337 Kayıt Bulundu.
Bize Hâmid b. Ömer el-Bekrâvî, ona Abdülvâhid b. Ziyâd, ona da Asım, Hafsa bt. Sîrîn'den şöyle aktarmıştır: Enes b. Malik, bana 'Yahya b. Ebu Amre neden öldü?' diye sorduğunda, 'Vebadan öldü' diye cevap verdim. Bunun üzerine Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Vebadan ölüm, her müslüman için şehitliktir."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: الطَّاعُونُ شَهَادَةٌ لِكُلِّ مُسْلِمٍ
Bize Abdullah, ona Ebu Bahr Abdulvahid b. Ğıyâs, ona Hammâd b. Seleme, ona Ebu Sinan, ona da Ya’lâ b. Şeddâd, Ubade b. es-Samit’in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), hastalığım esnasında ashabından birkaç kişi ile beraber beni ziyarete gelmişti. O sırada iki veya üç kez 'Ümmetimden şehit olanlar kimler olacaktır, biliyor musunuz?' diye sordu. Orada bulunanlar susup cevap vermeyince, ben 'Siz bize söyleyin kimler olduğunu ey Allah’ın Rasulü!' dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: 'Allah yolunda öldürülenler şehittir. Karın ağrısından ölenler şehittir. Veba salgınından dolayı ölenler şehittir. Lohusa olarak ölen kadın da şehittir, hatta bebeği onu göbek bağı ile çekip cennete götürecektir'.”
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte sahihtir.
Bize Velid b. Şücâ, ona Ali b. Müshir, ona Asım, ona da Hafsa bt. Sîrîn şöyle nakletmiştir: Enes b. Mâlik bana Yahya b. Ebu Amre'nin neden öldüğünü sorduğunda, vebadan dolayı öldüğünü söyledim. O da bana Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Vebadan ölüm, her bir müslüman için şehitlik demektir."
Bize Ahmed b. Muhammed el-Mekkî, ona İbrahim b. Sa‘d, ona da Sa‘d, babasının (İbrahim b. Abdurrahman) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün, Abdurrahman b. Avf’a (ra) bir yemek getirildi. O 'Musab b. Umeyr –ki benden daha hayırlı idi- şehit edildi de kendisine kefen olarak sadece çizgili bir entari bulunabilmişti. Hamza (hadisin râvisi burada isim konusunda şüpheye düşüp) ya da bir başka adam, ki o da benden hayırlı idi, şehit edilmişti ve onun için de çizgili bir entari dışında bir kefen bulunamamıştı. Gerçekten ben, hoşumuza giden şeylerin bu dünya hayatında bize acilen verilmiş olmasından endişe etmekteyim' dedi ve sonra da ağlamaya başladı."
Bize İbrahim b. Münzir el-Hızâmî ve Yahya b. Habib b. Arabî, o ikisine Musa b. İbrahim b. Kesîr el-Ensârî el-Harâmî, ona da Talha b. Hırâş, Câbir b. Abdullah'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "(Babam) Abdullah b. Amr b. Harâm, Uhud günü şehid edilince, Rasulullah (sav) bana rastladı ve 'Ey Câbir! Allah'ın (cc) babana söylediği sözü sana bildireyim istersen' dedi. (Hadisin diğer râvisi Yahya, şu diyaloğu da hadisinde nakletmiştir: Hz. Peygamber (sav) 'Ey Câbir! Seni neden üzgün görüyorum acaba? diye sordu. Ben de 'Ey Allah'ın Rasulü! Babam şehid oldu. Arkasında da çoluk çocuk ve borç bıraktı' diye cevap verdim. Rasulullah (sav) 'Ey Câbir! Allah’ın babanı nasıl karşıladığını sana müjdeleyeyim istersen' buyurdu.) Cabir 'Buyur ya Rasulallah!' deyince, Hz. Peygamber (sav) şöyle dedi: Allah (cc) şimdiye kadar perde ardından olmaksızın kimseyle konuşmamıştır. Babanla perdesiz ve elçisiz olarak konuştu ve ona şöyle buyurdu: 'Ey kulum! Benden ne istersen iste, sana vereyim'. Baban da 'Ey Rabbim! Beni diriltmeni ve ikinci defa senin uğrunda şehid edilmeyi dilerim' dedi. Bunun üzerine Allah Teala 'Ölenlerin bir daha dünyaya dönemeyecekleri hükmüm önceden verilmiştir' buyurdu. Baban da 'Ey Rabbim! O halde dünyada arkamda kalanlara durumumu bildirmeni isterim' dedi. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi: (Allah uğrunda öldürülenleri sakın ölü sanma. Hakikatte onlar diridirler ve Rableri katında rızıklanmaktadırlar (Ali İmran, 169)."
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona da Muhammed b. Münkedir, Câbir b. Abdullah'dan (r.anhüma) şöyle rivayet etmiştir: "Babam (Uhud'da) şehit edildiğinde, yüzünün üzerindeki örtüyü açıp ağlamaya başladım. Hz. Peygamber (sav), ağlamama bir şey demediği halde, orada bulunanlar bana engel olmaya çalışıyorlardı. Derken halam Fâtıma da ağlamaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) (halama hitaben) 'İster ağla, ister ağlama! Siz onu (defnetmek için) yerinden kaldırıncaya kadar, melekler kanatlarıyla onu gölgelemeye devam etmektedirler' buyurdu." [İbn Cüreyc, 'Bu rivayeti bana İbn Münkedir, ona da Câbir (ra) nakletti' diyerek bu konuda Şu'be'ye mütâbaât etmiştir (rivayetini desteklemiştir).]
Bize Ömer b. Hafs b. Ğıyâs, ona babası (Hafs b. Ğıyas), ona A'meş, ona da Şakîk, Habbâb’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah’ın rızasına nail olmak ümidiyle Nebi (sav) ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek ise Allah’a aittir. Kimimiz ecrinden (bu dünyada) hiçbir şey yemeden öldü. Bunlardan birisi de Mus'ab b. Umeyr’dir. Kimimizin ise meyvesi olgunlaştı ve o kimse şimdi o meyveleri devşirmektedir. (Mus'ab) Uhud günü şehid edildi de ona kefen olmak üzere bir bürdeden (çizgili bir entariden) başka şey bulamadık. Onu başı tarafından örtecek olsak ayakları dışarıda kalıyor, ayakları tarafından örtecek olsak başı dışarıda kalıyordu. Bunun üzerine Nebi (sav) bizlere baş tarafından örtmemizi, ayaklarının üzerine de izhir denilen ottan koymamızı söyledi."
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona da İbn Münkedir, Câbir b. Abdullah'ın (r.anhüma) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Uhud günü (şehit olan) babam, müsle yapılmış (organları tahrip edilmiş) bir halde getirilip Rasulullah'ın (sav) önüne bırakıldı. Üzerine bir kumaş parçası örtülmüştü. Örtüyü açmak istediğimde kavmim buna engel oldu. Sonra örtüyü açmak için tekrar yeltendiğimde yine engel oldular. Derken Rasulullah (sav) buyurdu ve örtü açıldı. Bu esnada Hz. Peygamber (sav) bir kadının çığlığı duydu. 'Kimdir bu?' diye sorduğunda, 'Amr'ın kızıdır' veya 'Amr'ın kız kardeşidir' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Niçin ağlıyor ki?' ya da 'Ağlamasın! Zira melekler, ruhu semaya yükselinceye dek kanatlarıyla onu gölgelemektedirler' buyurdu."
Bize Yahya b. Said, ona Şu’be, ona Ebu Bekir b. Hafs, ona İbnü’l-Musabbih veya Ebu’l-Musabbih, ona da İbnü’s-Sımt, Ubade b. Sâmit’in şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), Abdullah b. Revâha’yı hastalığı sırasında ziyaret etmişti. Abdullah, Hz. Peygamber'e yatağında oturması için yer açmak üzere geri çekilmeye çalıştı ama (hastalığından dolayı) beceremedi. Biraz vakit geçince Hz. Peygamber (sav) 'Ümmetimin şehitleri kimlerdir?' diye sordu. Orada bulunanlar 'Allah yolunda öldürülenler şehittir' cevabını verdiler. Rasulullah (sav) 'O halde ümmetimin şehitleri çok az olur' buyurdu ve şöyle ekledi 'Allah yolunda öldürülmek şehadettir. Vebadan ölmek şehadettir. Karın ağrısından ölmek şehadettir. Suda boğulup ölmek şehadettir. Çocuğu tarafından (doğum yaparken) ölen kadın dahil olmak üzere bu ölümlerin tümü şehadettir'.”
Bize İbn Cüreyc, kendisine Rasulullah'ın (sav) sahabîsi Ebu Ubeyde b. Cerrâh’a dayanan şöyle bir haber geldiğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav), Abdullah b. Sâbit Ebu’r-Rebî’yi hastalığında iki kez ziyaret etmişti. Son ziyareti sırasında Abdullah canını teslim etti. Hz. Peygamber (sav) ona bir ya da iki defa seslendi, sonra da 'Artık Ebu’r-Rebî ile aramıza set çekilmiştir. Allah'tan geldik yine Allah'a döneceğiz' dedi. Bunu işiten Abdullah'ın ve kardeşinin kızları ağlamaya başladılar. Cebr b. Atîk 'Ağlayarak Rasulullah'a (sav) eziyet etmeyin' diyerek onları uyardığında, Allah Rasulü (sav) 'Bırak onları Ebu Abdullah! Ebu’r-Rebî henüz defnedilmemişken ağlasınlar. Kabrine konulduktan sonra ise ağlamayı bıraksınlar' buyurdu. Kızlarından biri 'Ben sizin Allah yolunda bir savaşınızdaki ihtiyaçlarınızı gidermiştim' deyince, Hz. Peygamber (sav) 'Ebu’r-Rebî’nin ecri, niyeti doğrultusunda gerçekleşmiştir. Peki siz hangi durumları şehadet olarak sayıyorsunuz?' diye sordu. Oradakiler 'Allah yolunda öldürülmeyi' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Bu durumda ümmetimden şehit olanların sayısı az olur' buyurdu. 'O halde kimler şehittir ey Allah'ın Rasulü?' dediklerinde ise Hz. Peygamber (sav) 'Vebadan ölenler şehittir. Karın ağrısından ölenler şehittir. Yanarak ölenler şehittir. Suda boğularak ölenler şehittir. Zatülcenp’ten (akciğer iltihabı) ölenler şehittir. Kederden ölenler şehittir. Doğum sırasında ölen kadınlar dahil hepsi şehittir' buyurdular. Sonra Hz. Peygamber (sav), Ebu’r-Rebî’yi gömleği ile kefenledi."