625 Kayıt Bulundu.
Bize Affân, ona Abdurrahman b. İbrahim el-Kâss, ona el-Alâ b. Abdurrahman, ona babası, ona Ebu Hüreyre'nin söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır." 'Bunlar nelerdir Ey Allah'ın elçisi?' diye sorduklarında Hz. Peygamber (sav) şöyle cevap verdi: "Karşılaştığında selam ver, davet ettiğinde davetine icabet et, nasihat istediğinde ona nasihat et, aksırdığında -Allah'a hamd ettiği takdirde- ona (yerhamukellah) diyerek hayır duada bulun, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğünde cenazesine katıl."
Açıklama: Hadis sahih isnad hasendir. Hasenlik durumu Abdurrahman b. İbrahim dolayısıyladır.
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona Urve, Üsame b. Zeyd’in şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber, Bedir savaşından önce bir gün Fedek dokuması palan vurulmuş bir merkebe bindi ve arkasına da Usame’yi bindirerek hasta olan Sa’d b. Ubade’yi ziyaret etmek üzere yola çıktı. Giderken yolda, içlerinde Abdullah b. Ubeyy b. Selul’un da bulunduğu bir meclise rast geldi. Bu olay, Abdullah b. Ubeyy Müslüman olmadan önce idi. Bu mecliste Müslümanlardan, putlara tapan müşriklerden, Yahudilerden birtakım kimseler vardı. Abdullah b. Revaha da bu mecliste bulunuyordu. Hayvanın kaldırdığı toz bulutu meclisi kaplayınca, Abdullah b. Ubeyy kendi ridası (dış elbisesi) ile burnunu kapattı ve “öf, ne diye ortalığı toza buladınız” dedi. Rasul-i Ekrem, onlara selam verdi. Akabinde durdu, hayvandan indi, sonra onları Allah’a (İslam’a) davet etti ve Kur’an okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Ubeyy, Hz. Peygamber’e (sav) hitaben “ey kişi! Eğer bu söylemekte olduğun sözler hak ise, bunlardan daha güzel bir şey olamaz. Ama sen yine de bizi şu meclisimizde rahatsız etme. Git kendi evine dön de, içimizden sana gelenlere ne anlatacaksan orada anlat” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Revaha “Evet ey Allah'ın Rasulü, sen bununla (Kur’an’la) meclislerimizi doldur. Çünkü bizler bunu seviyoruz” dedi. Bunun üzerine Müslümanlarla müşrikler ve Yahudiler birbirlerine hakaretamiz sözler söylemeye başladılar. Hatta neredeyse birbirlerine gireceklerdi. Rasul-i Ekrem de onları yatıştırmaya çalışıyordu, nihayet sakinleştiler. Sonra Hz. Peygamber tekrar merkebine binerek yola çıktı ve Sa’d b. Ubade’nin evine gitti. Eve varınca "Ey Sa’d! Duydun mu Ebu Hubâb neler söyledi neler?" dedi ve olup biteni anlattı. Allah Rasulü, Ebu Hubab künyesi ile Abdullah b. Ubeyy’i kast ediyordu. Sa’d b. Ubade de “Yâ Rasulullah! Sen onu affet ve kusurunu mazur gör! Yemin ederim ki, Allah sana verdiğini vermiştir. Halbuki bundan önce şu şehirdeki (Medine) herkes onu başlarına reis tayin edip kendisine taç giydirmek üzere anlaşmışlardı. Allah, sana ihsan eylemiş olduğu hak (peygamberlik) ile onların bu anlaşmalarını geçersiz kılınca, İbn Ubeyy hasetten deliye döndü. İşte bu yüzden gördüğün o çirkin harekette bulunmuştur” dedi.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam, ona Ma’mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Üsame b. Zeyd şöyle rivayet etmiştir: Birgün Hz. Peygamber bir merkebe bindi. Merkebin üzerinde bir palan, palanın altında Fedek dokuması saçaklı bir örtü vardı. Efendimiz (sav) terkisine de Üsame b. Zeyd’i bindirip hasta olan Sa'd b. Ubade’yi ziyaret amacıyla Hâris b. Hazrec oğulları mahallesine gitti. Bu Bedir Gazvesi önceydi. Yolda giderken, beraberce oturan bir gruba rast geldi. Bunların kimisi Müslüman, kimisi puta tapan müşrik, kimisi de Yahudi'ydi. İçlerinde Abdullah b. Übey b. Selûl ile Abdullah b. Revâhâ da vardı. Hz. Peygamber’in bindiği merkebin kaldırdığı toz bulutu ortalığı kaplayınca Abdullah b. Übey ridası ile burnunu kapadı ve “öf! Ne diye ortalığı toza buladınız” diye homurdandı. Sonra Hz. Peygamber (sav) onlara selam verdi ve merkebini durdurup indi. Kendilerini Allah’a davet etti ve bir miktar Kuran okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Übey “Ey kişi! Eğer bu söylemekte olduğun sözler hak ise, bunlardan daha güzeli olamaz. Ama sen yine de bizi şu meclisimizde rahatsız etme. Git kendi oturduğun yere, içimizden sana gelenlere ne anlatacaksan orada anlat!” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Revaha “Evet ya Rasulallah! Sen bununla (Kur’an’la) meclislerimizi doldur. Çünkü biz bunu seviyoruz” dedi. Bunun üzerine Müslümanlarla müşrikler ve Yahudiler birbirlerine hakaretamiz sözler söylemeye başladılar. Hatta neredeyse birbirlerine gireceklerdi. Rasul-i Ekrem de onları yatıştırmaya çalışıyordu. (Ortaklık yatışınca) Hz. Peygamber tekrar merkebine binip yola çıkıp Sa’d b. Ubade’nin evine gitti. Eve varınca "Ey Sa’d! Duydun mu Ebu Hubâb neler söyledi neler?" dedi ve olup biteni anlattı. Allah Rasulü, Ebu Hubab künyesi ile Abdullah b. Ubeyy’i kast ediyordu. Sa’d b. Ubade de “Yâ Rasulullah! Sen onu affet ve kusurunu mazur gör! Yemin ederim ki, Allah sana verdiğini vermiştir. Halbuki bundan önce şu şehirdeki (Medine) herkes onu başlarına reis tayin edip kendisine taç giydirmek üzere anlaşmışlardı. Allah, sana ihsan eylediği hak (peygamberlik) ile onların bu anlaşmaları geçersiz kalınca, İbn Ubeyy hasetten deliye döndü. İşte bu yüzden gördüğün o çirkin harekette bulunmuştur!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Abdullah b. Übeyy’i affetti.
Bize Musa b. Davud, ona İbn Lehîa, ona Halid b. Ebu İmran, ona Nâfi, ona İbn Ömer'in söylediğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Müslüman, Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu zor zamanda terk etmez. Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki iki kişi birbirini sevdi mi aralarının açılmasına ancak ikisinden birisinin işlediği günah sebep olur." Hz. Peygamber (sav) ayrıca şöyle buyurmuştur: "Bir Müslümanın Müslüman kardeşi üzerinde iyilik kabilinden altı hakkı vardır: Aksırdığında ona dua etmek, hastalandığında ziyaret etmek, yanında da gıyabında da olsa onun iyiliğini İstemek, karşılaştığında ona selam vermek, davet ettiğinde icabet etmek, ölünce cenazesine katılmak. Hz. Peygamber (sav), bir Müslümanın Müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durmasını da yasakladı."
Bize Süleyman, ona İsmail, ona el-Alâ, ona babası, ona Ebu Hüreyre'nin söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Müslümanın müslüman üzerinde hakkı altıdır." 'Bunlar nelerdir Ey Allah'ın elçisi?' diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Onunla karşılaştığında selam ver, seni davet ettiğinde davetine icabet et, nasihat istediğinde ona nasihat et, aksırdığında Allah'a hamd ederse (yerhamukellah) diyerek hayır duada bulun, hastalandığında onu ziyaret et ve öldüğünde cenazesine katıl"
Bize Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona da Katâde, Hz. Peygamber’in (sav) “Hastaları ziyaret edin; cenazelere refakat edin. Çünkü bunlar (size) ahireti hatırlatır” buyurduğunu rivayet etti.
Bize Abdürrezzak, ona Sevri, ona Mansur, ona Ebu Vail, ona Ebu Musa'nın söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Davete icabet ediniz, hastayı ziyaret ediniz ve esiri (esaretten) kurtarınız."
Bize Abdürrezzak, ona Muhammed b. Râşid, Mekhûl'ün şöyle anlattığını rivayet etti: Bir adam, Hz. Peygamber’e (sav) “Nasılsınız ey Allah’ın Rasulü!” diye sordu. Rasul-i Ekrem (sav) “Bugünü oruçlu geçirmeyen ve hasta ziyaretinde bulunmayan birinden daha iyiyim” dedi. Adam “Hasta ziyareti (nin karşılığı) nedir ey Allah'ın Rasulü?” diye sorunca Rasulullah (sav) “ (Hasta ziyaretinin karşılığı) oruç gibidir!” cevabını verdi.
Bize Abdürrezzak, ona Ma'mer, ona İbn Tâvûs, ona da babası (Tâvûs) şöyle dedi: “Hasta ziyaretinin en makbul olanı, kısa tutulanıdır”.
Bize Ma'mer ona Zühri, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir Müslümanın kardeşi üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, aksırdığında (yerhamukellah diyerek) dua etmek, davetine icabet etmek, hastalandığında ziyaret etmek ve cenazesine katılmak."