1087 Kayıt Bulundu.
Fâtıma der ki: Peygamber (sav) ölmeden önceki hastalığında, vefat edeceğini bana gizlice haber verdi. Bunun üzerine ben ağladım. Sonra bana, yine gizlice, hane halkından kendisine ilk kavuşan kimsenin ben olacağımı haber verdi. Buna da (sevinip) güldüm.
Bize Musa, ona Ebu Avâne, ona Fırâs, ona Âmir, ona Mesrûk, ona da müminlerin annesi Âişe şöyle demiştir: (Ölüm hastalığı esnasında) Peygamber'in bütün kadınları toplu olarak onun yanında bulunuyorduk. Bizden hiçbir kadın ayrı bırakılmış değildi. Fâtıma (as) yürüyerek bize doğru yönelip geldi. Allah'a yemin ederim ki, Fâtıma'nın yürüyüşü tıpkı Rasulullah'ın yürüyüşüne benzerdi. Rasulullah (sav), Fâtıma'nın gelişini görünce, onu "merhaba kızım" diye selamla karşıladı. Sonra onu sağ yahut sol yanına oturtup ona gizlice bir şey söyledi. Bunun üzerine Fâtıma hüngür hüngür ağladı. Rasulullah (sav) onun hüznünü görünce, ona ikinci defa gizlice bir şey daha söyledi. Bunun üzerine Fâtıma gülmeye başladı. Kadınları arasından ben, Fâtıma'ya hitaben “Rasulullah (sav) biz kadınlar arasından sana gizlice, özel bir şey söyledi. Sonra sen ağlamağa başladın” dedim. Sonra Rasulullah (sav) kalkınca ben Fâtıma'ya “Rasulullah'ın sana gizlice söylediği şey ne idi?” diye sordum. Fâtıma “Ben, Rasulullah'ın gizlice söylediği sırrını ifşa edip yayacak değilim” dedi. Rasulullah (sav) vefat ettiği zaman, yine ben Fâtıma'ya hitaben “ Senin üzerinde bulunan hakkım hatırına o sırrı bana söyle” dedim. Fâtıma “Şimdi evet” dedi ve o sırrı haber verip şöyle dedi: Rasulullah (sav), birinci defasında, Cibril'in her sene bir defa bütün Kur'an'ı kendisiyle mukabele ettiğini söyledi ve "bu sene Cibril Kur'ân'ı benimle iki kere mukabele etti. Bunu da ecelin yaklaşmış olmasından başka bir şey olarak görmüyorum. Sen Allah'ın emrine boyun bük ve sabret. Çünkü ben senin için ne güzel bir öncüyüm" buyurdu. Bunun üzerine ben o gördüğün şekilde ağladım. Rasulullah (sav) benim üzüldüğümü görünce ikinci defa bana gizlice "ey Fâtıma, sen mümin kadınlarının efendisi olmaya razı olmaz mısın" -yahut- "bu ümmetin kadınlarının efendisi olmaya razı olmaz mısın?" buyurdu
Bize Saîd b. Ebu Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Şerîk b. Abdullah, ona Saîd b. Müseyyeb, ona da Ebu Musa el-Eş'arî şöyle demiştir: Peygamber (sav) bir gün bir ihtiyacı için Medine bostanlarından bir bostana doğru çıktı, ben de O'nun peşi sıra çıktım. Peygamber (sav) bostanın içine girince, kapısı önünde oturdum ve kendi kendime “bugün gönüllü olarak, Peygamber'in kapıcısı olacağım” diye ahdettim. Peygamber (sav) ihtiyacını giderdi sonra oradaki kuyunun ağzı örülmüş kuyunun başına oturdu ve iki elbisesini baldırlarına kadar çekerek ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Bu halde iken Ebu Bekir geldi ve yanına girmek için izin istedi. Ben Ebu Bekir'e “biraz bekle, ben senin için izin alayım” dedim. Ebu Bekir bekledi, ben de Peygamber'e (sav) gelip “ey Allah'ın Peygamberi, Ebu Bekir yanına gelmek için izin istiyor” dedim. Hz. Peygamber (sav) "ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Ebu Bekir girdi ve Peygamber'in sağ yanına gelip oturdu. O da elbisesini baldırlarına kadar çemreyip ayaklarını kuyunun içine doğru sarkıttı. Sonra Ömer geldi. Ona da “bekle de senin için izin alayım” dedim. Peygamber (sav) "ona izin ver ve onu cennetle müjdele" buyurdu. Ömer gelip Peygamber'in sol tarafında oturdu, elbisesini baldırlarına kadar açıp ayaklarını kuyuya sarkıttı. Bu suretle kuyunun başı doldu, orada oturacak başka bir yer kalmadı. Sonra Osman geldi. Ona da “bekle ben senin için izin alayım” dedim. Peygamber (sav) "ona da izin ver ve onu kendisine isabet edecek belâ ve imtihan karşılığında cennetle müjdele" buyurdu. Osmân da içeriye girdi, onların yanında oturacak bir yer bulamayınca farklı bir yere, onların karşısında kuyunun bir tarafı üzerine oturdu ve elbisesini baldırlarına kadar açtı, sonra ayaklarını kuyunun içine sarkıttı. Ebu Mûsâ der ki: Ben bu sırada bir kardeşimin buraya gelmesini temenni ederek dua etmeye başladım. İbn Müseyyeb der ki: Ben bu iki sahabenin Peygamber'in yanında, Osman'ın ise yalnız oluşunu, onların kabirlerinin aynı yerde, Osman'ın kabrinin ise ayrı yerde olmasıyla yorumladım.
Bize Kuteybe, ona Abdülvâhid, ona Umâra b. Ka'ka b. Şübrume, ona Abdurrahman b. Ebu Nu'm, ona da Ebu Saîd el-Hudrî (ra) şöyle demiştir: Ali b. Ebu Tâlib (ra) Yemen'den Rasulullah'a (sav) tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti. Ebu Saîd der ki: Rasulullah (sav) bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra b. Hâbis, Zeyd el-Hayl, dördüncüsü ya Alkame ya da Âmir b. Tufeyldi. Sahabeden bir kişi “biz adamlardan daha fazla hak sahibiydik” dedi. Bu söz Rasulullah'a (sav) ulaşınca "ben gökyüzündekilerin bile emini olduğum halde siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, elbisesini yukarı çemremiş bir kişi ayağa kalktı ve “ey Allah'ın Rasulü, Allah'tan sakın” dedi. Rasulullah (sav) ona "Sana yazıklar olsun, ben yeryüzündeki insanların Allah'tan sakınmaya en layık olanı değil miyim?" buyurdu. Râvî der ki: Sonra o kişi arkasını dönüp gitti. Hâlid b. Velîd “ey Allah'ın Rasulü, şunun boynunu vurmayayım mı?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayır, vurma, bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur" buyurdu. Bunun üzerine Halid “ey Allah'ın Rasulü, nice namaz kılanlar var ki, kalplerinde olmayanı dile getirirler” dedi. Rasulullah (sav) "Ben insanların kalplerini açmakla, karınlarını yarmakla memur değilim" buyurdu. Râvî der ki: Sonra Rasulullah (sav) o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp "şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecek ki, onlar her zaman güzel sesle Allah'ın Kitabı'nı okuyacaklar. Fakat Kur'an'ın tatlılığı onların hançerelerinden ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar" buyurdu. Zannediyorum Rasulullah (sav) "yemin olsun ki, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi toptan öldürürdüm" buyurdu
Bize Yesera b. Safvân b. Cemil el-Lahmî, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası (Sa'd b. İbrahim), ona Urve, ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sav) ölüm hastalığı sırasında Fâtıma (as) yanına çağırdı ve ona gizlice bir şey söyledi. Fâtıma ağladı. Sonra bir daha çağırıp yine gizlice bir şey söyledi. Bu defa da Fâtıma güldü. Biz bu ağlamanın ve gülmenin sebebini sorduk. Fâtıma “Peygamber (sav) ölmeden önceki hastalığında, vefat edeceğini bana gizlice haber verdi. Bunun üzerine ben ağladım. Sonra bana, yine gizlice, hane halkından kendisine ilk kavuşan kimsenin ben olacağımı haber verdi. Buna da güldüm” dedi.
Fâtıma der ki: Peygamber (sav) ölmeden önceki hastalığında, vefat edeceğini bana gizlice haber verdi. Bunun üzerine ben ağladım. Sonra bana, yine gizlice, hane halkından kendisine ilk kavuşan kimsenin ben olacağımı haber verdi. Buna da (sevinip) güldüm.
Bize Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona Zuhri, ona Salim, ona da İbn Ömer, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yahudiler sizinle savaşacaklar, siz onlara tam olarak galebe çalacaksınız. Öyle ki taşlar (dile gelip) 'Ey Müslüman! arkamdaki yahudidir, onu öldür' diyeceklerdir."