefaatiyle Temim oğulları (kabilesi) ndan daha çok (mü'min) kimseler muhakkak cennete girecektir," buyururken işitmiş (ve orada hazır bulunanlar): Yâ Rasulullah! Senden başka bir adam (mı)? diye sorunca O:
"Evet," buyurmuştur.
Ravi Abdullah b. Şakîk demiş ki): Ben (Abdullah b. Ebu'l-Ced'ân'a:) Bu hadisi Rasulullah'tan (sav) sen kendin (mi) işittin? dedim. O: Ben kendim O'ndan işittim, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 37, /700
Senetler:
()
Konular:
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32427, İM004323
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحِيمِ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ دَاوُدَ بْنِ أَبِى هِنْدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ قَيْسٍ قَالَ كُنْتُ عِنْدَ أَبِى بُرْدَةَ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَدَخَلَ عَلَيْنَا الْحَارِثُ بْنُ أُقَيْشٍ فَحَدَّثَنَا الْحَارِثُ لَيْلَتَئِذٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّ مِنْ أُمَّتِى مَنْ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ بِشَفَاعَتِهِ أَكْثَرُ مِنْ مُضَرَ وَإِنَّ مِنْ أُمَّتِى مَنْ يَعْظُمُ لِلنَّارِ حَتَّى يَكُونَ أَحَدَ زَوَايَاهَا » .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Abdurrahim b. Süleyman, ona Davud b. Ebu Hind, ona Abdullah b. Kays, ona Ebu Bürde, ona da el-Hâris b. Ukayş'tan rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu, demiştir:
"Şüphesiz benim ümmetimden (şefaati makbul) öyle kimseler vardır ki onların şefaatiyle Mudar (kabilesin) den daha çok kişiler cennete girer. Şüphesiz benim (davet) ümmetimden öyle kimseler de bulunur ki, ateş (te yanmak) için cehennemin bir köşesini teşkil edecek kadar iri yapılı olur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 38, /701
Senetler:
()
Konular:
Fedakarlık,
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şefaat, şefaat