Öneri Formu
Hadis Id, No:
38628, MU001704
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّهُ قَالَ سُئِلَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ عَنِ الْجَرَادِ فَقَالَ وَدِدْتُ أَنَّ عِنْدِى قَفْعَةً نَأْكُلُ مِنْهُ .
Tercemesi:
Abdullah b. Ömer der ki: Ömer b. el-Hattab'a çekirgenin helal olup olmadığı soruldu. Bunun üzerine o da:
"Ondan yanımda bir küfe dolusu olsa da yesem." diye cevap verdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Sıfatü'n-Nebî 1704, 1/365
Senetler:
()
Konular:
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Yiyecekler, Çekirgenin yenilmesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
35669, DM000043
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ أَبَانَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمُحَارِبِىُّ عَنْ عَبْدِ الْوَاحِدِ بْنِ أَيْمَنَ الْمَكِّىِّ عَنْ أَبِيهِ قَالَ قُلْتُ لِجَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ : حَدِّثْنِى بِحَدِيثٍ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- سَمِعْتَهُ مِنْهُ أَرْوِيهِ عَنْكَ. فَقَالَ جَابِرٌ : كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَوْمَ الْخَنْدَقِ نَحْفُرُهُ ، فَلَبِثْنَا ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ لاَ نَطْعَمُ طَعَاماً ، وَلاَ نَقْدِرُ عَلَيْهِ ، فَعَرَضَتْ فِى الْخَنْدَقِ كُدْيَةٌ فَجِئْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذِهِ كُدْيَةٌ قَدْ عَرَضَتْ فِى الْخَنْدَقِ ، فَرَشَشْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ ، فَقَامَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- وَبَطْنُهُ مَعْصُوبٌ بِحَجَرٍ ، فَأَخَذَ الْمِعْوَلَ أَوِ الْمِسْحَاةَ ، ثُمَّ سَمَّى ثَلاَثاً ، ثُمَّ ضَرَبَ فَعَادَتْ كَثِيباً أَهْيَلَ ، فَلَمَّا رَأَيْتُ ذَلِكَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ائْذَنْ لِى - قَالَ - فَأَذِنَ لِى فَجِئْتُ امْرَأَتِى فَقُلْتُ : ثَكِلَتْكِ أُمُّكِ فَقُلْتُ قَدْ رَأَيْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- شَيْئاً لاَ صَبْرَ لِى عَلَيْهِ ، فَهَلْ عِنْدَكِ مِنْ شَىْءٍ؟ فَقَالَتْ : عِنْدِى صَاعٌ مِنْ شَعِيرٍ ، وَعَنَاقٌ. قَالَ : فَطَحَنَّا الشَّعِيرَ ، وَذَبَحْنَا الْعَنَاقَ وَسَلَخْتُهَا ، وَجَعَلْتُهَا فِى الْبُرْمَةِ ، وَعَجَنْتُ الشَّعِيرَ ، ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَى النَّبِىِّ -صلى الله عليه وسلم- فَلَبِثْتُ سَاعَةً ثُمَّ اسْتَأْذَنْتُهُ الثَّانِيَةَ ، فَأَذِنَ لِى فَجِئْتُ فَإِذَا الْعَجِينُ قَدْ أَمْكَنَ ، فَأَمَرْتُهَا بِالْخَبْزِ ، وَجَعَلْتُ الْقِدْرَ عَلَى الأَثَاثِى - قَالَ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ : إِنَّمَا هِىَ الأَثَافِىُّ وَلَكِنْ هَكَذَا قَالَ - ثُمَّ جِئْتُ النَّبِىَّ -صلى الله عليه وسلم- فَقُلْتُ : إِنَّ عِنْدَنَا طُعَيْماً ، فَإِنْ رَأَيْتَ أَنْ تَقُومَ مَعِى أَنْتَ وَرَجُلٌ أَوْ رَجُلاَنِ مَعَكَ. فَقَالَ :« وَكَمْ هُوَ؟ ». قُلْتُ : صَاعٌ مِنْ شَعِيرٍ وَعَنَاقٌ. فَقَالَ :« ارْجِعْ إِلَى أَهْلِكَ وَقُلْ لَهَا لاَ تَنْزِعِ الْقِدْرَ مِنَ الأَثَاثِى وَلاَ تُخْرِجِ الْخُبْزَ مِنَ التَّنُّورِ حَتَّى آتِىَ ». ثُمَّ قَالَ لِلنَّاسِ : « قُومُوا إِلَى بَيْتِ جَابِرٍ ». قَالَ : فَاسْتَحْيَيْتُ حَيَاءً لاَ يَعْلَمُهُ إِلاَّ اللَّهُ ، فَقُلْتُ لاِمْرَأَتِى : ثَكِلَتْكِ أُمُّكِ ، قَدْ جَاءَكِ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- بِأَصْحَابِهِ أَجْمَعِينَ. فَقَالَتْ : أَكَانَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- سَأَلَكَ كَمِ الطَّعَامُ؟ فَقُلْتُ : نَعَمْ فَقَالَتْ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ، قَدْ أَخْبَرْتَهُ بِمَا كَانَ عِنْدَنَا. قَالَ : فَذَهَبَ عَنِّى بَعْضُ مَا كُنْتُ أَجِدُ وَقُلْتُ : لَقَدْ صَدَقْتِ ، فَجَاءَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- فَدَخَلَ ثُمَّ قَالَ لأَصْحَابِهِ :« لاَ تَضَاغَطُوا ». ثُمَّ بَرَّكَ عَلَى التَّنُّورِ وَعَلَى الْبُرْمَةِ - قَالَ - فَجَعَلْنَا نَأْخُذُ مِنَ التَّنُّورِ الْخُبْزَ ، وَنَأْخُذُ اللَّحْمَ مِنَ الْبُرْمَةِ فَنُثَرِّدُ وَنَغْرِفُ لَهُمْ ، وَقَالَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- :« لِيَجْلِسْ عَلَى الصَّحْفَةِ سَبْعَةٌ أَوْ ثَمَانِيَةٌ ». فَإِذَا أَكَلُوا كَشَفْنَا عَنِ التَّنُّورِ وَكَشَفْنَا عَنِ الْبُرْمَةِ ، فَإِذَا هُمَا أَمْلأُ مِمَّا كَانَا ، فَلَمْ نَزَلْ نَفْعَلُ ذَلِكَ كُلَّمَا فَتَحْنَا التَّنُّورَ وَكَشَفْنَا عَنِ الْبُرْمَةِ وَجَدْنَاهُمَا أَمْلأَ مِمَّا كَانَا حَتَّى شَبِعَ الْمُسْلِمُونَ كُلُّهُمْ ، وَبَقِىَ طَائِفَةٌ مِنَ الطَّعَامِ ، فَقَالَ لَنَا رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« إِنَّ النَّاسَ قَدْ أَصَابَتْهُمْ مَخْمَصَةٌ ، فَكُلُوا وَأَطْعِمُوا ». فَلَمْ نَزَلْ يَوْمَنَا نَأْكُلُ وَنُطْعِمُ. قَالَ وَأَخْبَرَنِى : أَنَّهُمْ كَانُوا ثَمَانَمِائَةٍ أَوْ قَالَ ثَلاَثَمِائَةٍ . قَالَ أَيْمَنُ : لاَ أَدْرِى أَيُّهُمَا قَالَ.
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Amr b. Ebân haber verip (dedi ki) bize Abdurrahman b. Mu ha mm ed el-Muhâribî, Abdulvâhid b. Ey-men el-Mekki'den, (o da) babasından (naklen) rivayet etti (ki Eymen) şöyle dedi: Câbir b. Abdillah'a; "Bana, Reshulullah'ın -sallallahu aleyhi ve sellem- bizzat kendisinden duymuş olduğun bir haberini naklet (ki) ben (de) onu senden (naklen) rivayet edeyim!" dedim. Bunun üzerine o şöyle dedi: Biz Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Hendek Gününde (hendek) kazıyorduk. Neyse, hiçbir yemek yememiş, (zaten) buna imkân ve güç (de) bulamamış bir halde üç gün kaldık. Derken hendekde (kazmanın işlemediği) sert bir yer ortaya çıkdı. Resûlullah'ın -sallallahu aleyhi ve sellem- yanına gelip: "Ya Resûlallah, dedim, hendekde sert bir yer ortaya çıkdı (bir bakıverseniz!)". (Bu arada) biz üzerine su serpdik. Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, karnına (açlıkdan) bir taş sarılmış olduğu halde kalktı, kazmayı veya küreği aldı.
Ardından üç defa besmele çekip (sert yere) vurdu. Bunun üzerine (o yer) akıp dağılan bir kum yığını haline geldi. Bunu (yani açlıkdan karnına taş bağlamış olmasını) Resûlullah'da görünce; "Ya Resûlallah, bana izin verin!" dedim. O da bana izin verdi. Hanımımın yanına gelip, "Annen seni kaybedesice!" dedim ve şöyle devam ettim: "Resûlullah'da -sallallahu aleyhi ve sellem- tahammül edemeyeceğim bir şey gördüm. Yanında bir şey (bir yiyecek) var mı?". "Yanımda bir sâ' (üç kilo kadar) arpa ile bir oğlak var!" dedi. (Câbir) dedi ki, arpayı Öğüttük, oğlağı kesdik.Ben (oğlağı) soyup çömleğe koydum.
O arpa (ununu) hamur yaptı. Sonra ben Hz. Peygamber'in -sallallahu aleyhi ve sellem- yanına döndüm ve bir müddet kaldım. Sonra (tekrar) ikinci defa izin istedim. O da bana izin verdi. (Eve) geldim, bakdım ki hamur hazır (kabarmış). Hemen ona (yani hanıma) ekmek (yapmasını) emrettim. Ben de çömleği, (sacayağı gibi kullanılan) ocak taşlarının üzerine koydum. -(ed-Dârimî'nin hocası Abdullah b. Amr b. Ebân) Ebû Abdir-rahman; "O (yani metinde geçen el-Esâfi kelimesi) el-Esâfiyyu olma-lıdır.(140) Fakat böyle (yazılmış, böyle rivayet ediliyor.)" dedi.- Câbir dedi ki, sonra Hz. Peygamber'in -sallallahu aleyhi ve sellem- yanınageldim ve; "Bizde birazcık yemek var. Sen ve seninle beraber bir veya iki adam benimle gelir misiniz?" dedim. "O ne kadardır1?" buyurdu. "Bir sâ' arpa ve bir oğlak!" dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ailene dön ve ona de ki, ben gelinceye kadar çömleği ocak taşlarından çekip (indirmesin), ekmeği fırından çıkarmasın!". Ardından da (orada bulunan) insanlara; "Kalkın, Câbir'in evine (gidiyoruz.)" buyurdu.
Câbir dedi ki, bu (söz) üzerine öyle utandım ki ancak Allah bilir! Hemen (evime gelerek) hanımıma; "Annen seni kaybedesice! Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bütün ashâbıyla sana geliyor!" dedim. O, "Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- sana, yemek ne kadardır" diye sordu muydu?" dedi. "Evet" dedim. Bunun üzerine o, Allah ve Resulü daha iyi bilir! Sen kendisine, yanımızda olanları haber verdin (artık mesele yok!)" dedi. O zaman endişe ettiğim şeylerin bir kısmı benden zail oldu ve (hanımım için kendi kendime) "Gerçekten o doğru söyledi." dedim. Derken Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- gelip içeri girdi. Sonra da ashabına; "Birbinizi sıkıştrıp (izdihama sebebiyet vermeyiniz!)" buyurdu. Ardından, fırın ve çömleğe, bereketlenip artmaları hayır duasında bulundu. Câbir dedi ki, biz fırından ekmek almaya, çömlekten de et almaya ve, tirid yapıp avuçlayarak onlara vermeğe başladık. (Bu esnada) Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-; "Tabağın başına yedi veya sekiz kişi otursun!" buyurdu.
Onlar yiyip (bitirdiklerinde) fırını ve çömleği açtık. Gördük ki, onlar olduklarından daha dolular. Biz böyle yapmaya devam ettik. Her ne zaman fırını açıp çömleğin (kapağını) kaldırdığımızda onları, (Önceden) olduklarından daha dolu bulduk. Nihayet bütün müslümanlar doydular. Yemeğin bir kısmı da geriye kalmıştı. Sonra Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize; "Halka açlık isabet etmiştir. Binaenaleyh yiyin, onlara da yedirin!" buyurdu. Biz de o gün (günboyu) yiyipyedirmeye devam ettik.
(Eymen) dedi ki, o (yani Câbir) bana onların sekizyüz veya üçyüz kişi olduklarını haber vermişti. Eymen, "(Ama) bu (rakamların) hangisini söylemişdi, bilemiyorum!" diye (ilâve etti).(
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 7, 1/184
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Eymen b. Ümmü Eymen el-Habeşî (Eymen b. Ubeyd)
3. Ebu Kasım Abdulvahid b. Eymen el-Mahzumi (Abdulvahid b. Eymen)
4. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Muhammed el-Muharibi (Abdurrahman b. Muhammed b. Ziyad)
5. Abdullah b. Ömer el-Kuraşi (Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Eban)
Konular:
Hz. Peygamber, bereket duası
HZ.PEYGAMBER DÖNEMİNDEKİ ARAÇ-GEREÇLER
Müslüman, peygamber sevgisi
Sahabe, çektikleri sıkıntılar
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Siyer, Hendek günü
حدثنا عمر بن إسماعيل بن مجالد بن سعيد ، حدثني أبي عن بيان بن بشر حدثني قيس بن أبي حازم ، قال : سمعت سعد بن أبي وقاص يقول : إني لأَوْل رَجل أَهْرَقَ دَمًا فِي سَبِيلِ اللهِ , وَإِنْي لأَوْل رَجلٍ رَمَى بِسَهْمٍ فِى سَبِيلِ اللهِ َلقَدْ رَأَيْتُنِي أغزوا فِي الْعِصَابَةَ مِنْ أَصْحَابِ مُحَمْدٍ صلى الله عليه وسلم مَا نَأكُلْ إلاَّ وَرَقَ الشَجَرِ وَالْحُبْلَةَ حَتَّى تَقَرَحَتْ أَشْدَاقُنَا وَإِنْ أَحَدُنَا لَيَضَعُ كَمَا تَضَعُ الشَّاةُ وَالبَعِير وَأَصْبَحَتْ بَنُو أَسَدٍ يَعَزِّرُونَنِى فِي الدِّينِ , لَقَدْ خِبْتُ إذَنْ وَخَسِرْت وَضَلَ عَمَلِي .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159712, TŞ000373
Hadis:
حدثنا عمر بن إسماعيل بن مجالد بن سعيد ، حدثني أبي عن بيان بن بشر حدثني قيس بن أبي حازم ، قال : سمعت سعد بن أبي وقاص يقول : إني لأَوْل رَجل أَهْرَقَ دَمًا فِي سَبِيلِ اللهِ , وَإِنْي لأَوْل رَجلٍ رَمَى بِسَهْمٍ فِى سَبِيلِ اللهِ َلقَدْ رَأَيْتُنِي أغزوا فِي الْعِصَابَةَ مِنْ أَصْحَابِ مُحَمْدٍ صلى الله عليه وسلم مَا نَأكُلْ إلاَّ وَرَقَ الشَجَرِ وَالْحُبْلَةَ حَتَّى تَقَرَحَتْ أَشْدَاقُنَا وَإِنْ أَحَدُنَا لَيَضَعُ كَمَا تَضَعُ الشَّاةُ وَالبَعِير وَأَصْبَحَتْ بَنُو أَسَدٍ يَعَزِّرُونَنِى فِي الدِّينِ , لَقَدْ خِبْتُ إذَنْ وَخَسِرْت وَضَلَ عَمَلِي .
Tercemesi:
Kays b. Ebî Hâzim (ö: 84/703) rivayet ediyor :
Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a)'dan dinledim; o, şöyle diyordu : "Ben, Allah yolunda kan döken kimslerin ilkiyim. Yine ben, Allah yolunda ok atan kimselerin de ilkiyim. Ve ben, Muhammed Aleyhisselâm'ın ashabından bir bölük askerle birlikte gazaya iştirak etmiştim. O sırada ağaç yaprağı ve sakız ağacı meyvesinden başka yiyecek bulamıyorduk. Ağız kenarlarımız iyiden iyiye yara olmuştu. Ve büyük abdestimiz, aynen koyun ve deve tersini andırıyordu.
Şimdi tutmuş, Esed oğulları (BenîEsed) kabilesi, dîn hususunda beni kınamaya kalkışıyorlar. Öyle ise ben her şeyden mahrum kaldım ve bütün bu yaptıklarım boşa gitti!".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 373, /604
Senetler:
()
Konular:
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
حدثنا محمد بن بشار , حدثنا صفوان بن عيسى , حدثنا محمد بن عمرو بن عيسى أبو نعامة العدوي , قال : سمعت خَالِدِ بْنِ عُمَيْرٍ , وشويسًا , أبا الرقاد قالا : بعث عمر بن الخطاب عُتْبَةُ بْنُ غَزْوَانَ وقَالَ انطلق أنت ومن معك , حتى إذا كنتم في أقصى أرض العرب , وأدنى بلاد أرض العجم , فأقبلوا حتى إذا كانوا بالمربد وجدوا هذا المكان , فقالوا : ما هذه ؟ هذه البصرة . فسارواحتى إذا بلغوا حيال الجسر الصغير , فقالوا : هاهنا أمرتم , فنزلوا فذكروا الحديث بطوله .
قال : فقال عتبة بن غزوان : لَقَدْ رَأَيْتُنِي وَإِنِّي لسَابِعَ سَبْعَةٍ مَعَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم مَا لَنَا طَعَامٌ إِلاَّ وَرَقُ الشَّجَرِ حَتَّى تَقَرِحَتْ أَشْدَاقُنَا فالْتَقَطْتُ بُرْدَةً فََقسمتهَا بَيْنِي وَبَيْنَ سَعْدٍ بن أبي وقاص فَمَا مِنَّا من أُولَئِكَ السَبْعَة أَحَد إِلاَّ وَهُوَ أَمِيرَ مِصْرٍ مِنَ الأَمْصَارِ وَسَتَجُرُبونَ الأُمَرَاءَ بَعْدَنَا
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159713, TŞ000374
Hadis:
حدثنا محمد بن بشار , حدثنا صفوان بن عيسى , حدثنا محمد بن عمرو بن عيسى أبو نعامة العدوي , قال : سمعت خَالِدِ بْنِ عُمَيْرٍ , وشويسًا , أبا الرقاد قالا : بعث عمر بن الخطاب عُتْبَةُ بْنُ غَزْوَانَ وقَالَ انطلق أنت ومن معك , حتى إذا كنتم في أقصى أرض العرب , وأدنى بلاد أرض العجم , فأقبلوا حتى إذا كانوا بالمربد وجدوا هذا المكان , فقالوا : ما هذه ؟ هذه البصرة . فسارواحتى إذا بلغوا حيال الجسر الصغير , فقالوا : هاهنا أمرتم , فنزلوا فذكروا الحديث بطوله .
قال : فقال عتبة بن غزوان : لَقَدْ رَأَيْتُنِي وَإِنِّي لسَابِعَ سَبْعَةٍ مَعَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم مَا لَنَا طَعَامٌ إِلاَّ وَرَقُ الشَّجَرِ حَتَّى تَقَرِحَتْ أَشْدَاقُنَا فالْتَقَطْتُ بُرْدَةً فََقسمتهَا بَيْنِي وَبَيْنَ سَعْدٍ بن أبي وقاص فَمَا مِنَّا من أُولَئِكَ السَبْعَة أَحَد إِلاَّ وَهُوَ أَمِيرَ مِصْرٍ مِنَ الأَمْصَارِ وَسَتَجُرُبونَ الأُمَرَاءَ بَعْدَنَا
Tercemesi:
'Amr b. îsâ Ebû Nü'âme el-'Adevî rivayet ediyor : Ben, Hâlid b.
Umeyr ve Şüveys Ebû'r-Rukâd'dan dinledim. Her ikisi de şöyle bir hâdise anlattılar :
Ömer İbn'ül-Hattâb (r.a), halifeliği sırasında Utbe b. Gazvân'ı kumandan tâyin ederek cepheye gönderdi ve ona : "Sen, maiyetindeki askerle birlikte, tâ Arab diyarının sonu ile Acem ülkesinin sınırına yakın bir yerde karargâh kuracak şekilde yola çık" emrini verdi. Utbe, aldığı emir gereğince, maiyetindeki askerle birlikte belirtilen yere müteveccihen yola çıktı. Mirbed denilen mevkie geldiklerinde, şu küfe ki taşlı mahalli buldular. Birbirlerine :
- "Burası neresidir acaba?" diye sormaya başlayınca, Utbe :
- "Burası, Basra olmalıdır" cevabını verdi.
Buradan da kalkıp yürümeye devam ettiler. Nihayet küçük köprünün karşısına geldiklerinde :
- "İşte, gelmeye me'mur kılındığımız yer burasıdır" dediler ve orada, köprünün yamacında karargâhlarını kurdular.
Râvî hâdiseyi uzunca anlattıktan sonra şöyle dedi : Utbe (r.a), kumandasında bulunan kimselere hitaben orada şöyle bir konuşma yaptı :
"Ben, nice çileli günler gördüm. Ben, Resûlullah Efendimiz'le birlikte yedi kişinin yedincisiydim. Ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Onları yemekten dudaklarımız yara olmuştu. Bir defasında bir hırka elime geçmişti. Onu ikiye böldüm; bir parçasına kendim büründüm, öbür parçasını da Sa'd (b. Ebî Vakkâs) verdim. İşte o yedi kişinin istisnasız hepsi, çeşitli bölgelerin emîri (valisi) oldular. Yakında, bizden sonra gelecek idarecileri de görüp onları da tecrübe edeceksiniz!".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 374, /607
Senetler:
()
Konular:
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
حدثنا حفص بن عمر قال حدثنا يزيد بن إبراهيم قال حدثنا محمد بن سيرين عن أبي هريرة : أنه تمخط في ثوبه ثم قال بخ بخ أبو هريرة يتمخط في الكتان رأيتني أصرع بين حجرة عائشة والمنبر يقول الناس مجنون وما بي إلا الجوع
Öneri Formu
Hadis Id, No:
166497, EM001283
Hadis:
حدثنا حفص بن عمر قال حدثنا يزيد بن إبراهيم قال حدثنا محمد بن سيرين عن أبي هريرة : أنه تمخط في ثوبه ثم قال بخ بخ أبو هريرة يتمخط في الكتان رأيتني أصرع بين حجرة عائشة والمنبر يقول الناس مجنون وما بي إلا الجوع
Tercemesi:
Muhammed ibrii Şirin, Ebü Hüreyre (Radıyatlahu anh) dan anlattığına göre, Ebû Hüreyre mendiline sümkürdü, sonra :
«Peh peh, Ebû Hüreyre keten bir beze sümkürüyor, (büyük hayret)!.. Kendimi biliyorum, Hz. Âişe'nin evi ile minber arasında baygın düşüyordum. İnsanlar diyordu ki, bu adam delirmiş. Halbuki bende açlıktan başka bir şey yoktu.»[1300]
Ashab-ı Kiramdan bazılarının öyle anları olmuştur kî, ne yiyecek bir lokma, ne de giyecek bir parça elbise bulamamışlardı. Ebû Hüreyre (Radîyalkshu anhy hazretleri de bu halleri yaşayanlardan biri idi. Daha sonra İslâm'ın gelişmesi ve civar beldelere hâkimiyeti İle bu sıkıntılar kalk-, mış, yeme ve giyme bakımından da sıkıntılı devirler geçmişti, işte Ebû Hüreyre hazretleri İlk devirdeki şiddetli açlık halini, öteye beriye bayılıp düşen bir mecnûn şeklinde ifadelendiren insanların anlayışıyle diİe getirmektedir, önceleri sümkürecek bir yama bulamazken, sonradan kavuşmuş ^olduğu keten beze sümkürme imkânına kavuşmasına hayret ederek geçirmiş olduğu iki devreyi kısa.ve öz bir dille kıyasiamıştır. Bu haberi biraz daha değişik lâfızlarla imam T İ r m İ z î" Hazretleri yine Muhammed ibni Şîrîn kanalı üe şöyle tahriç etmektedir :
«Biz Ebû Hüreyre'nİn yanında idik. üzerinde ketenden boyanmış iki parça kumaş vardı. Bunlardan (mendil yerinde kullandığı) bir parçasına sümkürdü, sonra : Peh peh, Ebü Hüreyre keten kumaşa sünv
(1), kuruyor!.. Kendimi biliyorum, Resûlüllah (SaHallahü Aleyhi ve Selîem) 'in (Mes-cid'deki) minberi ile Hz. Â i s e'nin evi arasında açlıktan baygın olarak yere düşüyordum da gelen adam ayağını boynuma koyuyordu ve zannediyordu kİ, bende delilik var. Halbuki bende delilik yoktu, bendeki, o hal açlıktan başka bir şey değildi,»
Bİr şeyi büyük görmek ve taacüp etmek mânâsında Araplar «Bah bah tj t veva Bahın bahın = » derler. Türkçede «Peh peh = Amma da hayret edilecek şey» diye İfadeiendirilebİlir.
Her insan malî gücüne göre keten ve kumaş benzeri mendil kullanarak bunlara sümkürebilir ve bu hareket edeb dışı sayılmaz. Ebû Hüreyre'nİn hal tercemesi hakkında bilgi edinmek için 5 sayılı'hadîsin açıklamasına bakılsın.[1301]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1283, /962
Senetler:
()
Konular:
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı