Öneri Formu
Hadis Id, No:
1180, M000455
Hadis:
قَالَ مُسْلِمٌ قَرَأْتُ عَلَى عِيسَى بْنِ حَمَّادٍ زُغْبَةَ الْمِصْرِىِّ هَذَا الْحَدِيثَ فِى الشَّفَاعَةِ وَقُلْتُ لَهُ أُحَدِّثُ بِهَذَا الْحَدِيثِ عَنْكَ أَنَّكَ سَمِعْتَ مِنَ اللَّيْثِ بْنِ سَعْدٍ فَقَالَ نَعَمْ. قُلْتُ لِعِيسَى بْنِ حَمَّادٍ أَخْبَرَكُمُ اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى هِلاَلٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ أَنَّهُ قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنَرَى رَبَّنَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"هَلْ تُضَارُّونَ فِى رُؤْيَةِ الشَّمْسِ إِذَا كَانَ يَوْمٌ صَحْوٌ." قُلْنَا لاَ. وَسُقْتُ الْحَدِيثَ حَتَّى انْقَضَى آخِرُهُ وَهُوَ نَحْوُ حَدِيثِ حَفْصِ بْنِ مَيْسَرَةَ. وَزَادَ بَعْدَ قَوْلِهِ بِغَيْرِ عَمَلٍ عَمِلُوهُ وَلاَ قَدَمٍ قَدَّمُوهُ
"فَيُقَالُ لَهُمْ لَكُمْ مَا رَأَيْتُمْ وَمِثْلُهُ مَعَهُ."
قَالَ أَبُو سَعِيدٍ بَلَغَنِى أَنَّ الْجِسْرَ أَدَقُّ مِنَ الشَّعْرَةِ وَأَحَدُّ مِنَ السَّيْفِ. وَلَيْسَ فِى حَدِيثِ اللَّيْثِ "فَيَقُولُونَ رَبَّنَا أَعْطَيْتَنَا مَا لَمْ تُعْطِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ" وَمَا بَعْدَهُ فَأَقَرَّ بِهِ عِيسَى بْنُ حَمَّادٍ.
Tercemesi:
(İmam) Müslim şöyle demiştir: İsa b. Hammad Zuğbe el-Mısrî'ye şefaat konusundaki bu hadisi okudum ve ona bu hadisi senden rivayet ediyorum. Sen de onu Leys b. Sa'd'dan rivayet ediyorsun değil mi? diye sordum. Evet diye cevap verdi. İsa b. Hammad'a Size Leys b. Sa'd, ona Halid b. Yezid, ona Said b. Ebu Hilal, ona Zeyd b. Eslem, ona Ata b. Yesar, ona Ebu Said el-Hudrî (ra) şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Ey Allah'ın Rasulü! Rabbimizi görecek miyiz? diye sorduk. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Havanın açık olduğu bir günde güneşi görür müyüz diye tartışıyor musunuz?" Biz hayır diye cevap verdik.
Hadisi böylece Hafs b. Meysere'nin hadisi gibi anlattım ve sonuna kadar getirdim. "Yaptıkları bir amel veya sundukları bir hayır olmaksızın" sözünden sonra şunları ilave etmiştir. "Onlara şöyle denir: Gördükleriniz ve bir misli size verilecektir."
Ebu Said şöyle demiştir: Bana ulaştığına göre köprü kıldan ince kılıçtan keskindir. Leys'in hadisinde "Rabbimiz bize alemlerde başkasına vermediklerini verdin" kısmı yoktur. Bundan sonrasını İsa b. Hammâd da ikrar etmektedir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 455, /98
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yesar el-Hilalî (Ata b. Yesar)
3. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
4. Said b. Ebu Hilal el-Leysi (Said b. Ebu Hilal)
5. Halid b. Yezid el-Cümehî (Halid b. Yezid)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. İsa b. Hammad et-Tücibi (İsa b. Hammad b. Müslim b. Abdullah)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Cennet,
İman, Ahirete, Sırat köprüsü
KTB, İMAN
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1346, M000469
Hadis:
حَدَّثَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ وَإِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ كِلاَهُمَا عَنْ رَوْحٍ قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ الْقَيْسِىُّ حَدَّثَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ قَالَ أَخْبَرَنِى أَبُو الزُّبَيْرِ
"أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُسْأَلُ عَنِ الْوُرُودِ فَقَالَ نَجِىءُ نَحْنُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَنْ كَذَا وَكَذَا انْظُرْ أَىْ ذَلِكَ فَوْقَ النَّاسِ - قَالَ - فَتُدْعَى الأُمَمُ بِأَوْثَانِهَا وَمَا كَانَتْ تَعْبُدُ الأَوَّلُ فَالأَوَّلُ ثُمَّ يَأْتِينَا رَبُّنَا بَعْدَ ذَلِكَ فَيَقُولُ مَنْ تَنْظُرُونَ فَيَقُولُونَ نَنْظُرُ رَبَّنَا. فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ. فَيَقُولُونَ حَتَّى نَنْظُرَ إِلَيْكَ. فَيَتَجَلَّى لَهُمْ يَضْحَكُ - قَالَ - فَيَنْطَلِقُ بِهِمْ وَيَتَّبِعُونَهُ وَيُعْطَى كُلُّ إِنْسَانٍ مِنْهُمْ - مُنَافِقٍ أَوْ مُؤْمِنٍ - نُورًا ثُمَّ يَتَّبِعُونَهُ وَعَلَى جِسْرِ جَهَنَّمَ كَلاَلِيبُ وَحَسَكٌ تَأْخُذُ مَنْ شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ يَطْفَأُ نُورُ الْمُنَافِقِينَ ثُمَّ يَنْجُو الْمُؤْمِنُونَ فَتَنْجُو أَوَّلُ زُمْرَةٍ وُجُوهُهُمْ كَالْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ سَبْعُونَ أَلْفًا لاَ يُحَاسَبُونَ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ كَأَضْوَإِ نَجْمٍ فِى السَّمَاءِ ثُمَّ كَذَلِكَ ثُمَّ تَحِلُّ الشَّفَاعَةُ وَيَشْفَعُونَ حَتَّى يَخْرُجَ مِنَ النَّارِ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَكَانَ فِى قَلْبِهِ مِنَ الْخَيْرِ مَا يَزِنُ شَعِيرَةً فَيُجْعَلُونَ بِفِنَاءِ الْجَنَّةِ وَيَجْعَلُ أَهْلُ الْجَنَّةِ يَرُشُّونَ عَلَيْهِمُ الْمَاءَ حَتَّى يَنْبُتُوا نَبَاتَ الشَّىْءِ فِى السَّيْلِ وَيَذْهَبُ حُرَاقُهُ ثُمَّ يَسْأَلُ حَتَّى تُجْعَلَ لَهُ الدُّنْيَا وَعَشَرَةُ أَمْثَالِهَا مَعَهَا."
Tercemesi:
Bize Ubeydullah b. Said ve İshak b. Mansur, o ikisine Ravh, ona Ubeydullah, ona Ravh b. Ubade el-Kaysî, ona İbn Cüreyc, ona Ebu'z-Zübeyr şöyle rivayet etmiştir:
"Cabir b. Abdullah'a ahiret ahvali hakkında sorduğunda şöyle cevap vermişti: Kıyamet günü bizler filan yerden geleceğiz. Bak (yani bu insanların üstündedir). Daha sonra ümmetler putları ve taptıkları şeylerle birlikte sırayla çağırılacaktır. Rabbimiz bize gelerek: Siz kimi bekliyorsunuz? diye soracak, orada olanlar da Rabbimizi bekliyoruz diye cevap vereceklerdir. Bunun üzerine Cenab-ı Hak; Ben sizin Rabbinizim buyuracaktır. Seni görelim! diyecekler. Bunun üzerine Allah Teala gülerek onlara tecelli edecek, onu takip edecekler -münafık olsun, mümin olsun- onların her birine bir ışık verilecektir. Cehennem köprüsünün üzerinde çengeller ve dikenler vardır. Bunlar Allah'ın dilediklerini tutup alacaklardır. Sonra münafıkların ışıkları sönecektir. Müminler kurtuluşa ereceklerdir. Onların ilk grubu kurtulduğunda onların yüzleri dolunay gibi parlayacaktır. Onların sayısı yetmiş bindir. Hesaba çekilmeden kurtulacaklardır. Onları takip edenler yıldızların ışığı gibidir. Sonra şefaat helal olacak ve şefaat edecekler, Allah'tan başka ilah yoktur diyenler ve kalbinde bir arpa miktarı hayır olanlar cehennemden çıkarılacaklardır. Bunlar cennetin avlusuna konulacak cennetlikler onlara su serpmeye başlayacaklardır. Sonunda bunlar sel kalıntısı toprakta biten ot gibi yeşerecek ve yanıkları gidecektir. Sonra (cehennemden çıkan son kişiye) ne istediği sorulacak ve ona dünya ve on katı kadar (cennet nimeti) verilecektir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 469, /102
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Zübeyr Muhammed b. Müslim el-Kuraşi (Muhammed b. Müslim b. Tedrus)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Muhammed Ravh b. Ubade el-Kaysî (Ravh b. Ubade b. Alâ b. Hasan b. Amr b. Mersed)
5. Ebu Kudame Ubeydullah b. Saîd el-Yeşkurî (Ubeydullah b. Saîd b. Yahya)
5. İshak b. Mansur el-Kevsec (İshak b. Mansur b. Behram)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Cennet,
İman, Ahirete, Sırat köprüsü
İman, Esasları, Allah'a İman
İman, Esasları, Allah'a ve Rasulüne iman
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
KTB, TEVHİD
Mizan/hesaplaşma, Ahirette hesaba çekilmek
Münafık, Nifak / Münafık
Şefaat, şefaat
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1383, M000480
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ - وَاتَّفَقَا فِى سِيَاقِ الْحَدِيثِ إِلاَّ مَا يَزِيدُ أَحَدُهُمَا مِنَ الْحَرْفِ بَعْدَ الْحَرْفِ - قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ حَدَّثَنَا أَبُو حَيَّانَ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ أُتِىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمًا بِلَحْمٍ فَرُفِعَ إِلَيْهِ الذِّرَاعُ وَكَانَتْ تُعْجِبُهُ فَنَهَسَ مِنْهَا نَهْسَةً فَقَالَ
"أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَهَلْ تَدْرُونَ بِمَ ذَاكَ يَجْمَعُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ فِى صَعِيدٍ وَاحِدٍ فَيُسْمِعُهُمُ الدَّاعِى وَيَنْفُذُهُمُ الْبَصَرُ وَتَدْنُو الشَّمْسُ فَيَبْلُغُ النَّاسَ مِنَ الْغَمِّ وَالْكَرْبِ مَا لاَ يُطِيقُونَ وَمَا لاَ يَحْتَمِلُونَ فَيَقُولُ بَعْضُ النَّاسِ لِبَعْضٍ أَلاَ تَرَوْنَ مَا أَنْتُمْ فِيهِ أَلاَ تَرَوْنَ مَا قَدْ بَلَغَكُمْ أَلاَ تَنْظُرُونَ مَنْ يَشْفَعُ لَكُمْ إِلَى رَبِّكُمْ فَيَقُولُ بَعْضُ النَّاسِ لِبَعْضٍ ائْتُوا آدَمَ. فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ يَا آدَمُ أَنْتَ أَبُو الْبَشَرِ خَلَقَكَ اللَّهُ بِيَدِهِ وَنَفَخَ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ وَأَمَرَ الْمَلاَئِكَةَ فَسَجَدُوا لَكَ اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَيَقُولُ آدَمُ إِنَّ رَبِّى غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ وَإِنَّهُ نَهَانِى عَنِ الشَّجَرَةِ فَعَصَيْتُهُ نَفْسِى نَفْسِى اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى اذْهَبُوا إِلَى نُوحٍ. فَيَأْتُونَ نُوحًا فَيَقُولُونَ يَا نُوحُ أَنْتَ أَوَّلُ الرُّسُلِ إِلَى الأَرْضِ وَسَمَّاكَ اللَّهُ عَبْدًا شَكُورًا اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَيَقُولُ لَهُمْ إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ وَإِنَّهُ قَدْ كَانَتْ لِى دَعْوَةٌ دَعَوْتُ بِهَا عَلَى قَوْمِى نَفْسِى نَفْسِى اذْهَبُوا إِلَى إِبْرَاهِيمَ صلى الله عليه وسلم. فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُونَ أَنْتَ نَبِىُّ اللَّهِ وَخَلِيلُهُ مِنْ أَهْلِ الأَرْضِ اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَيَقُولُ لَهُمْ إِبْرَاهِيمُ إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلاَ يَغْضَبُ بَعْدَهُ مِثْلَهُ. وَذَكَرَ كَذَبَاتِهِ نَفْسِى نَفْسِى اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى اذْهَبُوا إِلَى مُوسَى. فَيَأْتُونَ مُوسَى صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ يَا مُوسَى أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ فَضَّلَكَ اللَّهُ بِرِسَالاَتِهِ وَبِتَكْلِيمِهِ عَلَى النَّاسِ اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَيَقُولُ لَهُمْ مُوسَى صلى الله عليه وسلم إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ وَإِنِّى قَتَلْتُ نَفْسًا لَمْ أُومَرْ بِقَتْلِهَا نَفْسِى نَفْسِى اذْهَبُوا إِلَى عِيسَى صلى الله عليه وسلم. فَيَأْتُونَ عِيسَى فَيَقُولُونَ يَا عِيسَى أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلَّمْتَ النَّاسَ فِى الْمَهْدِ وَكَلِمَةٌ مِنْهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَاشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَيَقُولُ لَهُمْ عِيسَى صلى الله عليه وسلم إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ - وَلَمْ يَذْكُرْ لَهُ ذَنْبًا - نَفْسِى نَفْسِى اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى اذْهَبُوا إِلَى مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَيَأْتُونِّى فَيَقُولُونَ يَا مُحَمَّدُ أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ وَخَاتَمُ الأَنْبِيَاءِ وَغَفَرَ اللَّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَأَنْطَلِقُ فَآتِى تَحْتَ الْعَرْشِ فَأَقَعُ سَاجِدًا لِرَبِّى ثُمَّ يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَىَّ وَيُلْهِمُنِى مِنْ مَحَامِدِهِ وَحُسْنِ الثَّنَاءِ عَلَيْهِ شَيْئًا لَمْ يَفْتَحْهُ لأَحَدٍ قَبْلِى ثُمَّ يُقَالُ يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ سَلْ تُعْطَهْ اشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَرْفَعُ رَأْسِى فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ يَا مُحَمَّدُ أَدْخِلِ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِكَ مَنْ لاَ حِسَابَ عَلَيْهِ مِنَ الْبَابِ الأَيْمَنِ مِنْ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ وَهُمْ شُرَكَاءُ النَّاسِ فِيمَا سِوَى ذَلِكَ مِنَ الأَبْوَابِ وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنَّ مَا بَيْنَ الْمِصْرَاعَيْنِ مِنْ مَصَارِيعِ الْجَنَّةِ لَكَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَهَجَرٍ أَوْ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَبُصْرَى."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, -ikisi de hadisin zikredilmesinde ittifak etmişler ve biri hadisin bir kısmında ilavede bulunmuştur- onlara Muhammed b. Bişr, ona Ebu Hayyan, ona Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah'a (sav) bir gün et getirildi. Kendisine (etin) kolu takdim edildi. O, (etin kol kısmını) severdi. Ondan bir ısırık alıp; "ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar! İnsanların bir kısmı, bir kısmına, içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız? der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına Adem'e gidin! der. Adem'e gelirler. Onlar, ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler! Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun! İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? derler. Adem, Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir! O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım! Benden başkasına; Nuh'a gidin! der. Nuh'a gelirler. Onlar, ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin! Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? derler. (Nuh) onlara, Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir! Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam)! Ben derdime yanarım! Siz İbrahim'e (sav) gidin der. İbrahim'e gelip sen Allah'ın Nebî'si, yeryüzündeki dostusun! Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? derler. İbrahim onlara, Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir! dedi ve yalanlarını (kezibatih) zikredip ben derdime yanarım! Benden başkasına; Musa'ya gidin! der. Musa'ya (sav) gelip ey Musa! Sen, Allah'ın Rasul'üsün! Allah, seni risaleti ve konuşması ile üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? derler. Musa onlara, Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir! Ben öldürmekle emrolunmadığım birini öldürdüm. Ben derdime yanarım! Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip ey İsa! Sen, Allah'ın Rasul'üsün! İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ilkâ ettiği bir kelimesin ve ondan bir ruhsun! Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? derler. İsa onlara, Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir! -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben derdime yanarım! Siz benden başkasına; Muhammed'e (sav) gidin der. (Nihayet) bana gelip ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Hamd cümlelerinden ve güzel övgülerinden benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı bir şeyi ilham eder. Ardından, ey Muhammed! Kaldır başını! İste; verilecek! Şefaat et; şefaatin kabul edilecek! denilir. Ben de başımı kaldırıp ya Rabbi! Ümmetim! Ümmetim! derim. Ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy! Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda) insanların ortaklarıdırlar! denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir!"
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 480, /105
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
3. Ebu Hayyan Yahya b. Saîd et-Teymî (Yahya b. Saîd b. Hayyan)
4. Ebu Abdullah Muhammed b. Bişr el-Abdî (Muhammed b. Bişr b. Fürâfisa b. Muhtar b. Rudeyh)
5. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Hz. Peygamber, ümmet sevgisi
Kıyamet, ahvali
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Peygamberler, Hz. Nuh
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1364, M000475
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو كَامِلٍ فُضَيْلُ بْنُ حُسَيْنٍ الْجَحْدَرِىُّ وَمُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدٍ الْغُبَرِىُّ - وَاللَّفْظُ لأَبِى كَامِلٍ - قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَجْمَعُ اللَّهُ النَّاسَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيَهْتَمُّونَ لِذَلِكَ - وَقَالَ ابْنُ عُبَيْدٍ فَيُلْهَمُونَ لِذَلِكَ - فَيَقُولُونَ لَوِ اسْتَشْفَعْنَا عَلَى رَبِّنَا حَتَّى يُرِيحَنَا مِنْ مَكَانِنَا هَذَا - قَالَ - فَيَأْتُونَ آدَمَ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ أَنْتَ آدَمُ أَبُو الْخَلْقِ خَلَقَكَ اللَّهُ بِيَدِهِ وَنَفَخَ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ وَأَمَرَ الْمَلاَئِكَةَ فَسَجَدُوا لَكَ اشْفَعْ لَنَا عِنْدَ رَبِّكَ حَتَّى يُرِيحَنَا مِنْ مَكَانِنَا هَذَا. فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ - فَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ فَيَسْتَحْيِى رَبَّهُ مِنْهَا - وَلَكِنِ ائْتُوا نُوحًا أَوَّلَ رَسُولٍ بَعَثَهُ اللَّهُ - قَالَ - فَيَأْتُونَ نُوحًا صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ - فَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ فَيَسْتَحْيِى رَبَّهُ مِنْهَا - وَلَكِنِ ائْتُوا إِبْرَاهِيمَ صلى الله عليه وسلم الَّذِى اتَّخَذَهُ اللَّهُ خَلِيلاً. فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ - وَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ فَيَسْتَحْيِى رَبَّهُ مِنْهَا - وَلَكِنِ ائْتُوا مُوسَى صلى الله عليه وسلم الَّذِى كَلَّمَهُ اللَّهُ وَأَعْطَاهُ التَّوْرَاةَ. قَالَ فَيَأْتُونَ مُوسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ - وَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ فَيَسْتَحْيِى رَبَّهُ مِنْهَا - وَلَكِنِ ائْتُوا عِيسَى رُوحَ اللَّهِ وَكَلِمَتَهُ. فَيَأْتُونَ عِيسَى رُوحَ اللَّهِ وَكَلِمَتَهُ فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ. وَلَكِنِ ائْتُوا مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم عَبْدًا قَدْ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأَخَّرَ." قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "فَيَأْتُونِى فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فَيُؤْذَنُ لِى فَإِذَا أَنَا رَأَيْتُهُ وَقَعْتُ سَاجِدًا فَيَدَعُنِى مَا شَاءَ اللَّهُ فَيُقَالُ يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ قُلْ تُسْمَعْ سَلْ تُعْطَهْ اشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَرْفَعُ رَأْسِى فَأَحْمَدُ رَبِّى بِتَحْمِيدٍ يُعَلِّمُنِيهِ رَبِّى ثُمَّ أَشْفَعُ فَيَحُدُّ لِى حَدًّا فَأُخْرِجُهُمْ مِنَ النَّارِ وَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ ثُمَّ أَعُودُ فَأَقَعُ سَاجِدًا فَيَدَعُنِى مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدَعَنِى ثُمَّ يُقَالُ ارْفَعْ رَأْسَكَ يَا مُحَمَّدُ قُلْ تُسْمَعْ سَلْ تُعْطَهْ اشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَرْفَعُ رَأْسِى فَأَحْمَدُ رَبِّى بِتَحْمِيدٍ يُعَلِّمُنِيهِ ثُمَّ أَشْفَعُ فَيَحُدُّ لِى حَدًّا فَأُخْرِجُهُمْ مِنَ النَّارِ وَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ - قَالَ فَلاَ أَدْرِى فِى الثَّالِثَةِ أَوْ فِى الرَّابِعَةِ قَالَ - فَأَقُولُ يَا رَبِّ مَا بَقِىَ فِى النَّارِ إِلاَّ مَنْ حَبَسَهُ الْقُرْآنُ أَىْ وَجَبَ عَلَيْهِ الْخُلُودُ." - قَالَ ابْنُ عُبَيْدٍ فِى رِوَايَتِهِ قَالَ قَتَادَةُ أَىْ وَجَبَ عَلَيْهِ الْخُلُودُ.
Tercemesi:
Bize Ebu Kamil Fudayl b. Hüseyin el-Cahderî ve Muhammed b. Ubeyd el-Ğuberî, -lafız, İbn Kamil'e aittir- ona Ebu Avane, ona Katade, ona da Enes b. Malik, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Allah, Kıyamet günü insanları toplar da onlar buna ihtimam gösterirler." -İbn Ubeyd, bu onlara ilham edilir demiştir.- "Onlar (biri), Rabbimizle aramızda şefaatçi olsa da şu durumumuzdan bizi kurtarsa derler de Adem'e (sav) gelip sen, insanların babası Ademsin! Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler! Rabbin nezdinde bize şefaat et de şu durumumuzdan bizi kurtar! derler. (Adem) Sizin sandığınız gibi değilim! deyip işlediği kötülüğü zikreder (ve) ondan (dolayı) Rabbinden haya eder. Ancak; siz Allah'ın gönderdiği ilk peygamber Nuh'a gidin! Onlar da Nuh'a (sav) gelirler. (Nuh), sizin sandığınız gibi değilim! deyip işlediği kötülüğü zikreder (ve) ondan (dolayı) Rabbinden haya eder. Lakin der, Allah'ın dost edindiği İbrahim'e (sav) gidin! Onlar İbrahim'e gelirler. (İbrahim) Sizin sandığınız gibi değilim! deyip işlediği kötülüğü zikreder (ve) ondan (dolayı) Rabbinden haya eder. Ancak der, siz, Allah'ın kendisi ile konuştuğu ve kendisine Tevrât'ı verdiği Musa'ya (sav) gidin! Musa'ya (as) gelirler. (Musa) Sizin sandığınız gibi değilim! deyip işlediği kötülüğü zikreder (ve) ondan (dolayı) Rabbinden haya eder. Lakin der, siz Allah'ın ruhu ve kelimesi İsa'ya gidin! Onlar İsa'ya gelirler. (İsa), sizin sandığınız gibi değilim. Ama, Allah'ın geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı kul(u) Muhammed'e (sav) gidin! der. Onlar (nihayet) bana gelirler! Ben de Rabbimden izin isterim; bana izin verilir. (Rabbimi) gördüğümde secdeye kapanırım da Allah, beni dilediği kadar o halde bırakır. (Derken) Ya Muhammed! Kaldır başını! Söyle; dinlenilecek! İste; verilecek! Şefaat et; şefaatin kabul edilecek! denilir. Ben de başımı kaldırıp Rabbimin bana öğrettiği şekilde ona hamdederim. Ardından şefaatte bulurum da bana bir sınır konulur! Onları cehennemden çıkarır ve cennete koyarım. Sonra dönüp secdeye kapanırım. Allah, beni dilediği kadar o hal üzere bırakır. Daha sonra; Ey Muhammed! Başını kaldır! Söyle; dinlenilecek! İste; verilecek! Şefaat et; şefaatin kabul edilecek! denilir. Ben de başımı kaldırıp Rabbimin bana öğrettiği şekilde ona hamdederim. Ardından şefaatte bulurum da bana bir sınır konulur! Onları cehennemden çıkarır ve cennete koyarım."
Ravilerden biri şüpheye düşüp üçüncü ya da dördüncü defada diyerek Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ben, ya Rabbi! Cehennemde sadece Kur'an'ın hapsettiği yani, ebedi olarak cehennemde olacak kimseler kaldı derim.
İbn Ubeyd, rivayetinde, Katade'den naklen, yani, ebedi olarak cehennemde olacaklar ifadesini zikretmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 475, /103
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Cehennem, toplanma yeri
Cennet,
Kıyamet, ahvali
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Peygamberler, Hz. Nuh
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1379, M000479
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ الْعَتَكِىُّ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ ح
وَحَدَّثَنَاهُ سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ - وَاللَّفْظُ لَهُ - حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا مَعْبَدُ بْنُ هِلاَلٍ الْعَنَزِىُّ قَالَ انْطَلَقْنَا إِلَى أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ وَتَشَفَّعْنَا بِثَابِتٍ فَانْتَهَيْنَا إِلَيْهِ وَهُوَ يُصَلِّى الضُّحَى فَاسْتَأْذَنَ لَنَا ثَابِتٌ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ وَأَجْلَسَ ثَابِتًا مَعَهُ عَلَى سَرِيرِهِ فَقَالَ لَهُ يَا أَبَا حَمْزَةَ إِنَّ إِخْوَانَكَ مِنْ أَهْلِ الْبَصْرَةِ يَسْأَلُونَكَ أَنْ تُحَدِّثَهُمْ حَدِيثَ الشَّفَاعَةِ. قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ لَهُ اشْفَعْ لِذُرِّيَّتِكَ. فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِإِبْرَاهِيمَ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ خَلِيلُ اللَّهِ. فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ كَلِيمُ اللَّهِ . فَيُؤْتَى مُوسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسَى - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - فَإِنَّهُ رُوحُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ. فَيُؤْتَى عِيسَى فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَأُوتَى فَأَقُولُ أَنَا لَهَا. فَأَنْطَلِقُ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فَيُؤْذَنُ لِى فَأَقُومُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَأَحْمَدُهُ بِمَحَامِدَ لاَ أَقْدِرُ عَلَيْهِ الآنَ يُلْهِمُنِيهِ اللَّهُ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ بُرَّةٍ أَوْ شَعِيرَةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا. فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَقُولُ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنْهَا. فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ ثُمَّ أَعُودُ إِلَى رَبِّى فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَهْ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فَأَقُولُ يَا رَبِّ أُمَّتِى أُمَّتِى. فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ فِى قَلْبِهِ أَدْنَى أَدْنَى أَدْنَى مِنْ مِثْقَالِ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجْهُ مِنَ النَّارِ فَأَنْطَلِقُ فَأَفْعَلُ." هَذَا حَدِيثُ أَنَسٍ الَّذِى أَنْبَأَنَا بِهِ فَخَرَجْنَا مِنْ عِنْدِهِ فَلَمَّا كُنَّا بِظَهْرِ الْجَبَّانِ قُلْنَا لَوْ مِلْنَا إِلَى الْحَسَنِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ وَهُوَ مُسْتَخْفٍ فِى دَارِ أَبِى خَلِيفَةَ - قَالَ - فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَسَلَّمْنَا عَلَيْهِ فَقُلْنَا يَا أَبَا سَعِيدٍ جِئْنَا مِنْ عِنْدِ أَخِيكَ أَبِى حَمْزَةَ فَلَمْ نَسْمَعْ مِثْلَ حَدِيثٍ حَدَّثَنَاهُ فِى الشَّفَاعَةِ قَالَ هِيهِ. فَحَدَّثْنَاهُ الْحَدِيثَ. فَقَالَ هِيهِ. قُلْنَا مَا زَادَنَا. قَالَ قَدْ حَدَّثَنَا بِهِ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ وَلَقَدْ تَرَكَ شَيْئًا مَا أَدْرِى أَنَسِىَ الشَّيْخُ أَوْ كَرِهَ أَنْ يُحَدِّثَكُمْ فَتَتَّكِلُوا. قُلْنَا لَهُ حَدِّثْنَا. فَضَحِكَ وَقَالَ خُلِقَ الإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ مَا ذَكَرْتُ لَكُمْ هَذَا إِلاَّ وَأَنَا أُرِيدُ أَنْ أُحَدِّثَكُمُوهُ
"ثُمَّ أَرْجِعُ إِلَى رَبِّى فِى الرَّابِعَةِ فَأَحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أَخِرُّ لَهُ سَاجِدًا فَيُقَالُ لِى يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ وَسَلْ تُعْطَ وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ. فَأَقُولُ يَا رَبِّ ائْذَنْ لِى فِيمَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ. قَالَ لَيْسَ ذَاكَ لَكَ - أَوْ قَالَ لَيْسَ ذَاكَ إِلَيْكَ - وَلَكِنْ وَعِزَّتِى وَكِبْرِيَائِى وَعَظَمَتِى وَجِبْرِيَائِى لأُخْرِجَنَّ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ."
قَالَ فَأَشْهَدُ عَلَى الْحَسَنِ أَنَّهُ حَدَّثَنَا بِهِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ أُرَاهُ قَالَ قَبْلَ عِشْرِينَ سَنَةً وَهُوَ يَوْمَئِذٍ جَمِيعٌ.
Tercemesi:
Bize Ebu Rabi' el-Atekî, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezîi; (T)
Bize Said b. Mansur –lafız ona aittir-, ona Hammad b. Zeyd, ona Ma'bed b. Hilal el-Anezi şöyle rivayet etmiştir: Enes b. Malik’e gitmiş, Sabit'i aracı yapmıştık. Yanına vardığımızda kuşluk namazı kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Huzuruna girdik. Sabit'i yanına döşeğine oturttu. Sabit; ey Ebu Hamza! Basralı kardeşlerin senden kendilerine şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar dedi. Enes şöyle cevap verdi: Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü geldiğinde insanlar deniz dalgaları gibi hercümerç olacak, birbirlerine karışacaklar. Sonra Âdem'e gelip zürriyetine şefaat et! diyecekler. Hz. Âdem (as); ben ona ehil değilim. Siz İbrahim’e gidin. Çünkü o Allah’ın dostu, halilidir iye karşılık verecek. Bunun üzerine İbrahim’e gidecekler. O da; ben buna ehil değilim. Siz Musa’ya gidin, o Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişi (Kelîmullah)’tır. Ardından Musa’nın yanına gelecekler. Musa onlara “Ben buna ehil değilim. İsa’ya gidin. O Allah’ın ruhu ve kelimesidir diyecek. Hz. İsa’ya gidecekler. O da ben buna ehil değilim. Siz Muhammed'e (sav) gidin diyecek. Sonunda bana gelecekler. Ben onlara evet, ben bu işe ehilim deyip Hemen oradan ayrılıp Rabbimin huzuruna gitmek için izin isteyeceğim. Bene izin verilecek. Onun huzurunda kalkıp şu an bilemediğim bazı dualarla hamd edeceğim. Rabbim bana bunları ilham edecek. Sonra rabbime secde edeceğim. Bana ey Muhammed! Başını kaldır. İstediğini dile sözün işitilecek. İste, istediğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek buyuracak. Ben de Rabbim! Ümmetim! Ümmetim! diyeceğim. O zaman haydi git! Kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar imanı olanı cehennemden çıkar buyuracak. Ben gidip bunu yapacağım. Sonra yine Rabbime dönüp hamd ve sena edeceğim, ona secde edeceğim. Bana ey Muhammed! Başını kaldır denilecek. Ardından Rabbim; senin söylediğin işitilecek. Dile ne dilersen, sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek buyuracak. Ben de ümmetim! Ümmetim! diyeceğim. Sonra bana; kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı cehennemden çıkar denilecek. Ben de onları oradan çıkaracağım. Sonra tekrar Rabbime gidip ona hamd ü sena edeceğim. Ardından ona secde edeceğim. Bana; ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle! Sözün dinlenecek. İstediğini dile, dileğin kabul edilecek. Şefaat dile, sana bu hak verilecek denilecek. Ben; Rabbim! Ümmetim! Ümmetim! diyeceğim. Bana; haydi git, kalbinde hardal tanesinden bile küçük iman olanları da cehennemden çıkar denilecek."
İşte bu Enes’in bize rivayet ettiği hadistir. Onun yanından kalktık. Çölün yüksek bir yerine varınca Hasan’ın yanına uğrayıp ona bir selam versek. O şimdi Ebu Halife’nin evinde gizlenmiştir dedik. Onun huzuruna girip selam verdik. Ey Ebu Said! Kardeşin Ebu Hamza’nın yanından geldik. Bize şefaat hakkında rivayet ettiği hadis gibi başka bir hadis duymamıştık dedik. Ebu Said; neymiş o hadis, söyleyin bakalım dedi. Bu hadisi kendisine aktardık. Devam edin dedi. Bize bundan daha fazlasını söylemedi dedik. O bu hadisi bize yirmi yıl önce rivayet etti. O zaman tamdı. Şimdi bazı kısımlarını bırakmış. Unuttu mu yoksa, dayanıp güvenirsiniz diye size rivayet etmek mi istemedi bilemiyorum dedi. Biz kalan kısmını bize aktar dedik. Güldü ve insan aceleden yaratılmıştır. Bunu size zaten hadisi rivayet etmek istediğim için söyledim dedi ve şöylece rivayet etti:
"Sonra dördüncü defa rabbime döneceğim. Ona aynı şekilde hamd ve sena edip secde edeceğim. Bana; ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle söylediğin işitilecek; iste, dilediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek denilecek. Ben de Rabbim! Allah'tan başka ilah yoktur diyen herkes için bana izin ver diyeceğim. Rabbim; bu senin hakkın değildir. Ancak izzetim, yüceliğim ve azametime yemin olsun ki Allah'tan başka ilah yoktur diyenleri cehennemden ben çıkaracağım" buyuracaktır.
Ravi Ma'bed şöyle demiştir: Hasan üzerine şehadet ederim ki o bize bu hadisi bize Enes b. Malik’ten işittiğini söyleyerek rivayet etmiştir. Zannederim yirmi sene önce, o zaman derli topluydu dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 479, /104
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ma'bed b. Hilal el-Anezi (Ma'bed b. Hilal)
3. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
4. Said b. Mansur el-Horasânî (Ebû Osman Said b Mansur b. Şu'be)
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
İman
Kıyamet, ahvali
KTB, İMAN
KTB, TEVHİD
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Sahâbe, sahabiler ve hadîs
Şefaat, şefaat
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1191, M000459
Hadis:
وَحَدَّثَنِى نَصْرُ بْنُ عَلِىٍّ الْجَهْضَمِىُّ حَدَّثَنَا بِشْرٌ - يَعْنِى ابْنَ الْمُفَضَّلِ - عَنْ أَبِى مَسْلَمَةَ عَنْ أَبِى نَضْرَةَ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"أَمَّا أَهْلُ النَّارِ الَّذِينَ هُمْ أَهْلُهَا فَإِنَّهُمْ لاَ يَمُوتُونَ فِيهَا وَلاَ يَحْيَوْنَ وَلَكِنْ نَاسٌ أَصَابَتْهُمُ النَّارُ بِذُنُوبِهِمْ - أَوْ قَالَ بِخَطَايَاهُمْ - فَأَمَاتَهُمْ إِمَاتَةً حَتَّى إِذَا كَانُوا فَحْمًا أُذِنَ بِالشَّفَاعَةِ فَجِىءَ بِهِمْ ضَبَائِرَ ضَبَائِرَ فَبُثُّوا عَلَى أَنْهَارِ الْجَنَّةِ ثُمَّ قِيلَ يَا أَهْلَ الْجَنَّةِ أَفِيضُوا عَلَيْهِمْ. فَيَنْبُتُونَ نَبَاتَ الْحِبَّةِ تَكُونُ فِى حَمِيلِ السَّيْلِ." فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ كَأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَدْ كَانَ بِالْبَادِيَةِ.
Tercemesi:
Bize Nasr b. Ali el-Cehdamî, ona Bişr -b. el-Mufaddal-, ona Ebu Mesleme, ona Ebu Nadre, ona Ebu Saîd rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Gerçekten cehennem ehli olanlara gelince onlar orada ölmezler, dirilmezler. Onlar günahları -yahut hataları- sebebiyle kendilerine ateş isabet etmiş ve onları öldürmüş kimselerdir. Nihayet yanıp kömür oldukları zaman şefaate izin verilir. Onlar gruplar halinde cennetin nehirlerine getirilirler. Ey cennetlikler! Şunların üzerine su dökün denilir. Selin kalıntısıyla gelen tohumdan ot bitmesi gibi yeniden canlanırlar." Bunu duyanlardan biri; Rasulullah (sav) çölde bulunmuş olmalı dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 459, /99
Senetler:
()
Konular:
Cehennem, toplanma yeri
Cennet,
Şefaat, şefaat
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ قَالَ قُلْتُ لِعَمْرِو بْنِ دِينَارٍ أَسَمِعْتَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"إِنَّ اللَّهَ يُخْرِجُ قَوْمًا مِنَ النَّارِ بِالشَّفَاعَةِ." قَالَ نَعَمْ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1352, M000471
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ قَالَ قُلْتُ لِعَمْرِو بْنِ دِينَارٍ أَسَمِعْتَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"إِنَّ اللَّهَ يُخْرِجُ قَوْمًا مِنَ النَّارِ بِالشَّفَاعَةِ." قَالَ نَعَمْ.
Tercemesi:
Bize Ebu'r-Rabî, ona Hammad b. Zeyd şöyle rivayet etmiştir: Amr b. Dinar'a; sen Cabir b. Abdullah'ı Rasulullah'tan (sav) "şüphesiz ki Allah şefaat sayesinde bir topluluğu cehennemden çıkaracaktır" hadisini duydun mu? diye sordum. Evet diye cevap verdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 471, /102
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Şefaat, Hz. Peygamber'in
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1366, M000476
Hadis:
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَمُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عَدِىٍّ عَنْ سَعِيدٍ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"يَجْتَمِعُ الْمُؤْمِنُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيَهْتَمُّونَ بِذَلِكَ أَوْ يُلْهَمُونَ ذَلِكَ."
بِمِثْلِ حَدِيثِ أَبِى عَوَانَةَ وَقَالَ فِى الْحَدِيثِ "ثُمَّ آتِيهِ الرَّابِعَةَ - أَوْ أَعُودُ الرَّابِعَةَ - فَأَقُولُ يَا رَبِّ مَا بَقِىَ إِلاَّ مَنْ حَبَسَهُ الْقُرْآنُ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşâr, o ikisine bize İbn Ebu Adî, ona Said, ona Katade, ona Enes (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Müminler kıyamet günü toplanacaklar. Buna ehemmiyet verecekler yahut kendilerine ilham edilecektir."
Ebu Avane hadisinin benzerini nakletmişlerdir. Bu hadiste şöyle demiştir: "Sonra dördüncü olarak gelip Ey Rabbim sadece Kur'an'ın hapsettikleri kaldı diyeceğim."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 476, /103
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Cehennem, toplanma yeri
Cennet,
Kıyamet, ahvali
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1368, M000477
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا مُعَاذُ بْنُ هِشَامٍ قَالَ حَدَّثَنِى أَبِى عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ أَنَّ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"يَجْمَعُ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُلْهَمُونَ لِذَلِكَ."
بِمِثْلِ حَدِيثِهِمَا وَذَكَرَ فِى الرَّابِعَةِ "فَأَقُولُ يَا رَبِّ مَا بَقِىَ فِى النَّارِ إِلاَّ مَنْ حَبَسَهُ الْقُرْآنُ أَىْ وَجَبَ عَلَيْهِ الْخُلُودُ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Muaz b. Hişam, ona babası Hişam, ona Katade, ona Enes b. Malik (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ kıyamet gününde müminleri toplayacak ve bu kendilerine ilham edilecektir."
Ravi bu şekilde hadisi yukarıdakiler gibi rivayet etmiş, ancak dördüncü defada şunları söylemiştir: "Ben derim ki: Ey Rabbim! Cehennem'de Kur'an'ın hapsettiklerinden yani ebedi orada kalmaları gerekenden başkası kalmadı."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 477, /104
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, kullarına merhametlidir
Cehennem, toplanma yeri
Cennet,
Kıyamet, ahvali
Şefaat, şefaat
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1387, M000481
Hadis:
وَحَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عُمَارَةَ بْنِ الْقَعْقَاعِ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ وُضِعَتْ بَيْنَ يَدَىْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَصْعَةٌ مِنْ ثَرِيدٍ وَلَحْمٍ فَتَنَاوَلَ الذِّرَاعَ وَكَانَتْ أَحَبَّ الشَّاةِ إِلَيْهِ فَنَهَسَ نَهْسَةً فَقَالَ
"أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ." ثُمَّ نَهَسَ أُخْرَى فَقَالَ
"أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ." فَلَمَّا رَأَى أَصْحَابَهُ لاَ يَسْأَلُونَهُ قَالَ
"أَلاَ تَقُولُونَ كَيْفَهْ." قَالُوا كَيْفَهْ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ
"يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ."
وَسَاقَ الْحَدِيثَ بِمَعْنَى حَدِيثِ أَبِى حَيَّانَ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ وَزَادَ فِى قِصَّةِ إِبْرَاهِيمَ فَقَالَ وَذَكَرَ قَوْلَهُ فِى الْكَوْكَبِ هَذَا رَبِّى. وَقَوْلَهُ لآلِهَتِهِمْ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا. وَقَوْلَهُ إِنِّى سَقِيمٌ. قَالَ
"وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنَّ مَا بَيْنَ الْمِصْرَاعَيْنِ مِنْ مَصَارِيعِ الْجَنَّةِ إِلَى عِضَادَتَىِ الْبَابِ لَكَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَهَجَرٍ أَوْ هَجَرٍ وَمَكَّةَ." قَالَ لاَ أَدْرِى أَىَّ ذَلِكَ قَالَ.
Tercemesi:
Bana Züheyr b. Harb, ona Cerir, ona Umare b. el-Ka'ka', ona Ebu Zür'a, ona Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah'ın (sav) önüne bir tabak tirit ve et konuldu. Etin but kısmından aldı. Koyunun en çok budunu severdi. Bir lokma ısırdı ve "Ben kıyamet günü insanların önderi olacağım" buyurdu. Bir kere daha ısırdı ve "Ben kıyamet günü insanların önderi olacağım" buyurdu. Ashabının kendisine bu konuda bir şey sormadığını görünce "nasıl olacaksın diye sormayacak mısınız?" buyurdu. Ey Allah'ın Rasulü! Nasıl olacaksınız? diye sordular. "İnsanlar âlemlerin rabbinin huzurunda ayakta duracaklar."
Bu hadisi Ebu Hayyan'ın, Ebu Zür'a'dan naklettiği gibi aktardı. İbrahim kıssasına ilavede bulundu ve onun yıldız hakkında bu benim Rabbimdir dediğini, kavminin ilahları hakkında bu işi onların büyüğü yaptı ve ben hastayım şeklindeki sözlerini ilave etmiştir. Hz. Peygamber (sav) söze devamla "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki! Cennet kapılarının iki kanadıyla pervazlarının arası Mekke ile Hecer yahut Hecer ile Mekke -arası- kadar vardır" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 481, /106
Senetler:
()
Konular:
Cennet,
Hz. Peygamber, sevdiği yemekler
Kıyamet, ahvali
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Şefaat, şefaat