حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى قَالاَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَبِى الْمُهَلَّبِ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ: قَالَ كَانَتِ الْعَضْبَاءُ لِرَجُلٍ مِنْ بَنِى عَقِيلٍ وَكَانَتْ مِنْ سَوَابِقِ الْحَاجِّ قَالَ: فَأُسِرَ فَأَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ فِى وَثَاقٍ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَلَى حِمَارٍ عَلَيْهِ قَطِيفَةٌ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ عَلاَمَ تَأْخُذُنِى وَتَأْخُذُ سَابِقَةَ الْحَاجِّ قَالَ:
"نَأْخُذُكَ بِجَرِيرَةِ حُلَفَائِكَ ثَقِيفٍ." قَالَ: وَكَانَ ثَقِيفٌ قَدْ أَسَرُوا رَجُلَيْنِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: وَقَدْ قَالَ فِيمَا قَالَ: وَأَنَا مُسْلِمٌ أَوْ قَالَ: وَقَدْ أَسْلَمْتُ. فَلَمَّا مَضَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم -قَالَ أَبُو دَاوُدَ: فَهِمْتُ هَذَا مِنْ مُحَمَّدِ بْنِ عِيسَى - نَادَاهُ يَا مُحَمَّدُ يَا مُحَمَّدُ. قَالَ وَكَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم رَحِيمًا رَفِيقًا فَرَجَعَ إِلَيْهِ قَالَ:
"مَا شَأْنُكَ." قَالَ: إِنِّى مُسْلِمٌ. قَالَ:
"لَوْ قُلْتَهَا وَأَنْتَ تَمْلِكُ أَمْرَكَ أَفْلَحْتَ كُلَّ الْفَلاَحِ." قَالَ أَبُو دَاوُدَ: ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَى حَدِيثِ سُلَيْمَانَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِنِّى جَائِعٌ فَأَطْعِمْنِى إِنِّى ظَمْآنٌ فَاسْقِنِى. قَالَ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"هَذِهِ حَاجَتُكَ." أَوْ قَالَ:
"هَذِهِ حَاجَتُهُ." قَالَ: فَفُودِىَ الرَّجُلُ بَعْدُ بِالرَّجُلَيْن. قَالَ: وَحَبَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعَضْبَاءَ لِرَحْلِهِ - قَالَ - فَأَغَارَ الْمُشْرِكُونَ عَلَى سَرْحِ الْمَدِينَةِ فَذَهَبُوا بِالْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهَا وَأَسَرُوا امْرَأَةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ - قَالَ - فَكَانُوا إِذَا كَانَ اللَّيْلُ يُرِيحُونَ إِبِلَهُمْ فِى أَفْنِيَتِهِمْ - قَالَ - فَنُوِّمُوا لَيْلَةً وَقَامَتِ الْمَرْأَةُ فَجَعَلَتْ لاَ تَضَعُ يَدَهَا عَلَى بَعِيرٍ إِلاَّ رَغَا حَتَّى أَتَتْ عَلَى الْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَأَتَتْ عَلَى نَاقَةٍ ذَلُولٍ مُجَرَّسَةٍ - قَالَ - فَرَكِبَتْهَا ثُمَّ جَعَلَتْ لِلَّهِ عَلَيْهَا إِنْ نَجَّاهَا اللَّهُ لَتَنْحَرَنَّهَا - قَالَ - فَلَمَّا قَدِمَتِ الْمَدِينَةَ عُرِفَتِ النَّاقَةُ نَاقَةُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأُخْبِرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِذَلِكَ فَأَرْسَلَ إِلَيْهَا ، فَجِىءَ بِهَا وَأُخْبِرَ بِنَذْرِهَا فَقَالَ:
"بِئْسَمَا جَزَيْتِيهَا." أَوْ "جَزَتْهَا. إِنِ اللَّهُ أَنْجَاهَا عَلَيْهَا لَتَنْحَرَنَّهَا، لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ: وَالْمَرْأَةُ هَذِهِ امْرَأَةُ أَبِى ذَرٍّ.]
Bize Süleyman b. Harb ve Muhammed b. İsa, onlara Hammad (b. Seleme), ona Eyyüb (b. Keysan es-Sahtiyânî), ona Ebû Kilabe (Abdullah b. Zeyd), ona Ebu Mühelleb (Muaviye b. Amr), ona da İmran b. Husayn şöyle demiştir: Adbâ, Akil oğullarından bir adamındı ve (yolda) hacıların develerini geçmişti. Bu adam esir alınınca bağlı bir halde, o sırada üzerinde kadife örtü olan bir eşekteki Hz. Peygamber'e (sav) getirildi. O adam: Ey Allah'ın Rasulü! Beni ve hacıları geçen bu deveyi niçin burada tutuyorsun, dedi. Hz. Peygamber de (sav) "seni, müttefiklerin olan Sakif kabilesinin suçundan dolayı tutuyorum" buyurdu. Sakifliler, Hz. Peygamber'in (sav) ashabından iki kişiyi esir almışlardı. Bu adam, konuşması sırasında ben de Müslümanım veya ben de Müslüman oldum dedi. Hz. Peygamber (sav) geçip gidince -Ebu Davud, bu sözü Muhammed b. İsa'dan öğrendim dedi- adam ya Muhammed! Ya Muhammed! diye bağırdı. Hz. Peygamber (sav), merhametli, nazik biriydi. Adama dönüp ne istiyorsun? dedi. Adam da ben Müslümanım dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):
"Eğer sen bunu esir edilmeden önce söyleseydin tam manasıyla kurtulurdun." Ebû Davud: Sonra Süleyman'ın hadisine döndüm dedi. Adam: Ya Muhammed! Ben açım, beni doyur. Ben susuzum, bana su ver dedi. Hz. Peygamber de (sav) "bu senin (giderilmesi gereken) ihtiyacındır veya bu onun ihtiyacıdır (istediğini yapın)" buyurdu. Sonra bu adam (Sakiflilerin elinde bulunan) iki kişiye karşılık fidye olarak verildi. Adbâ'yı ise Hz. Peygamber (sav) binmek için elinde tuttu. (Daha sonra) Müşrikler, Medinelilerin otlaktaki hayvanlarına baskın yaptılar ve Adbâ'yı da götürdüler. Onu götürdüklerinde Müslümanlardan bir kadını da esir almışlardı. Onlar geceleyin develerini avlularında yayıyorlardı. Bir gece (Müşriklerin) hepsi uyudu, kadın ise uyanık kaldı. Kadın elini hangi deveye sürse, deve böğürüyordu. Nihayet Adbâ'mn yanına geldi. O uysal, binilmeye alışık bir devenin yanına gelmişti. Hemen ona bindi, sonra da eğer Allah kendisini kurtarırsa Adbâ'yı kesinlikle kurban edeceğine dair adakta bulundu. Kadın, Medine'ye gelince, devenin Hz. Peygamber'in (sav) devesi olduğu anlaşıldı ve Rasulullah bundan haber verildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) haber gönderdi ve kadın getirildi. Kendisine kadının adağı bildirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kadına: "Ona ne de kötü ceza vermişsin veya ona ne kötü ceza vermiş. Demek Allah onu kurtarırsa deveyi mutlaka boğazlayacakmış! Allah'a isyan konusunda ve insanoğlunun sahibi olmadığı şeyde yapılan adak yerine getirilmez" buyurdu.
[Ebû Davud dedi ki: (Esir edilen) bu kadın, Ebu Zer'in eşiydi.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
274779, D003316-2
Hadis:
حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى قَالاَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَبِى الْمُهَلَّبِ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ: قَالَ كَانَتِ الْعَضْبَاءُ لِرَجُلٍ مِنْ بَنِى عَقِيلٍ وَكَانَتْ مِنْ سَوَابِقِ الْحَاجِّ قَالَ: فَأُسِرَ فَأَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ فِى وَثَاقٍ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَلَى حِمَارٍ عَلَيْهِ قَطِيفَةٌ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ عَلاَمَ تَأْخُذُنِى وَتَأْخُذُ سَابِقَةَ الْحَاجِّ قَالَ:
"نَأْخُذُكَ بِجَرِيرَةِ حُلَفَائِكَ ثَقِيفٍ." قَالَ: وَكَانَ ثَقِيفٌ قَدْ أَسَرُوا رَجُلَيْنِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: وَقَدْ قَالَ فِيمَا قَالَ: وَأَنَا مُسْلِمٌ أَوْ قَالَ: وَقَدْ أَسْلَمْتُ. فَلَمَّا مَضَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم -قَالَ أَبُو دَاوُدَ: فَهِمْتُ هَذَا مِنْ مُحَمَّدِ بْنِ عِيسَى - نَادَاهُ يَا مُحَمَّدُ يَا مُحَمَّدُ. قَالَ وَكَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم رَحِيمًا رَفِيقًا فَرَجَعَ إِلَيْهِ قَالَ:
"مَا شَأْنُكَ." قَالَ: إِنِّى مُسْلِمٌ. قَالَ:
"لَوْ قُلْتَهَا وَأَنْتَ تَمْلِكُ أَمْرَكَ أَفْلَحْتَ كُلَّ الْفَلاَحِ." قَالَ أَبُو دَاوُدَ: ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَى حَدِيثِ سُلَيْمَانَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِنِّى جَائِعٌ فَأَطْعِمْنِى إِنِّى ظَمْآنٌ فَاسْقِنِى. قَالَ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"هَذِهِ حَاجَتُكَ." أَوْ قَالَ:
"هَذِهِ حَاجَتُهُ." قَالَ: فَفُودِىَ الرَّجُلُ بَعْدُ بِالرَّجُلَيْن. قَالَ: وَحَبَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعَضْبَاءَ لِرَحْلِهِ - قَالَ - فَأَغَارَ الْمُشْرِكُونَ عَلَى سَرْحِ الْمَدِينَةِ فَذَهَبُوا بِالْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهَا وَأَسَرُوا امْرَأَةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ - قَالَ - فَكَانُوا إِذَا كَانَ اللَّيْلُ يُرِيحُونَ إِبِلَهُمْ فِى أَفْنِيَتِهِمْ - قَالَ - فَنُوِّمُوا لَيْلَةً وَقَامَتِ الْمَرْأَةُ فَجَعَلَتْ لاَ تَضَعُ يَدَهَا عَلَى بَعِيرٍ إِلاَّ رَغَا حَتَّى أَتَتْ عَلَى الْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَأَتَتْ عَلَى نَاقَةٍ ذَلُولٍ مُجَرَّسَةٍ - قَالَ - فَرَكِبَتْهَا ثُمَّ جَعَلَتْ لِلَّهِ عَلَيْهَا إِنْ نَجَّاهَا اللَّهُ لَتَنْحَرَنَّهَا - قَالَ - فَلَمَّا قَدِمَتِ الْمَدِينَةَ عُرِفَتِ النَّاقَةُ نَاقَةُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأُخْبِرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِذَلِكَ فَأَرْسَلَ إِلَيْهَا ، فَجِىءَ بِهَا وَأُخْبِرَ بِنَذْرِهَا فَقَالَ:
"بِئْسَمَا جَزَيْتِيهَا." أَوْ "جَزَتْهَا. إِنِ اللَّهُ أَنْجَاهَا عَلَيْهَا لَتَنْحَرَنَّهَا، لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ: وَالْمَرْأَةُ هَذِهِ امْرَأَةُ أَبِى ذَرٍّ.]
Tercemesi:
Bize Süleyman b. Harb ve Muhammed b. İsa, onlara Hammad (b. Seleme), ona Eyyüb (b. Keysan es-Sahtiyânî), ona Ebû Kilabe (Abdullah b. Zeyd), ona Ebu Mühelleb (Muaviye b. Amr), ona da İmran b. Husayn şöyle demiştir: Adbâ, Akil oğullarından bir adamındı ve (yolda) hacıların develerini geçmişti. Bu adam esir alınınca bağlı bir halde, o sırada üzerinde kadife örtü olan bir eşekteki Hz. Peygamber'e (sav) getirildi. O adam: Ey Allah'ın Rasulü! Beni ve hacıları geçen bu deveyi niçin burada tutuyorsun, dedi. Hz. Peygamber de (sav) "seni, müttefiklerin olan Sakif kabilesinin suçundan dolayı tutuyorum" buyurdu. Sakifliler, Hz. Peygamber'in (sav) ashabından iki kişiyi esir almışlardı. Bu adam, konuşması sırasında ben de Müslümanım veya ben de Müslüman oldum dedi. Hz. Peygamber (sav) geçip gidince -Ebu Davud, bu sözü Muhammed b. İsa'dan öğrendim dedi- adam ya Muhammed! Ya Muhammed! diye bağırdı. Hz. Peygamber (sav), merhametli, nazik biriydi. Adama dönüp ne istiyorsun? dedi. Adam da ben Müslümanım dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):
"Eğer sen bunu esir edilmeden önce söyleseydin tam manasıyla kurtulurdun." Ebû Davud: Sonra Süleyman'ın hadisine döndüm dedi. Adam: Ya Muhammed! Ben açım, beni doyur. Ben susuzum, bana su ver dedi. Hz. Peygamber de (sav) "bu senin (giderilmesi gereken) ihtiyacındır veya bu onun ihtiyacıdır (istediğini yapın)" buyurdu. Sonra bu adam (Sakiflilerin elinde bulunan) iki kişiye karşılık fidye olarak verildi. Adbâ'yı ise Hz. Peygamber (sav) binmek için elinde tuttu. (Daha sonra) Müşrikler, Medinelilerin otlaktaki hayvanlarına baskın yaptılar ve Adbâ'yı da götürdüler. Onu götürdüklerinde Müslümanlardan bir kadını da esir almışlardı. Onlar geceleyin develerini avlularında yayıyorlardı. Bir gece (Müşriklerin) hepsi uyudu, kadın ise uyanık kaldı. Kadın elini hangi deveye sürse, deve böğürüyordu. Nihayet Adbâ'mn yanına geldi. O uysal, binilmeye alışık bir devenin yanına gelmişti. Hemen ona bindi, sonra da eğer Allah kendisini kurtarırsa Adbâ'yı kesinlikle kurban edeceğine dair adakta bulundu. Kadın, Medine'ye gelince, devenin Hz. Peygamber'in (sav) devesi olduğu anlaşıldı ve Rasulullah bundan haber verildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) haber gönderdi ve kadın getirildi. Kendisine kadının adağı bildirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kadına: "Ona ne de kötü ceza vermişsin veya ona ne kötü ceza vermiş. Demek Allah onu kurtarırsa deveyi mutlaka boğazlayacakmış! Allah'a isyan konusunda ve insanoğlunun sahibi olmadığı şeyde yapılan adak yerine getirilmez" buyurdu.
[Ebû Davud dedi ki: (Esir edilen) bu kadın, Ebu Zer'in eşiydi.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Eymân ve'n-Nuzûr 28, /773
Senetler:
1. Ebu Nüceyd İmran b. Husayn el-Ezdî (İmran b. Husayn b. Ubeyd b. Halef b. Abdünühüm)
2. Ebu Mühelleb Muaviye b. Amr el-Basri (Amr b. Muaviye b. Zeyd)
3. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
4. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
5. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
6. Ebu Eyyüb Süleyman b. Harb el-Vâşihî (Süleyman b. Harb b. Büceyl)
Konular:
Adak, Allah'a isyan içeren adaklar
Adak, Nezir, keffareti
Hayvanlar, develer, Bahira/Saibe
Hz. Peygamber, bindiği hayvanlar
Savaş, Esirlere nasıl muamele edileceği
Savaş, savaş esiri
حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى قَالاَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَبِى الْمُهَلَّبِ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ: قَالَ كَانَتِ الْعَضْبَاءُ لِرَجُلٍ مِنْ بَنِى عَقِيلٍ وَكَانَتْ مِنْ سَوَابِقِ الْحَاجِّ قَالَ: فَأُسِرَ فَأَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ فِى وَثَاقٍ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَلَى حِمَارٍ عَلَيْهِ قَطِيفَةٌ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ عَلاَمَ تَأْخُذُنِى وَتَأْخُذُ سَابِقَةَ الْحَاجِّ قَالَ:
"نَأْخُذُكَ بِجَرِيرَةِ حُلَفَائِكَ ثَقِيفٍ." قَالَ: وَكَانَ ثَقِيفٌ قَدْ أَسَرُوا رَجُلَيْنِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: وَقَدْ قَالَ فِيمَا قَالَ: وَأَنَا مُسْلِمٌ أَوْ قَالَ: وَقَدْ أَسْلَمْتُ. فَلَمَّا مَضَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم -قَالَ أَبُو دَاوُدَ: فَهِمْتُ هَذَا مِنْ مُحَمَّدِ بْنِ عِيسَى - نَادَاهُ يَا مُحَمَّدُ يَا مُحَمَّدُ. قَالَ وَكَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم رَحِيمًا رَفِيقًا فَرَجَعَ إِلَيْهِ قَالَ:
"مَا شَأْنُكَ." قَالَ: إِنِّى مُسْلِمٌ. قَالَ:
"لَوْ قُلْتَهَا وَأَنْتَ تَمْلِكُ أَمْرَكَ أَفْلَحْتَ كُلَّ الْفَلاَحِ." قَالَ أَبُو دَاوُدَ: ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَى حَدِيثِ سُلَيْمَانَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِنِّى جَائِعٌ فَأَطْعِمْنِى إِنِّى ظَمْآنٌ فَاسْقِنِى. قَالَ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"هَذِهِ حَاجَتُكَ." أَوْ قَالَ:
"هَذِهِ حَاجَتُهُ." قَالَ: فَفُودِىَ الرَّجُلُ بَعْدُ بِالرَّجُلَيْن. قَالَ: وَحَبَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعَضْبَاءَ لِرَحْلِهِ - قَالَ - فَأَغَارَ الْمُشْرِكُونَ عَلَى سَرْحِ الْمَدِينَةِ فَذَهَبُوا بِالْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهَا وَأَسَرُوا امْرَأَةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ - قَالَ - فَكَانُوا إِذَا كَانَ اللَّيْلُ يُرِيحُونَ إِبِلَهُمْ فِى أَفْنِيَتِهِمْ - قَالَ - فَنُوِّمُوا لَيْلَةً وَقَامَتِ الْمَرْأَةُ فَجَعَلَتْ لاَ تَضَعُ يَدَهَا عَلَى بَعِيرٍ إِلاَّ رَغَا حَتَّى أَتَتْ عَلَى الْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَأَتَتْ عَلَى نَاقَةٍ ذَلُولٍ مُجَرَّسَةٍ - قَالَ - فَرَكِبَتْهَا ثُمَّ جَعَلَتْ لِلَّهِ عَلَيْهَا إِنْ نَجَّاهَا اللَّهُ لَتَنْحَرَنَّهَا - قَالَ - فَلَمَّا قَدِمَتِ الْمَدِينَةَ عُرِفَتِ النَّاقَةُ نَاقَةُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأُخْبِرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِذَلِكَ فَأَرْسَلَ إِلَيْهَا ، فَجِىءَ بِهَا وَأُخْبِرَ بِنَذْرِهَا فَقَالَ:
"بِئْسَمَا جَزَيْتِيهَا." أَوْ "جَزَتْهَا. إِنِ اللَّهُ أَنْجَاهَا عَلَيْهَا لَتَنْحَرَنَّهَا، لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ: وَالْمَرْأَةُ هَذِهِ امْرَأَةُ أَبِى ذَرٍّ.]
Açıklama: Adbâ bir devenin adıdır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
21304, D003316
Hadis:
حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى قَالاَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَبِى الْمُهَلَّبِ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ: قَالَ كَانَتِ الْعَضْبَاءُ لِرَجُلٍ مِنْ بَنِى عَقِيلٍ وَكَانَتْ مِنْ سَوَابِقِ الْحَاجِّ قَالَ: فَأُسِرَ فَأَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ فِى وَثَاقٍ وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم عَلَى حِمَارٍ عَلَيْهِ قَطِيفَةٌ فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ عَلاَمَ تَأْخُذُنِى وَتَأْخُذُ سَابِقَةَ الْحَاجِّ قَالَ:
"نَأْخُذُكَ بِجَرِيرَةِ حُلَفَائِكَ ثَقِيفٍ." قَالَ: وَكَانَ ثَقِيفٌ قَدْ أَسَرُوا رَجُلَيْنِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: وَقَدْ قَالَ فِيمَا قَالَ: وَأَنَا مُسْلِمٌ أَوْ قَالَ: وَقَدْ أَسْلَمْتُ. فَلَمَّا مَضَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم -قَالَ أَبُو دَاوُدَ: فَهِمْتُ هَذَا مِنْ مُحَمَّدِ بْنِ عِيسَى - نَادَاهُ يَا مُحَمَّدُ يَا مُحَمَّدُ. قَالَ وَكَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم رَحِيمًا رَفِيقًا فَرَجَعَ إِلَيْهِ قَالَ:
"مَا شَأْنُكَ." قَالَ: إِنِّى مُسْلِمٌ. قَالَ:
"لَوْ قُلْتَهَا وَأَنْتَ تَمْلِكُ أَمْرَكَ أَفْلَحْتَ كُلَّ الْفَلاَحِ." قَالَ أَبُو دَاوُدَ: ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَى حَدِيثِ سُلَيْمَانَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِنِّى جَائِعٌ فَأَطْعِمْنِى إِنِّى ظَمْآنٌ فَاسْقِنِى. قَالَ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"هَذِهِ حَاجَتُكَ." أَوْ قَالَ:
"هَذِهِ حَاجَتُهُ." قَالَ: فَفُودِىَ الرَّجُلُ بَعْدُ بِالرَّجُلَيْن. قَالَ: وَحَبَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْعَضْبَاءَ لِرَحْلِهِ - قَالَ - فَأَغَارَ الْمُشْرِكُونَ عَلَى سَرْحِ الْمَدِينَةِ فَذَهَبُوا بِالْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهَا وَأَسَرُوا امْرَأَةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ - قَالَ - فَكَانُوا إِذَا كَانَ اللَّيْلُ يُرِيحُونَ إِبِلَهُمْ فِى أَفْنِيَتِهِمْ - قَالَ - فَنُوِّمُوا لَيْلَةً وَقَامَتِ الْمَرْأَةُ فَجَعَلَتْ لاَ تَضَعُ يَدَهَا عَلَى بَعِيرٍ إِلاَّ رَغَا حَتَّى أَتَتْ عَلَى الْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَأَتَتْ عَلَى نَاقَةٍ ذَلُولٍ مُجَرَّسَةٍ - قَالَ - فَرَكِبَتْهَا ثُمَّ جَعَلَتْ لِلَّهِ عَلَيْهَا إِنْ نَجَّاهَا اللَّهُ لَتَنْحَرَنَّهَا - قَالَ - فَلَمَّا قَدِمَتِ الْمَدِينَةَ عُرِفَتِ النَّاقَةُ نَاقَةُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَأُخْبِرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِذَلِكَ فَأَرْسَلَ إِلَيْهَا ، فَجِىءَ بِهَا وَأُخْبِرَ بِنَذْرِهَا فَقَالَ:
"بِئْسَمَا جَزَيْتِيهَا." أَوْ "جَزَتْهَا. إِنِ اللَّهُ أَنْجَاهَا عَلَيْهَا لَتَنْحَرَنَّهَا، لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ."
[قَالَ أَبُو دَاوُدَ: وَالْمَرْأَةُ هَذِهِ امْرَأَةُ أَبِى ذَرٍّ.]
Tercemesi:
Bize Süleyman b. Harb ve Muhammed b. İsa, onlara Hammad (b. Seleme), ona Eyyüb (b. Keysan es-Sahtiyânî), ona Ebû Kilabe (Abdullah b. Zeyd), ona Ebu Mühelleb (Muaviye b. Amr), ona da İmran b. Husayn şöyle demiştir: Adbâ, Akil oğullarından bir adamındı ve (yolda) hacıların develerini geçmişti. Bu adam esir alınınca bağlı bir halde, o sırada üzerinde kadife örtü olan bir eşekteki Hz. Peygamber'e (sav) getirildi. O adam: Ey Allah'ın Rasulü! Beni ve hacıları geçen bu deveyi niçin burada tutuyorsun, dedi. Hz. Peygamber de (sav) "seni, müttefiklerin olan Sakif kabilesinin suçundan dolayı tutuyorum" buyurdu. Sakifliler, Hz. Peygamber'in (sav) ashabından iki kişiyi esir almışlardı. Bu adam, konuşması sırasında ben de Müslümanım veya ben de Müslüman oldum dedi. Hz. Peygamber (sav) geçip gidince -Ebu Davud, bu sözü Muhammed b. İsa'dan öğrendim dedi- adam ya Muhammed! Ya Muhammed! diye bağırdı. Hz. Peygamber (sav), merhametli, nazik biriydi. Adama dönüp ne istiyorsun? dedi. Adam da ben Müslümanım dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):
"Eğer sen bunu esir edilmeden önce söyleseydin tam manasıyla kurtulurdun." Ebû Davud: Sonra Süleyman'ın hadisine döndüm dedi. Adam: Ya Muhammed! Ben açım, beni doyur. Ben susuzum, bana su ver dedi. Hz. Peygamber de (sav) "bu senin (giderilmesi gereken) ihtiyacındır veya bu onun ihtiyacıdır (istediğini yapın)" buyurdu. Sonra bu adam (Sakiflilerin elinde bulunan) iki kişiye karşılık fidye olarak verildi. Adbâ'yı ise Hz. Peygamber (sav) binmek için elinde tuttu. (Daha sonra) Müşrikler, Medinelilerin otlaktaki hayvanlarına baskın yaptılar ve Adbâ'yı da götürdüler. Onu götürdüklerinde Müslümanlardan bir kadını da esir almışlardı. Onlar geceleyin develerini avlularında yayıyorlardı. Bir gece (Müşriklerin) hepsi uyudu, kadın ise uyanık kaldı. Kadın elini hangi deveye sürse, deve böğürüyordu. Nihayet Adbâ'mn yanına geldi. O uysal, binilmeye alışık bir devenin yanına gelmişti. Hemen ona bindi, sonra da eğer Allah kendisini kurtarırsa Adbâ'yı kesinlikle kurban edeceğine dair adakta bulundu. Kadın, Medine'ye gelince, devenin Hz. Peygamber'in (sav) devesi olduğu anlaşıldı ve Rasulullah bundan haber verildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) haber gönderdi ve kadın getirildi. Kendisine kadının adağı bildirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) kadına: "Ona ne de kötü ceza vermişsin veya ona ne kötü ceza vermiş. Demek Allah onu kurtarırsa deveyi mutlaka boğazlayacakmış! Allah'a isyan konusunda ve insanoğlunun sahibi olmadığı şeyde yapılan adak yerine getirilmez" buyurdu.
[Ebû Davud dedi ki: (Esir edilen) bu kadın, Ebu Zer'in eşiydi.]
Açıklama:
Adbâ bir devenin adıdır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Eymân ve'n-Nuzûr 28, /773
Senetler:
1. Ebu Nüceyd İmran b. Husayn el-Ezdî (İmran b. Husayn b. Ubeyd b. Halef b. Abdünühüm)
2. Ebu Mühelleb Muaviye b. Amr el-Basri (Amr b. Muaviye b. Zeyd)
3. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
4. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
5. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
6. Muhammed b. İsa el-Bağdadî (Muhammed b. İsa b. Necîh)
Konular:
Adak, Allah'a isyan içeren adaklar
Adak, kişi malik olmadığını adaya bilir mi?
Adak, Nezir, keffareti
Hayvanlar, develer, Bahira/Saibe
Hz. Peygamber, bindiği hayvanlar
Savaş, Esirlere nasıl muamele edileceği
Savaş, savaş esiri
Bize Amr b. en-Nâkıd, Hasan el-Hulvânî ve Abd b. Humeyd, onlara Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası (İbrahim b. Sa'd), ona Salih, ona İbn Şihâb, ona da Said b. Müseyyeb şöyle demiştir:
"Bahira" cahiliye döneminde sütleri putlar için saklanan hiç kimsenin sütlerini sağmadığı develere verilen isimdi. "Saibe" ise Arapların ilâhlarına adadıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz.
Said b. Müseyyeb der ki: Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Amr b. Âmir b. Luhay el-Huzâî'nin bağırsaklarını sürükleyerek cehenneme gittiğini gördüm. O saibe develeri uygulamasını ilk yapan kişiydi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14228, M007193
Hadis:
حَدَّثَنِى عَمْرٌو النَّاقِدُ وَحَسَنٌ الْحُلْوَانِىُّ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ قَالَ عَبْدٌ أَخْبَرَنِى وَقَالَ الآخَرَانِ حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ - وَهُوَ ابْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ - حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ صَالِحٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ سَمِعْتُ سَعِيدَ بْنَ الْمُسَيَّبِ يَقُولُ إِنَّ الْبَحِيرَةَ الَّتِى يُمْنَعُ دَرُّهَا لِلطَّوَاغِيتِ فَلاَ يَحْلُبُهَا أَحَدٌ مِنَ النَّاسِ وَأَمَّا السَّائِبَةُ الَّتِى كَانُوا يُسَيِّبُونَهَا لآلِهَتِهِمْ فَلاَ يُحْمَلُ عَلَيْهَا شَىْءٌ . وَقَالَ ابْنُ الْمُسَيَّبِ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « رَأَيْتُ عَمْرَو بْنَ عَامِرٍ الْخُزَاعِىَّ يَجُرُّ قُصْبَهُ فِى النَّارِ وَكَانَ أَوَّلَ مَنْ سَيَّبَ السُّيُوبَ » .
Tercemesi:
Bize Amr b. en-Nâkıd, Hasan el-Hulvânî ve Abd b. Humeyd, onlara Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası (İbrahim b. Sa'd), ona Salih, ona İbn Şihâb, ona da Said b. Müseyyeb şöyle demiştir:
"Bahira" cahiliye döneminde sütleri putlar için saklanan hiç kimsenin sütlerini sağmadığı develere verilen isimdi. "Saibe" ise Arapların ilâhlarına adadıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz.
Said b. Müseyyeb der ki: Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Amr b. Âmir b. Luhay el-Huzâî'nin bağırsaklarını sürükleyerek cehenneme gittiğini gördüm. O saibe develeri uygulamasını ilk yapan kişiydi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Cennet ve sıfatü neîmihâ ve ehlihâ 7193, /1171
Senetler:
()
Konular:
Cehennem, Cehennemlikler
Hayvanlar, develer, Bahira/Saibe
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19691, D003065
Hadis:
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ الْحَسَنِ الْمَخْزُومِىُّ
"مَا لَمْ تَنَلْهُ أَخْفَافُ الإِبِلِ." يَعْنِى أَنَّ الإِبِلَ تَأْكُلُ مُنْتَهَى رُءُوسِهَا وَيُحْمَى مَا فَوْقَهُ.
Tercemesi:
Bize Harun b. Abdullah, ona Muhammed b. Hasan el-Mahzumî bu rivayette Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"(Sana ikta yoluyla verdiğim araziler) develerin ayaklarının ulaşmadığı yerlerdir."
[Yani bu söz, develer başlarının ulaşabildiği yerdeki otları yer, daha yukarısına erişemedikleri için olarak korunur, demektir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 36, /716
Senetler:
1. Ebyad b. Hammal el-Me'ribi (Ebyad b. Hammal)
2. Şümeyr b. Abdülmedân el-Yemânî (Şümeyr b. Abdülmedân)
3. Sümey b. Kays el-Yemânî (Sümey b. Kays)
4. Sümâme b. Şurahîl el-Yemanî (Sümâme b. Şurahîl)
5. Yahya b. Kays el-Himyerî (Yahya b. Kays)
6. Ebu Ömer Muhammed b. Yahya es-Sebeî (Muhammed b. Yahya b. Kays)
7. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Hayvanlar, develer, Bahira/Saibe
Öneri Formu
Hadis Id, No:
274686, D003065-2
Hadis:
حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ الْحَسَنِ الْمَخْزُومِىُّ
"مَا لَمْ تَنَلْهُ أَخْفَافُ الإِبِلِ." يَعْنِى أَنَّ الإِبِلَ تَأْكُلُ مُنْتَهَى رُءُوسِهَا وَيُحْمَى مَا فَوْقَهُ.
Tercemesi:
Bize Harun b. Abdullah, ona Muhammed b. Hasan el-Mahzumî bu rivayette Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"(Sana ikta yoluyla verdiğim araziler) develerin ayaklarının ulaşmadığı yerlerdir."
[Yani bu söz, develer başlarının ulaşabildiği yerdeki otları yer, daha yukarısına erişemedikleri için olarak korunur, demektir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 36, /716
Senetler:
1. Ebyad b. Hammal el-Me'ribi (Ebyad b. Hammal)
2. Şümeyr b. Abdülmedân el-Yemânî (Şümeyr b. Abdülmedân)
3. Sümey b. Kays el-Yemânî (Sümey b. Kays)
4. Sümâme b. Şurahîl el-Yemanî (Sümâme b. Şurahîl)
5. Yahya b. Kays el-Himyerî (Yahya b. Kays)
6. Ebu Ömer Muhammed b. Yahya es-Sebeî (Muhammed b. Yahya b. Kays)
7. ibn Ebu Seriy Ebu Abdullah Muhammed b. Mütevekkil el-Kuraşi (Muhammed b. Mütevekkil b. Abdurrahman b. Hassan)
Konular:
Hayvanlar, develer, Bahira/Saibe