Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
55394, KK19/55
Hadis:
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Tercemesi:
Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Kur'an, Kur'an-ı Kerim, Meryem 19/55, /
Senetler:
()
Konular:
İbadet, Namaz
İbadet, Zekat
İslam, İslamın Şartları
KTB, NAMAZ,
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Salih Amel, Allah'ın razı olacağı ameller
أخبرنا عبد الرزاق عن معمر عن قتادة أن عمر بن الخطاب كتب إلى أبي موسى : أما بعد ، فاتزروا ، وارتدوا ، وألقوا السراويلات ، وألقوا الخفاف ، واحتفوا وانتعلوا ، وقابلوا بينهما ، واخشنوا ، واخشوشنوا ، واخلو لقوا ، وتمعددوا فإنكم معد ، وارتموا الاغراض ، واقطعوا الركب ، وانزوا على ظهور الخيل نزوا " ، واستقبلوا بوجوهكم الشمس ، فإنها حمامات العرب ، وإياكم وزي الاعاجم وتنعمهم ، وعليكم بلبسة أبيكم اسماعيل .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
87993, MA019994
Hadis:
أخبرنا عبد الرزاق عن معمر عن قتادة أن عمر بن الخطاب كتب إلى أبي موسى : أما بعد ، فاتزروا ، وارتدوا ، وألقوا السراويلات ، وألقوا الخفاف ، واحتفوا وانتعلوا ، وقابلوا بينهما ، واخشنوا ، واخشوشنوا ، واخلو لقوا ، وتمعددوا فإنكم معد ، وارتموا الاغراض ، واقطعوا الركب ، وانزوا على ظهور الخيل نزوا " ، واستقبلوا بوجوهكم الشمس ، فإنها حمامات العرب ، وإياكم وزي الاعاجم وتنعمهم ، وعليكم بلبسة أبيكم اسماعيل .
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Câmi' 19994, 11/85
Senetler:
()
Konular:
KTB, LİBAS, GİYİM-KUŞAM
Kültürel Hayat, yazışmalar, sahabelerin vs.
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Bize Züheyr b. Harb, ona Cerîr, ona Umâre b. Ka'kâ, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
“Temîm oğullarına sevgim hala devam etmektedir.”
Bana İbn Selâm, ona Cerîr b. Abdulhamid, ona Muğîre, ona Hâris, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra); (T) Bize Ebu Umâre, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Temîm oğulları hakkında söylediği üç şeyi duyduktan sonra onlara olan sevgimdaim oldu. Rasulullah onlar hakkında "ümmetimin Deccâl'a karşı en güçlü direniş gösterenleridir" buyurdu. Yine onların zekat malları geldiğinde Hz. Peygamber (sav) "bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu. Âişe'nin elinde Temîm oğullarından esir bir cariye vardı. Rasulullah (sav), Âişe'ye: "Bu kadını azat et, çünkü o İsmail'in neslindendir" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19531, B002543
Hadis:
حَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عُمَارَةَ بْنِ الْقَعْقَاعِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ لاَ أَزَالُ أُحِبُّ بَنِى تَمِيمٍ . وَحَدَّثَنِى ابْنُ سَلاَمٍ أَخْبَرَنَا جَرِيرُ بْنُ عَبْدِ الْحَمِيدِ عَنِ الْمُغِيرَةِ عَنِ الْحَارِثِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ . وَعَنْ عُمَارَةَ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ مَا زِلْتُ أُحِبُّ بَنِى تَمِيمٍ مُنْذُ ثَلاَثٍ سَمِعْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ فِيهِمْ ، سَمِعْتُهُ يَقُولُ « هُمْ أَشَدُّ أُمَّتِى عَلَى الدَّجَّالِ » . قَالَ وَجَاءَتْ صَدَقَاتُهُمْ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « هَذِهِ صَدَقَاتُ قَوْمِنَا » . وَكَانَتْ سَبِيَّةٌ مِنْهُمْ عِنْدَ عَائِشَةَ . فَقَالَ « أَعْتِقِيهَا فَإِنَّهَا مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ » .
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Cerîr, ona Umâre b. Ka'kâ, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
“Temîm oğullarına sevgim hala devam etmektedir.”
Bana İbn Selâm, ona Cerîr b. Abdulhamid, ona Muğîre, ona Hâris, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra); (T) Bize Ebu Umâre, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Temîm oğulları hakkında söylediği üç şeyi duyduktan sonra onlara olan sevgimdaim oldu. Rasulullah onlar hakkında "ümmetimin Deccâl'a karşı en güçlü direniş gösterenleridir" buyurdu. Yine onların zekat malları geldiğinde Hz. Peygamber (sav) "bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu. Âişe'nin elinde Temîm oğullarından esir bir cariye vardı. Rasulullah (sav), Âişe'ye: "Bu kadını azat et, çünkü o İsmail'in neslindendir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Itk 13, 1/695
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
3. Umare b. Ka'ka' ed-Dabbî (Umare b. Ka'ka' b. Şübrüme)
4. Ebu Abdullah Cerir b. Abdulhamid ed-Dabbî (Cerir b. Abdülhamid b. Cerir b. Kurt b. Hilal b. Ekyes)
5. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Kıyamet, alametleri, Deccal
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Sosyal katmanlar, Kabileler, faziletleri
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyub es-Sahtiyânî ve Kesir b. Kesir b. el-Muttalib b. Ebu Vedâa, (bu ikisinin her biri diğerine göre bazı fazlalıklar da zikrederek) onlara Said b. Cübeyr'in söylediğine göre İbn Abbas şöyle dedi: Kadınların bellerine ilk olarak kemer bağlamaları İsmail'in (as) annesi tarafından başlatılmıştır. O, Sare'nin izlerini görmemesi için kemer bağlamıştı. Sonra İbrahim, onu ve oğlu İsmail'i süt emzirmekte iken getirdi ve nihâyet onları Beyt'in yakınında, Mescidin üst tarafındaki Zemzem'in yukarısındaki büyük ağacın yanında bıraktı. O gün için Mekke'de hiç kimse yoktu, orada su da yoktu. Her ikisini orada bıraktı ve yanlarında içinde bir miktar hurma bulunan meşin bir çıkın ile bir miktar su bulunan bir kırba bırakmıştı. Sonra İbrahim gerisin geri dönüp giderken İsmail’in annesi de onu takip edip: Ey İbrahim, herhangi bir insanın ve hiçbir canlının bulunmadığı bu vadide bizi bırakıp mı gideceksin, dedi ve bu sözlerini ona birkaç defa tekrarladı. İbrahim ise ona dönüp bakmıyordu. İsmail'in annesi ona: Bunu sana emreden Allah mı, dedi. O, evet deyince, İsmail'in annesi: O takdirde O, bizi zayi etmez dedi, sonra geri döndü.
İbrahim ayrılıp gitti, nihayet onu göremeyecekleri o tepenin yanına gelince, yüzünü Beyt'e döndü, sonra da ellerini kaldırarak: 'Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes Evinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.' (İbrahim, 14/37) âyetini '…ve şükrederler umuduyla kendilerini bir takım meyvelerle rızıklandır.' (âyetinde zikredilen) o sözler ile dua etti.
İsmail'in annesi İsmail'i emzirmeye ve o suyu içmeye koyuldu, nihayet kırbadaki su bitince o da susadı, oğlu da susadı. Ona bakıp kıvranmakta olduğunu görünce, onu (dayanamadığı için bu halde) görmek istemediğinden kalkıp gitti. Kendisine bitişik yerde en yakın dağın Safa olduğunu gördüğü için o tepeye doğru gitti, sonra vadiye dönerek kimseyi görür mü diye baktı, sonra kimseyi göremeyince Safa'dan indi, vadiye ulaştığı zaman elbisesinin eteğini yukarı kaldırdı, sonra oldukça yorulmuş bir insanın koşuşu ile koştu. Nihayet vadiyi aştıktan sonra Merve’ye ulaştı, Merve’nin üzerinde de ayağa dikildi kimseyi görür mü diye baktı ama kimseyi göremedi. O bu işi yedi defa tekrar etti.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "İşte insanların Safa ve Merve tepesi arasında sa'y yapmaları (hac ve umrede) buradan gelmektedir."
İsmail'in annesi, Merve'nin üzerine çıkınca bir ses işitti. Kendi kendisini kast ederek: Sus, dedi. Sonra kulağını kabartıp işitmeye çalıştı, yine bir ses işitti, bu sefer: Sesini işittirmiş oldun, eğer imdadımıza yetişebilecek imkanın varsa (haydi bize yardım et), dedi. Ansızın meleğin Zemzemin bulunduğu yerde olduğunu görüverdi. Ayağının topuğu ile –yahut da: 'kanadı ile' dedi– su çıkıncaya kadar eşeledi. İsmail'in annesi de onun önünde çukur yaparak eliyle şöyle yaptı ve suyu eliyle avuçlayıp kırbasına doldurmaya başladı, kendisi avuçladıktan sonra da su kaynayıp coşuyordu.
İbn Abbas dedi ki, Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Allah İsmail'in (as) annesine rahmet etsin. Eğer Zemzemi (akması için) bırakmış olsaydı, o zaman Zemzem gürül gürül akan bir pınar olurdu."
(İbn Abbas) devamla dedi ki: Hacer sudan içti ve çocuğunu da emzirdi. Melek ona: Kaybolmaktan korkmayın, şüphesiz şu çocuk ve onun babası Allah'ın evini burada bina edeceklerdir ve elbette Allah, ehlini zayi etmez, dedi. Beyt'in yeri, yerden yüksekçe bir tepe gibi idi. Seller onun üzerinden gelir, sağından solundan bir şeyler alır götürürdü. Cürhümlülerden yol arkadaşı bir takım kimseler onların bulunduğu yere gelinceye kadar durumu böyle idi –yahut da: Curhümlülerden bir aile halkı, dedi.- Bunlar Kedâ yolundan gelip Mekke'nin alt tarafında konakladılar, derken suyun bulunduğu yerde uçup dolaşan bir kuş gördüler ve: Şüphesiz bu kuş su üzerinde dönüp durmaktadır. Ama biz bu vadiyi bildik bileli burada su yoktur, dediler. Bunun için kendi adlarına bir ya da iki kişi gönderdiler, derken onlar su ile karşılaştıkları için geri dönerek onlara suyun haberini verdiler. Bu sefer onlar da (yanlarına) geldiler.
(İbn Abbas devamla) dedi ki: İsmail’in annesi de suyun yanında bulunuyordu. Curhümlüler: Senin bulunduğun bu yerde bizim konaklamamıza izin verir misin? dediler. O: Evet fakat suda sizin bir hakkınız yok dedi, onlar da: Olur dediler.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Bu durum insanlarla ünsiyeti seven İsmail'in annesinin de hoşuna gitmişti."
Derken Cürhümlüler orada indi ve yakınlarına haber göndererek onlar da onlarla birlikte oraya indiler. Hatta sonunda orada, onlardan birkaç hane halkı dahi oldu. Çocuk gençlik çağına geldi, onlardan Arapçayı öğrendi, gençlik çağına geldiğinde onların da hoşuna gitti ve onu beğendiler. Yaşı olgunlaşınca aralarından bir hanım ile onu evlendirdiler. İsmail'in annesi de vefat etti. İsmail evlendikten sonra, İbrahim gelip orada bıraktıklarının durumunu görmek istedi. Fakat geldiğinde İsmail'i bulamadı. Hanımına İsmail'i sorunca, hanımı: Bizim için bir şeyler aramak üzere çıktı, dedi. Sonra ona, geçimlerine ve durumlarına dair soru sorunca, hanımı: Çok kötü bir haldeyiz, darlık ve sıkıntı içindeyiz deyip ona şikayette bulundu. İbrahim: Kocan geldiği zaman benden ona selam söyle ve kendisine kapısının eşiğini değiştirmesini söyle, dedi.
İsmail gelince bir şeyler sezer gibi oldu ve 'Yanınıza kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize şu şu evsafta yaşlı bir zat geldi, bize seni sordu, ben de ona durumu haber verdim. Bana geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona bizim zorluk ve sıkıntı içinde olduğumuzu bildirdim' dedi. İsmail, 'Peki sana herhangi bir şey tavsiye etti mi?' Eşi, 'Evet, bana sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi' dedi.
İsmail, 'O benim babamdır, bana senden ayrılmamı emretti. Haydi ailenin yanına git' diyerek onu boşadı. Onlardan bir başka kadın ile evlendi. İbrahim Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. Ondan sonra yanlarına geldi, yine oğlunu bulamayınca hanımının yanına girdi, hanımına kocasını sordu. Hanımı, 'Bizim için bir şeyler bulmaya çıktı' dedi. İbrahim, 'Nasılsınız' diyerek geçimlerini, durumlarını sordu. Kadın, 'Biz hayır içindeyiz, bolluk içindeyiz' diyerek Allah'a hamd ve senada bulundu. Peki, ne yersiniz? dedi. Kadın, 'Et' dedi. Ne içersiniz? dedi. Kadın, 'Su' dedi. İbrahim: 'Allah'ım, onlar için eti de suyu da bereketlendir' dedi.
Nebi (sav): "O gün için onların taneli yiyecekleri yoktu, eğer taneli yiyecekleri de olsaydı onun için de onlara dua ederdi." buyurdu.
İbn Abbas dedi ki; Bu sebeple Mekke'den başka bir yerde bir kimse yalnızca bunlarla beslenecek olursa, bunlar ona (bünyesine) kesinlikle uygun gelmez.
(Hz. İbrahim) dedi ki, 'Kocan gelecek olursa benden ona selam söyle ve ona kapısının eşiğini sağlamlaştırmasını emret.' İsmail geldiğinde, 'Size kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize görünüşü güzel bir yaşlı zat geldi' deyip, ondan övgüyle söz etti. Bana seni sordu, ben de ona haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona ben de hayırlı bir şekilde haber verdim. (İsmail): 'Sana bir şey tavsiye etti mi?' dedi. Eşi, 'Evet, o sana selam söyledi ve sana kapının eşiğini sağlamlaştırmanı emrediyor' dedi. İsmail, 'O, benim babamdır, eşik de sensin. Seni nikâhım altında tutmamı bana emretmiş oldu' dedi.
Bundan sonra yine Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. İsmail Zemzemin yakınında büyükçe bir ağacın altında kendisi için okları düzeltirken, onu görünce onun için ayağa kalktı ve bir babanın evladına, bir evladın da babasına davrandığı şekilde davrandı. Sonra 'Ey İsmail, Allah bana bir husus emretti' dedi. İsmail, 'O halde sen de Rabbinin emrettiğini yap' dedi. İbrahim, 'Bana yardımcı olur musun?' dedi. İsmail, 'Yardımcı olurum' dedi. İbrahim, 'Allah bana burada bir ev bina etmemi emretti' deyip çevresindekilere göre yüksekçe bir kum tepeciğine işaret etti.
(İbn Abbas) dedi ki: İşte o vakit her ikisi evin temellerini yükseltemeye başladılar. İsmail taş getiriyor, İbrahim de bina ediyordu. Nihayet bina yükselince bu bildik taşı (hacer-i esved) getirdi ve önüne koydu. İbrahim de onun üzerine çıkarak binayı yaptı. İsmail ona taş uzatıyordu. Bu arada her ikisi de: 'Rabbimiz bizden kabul buyur, çünkü sen şüphesiz her şeyi işiten her şeyi bilensin' (Bakara, 2/127) diyorlardı.
(İbn Abbas) devamla dedi ki, 'Böylelikle her ikisi de Evin dört bir tarafını dolaşarak binayı yükseltmeye devam ederlerken 'Rabbimiz, bizden kabul buyur, çünkü şüphesiz sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.' diyorlardı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280638, B003364-2
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ أَيُّوبَ السَّخْتِيَانِىِّ وَكَثِيرِ بْنِ كَثِيرِ بْنِ الْمُطَّلِبِ بْنِ أَبِى وَدَاعَةَ ، يَزِيدُ أَحَدُهُمَا عَلَى الآخَرِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ أَوَّلَ مَا اتَّخَذَ النِّسَاءُ الْمِنْطَقَ مِنْ قِبَلِ أُمِّ إِسْمَاعِيلَ ، اتَّخَذَتْ مِنْطَقًا لَتُعَفِّىَ أَثَرَهَا عَلَى سَارَةَ ، ثُمَّ جَاءَ بِهَا إِبْرَاهِيمُ ، وَبِابْنِهَا إِسْمَاعِيلَ وَهْىَ تُرْضِعُهُ حَتَّى وَضَعَهُمَا عِنْدَ الْبَيْتِ عِنْدَ دَوْحَةٍ ، فَوْقَ زَمْزَمَ فِى أَعْلَى الْمَسْجِدِ ، وَلَيْسَ بِمَكَّةَ يَوْمَئِذٍ أَحَدٌ ، وَلَيْسَ بِهَا مَاءٌ ، فَوَضَعَهُمَا هُنَالِكَ ، وَ وَضَعَ عِنْدَهُمَا جِرَابًا فِيهِ تَمْرٌ وَسِقَاءً فِيهِ مَاءٌ ، ثُمَّ قَفَّى إِبْرَاهِيمُ مُنْطَلِقًا فَتَبِعَتْهُ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ فَقَالَتْ يَا إِبْرَاهِيمُ أَيْنَ تَذْهَبُ وَتَتْرُكُنَا بِهَذَا الْوَادِى الَّذِى لَيْسَ فِيهِ إِنْسٌ وَلاَ شَىْءٌ فَقَالَتْ لَهُ ذَلِكَ مِرَارًا ، وَجَعَلَ لاَ يَلْتَفِتُ إِلَيْهَا فَقَالَتْ لَهُ آللَّهُ الَّذِى أَمَرَكَ بِهَذَا قَالَ نَعَمْ . قَالَتْ إِذًا لاَ يُضَيِّعُنَا . ثُمَّ رَجَعَتْ ، فَانْطَلَقَ إِبْرَاهِيمُ حَتَّى إِذَا كَانَ عِنْدَ الثَّنِيَّةِ حَيْثُ لاَ يَرَوْنَهُ اسْتَقْبَلَ بِوَجْهِهِ الْبَيْتَ ، ثُمَّ دَعَا بِهَؤُلاَءِ الْكَلِمَاتِ وَرَفَعَ يَدَيْهِ ، فَقَالَ ( رَبَّنَا إِنِّى أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِى بِوَادٍ غَيْرِ ذِى زَرْعٍ ) حَتَّى بَلَغَ ( يَشْكُرُونَ ) . وَجَعَلَتْ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ تُرْضِعُ إِسْمَاعِيلَ ، وَتَشْرَبُ مِنْ ذَلِكَ الْمَاءِ ، حَتَّى إِذَا نَفِدَ مَا فِى السِّقَاءِ عَطِشَتْ وَعَطِشَ ابْنُهَا ، وَجَعَلَتْ تَنْظُرُ إِلَيْهِ يَتَلَوَّى - أَوْ قَالَ يَتَلَبَّطُ - فَانْطَلَقَتْ كَرَاهِيَةَ أَنْ تَنْظُرَ إِلَيْهِ ، فَوَجَدَتِ الصَّفَا أَقْرَبَ جَبَلٍ فِى الأَرْضِ يَلِيهَا ، فَقَامَتْ عَلَيْهِ ثُمَّ اسْتَقْبَلَتِ الْوَادِىَ تَنْظُرُ هَلْ تَرَى أَحَدًا فَلَمْ تَرَ أَحَدًا ، فَهَبَطَتْ مِنَ ، الصَّفَا حَتَّى إِذَا بَلَغَتِ الْوَادِىَ رَفَعَتْ طَرَفَ دِرْعِهَا ، ثُمَّ سَعَتْ سَعْىَ الإِنْسَانِ الْمَجْهُودِ ، حَتَّى جَاوَزَتِ الْوَادِىَ ، ثُمَّ أَتَتِ الْمَرْوَةَ ، فَقَامَتْ عَلَيْهَا وَنَظَرَتْ هَلْ تَرَى أَحَدًا ، فَلَمْ تَرَ أَحَدًا ، فَفَعَلَتْ ذَلِكَ سَبْعَ مَرَّاتٍ - قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " فَذَلِكَ سَعْىُ النَّاسِ بَيْنَهُمَا " . - فَلَمَّا أَشْرَفَتْ عَلَى الْمَرْوَةِ سَمِعَتْ صَوْتًا ، فَقَالَتْ صَهٍ . تُرِيدَ نَفْسَهَا ، ثُمَّ تَسَمَّعَتْ ، فَسَمِعَتْ أَيْضًا ، فَقَالَتْ قَدْ أَسْمَعْتَ ، إِنْ كَانَ عِنْدَكَ غِوَاثٌ . فَإِذَا هِىَ بِالْمَلَكِ ، عِنْدَ مَوْضِعِ زَمْزَمَ ، فَبَحَثَ بِعَقِبِهِ - أَوْ قَالَ بِجَنَاحِهِ - حَتَّى ظَهَرَ الْمَاءُ ، فَجَعَلَتْ تُحَوِّضُهُ وَتَقُولُ بِيَدِهَا هَكَذَا ، وَجَعَلَتْ تَغْرِفُ مِنَ الْمَاءِ فِى سِقَائِهَا ، وَهْوَ يَفُورُ بَعْدَ مَا تَغْرِفُ - قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " يَرْحَمُ اللَّهُ أُمَّ إِسْمَاعِيلَ لَوْ تَرَكَتْ زَمْزَمَ - أَوْ قَالَ لَوْ لَمْ تَغْرِفْ مِنَ الْمَاءِ - لَكَانَتْ زَمْزَمُ عَيْنًا مَعِينًا " . - قَالَ فَشَرِبَتْ وَأَرْضَعَتْ وَلَدَهَا ، فَقَالَ لَهَا الْمَلَكُ لاَ تَخَافُوا الضَّيْعَةَ ، فَإِنَّ هَا هُنَا بَيْتَ اللَّهِ ، يَبْنِى هَذَا الْغُلاَمُ ، وَأَبُوهُ ، وَإِنَّ اللَّهَ لاَ يُضِيعُ أَهْلَهُ . وَكَانَ الْبَيْتُ مُرْتَفِعًا مِنَ الأَرْضِ كَالرَّابِيَةِ ، تَأْتِيهِ السُّيُولُ فَتَأْخُذُ عَنْ يَمِينِهِ وَشِمَالِهِ ، فَكَانَتْ كَذَلِكَ ، حَتَّى مَرَّتْ بِهِمْ رُفْقَةٌ مِنْ جُرْهُمَ - أَوْ أَهْلُ بَيْتٍ مِنْ جُرْهُمَ - مُقْبِلِينَ مِنْ طَرِيقِ كَدَاءٍ فَنَزَلُوا فِى أَسْفَلِ مَكَّةَ ، فَرَأَوْا طَائِرًا عَائِفًا . فَقَالُوا إِنَّ هَذَا الطَّائِرَ لَيَدُورُ عَلَى مَاءٍ ، لَعَهْدُنَا بِهَذَا الْوَادِى وَمَا فِيهِ مَاءٌ ، فَأَرْسَلُوا جَرِيًّا أَوْ جَرِيَّيْنِ ، فَإِذَا هُمْ بِالْمَاءِ ، فَرَجَعُوا فَأَخْبَرُوهُمْ بِالْمَاءِ ، فَأَقْبَلُوا ، قَالَ وَأُمُّ إِسْمَاعِيلَ عِنْدَ الْمَاءِ فَقَالُوا أَتَأْذَنِينَ لَنَا أَنْ نَنْزِلَ عِنْدَكِ فَقَالَتْ نَعَمْ ، وَلَكِنْ لاَ حَقَّ لَكُمْ فِى الْمَاءِ . قَالُوا نَعَمْ . قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " فَأَلْفَى ذَلِكَ أُمَّ إِسْمَاعِيلَ ، وَهْىَ تُحِبُّ الإِنْسَ " فَنَزَلُوا وَأَرْسَلُوا إِلَى أَهْلِيهِمْ ، فَنَزَلُوا مَعَهُمْ حَتَّى إِذَا كَانَ بِهَا أَهْلُ أَبْيَاتٍ مِنْهُمْ ، وَشَبَّ الْغُلاَمُ ، وَتَعَلَّمَ الْعَرَبِيَّةَ مِنْهُمْ ، وَأَنْفَسَهُمْ وَأَعْجَبَهُمْ حِينَ شَبَّ ، فَلَمَّا أَدْرَكَ زَوَّجُوهُ امْرَأَةً مِنْهُمْ ، وَمَاتَتْ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ ، فَجَاءَ إِبْرَاهِيمُ ، بَعْدَ مَا تَزَوَّجَ إِسْمَاعِيلُ يُطَالِعُ تَرِكَتَهُ ، فَلَمْ يَجِدْ إِسْمَاعِيلَ ، فَسَأَلَ امْرَأَتَهُ عَنْهُ فَقَالَتْ خَرَجَ يَبْتَغِى لَنَا . ثُمَّ سَأَلَهَا عَنْ عَيْشِهِمْ وَهَيْئَتِهِمْ فَقَالَتْ نَحْنُ بِشَرٍّ ، نَحْنُ فِى ضِيقٍ وَشِدَّةٍ . فَشَكَتْ إِلَيْهِ . قَالَ فَإِذَا جَاءَ زَوْجُكِ فَاقْرَئِى عَلَيْهِ السَّلاَمَ ، وَقُولِى لَهُ يُغَيِّرْ عَتَبَةَ بَابِهِ . فَلَمَّا جَاءَ إِسْمَاعِيلُ ، كَأَنَّهُ آنَسَ شَيْئًا ، فَقَالَ هَلْ جَاءَكُمْ مِنْ أَحَدٍ قَالَتْ نَعَمْ ، جَاءَنَا شَيْخٌ كَذَا وَكَذَا ، فَسَأَلَنَا عَنْكَ فَأَخْبَرْتُهُ ، وَسَأَلَنِى كَيْفَ عَيْشُنَا فَأَخْبَرْتُهُ أَنَّا فِى جَهْدٍ وَشِدَّةٍ . قَالَ فَهَلْ أَوْصَاكِ بِشَىْءٍ قَالَتْ نَعَمْ ، أَمَرَنِى أَنْ أَقْرَأَ عَلَيْكَ السَّلاَمَ ، وَيَقُولُ غَيِّرْ عَتَبَةَ بَابِكَ . قَالَ ذَاكِ أَبِى وَقَدْ أَمَرَنِى أَنْ أُفَارِقَكِ الْحَقِى بِأَهْلِكِ . فَطَلَّقَهَا ، وَتَزَوَّجَ مِنْهُمْ أُخْرَى ، فَلَبِثَ عَنْهُمْ إِبْرَاهِيمُ مَا شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ أَتَاهُمْ بَعْدُ ، فَلَمْ يَجِدْهُ ، فَدَخَلَ عَلَى امْرَأَتِهِ ، فَسَأَلَهَا عَنْهُ . فَقَالَتْ خَرَجَ يَبْتَغِى لَنَا . قَالَ كَيْفَ أَنْتُمْ وَسَأَلَهَا عَنْ عَيْشِهِمْ ، وَهَيْئَتِهِمْ . فَقَالَتْ نَحْنُ بِخَيْرٍ وَسَعَةٍ . وَأَثْنَتْ عَلَى اللَّهِ . فَقَالَ مَا طَعَامُكُمْ قَالَتِ اللَّحْمُ . قَالَ فَمَا شَرَابُكُمْ قَالَتِ الْمَاءُ . فَقَالَ اللَّهُمَّ بَارِكْ لَهُمْ فِى اللَّحْمِ وَالْمَاءِ . قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ يَوْمَئِذٍ حَبٌّ ، وَلَوْ كَانَ لَهُمْ دَعَا لَهُمْ فِيهِ " . قَالَ فَهُمَا لاَ يَخْلُو عَلَيْهِمَا أَحَدٌ بِغَيْرِ مَكَّةَ إِلاَّ لَمْ يُوَافِقَاهُ . قَالَ فَإِذَا جَاءَ زَوْجُكِ فَاقْرَئِى عَلَيْهِ السَّلاَمَ ، وَمُرِيهِ يُثْبِتُ عَتَبَةَ بَابِهِ ، فَلَمَّا جَاءَ إِسْمَاعِيلُ قَالَ هَلْ أَتَاكُمْ مِنْ أَحَدٍ قَالَتْ نَعَمْ أَتَانَا شَيْخٌ حَسَنُ الْهَيْئَةِ ، وَأَثْنَتْ عَلَيْهِ ، فَسَأَلَنِى عَنْكَ فَأَخْبَرْتُهُ ، فَسَأَلَنِى كَيْفَ عَيْشُنَا فَأَخْبَرْتُهُ أَنَّا بِخَيْرٍ . قَالَ فَأَوْصَاكِ بِشَىْءٍ قَالَتْ نَعَمْ ، هُوَ يَقْرَأُ عَلَيْكَ السَّلاَمَ ، وَيَأْمُرُكَ أَنْ تُثْبِتَ عَتَبَةَ بَابِكَ . قَالَ ذَاكِ أَبِى ، وَأَنْتِ الْعَتَبَةُ ، أَمَرَنِى أَنْ أُمْسِكَكِ . ثُمَّ لَبِثَ عَنْهُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ ، ثُمَّ جَاءَ بَعْدَ ذَلِكَ ، وَإِسْمَاعِيلُ يَبْرِى نَبْلاً لَهُ تَحْتَ دَوْحَةٍ قَرِيبًا مِنْ زَمْزَمَ ، فَلَمَّا رَآهُ قَامَ إِلَيْهِ ، فَصَنَعَا كَمَا يَصْنَعُ الْوَالِدُ بِالْوَلَدِ وَالْوَلَدُ بِالْوَالِدِ ، ثُمَّ قَالَ يَا إِسْمَاعِيلُ ، إِنَّ اللَّهَ أَمَرَنِى بِأَمْرٍ . قَالَ فَاصْنَعْ مَا أَمَرَكَ رَبُّكَ . قَالَ وَتُعِينُنِى قَالَ وَأُعِينُكَ . قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ أَمَرَنِى أَنْ أَبْنِىَ هَا هُنَا بَيْتًا . وَأَشَارَ إِلَى أَكَمَةٍ مُرْتَفِعَةٍ عَلَى مَا حَوْلَهَا . قَالَ فَعِنْدَ ذَلِكَ رَفَعَا الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ ، فَجَعَلَ إِسْمَاعِيلُ يَأْتِى بِالْحِجَارَةِ ، وَإِبْرَاهِيمُ يَبْنِى ، حَتَّى إِذَا ارْتَفَعَ الْبِنَاءُ جَاءَ بِهَذَا الْحَجَرِ فَوَضَعَهُ لَهُ ، فَقَامَ عَلَيْهِ وَهْوَ يَبْنِى ، وَإِسْمَاعِيلُ يُنَاوِلُهُ الْحِجَارَةَ ، وَهُمَا يَقُولاَنِ ( رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) . قَالَ فَجَعَلاَ يَبْنِيَانِ حَتَّى يَدُورَا حَوْلَ الْبَيْتِ ، وَهُمَا يَقُولاَنِ ( رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) .
Tercemesi:
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona Eyyub es-Sahtiyânî ve Kesir b. Kesir b. el-Muttalib b. Ebu Vedâa, (bu ikisinin her biri diğerine göre bazı fazlalıklar da zikrederek) onlara Said b. Cübeyr'in söylediğine göre İbn Abbas şöyle dedi: Kadınların bellerine ilk olarak kemer bağlamaları İsmail'in (as) annesi tarafından başlatılmıştır. O, Sare'nin izlerini görmemesi için kemer bağlamıştı. Sonra İbrahim, onu ve oğlu İsmail'i süt emzirmekte iken getirdi ve nihâyet onları Beyt'in yakınında, Mescidin üst tarafındaki Zemzem'in yukarısındaki büyük ağacın yanında bıraktı. O gün için Mekke'de hiç kimse yoktu, orada su da yoktu. Her ikisini orada bıraktı ve yanlarında içinde bir miktar hurma bulunan meşin bir çıkın ile bir miktar su bulunan bir kırba bırakmıştı. Sonra İbrahim gerisin geri dönüp giderken İsmail’in annesi de onu takip edip: Ey İbrahim, herhangi bir insanın ve hiçbir canlının bulunmadığı bu vadide bizi bırakıp mı gideceksin, dedi ve bu sözlerini ona birkaç defa tekrarladı. İbrahim ise ona dönüp bakmıyordu. İsmail'in annesi ona: Bunu sana emreden Allah mı, dedi. O, evet deyince, İsmail'in annesi: O takdirde O, bizi zayi etmez dedi, sonra geri döndü.
İbrahim ayrılıp gitti, nihayet onu göremeyecekleri o tepenin yanına gelince, yüzünü Beyt'e döndü, sonra da ellerini kaldırarak: 'Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes Evinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim.' (İbrahim, 14/37) âyetini '…ve şükrederler umuduyla kendilerini bir takım meyvelerle rızıklandır.' (âyetinde zikredilen) o sözler ile dua etti.
İsmail'in annesi İsmail'i emzirmeye ve o suyu içmeye koyuldu, nihayet kırbadaki su bitince o da susadı, oğlu da susadı. Ona bakıp kıvranmakta olduğunu görünce, onu (dayanamadığı için bu halde) görmek istemediğinden kalkıp gitti. Kendisine bitişik yerde en yakın dağın Safa olduğunu gördüğü için o tepeye doğru gitti, sonra vadiye dönerek kimseyi görür mü diye baktı, sonra kimseyi göremeyince Safa'dan indi, vadiye ulaştığı zaman elbisesinin eteğini yukarı kaldırdı, sonra oldukça yorulmuş bir insanın koşuşu ile koştu. Nihayet vadiyi aştıktan sonra Merve’ye ulaştı, Merve’nin üzerinde de ayağa dikildi kimseyi görür mü diye baktı ama kimseyi göremedi. O bu işi yedi defa tekrar etti.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "İşte insanların Safa ve Merve tepesi arasında sa'y yapmaları (hac ve umrede) buradan gelmektedir."
İsmail'in annesi, Merve'nin üzerine çıkınca bir ses işitti. Kendi kendisini kast ederek: Sus, dedi. Sonra kulağını kabartıp işitmeye çalıştı, yine bir ses işitti, bu sefer: Sesini işittirmiş oldun, eğer imdadımıza yetişebilecek imkanın varsa (haydi bize yardım et), dedi. Ansızın meleğin Zemzemin bulunduğu yerde olduğunu görüverdi. Ayağının topuğu ile –yahut da: 'kanadı ile' dedi– su çıkıncaya kadar eşeledi. İsmail'in annesi de onun önünde çukur yaparak eliyle şöyle yaptı ve suyu eliyle avuçlayıp kırbasına doldurmaya başladı, kendisi avuçladıktan sonra da su kaynayıp coşuyordu.
İbn Abbas dedi ki, Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Allah İsmail'in (as) annesine rahmet etsin. Eğer Zemzemi (akması için) bırakmış olsaydı, o zaman Zemzem gürül gürül akan bir pınar olurdu."
(İbn Abbas) devamla dedi ki: Hacer sudan içti ve çocuğunu da emzirdi. Melek ona: Kaybolmaktan korkmayın, şüphesiz şu çocuk ve onun babası Allah'ın evini burada bina edeceklerdir ve elbette Allah, ehlini zayi etmez, dedi. Beyt'in yeri, yerden yüksekçe bir tepe gibi idi. Seller onun üzerinden gelir, sağından solundan bir şeyler alır götürürdü. Cürhümlülerden yol arkadaşı bir takım kimseler onların bulunduğu yere gelinceye kadar durumu böyle idi –yahut da: Curhümlülerden bir aile halkı, dedi.- Bunlar Kedâ yolundan gelip Mekke'nin alt tarafında konakladılar, derken suyun bulunduğu yerde uçup dolaşan bir kuş gördüler ve: Şüphesiz bu kuş su üzerinde dönüp durmaktadır. Ama biz bu vadiyi bildik bileli burada su yoktur, dediler. Bunun için kendi adlarına bir ya da iki kişi gönderdiler, derken onlar su ile karşılaştıkları için geri dönerek onlara suyun haberini verdiler. Bu sefer onlar da (yanlarına) geldiler.
(İbn Abbas devamla) dedi ki: İsmail’in annesi de suyun yanında bulunuyordu. Curhümlüler: Senin bulunduğun bu yerde bizim konaklamamıza izin verir misin? dediler. O: Evet fakat suda sizin bir hakkınız yok dedi, onlar da: Olur dediler.
İbn Abbas dedi ki: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Bu durum insanlarla ünsiyeti seven İsmail'in annesinin de hoşuna gitmişti."
Derken Cürhümlüler orada indi ve yakınlarına haber göndererek onlar da onlarla birlikte oraya indiler. Hatta sonunda orada, onlardan birkaç hane halkı dahi oldu. Çocuk gençlik çağına geldi, onlardan Arapçayı öğrendi, gençlik çağına geldiğinde onların da hoşuna gitti ve onu beğendiler. Yaşı olgunlaşınca aralarından bir hanım ile onu evlendirdiler. İsmail'in annesi de vefat etti. İsmail evlendikten sonra, İbrahim gelip orada bıraktıklarının durumunu görmek istedi. Fakat geldiğinde İsmail'i bulamadı. Hanımına İsmail'i sorunca, hanımı: Bizim için bir şeyler aramak üzere çıktı, dedi. Sonra ona, geçimlerine ve durumlarına dair soru sorunca, hanımı: Çok kötü bir haldeyiz, darlık ve sıkıntı içindeyiz deyip ona şikayette bulundu. İbrahim: Kocan geldiği zaman benden ona selam söyle ve kendisine kapısının eşiğini değiştirmesini söyle, dedi.
İsmail gelince bir şeyler sezer gibi oldu ve 'Yanınıza kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize şu şu evsafta yaşlı bir zat geldi, bize seni sordu, ben de ona durumu haber verdim. Bana geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona bizim zorluk ve sıkıntı içinde olduğumuzu bildirdim' dedi. İsmail, 'Peki sana herhangi bir şey tavsiye etti mi?' Eşi, 'Evet, bana sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi' dedi.
İsmail, 'O benim babamdır, bana senden ayrılmamı emretti. Haydi ailenin yanına git' diyerek onu boşadı. Onlardan bir başka kadın ile evlendi. İbrahim Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. Ondan sonra yanlarına geldi, yine oğlunu bulamayınca hanımının yanına girdi, hanımına kocasını sordu. Hanımı, 'Bizim için bir şeyler bulmaya çıktı' dedi. İbrahim, 'Nasılsınız' diyerek geçimlerini, durumlarını sordu. Kadın, 'Biz hayır içindeyiz, bolluk içindeyiz' diyerek Allah'a hamd ve senada bulundu. Peki, ne yersiniz? dedi. Kadın, 'Et' dedi. Ne içersiniz? dedi. Kadın, 'Su' dedi. İbrahim: 'Allah'ım, onlar için eti de suyu da bereketlendir' dedi.
Nebi (sav): "O gün için onların taneli yiyecekleri yoktu, eğer taneli yiyecekleri de olsaydı onun için de onlara dua ederdi." buyurdu.
İbn Abbas dedi ki; Bu sebeple Mekke'den başka bir yerde bir kimse yalnızca bunlarla beslenecek olursa, bunlar ona (bünyesine) kesinlikle uygun gelmez.
(Hz. İbrahim) dedi ki, 'Kocan gelecek olursa benden ona selam söyle ve ona kapısının eşiğini sağlamlaştırmasını emret.' İsmail geldiğinde, 'Size kimse geldi mi?' dedi. Eşi, 'Evet, bize görünüşü güzel bir yaşlı zat geldi' deyip, ondan övgüyle söz etti. Bana seni sordu, ben de ona haber verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu, ona ben de hayırlı bir şekilde haber verdim. (İsmail): 'Sana bir şey tavsiye etti mi?' dedi. Eşi, 'Evet, o sana selam söyledi ve sana kapının eşiğini sağlamlaştırmanı emrediyor' dedi. İsmail, 'O, benim babamdır, eşik de sensin. Seni nikâhım altında tutmamı bana emretmiş oldu' dedi.
Bundan sonra yine Allah'ın dilediği kadar bir süre onların yanına gelmedi. İsmail Zemzemin yakınında büyükçe bir ağacın altında kendisi için okları düzeltirken, onu görünce onun için ayağa kalktı ve bir babanın evladına, bir evladın da babasına davrandığı şekilde davrandı. Sonra 'Ey İsmail, Allah bana bir husus emretti' dedi. İsmail, 'O halde sen de Rabbinin emrettiğini yap' dedi. İbrahim, 'Bana yardımcı olur musun?' dedi. İsmail, 'Yardımcı olurum' dedi. İbrahim, 'Allah bana burada bir ev bina etmemi emretti' deyip çevresindekilere göre yüksekçe bir kum tepeciğine işaret etti.
(İbn Abbas) dedi ki: İşte o vakit her ikisi evin temellerini yükseltemeye başladılar. İsmail taş getiriyor, İbrahim de bina ediyordu. Nihayet bina yükselince bu bildik taşı (hacer-i esved) getirdi ve önüne koydu. İbrahim de onun üzerine çıkarak binayı yaptı. İsmail ona taş uzatıyordu. Bu arada her ikisi de: 'Rabbimiz bizden kabul buyur, çünkü sen şüphesiz her şeyi işiten her şeyi bilensin' (Bakara, 2/127) diyorlardı.
(İbn Abbas) devamla dedi ki, 'Böylelikle her ikisi de Evin dört bir tarafını dolaşarak binayı yükseltmeye devam ederlerken 'Rabbimiz, bizden kabul buyur, çünkü şüphesiz sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin.' diyorlardı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ehadîsü'l-Enbiya 9, 1/872
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Hac, Sa'y etmek
Hac, Safa ve Merve
KABE
Kabe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşası
KTB, KIBLE
Peygamberler, Hz. İbrahim, Eşi Hacer ve oğlu İsmail'i Mekke'ye götürmesi
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Peygamberler, yakınları, Hz. Hacer
Sosyal Katmanlar, Cürhümlüler
Zemzem, suyun hikayesi, özellikleri, vs.
Bize Züheyr b. Harb, ona Cerîr, ona Umâre b. Ka'kâ, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
“Temîm oğullarına sevgim hala devam etmektedir.”
Bana İbn Selâm, ona Cerîr b. Abdulhamid, ona Muğîre, ona Hâris, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra); (T) Bize Ebu Umâre, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Temîm oğulları hakkında söylediği üç şeyi duyduktan sonra onlara olan sevgim daim oldu. Rasulullah onlar hakkında "ümmetimin Deccâl'a karşı en güçlü direniş gösterenleridir" buyurdu. Yine onların zekat malları geldiğinde Hz. Peygamber (sav) "bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu. Âişe'nin elinde Temîm oğullarından esir bir cariye vardı. Rasulullah (sav), Âişe'ye: "Bu kadını azat et, çünkü o İsmail'in neslindendir" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280262, B002543-2
Hadis:
حَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عُمَارَةَ بْنِ الْقَعْقَاعِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ لاَ أَزَالُ أُحِبُّ بَنِى تَمِيمٍ . وَحَدَّثَنِى ابْنُ سَلاَمٍ أَخْبَرَنَا جَرِيرُ بْنُ عَبْدِ الْحَمِيدِ عَنِ الْمُغِيرَةِ عَنِ الْحَارِثِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ . وَعَنْ عُمَارَةَ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ مَا زِلْتُ أُحِبُّ بَنِى تَمِيمٍ مُنْذُ ثَلاَثٍ سَمِعْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ فِيهِمْ ، سَمِعْتُهُ يَقُولُ « هُمْ أَشَدُّ أُمَّتِى عَلَى الدَّجَّالِ » . قَالَ وَجَاءَتْ صَدَقَاتُهُمْ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « هَذِهِ صَدَقَاتُ قَوْمِنَا » . وَكَانَتْ سَبِيَّةٌ مِنْهُمْ عِنْدَ عَائِشَةَ . فَقَالَ « أَعْتِقِيهَا فَإِنَّهَا مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ » .
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Cerîr, ona Umâre b. Ka'kâ, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
“Temîm oğullarına sevgim hala devam etmektedir.”
Bana İbn Selâm, ona Cerîr b. Abdulhamid, ona Muğîre, ona Hâris, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra); (T) Bize Ebu Umâre, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Temîm oğulları hakkında söylediği üç şeyi duyduktan sonra onlara olan sevgim daim oldu. Rasulullah onlar hakkında "ümmetimin Deccâl'a karşı en güçlü direniş gösterenleridir" buyurdu. Yine onların zekat malları geldiğinde Hz. Peygamber (sav) "bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu. Âişe'nin elinde Temîm oğullarından esir bir cariye vardı. Rasulullah (sav), Âişe'ye: "Bu kadını azat et, çünkü o İsmail'in neslindendir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Itk 13, 1/695
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
3. Haris b. Yezid et-Teymi (Haris b. Yezid)
4. Ebu Hişam Muğira b. Miksem ed-Dabbî (Muğira b. Miksem)
5. Ebu Abdullah Cerir b. Abdulhamid ed-Dabbî (Cerir b. Abdülhamid b. Cerir b. Kurt b. Hilal b. Ekyes)
6. Muhammed b. Selam el-Bikendî (Muhammed b. Selam b. Ferec)
Konular:
Kıyamet, alametleri, Deccal
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Sosyal katmanlar, Kabileler, faziletleri
Bize Züheyr b. Harb, ona Cerîr, ona Umâre b. Ka'kâ, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
“Temîm oğullarına sevgim hala devam etmektedir.”
Bana İbn Selâm, ona Cerîr b. Abdulhamid, ona Muğîre, ona Hâris, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra); (T) Bize Ebu Umâre, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Temîm oğulları hakkında söylediği üç şeyi duyduktan sonra onlara olan sevgim daim oldu. Rasulullah onlar hakkında "ümmetimin Deccâl'a karşı en güçlü direniş gösterenleridir" buyurdu. Yine onların zekat malları geldiğinde Hz. Peygamber (sav) "bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu. Âişe'nin elinde Temîm oğullarından esir bir cariye vardı. Rasulullah (sav), Âişe'ye: "Bu kadını azat et, çünkü o İsmail'in neslindendir" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280263, B002543-3
Hadis:
حَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عُمَارَةَ بْنِ الْقَعْقَاعِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ لاَ أَزَالُ أُحِبُّ بَنِى تَمِيمٍ . وَحَدَّثَنِى ابْنُ سَلاَمٍ أَخْبَرَنَا جَرِيرُ بْنُ عَبْدِ الْحَمِيدِ عَنِ الْمُغِيرَةِ عَنِ الْحَارِثِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ . وَعَنْ عُمَارَةَ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ مَا زِلْتُ أُحِبُّ بَنِى تَمِيمٍ مُنْذُ ثَلاَثٍ سَمِعْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ فِيهِمْ ، سَمِعْتُهُ يَقُولُ « هُمْ أَشَدُّ أُمَّتِى عَلَى الدَّجَّالِ » . قَالَ وَجَاءَتْ صَدَقَاتُهُمْ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « هَذِهِ صَدَقَاتُ قَوْمِنَا » . وَكَانَتْ سَبِيَّةٌ مِنْهُمْ عِنْدَ عَائِشَةَ . فَقَالَ « أَعْتِقِيهَا فَإِنَّهَا مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ » .
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Cerîr, ona Umâre b. Ka'kâ, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
“Temîm oğullarına sevgim hala devam etmektedir.”
Bana İbn Selâm, ona Cerîr b. Abdulhamid, ona Muğîre, ona Hâris, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre (ra); (T) Bize Ebu Umâre, ona Ebu Zur'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) Temîm oğulları hakkında söylediği üç şeyi duyduktan sonra onlara olan sevgim daim oldu. Rasulullah onlar hakkında "ümmetimin Deccâl'a karşı en güçlü direniş gösterenleridir" buyurdu. Yine onların zekat malları geldiğinde Hz. Peygamber (sav) "bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu. Âişe'nin elinde Temîm oğullarından esir bir cariye vardı. Rasulullah (sav), Âişe'ye: "Bu kadını azat et, çünkü o İsmail'in neslindendir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Itk 13, 1/695
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
3. Umare b. Ka'ka' ed-Dabbî (Umare b. Ka'ka' b. Şübrüme)
4. Ebu Abdullah Cerir b. Abdulhamid ed-Dabbî (Cerir b. Abdülhamid b. Cerir b. Kurt b. Hilal b. Ekyes)
5. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Kıyamet, alametleri, Deccal
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Sosyal katmanlar, Kabileler, faziletleri
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muhammed b. Abdullah arasında inkıta vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32852, B003363
Hadis:
قَالَ الأَنْصَارِىُّ حَدَّثَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ أَمَّا كَثِيرُ بْنُ كَثِيرٍ فَحَدَّثَنِى قَالَ إِنِّى وَعُثْمَانَ بْنَ أَبِى سُلَيْمَانَ جُلُوسٌ مَعَ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ ، فَقَالَ مَا هَكَذَا حَدَّثَنِى ابْنُ عَبَّاسٍ قَالَ أَقْبَلَ إِبْرَاهِيمُ بِإِسْمَاعِيلَ وَأُمِّهِ عَلَيْهِمُ السَّلاَمُ وَهْىَ تُرْضِعُهُ ، مَعَهَا شَنَّةٌ - لَمْ يَرْفَعْهُ - ثُمَّ جَاءَ بِهَا إِبْرَاهِيمُ وَبِابْنِهَا إِسْمَاعِيلَ .
Tercemesi:
el-Ensârî Muhammed b. Abdillah şöyle dedi: Bize İbnu Cureyc tahdîs etti: Amma Kesîr ibnu Kesîr, bana tahdîs edip şöyle dedi: Ben Osmân b. Ebî Süleyman'la beraber, Saîd b. Cubeyr'in maiyyetinde oturmuştuk. Saîd b. Cubeyr: İbn Abbâs bana böyle tahdîs etmedi, fakat o şöyle söyledi, dedi: İbrâhîm, İsmâîl ve anası Hâcer ile Mekke'ye yöneldi. Hâcer, İsmail'i emziriyor hâldeydi. Kadının beraberinde bir su tulumu da vardı... O bu hadîsi Peygamber'e yükseltmedi.
Sonra İbrâhîm Hâcer'le ve emzirmekte olduğu bu oğlu îsmâîl ile beraber Mekke'ye geldi.
Açıklama:
Rivayet muallaktır; Buhari ile Muhammed b. Abdullah arasında inkıta vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ehadîsü'l-Enbiya 9, 1/872
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Kesir b. Kesir (Kesir b. Kesir b. Muttalib b. Ebu Vedâ'a)
4. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah el-Ensari (Muhammed b. Abdullah b. Müsenna b. Abdullah b. Enes b. Malik)
Konular:
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Peygamberler, yakınları, Hz. Hacer
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30021, İM002815
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَنْبَأَنَا سُفْيَانُ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ زِيَادِ بْنِ الْحُصَيْنِ عَنْ أَبِى الْعَالِيَةِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ مَرَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِنَفَرٍ يَرْمُونَ فَقَالَ « رَمْيًا بَنِى إِسْمَاعِيلَ فَإِنَّ أَبَاكُمْ كَانَ رَامِيًا » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Yahya, ona Abdürrezzâk, ona Süfyân, ona el-A'meş, ona Ziyâd b. Husayn, ona Ebu Âliye, ona da İbn Abbâs şöyle rivayet etmiştir:
Nebî (sav), (ok) atan bir topluluğun yanından geçip "İsmail oğulları! Atmaya devam edin! Nitekim atanız (İsmail) de atıcıydı" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Cihâd 19, /457
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Âliye er-Riyâhî (Rüfey' b. Mihrân)
3. Ziyad b. Husayn el-Hanzali (Ziyad b. Husayn b. Kays)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
7. Muhammed b. Yahya ez-Zühli (Muhammed b. Yahya b. Abdullah b. Halid)
Konular:
Cihad, cihada teşvik
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32854, B003365
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا أَبُو عَامِرٍ عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ عَمْرٍو قَالَ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ نَافِعٍ عَنْ كَثِيرِ بْنِ كَثِيرٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمَّا كَانَ بَيْنَ إِبْرَاهِيمَ وَبَيْنَ أَهْلِهِ مَا كَانَ ، خَرَجَ بِإِسْمَاعِيلَ وَأُمِّ إِسْمَاعِيلَ ، وَمَعَهُمْ شَنَّةٌ فِيهَا مَاءٌ ، فَجَعَلَتْ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ تَشْرَبُ مِنَ الشَّنَّةِ فَيَدِرُّ لَبَنُهَا عَلَى صَبِيِّهَا حَتَّى قَدِمَ مَكَّةَ ، فَوَضَعَهَا تَحْتَ دَوْحَةٍ ، ثُمَّ رَجَعَ إِبْرَاهِيمُ إِلَى أَهْلِهِ ، فَاتَّبَعَتْهُ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ ، حَتَّى لَمَّا بَلَغُوا كَدَاءً نَادَتْهُ مِنْ وَرَائِهِ يَا إِبْرَاهِيمُ إِلَى مَنْ تَتْرُكُنَا قَالَ إِلَى اللَّهِ . قَالَتْ رَضِيتُ بِاللَّهِ . قَالَ فَرَجَعَتْ فَجَعَلَتْ تَشْرَبُ مِنَ الشَّنَّةِ وَيَدِرُّ لَبَنُهَا عَلَى صَبِيِّهَا ، حَتَّى لَمَّا فَنِىَ الْمَاءُ قَالَتْ لَوْ ذَهَبْتُ فَنَظَرْتُ لَعَلِّى أُحِسُّ أَحَدًا . قَالَ فَذَهَبَتْ فَصَعِدَتِ الصَّفَا فَنَظَرَتْ وَنَظَرَتْ هَلْ تُحِسُّ أَحَدًا فَلَمْ تُحِسَّ أَحَدًا ، فَلَمَّا بَلَغَتِ الْوَادِىَ سَعَتْ وَأَتَتِ الْمَرْوَةَ فَفَعَلَتْ ذَلِكَ أَشْوَاطًا ، ثُمَّ قَالَتْ لَوْ ذَهَبْتُ فَنَظَرْتُ مَا فَعَلَ - تَعْنِى الصَّبِىَّ - فَذَهَبَتْ فَنَظَرَتْ ، فَإِذَا هُوَ عَلَى حَالِهِ كَأَنَّهُ يَنْشَغُ لِلْمَوْتِ ، فَلَمْ تُقِرَّهَا نَفْسُهَا ، فَقَالَتْ لَوْ ذَهَبْتُ فَنَظَرْتُ لَعَلِّى أُحِسُّ أَحَدًا ، فَذَهَبَتْ فَصَعِدَتِ الصَّفَا فَنَظَرَتْ وَنَظَرَتْ فَلَمْ تُحِسَّ أَحَدًا ، حَتَّى أَتَمَّتْ سَبْعًا ، ثُمَّ قَالَتْ لَوْ ذَهَبْتُ فَنَظَرْتُ مَا فَعَلَ ، فَإِذَا هِىَ بِصَوْتٍ فَقَالَتْ أَغِثْ إِنْ كَانَ عِنْدَكَ خَيْرٌ . فَإِذَا جِبْرِيلُ ، قَالَ فَقَالَ بِعَقِبِهِ هَكَذَا ، وَغَمَزَ عَقِبَهُ عَلَى الأَرْضِ ، قَالَ فَانْبَثَقَ الْمَاءُ ، فَدَهَشَتْ أُمُّ إِسْمَاعِيلَ فَجَعَلَتْ تَحْفِزُ . قَالَ فَقَالَ أَبُو الْقَاسِمِ صلى الله عليه وسلم « لَوْ تَرَكَتْهُ كَانَ الْمَاءُ ظَاهِرًا » . قَالَ فَجَعَلَتْ تَشْرَبُ مِنَ الْمَاءِ ، وَيَدِرُّ لَبَنُهَا عَلَى صَبِيِّهَا - قَالَ - فَمَرَّ نَاسٌ مِنْ جُرْهُمَ بِبَطْنِ الْوَادِى ، فَإِذَا هُمْ بِطَيْرٍ ، كَأَنَّهُمْ أَنْكَرُوا ذَاكَ ، وَقَالُوا مَا يَكُونُ الطَّيْرُ إِلاَّ عَلَى مَاءٍ . فَبَعَثُوا رَسُولَهُمْ ، فَنَظَرَ فَإِذَا هُمْ بِالْمَاءِ ، فَأَتَاهُمْ فَأَخْبَرَهُمْ فَأَتَوْا إِلَيْهَا ، فَقَالُوا يَا أُمَّ إِسْمَاعِيلَ ، أَتَأْذَنِينَ لَنَا أَنْ نَكُونَ مَعَكِ أَوْ نَسْكُنَ مَعَكِ فَبَلَغَ ابْنُهَا فَنَكَحَ فِيهِمُ امْرَأَةً ، قَالَ ثُمَّ إِنَّهُ بَدَا لإِبْرَاهِيمَ فَقَالَ لأَهْلِهِ إِنِّى مُطَّلِعٌ تَرِكَتِى . قَالَ فَجَاءَ فَسَلَّمَ فَقَالَ أَيْنَ إِسْمَاعِيلُ فَقَالَتِ امْرَأَتُهُ ذَهَبَ يَصِيدُ . قَالَ قُولِى لَهُ إِذَا جَاءَ غَيِّرْ عَتَبَةَ بَابِكَ . فَلَمَّا جَاءَ أَخْبَرَتْهُ قَالَ أَنْتِ ذَاكِ فَاذْهَبِى إِلَى أَهْلِكِ . قَالَ ثُمَّ إِنَّهُ بَدَا لإِبْرَاهِيمَ فَقَالَ لأَهْلِهِ إِنِّى مُطَّلِعٌ تَرِكَتِى . قَالَ فَجَاءَ فَقَالَ أَيْنَ إِسْمَاعِيلُ فَقَالَتِ امْرَأَتُهُ ذَهَبَ يَصِيدُ ، فَقَالَتْ أَلاَ تَنْزِلُ فَتَطْعَمَ وَتَشْرَبَ فَقَالَ وَمَا طَعَامُكُمْ وَمَا شَرَابُكُمْ قَالَتْ طَعَامُنَا اللَّحْمُ ، وَشَرَابُنَا الْمَاءُ . قَالَ اللَّهُمَّ بَارِكْ لَهُمْ فِى طَعَامِهِمْ وَشَرَابِهِمْ . قَالَ فَقَالَ أَبُو الْقَاسِمِ صلى الله عليه وسلم « بَرَكَةٌ بِدَعْوَةِ إِبْرَاهِيمَ » . قَالَ ثُمَّ إِنَّهُ بَدَا لإِبْرَاهِيمَ فَقَالَ لأَهْلِهِ إِنِّى مُطَّلِعٌ تَرِكَتِى . فَجَاءَ فَوَافَقَ إِسْمَاعِيلَ مِنْ وَرَاءِ زَمْزَمَ ، يُصْلِحُ نَبْلاً لَهُ ، فَقَالَ يَا إِسْمَاعِيلُ ، إِنَّ رَبَّكَ أَمَرَنِى أَنْ أَبْنِىَ لَهُ بَيْتًا . قَالَ أَطِعْ رَبَّكَ . قَالَ إِنَّهُ قَدْ أَمَرَنِى أَنْ تُعِينَنِى عَلَيْهِ . قَالَ إِذًا أَفْعَلَ . أَوْ كَمَا قَالَ . قَالَ فَقَامَا فَجَعَلَ إِبْرَاهِيمُ يَبْنِى ، وَإِسْمَاعِيلُ يُنَاوِلُهُ الْحِجَارَةَ ، وَيَقُولاَنِ ( رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) قَالَ حَتَّى ارْتَفَعَ الْبِنَاءُ وَضَعُفَ الشَّيْخُ عَلَى نَقْلِ الْحِجَارَةِ ، فَقَامَ عَلَى حَجَرِ الْمَقَامِ ، فَجَعَلَ يُنَاوِلُهُ الْحِجَارَةَ ، وَيَقُولاَنِ ( رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ) .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Ebu Âmir Abdulmelik b. Amr, ona İbrahim b. Nâfi‘, ona Kesir b. Kesir, ona Said b. Cübeyr’in rivâyet ettiğine göre İbn Abbas (r.anhumâ) dedi ki: İbrahim ile ailesi arasında olanlar olduktan sonra o da İsmail’i ve İsmail’in annesini alıp çıktı. Beraberlerinde içinde bir miktar su bulunan bir kırba vardı. İsmail’in annesi kırbadan su içmeye başladı, böylelikle de çocuğu için süt oluyordu. Nihâyet Mekke’ye geldi. İbrahim onu büyükçe bir ağacın altında bıraktı, sonra da ailesinin yanına geri döndü. İsmail’in annesi arkasından gitti. Kedâ denilen yere vardıklarında arkasından ona: Ey İbrahim, bizi kime bırakıyorsun, diye seslendi. O: Allah’a, dedi. İsmail’in annesi: Ben de (beni) Allah’a (bırakmana) razı oldum, dedi. Sonra tekrar geri dönüp kırbadan su içmeye ve çocuğu için o su dolayısıyla süt gelmeye başladı. Sonunda su bitince İsmail’in annesi: Bir gidip de baksam belki kimseleri görebilirim, dedi. Gitti Safa’nın üzerine çıktı, bir kimse görebilir mi diye baktıkça baktı, fakat hiçbir kimse göremedi, vadiye vardığı zaman koştu ve Merve’ye geldi. Aynı şeyi defalarca tekrar ederek gidip geldi, sonra: Bari gideyim de –küçük çocuğu kast ederek- o ne yaptı, bir göreyim deyip gitti ve onu gördü, onun olduğu gibi durduğunu, adeta ölüm baygınlığındaymış gibi hırıltı çıkardığını gördü. Fakat yine içten içe huzursuz oldu. Keşke gidip belki birisini görürüm diye baksam, dedi ve gidip Safa’ya çıktı, uzun uzun baktıkça baktı kimseyi göremedi. Sonunda bunu yedi defaya kadar tamamladı. Sonra: Bari gidip çocuğun ne yaptığını bir görsem, dedi. Ansızın bir ses işitti. O: Eğer yanında bir hayır varsa imdadımıza yetiş, dedi. Meğer gelen Cebrail imiş. (İbn Abbas) dedi ki: (Allah Rasulü) ayağının topuğuyla işaret ede¬rek gösterdi: Cibril ayağının topuğu ile yeri dürttü. Dedi ki: Akabin¬de hemen su fışkırdı. İsmail’in annesi dehşete düştü. Suyun önünde çukur yapmaya koyuldu. (İbn Abbas) dedi ki: (Ebu’l-Kasım) dedi ki: “Eğer onu (kendi haline) bırakmış olsaydı su açıkta görünür olacaktı.” (Devamla) dedi ki: (İsmail’in annesi) su içmeye başladı ve çocuğunun da sütü gelmeye devam etti, derken vadinin iç taraflarında Cürhümlülerden bir takım kimseler geçti. O sırada onlar bir takım kuşların dolanmakta olduğunu gördüler. Bunu garip karşılar gibi oldular ve: Bu kuşlar ancak su olan yerde bulunurlar deyip, elçilerini gönderdiler. O da duruma bakınca suyun yakınında olduklarını gördü. Elçileri yanlarına gidip, onlara durumu haber verdi, onlar da İsmail’in annesinin yanına geldiler.
-Ey İsmail’in annesi, seninle beraber olmamıza yahut da seninle beraber burada yerleşmemize izin verir misin? dediler.
Daha sonra oğlu buluğa erişti, onlardan bir kadın nikâhladı. Dedi ki: Sonra İbrahim’in kalbine onların yanına gitmek doğdu. Eşine: Ben geride bırakıp geldiklerimi gidip görmek istiyorum dedi. Gelip selam verdi ve (İsmail’in eşine): İsmail nerede? dedi. Onun hanımı: Avlanmaya gitti, dedi. İbrahim: O geldiği zaman ona kapının eşiğini değiştir, de, dedi. İsmail döndüğünde eşi ona durumu haber verdi. İsmail: O eşik sensin, haydi ailenin yanına git, dedi. (Devamla) dedi ki: Sonra tekrar İbrahim’in içine (çoluk çocuğunu görmek düşüncesi) doğdu ve eşine: Ben orada bıraktıklarımı gidip görmek istiyorum, dedi. İbrahim gelince: İsmail nerede? dedi. Eşi: Avlanmaya gitti, dedi. Eşi: İnip de bir şeyler yiyip, içmez misin? dedi. İbrahim: Ne yer ne içersiniz? deyince, kadın: Yediğimiz et, içtiğimiz de sudur, dedi. İbrahim: Allah’ım, yediklerini ve içtiklerini onlar için mübârek kıl, diye dua etti. (İbn Abbas) dedi ki: Bunun üzerine Ebu’lKasım (sav): “(Onların yiyeceklerinde) İbrahim’in duası sebebiyle bir bereket vardır” buyurdu. Daha sonra tekrar İbrahim’in içine oğlunu ziyaret etmek düşüncesi doğdu. Ben gidip bıraktıklarımı göreceğim, dedi. Mekke’ye geldiğinde İsmail ile Zemzemin arkasında rastlaştı, oklarını düzeltiyordu. İbrahim: Ey İsmail, Rabbim bana kendisi için bir ev yapmamı emretti, dedi. İsmail: Rabbine itaat et, dedi. İbrahim: O bana bunu yapmak için senin de bana yardımcı olmanı emretti, dedi. İsmail: O halde ben de yardım ederim, dedi –ya da bunun gibi bir söz söyledi.- (Devamla): Her ikisi de kalkıp işe koyuldular. İbrahim binayı yapmaya, İsmail de ona taş uzatmaya koyuldu, her ikisi de: “Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin” diyorlardı. Dedi ki: Nihâyet bina yükseldi, o yaşlı zat (İbrahim) taş taşımaktan yorulduğu için Makam(-ı İbrahim’deki) o taşın üzerine çıktı ve (bu halde iken, İsmail) ona taşları vermeye devam etti. Her ikisi de: “Rabbimiz bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin” (Bakara, 2/127) diye dua ediyorlardı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Ehadîsü'l-Enbiya 9, 1/874
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Kesir b. Kesir (Kesir b. Kesir b. Muttalib b. Ebu Vedâ'a)
4. İbrahim b. Nafi' el-Mahzumi (Ebu İshak İbrahim b. Nafi')
5. Ebu Âmir Abdülmelik b. Amr el-Kaysî (Abdülmelik b. Amr)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
DUA ZAMAN VE MEKAN İLİŞKİSİ
Hac, Sa'y etmek
Hac, Safa ve Merve
KABE
Kabe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşası
Peygamberler, Hz. İbrahim, Eşi Hacer ve oğlu İsmail'i Mekke'ye götürmesi
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli
Peygamberler, yakınları, Hz. Hacer
Sosyal Katmanlar, Cürhümlüler
Umre
Zemzem, suyun hikayesi, özellikleri, vs.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
45083, HM003444
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخبرنَا سُفْيَانُ عَنِ الْأَعْمَشِ عَنْ زِيَادِ بْنِ حُصَيْنٍ عَنْ أَبِي الْعَالِيَةِ عَنْ ابْنِ عَبَّاسِ قَالَ
مَرَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِنَفَرٍ يَرْمُونَ فَقَالَ رَمْيًا بَنِي إِسْمَاعِيلَ فَإِنَّ أَبَاكُمْ كَانَ رَامِيًا
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib 3444, 1/909
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Âliye er-Riyâhî (Rüfey' b. Mihrân)
3. Ziyad b. Husayn el-Hanzali (Ziyad b. Husayn b. Kays)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
Konular:
Cihad, cihada teşvik
Eğlence, Spor yapma, güreş vs. gibi
Peygamberler, Hz. İsmail ve nesli