Giriş

Bize Suveyd b. Nasr, ona Abdullah b. Mübarek, ona Ebu Hayyan et-Teymî, ona Ebu Zur’a b. Amr b. Cerir, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir gün et getirilmiş ve kendisine, (etin) sevdiği tarafı olan kol kısmı ikram edilmişti. Hz. Peygamber (sav) ondan bir ısırık aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların, ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar. İnsanların bir kısmı, bir kısmına, 'içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız?' der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına 'Adem'e gidin' der. Adem'e gelirler ve 'ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Adem 'Rabbim bugün, o kadar öfkelendi ki ne bundan önce, ne de bundan sonra böyle öfkelenmeyecektir. O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım. Benden başkasına, Nuh'a gidin' der. Nuh'a gelir ve 'ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin. Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Nuh onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam), ben kendi derdime düştüm. Siz İbrahim'e (sav) gidin' der. İbrahim'e gelip 'sen Allah'ın Peygamberi, yeryüzündeki dostusun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İbrahim onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben üç defa yalan söyledim -Ebu Hayyân bu yalanları hadiste zikretmektedir.- ben kendi derdime düşmüşüm, siz benden başkasına, Musa'ya gidin' der. Musa'ya (sav) gelip 'ey Musa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. Allah, elçiliğine seçerek ve seninle konuşarak seni üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Musa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben öldürmemem gereken birini öldürdüm. Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip 'ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ulaştırdığı bir kelimesi ve ondan bir ruhsun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İsa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz benden başkasına, Muhammed'e (sav) gidin' der. En sonunda bana gelip 'ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı Hamd cümlelerini ve güzel övgülerini bana ilham eder. Ardından 'ey Muhammed! Kaldır başını, iste verilsin, Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben de başımı kaldırıp 'ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim' derim. Bunun üzerine bana 'ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy. Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda da) insanların ortaklarıdırlar' denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir." [Bu hususta Ebu Bekir es-Sıddık, Enes, Ukbe b. Âmir ve Ebu Saîd’den de rivayetler gelmiştir. Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Ebu Hayyan et-Teymî’nin adı Yahya b. Saîd b. Hayyan olup Kûfelidir, sika bir ravidir. Ebu Zur’a b. Amr b. Cerir’in adı ise Herim’dir.]


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    Öneri Formu
14180 T002434 Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyâme, 10

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, -her ikisi de hadisin akışında aynı şekilde naklettiler, sadece biri diğerine göre bir kaç harf ilavede bulunmuştur- onlara Muhammed b. Bişr, ona Ebu Hayyân, ona Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir gün et getirilmiş ve kendisine, (etin) sevdiği tarafı olan kol kısmı ikram edilmişti. Hz. Peygamber (sav) ondan bir ısırık aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların, ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar. İnsanların bir kısmı, bir kısmına, 'içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız?' der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına 'Adem'e gidin' der. Adem'e gelirler ve 'ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Adem 'Rabbim bugün, o kadar öfkelendi ki ne bundan önce, ne de bundan sonra böyle öfkelenmeyecektir. O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım. Benden başkasına, Nuh'a gidin' der. Nuh'a gelir ve 'ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin. Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Nuh onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam), ben kendi derdime düştüm. Siz İbrahim'e (sav) gidin' der. İbrahim'e gelip 'sen Allah'ın Peygamberi, yeryüzündeki dostusun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İbrahim onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir' der ve bir kaç kez söylediği yalanlarından bahsedip 'ben kendi derdime düşmüşüm, siz benden başkasına, Musa'ya gidin' der. Musa'ya (sav) gelip 'ey Musa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. Allah, elçiliğine seçerek ve seninle konuşarak seni üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Musa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben öldürmemem gereken birini öldürdüm. Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip 'ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ulaştırdığı bir kelimesi ve ondan bir ruhsun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İsa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz benden başkasına, Muhammed'e (sav) gidin' der. En sonunda bana gelip 'ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı Hamd cümlelerini ve güzel övgülerini bana ilham eder. Ardından 'ey Muhammed! Kaldır başını, iste verilsin, Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben de başımı kaldırıp 'ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim' derim. Bunun üzerine bana 'ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy. Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda da) insanların ortaklarıdırlar' denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir."


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    Öneri Formu
1383 M000480 Müslim, İman, 327

Bana Züheyr b. Harb, ona Cerir, ona Umare b. Ka'kâ, ona Ebu Zür'a, ona Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah'ın (sav) önüne bir tabak tirit ve et konuldu. Etin but kısmından aldı. Koyunun en çok budunu severdi. Bir lokma ısırdı ve 'ben kıyamet günü insanların efendisi olacağım' buyurdu. Bir kere daha ısırdı ve 'Ben kıyamet günü insanların efendisi olacağım' buyurdu. Ashabının kendisine bu konuda bir şey sormadığını görünce 'nasıl olacaksın, diye sormayacak mısınız?' buyurdu. 'Ey Allah'ın Rasulü! Nasıl olacaksınız?' diye sordular. 'İnsanlar âlemlerin rabbinin huzurunda ayakta duracaklar...' buyurdu." Ravi bu hadisi Ebu Hayyan'ın, Ebu Zür'a'dan naklettiği gibi aktardı. İbrahim kıssasına ilavede bulundu ve onun yıldız hakkında “bu benim Rabbimdir” dediğini, kavminin ilahları hakkında “bu işi onların büyüğü yaptı” ve “ben hastayım” şeklindeki sözlerini ilave etmiştir. Hz. Peygamber (sav) söze devamla "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki! Cennet kapılarının iki kanadıyla pervazlarının arası Mekke ile Hecer yahut Hecer ile Mekke arası kadar vardır" buyurdu.


Açıklama: hadisin tamamı için M000480 numaralı rivayete bakınız.

    Öneri Formu
1387 M000481 Müslim, İman, 328

Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, -her ikisi de hadisin akışında aynı şekilde naklettiler, sadece biri diğerine göre bir kaç harf ilavede bulunmuştur- onlara Muhammed b. Bişr, ona Ebu Hayyân, ona Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir gün et getirilmiş ve kendisine, (etin) sevdiği tarafı olan kol kısmı ikram edilmişti. Hz. Peygamber (sav) ondan bir ısırık aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet günü insanların efendisiyim! Bunun neden olduğunu bilir misiniz? Allah, Kıyamet günü insanların, ilklerini ve sonuncularını düz bir yerde toplar. Onlara münadiyi işittirir. Onlara görmeyi keskinleştirir. Güneş de yaklaşır. İnsanları güç yetiremeyecekleri ve tahammül edemeyecekleri gam ve keder kaplar. İnsanların bir kısmı, bir kısmına, 'içinde bulunduğunuz hali görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz için size şefaatçi olacak birine bakmaz mısınız?' der. İnsanların bir kısmı, diğer bir kısmına 'Adem'e gidin' der. Adem'e gelirler ve 'ey Adem! Sen, insanların babasısın. Allah seni kudreti ile yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere emretti de sana secde ettiler. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Adem 'Rabbim bugün, o kadar öfkelendi ki ne bundan önce, ne de bundan sonra böyle öfkelenmeyecektir. O bana ağacı yasakladı. Ben ise ona isyan ettim! Ben derdime yanarım. Benden başkasına, Nuh'a gidin' der. Nuh'a gelir ve 'ey Nuh! Sen yeryüzündeki peygamberlerin ilkisin. Allah seni şükreden bir kul olarak isimlendirdi. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Nuh onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Benim kavmime ettiğim bir dua vardı, (bundan dolayı ben şefaatte bulunamam), ben kendi derdime düştüm. Siz İbrahim'e (sav) gidin' der. İbrahim'e gelip 'sen Allah'ın Peygamberi, yeryüzündeki dostusun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İbrahim onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir' der ve bir kaç kez söylediği yalanlarından bahsedip 'ben kendi derdime düşmüşüm, siz benden başkasına, Musa'ya gidin' der. Musa'ya (sav) gelip 'ey Musa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. Allah, elçiliğine seçerek ve seninle konuşarak seni üstün kılmıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Musa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. Ben öldürmemem gereken birini öldürdüm. Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz İsa'ya (sav) gidin. İsa'ya gelip 'ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün. İnsanlarla beşikte iken konuştun. Allah'ın, Meryem'e kendisinden ulaştırdığı bir kelimesi ve ondan bir ruhsun. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun. İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. İsa onlara 'Rabbim bugün bundan önce olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra bunun gibi de öfkelenmeyecektir. -Hz. Peygamber, onun bir hatasını zikretmedi- Ben kendi derdime düşmüşüm. Siz benden başkasına, Muhammed'e (sav) gidin' der. En sonunda bana gelip 'ey Muhammed! Sen, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bizim için Rabbine şefaat dileğinde bulun İçinde olduğumuz durumu görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?' derler. Ben de kalkıp Arş'ın altına gelirim. Rabbim için secdeye kapanırım. Ardından Allah, bana ihsanda bulunur. Benden önce kimseye ihsanda bulunmadığı Hamd cümlelerini ve güzel övgülerini bana ilham eder. Ardından 'ey Muhammed! Kaldır başını, iste verilsin, Şefaat et, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben de başımı kaldırıp 'ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim' derim. Bunun üzerine bana 'ey Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının sağ kapısından cennete koy. Onlar, bu kapı dışındaki (kapılarda da) insanların ortaklarıdırlar' denilir. Muhammed'in canını kudretinde bulundurana yemin olsun ki, cennet kapılarından ikisinin arası Mekke ile Hecer arası ya da Mekke ile Busrâ arası gibidir."


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    Öneri Formu
285890 M000480-2 Müslim, İman, 327

[Bize Yahya, ona Leys, ona Ubeydullah, ona Hamza, ona da İbn Ömer'in söylediğine göre] Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki, dökülen ter insanın kulak seviyesine ulaşır. İşte insanlar bu elemli vaziyette iken önce Hz. Adem'den, sonra Hz. Musa'dan, sonra Hz. Muhammed'den (sav) yardım ve şefaat isterler." Abdullah, ona Leys, ona da İbn Ebu Cafer tarikiyle ziyade yaparak şöyle söyledi: "(Bu esnada) Hz. Peygamber (sav) halk arasında hüküm verilmesi için şefaat eder. Hacet kapısının halkasını tutana kadar ilerler. İşte o gün Allah, Rasulü'ne Makamı-ı Mahmûd'u ihsan eder. Bundan dolayı mahşer halkının hepsi Muhammed'e (sav) teşekkür edip onu överler" Mualla şöyle dedi ki, bana Vüheyb, ona Numan b. Raşİd, ona Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim, ona Hamza, ona da İbn Ömer (ra) Hz. Peygamber'den (sav) istemek hakkındaki bu hadisi nakletmiştir.


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Salih arasında inkita vardır.

    Öneri Formu
278693 B001475-2 Buhari, Zekat, 52

B[Bize Yahya, ona Leys, ona Ubeydullah, ona Hamza, ona da İbn Ömer'in söylediğine göre] Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki, dökülen ter insanın kulak seviyesine ulaşır. İşte insanlar bu elemli vaziyette iken önce Hz. Adem'den, sonra Hz. Musa'dan, sonra Hz. Muhammed'den (sav) yardım ve şefaat isterler." Abdullah, ona Leys, ona da İbn Ebu Cafer tarikiyle ziyade yaparak şöyle söyledi: "(Bu esnada) Hz. Peygamber (sav) halk arasında hüküm verilmesi için şefaat eder. Hacet kapısının halkasını tutana kadar ilerler. İşte o gün Allah, Rasulü'ne Makamı-ı Mahmûd'u ihsan eder. Bundan dolayı mahşer halkının hepsi Muhammed'e (sav) teşekkür edip onu överler" Mualla şöyle dedi ki, bana Vüheyb, ona Numan b. Raşİd, ona Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim, ona Hamza, ona da İbn Ömer (ra) Hz. Peygamber'den (sav) istemek hakkındaki bu hadisi nakletmiştir.


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muallâ b. Esed arasında inkita vardır.

    Öneri Formu
278694 B001475-3 Buhari, Zekat, 52

Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -mana olarak-, o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehranî, ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Ömer bir gün güneşin yükseldiği bir sırada bana haber gönderip çağırdı. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana 'ey Malik, kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, bunları onlara sen bölüştürüver' dedi. Ben de 'bunu sen başka birisine emretseydin keşke' dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa çıkageldi ve 'ey Müminlerin Emiri Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Zübeyir b. Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz?' dedi. Hz. Ömer de 'evet' deyip onlara izin verdi, onlar da girdiler. Sonra Yerfa tekrar geldi ve 'ey Müminlerin Emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerine de izin verir misin?' dedi. Hz. Ömer 'evet' deyip onlara da izin verdi, onlar da girdiler." "Biraz sonra Hz. Abbas 'ey Müminlerin Emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver' dedi. Orada bulunanlardan biri de 'evet ey Müminlerin Emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol' dedi. Malik b. Evs der ki: Bana öyle geldi ki Hz. Abbas'la Ali kendilerine şefaatçi olsunlar diye bunları (Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd'ı) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de 'acele etmeyin' dedi. Sonra o topluluğa dönüp şöyle dedi: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum; Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp aynı şekilde sordu: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:" "Şüphesiz ki Allah, Rasulüne, hiçbir kimseye vermediği bir özellik tahsis etti ve 'Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamberi’ne ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve! Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimse­lerin üzerine gönderir de, zâlimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter' buyurdu. Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (sav) bu malların paylaştırılmasında, kendini size tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- tereddüt raviye aittir.- alır, kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra Hz. Ömer bu cemaate dönüp 'göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip 'göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. (Sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti:)" "Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra)'ben Rasulullah'ın halifesiyim' dedi. Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu Ali ile birlikte Ebu Bekir'in huzuruna varıp kardeşinin oğlunun (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısının (Fatıma'nın) mirasını babasından istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size şöyle dedi: Rasulullah (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. Hz. Peygamberden kalan bu malların tasarrufu Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben 'Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim' dedim ve Allah'ın dilediği ana kadar bu malların tasarrufuna yetkili oldum. Derken sen ve şu (Ali), ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce gelip benden bu malları istediniz. Ben de 'eğer bu malları size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim)' dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartları yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz." [Ebu Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav) "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de 'ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım' (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]


    Öneri Formu
287115 D002963-2 Ebu Davud, Harac, Fey' ve 'İmare, 18, 19

Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -mana olarak-, o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehranî, ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Ömer bir gün güneşin yükseldiği bir sırada bana haber gönderip çağırdı. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana 'ey Malik, kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, bunları onlara sen bölüştürüver' dedi. Ben de 'bunu sen başka birisine emretseydin keşke' dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa çıkageldi ve 'ey Müminlerin Emiri Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Zübeyir b. Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz?' dedi. Hz. Ömer de 'evet' deyip onlara izin verdi, onlar da girdiler. Sonra Yerfa tekrar geldi ve 'ey Müminlerin Emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerine de izin verir misin?' dedi. Hz. Ömer 'evet' deyip onlara da izin verdi, onlar da girdiler." "Biraz sonra Hz. Abbas 'ey Müminlerin Emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver' dedi. Orada bulunanlardan biri de 'evet ey Müminlerin Emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol' dedi. Malik b. Evs der ki: Bana öyle geldi ki Hz. Abbas'la Ali kendilerine şefaatçi olsunlar diye bunları (Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd'ı) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de 'acele etmeyin' dedi. Sonra o topluluğa dönüp şöyle dedi: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum; Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp aynı şekilde sordu: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:" "Şüphesiz ki Allah, Rasulüne, hiçbir kimseye vermediği bir özellik tahsis etti ve 'Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamberi’ne ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve! Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimse­lerin üzerine gönderir de, zâlimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter' buyurdu. Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (sav) bu malların paylaştırılmasında, kendini size tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- tereddüt raviye aittir.- alır, kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra Hz. Ömer bu cemaate dönüp 'göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip 'göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. (Sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti:)" "Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra)'ben Rasulullah'ın halifesiyim' dedi. Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu Ali ile birlikte Ebu Bekir'in huzuruna varıp kardeşinin oğlunun (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısının (Fatıma'nın) mirasını babasından istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size şöyle dedi: Rasulullah (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. Hz. Peygamberden kalan bu malların tasarrufu Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben 'Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim' dedim ve Allah'ın dilediği ana kadar bu malların tasarrufuna yetkili oldum. Derken sen ve şu (Ali), ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce gelip benden bu malları istediniz. Ben de 'eğer bu malları size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim)' dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartları yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz." [Ebu Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav) "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de 'ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım' (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]


    Öneri Formu
287116 D002963-3 Ebu Davud, Harac, Fey' ve 'İmare, 18, 19

Hasan b. Ali ve Muhammed b. Yahya b. Faris -mana olarak-, o ikisine Bişr b. Ömer ez-Zehranî, ona Malik b. Enes ona da İbn Şihab, Malik b. Evs b. el-Hadesân'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Ömer bir gün güneşin yükseldiği bir sırada bana haber gönderip çağırdı. Bunun üzerine yanına vardım ve kendisini doğrudan doğruya bir karyolanın ağaç kısmı üzerine oturmuş halde buldum. Yanına girince bana 'ey Malik, kavminden birkaç aile koşarak geldi. Ben de onlara (ganimet mallarından) bir şeyler verilmesini emrettim, bunları onlara sen bölüştürüver' dedi. Ben de 'bunu sen başka birisine emretseydin keşke' dedim. O sırada (Hz. Ömer'in hizmetçisi) Yerfa çıkageldi ve 'ey Müminlerin Emiri Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Zübeyir b. Avvam ve Sa'd b. Ebu Vakkas'ın yanınıza girmelerine izin verir misiniz?' dedi. Hz. Ömer de 'evet' deyip onlara izin verdi, onlar da girdiler. Sonra Yerfa tekrar geldi ve 'ey Müminlerin Emiri yanına Abbas ile Ali'nin girmelerine de izin verir misin?' dedi. Hz. Ömer 'evet' deyip onlara da izin verdi, onlar da girdiler." "Biraz sonra Hz. Abbas 'ey Müminlerin Emiri benimle şu Ali arasında bir hüküm ver' dedi. Orada bulunanlardan biri de 'evet ey Müminlerin Emiri onlar arasında bir hüküm ver ve ikisine de merhametli ol' dedi. Malik b. Evs der ki: Bana öyle geldi ki Hz. Abbas'la Ali kendilerine şefaatçi olsunlar diye bunları (Osman, Abdurrahman, Zübeyir ve Sa'd'ı) önden göndermişlerdi. Hz. Ömer de 'acele etmeyin' dedi. Sonra o topluluğa dönüp şöyle dedi: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum; Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Ali ile Abbas'a dönüp aynı şekilde sordu: Göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına (söyleyiniz) siz, Rasulullah'ın (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:" "Şüphesiz ki Allah, Rasulüne, hiçbir kimseye vermediği bir özellik tahsis etti ve 'Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamberi’ne ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve! Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimse­lerin üzerine gönderir de, zâlimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter' buyurdu. Allah Nadiroğullarının (mallarını) Rasulü'ne fey olarak verdi. Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (sav) bu malların paylaştırılmasında, kendini size tercih etmedi. Kendisi onları alıp da size vermemezlik de etmedi. Rasulullah (sav) bu mallardan bir senelik nafaka -yahut nafakasını ya da ailesinin bir senelik nafakasını- tereddüt raviye aittir.- alır, kalanı da (hazinedeki) mallar arasına koyardı. Sonra Hz. Ömer bu cemaate dönüp 'göğün ve yerin izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum. Bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' dediler. Sonra Hz. Abbas ile Ali'ye (ra) yönelip 'göğün ve yerin kendi izniyle durduğu Allah aşkına size soruyorum bunu biliyor musunuz?' dedi. Onlar da 'evet' cevabını verdiler. (Sonra Hz. Ömer konuşmasına şöyle devam etti:)" "Rasulullah (sav) vefat edince Ebu Bekir (ra)'ben Rasulullah'ın halifesiyim' dedi. Bunun üzerine sen (ey Abbas) şu Ali ile birlikte Ebu Bekir'in huzuruna varıp kardeşinin oğlunun (yani Hz. Peygamber'den hissene düşecek olan) mirasını istedin. Bu da karısının (Fatıma'nın) mirasını babasından istiyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) de size şöyle dedi: Rasulullah (sav) 'biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır' buyurdu. Allah bilir ya Ebu Bekir doğru sözlüdür. Allah'ın emirlerine hakkıyla uyucudur. Doğru yoldadır ve hakka tabidir. Hz. Peygamberden kalan bu malların tasarrufu Ebu Bekir'e verildi. Ebu Bekir vefat edince de ben 'Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir'in halifesi benim' dedim ve Allah'ın dilediği ana kadar bu malların tasarrufuna yetkili oldum. Derken sen ve şu (Ali), ikinizin de işi bir olduğu halde beraberce gelip benden bu malları istediniz. Ben de 'eğer bu malları size vermemi istiyorsanız O malları Rasulullah'ın (sav) sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim)' dedim. Bu şartlar altında bu malı benden aldınız. Sonra aranızda bunun dışında bir hüküm vermem için (kalkıp tekrar) bana geldiniz. Allah'a yemin olsun ki: Kıyamet kopuncaya kadar aranızda bundan başka bir hüküm vermem, eğer bu şartları yerine getirmekken aciz kalırsanız. Onları bana geri veriniz." [Ebu Davud der ki: (Hz. Abbas'la Hz. Ali, Hz. Ömer'den) O malları ikisi arasında yarıya bölmesini (ve idare ve tasarruf hakkının kendilerine verilmesini) istediler. Yoksa onlar Peygamber'in (sav) "biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır" dediğini bilmiyor değillerdi. Onlar doğru olandan başka bir şey istemiyorlardı. Nitekim Hz. Ömer de 'ben bu mala taksim ismini koydurmam onu olduğu gibi bırakırım' (demek suretiyle bu duruma işaret etmiştir).]


    Öneri Formu
287117 D002963-4 Ebu Davud, Harac, Fey' ve 'İmare, 18, 19

[Bize Yahya, ona Leys, ona Ubeydullah, ona Hamza, ona da İbn Ömer'in söylediğine göre] Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde güneş insanlara o kadar yaklaşır ki, dökülen ter insanın kulak seviyesine ulaşır. İşte insanlar bu elemli vaziyette iken önce Hz. Adem'den, sonra Hz. Musa'dan, sonra Hz. Muhammed'den (sav) yardım ve şefaat isterler." Abdullah, ona Leys, ona da İbn Ebu Cafer tarikiyle ziyade yaparak şöyle söyledi: "(Bu esnada) Hz. Peygamber (sav) halk arasında hüküm verilmesi için şefaat eder. Hacet kapısının halkasını tutana kadar ilerler. İşte o gün Allah, Rasulü'ne Makamı-ı Mahmûd'u ihsan eder. Bundan dolayı mahşer halkının hepsi Muhammed'e (sav) teşekkür edip onu överler" Mualla şöyle dedi ki, bana Vüheyb, ona Numan b. Raşİd, ona Zührî'nin kardeşi Abdullah b. Müslim, ona Hamza, ona da İbn Ömer (ra) Hz. Peygamber'den (sav) istemek hakkındaki bu hadisi nakletmiştir.


    Öneri Formu
10480 B001475 Buhari, Zekat, 52