حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ مَسْعَدَةَ الْبَصْرِيُّ حَدَّثَنَا سُلَيْمُ بْنُ أَخْضَرَ ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ ، عَنِ إِبْرَاهِيمَ ، عَنِ الأَسْوَدِ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : كُنْتُ مُسْنِدَةً النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم ، إِلَى صَدْرِي أَوْ قَالَتْ : إِلَى حِجْرِي فَدَعَا بِطَسْتٍ لِيَبُولَ فِيهِ ، ثُمَّ بِالَ ، فَمَاتَ رسول الله
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159725, TŞ000386
Hadis:
حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ مَسْعَدَةَ الْبَصْرِيُّ حَدَّثَنَا سُلَيْمُ بْنُ أَخْضَرَ ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ ، عَنِ إِبْرَاهِيمَ ، عَنِ الأَسْوَدِ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : كُنْتُ مُسْنِدَةً النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم ، إِلَى صَدْرِي أَوْ قَالَتْ : إِلَى حِجْرِي فَدَعَا بِطَسْتٍ لِيَبُولَ فِيهِ ، ثُمَّ بِالَ ، فَمَاتَ رسول الله
Tercemesi:
Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz anlatıyor :
Ben, hastalığı sırasında Peygamber Efendimiz'i göğsüme (veya kucağıma) yaslandırmıştım. Bu esnada, küçük abdestini yapmak üzere bir tas (lâzımlık) istedi ve idrarını yaptıktan bir müddet sonra hayâta veda etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 386, /623
Senetler:
()
Konular:
Bevletmek, bevletmek için kap / lazımlık kullanılır mı?
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159724, TŞ000385
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو عَمَّارٍ الْحُسَيْنُ بْنُ حُرَيْثٍ ، وَقُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ ، وَغَيْرُ وَاحِدٍ ، قَالُوا : حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ ، قَالَ : آخِرُ نَظْرَةٍ نَظَرْتُهَا إِلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، كَشْفُ السِّتَارَةِ يَوْمَ الاثْنَيْنِ ، فَنَظَرْتُ إِلَى وَجْهِهِ كَأَنَّهُ وَرَقَةُ مُصْحَفٍ ، وَالنَّاسُ خَلْفَ أَبِي بَكْرٍ ، فَكَادَ النَّاسُ أَنْ يَضْطَربُوا ، فَأَشَارَ إِلَى النَّاسِ أَنِ اثْبُتُوا ، وَأَبُو بَكْرٍ يَؤُمُّهُمْ وَأَلْقَى السِّجْفَ ، وَتُوُفِّيَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ آخِرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ
Tercemesi:
Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor :
Peygamber Efendimiz'i benim en son görüşüm şöyle olmuştur : Bir Pazartesi günü idi. Kaldıkları odanın Mescid'e açılan kapısındaki perdeyi aralayıp cemâati gözden geçirdiler. O anda mübarek yüzlerine baktım; simaları mushaf kağıdı gibiydi. Cemâat, Hz. Ebû Bekir'in arkasında saf tutmuş, Hz. Ebû Bekir ise onlara imâm olmuştu. Peygamberimiz, herkesin yerinde durmasını işaret buyurarak perdeyi bıraktılar ve yerlerine çekildiler. İşte o günün sonunda bu fânî dünyâya veda ettiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 385, /621
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159726, TŞ000387
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ , حَدَّثَنَا اللَّيْثُ ، عَنِ ابْنِ الْهَادِ ، عَنْ مُوسَى بْنِ سَرْجِسَ ، عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ ، عَنْ عَائِشَةَ ، أَنَّهَا قَالَتْ : رَأَيْتُ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، وَهُوَ بِالْمَوْتِ وَعِنْدَهُ قَدَحٌ فِيهِ مَاءٌ ، وَهُوَ يُدْخِلُ يَدَهُ فِي الْقَدَحِ ، ثُمَّ يَمْسَحُ وَجْهَهُ بِالْمَاءِ ، ثُمَّ يَقُولُ : اللَّهُمَّ أَعِنِّي عَلَى مُنْكَرَاتِ أَوْ قَالَ : عَلَى سَكَرَاتِ الْمَوْتِ
Tercemesi:
Yine Hz. Âişe (r.anhâ) anamız anlatıyor :
Ben, artık son nefeslerinin yaklaştığı anlarda Peygamber Efendimiz'i göğsümden ayırmıyordum : Yanıbaşlarında bir su kabı vardı. Ellerini bu kaba batırarak su ile yüzlerini siliyorlar ve şöyle niyazda bulunuyorlardı : "Allâhümme e'innî 'alâ münkerât'il-mevt" veya "alâ sekerât'il-mevt" (Ölümün şiddeti ve ızdırâbı karşısında bana yardımcı ol Allahım!.).
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 387, /624
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, duaları
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Ölüm, esnasında ve sonrasında insan
Ölüm, nasıl gerçekleştiği
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159735, TŞ000396
Hadis:
حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللهِ بْنُ دَاوُدَ حَدَّثَنَا سَلَمَةُ بْنُ نُبَيْطٍ ، عَنْ نُعَيْمِ بْنِ أَبِي هِنْدَ ، عَنْ نُبَيْطِ بْنِ شَرِيطٍ ، عَنْ سَالِمِ بْنِ عُبَيْدٍ ، وَكَانَتْ لَهُ صُحْبَةٌ ، قَالَ : أُغْمِيَ عَلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فِي مَرَضِهِ فَأَفَاقَ ، فَقَالَ : حَضَرَتِ الصَّلاةُ ؟ فَقَالُوا : نَعَمْ فَقَالَ : مُرُوا بِلالا فَلْيُؤَذِّنْ ، وَمُرُوا أَبَا بَكْرٍ أَنْ يُصَلِّيَ للنَّاسِ أَوْ قَالَ : بِالنَّاسِ ، قَالَ : ثُمَّ أُغْمِيَ عَلَيْهِ ، فَأَفَاقَ ، فَقَالَ : حَضَرَتِ الصَّلاةُ ؟ فَقَالُوا : نَعَمْ فَقَالَ : مُرُوا بِلالا فَلْيُؤَذِّنْ ، وَمُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ ، فَقَالَتْ عَائِشَةُ : إِنَّ أَبِي رَجُلٌ أَسِيفٌ ، إِذَا قَامَ ذَلِكَ الْمَقَامَ بَكَى فَلا يَسْتَطِيعُ ، فَلَوْ أَمَرْتَ غَيْرَهُ ، قَالَ : ثُمَّ أُغْمِيَ عَلَيْهِ فَأَفَاقَ فَقَالَ : مُرُوا بِلالا فَلْيُؤَذِّنْ ، وَمُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ ، فَإِنَّكُنَّ صَوَاحِبُ أَوْ صَوَاحِبَاتُ يُوسُفَ ، قَالَ : فَأُمِرَ بِلالٌ فَأَذَّنَ ، وَأُمِرَ أَبُو بَكْرٍ فَصَلَّى بِالنَّاسِ ، ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، وَجَدَ خِفَّةً ، فَقَالَ : انْظُرُوا لِي مَنْ أَتَّكِئِ عَلَيْهِ ، فَجَاءَتْ بَرِيرَةُ ، وَرَجُلٌ آخَرُ ، فَاتَّكَأَ عَلَيْهِمَا فَلَمَّا رَآهُ أَبُو بَكْرٍ ذَهَبَ لِينْكُصَ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ أَنْ يَثْبُتَ مَكَانَهُ ، حَتَّى قَضَى أَبُو بَكْرٍ صَلاتَهُ .
ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قُبِضَ ، فَقَالَ عُمَرُ : وَاللَّهِ لا أَسْمَعُ أَحَدًا يَذْكُرُ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، قُبِضَ إِلا ضَرَبْتُهُ بِسَيْفِي هَذَا ، قَالَ : وَكَانَ النَّاسُ أُمِّيِّينَ لَمْ يَكُنْ فِيهِمْ نَبِيٌّ قَبْلَهُ ، فَأَمْسَكَ النَّاسُ ، فَقَالُوا : يَا سَالِمُ ، انْطَلِقْ إِلَى صَاحِبِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم فَادْعُهُ ، فَأَتَيْتُ أَبَا بَكْرٍ وَهُوَ فِي الْمَسْجِدِ فَأَتَيْتُهُ أَبْكِي دَهِشًا ، فَلَمَّا رَآنِي ، قَالَ : أَقُبِضَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قُلْتُ : إِنَّ عُمَرَ ، يَقُولُ : لا أَسْمَعُ أَحَدًا يَذْكُرُ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قُبِضَ إِلا ضَرَبْتُهُ بِسَيْفِي هَذَا ، فَقَالَ لِي : انْطَلِقْ ، فَانْطَلَقْتُ مَعَهُ ، فَجَاءَ هُوَ وَالنَّاسُ قَدْ دَخَلُوا عَلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَالَ : يَا أَيُّهَا النَّاسُ ، أَفْرِجُوا لِي ، فَأَفْرَجُوا لَهُ فَجَاءَ حَتَّى أَكَبَّ عَلَيْهِ وَمَسَّهُ ، فَقَالَ {إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُمْ مَيِّتُونَ} ، ثُمَّ قَالُوا : يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، أَقُبِضَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قَالَ : نَعَمْ ، فَعَلِمُوا أَنْ قَدْ صَدَقَ ، قَالُوا : يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، أَيُصَلَّى عَلَى رَسُولِ اللهِ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، قَالُوا : وَكَيْفَ ؟ قَالَ : يَدْخُلُ قَوْمٌ فَيُكَبِّرُونَ وَيُصَلُّونَ ، وَيَدْعُونَ ، ثُمَّ يَخْرُجُونَ ، ثُمَّ يَدْخُلُ قَوْمٌ فَيُكَبِّرُونَ وَيُصَلُّونَ وَيَدْعُونَ ، ثُمَّ يَخْرُجُونَ ، حَتَّى يَدْخُلَ النَّاسُ ، قَالُوا : يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، أَيُدْفَنُ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قَالَ : نَعَمْ ، قَالُوا : أَينَ ؟ قَالَ : فِي الْمكَانِ الَّذِي قَبَضَ اللَّهُ فِيهِ رُوحَهُ ، فَإِنَّ اللَّهَ لَمْ يَقْبِضْ رُوحَهُ إِلا فِي مَكَانٍ طَيِّبٍ فَعَلِمُوا أَنْ قَدْ صَدَقَ ، ثُمَّ أَمَرَهُمْ أَنْ يَغْسِلَهُ بَنُو أَبِيهِ ، وَاجْتَمَعَ الْمُهَاجِرُونَ يَتَشَاوَرُونَ ، فَقَالُوا : انْطَلِقْ بِنَا إِلَى إِخْوانِنَا مِنَ الأَنْصَارِ نُدْخِلُهُمْ مَعَنَا فِي هَذَا الأَمْرِ ، فَقَالَتِ الأَنْصَارُ : مِنَّا أَمِيرٌ وَمِنْكُمْ أَمِيرٌ ، فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ : مَنْ لَهُ مِثْلُ هَذِهِ الثَّلاثِ {ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا} مَنْ هُمَا ؟ قَالَ : ثُمَّ بَسَطَ يَدَهُ فَبَايَعَهُ وَبَايَعَهُ النَّاسُ بَيْعَةً حَسَنَةً جَمِيلَةً
Tercemesi:
Salim b. Ubeyd (r.a) - ki o ashâbdandır- anlatıyor : Resûl-i Ekrem Efendimiz, son hastalıklarında bir ara baygınlık geçirmiş ve bir müddet sonra da kendine gelmişti. Kendine gelince :
- "Namaz vakti geldi mi?" diye sordu.
- "Evet, yâ Resûlallah!." dediklerinde;
- "Öyle ise, Bilâl'e söyleyin, ezan okusun; Ebû Bekir'e de söyleyin, o da cemâate namaz kıldırsın" buyurdu. Arkasından, kendilerine tekrar baygınlık geldi. Biraz sonra bu hâl üzerinden kalınca, yine :
- "Bilâl'e söyleyin ezan okusun; Ebû Bekir'e söyleyin o da halka namaz kıldırsın" diye, bir önceki emirlerini tekrarladılar. Bu arada Hz. Âişe söze karışarak :
"Yâ Resûlallah! Babam yufka yürekli bir kimsedir, o makama (mihrâb'a) geçince, sizin hastalığınızı düşünerek ağlar ve bu da Kur'an tilâvetine engel olur. Ne olur, başkasına emir buyursanız da imamete o geçse" dedi. Hz. Âişe sözünü bitirir bitirmez, Hazreti Peygamber'e tekrar tekrar baygınlık geldi. Bir müddet sonra ifâkat bulunca, yine önceki ifâdelerini tekrarladılar :
- "Bilâl'e söyleyin ezan okusun; Ebû Bekir'e söyleyin o da cemâate
namaz kıldırsın!. Siz kadınlar, aynen Hz. Yûsuf'un hanımları (savâhi-
bâî-ı Yûsuf) gibisiniz (içinizde beslediğiniz duyguların hilafını söylersiniz)".
Bu üçüncü emir üzerine Bilâl'e söylediler; o ezan okudu. Ebû Bekir'e de Resûlullah (s.a.s)'ın emrini tebliğ ettiler; o da imamete geçip cemâate namaz kıldırdı.
Bu arada, Resûl-i Ekrem Efendimiz kendilerinde bir iyileşme hissettiler. Bu iyileşme duygusundan istifâde ederek : "Bakınız, kendisine dayanıp da mescide kadar gidebileceğim bir kimse bulunuz" buyurdular. Bunun üzerine (Hz. Aişe'nin cariyesi) Berîre ile diğer bir zât gelerek hemen koltuklayıp hücre-i saadetin mescide açılan kapısına kadar getirdiler. Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimiz'i mescidin kapısında görünce, mihrabdan geriye çekilip yer vermek istediyse de, Zât-ı Risâlet, ona yerinde kalmasını işaret buyurdu. Bu işaret üzerine, Hz. Ebû Bekir mihrabdan ayrılmadı ve namazı kıldırdı. İşte bundan bir müddet sonra, İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz, bu dünyâya veda etti.
Hazreti Peygamber'in vefat haberi duyulunca, Hz. Ömer kılıcını çekerek : "Peygamber vefat etti" sözünü kimin ağzından işitirsem, vallahi şu kılıcımla onun kafasını uçururum, diye etrafa dehşet saçıyordu.
O devirde halk, haliyle ümmî idi; okuması yazması pek yoktu. Daha önce aralarında bir peygamber de görmediklerinden, Hz. Ömer'in tutumu karşısında susmayı tercih ettiler. Nihayet ashabın ileri gelenleri bana dediler ki:
- "Yâ Salim! Git, Resûlullah'ın dostu Ebû Bekir'i çağır gel!"
Bu istek üzerine doğruca Ebû Bekir'in yanına gittim. Kendilerini (mahallesindeki) mescid'de buldum. Huzurlarına, dehşetli bir ağlayışla çıktığımdan, beni görür görmez :
- "Yâ Salim, yoksa Resûlullah vefat mı etti?". Benden;
- "Ey Peygamberin can dostu! Ömer, kılıcını çekip: "Peygamber öldü sözünü kimin ağzından duyarsam, vallahi su kılıcımla onun kafasını uçururum" diyerek halkı susturdu" cevâbını alınca, bana:
- "Haydi sen git" dediyse de, yalnız dönmedim; onunla birlikte avdet ettim. Hz. Ebû Bekir geldiğinde, topluluk, Resûlullah Efendimiz'in azîz naaşının bulunduğu odaya toplanmışlardı. İzdihamı görünce :
- "Ey ahâli, bana yol verin!" dedi. Herkes bir tarafa çekilerek yol açtılar. Doğruca gelip naaş-ı şerifin üstüne kapanarak okşadılar ve : "İnneke meyyitün ve innehüm meyyitûn" (Şüphesiz sen de öleceksin ve elbet onlar da öleceklerdir) âyet-i kerîmesini (Zümer : 30) okudu. Hz. Ebû Bekir'in bu âyet-i kerîmeyi okuması üzerine, topluluk durumun ciddiyetini anlayıp :
- "Ey Resûlullah'ın dostu! Resûlullah'ın ruhu gerçekten kabzulundu mu?" sorusunu sordular.
- "Evet!" cevâbını alınca, onun doğru söylediğini anladılar ve Hazreti Peygamber'in vefat edişi ile ilgili şüphelerini giderdiler.
Peygamber Efendimiz'in artık aralarından ayrıldığına kanâat getirdikten sonra, Hz. Ebû Bekir'e -diğer tereddütlerini- sormaya devam ettiler :
- "Ey Resûlullah'ın arkadaşı! Peygamber Efendimiz'in üzerine cenaze namazı kılınır mı?".
- "Evet, kılınır".
- "Nasıl kılınır?".
- "Önce bir grup cemâat girer. Tekbîr getirir. Namazı kılar ve duasını yapıp çıkar. Sonra bir grup cemâat daha girer; aynı şekilde tekbîr getirir, namazı kılar ve duasını yapar, çıkar. Bu minval üzere herkes girip namazı edâ eder".
- Ey Resûlullah'ın dostu! Resûl-i Ekrem Efendimiz'in naaş-ı şerifleri defnedilir mi?".
- "Evet, defnedilir".
- "Öyle ise nereye defnedilmesi gerekir?".
- "Allah ruhunu nerede kabzetmişse oraya. Zîrâ Cenâb-ı Hak, O'nun ruhunu, ancak temiz ve mübarek bir yerde kabzetmiştir".
Ashâb, Hz. Ebû Bekir'in doğru söylediğine kanâat getirip, her sözünü tasdîk ettiler.
Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimiz'in vefat edip etmediği hususunda ashâb arasındaki vâki şüphe ve tereddütleri gidermeye muvaffak olduktan sonra, naaş-ı şerifi yıkamaları için, Hazreti Peygamber'in baba tarafından akrabalarına emir verdi.
Bu arada muhacirler, halîfe tâyini hususunu istişare etmek üzere toplandılar ve Hz. Ebû Bekir'e : "Bizi, ensâr kardeşlerimizin yanına götür. Halîfe tâyini hususunda akdedeceğimiz toplantıya onları da dâhil edelim" dediler.
Ensâr ve muhâcirûn birlikte toplanıp halîfe nasbi konusunda fikir teatisine başlayınca; ensâr bir formül ileri sürdü :
- "Bir emîr sizden, bir emîr de bizden olsun!" (minnâ emîrun ve
minküm emîr).
Bu teklif ileri sürülünce, Hz.Ömer söz aldı:
- "Şu özellik kimde vardır : 1) İkiden biri olarak mağarada bulundukları sırada, 2) O, arkadaşına şöyle demişti: 3) "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" <4,). İşte o iki zat (sânî-i isneyn) kimlerdir bitirmişiniz?"
dedi ve elini Hz. Ebû Bekir'e uzatarak ona bîat etti. Arkasından da bütün
halk, kendi istekleri ve gönül rızâları ile Hz. Ebû Bekir'e bîat ederek onu
halîfe seçtiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 396, /631
Senetler:
()
Konular:
Biat, biat alımı
Hz. Peygamber, cenaze namazı
Hz. Peygamber, cenazesinin yıkanması
Hz. Peygamber, defni
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Müslüman, peygamber sevgisi
Sahabe, Hz. Peygamber'e itiraz, verdiği bir karara
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ الصَّبَّاحِ الْبَزَّازُ حَدَّثَنَا مُبَشِّرُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْعَلاءِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : لا أَغْبِطُ أَحَدًا بَهَوْنِ مَوْتٍ بَعْدَ الَّذِي رَأَيْتُ مِنْ شِدَّةِ مَوْتِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم
قال ابو عيسي سالت ابا زرعة فقلت له من عبد الرحمانبن العلاء هذا فقال هو عبد الرحمان بن العلاء بن اللجلاج
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159727, TŞ000388
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ الصَّبَّاحِ الْبَزَّازُ حَدَّثَنَا مُبَشِّرُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْعَلاءِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : لا أَغْبِطُ أَحَدًا بَهَوْنِ مَوْتٍ بَعْدَ الَّذِي رَأَيْتُ مِنْ شِدَّةِ مَوْتِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم
قال ابو عيسي سالت ابا زرعة فقلت له من عبد الرحمانبن العلاء هذا فقال هو عبد الرحمان بن العلاء بن اللجلاج
Tercemesi:
Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz buyuruyorlar :
Fahr-i Kâinat Efendimiz'in ölümünün şiddet ve dehşetini gördükten sonra, artık, ölümünün ızdırapsız geçmesinden dolayı hiç kimseye gıpta etmez oldum.
Tirmizî der ki : Ebû Zür'a'ya, "Bu hadîsin senedinde adı geçen Abdurrahmân b. el-'Ala kimdir?" diye sordum. O, Abdurrahmân b. el-'Alâ el-Leclâc'dır, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 388, /625
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Ölüm, esnasında ve sonrasında insan
حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ هِلالٍ الصَّوَّافُ الْبَصْرِيُّ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ ، عَنْ ثَابِتٍ ، عَنْ أَنَسٍ ، قَالَ : لَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي دَخَلَ فِيهِ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ أَضَاءَ مِنْهَا كُلُّ شَيْءٍ ، فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي مَاتَ فِيهِ أَظْلَمَ مِنْهَا كُلُّ شَيْءٍ ، وَمَا نَفَضْنَا أَيْدِيَنَا مِنَ التُّرَابِ ، وَإِنَا لَفِي دَفْنِهِ صلى الله عليه وسلم ، حَتَّى أَنْكَرْنَا قُلُوبَنَا
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159731, TŞ000392
Hadis:
حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ هِلالٍ الصَّوَّافُ الْبَصْرِيُّ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ ، عَنْ ثَابِتٍ ، عَنْ أَنَسٍ ، قَالَ : لَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي دَخَلَ فِيهِ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم الْمَدِينَةَ أَضَاءَ مِنْهَا كُلُّ شَيْءٍ ، فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي مَاتَ فِيهِ أَظْلَمَ مِنْهَا كُلُّ شَيْءٍ ، وَمَا نَفَضْنَا أَيْدِيَنَا مِنَ التُّرَابِ ، وَإِنَا لَفِي دَفْنِهِ صلى الله عليه وسلم ، حَتَّى أَنْكَرْنَا قُلُوبَنَا
Tercemesi:
Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor :
Peygamber Efendimiz'in Medine'ye ayak bastıkları gün, Medine şehrinin her tarafı O'nun nuru ile aydınlanmıştı. O'nun vefat ettiği gün ise, Medine'nin her yanına bir karanlık (zulmet) çöktü. Bizler, o İki Cihan Güneşi'nin naaş-ı şerifini defnetmekle meşgul olup da henüz ellerimizi topraktan çekmemiş hâlde iken, kalblerimizi beğenmez olduk.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 392, /628
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, defni
Hz. Peygamber, Hicreti
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159733, TŞ000394
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَبِي عُمَرَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ ، عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : قُبِضَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ الاثْنَيْنِ فَمَكَثَ ذَلِكَ الْيَوْمَ وَلَيْلَةَ الثُّلاثَاءِ ، وَدُفِنَ مِنَ اللَّيْلِ ، وَقَالَ سُفْيَانُ : وَقَالَ غَيْرُهُ : يُسْمَعُ صَوْتُ الْمَسَاحِي مِنْ آخِرِ اللَّيْلِ
Tercemesi:
İmâm Muhammed el-Bâkır : "Hazreti Peygamber, Pazartesi
günü vefat etti. O gün ile, Salı gecesi ve günü bekletilip gece defnedildi
(yâni Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece)" dedi.
Hadîsin râvîlerinden olan Süfyân b. Uyeyne (ö: 198/814) der ki: İmâm Muhammed el-Bâkır'dan gayrisi, "Gece yarısında küreklerin sesi işitiliyordu" ifâdesini de ilâve etmişlerdir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 394, /629
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı