Öneri Formu
Hadis Id, No:
29825, B007439
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ خَالِدِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى هِلاَلٍ عَنْ زَيْدٍ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ « هَلْ تُضَارُونَ فِى رُؤْيَةِ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ إِذَا كَانَتْ صَحْوًا » . قُلْنَا لاَ . قَالَ « فَإِنَّكُمْ لاَ تُضَارُونَ فِى رُؤْيَةِ رَبِّكُمْ يَوْمَئِذٍ ، إِلاَّ كَمَا تُضَارُونَ فِى رُؤْيَتِهِمَا - ثُمَّ قَالَ - يُنَادِى مُنَادٍ لِيَذْهَبْ كُلُّ قَوْمٍ إِلَى مَا كَانُوا يَعْبُدُونَ . فَيَذْهَبُ أَصْحَابُ الصَّلِيبِ مَعَ صَلِيبِهِمْ ، وَأَصْحَابُ الأَوْثَانِ مَعَ أَوْثَانِهِمْ ، وَأَصْحَابُ كُلِّ آلِهَةٍ مَعَ آلِهَتِهِمْ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ ، وَغُبَّرَاتٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ ، ثُمَّ يُؤْتَى بِجَهَنَّمَ تُعْرَضُ كَأَنَّهَا سَرَابٌ فَيُقَالُ لِلْيَهُودِ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ قَالُوا كُنَّا نَعْبُدُ عُزَيْرَ ابْنَ اللَّهِ . فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لِلَّهِ صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ فَمَا تُرِيدُونَ قَالُوا نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا ، فَيُقَالُ اشْرَبُوا فَيَتَسَاقَطُونَ فِى جَهَنَّمَ ثُمَّ يُقَالُ لِلنَّصَارَى مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ فَيَقُولُونَ كُنَّا نَعْبُدُ الْمَسِيحَ ابْنَ اللَّهِ . فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لِلَّهِ صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ ، فَمَا تُرِيدُونَ فَيَقُولُونَ نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا . فَيُقَالُ اشْرَبُوا . فَيَتَسَاقَطُونَ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ فَيُقَالُ لَهُمْ مَا يَحْبِسُكُمْ وَقَدْ ذَهَبَ النَّاسُ فَيَقُولُونَ فَارَقْنَاهُمْ وَنَحْنُ أَحْوَجُ مِنَّا إِلَيْهِ الْيَوْمَ وَإِنَّا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِى لِيَلْحَقْ كُلُّ قَوْمٍ بِمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ . وَإِنَّمَا نَنْتَظِرُ رَبَّنَا - قَالَ - فَيَأْتِيهِمُ الْجَبَّارُ . فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ . فَيَقُولُونَ أَنْتَ رَبُّنَا . فَلاَ يُكَلِّمُهُ إِلاَّ الأَنْبِيَاءُ فَيَقُولُ هَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ آيَةٌ تَعْرِفُونَهُ فَيَقُولُونَ السَّاقُ . فَيَكْشِفُ عَنْ سَاقِهِ فَيَسْجُدُ لَهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ ، وَيَبْقَى مَنْ كَانَ يَسْجُدُ لِلَّهِ رِيَاءً وَسُمْعَةً ، فَيَذْهَبُ كَيْمَا يَسْجُدَ فَيَعُودُ ظَهْرُهُ طَبَقًا وَاحِدًا ، ثُمَّ يُؤْتَى بِالْجَسْرِ فَيُجْعَلُ بَيْنَ ظَهْرَىْ جَهَنَّمَ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْجَسْرُ قَالَ « مَدْحَضَةٌ مَزِلَّةٌ ، عَلَيْهِ خَطَاطِيفُ وَكَلاَلِيبُ وَحَسَكَةٌ مُفَلْطَحَةٌ ، لَهَا شَوْكَةٌ عُقَيْفَاءُ تَكُونُ بِنَجْدٍ يُقَالُ لَهَا السَّعْدَانُ ، الْمُؤْمِنُ عَلَيْهَا كَالطَّرْفِ وَكَالْبَرْقِ وَكَالرِّيحِ وَكَأَجَاوِيدِ الْخَيْلِ وَالرِّكَابِ ، فَنَاجٍ مُسَلَّمٌ وَنَاجٍ مَخْدُوشٌ وَمَكْدُوسٌ فِى نَارِ جَهَنَّمَ ، حَتَّى يَمُرَّ آخِرُهُمْ يُسْحَبُ سَحْبًا ، فَمَا أَنْتُمْ بِأَشَدَّ لِى مُنَاشَدَةً فِى الْحَقِّ ، قَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنَ الْمُؤْمِنِ يَوْمَئِذٍ لِلْجَبَّارِ ، وَإِذَا رَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ نَجَوْا فِى إِخْوَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِخْوَانُنَا كَانُوا يُصَلُّونَ مَعَنَا وَيَصُومُونَ مَعَنَا وَيَعْمَلُونَ مَعَنَا . فَيَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ دِينَارٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجُوهُ . وَيُحَرِّمُ اللَّهُ صُوَرَهُمْ عَلَى النَّارِ ، فَيَأْتُونَهُمْ وَبَعْضُهُمْ قَدْ غَابَ فِى النَّارِ إِلَى قَدَمِهِ وَإِلَى أَنْصَافِ سَاقَيْهِ ، فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا ، ثُمَّ يَعُودُونَ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ نِصْفِ دِينَارٍ فَأَخْرِجُوهُ . فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا ، ثُمَّ يَعُودُونَ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجُوهُ . فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا » . قَالَ أَبُو سَعِيدٍ فَإِنْ لَمْ تُصَدِّقُونِى فَاقْرَءُوا ( إِنَّ اللَّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا ) « فَيَشْفَعُ النَّبِيُّونَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَالْمُؤْمِنُونَ فَيَقُولُ الْجَبَّارُ بَقِيَتْ شَفَاعَتِى . فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِنَ النَّارِ فَيُخْرِجُ أَقْوَامًا قَدِ امْتُحِشُوا ، فَيُلْقَوْنَ فِى نَهَرٍ بِأَفْوَاهِ الْجَنَّةِ يُقَالُ لَهُ مَاءُ الْحَيَاةِ ، فَيَنْبُتُونَ فِى حَافَتَيْهِ كَمَا تَنْبُتُ الْحِبَّةُ فِى حَمِيلِ السَّيْلِ ، قَدْ رَأَيْتُمُوهَا إِلَى جَانِبِ الصَّخْرَةِ إِلَى جَانِبِ الشَّجَرَةِ ، فَمَا كَانَ إِلَى الشَّمْسِ مِنْهَا كَانَ أَخْضَرَ ، وَمَا كَانَ مِنْهَا إِلَى الظِّلِّ كَانَ أَبْيَضَ ، فَيَخْرُجُونَ كَأَنَّهُمُ اللُّؤْلُؤُ ، فَيُجْعَلُ فِى رِقَابِهِمُ الْخَوَاتِيمُ فَيَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ فَيَقُولُ أَهْلُ الْجَنَّةِ هَؤُلاَءِ عُتَقَاءُ الرَّحْمَنِ أَدْخَلَهُمُ الْجَنَّةَ بِغَيْرِ عَمَلٍ عَمِلُوهُ وَلاَ خَيْرٍ قَدَّمُوهُ . فَيُقَالُ لَهُمْ لَكُمْ مَا رَأَيْتُمْ وَمِثْلُهُ مَعَهُ » .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bukeyr, ona el-Leys, ona Hâlid b. Yezid, ona Saîd b. Ebu Hilal, ona Zeyd, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî’nin şöyle dediğini rivayet etti: Biz: Ey Allah’ın Rasulü, Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz, dedik. O şöyle buyurdu: “Hava bulutsuz olduğu zaman güneşi ve ayı görmekte bir sıkıntı çekiyor musunuz?” Biz: Hayır dedik. O: “İşte sizin o gün Rabbinizi görmekte ancak bunları (bu durumda iken) görmek için çektiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı çekersiniz. –Sonra şöyle devam etti- Bir münadi: Her bir kavim (dünyada iken) neye ibadet ediyorlar idiyseler onlarla gitsinler, diye seslenecek. Bunun üzerine haça ibadet edenler haçlarıyla, putlara tapanlar putlarıyla ve her bir sahte ilaha tapanlar kendi ilahlarıyla birlikte gidecek. Sonunda -iyi yahut günahkâr- Allah’a ibadet eden kimseler ve Kitap Ehli’nden bir takım kalıntılar kalacak. Sonra cehennem getirilecek, bir serapmış gibi gösterilecek. Yahudilere: Neye ibadet ediyordunuz, diye sorulacak. Onlar: Allah’ın oğlu Uzeyr’e ibadet ediyorduk, diyecekler. Onlara: Yalan söylediniz, çünkü Allah’ın bir eşi de bir çocuğu da olmamıştır. Peki, ne istiyorsunuz, denilecek. Onlar: Bize su vermeni istiyoruz diyecekler. Onlara: Haydi için denilecek, cehenneme arka arkaya düşecekler. Sonra Hristiyanlara: Neye ibadet ediyordunuz, denilecek. Onlar: Biz Allah’ın oğlu Mesih’e ibadet ediyorduk, diyecekler. Onlara: Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu olmuştur, peki ne istiyorsunuz, denilecek. Onlar: Bize su vermeni istiyoruz, diyecekler. Haydi, için denilecek ve arkasından (cehenneme) arka arkaya dökülecekler. Sonunda iyi ya da günahkâr, Allah’a ibadet edenler geriye kalacak. Onlara: Sizin gitmenize engel olan nedir? Hâlbuki diğer insanlar hep gitti, denilecek. Onlar: Biz bu günden onlara daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda onlardan ayrı kalmıştık. Ayrıca biz bugün bir münâdinin: Her bir topluluk dünyada iken ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin, diye seslendiğini işittik. Biz de ancak Rabbimizi bekliyoruz, diyecekler.
(Rasulullah) buyurdu ki: Bunun üzerine Cebbâr (olan Allah) onlara gelecek, ben Rabbinizim, buyuracak. Onlar: Sen Rabbimizsin, diyecekler. O’nunla ancak nebiler konuşacak. Yüce Allah: Peki sizinle onun arasında kendisini o yolla tanıyacağınız bir alamet var mıdır, buyuracak. Onlar: Sâk (bacak)tır, diyecekler. O da bacağını açacak, her bir mümin ona secde edecek. Riyakârlık olsun ve işitilsin diye Allah’a secde edenler (secde edemeyip kalacaklar), secde etmek isteyecekler ama sırtları tek bir tabaka haline dönecek. Sonra köprü getirilir, cehennemin iki kenarı üzerine bırakılır.
Biz: Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir, dedik. O: Kaygan, kaydırıcı, üzerinde kancalar ve çengeller ile Necid’de bulunan es-Sa’dân denilen uçları bükülü, dikenleri olan oldukça büyük dikenleri vardır. Mümin onun üzerinde göz açıp kırpmak, şimşek, rüzgâr, asil atlar ve develer gibi (geçer). Kimisi esenliğe kavuşup kurtulan birisi olur, kimisi yara bere, alarak kurtulur, kimisi de cehennem ateşine yıkılarak atılır. Nihayet sonuncuları sürüklenerek çekilerek geçer. Sizlerin (bu dünyada) hakkınızı benden talep etmeniz, o gün sizin için (cehennemlik olduğunu) göreceğiniz bir mümini Cebbâr’dan (Allah’tan) isteyişinizden daha fazla değildir. Onlar (Müminler) kardeşleri arasından kurtulduklarını görecekleri vakit, Rabbimiz kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, bizimle beraber oruç tutuyor, bizimle birlikte (salih) amel işliyorlardı, diyecekler. Yüce Allah da: Haydi gidin, kalbinde bir dinar kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın, diyecek. Allah da onların suretlerini cehennem ateşine haram kılacaktır. Bunlar, onların yanına gidecekler, kimileri ayağına kadar, kimisi bacaklarının ortasına kadar cehenneme batmış olacak. Tanıdıkları kimseleri çıkartacaklar, sonra tekrar geri dönecekler. Bu sefer onlara: Haydi gidin, kalbinde yarım dinar ağırlığında (iman) bulduğunuz kimseleri çıkartın, buyuracak. Onlar da bilip tanıdıklarını çıkartacak, sonra dönecekler. Yüce Allah: Haydi gidin, kalbinde zerre ağırlığı kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın, buyuracak. Onlar da tanıdıklarını çıkartacak.”
Ebu Saîd el-Hudrî dedi ki: Benim dediğimi doğru bulmuyorsanız, o halde: “Şüphesiz Allah, zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez, eğer onun yaptığı bir hasene ise, onu kat kat arttırır” (Nis3a , 40) buyruğunu okuyun.
“Nebiler, melekler ve müminler şefaat edecek, Cebbâr olan Allah, benim şefaatim kaldı, buyuracak. Cehennem ateşindekilerden bir avuç alıp ateşten kavrulmuş bir takım kimseleri çıkartacak. Bunlar cennetin ağızlarındaki bir ırmağa bırakılacaklar, buna “hayat suyu” denilir. O ırmağın iki kıyısında bir tanenin selin getirdikleri arasında yetişmesi gibi yetişecekler. Sizler bunu kayanın yakınında, ağacın yanında görmüşsünüzdür. Bunların güneşe bakan tarafları yeşil, gölgede kalan tarafları ise beyazımsı olur. (O nehre sokulmalarından sonra) adeta inci imişler gibi çıkarlar. Boyunlarına mühürler konulur ve cennete girerler. Cennetlikler: Bunlar, Rahman’ın azatlılarıdırlar. Onları cennete işlemiş oldukları bir amel, önceden yaptıkları bir hayır olmadığı halde soktu, derler. Bunun üzerine onlara: İşte bu gördüklerinizin hepsi ve onlarla birlikte bir o kadarı daha sizindir, denilecek.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/755
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yesar el-Hilalî (Ata b. Yesar)
3. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
4. Said b. Ebu Hilal el-Leysi (Said b. Ebu Hilal)
5. Halid b. Yezid el-Cümehî (Halid b. Yezid)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Cehennem, toplanma yeri
Riya, Riyakarlık, gösteriş için iş yapmak
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şefaat, Hz. Peygamber'in
Şefaat, şefaat