حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ تَزَوَّجَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مَيْمُونَةَ وَهْوَ مُحْرِمٌ ، وَبَنَى بِهَا وَهْوَ حَلاَلٌ وَمَاتَتْ بِسَرِفَ .
Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb, ona Eyyüb, ona İkrime, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav), Meymûne ile ihramlı iken evlenmiş, ihramdan çıktıktan sonra da gerdeğe girmiştir.
(Daha sonra) Meymûne Serif denilen yerde vefat etmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33704, B004258
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ تَزَوَّجَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مَيْمُونَةَ وَهْوَ مُحْرِمٌ ، وَبَنَى بِهَا وَهْوَ حَلاَلٌ وَمَاتَتْ بِسَرِفَ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb, ona Eyyüb, ona İkrime, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav), Meymûne ile ihramlı iken evlenmiş, ihramdan çıktıktan sonra da gerdeğe girmiştir.
(Daha sonra) Meymûne Serif denilen yerde vefat etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 43, 2/102
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. İkrime Mevla İbn Abbas (İkrime)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Bekir Vüheyb b. Hâlid el-Bâhilî (Vüheyb b. Hâlid b. Aclân)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Bize Abdurrahman, ona Süfyan, ona Seleme, ona Küreyb, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etti:
Ben bir gece (teyzem) Meymûne'nin yanında kalmıştım. Geceleyin Rasulullah (sav) kalktı, ihtiyacını giderdi, yüzünü ve ellerini yıkadı, [sonra uyudu]. Bir müddet sonra tekrar kalktı, su tulumunu aldı, tulumun ağzındaki bağı çözdü. Sonra orta yollu bir abdest aldı, yani suyu çok kullanmadan ve onu organlara da tam ulaştırarak bir abdest aldı. Sonra namaza durdu. Ben de kalktım ve Hz. Peygamber'in (sav) benim kendisini takip ettiğimi bilmesini istemediğim için uykudan yeni uyanıyormuş gibi gerindim. Abdest aldım. Rasulullah (sav) namaza durdu, ben de onun sol tarafında namaza durdum. Rasulullah (sav) benim kulağımdan tuttu ve sağ tarafına geçirdi. Toplamda on üç rekât namaz kıldı. Sonra yatıp uyudu, hatta horladı. Kendisi uyuduğu zaman horlardı. Sonra Bilâl gelip namaz vaktini haber verdi. Hz. Peygamber (sav) bu sefer abdest almadan namaz kıldı. Duasında da şunları söylüyordu:
"Allah’ım! Kalbimde bir nur kıl, gözümde de bir nur, kulağımda da bir nur, sağımda bir nur, solumda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur kıl ve benim nurumu büyüt!"
Ravi Küreyb şöyle demiştir: Bu kelimelerden (veya nurlardan) yedisi tâbuttadır (yani kalbin tabutu gibi olan bedendedir). Sonra ben İbn Abbâs'ın oğullarından bir adamla karşılaştım. O bana bu duâ kelimelerini rivayet etti, ayrıca, "Sinirlerimde, etimde, kanımda, saçımda ve bedenime/cildimde" (nur ver) kelimelerini de zikretti, bunun dışında iki haslet daha (kemik ve ilik) söyledi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
42570, HM003194
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ سَلَمَةَ عَنْ كُرَيْبٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ
بِتُّ عِنْدَ خَالَتِي مَيْمُونَةَ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ اللَّيْلِ فَأَتَى حَاجَتَهُ ثُمَّ غَسَلَ وَجْهَهُ وَيَدَيْهِ ثُمَّ قَامَ فَأَتَى الْقِرْبَةَ فَأَطْلَقَ شِنَاقَهَا ثُمَّ تَوَضَّأَ وُضُوءًا بَيْنَ الْوُضُوءَيْنِ لَمْ يُكْثِرْ وَقَدْ أَبْلَغَ ثُمَّ قَامَ فَصَلَّى فَقُمْتُ فَتَمَطَّأْتُ كَرَاهِيَةَ أَنْ يَرَى أَنِّي كُنْتُ أَرْتَقِبُهُ فَتَوَضَّأْتُ فَقَامَ يُصَلِّي فَقُمْتُ عَنْ يَسَارِهِ فَأَخَذَنِي بِأُذُنِي فَأَدَارَنِي عَنْ يَمِينِهِ فَتَتَامَّتْ صَلَاةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ اللَّيْلِ ثَلَاثَ عَشْرَةَ رَكْعَةً ثُمَّ اضْطَجَعَ فَنَامَ حَتَّى نَفَخَ وَكَانَ إِذَا نَامَ نَفَخَ فَأَتَاهُ بِلَالٌ فَآذَنَهُ بِالصَّلَاةِ فَقَامَ فَصَلَّى وَلَمْ يَتَوَضَّأْ وَكَانَ يَقُولُ فِي دُعَائِهِ:
"اللَّهُمَّ اجْعَلْ فِي قَلْبِي نُورًا وَفِي بَصَرِي نُورًا وَفِي سَمْعِي نُورًا وَعَنْ يَمِينِي نُورًا وَعَنْ يَسَارِي نُورًا وَمِنْ فَوْقِي نُورًا وَمِنْ تَحْتِي نُورًا وَمِنْ أَمَامِي نُورًا وَمِنْ خَلْفِي نُورًا وَأَعْظِمْ لِي نُورًا" قَالَ كُرَيْبٌ وَسَبْعٌ فِي التَّابُوتِ
قَالَ فَلَقِيتُ بَعْضَ وَلَدِ الْعَبَّاسِ فَحَدَّثَنِي بِهِنَّ فَذَكَرَ عَصَبِي وَلَحْمِي وَدَمِي وَشَعْرِي وَبَشَرِي قَالَ وَذَكَرَ خَصْلَتَيْنِ
Tercemesi:
Bize Abdurrahman, ona Süfyan, ona Seleme, ona Küreyb, ona da İbn Abbas (ra) şöyle rivayet etti:
Ben bir gece (teyzem) Meymûne'nin yanında kalmıştım. Geceleyin Rasulullah (sav) kalktı, ihtiyacını giderdi, yüzünü ve ellerini yıkadı, [sonra uyudu]. Bir müddet sonra tekrar kalktı, su tulumunu aldı, tulumun ağzındaki bağı çözdü. Sonra orta yollu bir abdest aldı, yani suyu çok kullanmadan ve onu organlara da tam ulaştırarak bir abdest aldı. Sonra namaza durdu. Ben de kalktım ve Hz. Peygamber'in (sav) benim kendisini takip ettiğimi bilmesini istemediğim için uykudan yeni uyanıyormuş gibi gerindim. Abdest aldım. Rasulullah (sav) namaza durdu, ben de onun sol tarafında namaza durdum. Rasulullah (sav) benim kulağımdan tuttu ve sağ tarafına geçirdi. Toplamda on üç rekât namaz kıldı. Sonra yatıp uyudu, hatta horladı. Kendisi uyuduğu zaman horlardı. Sonra Bilâl gelip namaz vaktini haber verdi. Hz. Peygamber (sav) bu sefer abdest almadan namaz kıldı. Duasında da şunları söylüyordu:
"Allah’ım! Kalbimde bir nur kıl, gözümde de bir nur, kulağımda da bir nur, sağımda bir nur, solumda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur kıl ve benim nurumu büyüt!"
Ravi Küreyb şöyle demiştir: Bu kelimelerden (veya nurlardan) yedisi tâbuttadır (yani kalbin tabutu gibi olan bedendedir). Sonra ben İbn Abbâs'ın oğullarından bir adamla karşılaştım. O bana bu duâ kelimelerini rivayet etti, ayrıca, "Sinirlerimde, etimde, kanımda, saçımda ve bedenime/cildimde" (nur ver) kelimelerini de zikretti, bunun dışında iki haslet daha (kemik ve ilik) söyledi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib 3194, 1/862
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
3. Seleme b. Küheyl el-Hadramî (Seleme b. Küheyl b. Husayn)
4. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
5. Ebu Said Abdurrahman b. Mehdî el-Anberî (Abdurrahman b. Mehdi b. Hassân b. Abdurrahman)
Konular:
Abdest, bozan şeyler
Abdest, bozmayan şeyler
Abdest, tuvaletten sonra abdest almak gerekir mi?
Abdest, uykudan dolayı
Hz. Peygamber, çocuk sevgisi
Hz. Peygamber, çocuklara verdiği önem
Hz. Peygamber, duaları
Hz. Peygamber, ev hayatı
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Hz. Peygamber, namaz kılış şekli
İbadet, Hz. Peygamber'in gece ibadeti
Namaz, evlerde
Namaz, önce tuvalet ihtiyacını gidermek
Namaz, saf tutma ve düzeni
Namaz, Teheccüt namazı
Temizlik, tuvaletten sonra
Temizlik, uyanınca elleri yıkamak,
Vitir Namazı, Vitir namazı
Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi."
Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı."
Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu."
Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu."
Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım."
"Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
81011, MA009754
Hadis:
عَبدُ الرَّزَّاقِ عَن مَعمَرٍ عَنِ الزُّهْرِيِّ قَالَ: أَخبَرَنِي أَبُو بَكرِ بنُ عَبدِ الرَّحمٰنِ بنِ الحَارِثِ بنِ هِشَامٍ، عَن أَسمَاءَ بنتِ عُمَيسٍ، قَالَت: أَوَّلُ مَا اشتَكَى رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي بَيتِ مَيمُونَةَ، فَاشتَدَّ مَرضُهُ حَتّى أُغمِيَ عَلَيهِ. قَالَ: فَتَشَاوَرَ نِسَاؤُهُ فِي لَدِّهِ، فَلَدُّوهُ، فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ: «هَذَا فِعلُ نِسَاءٍ جِئنَ مِن هَؤُلَاءِ» – وَأَشَارَ إِلَى أَرضِ الحَبَشَةِ – وَكَانَت أَسمَاءُ بنتُ عُمَيسٍ فِيهِنَّ. قَالُوا: كُنَّا نَتَّهِمُ بِكَ ذَاتَ الجَنبِ يَا رَسُولَ اللهِ! قَالَ: «إِنَّ ذَٰلِكَ لَدَاءٌ مَا كَانَ اللهُ لِيَقدِفَنِي بِهِ، لَا يَبقَيَنَّ فِي البَيتِ أَحَدٌ إِلَّا لُدَّ، إِلَّا عَمّ رَسُولِ اللهِ ﷺ» – يَعني العَبَّاسَ – قَالَت: فَلَقَد لُدَّت مَيمُونَةُ يَومَئِذٍ، وَإِنَّهَا لَصَائِمَةٌ، لِعَزِيمَةِ رَسُولِ اللهِ ﷺ. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُبَيدُ اللهِ بنُ عَبدِ اللهِ بنِ عُتبَةَ أَنَّ عَائِشَةَ أَخبَرَتهُ، قَالَت: أَوَّلُ مَا اشتَكَى رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي بَيتِ مَيمُونَةَ، فَاستَأذَنَ أَزوَاجَهُ أَن يُمَرَّضَ فِي بَيتِي، فَأَذِنَّ لَهُ، قَالَت: فَخَرَجَ وَيَدٌ لَهُ عَلَى الفَضلِ بنِ العَبَّاسِ، وَيَدٌ أُخرَى عَلَى يَدِ رَجُلٍ آخَرَ، وَهُوَ يَخُطُّ بِرِجلَيهِ فِي الأَرضِ. قَالَ عُبَيدُ اللهِ: فَحَدَّثتُ بِهِ ابنَ عَبَّاسٍ، فَقَالَ: أَتَدرِي مَنِ الرَّجُلُ الَّذِي لَم تُسَمِّ عَائِشَةُ؟ هُوَ عَلِيُّ بنُ أَبِي طَالِبٍ، وَلَكِن عَائِشَةَ لَا تَطِيبُ نَفسًا بِخَيرٍ.
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُرْوَةُ عَن غَيرِهِ عَن عَائِشَةَ، قَالَت: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي مَرضِهِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ: «صُبُّوا عَلَيَّ مِن سَبعِ قِرَبٍ لَم تُحَلَّ أَوكِيَتُهُنَّ، لَعَلِّي أَستَرِيحُ، فَأَعْهَدَ إِلَى النَّاسِ». قَالَت عَائِشَةُ: فَأَجلَسنَاهُ فِي مِخضَبٍ لِحفصَةَ مِن نُحَاسٍ، وَسَكَبنَا عَلَيهِ المَاءَ، حَتَّى طَفِقَ يُشِيرُ إِلَينَا أَن قَد فَعَلتُنَّ، ثُمَّ خَرَجَ.
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عَبدُ الرَّحمٰنِ بنُ كَعبِ بنِ مَالِكٍ – وَكَانَ أَبُوهُ أَحَدَ الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ تُيبَ عَلَيهِم – عَن رَجُلٍ مِن أَصحَابِ النَّبِيِّ ﷺ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ قَامَ يَومَئِذٍ خَطِيبًا، فَحَمِدَ اللهَ وَأَثنَى عَلَيهِ، وَاستَغفَرَ لِلشُّهَدَاءِ الَّذِينَ قُتِلُوا يَومَ أُحُدٍ، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّكُم يَا مَعشَرَ المُهَاجِرِينَ! إِنَّكُم تَزِيدُونَ، وَالأَنصَارُ لَا يَزِيدُونَ، الأَنصَارُ عَيبَتِي الَّتِي أَوَيتُ إِلَيهَا، فَأَكرِمُوا كَرِيمَهُم، وَتَجَاوَزُوا عَن مُسِيئِهِم». قَالَ الزُّهْرِيُّ: سَمِعتُ رَجُلًا يَذكُرُ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ قَالَ: «إِنَّ عَبدًا خَيَّرَهُ رَبُّهُ بَينَ الدُّنيَا وَالآخِرَةِ، فَاختَارَ مَا عِندَ رَبِّهِ». فَفَطِنَ أَبُو بَكرٍ أَنَّهُ يُرِيدُ نَفسَهُ، فَبَكَى، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ ﷺ: «عَلَى رِسلِكَ»، ثُمَّ قَالَ: «سُدُّوا هَذِهِ الأَبوَابَ الشَّارِعَةَ فِي المَسجِدِ، إِلَّا بَابَ أَبِي بَكرٍ رَحِمَهُ اللهُ، فَإِنِّي لَا أَعلَمُ رَجُلًا أَحسَنَ يَدًا عِندِي مِنَ الصَّحَابَةِ مِن أَبِي بَكرٍ».
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُبَيدُ اللهِ بنُ عَبدِ اللهِ بنِ عُتبَةَ أَنَّ عَائِشَةَ وَابنَ عَبَّاسٍ أَخبَرَاهُ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ حِينَ نَزَلَ بِهِ جَعَلَ يُلقِي خَمِيصَةً لَهُ عَلَى وَجهِهِ، فَإِذَا اغتَمَّ كَشَفَهَا عَن وَجهِهِ، وَهُوَ يَقُولُ: «لَعنَةُ اللهِ عَلَى اليَهُودِ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنبِيَائِهِم مَسَاجِدَ». قَالَ: تَقُولُ عَائِشَةُ: يُحَذِّرُ مِثلَ الَّذِي فَعَلُوا.
قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِعَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ: «مُرِ النَّاسَ فَلْيُصَلُّوا»، فَخَرَجَ عَبْدُ اللهِ بْنُ زَمْعَةَ، فَلَقِيَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، فَقَالَ: صَلِّ بِالنَّاسِ، فَصَلَّى عُمَرُ بِالنَّاسِ، فَجَهَرَ بِصَوْتِهِ – وَكَانَ جَهِيرَ الصَّوْتِ – فَسَمِعَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: «أَلَيْسَ هَذَا صَوْتَ عُمَرَ؟» قَالُوا: بَلَى، يَا رَسُولَ اللهِ، فَقَالَ: «يَأْبَى اللهُ ذَلِكَ وَالْمُؤْمِنُونَ، لِيُصَلِّ بِالنَّاسِ أَبُو بَكْرٍ». فَقَالَ عُمَرُ لِعَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ: بِئْسَ مَا صَنَعْتَ، كُنْتُ أَرَى أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَرَكَ أَنْ تَأْمُرَنِي. قَالَ: لَا وَاللهِ، مَا أَمَرَنِي أَنْ آمُرَ أَحَدًا. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي عَبْدُ اللهِ بْنُ عُمَرَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ». قَالَتْ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ رَقِيقٌ، إِذَا قَرَأَ الْقُرْآنَ لَا يَمْلِكُ دَمْعَهُ، فَلَوْ أَمَرْتَ غَيْرَ أَبَا بَكْرٍ؟ قَالَتْ: وَاللهِ مَا بِي إِلَّا كَرَاهِيَةُ أَنْ يَتَشَاءَمَ النَّاسُ بِأَوَّلِ مَنْ يَقُومُ فِي مَقَامِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. قَالَتْ: فَرَاجَعْتُهُ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلَاثًا، فَقَالَ: «لِيُصَلِّ بِالنَّاسِ أَبُو بَكْرٍ، فَإِنَّكُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ». قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ قَالَ: لَمَّا كَانَ يَوْمُ الِاثْنَيْنِ، كَشَفَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سِتْرَ الْحُجْرَةِ، فَرَأَى أَبَا بَكْرٍ وَهُوَ يُصَلِّي بِالنَّاسِ، قَالَ: فَنَظَرْتُ إِلَى وَجْهِهِ كَأَنَّهُ وَرَقَةُ مُصْحَفٍ، وَهُوَ يَتَبَسَّمُ، قَالَ: وَكَدْنَا أَنْ نَفْتَتِنَ فِي صَلَاتِنَا فَرَحًا بِرُؤْيَةِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَإِذَا أَبُو بَكْرٍ يَدُورُ يَنْكُصُ، فَأَشَارَ إِلَيْهِ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنْ كَمَا أَنْتَ، ثُمَّ أَرْخَى السِّتْرَ، فَقُبِضَ مِنْ يَوْمِهِ ذَلِكَ. وَقَامَ عُمَرُ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ، وَلَكِنْ رَبَّهُ أَرْسَلَ إِلَيْهِ كَمَا أَرْسَلَ إِلَى مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً عَنْ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً، وَاللهِ إِنِّي لَأَرْجُو أَنْ يَعِيشَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ رِجَالٍ مِنَ الْمُنَافِقِينَ وَأَلْسِنَتَهُمْ، يَقُولُونَ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ مَاتَ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَأَخْبَرَنِي أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ قَالَ: قَالَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ: وَاللهِ لَأَعْلَمَنَّ مَا بَقَاءُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِينَا. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، لَوِ اتَّخَذْتَ شَيْئًا تَجْلِسُ عَلَيْهِ يَدْفَعُ عَنْكَ الْغُبَارُ وَيَرُدُّ عَنْكَ الْخَصْمُ؟ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَأَدَعَنَّهُمْ يُنَازِعُونِي رِدَائِي، وَيَطَؤُونَ عَقِبِي، وَيَغْشَانِي غُبَارُهُمْ، حَتَّى يَكُونَ اللهُ يُرِيحُنِي مِنْهُمْ»، فَعَلِمْتُ أَنَّ بَقَاءَهُ فِينَا قَلِيلٌ.
قَالَ: فَلَمَّا تُوُفِّيَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَامَ عُمَرُ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ، وَلَكِنْ صُعِقَ كَمَا صُعِقَ مُوسَى، وَاللهِ إِنِّي لَأَرْجُو أَنْ يَعِيشَ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ رِجَالٍ وَأَلْسِنَتَهُمْ مِنَ الْمُنَافِقِينَ، يَقُولُونَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ مَاتَ. فَقَامَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَقَالَ: أَيُّهَا النَّاسُ، هَلْ عِنْدَ أَحَدٍ مِنْكُمْ عَهْدٌ أَوْ عَقْدٌ مِنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالُوا: اللَّهُمَّ لَا. قَالَ: فَإِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ حَتَّى وَصَلَ الْحِبَالَ، ثُمَّ حَارَبَ، وَوَاصَلَ، وَسَالَمَ، وَنَكَحَ النِّسَاءَ، وَطَلَّقَ، وَتَرَكُكُمْ عَلَى حُجَّةٍ بَيِّنَةٍ وَطَرِيقٍ نَاهِجَةٍ، فَإِنْ يَكُ مَا يَقُولُ ابْنُ الْخَطَّابِ حَقًّا، فَإِنَّهُ لَنْ يَعْجِزَ اللهُ أَنْ يَحْثُوَ عَنْهُ فَيُخْرِجَهُ إِلَيْنَا، وَإِلَّا فَخَلُّوا بَيْنَنَا وَبَيْنَ صَاحِبِنَا، فَإِنَّهُ يَأْسَنُ كَمَا يَأْسَنُ النَّاسُ. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي ابْنُ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: خَرَجَ الْعَبَّاسُ وَعَلِيٌّ مِنْ عِنْدِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مَرَضِهِ، فَلَقِيَهُمَا رَجُلٌ فَقَالَ: كَيْفَ أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَا أَبَا حَسَنٍ؟ فَقَالَ: أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَارِئًا. فَقَالَ الْعَبَّاسُ لِعَلِيٍّ: أَنْتَ بَعْدَ ثَلَاثٍ لَعَبْدُ الْعَصَا، ثُمَّ حَلَّ بِهِ، فَقَالَ: إِنَّهُ يُخَيَّلُ إِلَيَّ أَنِّي لَأَعْرِفُ وُجُوهَ بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ عِنْدَ الْمَوْتِ، وَإِنِّي خَائِفٌ أَلَّا يَقُومَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ وَجَعِهِ هَذَا، فَاذْهَبْ بِنَا إِلَيْهِ فَلْنَسْأَلْهُ، فَإِنْ يَكُ هَذَا الْأَمْرُ إِلَيْنَا عَلِمْنَا ذَلِكَ، وَإِلَّا يَكُ إِلَيْنَا أَمَرْنَاهُ أَنْ يَسْتَوْصِيَ بِنَا خَيْرًا. فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ: أَرَأَيْتَ إِذَا جِئْنَاهُ فَلَمْ يُعْطِنَاهَا، أَتَرَى النَّاسَ أَنْ يُعْطُونَاهَا؟ وَاللهِ لَا أَسْأَلُهَا إِيَّاهَا أَبَدًا. قَالَ الزُّهْرِيُّ: قَالَتْ عَائِشَةُ: فَلَمَّا اشْتَدَّ مَرَضُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «فِي الرَّفِيقِ الْأَعْلَى»، ثَلَاثَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ قُبِضَ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَسَمِعْتُ قَتَادَةَ يَقُولُ: آخِرُ شَيْءٍ تَكَلَّمَ بِهِ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «اتَّقُوا اللهَ فِي النِّسَاءِ، وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ».
Tercemesi:
Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi."
Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı."
Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu."
Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu."
Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım."
"Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Meğâzî 9754, 5/428
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
Konular:
Ensar, Ensara kin beslemek
Gülmek, Hz. Peygamber'in gülmesi
Günah, İsrailoğullarının günahları
Hastalık, Hz. Peygamber döneminde
Hz. Peygamber, evindeki eşyalar
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Kabir, Türbe, kabirlerin / türbelerin mescid haline getirilmesi
Kadın, değeri ve konumu
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Kültürel Hayat, eşyalar, ev eşyaları vb.
Sahabe, fazilet sıralaması
Sahabe, Hz. Peygamber'e itirazları
Sahabe, Hz. Peygamberin, sahabenin vs. sahabelerle ilgili değerlendirmeleri
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
أَخْبَرَنَا أَبُو دَاوُدَ سُلَيْمَانُ بْنُ سَيْفٍ قَالَ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ قَالَ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ عَنْ عَطَاءٍ قَالَ حَضَرْنَا مَعَ ابْنِ عَبَّاسٍ جَنَازَةَ مَيْمُونَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِسَرِفَ فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ هَذِهِ مَيْمُونَةُ إِذَا رَفَعْتُمْ جَنَازَتَهَا فَلاَ تُزَعْزِعُوهَا وَلاَ تُزَلْزِلُوهَا فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ مَعَهُ تِسْعُ نِسْوَةٍ فَكَانَ يَقْسِمُ لِثَمَانٍ وَوَاحِدَةٌ لَمْ يَكُنْ يَقْسِمُ لَهَا .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
26858, N003198
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو دَاوُدَ سُلَيْمَانُ بْنُ سَيْفٍ قَالَ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ قَالَ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ عَنْ عَطَاءٍ قَالَ حَضَرْنَا مَعَ ابْنِ عَبَّاسٍ جَنَازَةَ مَيْمُونَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِسَرِفَ فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ هَذِهِ مَيْمُونَةُ إِذَا رَفَعْتُمْ جَنَازَتَهَا فَلاَ تُزَعْزِعُوهَا وَلاَ تُزَلْزِلُوهَا فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ مَعَهُ تِسْعُ نِسْوَةٍ فَكَانَ يَقْسِمُ لِثَمَانٍ وَوَاحِدَةٌ لَمْ يَكُنْ يَقْسِمُ لَهَا .
Tercemesi:
Bize Ebu Davud Süleyman b. Seyf, ona Cafer b. Avn, on İbn Cüreyc, ona da Ata şöyle nakletmiştir: 'Serif'te İbn Abbas ile birlikte Meymune'nin cenazesinde bulunduk. İbn Abbas: 'Bu, Nebi'nin (sav) zevcesidir. Cenazesini omzunuza aldığınızda sakın onu sallamayın ve sarsmayın. Nebi'nin (sav) nikahı altında dokuz hanımı vardı. Günleri sekizi arasında paylaştırır birisine pay ayırmazdı'
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Nikah 1, /2294
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Muhammed Ata b. Ebu Rabah el-Kuraşî (Ata b. Eslem)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Avn Cafer b. Avn el-Kuraşî (Cafer b. Avn b. Cafer b. Amr b. Hurets b. Osman b. Amr b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm)
5. Süleyman b. Seyf et-Taî (Süleyman b. Seyf b. Yahya)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Hz. Peygamber, hanımları, Sevde
Saygı, müminlerin annelerine karşı saygılı olmak
عبد الرزاق عن ابن عيينة عن عبد الله بن عبد الله بن أخي يزيد بن الاصم [ عن عمه ] قال : ماتت ميمونة زوج النبي صلى الله عليه وسلم بسرف ، فأخذت ردائي فبسطته تحتها ، فأخذه ابن عباس فرمى به.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
95441, MA006390
Hadis:
عبد الرزاق عن ابن عيينة عن عبد الله بن عبد الله بن أخي يزيد بن الاصم [ عن عمه ] قال : ماتت ميمونة زوج النبي صلى الله عليه وسلم بسرف ، فأخذت ردائي فبسطته تحتها ، فأخذه ابن عباس فرمى به.
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Cenâiz 6390, 3/478
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Yezid b. Esam el-Amirî (Abduamr b. Ades b. Ubade b. Bekkâ b. Âmir)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
İlim, Abdullah b. Abbas'ın sahip olduğu ilim
أخبرنا عبد الرزاق قال : أخبرنا مالك عن مخرمة بن سليمان عن كريب أن ابن عباس أخبره أنه بات عند خالته ميمونة قال : فاضطجعت في عرض الوسادة ، واضطجع النبي صلى الله عليه وسلم وأهله في طولها ، فبات حتى انتصف الليل ، أو قبله بقليل أو بعده بقليل ، ثم استيقظ النبي صلى الله عليه وسلم فجلس فمسح النوم عن وجهه ، ثم قرأ العشر الايات الخواتم من سورة آل عمران ، ثم قام النبي صلى الله عليه وسلم إلى شن معلقة ، فتوضأ فأحسن الوضوء ، ثم قام فصلى فقمت فصنعت [ مثل ما صنع ، ثم ذهبت ] إلى جنبه ، فوضع يده على رأسي ، وأخذ بأذني يفتلها ، فصلى ركعتين ، ثم ركعتين ، ثم ركعتين ثم أوتر ، ثم اضطجع حتى جأه المؤذن ثم قام فصلى ركعتين خفيفتين ثم خرج فصلى الصبح .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
94623, MA004708
Hadis:
أخبرنا عبد الرزاق قال : أخبرنا مالك عن مخرمة بن سليمان عن كريب أن ابن عباس أخبره أنه بات عند خالته ميمونة قال : فاضطجعت في عرض الوسادة ، واضطجع النبي صلى الله عليه وسلم وأهله في طولها ، فبات حتى انتصف الليل ، أو قبله بقليل أو بعده بقليل ، ثم استيقظ النبي صلى الله عليه وسلم فجلس فمسح النوم عن وجهه ، ثم قرأ العشر الايات الخواتم من سورة آل عمران ، ثم قام النبي صلى الله عليه وسلم إلى شن معلقة ، فتوضأ فأحسن الوضوء ، ثم قام فصلى فقمت فصنعت [ مثل ما صنع ، ثم ذهبت ] إلى جنبه ، فوضع يده على رأسي ، وأخذ بأذني يفتلها ، فصلى ركعتين ، ثم ركعتين ، ثم ركعتين ثم أوتر ، ثم اضطجع حتى جأه المؤذن ثم قام فصلى ركعتين خفيفتين ثم خرج فصلى الصبح .
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Salât 4708, 3/37
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
Konular:
Hz. Peygamber, evindeki eşyalar
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Hz. Peygamber, namazlarda belirli sureleri okuması
İbadet, Hz. Peygamber'in gece ibadeti
Namaz, okunan sureler-ayetler
Vitir Namazı, Vitir namazı
عبد الرزاق قال : بلغني أن ابن عباس حين فرغ من دفن ميمونة وقف على القبر فدعا ساعة ثم انصرف.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
95655, MA006507
Hadis:
عبد الرزاق قال : بلغني أن ابن عباس حين فرغ من دفن ميمونة وقف على القبر فدعا ساعة ثم انصرف.
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Cenâiz 6507, 3/510
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
Konular:
Dua, kabristanda, kabristana girerken
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune