333 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. Musa el-Ensârî, ona Ma'n, ona Mâlik b. Enes, ona Yezid b. Abdullah b. Hâd, ona Muhammed b. İbrahim, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günü olup Adem, o günde yaratılmış, o günde cennete konmuş ve o günde oradan indirilmiştir. O günde öyle bir saat vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte namaz kılar halde Allah’tan bir şey isterse, Allah ona mutlaka verir." "Ebu Hureyre der ki: Abdullah b. Selâm ile karşılaşıp ona bu hadisi söyledim, bana 'ben bu saati biliyorum' dedi. Ben 'Bana onu haber ver, bana cimrilik etme' dedim. Abdullah da 'O saat, ikindiden güneşin batışına kadarki süredir' dedi. Ben 'nasıl ikindiden sonra olabilir? Hâlbuki Rasulullah (sav), 'Müslüman bir kul namaz kılarken o denk geldiğinde' buyurmuştur. (İkindiden sonraki) bu vakitte ise namaz kılınmaz' dedim. Abdullah b. Selam 'Hz. Peygamber (sav), 'Kim namaz kılar da kıldığı yerden ayrılmadan, oturduğu yerde diğer namazı beklerse, o kimse namaz da imiş gibi sayılır' buyurmadı mı?' dedi. Ben 'Evet (buyurdu)' dedim. O da 'İşte o saat budur' dedi." [Ebu İsa der ki: Bu hadiste uzun bir kıssa anlatılmıştır. ] [Ebu İsa der ki: Bu, hasen-sahih bir hadistir. Hadisteki 'وَلاَ تَضْنَنْ' ifadesi, 'cimrilik etme' demektedir. '(الضَّنُّ), 'cimrilik' ve 'الظَّنِينُ ' ise suçlanan, itham edilen' demektir.]
(Bize) Abdurrahman, ona Mâlik, Yezîd b. Abdullah b. el-Hâd, ona Muhammed b. İbrâhîm b. Hâris et-Teymî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf, ona da Ebu Hüreyre şöyle demiştir: "Tûr’a çıktım, orada Ka'b el-Ahbâr’a rastladım ve onunla oturdum. O bana Tevrat’tan (bir şeyler) anlattı, ben de ona Rasulullah’tan (sav) (hadislerinden) rivayet ettim. Rivayet ettiğim şeyler arasında Hz. Peygamber'in (sav) 'Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür. O gün Âdem yaratıldı, o gün cennetten indirildi, o gün tevbesi kabul edildi, o gün vefat etti ve kıyamet o gün kopacaktır. Cuma günü, cinler ve insanlar hariç, bütün canlılar şafak vaktinden güneş doğuncaya kadar, acaba kıyamet kopacak mı diye korkularından kulaklarını verip dinlerler. O günde öyle bir saat vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte namaz kılar halde Allah’tan bir şey isterse, Allah ona mutlaka verir' buyurduğunu da söyledim. Kâ'b 'Bu, her yıl bir gündür' dedi. Ben de 'Hayır, her Cuma’dır' dedim. Bunun üzerine Kâ'b Tevrat’ı okudu ve 'Rasûlullah doğru söylemiştir (bu her Cuma’dır)' dedi. Ebu Hüreyre der ki: Sonra Abdullah b. Selâm’a rastladım. Ona Ka'b ile olan sohbetimi ve Cuma günü hakkında ona anlattıklarımı aktardım ve 'Kâ'b, bunun her yıl bir gün olduğunu söyledi' dedim. Abdullah b. Selâm 'Kâ‘b yanlış söylemiş' dedi. Ben de 'Sonra Ka'b Tevrat’ı okudu ve 'Hayır, bu her Cuma’dır' diye düzeltti' dedim. Abdullah b. Selâm 'Ka'b doğru söyledi' dedi."
Bize Affân, Hammâd b. Seleme, ona Kays b. Sa'd, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Şam’a geldim, Ka'b ile karşılaştım. O bana Tevrat'tan anlatıyor, ben de ona Allah Rasulü'nden (sav) anlatıyordum. Cuma gününe dair söze gelince, ben, Allah Rasulü’nün (sav) 'Cuma’da öyle bir saat vardır ki, o saate rastlayıp Allah’tan bir hayır dileyen hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah ona istediğini vermiş olmasın' buyurduğunu ona haber verdim. Ka'b 'Allah ve Rasulü (sav) doğru söylemiştir, o saat, yılda bir keredir' dedi. 'Hayır' dedim. Ka'b bir süre düşündü, sonra 'Allah ve Rasulü (sav) doğru söylemiştir, o ayda bir keredir' dedi. 'Hayır' dedim. Yine biraz düşündü ve 'Allah ve Rasulü (sav) doğru söylemiştir, o her Cuma günüdür' dedi, ben de 'Evet' dedim. Ka'b, ‘(Cuma günü) hangi gündür biliyor musun?' dedi. Ben, 'Hangi gün?' dedim, bana şöyle cevap verdi: O günde Allah Âdem’i yarattı. O günde kıyamet kopacaktır. O günde, cinler ve insanlar hariç, bütün canlılar acaba kıyamet kopacak mı diye korkularından kulaklarını verip dinlerler. Medine’ye dönünce, Abdullah b. Selâm’a, Ka'b’ın sözünü haber verdim. 'Ka'b yanlış söyledi' dedi. Ben 'Ama sonra benim dediğime döndü' dedim. (İbn Selâm bana) 'Hangi saat olduğunu biliyor musun?' dedi. 'Hayır' dedim ve ısrarla 'Bana söyle, bana söyle!' diye yalvardım 'O, ikindi ile akşam arasıdır' dedi. 'Nasıl olur? O vakitte namaz yok?' dedim şöyle dedi: Peygamber’in (sav) 'Kişi, namazını beklediği sürece, namazgâhında bulunduğu müddetçe namazdadır' buyruğunu işitmedin mi?"